Etiket arşivi: daha

Çocuklar az sosyalleşti, ekran başında daha çok zaman geçirdi

Pandemi nedeniyle zor şartlarda geçirdiğimiz 2020 yılı, çocuklar için de farklı tecrübelerin yaşandığı bir yıl oldu. Çocukların yüz yüze eğitime ara verilmesi nedeniyle arkadaşlarından uzak kaldığını ve bu durumun sosyalleşme süreçlerini etkilediğini belirten uzmanlar, pandemi sürecinde en çok ekrana bakma süreçlerinde artış ve yeme bozukluğu görüldüğüne dikkat çekiyor. Uzmanlar pandemi sürecinin ruhsal dayanıklılık ve esnekliğin öneminin anlaşılmasında da etkili olduğunu vurguluyor.
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, yeni yıla sayılı günler kala 2021 için önemli tavsiyelerde bulundu.
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2020 yılının pandemi nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zorlukla geçtiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, bu dönemden çocukların da olumsuz şekilde etkilendiğini söyledi.
Sosyalleşmeden uzak kaldılar
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, çocukların özellikle sosyalleşmeden uzak kaldıklarına dikkat çekerek “Çocuklar açısından zor bir yıl oldu. Özellikle okulların yüz yüze eğitime geçmesi nedeniyle çok etkilendiler. Her şeyden önce arkadaşları ile görüşmeleri azaldı, okul ortamındaki sosyalleşmeden uzak kaldılar. Uzaktan eğitimde dikkatlerini vermekte zorlandılar. Bu dönem hem çocuk hem aile için bir sosyal izolasyona neden oldu ve çocuklar sadece arkadaşlarından değil, akrabalarından da uzak kaldılar. Bununla beraber eğer bir kayıp yaşanmışsa bu durumun da çocuklar üzerinde etkileri oldu. Sevenlerini, akrabalarını vedalaşamadan kaybeden çocuklar oldu” diye konuştu.
Aileleri daha fazla zaman geçirdiler
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Çocuklar için en olumlu taraflarından biri, aileleri ile daha fazla paylaşım yapacakları zamanları oldu. Ancak bu durum beraberinde bazı aileler için çatışmaların artmasına da neden oldu” dedi.
Her çocuk farklı etkilendi
Çocukların bu dönemde etkilenmelerinin yaş dönemlerine göre farklılık gösterdiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, altta yatan ruhsal rahatsızlıkları bulunan çocukların bu dönemde daha çok etkilendiğini kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, şunları söyledi:
“Okul öncesi dönemde bulunan çocukların ebeveynlerinin ruhsal durumundan etkilenmesi daha fazla oldu. Özellikle altta yatan ruhsal rahatsızlıkları olan çocuklar pandemi döneminde daha çok etkilendi. Örneğin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan ya da özel öğrenme güçlüğü bulunan çocuklar uzaktan eğitimden yaşıtları kadar faydalanamadılar. Dikkatlerini sürdürmekte zorlanma, daha fazla ekrana maruz kalma, ev içinde dikkatlerini dağıtan şeylerin fazla olması, ev ortamında okul disiplinin uygulanmasının zor olması, öğretmenle kurulan ilişkinin azlığı bunun nedenleri arasında gösterilebilir.
Yeme bozukluklarında artış görüldü
Öncesinde depresyon, kaygı bozukluğu benzeri rahatsızlığı bulunan çocukların yaşadıkları sosyal izolasyon nedeniyle şikayetlerinde artış olmuş olabilir. Yine yeme bozukluklarının arttığını gördük. Duygusal yeme ihtiyacı bulunan çocukların içinde bulundukları stresli ortam nedeniyle yeme alışkanlıkları değişti. Çocukların uyku alışkanlıkları değişti. Ekrana bakma süreleri arttı. Bu durum internet bağımlılığına yatkın çocuklar için oldukça sorun teşkil etti.”
Ruhsal dayanıklılık ve esnekliğin önemi anlaşıldı
Pandemi sürecinde ruhsal dayanıklılık (resilience) olarak adlandırılan kavramın öneminin anlaşıldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Rezilyans zor durumlar karşısında esneyebilme, dayanıklı olma ve durumla başa çıkma kapasitesidir. Gerek çocuk gerek yetişkin olsun, yeniliklere daha kolay adapte olan, stresli ortamlarda şartlarını dönüştürerek yeni rutinler yaratabilen kişilerin pandemi ile daha kolay başa çıktığını gördük. Belki her zaman bir pandemi olmayabilir ancak çocuklar zaman içerisinde birçok stresli olaya maruz kalacaklar. Bu nedenle çocukları rezilyansı kuvvetli bireyler olarak yetiştirmek önemli” dedi.
Sosyal desteğin kıymeti anlaşıldı
Bununla beraber iletişimin, paylaşımın, sosyal desteğin ne kadar önemli olduğunun hatırlandığına da dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Kişiler olumsuz ruh halinin yakınları ile paylaşımda bulundukça azaldığını, sosyal desteğin daha az hissedildiği zamanlarda arttığını deneyimlediler” dedi.
Ebeveynler çocuklarına daha çok zaman ayırmalı
“Hayata ne olursa olsun devam edebilmek, üretmek, elinden geleni yapmak, çabalamak hayata anlam katan uğraşılardır” diyen Yüksel, “2021 yılında da önlemlerini alan, kendi sorumluluklarını bilen, olumsuz koşullara rağmen çabalayan, uğraşan ebeveynler çocuklarına iyi birer rol model olacaktır. Ebeveynler çocukları ile beraber geçirdikleri vaktin kıymetini bilmeli, onları dinlemeli, beraber etkinlikler yapmalı. Evde bir düzen olması, eğitim uzaktan da olsa çocukların uyku alışkanlıklarının yaşlarına uygun olması, ekran sürelerinin ruh sağlıklarını bozmayacak sınırda tutulmasına özen gösterilmesi gereklidir” tavsiyesinde bulundu.
Yaşanan sorunlar için uzmana başvurulmalı
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Ebeveynler bu süreçten çocuklarının etkilendiğini düşünüyorlarsa vakit kaybetmeden bir çocuk psikiyatri uzmanından destek almalıdırlar. Pandemi döneminde tedavilerin aksatıldığına çok şahit olduk. Tedavilerin aksaması problemlerin kronikleşmesine ve ileride daha zor çözüm bulunmasına neden olabiliyor” uyarısında bulundu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Kanser hastaları COVID-19’u daha uzun süre bulaştırabiliyorlar

 COVID-19 hastalığına yakalanan ve bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar alan kanser hastalarında virüse bağlı semptomlar ortaya çıktıktan 78 gün sonra dahi bulaştırıcılığın devam edebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Ayrıca semptomlardan 61 gün sonra dahi canlı virüsün kültürde üretilebildiği yakın zamanda New York Memorial Sloan Kettering Hastanesi’nde yapılan bir gözlemden sonra rapor edildi” açıklamasında bulundu. 
Bu gözlem sırasında COVID-19 hastalığına yakalanmış ve bağışıklık sistemi baskılanmış 20 kanser hastasının gözlendiğine dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu hastalardan 18 tanesine kemik iliği nakli veya CAR-T hücre tedavisi yapılırken, 2 tanesi de lenfoma hastası idi. Bu 20 hastanın 15’i kanser için aktif bir şekilde tedavi edilmekteydi ve 11 tanesinde COVID-19 enfeksiyonu ağır seyretti. Bu hastalardan toplamda COVID-19 taraması için 57 geniz örneği alındı ve 1 hastada şikayetleri başladıktan 78 gün sonra dahi virüsün sebat ettiği görüldü. Ayrıca kültür üremesine bakıldığında bir hastanın 61 gün sonra dahi kültüründe canlı virüsün üreyebildiği gösterildi” dedi.
Kanser hastaları COVID-19’u 2 ay süreyle bulaştırabilirler 
Bu bulaştırıcılık süresinin COVID-19 enfeksiyonuna yakalanan sağlıklı bireylere göre (7-10 gün) çok daha uzun olduğu için dikkat çektiğini ve daha ileri gözlem ve yakın takibe ihtiyaç olduğu konusunda bir uyarı yaptığını paylaşan Prof. Dr. Serdar Turhal, “Sonuç olarak bağışıklık sistemi baskılanmış, özellikle kemik iliği nakli yapılan kanser hastalarında COVID-19 bulaştırıcılığı 2 aya kadar sürebilir. Bu hastalarda muhtemelen bağışıklık sistemi zayıf olduğu için iyileşmeyi sağlayan antikor üretimi aksıyor. Bu bulgular hastaların izole edilmesi için daha uzun süreye ihtiyaç duyulduğu konusunda güçlü bir kanıt oluşturmaktadır” dedi.
 BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Yeni Ford Kuga Kampanyası 3.5 Kat Daha Fazla İlgi Gördü

Video içeriğini üst düzey yayıncı platformlarında hedef kitleye ulaştıran Ford Kuga, medya satın alma yatırımlarından en az 3.5 kat daha fazla CTR elde etmeyi başardı
Avrupa’nın en çok satan SUV modeli Ford Kuga’nın Türkiye dijital tanıtım kampanyası, önceki kampanyalara kıyasla çok daha verimli çalışmalara imza attı. Medya planlama ajansı Ingage, global medya platformu Teads ve Ford Türkiye pazarlama ekibinin ortaya çıkardığı kampanya sürecinde maliyetler düşürülürken, tıklama oranları artırıldı.
Ford Kuga’nın lansmanı olan aynı zamanda marka bilinirliğinin artırılmasının hedeflendiği kampanyada Teads’in inRead çözümü, kaliteli trafik ve yüksek CTR sağladı. Hazırlanan etkileşimli kreatif sayesinde kullanıcıların otomobili tercih edebilecekleri 4 ayrı rengi kendilerinin belirleyebilmesi ile etkileşim elde edildi. Medya satın alımlarına kıyasla ortalama 3.5 kat ila 7 kat daha fazla tıklama oranı elde edilirken, CTR oranı yüzde 1.93 olarak belirlendi. Türkiye’deki kampanya ortalama görünürlük oranı %65 olurken, Teads InRead çözümünde kampanya boyunca ortalama görünürlük %87 olarak gerçekleşti.
Kampanya süreci hakkında bilgi veren Ingage Group Account Director Erkan Şatır, “COVID nedeniyle bir süre ertelenen kampanyada ağırlıklı olarak bilinirlik hedefiyle yola çıktık. Küreselden gelen otomobilin lansman rengini kampanya döneminde kullanırken, ‘başkasının gözünden’ ismini verdiğimiz ayrı bir kreatif seri hazırlandı. Bu kreatifin Teads üzerinde tüketici tercihlerine göre kullanılabilmesiyle etkileşim rakamları beklentimizin çok üzerinde gerçekleşti. Yeni başlayan iş birliği kapsamında Teads inRead çözümü ile Ford Kuga kampanyasında elde ettiğimiz sonuçlar ilerleyen dönemdeki projeler için de harekete geçmemizi ve yakın iş birliğine olanak tanıdı” dedi.
A/B testleri ile en iyi performans göstergelerini takip ettiklerini belirten Teads Türkiye Satış Direktörü Taylan Yüce, “Elde ettiğimiz rakamlarla, performans beklentisi yüksek kampanyaların dahi ötesine geçerek, bilinirlik kampanyası içerisinde ortalamaların çok üzerinde yer almayı başardık. Teads InRead çözümü; kampanya kreatiflerini düzenleyerek kaliteli yayınlarda marka güvenliği, ölçeklenme ve etkileşimi garanti ederek görünürlüğünü artırıyor. Standart hedeflemelerin dışında içerik bazlı hedefleme yapılması, doğrudan otomobil ile ilgilendiğinden emin olunan kişilere ulaşılmasını sağlıyor. Böylece doğru zamanda doğru mecrada doğru içerikle tüketicilerin karşısına çıkmak verimliliği artırıyor” şekilde konuştu.
 Daha fazla erişim, daha fazla izleme
Teads inRead sayesinde, markaların iletişim amaçlarına (KPI) ve kullanıcıların içerik tüketme/okuma deneyimlerini rahatsız etmeden gösterimini sağlayabilecekleri, IAB standartlarında benzersiz bir ürün olarak tasarlandı.
Teads’in inRead ürünleri, mevcut iletişimlerin erişim alanlarını genişletiyor ve markalar, Premium bir yayıncı ortamında kullanıcı, marka ve yayıncı dostu bir reklam ekosistemi sunuyor. Ayrıca markaların etkileşimi yüksek kreatif ihtiyaçlarını da karşılayan Teads, 2020 yılında ortalama 3,5 gün içinde KPI’lara hizmet edecek kreatif üretimi gerçekleştirmeyi başardı.
MarketingLand raporlarına göre, outstream reklam çalışmalarındaki CTR oranları ortalama instream CTR oranlarına kıyasla 2.5 kat daha fazla. Teads’in kendi bulgularına göre ise
outstream videoların izlemeleri ortalama %25 daha uzun. Bununla birlikte yüzde 10 daha fazla bilinirliğe katkıda bulunuyor. Teads inRead, marka güvenliği, etkileşimi ve premium reklam deneyimini profesyonel olarak üretilen içeriklerin içerisinde yaşatıyor. Yaklaşık 1.5 milyar tüketicinin her ay ne okuduğunu anlamak için 100 milyondan fazla makaleyi tarıyor. Böylece Nielsen verilerine göre %30 daha fazla erişim fırsatı sunuyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Periton Diyalizi hastaları koronavirüsten daha iyi koruyor

Koronavirüs sürecinde periton diyalizi tedavisinin avantajının bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çeken Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, bu dönemde evde periton diyaliz tedavisi gören hastaların kendilerini daha etkin bir şekilde izole edebildiklerini söyledi ve ekledi: “Diyaliz merkezi gibi kalabalık ortamlardan uzak kalabildiklerinden, tedavilerinde aksama olmaksızın çok daha iyi bir şekilde korunuyorlar. Bu sebepten koronavirüse yakalanma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir.”

Periton diyalizinin uzun zamandır ülkemizde ve dünyada bir diyaliz yöntemi olarak kullanıldığını ifade eden Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, periton diyaliz tedavisine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.
Tıbbi açıdan sakıncalı bir durum olmadığı sürece tüm böbrek hastalarının periton diyalizi için uygun birer aday olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Özellikle diyaliz merkezine ulaşımda problemi olan veya yatağa bağımlı yaşlı hastalar ya da 0-5 yaş arası küçük çocuklar için periton diyalizi ilk tercihtir. Dolaşım yetersizliği, kalp yetmezliği veya damar giriş yolu problemleri nedeniyle hemodiyalizi tolere edemeyen hastalar ile hemodiyaliz ünitesine uzaklık nedeniyle erişimi olmayan hastalarda da periton diyalizi tercih edilmelidir. Benzer şekilde aktif çalışan hastalar, seyahat etmek, serbest ve bağımsız kalmak isteyen hastalar için de yine periton diyalizi daha uygun bir seçenek olacaktır.” dedi.
Karın içerisinde geçirilmiş ameliyatlara bağlı yapışıklıklar, apse, fıtık ya da kolostomi olan hastalar ile divertikülit, ülseratif kolit veya iskemik kolit gibi iltihabi bağırsak hastalıkları olan kişilerin periton diyalizi tedavisine uygun olmadığını belirten Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Sosyal açıdan ise tedavi uyumsuzluğu, demans, kötü hijyen alışkanlığı ve ciddi psikotik hastalığı olan kişilerde de periton diyalizi tercih edilmemelidir.” açıklamasında bulundu.
Periton diyalizinin en önemli aşaması hasta eğitimi
Başarılı bir periton diyaliz programının ilk ve en önemli aşamasının hasta eğitimi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu şöyle konuştu: “Periton diyaliz tedavisi hasta ve/veya hasta yakınları tarafından evde uygulanan bir tedavi yöntemidir. Dolayısıyla tedaviyi uygulayan kişilerin prosedürler ve dikkat edilecek konular hakkında iyi bir şekilde eğitilmeleri tedavi başarısını ve uyumunu arttıracaktır. Bizim kendi ünitemizde de hastalar gerek diyaliz öncesi dönemde gerekse periton diyaliz tedavisine karar verdikleri andan itibaren yoğun bir eğitim programına alınmaktadır. Bu konuda çok tecrübeli olan periton hemşirelerimiz tarafından hastalarımıza doğru periton diyalizi prosedürleri, nasıl hijyenik ve enfeksiyondan uzak bir şekilde diyaliz yapabilecekleri, uygun diyaliz ortamını nasıl sağlayabilecekleri, olası problemleri saptama ve sorunlarla baş etme, kendi kendine yeterli olabilme konularında detaylı ve kapsamlı bir eğitim verilmektedir.”
Periton diyaliz tedavisi gören hastaların böbrek nakli olmalarında hiçbir sakınca olmadığına vurgu yapan Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Bu hastaların ameliyattan sonraki süreçleri ve operasyonun başarısı hemodiyaliz hastaları ile benzer hatta bazı açılardan daha başarılı olmaktadır. Biz biliyoruz ki periton diyalizi, hastanın kendi idrarını çok iyi bir şekilde korumaktadır. Yani hemodiyaliz tedavisine başlayan bir hastada aylar içerisinde tüm idrar dolayısıyla kalan böbrek fonksiyonu kaybolurken, periton diyaliziyle takip edilen hastalar, yıllar sonra dahi idrar miktarının bir kısmını koruyabilmektedir. Nakil öncesi dönemde bu bir avantaj oluşturur, çünkü vücutta daha az sıvı birikimi olacaktır. Benzer şekilde bazı çalışmalarda periton diyalizi tedavisi altındayken böbrek nakli yapılan hastalarda takılan böbreğin hemodiyaliz hastalarına göre daha erken dönemde çalışmaya başladığı gösterilmiştir.” diye konuştu.
Periton diyalizi tedavisinin olmazsa olmazının hijyen olduğuna özellikle dikkat çeken Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu şöyle devam etti: “Hijyenin sağlanamadığı durumlarda periton diyalizi yapılması uygun değildir. Periton diyalizinde ancak hijyen kurallarına dikkat edildiği takdirde sağlıklı ve uzun süreli bir tedavi mümkündür. Burada hijyenden kastedilen hem genel olarak kişisel hijyen hem de diyalizin yapıldığı ortam ve diyaliz prosedürleri sırasında izlenmesi gereken basit hijyen kurallarıdır. Aslında tüm bu kurallar günümüzde koronavirüs salgını nedeniyle uyulması gereken önlemler ile benzerdir. İşlem esnasında maske takılması ve el yıkanması gibi… Bu arada koronavirüs salgını sırasında periton diyaliz tedavisinin önemi ve avantajı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu dönemde evde diyaliz tedavisi gören hastalar kendilerini daha etkin bir şekilde izole edebildiklerinden, hastane ve diyaliz merkezi gibi kalabalık ortamlardan uzak kalabildiklerinden, tedavilerinde aksama olmaksızın çok daha iyi bir şekilde korunmuşlar ve koronavirüse yakalanma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir.”
Periton diyalizi sonrası böbrek nakli olan hastaların sosyal ve iş hayatına dönme sürelerinin genel olarak hiç diyaliz almadan veya hemodiyaliz sonrası böbrek nakli olan hastalardan farklı olmadığına değinen Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Böbrek nakli ameliyatından sonra normal koşullarda hastalar bir hafta süreyle hastanede takip edilirler. Ardından eve taburcu olan hastalar, bu dönemde ağır olmayan fiziksel aktivitelerde bulunabilir, mesela günde yarım saat yürüyüş yapabilir. Ameliyattan yaklaşık 3 ay sonra tamamen iyileşmiş olarak normal fiziksel ve iş hayatlarına dönebilirler. Bu dönemde özellikle ilk 3 ay içerisinde artan enfeksiyon riski nedeniyle hastaların kalabalık ortamlara girmekten kaçınmaları ve eve ziyaretçi kabul etmemeleri önerilir. Mecburen kalabalık ortama girilen durumlarda mutlaka maske takılmalıdır.” açıklamasında bulundu.
Periton diyalizi tedavisinde hijyen kurallarına mutlaka dikkat edilmeli
Periton diyaliz tedavisinin başarılı bir şekilde sürmesinin iyi bir hasta eğitimi ve hijyen kurallarına mutlak uyulması ile mümkün olacağını belirten Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Çok önemli bir diğer nokta ise hastanın periton diyaliz ünitesi ile iyi bir iletişim ve bağlantı halinde olmasıdır. Hasta, en ufak bir problem veya şüphede kaldığı durumlarda üniteye rahatça ulaşarak destek alabilmelidir. Bizim periton diyaliz tedavisinde başarımızı azaltan ve en çekindiğimiz konu ise karın içi zarının iltihabı yani peritonit dediğimiz tablodur. Bunun da yine en sık nedeni hijyen kurallarına riayet etmemektir. Maalesef bazı hastalarımızı peritonit nedeniyle hemodiyalize geçirmek zorunda kalıyoruz ve bunların bir kısmı istedikleri halde periton diyalizine geri dönemiyorlar.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

BEŞİKTAŞ JK takım sponsorluklarına bir yenisini daha ekledi

TBF Kadınlar Basketbol Ligi ve FIBA Kadınlar EuroCup’ta mücadele eden Beşiktaş JK Basketbol Kadın A Takımı ile kadın deodorant pazarının güçlü oyuncusu Emotion arasında sponsorluk anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, Beşiktaş JK Kadın Basketbol A Takımı, şortlarında Emotion logosuyla sahaya çıkacak.
Türkiye’nin önde gelen spor kulüplerinden Beşiktaş JK ile Türkiye kadın deodorant pazarının güçlü markası Emotion, Kadın Basketbol Takımı için bir yıllık sponsorluk anlaşmasına imza attı. Taraflar arasındaki anlaşmaya göre, 2020-2021  sezonu boyunca Beşiktaş JK’nın Kadın Basketbol A Takımı oyuncuları ve teknik heyetin tüm resmi ve hazırlık müsabakalarında giyeceği şortlarda Emotion logosu yer alacak.
Oğuzhan Aslan: Sporda fırsat eşitliğine katkıda bulunmaktan kıvanç duyuyoruz
Sporda fırsat eşitliğine katkıda bulunmaktan mutluluk duyduklarını belirten Pazarlama Başkanı Oğuzhan Aslan, deodorant pazarının güçlü markası Emotion’un BJK Kadın Basketbol A Takımı ile başarılı işlere imza atacağına inandığını belirtti. Aslan, “Emotion bizim kişisel bakım alanında en çok tercih edilen markalarımızdan biri. Ülkemizde olduğu kadar dünyanın farklı ülkelerindeki tüketicilerimizden de yoğun ilgi görüyor. Alüminyum içermeyen formülü ile Emotion, hareketi seven, terlemenin sağlıklı olduğunu bilen ve terlemekten korkmayan kadınların markası. Son yıllarda yaptığımız başarılı ürün geliştirme ve pazarlama faaliyetleri ile deodorant liginde en üst sıralardaki yerimizi sağlamlaştırdık. Biz Emotion ekibi olarak fırsat eşitliğine inanan bir markayız. Kadın sporcularımızın, desteklendiği ve fırsat verildiği durumda ülkemiz için büyük başarılara imza attığına tanık oluyoruz. Bu nedenle Beşiktaş Kadın Basketbol A Takımı’na destek olmaktan gurur duyuyoruz. Böyle bir dönemde spora ve sporcuya verilen desteğin çok daha anlamlı olduğunu düşünüyorum” dedi.
Umut Şenol: Bu işbirlikleri kadınların spordan kopmaması açısından büyük önem taşıyor.
Beşiktaş JK Basketboldan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Umut Şenol ise, Emotion’un böyle zor bir dönemde BJK Kadın Basketbol Takımına verdiği desteğin çok anlamlı olduğunu söyledi. Şenol, “Emotion’un Türk sporuna, özellikle de fırsat eşitliği yaratarak kadın basketboluna kattığı değer için teşekkür ederiz. Bu anlaşma kadınlarımızın spordan kopmaması ve uluslararası müsabakalarda da başarılar elde ederek ülkemizi gururlandırması açısından ayrıca büyük önem taşıyor. Beşiktaş JK olarak, her dalda sporcu yetiştiren ve Türk sporunu ileriye taşıyan bir kulüp olacağımızı her fırsatta dile getiriyoruz.  Bu misyon, tarihimizin ve değerlerimizin bize yüklediği önemli bir sorumluluk. Biz Beşiktaş ruhuyla, umudumuzu hiç kaybetmeden, zorluklarla mücadele ederek, her branşta şampiyon olmayı hedefliyoruz. Emotion, kadın basketbol liginde bize güç verecek” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Babacan:‘100 milyon doz aşı lazım ama daha grip aşısını bile yaptıramadık’

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Konya İl Kongresi’nde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:
Semptom göstermeyen pozitif vakaları da tespit edin
Salgının başından beri test istasyonları kurulmasını önerdik, dinlemediler. Şimdi de semptom göstermeyenlere test uygulanmıyor ve daha az vaka tespit ediliyor. Semptom göstermemesine rağmen pozitif olanlar tespit edilmeden yayılım nasıl önlenecek?
Daha grip aşısını bile yaptıramadık
Maalesef önlemler konusunda olduğu gibi aşı konusunda da geç kalındı. Bunun da sebebi hazineyi boşaltmış olmaları. Kalkınmış ülkeler tarafından şimdiden satın alınan ve rezerve edilen aşılar var. Amerika’da ve Almanya’da Aralık sonuna doğru aşılama başlayacak. 55 milyonluk İngiltere toplam 145 milyon doz aşı siparişi verdi bile. Biz ise henüz risk gruplarına mevsimsel grip aşısını bile yaptıramamış durumdayız.
100 milyon doz aşıya ihtiyacımız var
Bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmamız gerekiyor. Uzmanlar bunun için en az 100 milyon doz aşıya ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Kendi hekimlerimizin geliştirdiği ve tüm dünyanın sipariş listesine girdiği aşıdan yalnızca 1 milyon doz sipariş verilmiş. Çin’de daha fazları tamamlanmamış aşıdan ise 10 milyon sipariş etmişiz. Bu aşının etkisi nasıl belli değil. Daha ne zaman piyasaya sürüleceği bile belli değil. Ekonomi yönetiminde çuvallayanlar, ülkemizi ilaç ve tıbbi cihaz firmalarına karşı da borca soktular. İtibarımız azaldı. Tüm bunlar aşı ihtiyacımızı karşılamamızı olumsuz yönde etkiliyor.
İsrafa ve faize ödediğiniz parayla salgına karşı sunabileceğiniz paketi açıklayın
Ekonomiyi batırdığınız için, piyasa daha da durgunlaşmasın diye, halkımızın sağlığını gözden çıkardınız. On binlerce insanımızı, yüzlerce sağlık çalışanımızı kaybettik. Soru basit: İki yılda ülkemizi büyük zarara uğrattınız. Merkez Bankası rezervini bir çırpıda yaktınız. İsrafa devam ettiniz. İsrafa ve faize ödediğiniz parayla salgına karşı nasıl bir önlem paketi sunabilirdiniz? Bir düşünün. Cevap bekliyoruz.
Reformdan anladıkları sorunun ta kendisi
Reformu işlerin kötüye gitmemesi için, sorunları düzeltmek için reform yaparsınız. Dediler ki, “Cumhuriyet tarihindeki en büyük reform, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine geçiştir”. Olanlardan zerre kadar ders almamışlar! Biz reformdan çözüm anlıyoruz, meğer onlar reformdan sorunun ta kendisini anlıyormuş. Ülkemizin bugün her alanda reforma ihtiyacı olmasının sebebi zaten yaptığınız hatalar. Bunun en önemli sebebi de iki yıl önce getirdiğiniz Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi. Kötü örneği bize kılavuz diye gösteriyorlar.
Katar’la mutabakat vesilesiyle Varlık Fonu’nun işlemlerini açıklayın
Varlık Fonu aracılığıyla Katar’a satış mutabakatı anlaşması yapmışlar. İşte size fırsat. Şeffaflık öyle “şeffaf olacağız” demekle olmuyor. Haydi, bu satıştan başlayarak, Varlık Fonu’nun bugüne kadar yaptığı iş ve işlemleri şeffaf bir şekilde paylaşın.
Doğruyu söyle, sözünü tut ve emaneti koru ki güvensinler
Yatırım güvenle olur. Bizim geleneğimizde, değerlerimizde güvenin pek çok ölçüsü vardır ama en önemli üçünü sayayım: Birincisi, konuşunca doğruyu söyleyeceksin. İkincisi, söz verince yapacaksın. Üçüncüsü, size bir şey emanet edildiği zaman o emaneti gözünüz gibi koruyacaksınız. Emanete ihanet etmeyeceksiniz. Bu hükûmet nasıl güven oluşturacak?
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Daha İyi Yargı Derneği hukuk ve yargı yapılanmasına ilişkin görüşlerini Bakan Elvan ve Bakan Gül’le paylaştı

Daha İyi Yargı Derneği, hukuk ve yargı yapılanması konusundaki öneri ve görüşlerini, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yönetimiyle yaptığı toplantıda aktarma fırsatı buldu.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yönetimi ile bir araya geldi. Toplantıya Daha İyi Yargı Derneği Başkanı ve TÜSİAD Haysiyet Divanı Üyesi Av. Mehmet Gün de katıldı.
Toplantıda, hukuk ve yargı yapılanması konusundaki fikir ve önerilerini aktardığını belirten Av. Gün, “Oldukça açık, samimi ve verimli bir toplantı oldu. Sorunlara somut çözüm getirme konusundaki kararlılığı gördük. Hukukun üstünlüğünün ekonomi için ne kadar önemli olduğunun, ekonominin mal ve hizmet üretim ve ticareti, hukukun ise bunları sağlayan ilişkiler bütünü olduğunun altını çizerek, hukukun üstünlüğü ve daha iyi yargının ekonomide çarpan etkisi yaratacağını dile getirdim. Hukuku çok iyi geliştirmek; yargılamaların kalitesini artırarak hızlandırmak gerekiyor. Hukukun üstünlüğünü sağlamak ve topluma ve iş dünyasına sağlam bir hukuk güvencesi verebilmesi için yargıda kapsamlı yapısal reformlar yapılması zorunludur. Bu kapsamda toplantıda, derneğimizin bu güne kadar geliştirdiği öneriler bütününü, katma değer ve kaliteli yargı hizmetleri üretimi ve bu yolla güçlü ekonomi oluşturma odaklı ‘Hukuk ve Yargı Yapılanma Önerileri’ni paylaşma imkânı buldum. Toplantının ardından kısa, orta ve uzun vadelisomut önerileri bildireceğiz. Ülkemizin hukuk, ekonomi ve demokrasi sorunlarının çözümüne katkı vermek için çalışmalarımıza devam edeceğiz” açıklamasını yaptı.
Daha İyi Yargı Derneği Hakkında
Daha İyi Yargı Derneği, Türk yargısının sorunlarını tespit etmek, sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirmek, öneriler üzerinde toplumsal mutabakat sağlanması ve çözümlerin hayata geçirilmesi yönünde çalışmak amacıyla kurulmuş olan siyaseten tarafsız bir sivil toplum düşünce kuruluşudur.
Dernek bu çerçevede, Türk Yargısı’nın sürekli olarak gelişmesi, çağdaşları ile rekabet edebilmesi ve bu rekabette öne geçebilmesi için, yargı ile ilintili tüm kişi, kurum ve kuruluşlar ile toplumu ortak bir zeminde bir araya getirmeyi, fikirler ve öneriler geliştirerek mutabakat ve uzlaşma sağlamayı, üzerinde uzlaşılan önerileri hayata geçirmek için gerekli çabaları göstermeyi amaçlamaktadır.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de Toplumun Yarısı İklim Krizini Virüsten Daha Büyük Bir Tehdit Olarak Görüyor

İklim Haber ve KONDA Araştırma tarafından üçüncü kez gerçekleştirilen “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020” araştırması çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Anket çalışmasının sonuçlarına göre; Türkiye’de her iki kişiden biri iklim krizinin virüsten daha büyük bir kriz olduğunu düşünüyor. Her 10 kişiden yedisi iklim değişikliği konusunda endişeli olduğunu belirtiyor. Toplum koronavirüs sonrası ekonomik toparlanma için tarım ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını istiyor. Toplumun %75’i iklim değişikliğine karşı yeşil alanların korunması gerektiğini öne sürüyor. %85’i ise ekonomik kalkınma için ormanların kesilmesine karşı.
İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve giderek derinleşen iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için yeni bir anket çalışması gerçekleştirdi. Türkiye çapında 3431 kişi ile yüz yüze yapılan anket, bu yıl pandemi süreciyle artan çevresel farkındalığı da irdelemeyi amaçladı.
“Kimileri iklim değişikliğinin koronavirüsün yarattığından daha da büyük bir krize, tahribata yol açacağını söylüyor. Sizin düşüncenizi şimdi okuyacaklarımdan hangisi daha iyi açıklıyor?” sorusuna, katılımcıların %51,5’u “Evet, iklim krizi virüsten daha büyük krizdir” yanıtını verdi. “İklim krizi de ciddi ama o kadar acil bir mesele değil” yanıtı %42 oranına ulaşırken, “İklim krizi diye bir şey yoktur” diyenlerin oranı ise sadece %6,5’te kaldı.
Araştırma aynı zamanda, iklim değişikliğinin Türkiye’de her 10 kişiden yedisinin endişelendiği bir konu olduğunu gözler önüne serdi. Görüşülen kişilerin %14,7’si çok endişeli olduğunu ifade ederken, %54,6’sı ise endişeli olduğunu belirtti. Sonuçlar ayrıca, Türkiye’de toplumun %71,4 gibi bir oranla iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığını bildiğini gösterdi.
“Yeşil Alanları Korumalı” ve “Termik Santralları Kapatmalı”
“Türkiye iklim değişikliğine karşı ne yapmalı” sorusuna ise katılımcıların %75,7’si “Yeşil alanları korumalı” şeklinde yanıt verirken, “Ulaşımdan kaynaklı karbondioksiti azaltmalı” diyenler %38,5 “Binalarda enerji verimliliğini artırmalı” diyenler ise %30,4 oranına ulaştı. “Termik santralları kapatmalı” yanıtını verenlerin oranının %23,1’i bulması ise dikkat çekti. “Uluslararası anlaşmalara uymalı” seçeneği de %15,6 oranını buldu.
Benzer bir cevap başka bir soruda daha ortaya çıktı. “Ekonomik kalkınma için ormanlar kesilebilir” cümlesine dair katılımcıların %55’i “Kesinlikle yanlış” şıkkını seçerken, %29,4’ü ise “yanlış” diyerek yaklaşık %85’lik bir kesim kendini bu yargının karşısında konumladı.
Bu yıl pandeminin özel ve olağanüstü koşulları nedeniyle araştırmaya eklenen bir başka soru ise, “Koronavirüs sonrası hangi sektörlere yatırım yapılmasını gerekli görüyorsunuz?” oldu. Pandeminin ekonomik etkilerini derinlemesine yaşayanların ekonomik iyileşmede nasıl bir tercih yapacaklarını görmeyi hedefleyen bu soruya, “Tarım” diyenler %53, “Yenilenebilir enerji” yanıtını verenler %36,5’i bulurken, “Kömür, gaz gibi yakıtlar” diyenler %13, “İnşaat” diyenler ise %8,7 gibi bir oranda kaldı.
İklim Haber Yayın Yönetmeni Barış Doğru’ya göre, “Anket çalışmasında dikkat çeken noktalardan biri, sorulara verilen yanıtlarda farklı siyasi görüş, parti ve kimliklere göre çok belirgin bir fark olmaması. Aynı şekilde eğitim düzeyleri de sonuçları çok fazla değiştirmiyor. Bu anlamda, siyasi bir kutuplaşma yaşayan Türkiye’de iklim ve çevre konusunda ortada belirgin ve geniş bir konsensüs olduğu söylenebilir. Bu da, iklim ve çevre sorunlarına eğilecek bir politik ve ekonomik yönelimin halkın desteğini alacağını açık bir şekilde gösteriyor” diyor.
Anketin sonuçlarını yorumlayan Kadir Has Üniversitesi Ekonomi bölümünden Prof. Dr. Erinç Yeldan ise “Çalışmadan elde edilen sonuç ve değerlendirmeler, Türkiye’de ankete katılan kişilerin büyük bir çoğunluğunun iklim krizinin boyutlarının farkında olduğunu gösteriyor. Ancak belki daha da önemlisi, bu sorunların sorumlularının kim ve nerede olduklarının bilindiğini ve çözüm önerilerinin de bilinçli olarak düşünüldüğünü anlatıyor” derken, araştırmanın Türkiye’de yeni yeşil düzen ve fosil yakıtlara dayalı üretim ve tüketim desenine son verilmesi çağrılarına verilen olumlu yanıtlarla umutları tazelediğini ifade ediyor.
Sonuçları değerlendiren KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, geleceğe odaklanmak gerektiğinin altını çiziyor: “İklim değişikliğinden çevre kirliliğine, temiz içme suyundan petrole ve madenlere, doğal kaynakların azalmasından hayvan ve bitki türlerinin azalışına dek bir dizi sorun insanlığın yerküreye hoyrat davranışının bir sonucu. Başka nedenlerin yanı sıra insanların doğaya müdahalesinin, doğal yaşamın ekolojik dengesini bozmasının, bu tür küresel salgınlara yol açacağı öngörülüyordu. İklim bilimcilerse iklim değişikliğinin de en az salgın kadar, hatta daha da büyük tahribata yol açacağını öngörüyorlar. Makul bir ses tonuyla ama toplumun ihtiyaç ve taleplerini, duygularını da dikkate alan, geleceği gösteren yeni bir söyleme geçmemizin zamanı gelmiştir.”
İklim Haber Hakkında:
2017 yılının Kasım ayından beri iklim bilimi, iklim politikaları ve iklim ekonomisi hakkında en güncel gelişmeleri paylaşan İklim Haber, tarafsız ve veri odaklı haberler yayımlayarak iklim değişikliğini, bilimsel, ekonomik ve politik boyutları ile ele almaya odaklanıyor, doğru ve tarafsız bilgiyi yaygınlaştırmayı amaçlıyor.
Yayın hayatına başladığı günden beri iklim krizine dair 10.000’nin üzerinde haber yayımlayan İklim Haber, gün geçtikçe bu konuda ürettiği içerik sayısını artırmayı hedefliyor. İklim Haber aynı zamanda KONDA Araştırma ile birlikte 3 senedir Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve giderek derinleşen iklim krizi hakkında toplumun ne düşündüğünü öğrenmek için Türkiye örneklemi üzerinden anket çalışması gerçekleştiriyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türk şirketleri COVID-19 sürecinde zamanında ödemeye daha fazla özen gösterdi

CRIF ve Dun & Bradstreet işbirliği kapsamında 37 ülkenin katılımı ile hazırlanan “Global Payment Study 2020 COVID-19 Dönemi” özel rapora göre, Türkiye yüzde 56,3 zamanında ödeme performansı oranıyla Avrupa ortalamasının (yüzde 47,1) üzerinde zamanında ödeme performansı gerçekleştiren ülke oldu. Rapora göre, Türkiye’nin önde gelen ihracat pazarları olan Fransa, İngiltere, Rusya, İspanya, Fransa, Almanya, Mısır gibi ülkelerde COVID-19’un etkili olduğu bu yılın ilk 6 ayında şirketlerin zamanında ödeme performansları geriledi.
Küresel ticaret hacminin daraldığı COVID-19 sürecinde, şirketlerin ödeme alışkanlıklarının bilinmesi ve alacak yönetiminin bu bilgiye dayalı yapılmasına olan ihtiyaç arttı. Peki COVID-19 sürecinde dünyada ve Türkiye’de şirketlerin ödeme alışkanlıkları ne kadar değişti? Şirketlerin bilgiye dayalı kararlar alabilmelerini sağlayan katma değerli çözümler sunan CRIF, dünyanın en büyük ticaret alacak verisi platformu olan Dun & Bradstreet Trade Program kapsamında 37 ülkede şirketlerin, COVID-19 salgının etkili olduğu bu yılın ilk 6 aylık döneminde ödeme performans verileri ve vade aşım trendlerini inceleyerek hazırladığı “Global Payment Study 2020 COVID-19 Dönemi” özel raporunu açıkladı. “Global Payment Study 2020 COVID-19 Dönemi” özel raporuna göre, Türkiye yüzde 56,3 ile yüzde 47,1 olan Avrupa ortalamasının üzerinde zamanında ödeme performansı gerçekleştiren ülke oldu. Rapora göre, Türkiye’nin önde gelen ihracat pazarları olan Fransa, İngiltere, Rusya, İspanya, Fransa, Almanya, Mısır gibi ülkelerde COVID-19’un etkili olduğu bu yılın ilk 6 ayında şirketlerin zamanında ödeme performansları geriledi. Türkiye ihracatında ilk 20 ülke içerisinde yer alan Hollanda, Belçika, İtalya’da ise şirketlerin zamanında ödeme performansı COVID-19 sürecine rağmen bu yılın ilk 6 ayında arttı.
Zamanında ödemede artış, gecikmelerde azalış yaşandı
“Global Payment Study 2020 COVID-19 Dönemi” özel raporu, Türkiye’de bu yılın ilk 6 ayında ödemelerini zamanında gerçekleştiren şirketlerde yüzde 0,8’lik artış, 90 gün ve üzeri gecikmelerde ise yüzde 1,8 azalış yaşandığını ortaya koydu. Rapora göre, geçen yılla kıyaslandığında bu yılın ilk 6 ayında zamanında ödeme performansında yüzde 0,8’lik artış yakalayan Türkiye, yüzde 56,3 ile Avrupa ortalamasının üzerinde zamanında ödeme performansı gerçekleştirdi.
Türkiye’nin ihracat pazarlarında ödeme performansı düşüyor
Rapora göre, bu yılın ilk 6 ayında Danimarka 22 Avrupa ülkesi içerisinde yüzde 87,3 oranıyla zamanında ödemede en iyi performans gösteren Avrupa ülkesi olurken, onu yüzde 73,3 ile Hollanda takip etti. Romanya ise yüzde 13,4 oranıyla zamanında ödemede en kötü performansa sahip ülke oldu. Zamanında ödeme performansında geçen yıla göre en fazla değişim yüzde 16,8’lik düşüşle İrlanda’da gerçekleşti. İrlanda’da zamanında ödeme oranı bu yılın ilk 6 ayı itibariyle yüzde 30,2’ye geriledi. Rapora göre Türkiye’nin ihracatında önemli paya sahip olan Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmında bu yılın ilk 6 ayında şirketlerin zamanında ödeme performansları düştü. Raporda yer alan verilere göre; Romanya’da şirketlerin zamanında ödeme performansı bu yılın ilk 6 ayında geçen yıla göre yüzde 6,9 gerileyerek yüzde 13,4’e indi. Fransa’da ise ödeme performansı yüzde 4,1 gerileyerek yüzde 41,1’e düştü. Rusya’da yüzde 3 gerileyerek yüzde 71,3’e İspanya’da yüzde 2,6 gerileyerek yüzde 45,4’e, İngiltere’de yüzde 2,3 gerileyerek yüzde 41,5’e ve Almanya’da yüzde 1,4 gerileyerek yüzde 63,9’a düştü. Türkiye’nin ihracatında ilk 20 içerisinde yer alan Hollanda, Belçika, İtalya, Bulgaristan gibi Avrupa ülkelerinde ise şirketlerin zamanında ödeme performanslarının arttığı görülüyor. Raporda yer alan verilere göre,şirketlerin zamanında ödeme performansı bu yılın ilk 6 ayında geçen yıla kıyasla Hollanda’da yüzde 4,1 artarak yüzde 73,3’e, Bulgaristan’da yüzde 1,4 artarak yüzde 20,8’e, Belçika’da yüzde 1,1 artarak yüzde 40,9’a İtalya’da yüzde 0,3 artarak yüzde 35’e çıktı. Rapora göre, COVID-19 sürecinde Avrupa’da en çok zarar gören sektörler ise yeme ve içme yerleri, ulaşım konaklama, giyim ve aksesuar mağazaları ve tekstil sektörü oldu.
Mısır’da şirketlerin zamanında ödeme performansı düştü
CRIF “Global Payment Study 2020 COVID-19 Dönemi” özel raporuna göre, Türkiye’nin ihracatında 14’üncü sırada yer alan Mısır’da şirketlerin zamanında ödeme performansı bu yılın ilk 6 ayında geçen yıla göre yüzde 5,4 gerileyerek yüzde 32,7’ye düştü. Güney Afrika’da ise zamanında ödeme performansı geçen yılsonuna göre yüzde 15,3 düşerek bu yılın Haziran ayında yüzde 63,9’a geriledi.
Rapora göre, COVID-19 sonrası Asya pazarında 6 aylık dönemde zamanında ödeme performanslarında düşüş görülürken, 90 gün ve üzeri gecikmelerde artışlar kaydedildi. Hindistan’da, zamanında ödeme performansı Aralık 2019’a göre yüzde 16,9 artarak 50,8’e çıkarken, COVID-19’un başladığı ülke olan Çin’de geçen yıla göre şirketlerin zamanında ödeme performansı yüzde 2,5 gerileyerek yüzde 23,8’e düştü. Asya’da zamanında ödeme konusunda en fazla düşüşün yaşandığı sektörler arasında taşımacılık, konaklama, basım, kereste ve ağaç ürünleri yer aldı. CRIF “Global Payment Study 2020 COVID-19 Dönemi” özel raporuna göre, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’nde ise şirketlerin zamanında ödeme performansı bu yılın ilk 6 ayında geçen yıla göre yüzde 0,7 düşerek yüzde 54,2’ye geriledi.
CRIF HAKKINDA: 1988 yılında İtalya’da faaliyete geçen CRIF, sağladığı kredi bilgi ürünleri, hizmetleri ve çözümleri ile finansal ve ticari kuruluşlar ile tüketicilerin karar alma süreçlerine hızlı ve etkin bir şekilde destek olmayı hedefliyor. CRIF,50’den fazla ülkede 6.300’ün üzerinde banka, kredi birliği, finansal ve finansal olmayan kuruluşa hizmet veriyor, ayrıca 20 ülkede kredi kayıt bürosu olarak faaliyet yürütüyor. 2019 yılında CRIF’in toplam cirosu 557 milyon Euro’ya ulaştı. Grubun İtalya ve dünyadaki ofisleri ve iştirakleri ile çalışan sayısı 5.000’in üzerinde.
CRIF’in Türkiye pazarına girmesi 1989’dan 2013’e kadar Finar adı altında faaliyet gösteren firmayı Ocak 2013 itibariyle satın alması ile gerçekleşti. CRIF Türkiye, firmaların bilgiye dayalı kararlar alabilmelerini sağlayan katma değerli çözümler sunuyor. Global olarak 220’nin üzerinde ülkeden 400 milyondan fazla firmanın yer aldığı veri tabanı ile müşterilerinin yurtiçi ve yurtdışında potansiyel müşteriler ve tedarikçiler bulmasına destek oluyor. Aynı zamanda ticari ilişki içinde bulundukları veya ticari ilişkiye girecekleri firmalar hakkında risk raporları sağlıyor ve böylelikle ticari kuruluşların karar alma süreçlerine hızlı ve etkin bir şekilde destek oluyor. Bilgiye dayalı erken uyarı sistemi ile şirketlerin olası bir sorunu önceden fark edip, çözüm yolları bulabilmelerine de imkân sağlıyor.
Türkiye’de yerleşik 1.5 milyon ticari firmadan oluşan veri tabanıyla CRIF Türkiye, müşterilerine iş geliştirme ve planlama alanında, müşteri değerlendirmesinde, portföy yönetiminde ve alacak yönetimi konularında hizmet veriyor. CRIF Türkiye, 150 bin şirketi ise aktif olarak izliyor; aylık 6.000 firma raporu hazırlanıyor. CRIF, Dun & Bradstreet’in Türkiye’deki tek temsilciliği ile birlikte dünyanın ve Türkiye’nin en büyük ticari veri tabanına sahiptir ve aynı zamanda D&B Worldwide Network üyesidir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Uzaktan eğitimde daha kısa eğitim süresi ve sık molalar başarıyı artırıyor

Pandemi salgını hayatın birçok alanını olduğu gibi eğitimi de olumsuz etkiledi. Öğrenciler, pandemi öncesinde olduğu gibi düzenli olarak örgün eğitime devam edemedikleri gibi uzaktan eğitimde de adaptasyon sorunları yaşıyor. Uzmanlar, öğrencilerin uzaktan eğitimde dikkatlerini verebilmeleri için ders sürelerinin maksimum 20-30 dakika olması ve 15 dakikalık sık molalar verilmesi gerektiğini belirtiyor. Ayrıca uzmanlar, çocukların pandemi öncesinde olduğu gibi sabah erken saatte uyanmaları, kahvaltıdan sonra okula uygun giysilerle ebeveynler ve öğretmenleri tarafından ders başına oturmalarının sağlanması gerektiğini ifade ediyor.
Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Neriman Kilit, pandemi nedeniyle zorunlu olarak uygulanan uzaktan eğitim sisteminde çocukların nasıl başarı sağlayacağına ilişkin önemli bilgiler paylaştı.
Tatilin bitti, ders başladı mesajı verilmeli
Mutlaka çocukların okula gidecekmiş gibi belirli bir saatte uyuyup belirli bir saatte uyanmaları gerektiğini belirten Dr. Neriman Kilit, “Önceden nasıl oluyorsa uyandıkları saatte kahvaltılarını yapmaları, tablet ya da bilgisayarlarının başına geçmeden önce mümkünse okul üniformalarını giymeleri sağlanmalı. Buna genelde çocuklar itiraz ediyor. Ancak bir pijama veya eşofmanla derslerin başına geçmek yerine en azından günlük bir kıyafet giyerek derslerin başına geçmelerini öneriyoruz. Burada çocuğa tatilin bittiği ve okulun başladığı mesajı verilmeli. Okula gittiğinde gördüğü derslerin şimdikinden farklı olmadığı, aynı sorumluluğu taşımaları gerektiği söylenmeli” ifadelerini kullandı.
Pandemi eğitim rutinini değiştirdi
Uzaktan eğitim sisteminin özellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar için öne çıkan bazı dezavantajları olduğuna işaret eden Kilit, “Bu çocukların belirli bir disiplin sistemine ve rutine ihtiyaçları var. O yüzden aslında bu çocuklar için sabah uyanmak, uyandıktan sonra kıyafetlerini değiştirip okula gitmek bile bir rutin sistemiydi ve disiplin sağlıyordu. Ancak pandemi ile birlikte bu durum ortadan kalktı. Seslerin yani onları dışarıdan uyaranların çok olmadığı sınıf ortamlarında ders görüyorlardı, şimdi ev ortamlarında ders görüyorlar ve her türlü ses, dikkat dağıtan uyaranlar olabiliyor” diye konuştu.
Bu belirtilere dikkat!
Dr. Neriman Kilit, ‘Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, genetik bir altyapısı olduğunu düşündüğümüz ve bunun çalışmalarla da kanıtlandığı psikiyatrik rahatsızlıktır’ diyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Beyindeki dopamin dağılımı sistemi ile esas olarak ilgilidir. İlkokul 1’inci sınıftan itibaren yerinde oturmakta güçlük çeken, dersi 5 dakika fazla dinleyemeyen, evde de 5 dakikadan daha uzun bir süre ders çalışmak istemeyen ve okulu reddeden, sürekli dolaşma ihtiyacı duyan, ders çalışırken çok çabuk dikkati dağılan, çevresindekiler konuşurken sürekli sözlerini kesen ve ilgisiz konulardan bahseden çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğundan söz edebiliriz. Hem hareketlilik yani hiperaktivite hem de dikkat eksikliğinin aynı anda olması da gerekmiyor.”
Ders süreleri kısa tutulmalı!
Ders sürelerinin çok uzun tutulmamasını güzel bir uygulama olarak değerlendiren Kilit, “Zaten dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklar için dikkatlerini kısa süre koruyup kontrol edebilmekten bahsediyoruz. 40 dakika uzaktan eğitim için çok uzun bir süre. Bu zamanın 20-30 dakika arasında olmasını ve sık mola verilmesini öneriyoruz. Ancak molaların da uzun tutulması da bazen dağılmaya sebebiyet verebiliyor. 10-15 dakika civarında bir molanın uygun olabileceğini düşünüyoruz. Burada ders sürelerinin uzun tutulmaması ve sık mola verilmesi önemli bir husus” dedi.
Evdeki ders ortamı çok önemli
Dersleri dinledikleri odanın öncesinde havalandırılması faydalı olacağını belirten Kilit, “Dar ve havasız ortamda özellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların dikkati daha çabuk dağılabiliyor. Sonrasında sessiz bir hale getirilmesi gerekiyor. Örneğin televizyonun izlendiği bir oturma odası ders için uygun olmayacaktır çünkü sessizlik sağlanmalı. Oturdukları sandalyelerin ve masanın belirli bir düzende olması önemli. Dikkatlerini dağıtacak herhangi bir objenin bulunmamasına dikkat edilmeli. Sevdiği oyuncaklardan da odayı arındırmak bu anlamda fayda sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Ebeveynler çocukları ile anlaşma yapmalı
Özellikle annelerin derslerde çocuğun yanında yer alması, tabii ki şimdiye kadar alışmış oldukları eğitim sistemine uygun bir durum olmadığını söyleyen Dr. Neriman Kilit, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Aileler, çocuklarının uzaktan eğitim ders zamanında program sayfalarını aşağı indirip cihazdan oyunlar açabileceğinden bahsediyor. Hem öğretmenlere hem ebeveynlere önemli bir görev düşüyor. Burada dersin takip edildiği cihaz dışında, cep telefonu gibi ikinci bir cihazın yanlarında bulundurulmaması ve ders dinlenirken kullanılan sayfaların aşağı indirilip oyun oynanmaması konularında çocuklarla kesinlikle anlaşılmalı. Kullanılan internet paketlerinde girebileceği siteler filtre uygulanarak kısıtlanabilir. Sürekli çocuğun yanında oturup kontrol mekanizması oluşturmak ilk bakışta avantajlı bir yöntem gibi görünse de hem çocuğun özgüveni açısından hem de çocukla bir anlaşmaya varılıp ona güvenildiğini göstermek açısından da dezavantajlar barındırıyor.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)