Bazımız ruhlarımızdaki boşlukları doldurmadan yıllarca gardroplarımızı doldurduk… Bazımız da diğer uca gittik ve kendimize bakmayı unuttuk.
Bazımız ruhlarımızdaki boşlukları doldurmadan yıllarca gardroplarımızı doldurduk… Bazımız da diğer uca gittik ve kendimize bakmayı unuttuk. Şimdi ikisini de derleyip toplama zamanı… Zira birini seçmemiz gerekmediği gibi ikisi de birbirini etkiliyor. Biz ruhumuzdan bedenimize, içimizdeki bilinmeyenden, dışımıza gösterdiğimizle bir bütünüz.
Yazarı Başak Bilgen Camgöz olan “Ruhunu Giydir” kitabı, Kişisel Gelişim kategorisinde okuyucularıyla buluştu. Kitap; iş hayatı ve sosyal hayatta, kişisel etkimizi geliştirmeye katkı sağlamak üzere tasarlanmış. Kitapta hem “Ruhunu Giydir Stil”hem de “Ruhunu Giydir İletişim” bölümleri yer alıyor. İçten dışa stilini oturtmak isteyenlere de, stilini sadece gözden geçirip, iletişim becerileri ile desteklemek isteyenlere de hitap ediyor.Kitapta didaktik anlatım kadar, okuyucuya ilham olması için, gerçek hayattan küçük örnekler ve okuyucunun kendi kendine çalışabilmesi için keyifli alıştırmalar da var. Stil bölümünün sıralı olarak okunması ve tüm alıştırmaların yapılması durumunda; “Nasıl görünüyoruz?” dan “Nasıl görünsek daha iyi olur?” yolculuğunu tamamlayabilir, temel stilinizi oluşturabilirsiniz. Kitap bu konuda çalışmanıza engel olan taraflarınıza da bir iç gözlem fırsatı sunuyor.İletişim bölümünde ise; yazara göre hayatımızın en temel konusu olan “İçimizdeki çocuk”, “Hangi parçamızdan iletişim kuruyoruz?”, “Etkili konuşma” gibi konular yer veriliyor.
Yazar 1977 Yılında İstanbul’da doğdu. Erken yaşta, ailesinin karşı çıkmasına rağmen çalışmaya heveslendi ve bunu hemen yapabilmek için, İstanbul Üniversitesi’nde Turizm İşletmeciliği bölümünü bitirdi. Sonrasında İşletme de okuyacaktı. Erken yaşta başladığı çalışma hayatında yirmi yılını geçirdi. Uluslararası otel ve hizmet firmalarında, satış ve müşteri yönetimi alanlarında çalıştı ve yöneticilik yaptı. Bu ona çok fazla insanla temas ve gözlem fırsatı verdi. Hayatın anlamını yirmili yaşlarda sorgulamaya başlamıştı. Bunu bulmak için, sayfaları dolduracak sayıda eğitime katıldı. Otuzlu yaşların ortasında, kendi anlamının başkalarına katkı sağlamak olduğunu anladı. Koçluk eğitimleri ve psikolojik tabanlı eğitimler aldı. Bu sırada kendini dönüştürmeden kimseyi dönüştüremeyeceğini de anladığı için, uzun yıllar koçluk ve terapi aldı. Kurumsal hayatı bırakarak, kurumsal eğitmenlik ve bireysel koçluk yapmaya başladı. Yönetici ve adayları ile çalışırken, yol bir şekilde onu, bireysel çalıştığı bazı kişilere giyim kuşamla ilgili fikir vermeye getirdi. Hem kişisel olarak keyif almasından, hem çalıştığı kişilere katkısı olur düşüncesiyle, “İmaj Danışmanlığı” eğitimi aldı. Böylece stilin içten dışa sürecini netleştirdi. Yıllardır çok sevmesine rağmen, basit gördüğü için bastırdığı bu yeti ve ilgi alanının, stil denilen konunun, kılık kıyafeti değiştirmekten ibaret olmayacağına emin oldu. Koçluk araçları ile stil konusunu birleştirdi ve bu konuda “Ruhunu Giydir” adında atölyeler yapmaya başladı. İlgi görmesi üzerine bunu daha çok kişiyle buluşturmak için kitaba dönüştürmeye karar verdi. Kısa bir süre önce okuyucularıyla buluşan kitap farklı anlatım tarzıyla, kişisel veya profesyonel hayatına yenilik katmak isteyenler için güzel bir kaynak.
Okan Bayülgen’in yazdığı, yönettiği ve oynadığı ‘Harem Kabare’ adlı oyun 14 Ağustos Cuma ve 15 Ağustos Cumartesi günleri saat 21:00’de Trump Sahne’de seyirciyle buluşuyor.
Okan Bayülgen’in yazdığı, yönettiği ve oynadığı ‘Harem Kabare’ adlı oyun 14 Ağustos Cuma ve 15 Ağustos Cumartesi günleri saat 21:00’de Trump Sahne’de seyirciyle buluşuyor.
Bu müzikli, eğlenceli komedi oyununda; Ödül Turan, Zeynep Köse, Ceren Taşçı, Deniz Bolışık, Gizem Dinç ve Aybüke Albere çok farklı ve eğlenceli kadın hikâyeleriyle izleyicilerin karşısına çıkıyor. Şehrin koşuşturmasına ilaç gibi gelecek, tiyatronun sihirli dünyasında yer almanın mutluluğunu yaşatacak müzikal izleyenlerin akşamına renk katacak.
Trump Sahne, kontrollü sosyal hayata geçiş kapsamında COVİD-19’a karşı tüm önlem ve tedbirlerini almış olarak kapılarını açıyor. Yüzde 100 taze hava ile iklimlendirilen 500 kişilik Trump Sahne’de seyirciler, birer sıra atlayıp üçer koltuk boş bırakarak oyunu izleyecekler. Girerken ateşleri ölçülecek olan izleyiciler, sürekli dezenfekte edilen salonda müzikali maskeli olarak izleyecek.
“KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu”, hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uygun olarak tasarlanan yeni sahnesinde 13 Ağustos’ta Saat 21.00’de, Türk Tiyatrosu’nun yaşayan efsanesi Haldun Dormen’in başrolünü üstlendiği “Kibarlık Budalası” oyunuyla kapılarını açıyor.
“KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu”, hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uygun olarak tasarlanan yeni sahnesinde 13 Ağustos’ta Saat 21.00’de, Türk Tiyatrosu’nun yaşayan efsanesi Haldun Dormen’in başrolünü üstlendiği “Kibarlık Budalası” oyunuyla kapılarını açıyor. İstanbulluları havaların serinlediği sonbahar akşamlarına kadar açık havada tiyatronun iyileştirici gücüyle buluşturacak. Türk Tiyatrosu’nun büyük ustası Haldun Dormen’in, yıllar sonra yeniden sahnelere döndüğü KİBARLIK BUDALASI ‘nı Hakan Altıner sahneye koydu. Oyunun , Kostüm Tasarımı Türkan Kafadar, Dekor Tasarımı Gizem Gürsel – SedefKermen, Işık Tasarımı Cengiz Özdemir ‘e ait; HALDUN DORMEN, GÖKSEL KORTAY, HAKAN ALTINER, DAMLA CERCİSOĞLU, EFE YEŞİLAY, ANIL YÜLEK, SADİ ÖZEN,REYHAN AYDINSEL ve BURCU AKYÜREK rol alıyorlar.
17. yüzyıl Fransa’sında, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain’in bir tek amacı vardır: Asilzade olmak.. Bunu gerçekleştirebilmek için her şeyi göze alır, anlamlı-anlamsız, yararlı-yararsız ama mutlaka masraflı her çabayı gösterir. Gülünç duruma düşer, alay konusu olur ama hiç yılmaz. Hedefi bellidir: Soylu sınıfa girebilmek, soylu bir Markiz’i baştan çıkarabilmek için her şeyi yapmak ve biricik kızını da mutlaka bir “soylu” ile evlendirmek. Oysa kızı bir başka gence aşıktır. Moilere, yarattığı bu olağanüstü tiplemenin etrafını, onu sömürmeye çalışan Kont, ayakları yere basan karısı, sağduyunun ve samimiyetin temsilcileri hizmetçi ve uşak ile bir dantel gibi örer. Neredeyse her sözcük komik ve her durum gülünçtür oyunda.
Yeni komedi dizisi “Süt ve Kurabiye” izleyiciyle buluşmak için gün sayıyor
Pandemi dönemi eski sevgilisinin gelmesiyle, evde kalan çiftin yaşadıklarını mizahi bir dille anlatan, başrollerinde Mustafa Arslan, Zeynep Elçin Ve Bülent Çolak’ın yer aldığı dijital platformda yayınlanacak olan Süt ve Kurabiye izleyici ile buluşmaya hazırlanıyor. Çekimleri tamamlanan dizinin yapımcılığını Arte Film Medya’nın üstleniyor. Senaryosu Kamuran Süner ve Osman KAYA ya ait olan dizinin yönetmen koltuğunda da Osman Kaya oturuyor
SAHA Derneği’nin güncel sanat alanındaki üretim ve etkileşim ortamlarını desteklemek için geçen yaz kurduğu SAHA Studio, birinci yılını kutluyor.
SAHA Derneği’nin güncel sanat alanındaki üretim ve etkileşim ortamlarını desteklemek için geçen yaz kurduğu SAHA Studio, birinci yılını kutluyor. SAHA Studio’nun Mart’ta başlayan ikinci dönemine davet edilen sanatçılar Kerem Ozan Bayraktar, Borga Kantürk, Gülşah Mursaloğlu, Metehan Özcan ve Dilek Winchester ile programın ilk üç ayı pandemi nedeniyle çevrimiçi buluşmalar ve araştırmayla geçerken program Kasım sonuna dek uzatılıp halka açık etkinlikler sonbahara ertelendi.
Geçtiğimiz yaz Beyoğlu’nda açılan SAHA Studio, farklı kentlerden davet ettiği sanatçılara en az altı ay boyunca atölye ve etkinlik ortamı sunarken yapmak istedikleri araştırma, üretim, sunum ve etkinlikler için danışmanlık ve kaynak sağlıyor. Buluşmalar, toplantılar, sergi ve atölye ziyaretleri, portfolyo değerlendirmeleri ve araştırma gezileriyle sanatçıların bilgi ve bağlantı geliştirmelerine katkıda bulunuyor. Ayrıca, yurtdışından farklı sürelerle ağırladığı küratör ve kurum temsilcilerinin SAHA Studio sanatçılarıyla ve İstanbul sanat ortamıyla etkileşimini sağlayıp araştırmalarını destekliyor.
SAHA Studio’ya Çelenk Bafra, Hera Büyüktaşçıyan ve Vasıf Kortun’dan oluşan seçici kurulun davet ettiği ilk dönem sanatçıları Larissa Araz, Alper Aydın, Özgür Demirci ve Sibel Horada’nın program boyunca ürettiği yapıtlar, 20-22 Şubat 2020 tarihlerinde SAHA Studio’da bir seri söyleşi, panel ve performans eşliğinde sergilenmişti.
SAHA Studio Mart – Aralık 2020 Sanatçıları:
Kerem Ozan Bayraktar (1984, İstanbul), Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde yüksek lisans ve sanatta yeterlik eğitimini tamamlayan Bayraktar’ın çalışmaları fiziksel ve kavramsal anlamda çevre kurmak ile ilgilidir. Bayraktar, dijital görselleştirmeler, fotoğraflar, animasyonlar, maketler, gündelik nesneler, metinler ve grafikler kullanarak doğal ve yapay sistemlerin davranışlarına, tıkanma noktalarına, sınırlarına, çöküşlerine, mutasyonlarına ve onları kavrama biçimlerimize yoğunlaşır. Bayraktar, çeşitli kurumlarda dijital imgeler, sanat teorisi, fotoğraf ve baskı teknikleri üzerinde dersler vermekte, farklı mecralarda sanat metinleri yazmakta ve sunumlar gerçekleştirmektedir.
Borga Kantürk (1978, İzmir), Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünde 1995-1999 yılları arasında Resim bölümünde lisans eğitimini tamamlayan sanatçı, küratör ve akademisyen. DEÜ, GSF resim bölümü yüksek lisans (1999-2003) ve ardından sanatta yeterlik eğitimini tamamlayan Kantürk, Resim bölümünde Dr. Öğr. Üyesi olarak görev yapmaktadır. KUTU taşınabilir sanat mekanının kurucularındandır (2002), K2 SanatMerkezi’nin kurucu ekibinde yer alan (2003) Kantürk bu mekânın proje direktörlüğü görevini 2004-2007 yılları arasında sürdürmüştür. Ayrıca, 6x6x6 İzmir kolektifinin (2017) ve KARANTİNA sanat mekanının kurucu üyelerindendir. (2018)
Gülşah Mursaloğlu (1989, İstanbul), Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde lisans eğitimini bitirdikten sonra School of the Art Institute of Chicago’da yüksek lisansını tamamladı. Çalışmalarında genellikle maddesellikle, maddenin iradesiyle ve hem insanların hem de diğer türlerin zamanla kurduğu ilişkilerle ilgileniyor. Uzun ve kapsamlı bir araştırma sürecinin ardından ortaya çıkan yerleştirmeler, sergilendiği halleriyle stabil formlarda kalmıyor, sergiye yayılan süreçsel uzamlarıyla dinamik ve değişken sistemlere dönüşüyor.
Metehan Özcan (1975, İstanbul), Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde lisans eğitimi aldıktan sonra Bilgi Üniversitesi’nde Görsel İletişim Tasarımı üzerine yüksek lisans eğitimi tamamlamıştır. Çalışmalarında modernist mekânın varoluşunu ve temsiliyetini sorgulayan Özcan, insanların çevreleriyle yaşadıkları yabancılaşmayı da göz önüne alır. Çeşitli üniversitelerde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışan Özcan, İstanbul’da çalışıyor ve yaşıyor.
Dilek Winchester (1974, İstanbul) Central Saint Martin’s College of Art and Design’da tamamladığı lisans eğitiminin ardından Marmara Üniversitesi’nde heykel anasanat dalında Sanatta Yeterlilik derecesini aldı. 2013 yılından beri İstanbul Okan Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Dilek Winchester’ın çalışmaları dil, çeviri, alfabe reformları, sözlü tarih ve duyguların ifade biçimleri üzerinedir. Araştırma konuları arasında alfabeler, alfabe reformu, edebiyat kanonu, Karamanlıca ve Ermenice harfli Türkçe romanlar bulunmaktadır. İstanbul’da çalışıyor ve yaşıyor.
SAHA Derneği Hakkında Bir sivil toplum kuruluşu olarak 2011 yılında kurulan SAHA, Türkiye’nin çağdaş sanat üretimini ve uluslararası tanınırlığını artırmak amacıyla kâr amacı gütmeyen uluslararası sanat projelerine karşılıksız destek veriyor. Ayrıca kurduğu uluslararası ortaklıklarla yurtdışındaki misafirlik (residency) programlarına Türkiye’den sanatçı ve küratörlerin katılımını sağlıyor. SAHA’nın yeni projesi SAHA Studio ise sanatçılara çalışma ortamı ve küratöryel desteğin yanı sıra projeleri için üretim, araştırma ve sunum bütçesi ile çalışmalarını sürdürebilecekleri bir mekân sağlıyor.
Merhaba, bu haftaki konuğumuz Türk Fotoğraf tarihine iz bırakan bir sanatçı, ancak yalnızca fotoğraf sanatçısı demek yetmez , belgesel film yapımcısı, yönetmeni, dağcı, yazar, psikolog, ressam, zamansız bir kültür insanı.
Merhaba, bu haftaki konuğumuz Türk Fotoğraf tarihine iz bırakan bir sanatçı, ancak yalnızca fotoğraf sanatçısı demek yetmez , belgesel film yapımcısı, yönetmeni, dağcı, yazar, psikolog, ressam, zamansız bir kültür insanı. Hani on parmağında on marifet insanlar vardır ya sayıları azdır ama, işte onlardan. Yüksek enerjisi ve donanımı ile kendisine hayran bırakan değerli hocam Ersin Alok ile söyleşimizi siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktan gurur duyuyoruz..Keyifli okumalar..
-Hocam hayat hikayenize bakınca o kadar çok yönünüz ve başarılarınız var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Önce çocukluğunuzdan başlayalım isterseniz, Ersin Alok kimdir? Bize biraz kendinizi anlatır mısınız?
Ben 1937’de İstanbul’da doğdum. Sadrazam Tevfik Paşa’nın en küçük torunuyum. Ankara Atatürk Lisesi’nden 1959 yılında mezun oldum, İstanbul’a geldim. İktisadi Ticari İlimler Akademisi ve İstanbul Edebiyat Fakültesi ‘Psikoloji’ bölümüne girdim. Ayrıca Prehistorya Bölümü’nden de mezun oldum. Arkasından İktisadi Ticari Bilimler Akademi’sinin Yüksek Gazetecelik Bölümü’nü bitirdim. Sonra La-Pe Akıl Hastanesi’nde çalışmaya başladım.
Bu arada 1953’te zaten resim yapıyordum. Resmin düşlerimin üzerine bir ilave daha koyduk, o fotoğraf oldu.
Dağların Efendisi
Fotoğraf Dünyamla, ilgili olarak Ankara’da Dağcılık Federasyonu’nun açmış olduğu ‘dağ çalışmaları ve eğitimi’ kursuna iştirak ettim( 1953 ). Bu önemli bir kurstu benim için, çünkü dağları tanımaya başladım. Bu arada Dr. Kurt Turnowski isimli hocam bana fotoğraftaki ilk şemaları göstermeye başladı. Bende bu arada dağların fotoğrafını çekmeye devam ettim.. Sonraki yıllar 1967’de IV.Paris Bienali’nde ‘Absürd’ anlatımı içinde dünya birinciliği kazandım. Paris’e gittim. Türkiye ile ilgili yani daha doğrusu ‘Ersin Alok’un gözünden Türkiye’ diye bir sergi taşıdım. O sergi sırasında ‘Vouge’ dergisi ile tanıştım. Oraya girip çıkmaya başladım ve dergide fotoğrafın ne demek olduğunu öğrenmeye başladım. Sonra Almanya’ya gittim. Münih’te Linhof Fabrikası’ndan bir makine satın almak istiyordum, parasını verdim ama alamıyordum. Çünkü makinayı bana verebilmeleri için benim o makinayı kullanmam gerekiyormuş. Linhof’un teklifi üzerine 1 aya yakın sürede O’rada fotoğraf eğitimi aldım ki bu eğitim benim hayatımı değiştirdi….
Sonra ki süreçte, Paris’te başlayan talebe hareketleri nedeni ile İstanbul’a döndüm. İstanbul’a gelince bazı profosyonel işler yapmaya başladık. Ve sonra hızımızı alamadık 2020’nin bu ayına kadar hala çalışarak fotoğrafa katkı vermeye çalışıyoruz. Hayatımın genel ölçüsünü böyle özetleyebilirim.
-Doğa ile ilişkinizi nasıl tanımlarsınız? Dağcılık ve su altı serüveniniz nasıl başladı?
Dağcılıkla olan ilişkim 1953’te Ankara’da başladı. Hüseyin Gazi ve Dr. Kurt Turnovski’nin dağcılık öğretisi ile beraber, Ankara Elmadağ Dağcılık kulübü ve Avusturya’daki Edelweiss Dağcılık Kulübü arasındaki ilişki dolayısı ile Erciyes, Niğde, Aladağlar bölgesine ilk dağ gezimi yaptım. Ve Bugüne kadar, 287 yurtiçi, 21 yurtdışı zirvem var.
Bu dağcılık hareketinin, önemi bir zaman sonrasında , Bu işlevi Prehistorya ile birleştirmeye başladım. Çünkü Prehistorya yani ilk çağ insanının yaptıkları kaya üstü resimleri, dağcılığın içinde bir gaye olmaya başladı. İstanbul Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra kayaüstü resimleri ile ilgili dünyanın pek çok yerinde fotoğraf çektim. Bu konuda pek çok kitap yazdım, bu böyle devam etti.
Bu arada çok sevdiğim arkadaşım Tosun Sezen’le birlikte o zamanlar Erenköy’de oturuyorduk. 1952’de ilk sualtına, maske bularak nasıl bakarız diye dalmaya başladık.1953’te yaz aylarında bu işi biraz daha büyüttük. 1956’da ‘Cin’ isimli bir tekne ile 4 ay boyunca Erenköy’den başlayarak bütün Ege’de ve Akdeniz’in sonu olan Hayfa’ya kadar pek çok dalışlar yaptık. Döndüğümüzde Caddebostan’da, ‘Türk Balık Adamlar Kulübü’nü kurmaya karar verdik ve o kulübün kuruluşunda bulundum. Daha sonraki yıllar profosyonel olarak da dalmaya başladım. Kızıldeniz’de ilk su altı çekimlerini yaptık. Bir sanayi kuruluşu olan STFA’nın yapacağı bir liman için sualtındaki ayakların girdiği yerlerin çekimlerini yaptık. Daha sonraki yıllarda bunu defalarca tekrarlayarak günümüze kadar getirdik. En son geçen sene Cezayir Oran’ da bir boru inşaatının su altına inişi ve borunun su altındaki durumu hakkında su alma ağzı çekimleri yaptık.
Su altı ve dağcılık arasındaki ilişki tek bir konuya dayanır ‘Merak, istek ve onubaşarmak’. Bunun için her 2 yerde ayrı ayrı olan teknikleri çok iyi bilmek gerekir. Çünkü doğa affetmez.
-Paylaşmanın ‘tek varoluşçuluk’ olduğuna inanıyorsunuz. Himalayalar’da ve Hindu Budist mabetlerde araştırmalarınız olmuş. Sizi oraya götüren ne idi Ersin hocam?
Himalaya’lara ben Grand Larousse adına 44 mabet çekmek için gittim. Bu iş Tibet’in güney yüzü, Nepal’in tamamı, Kuzey Çin’in bir kısmı ve Moğolistan’da olan mabetlerin çekimleri içindi. Profosyonel anlamda mabetlerin çekilerek Grand Larousse’a fotoğrafların girmesi gerekiyordu. Anlaşmalı bir işti dolayısıyla oraya gittik. Fakat oraya gidince bir şeyin farkına vardım.
‘Gerçek, sen neredeysen oranın gerçeği gerçek olandır’
Çünkü sen İstanbul’daysan, İstanbul’un gerçeği ile Nepal’in gerçeği aynı zamanda ve aynı sürede yaşasan bile birbirlerini tutmaz. Dolayısıyla gittiğin yerdeki gerçeği bilmen, tanıman, dokunman, koklaman gerekiyorsa o gerçek ile sevişmen gerekir. Hayat da böyle bir şeydir zaten.
-Fotoğraf Sanatı hayatınıza böylelikle girmiş oldu, yol arkadaşlarınız kimlerdi?
Biraz önce de anlattığım gibi dağcılık hareketleri içinde fotoğraf çeken çok kıymetli 3 tane üstadım vardı. Bunlardan biri Dr.Turnovski, Prof. Muvaffak Uyanık öbürü de Dağcılık Federasyonu Başkanı Asım Kurt . Her üçüyle birlikte uzun çadır hayatlarımız, zirve çıkışlarımız oldu. Her seferinde çektiğim fotoğrafları bana ifadesiyle düzelten Asım Kurt, konuyu seçmem konusunda dağ kompozisyonunun ne olduğunu anlatan Dr. Turnovski ve dağın sanatsal işlevindeki özveri ve yeri ile insanlık tarihindeki yerinin ne olduğunu gösteren Muvaffak Uyanık hocama şükranlarımı iletmek istiyorum her şekli ile. Fotoğraf bu büyük karmaşanın içinde böylece devam etti. IV.Paris Bienali’nde aldığım Dünya 1.ciliği ile fotoğraf yeni bir boyut kazandı. Münih’teki Linh
of Fabrikasında’ki gördüğüm eğitim fotoğrafımın esasını teşkil etti.
FOTOGRAF BİR KÜLTÜRDÜR. FOTOGRAF BİR BİLİŞKİDİR. Aklınla, gördüklerinle ve sonra tekrar yaşamak istediklerinle.
-Ersin hocam 1989’da size ‘Dünya Fotoğrafçıları Birliği’ tarafından Asya’yı temsil etme hakkı verilmiş. Nasıl bir çalışma oldu bu tanıtım işi , biraz bahseder misiniz?
Asya kıtası için ayrılmış olan fotoğraf kişilerinin içinde ben de vardım. O sergi Asya , Afrika, Avustralya, Kuzey ve Güney Amerika olmak üzere ayrılmış bölümlerden oluşan bir dünya sergisi idi. Finlandiya’da açılan bu sergide Asya kıtasının temsil edilmesi bölümü bana verildi. İşte bu sebeple bu sergide Asya’ da çektiğim birçok fotoğraf, bunun içine Çin’i de koyabilirsin, Japonya, Singapur, Malezya, onun altındaki guruplar, hatta Sibirya da yer aldı . Bu anlatım içine tabi ki Türkiye de giriyordu. Asya sergimizi açtık. İşte o serginin fotoğrafları benim tarafından yapılmıştır.
Ve dünyaya Asya’yı ne kadar kısa ve öz anlatabiliriz diye fotografladık ve paylaştık.
-M.S.Ü. Fotoğraf Enstitüsü kurucularındansınız. Kuruşunda yer alan diğer isimler kimlerdi hocam?
Güzel Sanatlar Akademisi’nde açılan Türk Fotoğraf Enstitüsü içinde yer alan kişiler Mehmet Bayhan, Moris Maçoro, Güler Çağlak, Gülnur Sözmen’dir. Teşekkür ediyorum…
-Değerli katkılarınız ve paylaşımınız için biz teşekkür ederiz Ersin hocam. Nice sağlıklı yaşlar dilerim..Saygı ile..
ERSİN ALOK kimdir?
1937 yılında İstanbul’da doğdu.
Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü ile I.I.T.I Akademisi Ticaret ve Gazetecilik Bölümlerini bitirdi. Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Enstitüsü‘nün kuruluşunu yaptı.
1953’te dağcılığa başladı. 287 yurtiçi, 21 yurtdışı zirvesi var.
1955’te Sualtı çalışmalarına başladı. Türkiye’de ilk Kızıldeniz dalışını gerçekleştirdi.
Türkiye’de Milli Parkların kurulmasında ilgili fotoğrafik belgeleri saptadı( 1966)
IV. Paris Biennali’nde “Absurd” anlatımı içinde Birincilik Ödülü aldı. (1967’de Paris’te Fotoğraf ilk defa sanat eseri olarak kabul edildi.)
1989’da Dünya Fotoğrafçıları Birliği, Helsinki’de Alok’a Asya’yı temsil etme hakkını verdi.
Alok, Endüstri Fotoğrafçılığı konusunda önemli çalışmalar yaptı. Broşür, Pankart, Kitapçık ve Fuar Sergileri hazırladı.
Arkeolojik ve Mimari Fotoğraf çekimi konusunda gerçekleştirdiği buluşları ile ünlüdür.
7.5 milyona yakın diadan oluşan arşiviyle Türkiye’nin ilk DIABANK’ını kurdu.
Alok’un bugüne dek 24 kitabı yayınlandı.
268 kişisel serginin sahibi olan Alok’un, 93 kişisel yurtdışı sergisi vardır.
Kendisinin keşfi olan Doğu Anadolu Kaya Üstü resimleri yaklaşık olarak 10.000’in üstündedir.
Türkiye’de, ilk olarak 360 derecelik görüşle, eskiz olarak fotoğraf çekimini gerçekleştirdi (1986). Halen dijital fotoğrafın, fotoğraf özellikleri konusunda çalışmalar yapmaktadır.
Eğlenceli senaryosu ve güçlü oyuncu kadrosuyla dikkat çeken yeni nesil komedi dizisi ‘Aile Şirketi’, 6 Ağustos Perşembe günü ilk üç bölümü ile Digiturk’ün internet tabanlı içerik platformu beIN CONNECT’te izleyicisiyle buluşuyor.
Eğlenceli senaryosu ve güçlü oyuncu kadrosuyla dikkat çeken yeni nesil komedi dizisi ‘Aile Şirketi’, 6 Ağustos Perşembe günü ilk üç bölümü ile Digiturk’ün internet tabanlı içerik platformu beIN CONNECT’te izleyicisiyle buluşuyor.
Başrollerinde Emrah Kaman, Özlem Öçalmaz, Eslem Akar, Can Sipahi, Cihan Durmaz ve usta oyuncu Müfit Kayacan’ın yer aldığı, yapımcılığını 25 Film’in üstlendiği dizide, Hande (Özlem Öçalmaz), turizm sektöründe profesyonel bir iş kadınıdır. Babasından aldığı destek sayesinde Hai Turizm adında bir turizm acentesi açan Hande’ye koşulan tek bir şart vardır, o da kardeşi Harun (Emrah Kaman) ile çalışmak. Harun’a her biri birbirinden farklı özelliklere sahip çalışanların da eşlik etmesiyle, ‘Aile Şirketi’ daha ilk bölümden izleyicileri kahkahaya boğmaya hazırlanıyor.
‘Aile Şirketi’, 6 Ağustos Perşembe günü yayınlanacak ilk üç bölümünün ardından her Perşembe yepyeni iki bölümüyle, dilediğiniz zaman dilediğiniz yerde izleme ayrıcalığı sunan beIN CONNECT izleyicilerinin ekranlarına gelecek. Ortalama 20 dakikadan oluşan bölümleriyle Türk dizi tarihinde de oldukça özel bir yere sahip olacak olan, yönetmenliğini Koray Şahin’in yaptığı; senaryosunu Murat Kaman ve Emrah Kaman’ın birlikte kaleme aldığı yeni nesil komedi dizisi Aile Şirketi, eğlenceli zaman geçirmek isteyen herkesi ekran başına davet ediyor.
beIN CONNECT’i deneme süresi boyunca ücretsiz izleme şansı!
beIN CONNECT’ten popüler dizi, film ve belgeselleri izlemek isteyenler, deneme süresi boyunca ücretsiz beIN CONNECT üyesi olabiliyorlar. Deneme süresi sonunda kullanıcılar dilerlerse 14,90 TL’den başlayan fiyatlarla beIN CONNECT üyeliklerini başlatabiliyor. Digiturk üyeleri ise paketlerindeki içerikleri beIN CONNECT’ten ücretsiz izleyebiliyorlar.
Türk Telekom, sinema ve dizi heyecanını dijital televizyon platformu Tivibu ile ekranlara taşıyor.
Türk Telekom, sinema ve dizi heyecanını dijital televizyon platformu Tivibu ile ekranlara taşıyor. Guy Ritchie’nin son filmi The Gentlemen’dan Aslan Çocuk’a kadar izlenme rekorları kıran film ve diziler ağustos ayında da Tivibu ekranlarında.
Yenilikçi yaklaşımıyla Türkiye’nin dijital değişimine öncülük eden Türk Telekom’un dijital televizyon platformu Tivibu, farklı türlerdeki film ve dizilerle ağustos ayında da izleyicilerin televizyon keyfini artırıyor. Kırmızı Halı, Seç İzle Film ve Seç İzle Dizi klasörlerindeki güncel içerikleriyle sinemaseverlerin beğenisini kazanan Tivibu’da ağustos ayına özel Hesaplaşma Zamanı, Olanlar Oldu, Kalbini Dinle ve Tehlikeli İşler isimli klasörlerdeki farklı yapımlar izleyiciyle buluşuyor.
En yeni filmler Kırmızı Halı’da
Tivibu’nun Kırmızı Halı klasörü, beyazperdeden hemen sonra yayınlanan filmlerden oluşuyor. İngiliz yönetmen Guy Ritchie’nin son filmi The Gentlemen’da, suç imparatoru Michael Pearson, kendini bir anda entrikalar dizisi içinde buluyor. Kaçış Planı 3’te (Escape Plan: The Extractors), güvenlik uzmanı Ray Breslin ve ekibi bir kurtarma operasyonu için harekete geçiyor.
Başlangıç öyküsü: Venom
Seç İzle klasöründe farklı türlerde birçok yapım bulunuyor. 22 Ağustos’ta yayınlanacak Venom: Zehirli Öfke’de, nefes kesen bir savaş izleyiciyle buluşuyor. Meg: Derinlerdeki Dehşet’te (The Meg), tarih öncesinden kalma canavara karşı amansız bir hayatta kalma mücadelesi yaşanıyor.
Sinema kanallarında ağustos heyecanı
Sinema TV kanalında 16 Ağustos saat 21.30’da ekranlara gelecek Rampage: Büyük Yıkım’da, dev bir goril tüm şehrin altını üstüne getirirken her şey kontrolden çıkıyor. Sinema Aile kanalında, 9 Ağustos saat 20.00’de yayınlanacak Aslan Çocuk’ta (The Lion Kid) ise Kidd Mane isimli aslan yavrusu kendisine kalacak uygun yer ararken büyük bir macera başlıyor.
Seç İzle Vitrin’de dört yeni klasör var
6 Ağustos’ta Hesaplaşma Zamanı, 12 Ağustos’ta Olanlar Oldu, 16 Ağustos’ta Tehlikeli İşler, 19 Ağustos’ta ise Kalbini Dinle klasörleri Tivibu’da yer alacak. Onlarca filmin yer aldığı bu klasörlerde Karanlık Şehir’den Felekten Bir Gece serisine ve Kara Bela’ya, yerli ve yabancı, izlenme rekorları kıran yapımlar izleyiciyle buluşacak.
Seç İzle Dizi’de sevilen yapımlar
Seç İzle/Dizi/Yabancı Dizi klasöründe 11’inci sezonuyla ekranlara gelen Doctor Who’da zaman lordu tarihe yapılan müdahalelere engel olmaya çalışıyor. İlk sezonu yayınlanan SS-GB isimli seride, alternatif bir evrende, Alman işgali altındaki İngiltere’de cinayetler araştırılıyor. İskandinav polisiyesi Trapped ise ikinci sezonuyla izleyiciyle buluşuyor.
Dünyanın en sevilen çocuk eğlence TV kanalı Nickelodeon bu ay çok heyecanlı!
Dünyanın en sevilen çocuk eğlence TV kanalı Nickelodeon bu ay çok heyecanlı! The Thundermans ve Henry Danger özel bölümleri, The Loud House ve The Casagrande gibi en sevilen programların yeni bölümleri, merakla beklenen yeni çizgi film, LEGO City Adventures (LEGO Şehir Maceraları) ve gizem dolu yeni dizi Just add Magic bu ay sadece Nickelodeon’da!
Büyü ve Maceralarla Dolu Gizemli Dizi Just add Magic şimdi Nickelodeon’da!
Kelly, Darbie and Hannah’ın büyükanne Quinn’i normal haline getiren özel keki, kasabadaki bütün büyüleri kırdı, ancak aynı zamanda eski düşman 50 yıldır kayıp olan Chuck Hankins’i de geri getirdi. Kızlar Chuck’ı araştırdıklarında, onun yalnızca sıradan bir baş belası olmadığını ve aslında hayal edebileceklerinden çok daha fazlasını yapabilecek bir düşman olduğunu öğrendiler. Just add Magic hafta içi her gün 19.35’te Nickelodeon’da.
LEGO City Adventures Nickelodeon’da İzleyicilerle Buluşuyor!
Karakter odaklı LEGO City Adventures, sıra dışı karakterlerin yaşadıkları aksilikleri, hayatın heyecanlı, dahi, komik ve hareketli taraflarını keşfeder. Eğlenceli, mizah ve aksiyon dolu bir rollercoaster yolculuğu, bunu sonu olmayan bir sersemlik serisi yapar! Hafta içi her gün yayınlanacak olan bu heyecan dolu maceraları 18.20’de Nickelodeon’dan izleyebilirsiniz.
The Thundermans ve Henry Danger Çekişmesi
Hangisi daha hızlı ve güçlü? Thundermans mı yoksa Henry Danger mı? Thundermans ve Henry Danger gizli bir toplulukta mı? Tüm bu soruların cevapları ve daha fazlası Cumartesi ve Pazar günleri 18.25’te Nickelodeon ekranlarında. Bu güçlü Nick kahramanlarıyla macera dolu hafta sonu maratonlarını kaçırmayın.
Henry Danger Merakla Beklenen Yeni Bölümleriyle Nickelodeon’da!
Genç çocuk Henry Hart, yarı kahraman Kaptan Adam’ın eğitimindeki yardımcısı Kid Danger olarak yarı zamanlı bir iş çıkarıyor. Fakat yeni kimliğini gizli tutmaya söz verdikten sonra, Henry çifte bir hayat sürmek zorunda kalıyor. Henry Danger 23 Ağustos’tan itibaren her Pazar saat 20.00’da Nickelodeon ekranlarında.
The Casagrandes Yeni Bölümleriyle İzleyicilerle Buluşuyor!
The Casagrandes, büyük, sevgi dolu, çok kuşaklı Meksikalı-Amerikalı ailesiyle şehir hayatını araştıran bağımsız, maceracı, 11 yaşındaki Ronnie Anne’nin hikayesini anlatıyor. The Casagrandes’in ilginç hikayeleri 24 Ağustos itibariyle hafta içi her gün 19.05’te Nickelodeon’da.
Bursa İpek Lions Klubü başkanı Nazan Bozan başkanlığı sırasında başlatmış olduğu Sosyal Sorumluluk projelerine bir yenisini daha ekledi.
Geçtiğimiz Pandemi döneminde başkanlık süresi sona eren fakat Pandemi nedeni ile genel kurul gerçekleştiremedikleri için görev süresi otomatikman uzayan Nazan Başkan, yerine gelmesi beklenen yeni başkan adayı Erdal Arslan ve eşi Ayşen Arslan ile birlikte bayram nedeni ile Bursa Yenişehir Kadın Cezaevi’ni ziyaret ederek orada bulunan kadın mahkumlara ve onların çocukları için ihtiyaçları olduğunu düşündükleri hediyeleri bir tutanakla cezaevi müdürlüğüne teslim etiler, ceza evinde 216 kadın mahkum ve 18 çocuk kalıyor…