Ana Sayfa Yaşam 5 Ocak 2022 150 Görüntüleme

Kemal Okuyan: Halkın öfkesi sandığa sıkıştırılan siyasetle sönümlendiriliyor

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan'la Bakış programında Okuyan'a soruları bu hafta soruları gazeteci Ceyda Karan sordu.

"Uluslararası sermaye reisi istemiyor mu?" başlığıyla Türkiye ve dünya gündeminin değerlendirildiği program, soL TV'de canlı yayınlandı.

Halk tepkili ama bu tepkinin sokağa yansıması engelleniyor

Türkiye'de bugün yaşanan ekonomik krize dair değerlendirmelerle başlayan programda, ülkenin içinde bulunduğu kriz süreci dinamiklerine ilişkin şunları söyledi:

"Pandemi krizi derinleştiren bir faktör oldu, ama krizin başlangıç noktası değil. Aslında Batı ekonomisi uzun bir süredir kriz sinyalleri veriyordu, bir önceki krizden de tam olarak çıkmamışlardı. Değişik coğrafyalara eşitsiz dağılan bir kriz süreci vardı. Pandemiyle beraber hem kriz hem de kapitalizm açısından fırsatlar dönemi başladı. Bazı sektörlerde muazzam kârlar elde etmeye başladılar. Bununla birlikte bir yapısal dönüşüm tartışması başladı, 'Biraz daha adil bir kapitalizm mümkün mü' tartışması, 'Acaba kamucu politikalar uygulanır mı, uygulanmaz mı' tartışması… Öte yandan da burada bu tartışmaların içerisinde hiç yeri olmayan şey yoksul emekçilerin durumu. Çok büyük hızla kötüleşiyor. Büyüyen sektörlerde de kötüleşiyor, işsizliğin daha yoğun olduğu sektörlerde de. Erdoğan tabii ki “Dünya’da durum kötü, bize de yansıması oldu, ama biz daha iyiyiz onlara göre” diyecektir. Burada dünyada işlerin iyi gittiğine dair savunma yapılamaz. Biz Batılı kapitalist ülkeleri örnek almak durumunda değiliz. Evet doğru, orada da ciddi krizler var. Ekonomi tartışılıyor, bugün Türkiye’de ekonomi tartışmasının merkezinde durması gereken tek bir şey var. Yoksul kesimlerin hali. Bir kesim feryat dahi edemez hâlde, şaşkınlık içerisinde bakıyorlar dünyaya. Asgari ücretin artırılmasıyla “acaba kurtarır mıyız” dendi, memura, emekliye yapılan zam yerlerde sürünüyor. Neyi tartışıyoruz biz hâlâ?  İktidarın da muhalefetin de çok sevdiği bir “üretim ekonomisi” kavramı var. Üretim ekonomisinde gözetilen şey, üretici olarak “sanayicimiz”, “büyük ihracatçı şirketler”… Muhalefet de yoksulluğu dile getiriyor, ancak öyle bir dile getiriyorlar ki halkın şu andaki bu çaresizliğinin öfkeye dönüşmesini engelliyor. Dolayısıyla iktidara şu fırsatı vermiş oluyor: “Sen ekonomi politikalarınla asıl muhatabımız olan iş çevrelerini tatmin et. Zaten halkı biz hareketsiz kılıyoruz muhalefet olarak”. Nitekim bu gerçekleşiyor şu an Türkiye'de. İnsanlar aslında çok tepkili, ancak bu tepkiler sokağa yansımıyor, çünkü sokağı boşaltmış olan bir muhalefet var. İktidar da, bu sayede “Halk nasıl olsa hareketsiz, ben de patronları, sermayeyi biraz daha ihya edeyim” diyerek bu kriz sürecini yönetiyor."

'Muhalefet de Erdoğan da aynı stratejiyi kullanıyor: Sermayeye güven, Batı'ya güven'

Düzen siyasetinin her başlıkta seçimi işaret etmesinin karşılığının olup olmadığını soran Karan'a Okuyan'ın yanıtı şöyle oldu:

"Toplumsal tepkileri yanına almak ve kontrollü bir şekilde Erdoğan'ın karşısına çıkarmaktan bile korkan bir muhalefet var. Çünkü o muhalefet bir yerlere huzurlu ve normal bir geçiş sağlama sözü vermiş belli ki. Ne böyle bir dünya, ne böyle bir Türkiye var, ne de Erdoğan bu şekilde geri adım atacak bir siyasetçi. Türkiye'de muhalefetin kafasındaki strateji şu: Batı Erdoğan'dan mutsuz, dolayısıyla biz Batı'ya bir alternatif olduğumuzu hissettirirsek desteğini alırız, Erdoğan'dan desteği çekerler, seçim gelir Erdoğan gider. Bunu yaparken şunu unutuyorlar; Batılı ülkeler ne demokrasi, ne özgürlük, ne Erdoğan karşıtlığıyla ilgilenir. Onlar da kendi stratejik hesapları ve kârlarıyla ilgilenirler. 

Muhalefet de, Erdoğan da aynı şeyin üzerine kurmuş durumda stratejisini: Sermayeye güven, Batı'ya güven… Halk da izliyor bunu. Bu yoksullukta her ülkede büyük toplumsal patlamalar olurdu. Sermaye muhalefetin desteğini arka cebine koyuyor, Erdoğan'la pazarlık yapıyor. Aynı şeyi yurtdışında da yapıyorlar. Sermaye ve Batı tarafından sıkıştırılan Erdoğan daha fazla taviz verir. İbrahim Kalın da bugün dış politika hakkında konuştu, "Normalleşiyoruz" dedi. Baktıkları şey, sistemin devamlılığı, uluslararası tekellerin Türkiye'deki varlığını korumak ve Türkiye'de sermaye sınıfının onayını almak. Tüm bunlara baktığınız zaman Erdoğan seçimle gider kestiriminin sorgulanması gerek. Türkiye'de bir toplumsal hareket yok, bir potansiyel var, herkes öfkeli. Bize sürekli muhalefetle uğraşıyorsunuz diyorlar. Siyasi iktidarla halk arasına girmiş bir muhalefet var. Erdoğan'ı halkın öfkesinden koruyan bugün muhalefettir. Sürekli sandık… Sabah akşam sandık diyen bir muhalefet olur mu? Ben Erdoğan'ın yerinde olsam koymam o sandığı"

'Türkiye NATO'daki rolünü iyi oynuyor'

Programın devamında dış politikaya dair değerlendirmelerde bulunan TKP Genel Sekreteri, Türkiye'nin NATO'yla ilişkileriyle ilgili şöyle konuştu:

"Batılı ülkeler, Rusya'dan S-400 alan bir Türkiye'den hoşnut değiller, ama NATO içerisinde Rusya'yla daha esnek ilişkiler kurabilen bir ülkenin Rusya'nın yumuşak bazı sorunlarına daha fazla girebileceğini ve Rusya için uzun vadede daha büyük bir sorun olabileceğini düşünebilecek bir akıl da var. Ben NATO içerisindeki bazı deneyimli bürokratların Türkiye'nin pozisyonundan pek rahatsız olduklarını düşünmüyorum. Türkiye NATO'daki rolünü iyi oynuyor. Hulusi Akar orada hiçbir sorunla karşılaşmıyor. Aksine, NATO'ya cesaret aşılıyor Türkiye."

NATO-Rusya arasındaki Ukrayna gerilimine değinen Okuyan şu açıklamalarda bulundu:

"NATO ve Rusya'nın Ukrayna zemininde bir sıcak çatışma noktasına geleceğini düşünmüyorum. Zaten ilginç şekilde Rusya 'Askeri yanıt veririz' derken, Batı Rusya'ya "eşi benzeri olmayan ekonomik yaptırımlar"dan söz ediyor. Burada hesaba katılması gereken önemli faktör Ukrayna Devleti. Bence Ukrayna Devleti, devlet bile değil. Bu sıfatı hak etmeyecek kadar tuhaf bir oluşum. Tuhaf oluşumlar büyük riskler taşırlar. Bir faşist geleneği sürdürüyorlar"

'Türkiye sermayesi Erdoğan'la birlikte çok yayıldı'

Türkiye sermayesiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan TKP Genel Sekreteri, sermayenin uluslararası alandaki yayılmacı rolüyle ilgili şunları söyledi:

"Türkiye sermayesi bir daha tam boy içe kapanma, bundan 20 yıl önceki mütevazı rollere dönmez. Yayılmanın tadını alan bir sermaye sınıfı var Türkiye'de. Çok geniş bir coğrafyaya yerleştiler. TSK'nın da dünyada bu kadar yaygın varlığı var. Türkiye kapitalizminin dünya sistemine entegrasyonunu küçümsememek lazım. Türkiye, özellikle Almanya'nın dev tekelleri açısından önemli bir alan. Bugün Türkiye ekonomisine baktığımız zaman Almanya'yı görmemek mümkün mü? Bu açından Türkiye'yi hafife almak aptallık olur."

Programın devamında uluslararası alandaki gelişmeler daha detaylı incelenirken, çevre sorunlarının nasıl çözüleceği, ülke gündemindeki gelişmelerde iktidar ve muhalefetin yürüttüğü politika değerlendirildi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Tema Tasarım | Osgaka.com