Karşıyaka’da 7’den 77’ye Cumhuriyet coşkusu!
Altın Portakal; Belgeseller, Kısa Filmler ve Sinema Okulları Filmleri Programı ile Bugün Dopdoluydu
29.10.2025 - Çarşamba 13:09
Altın Portakal, bugün en yoğun günlerinden birini yaşadı. Salonlar; belgeseller, kısa filmleri ve sinema okulları filmlerinin gösterim ve söyleşilerine ev sahipliği yaptı.
62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde bugün herkese, her ilgi alanına göre programlar vardı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM), Aspendos ve Perge salonlarıyla Sinema Okulları Yarışma filmleri ile Yarışma bölümündeki kısa film ve belgesellere ev sahipliği yaptı.
AKM Perge Salonu’nda gösterilen, Ulusal Belgesel Yarışma’daki “Tanıştığıma Memnun Oldum”, “Berona” ve “Kendal’a Bir Heykel” filmlerinin ekipleri, gösterimlerden sonra seyirci karşısındaydı.
“Tanıştığıma Memnun Oldum”
Hatay depreminde evlerini de kaybeden, SMA hastası Deniz ve Can Doğru kardeşlerin hikâyesini anlatan belgeselin hayata geçmesini sağlayan, müzisyen Jehan Barbur. Senarist, yapımcı ve ortak yönetmen olarak belgesele katkıda bulunan Barbur ve danışman Nesra Gürbüz Acar, gösterim sonrası söyleşiye katıldı.
İskenderun’lu olduğunu ve belgeseldeki aileyi on yıldır tanıdığını belirten Jehan Barbur, tanışma hikâyelerini şöyle anlattı:
Deniz şarkılarımı çok dinlermiş. Menajerime ulaşıp tanışmak istediğini söylemiş. Ben genelde böyle durumlarda biraz çekinik davranıyorum. Ama İskenderunlu olduğum için annemi ziyarete gittiğim bir seferde onlara uğradım; uğrayış o uğrayış. Aile gibi olduk. Deniz bana bir kitap yazmak istediğini söyledi. Ben de belgesel fikrini attım ortaya. Aslında kendi aramızda bir şeydi; üç kişi gittik, onlarla vakit geçirdik, sorular, sohbetler derken… Sonra Nesra'yla da tanışınca ‘neden bu insanların hayatlarını başka kişilerle de buluşturmayalım?’ diye düşünüp festivallere başvurmaya başladık. Aslında biraz utanç içerisindeyim, böyle bir film için alkışlanmak ya da festivalde olmak sanki başkalarının hayatından nemalanmak gibi geliyor. Ama böyle hayatlar da var; sesleri duyulmalı”
Belgeselin festival danışmanlığını üstlenen Nesra Gürbüz Acar ise belgeselin isim seçimine şöyle açıklık getirdi: “Bence bu bir tanışma hikayesi; iki insanla derinlemesine bir sohbet. Ben çok güzel iki insan tanıdığımı hissediyorum”
Öte yandan Barbur; daha önce annelerinin bakımına muhtaç olan Deniz ve Can’ın çalışmaya başladığı ve açık öğretime devam ettikleri müjdesini de verdi.
“Berona”
Lazca’da ‘çocukluk zamanları’ anlamına gelen Berona, yönetmenin annesinin de aralarında olduğu, erken yaşta evlendirilen Karadenizli kadınların öyküsü. “İlk kameramı da onun sayesinde aldım” dediği annesini beyazperdeye taşıyan Barış Altı, annesi Lütfiye Altı ile filmin gösteriminden sonra seyircilerin sorularını cevapladı. Filmi çekmeye, annesinin çocukluk fotoğrafını gördüğü an karar verdiğini söyleyen yönetmen; “Annemle babamın nasıl evlendiğini merak ediyordum; her çocuk gibi. Ben de bu hikâyeyi anlatmak istedim” diye konuştu. Anne Lütfiye Altı’nın film ve yönetmen oğlu hakkındaki yorumu ise kısa ama netti: “Barış; rahat, azimli, güçlü, gayretli biri. Anne babayı mutlu etti. Çok mutluyum. Gururlandım. Teşekkür ediyorum oğluma. Arkasındayım”
“Kendal’a Bir Heykel”
“Tiner bağımlığısı bir karakter hakkında bir docu-fiction” olarak tanıtılan “Kendal’a Bir Heykel”in yönetmeni Ali Urgancı ve yapımcısı-oyuncu Kaan Urgancıoğlu, gösterimin ardından söyleşiye katıldı.
Ali Urgancı, ilk olarak Kendal’la nasıl tanıştıklarını anlattı: “Kaan bir filmde tinerci rolünde oynamıştı. O sırada bir tinerci ile tanışıyor ve bir gün bunun belgeselini çekelim diye kafasına takıyor. Ben de o sırada Barcelona’da film okulundayım, sonra İstanbul’a geldim ve asistanlık yapmaya başladım. Kaan bana, ‘Gel seni Naif ile tanıştırayım, onun belgeselini çek’ dedi. İlk duyduğumda ben çok fazla heyecanlanmadım ama yine de Naif’le tanıştık ve çekime başladık. O çekimler sırasında Kendal ile tanıştık. Kendal bir anda ortaya çıktı, Naif’e selam verdi. Ses tonunu çok beğendim. Naif’e göre sokakla daha bütünleşmiş duruyordu”
Her şeyi başlatan Kaan Urgancıoğlu ise sürecin, kendi tarafından nasıl geliştiğini şöyle anlattı: “Bir tinerciyi oynayabilmek için bir tinerciyle tanışmam gerekiyordu. Naif karşıma çıktı, onunla zaman geçirdik ve hiç beklediğim gibi geçmedi. Naif, bulunduğu durumdan kurtulmayı ya da ona el uzatılmasını bekleyen biri değildi. Ben Naif’ten daha fazla hayat bilgisine sahip değildim. Senaristlerin bu dünyayı hiç bilmediklerini fark ettim”
“Docu-fiction” olarak tanıtılan yapımda belgesel ve kurmaca ayrımını, “Ben bir olay örgüsü yaratmanın peşindeydim, dolayısıyla kurmaca orada devreye girdi” diye ifade eden yönetmen, şöyle devam etti: “Anlatmak istediğim; kendine sokakta bir yaşam yaratmış bir insanın dünyasını gözlemlemek, onun ritmine girmek. Sadece belgesel olsaydı daha röportaj ağırlıklı giderdik”
Kendal karakteriyle çalışmak için bir muvafakatname imzalattıklarını söyleyen yönetmen, “Onunla çalışmak çok rahattı. İlişkimiz çok keyifli ve verimliydi” diye konuştu.
Ulusal Kısa Film Yarışması’nın ilk seçkisi beyazperdedeydi
Perge Salonu bugün ayrıca Ulusal Kısa Film 1. Seçki’sine de ev sahipliği yaptı. “Kudret” filminin yönetmeni Mehmet Oğuz Yıldırım, tek bir olaydan yola çıkmadığını ancak hayatın her alanındaki ilişkilerde görülen güç ilişkilerine dair bir söz söylemek istediğini dile getirdi. “Eudaımonıa”nın yönetmeni Gizem İbak; bir aracın içinde adeta klostrofobik bir atmosferde başlayan filmin, harika bir göl manzarasıyla sona ermesini, “Hayatın diyalektiği böyle bir şey; bazen mutlu bazen mutsuzsunuzdur ama hepsi, içerisinde birbirini doğurur ve hayat akıp gider” sözleriyle ifade etti. Kendi yazdığı kısa öyküyü sinemaya uyarlayan Deniz Koloş, “Ölüm Bizi Ayırana Dek” ile ölümün ayırdığı dede- torunun ve evlilik yolunda bir kadının, birbirlerine karşılık gelen duygu durumlarını ele almak istediğini dile getirdi. Ölüm üzerinden din ve inancı iki ayrı kavram olarak ele alan “Soğuk Beyaz”ın yönetmeni Hazan Beklen ise filmdeki beklenmedik durumları, “Hayatın kendisi trajikomik zaten. En duygusal, en sıkıntılı anlarda bile insanların şuursuzlukları ortaya çıkabiliyor. Günlük hayatımda ben de pek çok şuursuzlukla karşılaşıyorum. Sadece bu gerçeği yansıtmak istedim” diye yorumladı.
Öğrenciler de Altın Portakal’da
Sinema Okulları Öğrenci Filmleri Yarışması’nın ilk seçkisi; Serhan Erbaş’ın yönettiği “Sükût”, Eylül Babur’un yönettiği “Kusursuz Ölçü Nedir”, Beyza Nimet Emişen’in yönettiği “Rah”, Yağmur Canpolat’ın yönettiği “Sevim”, Baturay Tunçat’ın yönettiği “Buharlaşır Tüm Katı Olanlar” ve Mustafa Uçar’ın yönettiği “Sahnenin Kadınları” ise AKM Aspendos Salonu’nda gösterildi.
“Sükût”un yönetmeni Serhan Erbaş, “Fiziksel bir sessizlik üzerinden manevî bir sessizliğin neden oluşabileceği ve nelere sebebiyet verebileceğine dair bir hikâye anlatmak istedim” derken “Kusursuz Ölçü Nedir”in yönetmeni Eylül Babur, ilk kez denediği stop-motion tekniğiyle çok zorlandığını söyledi. Beyza Nimet Emişen, 800 kilometrelik sûfi yolunu konu alan filmi “Rah” için 1,5 yıl çalıştıklarını dile getirirken Yağmur Canpolat, “Sevim”de babaannsinin kafasındaki dedesini hayal etmeye çalıştığını ifade etti. “Buharlaşır Tüm Katı Olanlar” ile Baturay Tunçat, genelde kurmaca yapmasına rağmen zorlu geçen bir yılın ardından toplumsal olaylar ve şiddet üzerine eğilmeyi tercih ettiğini belirtirken “Sahnenin Kadınları”nın yönetmeni Mustafa Uçar, yeterince bilinmediğini düşündüğü kantoyu tanıtmayı amaçladığını söyledi.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Nilüfer’de Cumhuriyet coşkusu çelenk töreni ile başladı
Kadıköy’de Cumhuriyet Yürüyüşü Öncesi Renkli Görüntüler
Aliağa Atatürk Stadyumu'nda Cumhuriyet Coşkusu
Türk sinemasının yeni filmleri ‘Film Forum’da belirlendi
Başkan Vekili Özdemir resmi geçit törenine katıldı
Keçiören’de Cumhuriyet Bayramı Coşkusu Yaşanıyor
Canik'te Bayram Sevinci Bilim ve Teknolojiyle Taçlandı
Altın Portakal belgesel kısa film ve sinema okulları filmleriyle dopdoluydu
‘Tavşan İmparatorluğu’ ve ‘Aldığımız Nefes’ filmleri seyirciyle buluştu
Edremit’te Cumhuriyet’in 102. Yılı Coşkuyla Kutlandı