Ana Sayfa Kültür & Sanat 4 Ağustos 2020 470 Görüntüleme

Ersin Alok ile zamanda yolculuk

Merhaba, bu haftaki konuğumuz Türk Fotoğraf tarihine iz bırakan bir sanatçı, ancak yalnızca fotoğraf sanatçısı demek yetmez , belgesel film yapımcısı, yönetmeni, dağcı, yazar, psikolog, ressam, zamansız bir kültür insanı.

Merhaba, bu haftaki konuğumuz Türk Fotoğraf tarihine iz bırakan bir sanatçı, ancak yalnızca fotoğraf sanatçısı demek yetmez , belgesel film yapımcısı, yönetmeni, dağcı, yazar, psikolog, ressam, zamansız bir kültür insanı. Hani on parmağında on marifet insanlar vardır ya sayıları azdır ama, işte onlardan. Yüksek enerjisi ve donanımı ile kendisine hayran bırakan değerli hocam Ersin Alok ile söyleşimizi siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktan gurur duyuyoruz..Keyifli okumalar..

-Hocam hayat hikayenize bakınca o kadar çok yönünüz ve başarılarınız var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Önce çocukluğunuzdan başlayalım isterseniz, Ersin Alok kimdir? Bize biraz kendinizi anlatır mısınız?

Ben 1937’de İstanbul’da doğdum. Sadrazam Tevfik Paşa’nın en küçük torunuyum. Ankara Atatürk Lisesi’nden 1959 yılında mezun oldum, İstanbul’a geldim. İktisadi Ticari İlimler Akademisi ve İstanbul Edebiyat Fakültesi ‘Psikoloji’ bölümüne girdim. Ayrıca Prehistorya Bölümü’nden de mezun oldum. Arkasından İktisadi Ticari Bilimler Akademi’sinin Yüksek Gazetecelik Bölümü’nü bitirdim. Sonra La-Pe Akıl Hastanesi’nde çalışmaya başladım.

Bu arada 1953’te zaten resim yapıyordum. Resmin düşlerimin üzerine bir ilave daha koyduk, o fotoğraf oldu.

Dağların Efendisi

Fotoğraf Dünyamla, ilgili olarak Ankara’da Dağcılık Federasyonu’nun açmış olduğu ‘dağ çalışmaları ve eğitimi’ kursuna iştirak ettim( 1953 ). Bu önemli bir kurstu benim için, çünkü dağları tanımaya başladım. Bu arada Dr. Kurt Turnowski isimli hocam bana fotoğraftaki ilk şemaları göstermeye başladı. Bende bu arada dağların fotoğrafını çekmeye devam ettim.. Sonraki yıllar 1967’de IV.Paris Bienali’nde ‘Absürd’ anlatımı içinde dünya birinciliği kazandım. Paris’e gittim. Türkiye ile ilgili yani daha doğrusu ‘Ersin Alok’un gözünden Türkiye’ diye bir sergi taşıdım. O sergi sırasında ‘Vouge’ dergisi ile tanıştım. Oraya girip çıkmaya başladım ve dergide fotoğrafın ne demek olduğunu öğrenmeye başladım. Sonra Almanya’ya gittim. Münih’te Linhof Fabrikası’ndan bir makine satın almak istiyordum, parasını verdim ama alamıyordum. Çünkü makinayı bana verebilmeleri için benim o makinayı kullanmam gerekiyormuş. Linhof’un teklifi üzerine 1 aya yakın sürede O’rada fotoğraf eğitimi aldım ki bu eğitim benim hayatımı değiştirdi….

Sonra ki süreçte, Paris’te başlayan talebe hareketleri nedeni ile İstanbul’a döndüm. İstanbul’a gelince bazı profosyonel işler yapmaya başladık. Ve sonra hızımızı alamadık 2020’nin bu ayına kadar hala çalışarak fotoğrafa katkı vermeye çalışıyoruz. Hayatımın genel ölçüsünü böyle özetleyebilirim.

-Doğa ile ilişkinizi nasıl tanımlarsınız? Dağcılık ve su altı serüveniniz nasıl başladı?

Dağcılıkla olan ilişkim 1953’te Ankara’da başladı. Hüseyin Gazi ve Dr. Kurt Turnovski’nin dağcılık öğretisi ile beraber, Ankara Elmadağ Dağcılık kulübü ve Avusturya’daki Edelweiss Dağcılık Kulübü arasındaki ilişki dolayısı ile Erciyes, Niğde, Aladağlar bölgesine ilk dağ gezimi yaptım. Ve Bugüne kadar, 287 yurtiçi, 21 yurtdışı zirvem var.

Bu dağcılık hareketinin, önemi bir zaman sonrasında , Bu işlevi Prehistorya ile birleştirmeye başladım. Çünkü Prehistorya yani ilk çağ insanının yaptıkları kaya üstü resimleri, dağcılığın içinde bir gaye olmaya başladı. İstanbul Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra kayaüstü resimleri ile ilgili dünyanın pek çok yerinde fotoğraf çektim. Bu konuda pek çok kitap yazdım, bu böyle devam etti.

Bu arada çok sevdiğim arkadaşım Tosun Sezen’le birlikte o zamanlar Erenköy’de oturuyorduk. 1952’de ilk sualtına, maske bularak nasıl bakarız diye dalmaya başladık.1953’te yaz aylarında bu işi biraz daha büyüttük. 1956’da ‘Cin’ isimli bir tekne ile 4 ay boyunca Erenköy’den başlayarak bütün Ege’de ve Akdeniz’in sonu olan Hayfa’ya kadar pek çok dalışlar yaptık. Döndüğümüzde Caddebostan’da, ‘Türk Balık Adamlar Kulübü’nü kurmaya karar verdik ve o kulübün kuruluşunda bulundum. Daha sonraki yıllar profosyonel olarak da dalmaya başladım. Kızıldeniz’de ilk su altı çekimlerini yaptık. Bir sanayi kuruluşu olan STFA’nın yapacağı bir liman için sualtındaki ayakların girdiği yerlerin çekimlerini yaptık. Daha sonraki yıllarda bunu defalarca tekrarlayarak günümüze kadar getirdik. En son geçen sene Cezayir Oran’ da bir boru inşaatının su altına inişi ve borunun su altındaki durumu hakkında su alma ağzı çekimleri yaptık.

Su altı ve dağcılık arasındaki ilişki tek bir konuya dayanır ‘Merak, istek ve onu başarmak’. Bunun için her 2 yerde ayrı ayrı olan teknikleri çok iyi bilmek gerekir. Çünkü doğa affetmez.

-Paylaşmanın ‘tek varoluşçuluk’ olduğuna inanıyorsunuz. Himalayalar’da ve Hindu Budist mabetlerde araştırmalarınız olmuş. Sizi oraya götüren ne idi Ersin hocam?

Himalaya’lara ben Grand Larousse adına 44 mabet çekmek için gittim. Bu iş Tibet’in güney yüzü, Nepal’in tamamı, Kuzey Çin’in bir kısmı ve Moğolistan’da olan mabetlerin çekimleri içindi. Profosyonel anlamda mabetlerin çekilerek Grand Larousse’a fotoğrafların girmesi gerekiyordu. Anlaşmalı bir işti dolayısıyla oraya gittik. Fakat oraya gidince bir şeyin farkına vardım.

Gerçek, sen neredeysen oranın gerçeği gerçek olandır’

Çünkü sen İstanbul’daysan, İstanbul’un gerçeği ile Nepal’in gerçeği aynı zamanda ve aynı sürede yaşasan bile birbirlerini tutmaz. Dolayısıyla gittiğin yerdeki gerçeği bilmen, tanıman, dokunman, koklaman gerekiyorsa o gerçek ile sevişmen gerekir. Hayat da böyle bir şeydir zaten.

-Fotoğraf Sanatı hayatınıza böylelikle girmiş oldu, yol arkadaşlarınız kimlerdi?

Biraz önce de anlattığım gibi dağcılık hareketleri içinde fotoğraf çeken çok kıymetli 3 tane üstadım vardı. Bunlardan biri Dr.Turnovski, Prof. Muvaffak Uyanık öbürü de Dağcılık Federasyonu Başkanı Asım Kurt . Her üçüyle birlikte uzun çadır hayatlarımız, zirve çıkışlarımız oldu. Her seferinde çektiğim fotoğrafları bana ifadesiyle düzelten Asım Kurt, konuyu seçmem konusunda dağ kompozisyonunun ne olduğunu anlatan Dr. Turnovski ve dağın sanatsal işlevindeki özveri ve yeri ile insanlık tarihindeki yerinin ne olduğunu gösteren Muvaffak Uyanık hocama şükranlarımı iletmek istiyorum her şekli ile. Fotoğraf bu büyük karmaşanın içinde böylece devam etti. IV.Paris Bienali’nde aldığım Dünya 1.ciliği ile fotoğraf yeni bir boyut kazandı. Münih’teki Linh
of Fabrikasında’ki gördüğüm eğitim fotoğrafımın esasını teşkil etti.

FOTOGRAF BİR KÜLTÜRDÜR. FOTOGRAF BİR BİLİŞKİDİR. Aklınla, gördüklerinle ve sonra tekrar yaşamak istediklerinle.

-Ersin hocam 1989’da size ‘Dünya Fotoğrafçıları Birliği’ tarafından Asya’yı temsil etme hakkı verilmiş. Nasıl bir çalışma oldu bu tanıtım işi , biraz bahseder misiniz?

Asya kıtası için ayrılmış olan fotoğraf kişilerinin içinde ben de vardım. O sergi Asya , Afrika, Avustralya, Kuzey ve Güney Amerika olmak üzere ayrılmış bölümlerden oluşan bir dünya sergisi idi. Finlandiya’da açılan bu sergide Asya kıtasının temsil edilmesi bölümü bana verildi. İşte bu sebeple bu sergide Asya’ da çektiğim birçok fotoğraf, bunun içine Çin’i de koyabilirsin, Japonya, Singapur, Malezya, onun altındaki guruplar, hatta Sibirya da yer aldı . Bu anlatım içine tabi ki Türkiye de giriyordu. Asya sergimizi açtık. İşte o serginin fotoğrafları benim tarafından yapılmıştır.

Ve dünyaya Asya’yı ne kadar kısa ve öz anlatabiliriz diye fotografladık ve paylaştık.

-M.S.Ü. Fotoğraf Enstitüsü kurucularındansınız. Kuruşunda yer alan diğer isimler kimlerdi hocam?

Güzel Sanatlar Akademisi’nde açılan Türk Fotoğraf Enstitüsü içinde yer alan kişiler Mehmet Bayhan, Moris Maçoro, Güler Çağlak, Gülnur Sözmen’dir. Teşekkür ediyorum…

 

-Değerli katkılarınız ve paylaşımınız için biz teşekkür ederiz Ersin hocam. Nice sağlıklı yaşlar dilerim..Saygı ile..

 

ERSİN ALOK kimdir?

1937 yılında İstanbul’da doğdu.

Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü ile I.I.T.I Akademisi Ticaret ve Gazetecilik Bölümlerini bitirdi.
Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Enstitüsü‘nün kuruluşunu yaptı.

1953’te dağcılığa başladı. 287 yurtiçi, 21 yurtdışı zirvesi var.

1955’te Sualtı çalışmalarına başladı. Türkiye’de ilk Kızıldeniz dalışını gerçekleştirdi.

Türkiye’de Milli Parkların kurulmasında ilgili fotoğrafik belgeleri saptadı( 1966)

IV. Paris Biennali’nde “Absurd” anlatımı içinde Birincilik Ödülü aldı. (1967’de Paris’te Fotoğraf ilk defa sanat eseri olarak kabul edildi.)

1989’da Dünya Fotoğrafçıları Birliği, Helsinki’de Alok’a Asya’yı temsil etme hakkını verdi.

Alok, Endüstri Fotoğrafçılığı konusunda önemli çalışmalar yaptı. Broşür, Pankart, Kitapçık ve Fuar Sergileri hazırladı.

Arkeolojik ve Mimari Fotoğraf çekimi konusunda gerçekleştirdiği buluşları ile ünlüdür.

7.5 milyona yakın diadan oluşan arşiviyle Türkiye’nin ilk DIABANK’ını kurdu.

Alok’un bugüne dek 24 kitabı yayınlandı.

268 kişisel serginin sahibi olan Alok’un, 93 kişisel yurtdışı sergisi vardır.

Kendisinin keşfi olan Doğu Anadolu Kaya Üstü resimleri yaklaşık olarak 10.000’in üstündedir.

Türkiye’de, ilk olarak 360 derecelik görüşle, eskiz olarak fotoğraf çekimini gerçekleştirdi (1986). Halen dijital fotoğrafın, fotoğraf özellikleri konusunda çalışmalar yapmaktadır.

NEDRET HOTUN / BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Tema Tasarım | Osgaka.com