Hz. Mevlâna’nın 752. Vuslat Yıldönümü Şeb-i Arûs “Dostluk” Söyleşisi Üsküdar Üniversitesi’nde gerçekleştirildi!

12.12.2025 - Cuma 11:41

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü ve Kerim Vakfı iş birliğiyle düzenlenen Hz. Mevlâna’nın 752. Vuslat Yıldönümü Şeb-i Arûs Haftası kapsamındaki “Dostluk” temalı söyleşi, Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Programa akademisyenler, öğrenciler ve Mevlâna dostları yoğun ilgi gösterdi.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Mevlâna’nın mesajlarının hala güçlü şekilde günümüze seslendiğini belirterek, “752 yıl sonra halen sanki manevi tasarrufu devam ediyor, bugünümüze mesajlar vermeye devam ediyor” dedi.

“Mevlâna’yı bu zamana getirip bugünün problemlerini çözebilir miyiz?”

Günümüz dünyasının krizlerini Mevlâna’nın değerleriyle anlamanın önemine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “Biz Hz. Mevlâna’yı ele alırken; alıp Hz. Mevlâna’nın zamanına gidip o günün şartlarında bugünün problemini çözmek değil de Hz. Mevlâna'yı bu zamana getirip bugünün şartlarındaki bugünün problemlerini Hz. Mevlâna'nın ölçüleriyle, değerleriyle, esaslarıyla çözebilir miyiz diye düşünmeye çalışıyoruz daha çok. Bu nedenle Hz. Mevlâna bu çağda ciddi mesajlar veriyor. Mevlâna bir devrimciydi, zihinsel dönüşüm yaptı.” diye konuştu.

ABD’de gençler arasında artan yağma ve şiddet olaylarına atıfta bulunarak, bu davranışların arkasındaki toplumsal gerilimi ifade eden Prof. Tarhan, “ABD'de gençler, bisikletli gençler çete kuruyorlar, bir markete giriyorlar, soyuyorlar. Neden gençlerde böyle bir şey oluyor? Dünyada 62 aile bütün dünya kaynaklarının yüzde 50’sine hükmediyor. Müthiş bir gelir eşitsizliği var. Bu nedenle dünyada ciddi bir servet düşmanlığı başladı.” ifadesinde bulundu.

Hz. Mevlâna’nın öğretisini ‘mindfulness’ adı altında okullarda okutuyorlar

Bu tablo karşısında Batı’da çözüm arayışlarının hızlandığını söyleyen Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“ABD’de seçkin liselerde çocuklar ders ortasında Mindfulness’a götürülüyor; farkındalık, affedicilik, empati, şükran günlüğü… Bunların hepsini öğretiyorlar. Aslında Hz. Mevlâna’nın öğretisini ‘mindfulness’ adı altında okullarda okutuyorlar. Bunları okullarda, lisede öğretiyorlar. Biz Türkiye'de bunu başlatamadık ama… Bu aslında kendini tanımak ve kendine dönmek demektir. Modern küresel sistem ise sürekli olarak ‘Şunu al mutlu ol, bunu elde et mutlu ol, sahip ol mutlu ol’ mesajını veriyor. Oysa tasavvuf kültürü mutluluğu dış nedenlere değil, iç nedenlere bağlamayı öğretir. Bilirsiniz; uçurtmayı uçuran rüzgâr değil, rüzgâra karşı alınan pozisyondur. Olaylara karşı nasıl konumlandığımız belirleyicidir.”

Tasavvufun insana içten gelen güçle hareket etmeyi öğütlediğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Mevlâna, bu hakikati pek çok hikâye ile anlatır. Ayrıca Mevlâna’ya göre insanı harekete geçiren şey para, çıkar veya hırs değil, sevgi olmalıdır. Ünlü pergel metaforu ile bunu açıklar: Bir ayağın hakikatte sabit olsun, diğer ayağın alemde dolaşsın. Yani idealist ol ama aynı zamanda gerçeklerden kopma. Bu da Mevlâna’nın çağımıza verdiği önemli mesajlardan biridir. Mevlâna, acının nasıl dönüştürülebileceğini de öğretir. Modern sistem acıyla ‘savaşmayı’ önerir: hastalıkla savaş, kanserle savaş… Oysa acıya doğru anlamı katabilirsek, onu yönetebilir hale geliriz.” dedi.

Acıyı anlamlandırmak ve yönetmek gerekir

Konuşmasında acıyı anlamlandırma konusuna da değinen Prof. Tarhan, “Bir insan bir acı yaşadığında, bir musibetle ya da hastalıkla karşılaştığında, bu duruma doğru anlamı yükleyebilirse, o acı onun için yönetilebilir bir hale gelir. Aksi durumda ise acı, kontrol edemeyeceği bir güce dönüşür; kişi sürekli tetikte olur, uyanıklığı hiç düşmez, stres seviyesi yükselir ve bu da hastalığı daha da ağırlaştırır. Fakat kişi, kontrol edebileceği yüksek bir güce inanırsa; her şeyi bilen ve yöneten bir kudretin bu olayı bilinmeyen bir hikmetle karşısına çıkardığını düşünürse, ‘Ümitsiz ve karamsar olmamalıyım’ diyebiliyorsa, işte buna keşfedici umutsuzluk denir. İnsan bazen ağır bir hastalığa yakalanır, doktorlar zorlayıcı şeyler söyler. Böyle zamanlarda kişinin acıya anlam katması, acıyı yönetilebilir hale getirir ve onun yol açabileceği ruhsal sorunları en aza indirir. Hz. Mevlâna’nın da sürekli vurguladığı budur. Ayrıca Mevlâna, zihinsel esneklik dediğimiz ‘kognitif fleksibilite’yi öğretir. Olaylar karşısında esnek olmayı, değişimle mücadele etmek yerine değişimi yönetmeyi tavsiye eder. Çünkü değişime en çok direnen kişiler, düşünce katılığı yüksek olan, inatçı kimselerdir.” diye konuştu.

Hz. Mevlâna’nın öğretilerinde bağışlayıcılık önemli bir yer tutuyor

Hz. Mevlâna’nın öğretilerinde, modern pozitif psikolojideki affedicilik modülüne benzer biçimde bağışlayıcılığın önemli bir yer tuttuğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, “İnsanın affedebileceği şeyler olduğu gibi affedemeyeceği yükler de vardır. Affedemediği durumlarda kişi, bu yükü mantıklı bir çerçeveye oturtmalı; gücünün yetmediği noktalarda ise teslimiyete yönelip zamanı kendisine yardımcı kılmalıdır. Çünkü intikam almanın yollarından biri de başarılı olmaktır. İnsan başarıya ulaştığında, onu sevmeyenler üzülür; bu da bir tür ‘sessiz intikam’dır. Bu nedenle öç peşine düşmek yerine hedeflere yönelmek daha değerlidir.” ifadesinde bulundu.

Mevlâna ilahi aşkı merkeze aldı

Mevlâna’nın ilahi aşkı, insanın Allah’ı tanımasını ve O’na yönelmesini merkeze aldığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Ona göre insanın dünyadaki asıl amacı aşka yönelmektir. Ancak günümüzde aşk yolu bazen tehlikeli bir yoldur; kişi kontrolsüzce bu yola düşerse savrulabilir. Bu yüzden Mevlâna’ya göre aşk yoluna girmeden önce kişinin acz ve fakr halini fark etmesi gerekir. Yaratıcı karşısında kendi zaafını, yoksunluğunu ve zayıflığını bilmek; kalbini yalnızca O’na bağlayabilmek… Aşkın elbette dereceleri vardır. Mevlâna’nın aşkı bir zirveyi temsil eder. Bizim için ise Allah’ı anmak sadece ibadet anlarında değil, her nefeste, her halde mümkün olmalıdır.” şeklinde konuştu.

“İhlâs, meleklerin bile yazamadığı bir sırdır”

Mevlâna’nın aşk ve ihlâs anlayışına da vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, tasavvufun samimiyet ve gönül safiyeti üzerine kurulu olduğunu hatırlattı.

Prof. Dr. Tarhan, “Cüneyd-i Bağdadî, ‘İhlâs öyle bir sırdır ki şeytan bilemez ki bozsun, melek bilemez ki yazsın’ der. Mevlâna da kalbin pusulasını yalnızca Hakk’a çevirmeyi öğütler.” dedi.

Söyleşi “Dostluk” temasıyla devam etti

Açılış konuşmasının ardından program, Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Yeniterzi ve Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut’un katılımıyla gerçekleştirilen “Dostluk” söyleşisiyle devam etti.

Söyleşinin başlangıcında Prof. Dr. Emine Yeniterzi, anlamlı bir yaşam sürmek için dostluğun vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu dile getirerek, “Hayatı derin bir şekilde yaşamak, anlamlı hale getirmek için dosta ihtiyacımız var, dostlara ihtiyacımız var. Namazın, orucun bile kazası var ama dosttan uzakta geçirilen zamanların kazası olmuyor. Dostu bulunca sıkı sarılmak gerekiyor.” dedi.

Dostlar birbirini geliştiriyorlar, birbirini yüceltiyorlar

Mevlâna ve Şems-i Tebrîzî dostluğuna özel bir vurgu yapılan söyleşide Prof. Dr. Yeniterzi, “Hz. Mevlâna dört medresede birden ders veren bir akademisyendi aslında. Şems-i Tebrîzî ile tanıştıktan sonra gönül ilmini elde ediyor. Demek ki dostluk muazzam bir dönüşüm aynı zamanda. Yani dostlar birbirini geliştiriyorlar, birbirini yüceltiyorlar.” diye konuştu.

Pakistan’ın millî şairi Dr. Muhammed İkbâl’i örnek vererek dostluğun aynı zaman veya aynı coğrafyada yaşanmasa bile gerçekleştiğini belirten Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “Sohbet, dostluğun bir aracıdır. Cenab-ı Hak ile sohbet etmek istersek Kur’ân-ı Kerîm okuruz, Hz. Peygamber ile sohbet için hadis kitaplarını, Mevlâna ile sohbet için de Mesnevî’yi okuyabiliriz” dedi. "Dosttan gelen her şeyi lütuf ya da kahır ayırt etmeksizin nimet kabul etmek, nimet yerine koymak gerekiyor" diyen Yeniterzi, “Dost kazanmak için önce bizim bir dost olmamız lazım. Gönüller fethederek, iyilikler yaparak, gerçek dostluklar göstererek Cenab-ı Hak'ın dostluğunu da kazanabiliriz. Ve o bu dünyada kazanılabilecek en büyük hayır.” ifadesinde bulundu.

Prof. Yeniterzi sözlerine şöyle devam etti: “Hakiki dostluk, insanın ilahî ahlâka bürünmesiyle yani Allah’ın “Rahmân ve Halîm” isimlerinin kulda tecelli etmesiyle ortaya çıkar. Dostluk; merhamet, cömertlik, vefa, affedicilik gibi Allah’ın sıfatlarının insanda yansımasıdır. Bu sebeple dostluk, bir bakıma ahlâkî ibadettir. İnsan dostunun gönlünü aldığında, aslında Hak’la ünsiyete yaklaşır. Kısaca dostluğun özü: sevgi ve ihlâstır, ayet ve hadislerde bildirilen ideal Müslümanın ahlâkî özellikleridir.”

“Dost Allah’tır”

Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, dostluğun temelinde ilahi bir bağın yattığını belirterek, “Dost Allah’tır ya da Allah için bir araya gelenlerdir... Dost güven demektir, sadakat demektir. Allah'tan başka hiç kimseye güvenilmez. Ama Allah için bir arada olanlar Allah'a ve arkadaşına güvenirler. Bu çok önemli bir şey. Çünkü o ona sadıktır. Dost çok büyük bir sevgi. Hiç başka bir şey beklememek, hiç kimseye yaranmak için hareket etmemek, sadece Allah için hareket etmek demektir.” dedi.

Cemalnur Sargut, Hz. Musa kıssası üzerinden gerçek dostluğun sadece Allah rızası için yapılan hizmetle mümkün olduğunu ifade ederek, dostluğun temelinde karşılıklı edep ve saygı olduğunu belirtti ve "Dost olmak, kardeş olmaktan çok üstün bir seviye" yorumunda bulundu.

Dosta küsülmez…

Dost olmayı bilmek gerektiğine de işaret eden Sargut, “Dost kusurlarını görmez. Dost hakkında kötü düşünmez. Dostuna karşı hep iyi temenniler içinde olur. Dostun geçmiş hata ve kusurlarını karıştırmaz. Dostunu hata ve günahlardan dolayı ayıplamaz. Dostunu hor görmez. Dostunun ayıbını kendi ayıbı olarak görür. Cennete dostuyla gitmek ister. Dostuna Allah'ın çizdiği sınırlara saygıyı hatırlatır. Dostuna manevi makamlarını gizlemesini söyler. Dostuna haksız yere düşmanlık edene dostça yaklaşmaz. Dostu geldiğinde ayağa kalkar. Dostuna asla yalan söylemez. Dostunu dua eder. Kin ve düşmanlık asla beslemez. Onu saygıyla dinler. İmtihan etmeye kalkmaz. Kötü bir şey yaptığında tövbe etmiş olacağını düşünür ve onu hiç anmaz. Dostuna küsmez. Dostunu cezalandırmaz. Güzel ahlak en büyük özelliktir.” diye anlattı.

Söyleşide, Mesnevî’den hikâyelerle dostluk bağlarının derinliği ve ilahi muamelelere sabır gösterilmesi gerektiğini anlatan Cemalnur Sargut, “Hz. Mevlâna bütün öğretileriyle bize bunu öğretti: Yalnız Allah. Başka hiçbir şey yok. Öfke yok, kin yok, nefret yok. Hz. Mevlâna bize çok büyük örnek. Mesnevî çok büyük örnek.” dedi.

Kalabalık yalnızlığa karşı manevi çözüm

Modern dünyanın getirdiği "kalabalık yalnızlık" kavramı üzerine de konuşan Cemalnur Sargut, maneviyattan uzaklaşmanın insanları yalnızlığa sürüklediğini savundu.

Cemalnur Sargut, “Yalnızlık bu sene herkesin bana sorduğu bir şey. Halbuki yalnızlık diye bir şey yok ki. Yalnızlık yok. Nasıl yalnız olabiliriz? Sahibimizle berabersek nasıl yalnız olabiliriz? Ama hiç tanışmamışlar ki. Sahipleriyle hiç tanışmamışlar. Allah var. Allah hep var.” diye konuştu.

Gençlere yönelik tavsiyelerde bulunan Sargut, ailelerin çocuklarına bırakabileceği en değerli çeyizin manevi hayat olduğunu sözlerine ekledi.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

YORUM YAZ

Yorum Yazabilmek İçin Lütfen Giriş Yapın.