Kategori arşivi: Magazin

Mehmet Günsür Hayat Felsefem İnsanları Mutlu Etmek

Moderatörlüğünü Can Başak’ın yaptığı söyleşide, Mehmet Günsür kendinden bahsederek sözlerine başladı. Günsür:
Fatih benim ilgimi çekiyor. Müjdat Gezen’in de jenerasyonunda çok önemli sanatçılar yetişmiş. O dönemlerde Vatan Hastanesi doğumlar için önemliymiş. Ben de orada doğdum. Annemler Ankaralı, o yüzden sürekli bir gidiş geliş vardı. Annemler ben doğmadan İstanbul’a gelmişler. Babam ODTÜ’den, Dil Tarih’ten… Ama ben hiç Ankara’da yaşamadım.

“İlk oyunculuk deneyiminizi ne zaman yaşadınız?”

Halam Nilgün Hanım, ben beş altı yaşındayken beni bir reklamcı arkadaşının yanına götürdü ve ben ilk margarin reklamında oynadım. Bütün aile geçtik ekranın başına. Okul bahçesinde çember çeviren çocuklar vardı reklamda. O reklamda gölge olarak geçen çocuk bendim. Sonra margarin reklamında başrol oldum.

Geçmiş Bahar Mimozaları… 9 bölüm, TRT için sinema tadında çekilen bir diziydi. Görüntü yönetmenimiz Kaptan Kusto’nun görüntü yönetmeniydi. Beyaz Gelincik dizisinde yeniden çalışma imkânı buldum kendisiyle. 12 yaşında neyin ne kadar farkındaydım, bilmiyorum ama yıllar sonra baktığım zaman Müşfik Kenter ile sabah sahne sırası beklerken yatakta uyuduğumuz bir fotoğraf var. Sinema tozunun alındığı zamanlar.

“Hamam filminin kariyerinizdeki yeri nedir?”

Sonra büluğ çağı başlıyor. Zor günler, değişen yüz ve sivilceler. Sonra birkaç minik reklam oldu ve Hamam filmine kadar geldi. Ben o dönemde bir restoran işletiyordum. Roksy’de, jaz kulüp ve o dönemlere damgasını vurmuş mekândı. Biz o mekânda çaldık ve birçok mekânda üniversite şenliklerinde müzik grubumuzla çıktık. Biz rock müzikle ilgileniyorduk. Gitar dalgasıyla biz de kendimizi bulduk. Grubun bütün üyeleri bir ülkeye gidince bana restoran kaldı. Roksy’de çalışırken, o mekânın bir kardeş barı vardı. Oradaki arkadaşım aynı zamanda Hamam filminin figürasyon sorumlusuydu.

Ferzan Özpetek bir türlü başrol oyuncusuna ikna olamamıştı ve aramaya devam ediyordu. O arkadaşım neden bir deneme çekimi yapmıyorsun dedi ve biz Ferzan Özpetek ile bir deneme çekimi yaptık ve öyle tanıştık. Benim saçlarım belime kadardı. Ben kendimi Memo olarak tanıtırım, Ferzan ile ilk tanıştığımızda ben kendimi böyle tanıttığımda şaşırdı. Sonra anladım ki, filmdeki karakterin adı Mehmet ve kendisini Memo olarak tanıtıyordu. Bana saçlarımı kesip kesmeyeceğimi söyledi, bir dakika dedim ancak sonra kestim. O kararı verdim ve iyi ki de vermişim.

“Sanırım Hamam filminden sonra oyunculuk kariyerinize karar veriyorsunuz.”

Evet, kesinlikle o filmden sonra ben sadece bu işi yapmak istiyorum dedim. Restoran da müzik de bitti ve ben sadece oyuncu olarak yoluma devam ettim. Film İtalya’da ve dünyada büyük ilgi gördü. Hamam sayesinde bir sene Türkiye’de kaldım. Hamam benim ilk sinema filmim. Böyle bir filmle başlayınca bu çıtayı Türkiye’de tutturmak zor. İtalya’dan bir teklif geldi, Hamam sayesinde, bir tiyatro oyunu. Ben o oyunla İtalya’ya gittim ve dört yıl boyunca turne yaptım. Annem ve babam her zaman çok destek oldular. Biri mühendis, diğeri öğretmen ama sanat damarları gelişmişti. İstanbul Film Festivali’nde bir Fellini serisi vardı ve annem beni götürmüştü.

“O oyundan sonra mı İtalya’da yaşayacağım dedin?”

İtalya’da dört yıl boyunca bir oyunda oynadım. Turne yaptık çok fazla. Oyunun bu zaman zarfında bütün kadrosu değişti ancak ben kaldım ve yeni gelenleri eğittim. İtalyan Lisesi mezunu olduğum için hep kafamın bir yerinde İtalya’da yaşayacağım diyordum. Şu an Roma’da yaşıyorum. Orada bir ajansla birlikte çalışıyorum ve bir anda Fas’ta İsa’nın bir havarisi olarak buldum kendimi. Evlendim, eşim de belgeselci ve yönetmen. Hatta bir film sayesinde tanıştık, bir aşk filmiydi.

“Kariyer yönetmek konusunda çok iyi olduğunuzu düşünüyorum.”

Ben işin hiçbir zaman magazin kısmıyla ilgilenmedim. Bir oyuncu olarak birinin beni seyretmesini istemiyorum set dışında. Ben insanları seyretmek istiyorum fark edilmeden. Meşhur olma durumu tabii biraz zemininizle de alakalı. Ailem beni çok iyi yetiştirmiş, zemin sağlam olunca… Her zaman öğrenci olduğumu düşündüm hayatta, hiçbir zaman oldum bittim dememeli insan. Meşhur olmak günümüzde çok kolay. Televizyonda her gün beş dakika vesikalık fotoğrafınızı gösterseler meşhur oluyorsunuz. Ama benim ilgilendiğim bir taraf değil. İtalya’da çok meşhur bir insan değilim ama olsam da ilgimi çekmezdi. Orada daha olgun bir ilginin olduğunu söyleyebilirim. Orada global bir şehir olduğu için ünlü insanların sokakta sakin dolaşabildiğini görüyorum.

“Muhteşem Yüzyıl’da rol aldınız. Türkiye’deki projelerde de rol alıyorsunuz.”

Muhteşem Yüzyıl, Türkiye’nin dünyaya ve birçok ülkeye yayılan ilk dizisi oldu. Arjantin’den Endonezya’ya, Afrika’dan Belgrad’a her gün mesaj geliyor. Ne mutlu bana, oradaki insanların kalbine dokunmuş olmak. Bu işi bunun için yapıyorum zaten.
Söyleşi Moderatör Can Başak’ın sorularının ardından seyirci sorularıyla devam etti.
“Her rolünüzde bambaşka bir kişilik görüyoruz. Bu profesyonelliğin sırrı nedir?”
Benim en sevdiğim süreç, hazırlık sürecidir. Elinize bir senaryoyu alıp okumaya başladığınızda, o kağıt üzerindeki karakter yavaş yavaş ete kana bürünmeye başlıyor. Sorularla bu karakteri keşfetme süreci, benim için çok heyecanlı ve tutkulu geçiyor. Sanırım o yardımcı oluyor bir şekilde. Her karakter farklı ve her karakter derin. En yüzeysel karakterler bile kendi derinliğinde var oluyor. Çünkü insanı anlatıyoruz.

“Hayata bakışınızı merak ediyorum.”

Aslında insan büyüdükçe yaşam felsefesi de bir şekilde değişiyor. Daha önceden adını koyamadığın ama yaptığın birçok şeyi neden yaptığını düşünüyorsun. Çocuklarıma şunu söylüyorum, biz bu dünyaya dans etmek ve şarkı söylemek için geldik, diyorum. Benim için çok sihirli olan bir şey var, memnun etmek ve iyilik etmek. Sadece canlandırdığın karakterlerle de ilgili olabilir, kalplere dokunmak dedik ya, birine bir mutluluk verebiliyorsan, onun hazzı çok büyük. Kafamda şirinlik yapmalıyım diye bir şey yok ama insanlara iyi davranmak, onlara hoş hisler vermek beni en çok mutlu eden şey. Sanırım böyle bir yaşama bakış açım var. Tabii ki politik görüşlerim de var, tabii ki sevgi barış ve empati kavramlarını önemsiyorum. Sorumluluk sahibi olmak ve iyilik yapmayı önemsiyorum. Hayattaki yolculuğumuz, önce kendimizi iyi anlamakla başlıyor. İnsanın kendiyle barışık olması, sanatını iyi yapması için çok önemli… İşini iyi yapan insanlarla çalışmak her zaman keyifli olur.

“Uzun süredir sizin projelerinizi takip ediyorum. İnsanlar artık sizin filminize gittiğinde, çok iyi hazırlanmış bir projeye gittiklerini düşünüyorlar. Çok iyi projelerde bu bakımdan sizi görüyoruz. Bütün iyi projeler size geliyorsa ya da siz iyi projeleri seçiyorsanız, genç ve yetenekli oyuncular sizin hakkınızda ne düşünüyor?”

Aslında bütün iyi projelerde varım gibi bir şeyi düşünmüyorum. Buraya gelene kadar birçok başka projede de oynadım. Benim seçimim, bana bir teklif geliyor, senaryoyu okuyorum ve tamamen içgüdüsel bir karar veriyorum, ilk başta ben de para kazanmak için kabul ettiğim projeler de oldu tabii ki, ama şanslıyım, gelen projeler çok kötü projeler değildi. Ama dediğim gibi içgüdüsel bir karar veriyorum.

Ya beni heyecanlandırıyor ya da korkutuyor. Senaryoyu okuduğum andan itibaren böyle karar veriyorum. Ama bir yandan da şans elbette. Her proje, belki kötü diyebileceğim projeler de olabilir, oyuncuya birçok şey öğretir. Bütün projeler bir antrenman sahası. Bir yerden sonra bir şeyler kanıtlanmış oluyor ki, sana öyle roller geliyor.

Ben burada yaşamadığım için, benden daha fazla ekranlarda gördüğünüz yüzler var. Aslında bu her ülkede böyle galiba. Bir projede insanların aklına ilk onlar geliyor. Bir şekilde kendinizi ispat edeceğimiz bir şans yakalamışsanız, ondan sonra gelen teklifler o projeye bakarak geliyor. Riske girmek istemedikleri için sizi sadece o rollerde de görmek isteyebiliyor yapımcılar. Aslında bu soru biraz yapımcılarla ilgili.

“Genç oyuncu adaylarına ne önerirsiniz?”

Bir oyuncu adayının kendini iyi yetiştirmesi gerekiyor. Türkiye’de de birçok önemli oyuncu koçu geliyor, atölyeler düzenliyorlar. Benim zamanıma göre daha çok imkân olduğunu düşünüyorum. Bir şeye ne kadar çok mesai harcıyorsanız, o alanda iyi oluyorsunuz. Günümüz tiktok dünyası, hap gibi, bir an önce ve hemen olsun, isteniyor. Ancak öyle olmuyor, kendini yetiştirmek, mesai harcamak gerekiyor. O yüzden en önemli şey öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek…
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Okan Bayülgen Ya Filozof Olacaktım Ya Da Eğitimini Gördüğüm Sanatı Yapacaktım

Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Dilek Tekintaş’ın “Günümüzde artık herkesin sinemaya atlamaya çalıştığı bir zamanda siz tepe noktadan tiyatroya geçtiniz.” cümlesi üzerine:

“Bunda Teoman ile aynı yaşa gelmiş olmamın nedeni büyük. Ya filozof olacaktım ya da eğitimini gördüğüm sanatı yapacaktım. Ulusal kanalların sadece dizi kanalları haline gelmesinin payı var. Televizyonun artık bir gücü yok. Türkiye’de yayın dejenerasyonu daha çabuk ilerledi. Avrupa’da yayıncılık hala geçerli, ertesi gün televizyonda izlenen bir yayın üzerine konuşulabiliyor. Tiyatro bir buluşma ve tartışma alanı olarak, opera, bale, bütün performans sanatları, insanlar gözlerini aynı şeye dikip aynı şeye beraberce bakıyorlar ve ertesi gün bu performansı konuşabiliyor. Televizyonda bu kalmadı artık. İletişimi oyun üzerinden kuruyor platformlar.

Pandemi sonrasında herkesin yok olacağını düşündüğü tiyatro ya da sinema izleme meselesi aksine coştu, bütün dünyada böyle… Birlikte izleme, hem yayıncılık hem sanat tarafında duran bir insan olarak, bunu tahmin ettim. Kişisel nedenlerim de var elbette ancak objektif nedenler bu kararımda etkili oldu. Gençler bir an önce başarı istiyorlar. Şöhret, para, güç ve her ne istiyorlarsa onları yan yana yazıyorlar. Hâlbuki mesleki tatmin dediğimiz şeyin yayıncılıkta olamayacağını gördüm. Gençlerle ekranlarda buluşmuş bir insan olarak, bu tatmini bulamayacağımı düşünüyorum” dedi.

“Tiyatroya Nasıl Başladınız?”
Fransa’nın ortasında bir yerde siyaset ve ekonomi okuyordum, yalnızdım, kız arkadaşımdan ayrılmıştım, sokak tiyatrosu festivali yapılıyordu ve Shakespeare oyunlarından kısımları akrobasi tarzında sahneleniyordu. Bayıldım, çok güzel kızlar vardı. Ben gömülmüşüm, siyaset, ekonomi okuyorum. O zaman çok yakışıklı bir adam belirdi, füme bir işçi tulumu giymişti, herkes ona hayranlıkla bakıyordu. Kim dedim, dediler ki o bizim yönetmenimiz. Konservatuvar giriş sınavında tiyatroyu neden seçtiğimi sorduklarında ben bu olayı anlattım. Ve jüriye çok farklı ve samimi geldi.

“Oyun yazıyorsunuz…”
Oyunu bir ekiple birlikte yazıyorum. Nihal Usanmaz’ın da içine dahil olduğu bir oyun, roman yazmaya çalışsak beraber yazamayız. Fakat diyaloglu bir iş çıkaracaksak, bir sahne performansı için metin yazıyorsak, olabiliyor. Sizin de içinde bulunduğunuz dramaturji, danışman Yalın Alpay, Yıldırım Fikret Urağ, birçok kişi vardı. Bu aslında yazara neyi sağlıyor, yazar tek başına olmuyor, bir hükmedici olmalı, sezgisel tarafları konusunda ısrar edici olmalı, birçok kişinin süzgecinden geçirmek önemli. Birçok şey sanatta sezgiseldir.

“Oyundan sonra seyirci söyleşileri yapmaya başladınız. Nasıl bir etkileşim alıyorsunuz?”

Spielberg filminden sonra eve rahat gidersiniz. Çünkü o bütün problemleri çözer. Spielberg para kazanır, Kubrick kazanamaz. Schindler’in Listesi’ni Spielberg bir başarı öyküsü olarak anlatabilir. Siz o filmi izledikten sonra, üzülmezsiniz oradaki duruma, bir başarı filmi izlemiş olarak çıkarsınız. Ancak Kubrick filminde yeni sorular sorar, yeni sorunlar üretir. Sanatın ödevi yanıt vermek değil, soru sormaktır. Biz de seyircimize oyundan sonra, oyunda sorduğumuz soruların yanıtları var mı? diye merak ediyoruz. Bu söyleşilerde seyircimizden her zaman doğru geri dönüşler alarak ayrıldık.
Seyircinin bu kadar iyi eleştirmen olduğunu bu söyleşilerde gördük. Bizzat tiyatroda seyirciye ihtiyaç var. Beraberce üretim yapıyoruz ve cezalı gibi oyuncular ve seyirci ayrı yerlerden çıkıyoruz. Oysa beraber üretim yapıyoruz. Richard’da iki oyun sonra yüz bin seyirciye ulaşıyoruz. Yüz bin seyirci öyle bir geri yanıt verebilir ki, toplanıyoruz konuşuyoruz, çok önemli. Tiyatroya, evdeki hikâyeyi bırakıp buradaki hikâyeyi görmeye gelen seyirciye, özel tiyatrolarda bu bileti ödemeyi göze almış seyirciye, karşılığını vermek gerekiyor. Bu insan bu çabayı gösterdiyse, hakikaten biraz kafası karışsın, önüne bir puzzle atalım, onu çözsün, ukala bir tavırla yapmıyoruz bunu, gel bunu beraber çözelim diyoruz.

Bir seyircinin “Yeni çalışma alanlarına dair neler önerirsiniz?” sorusu üzerine:
Farklı teknolojiler farklı üretim süreçleri getirdi. Şimdi gençler bizim medyada yaptığımız gibi şeylere heves ettiği zaman önlerinde bir alan bulamıyorlar. Hem biz hem bizden önceki abiler, bu alanı buluyordu. Biz 1994 ekonomik krizinin ürünleriyiz. Uzun süre insanları kapsayacak ve insanları mutlu edecek çalışmalara ihtiyaç doğdu. Bizim alanımız vardı, genel yayın yönetmenleri de bizim ne yapacağımızı bilmiyordu. Faruk Bayhan dünyanın en iyi genel yayın yönetmenlerinden biridir. Ben bu adama güveniyorum dedi ve biz bu işleri yaptık. Dünyada da bu böyleydi. Dünya artık bütün platformların algoritmayla yönetildiği bir yere geldi. Editörlerin ve algoritmaların dünyası artık. Ahmet Ertegün gibi bir adam çıkmaz artık. Bugün artık çıkmıyor da. Artık gençler için kendi bildikleri gibi davranacakları alanlar yok, o alanlar kısıtlanmış durumda. Tiyatro bu imkânı veriyor aslında. Şu an küçük salonlarda iki kişilik, üç kişilik, apartmandan bozma alanlarda tiyatro oynanıyor. Ayrıca tiyatro şu imkânı da veriyor, Richard, Dracula, Napolyon, Marcus de Sade gibi projelendirdiğim işler var. Sinemada bu mümkün değil, ancak sahne bize yapılabilir bir alan sunuyor. Tiyatro seyircisi de mükemmel, ortak hayal kurabiliyorsa bunu alıyor, seviyor. Oyunun sonunda selam veriyoruz, Süpermen selam veriyor mu filmin sonunda?

“Bir Hikâye Yaratmanın Çok Büyük Bir Önemi Var”
Gelecekteki oyunculardan bir seyirci olarak ne beklerim diye sorarsanız, tiyatronun bir mutluluk vaat ettiğini ancak çok çalışmanın gerekli olduğunu söyleyebilirim. Sanatta ya birincisin ya hiçbir şey değilsin. Dolayısıyla bir hikâye yaratmanın çok büyük bir önemi var. Dracula’dan bir replikle söyleyim, “Bir resim niçin değerlidir” der, Emily, “Güzel olduğu için” diyor. Hayır diyor, bir ressamı olduğu için. Sanatta erimek çok güzel, sanata kendini feda etmek çok güzel, siz konservatuvara gittiğinizde belki çok yeni bir şeyin temsilcisi olacaksınız. Tiyatroda uzun bir hayatınız olur ancak dizilerde böyle uzun bir hayatınız olmaz. Konservatuvar yılları çabuk geçer. Oyunculuk, diplomalıları işe aldıkları bir meslek değildir. Sahneye çıktığınızda konservatuvar bitirmemiş arkadaşlarınızla aynı sahneyi paylaşacaksınız ve onlar belki daha iyi bir performansa sahip olacak. Tiyatro oyuncusu da entelektüel çünkü oyunu anlamak ve bilmek zorunda. Yönetmenler oyuncuları ikna etmek zorundalar. Oyuncunun da bunu anlayacak kapasitesi olmalı.

Söyleşi Okan Bayülgen’e plaket ve çiçek takdim edilmesiyle sona erdi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Duayen Televizyoncu Erkan Yolaç Hayatını Kaybetti

Acıbadem Taksim Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ufuk Topuz, Yolaç’ın vefatına yönelik şu bilgileri verdi: “Solunum sıkıntısı nedeni ile hastanemize başvurmuş olan değerli televizyoncu Erkan Yolaç’ın tedavisi multidisipliner yaklaşım ile sürdürülmüştür.

Uzun süredir yoğun bakım ünitesinde tedavi altında olan hastamız maalesef çoklu organ yetmezliği nedeniyle 16 Mayıs 2024 akşamı saat 21.00’de vefat etmistir. Kendisine rahmet, kederli ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Soner Sarıkabadayı’nın yeni şarkısı “NERESİ” çıktı!

Türk Pop müziğin önde gelen isimlerinden Soner Sarıkabadayı’nın uzun zamandır beklenen şarkısı “NERESİ?” artık yayında! Dinleyicileriyle buluşan bu enerjik parça, yaz mevsimine renk katacak ve unutulmaz anlar yaşatacak.

Sarıkabadayı, geçtiğimiz yılın başarılı şarkıları “Kendileri” ve “Seviyo muyuz?”un ardından bu yeni şarkısıyla müzik listelerine hareket getirmeye hazırlanıyor.

Sözleri ve müziği Sarıkabadayı’ya ait olan “NERESİ?”, Efe Can, Osman Çetin ve Mert Yıldız tarafından düzenlendi ve Ludwig Maier tarafından mastering çalışması yapıldı. Klibin yönetmenliğini ise Onur Oğuz üstlendi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

SEFO Number1 Türk FM & NR1 Türk TV ortak yayında Kadir Çetin’e Konuk Oldu

Kadir Çetin: Bir albüm çıkardın, ilk defa ve müthiş oldu. Sözü müziği kime ait bunun biraz anlatır mısın bize?

Sefo: Genel olarak benim okuduğum tüm şarkıların sözü müziği bana ait. Bu albimde çalışmış olduğumuz aranjörler var. Mesela Furkan Karakılıç, Aero var. Aslında albüm 24 şarkılık ama biz part-1 diye ilk 12’sini yayınladık. Diğer 12’yi de Haziran gibi yayınlamayı düşünüyorum.

Kadir Çetin: Bu kadar şarkıyı nasıl üretiyorsun?

Sefo: Bazıları mesela eski şarkılar. Albüm yapmak için oturdum bir gün sonra bir baktım 24 şarkı olmuş. Bazen günü geliyor oturup bir günde bir şarkı yapıyorum.

Kadir Çetin: Sefo şu an şarkı enflasyonu yaşanıyor. Mesela bizi dinleyen yapımcılar falan şarkı bulamıyorlar. Şarkı kıtlığı var.

Sefo: Kıtlık yok aslında, çok şarkı çıkıyor. Her cuma üç yüz tane şarkı çıkıyor resmen. Aralarında sıyrılanlar oluyor, gözden kaçanlar oluyor. Böyle durumlar yaşanıyor, zaten albüm çıkartmanın problemi o.

Kadir Çetin: Senin gibi birçok sanatçı arkadaşımızı alıyoruz buraya bana çoğu “sana şarkı gelirse yönlendir” diyor.

Sefo: Ben yazdığım şarkıları beğenince kendimde yayınladığım için diyorum ki bu güzel oldu ben söyleyeyim.

Kadir Çetin: Albümde 12 tane şarkın var. 12 tane de yolda var. Bence biraz paylaş şarkılarını.

Sefo: Doğru haklısın. Ama öyle bir görüşmemiz olmadı.

Kadir Çetin: Peki düet yapmak istesen kiminle yapmak istersin?

Sefo: Tarkan’la yaparım. O da benle yapmak isterse tabii ki yaparım. Hayalimi de gerçekleştirmiş olurum. Güzel bir şarkı da hazırlarız diye düşünüyorum.

Kadir Çetin: Bir kadın solistle olsa mesela, kimle yaparsın?

Sefo: Hadise’yle yaparım. Hadise ile zaten bir yarışma programından tanışıyoruz.

Kadir Çetin: Yediden yetmişe herkesin tanıdığı birisin. Tanınmak artık zor ve sen bu zinciri kırdın. Artık tanınıyorsun, bunun en büyük özelliği de bu stili yaratmış olman. Bu stili yaratırken en büyük özellik ne oldu?

Sefo: Ekibimin desteği çok büyük. Genel olarak ve şarkı olarak baktığımızda her şey benden ve prodüktör arkadaşlarımdan kaynaklanan durum. Teşekkür ederim bu arada yorumların için.

Kadir Çetin: Sen doğal bir insansın, sosyal medyada da içtesin ve herkes seviyor seni.

Sefo: Kimseye zararım dokunmamıştır, zaten dazla ortalıkta gezmiyorum. Zararım olabilecek bir durum da yaşamıyoruz.

Kadir Çetin: Aşk var mı?

Sefo: Aşk yok. Aşk bu durumdayken zor oluyor benim için. Ayrıca genel olarak bir güven problemim var benim. İnsanlara da bunu yaşatmak istemem, güvenilecek birine güvenmezsem yazık olur. Şu an bu dönemde aşka ara verdim.

Kadir Çetin: Bir etek giydin. Her zamanki gibi değişik birşey yaptın. Böyle komik şeyler yapıyorsun. Acayip konuşuluyorsun. Bunları konuşulmak için mi yapıyorsun, içinden mi geliyor?

Sefo: Evimde uyanıp etek giyip konuşulmak için şekillere girmedim. İskoçya’ya gitmiştim, oranın erkekleri de etek giyiyormuş, adetmiş. Bende gidip aldım sonra bir de giydim, bir de fotoğraf çekilip sosyal medyaya koydum. Play böyle yani. İstanbul’da yapmam bunu ama yani. İnsanlar yanlış yorumladı ama eyvallah, yapacak birşey yok.

Kadir Çetin: Film, dizi izliyor musun? Tavsiyede bulunur musun bununla alakalı?

Sefo: Ben o konuda çok kötüyüm. Birşey izlemek konusunda. Başladığım filmin yarısında uyurum. Bitirdiğim dizi sayısı 2 falandır. Kendi takımımın maçlarını bile izlerken uyuyakalıyorum.

Kadir Çetin: İmamhatip mezunusun doğru mu?

Sefo: Doğru. Cuma günleri eğer kaçırmazsam cuma namazına da giderim. Biraz kişisel ama söylüyorum.

Kadir Çetin: Hayatında keşfettiğin en ilginç yeteneğin nedir?

Sefo: Kulaklarımı oynatabiliyorum.

Kadir Çetin: Çok büyük bir zorlukla giç karşılaştın mı?

Sefo: Hayat zorluklarla dolu, Allah’a şükür hepsinden bir şekilde çıktım.

Kadir Çetin: Flörtöz biri misin?

Sefo: Aslında öyleyim ama hiç flörtüm yok. Hep kafamda var ama icraat yok.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ünlü Oyuncu Aras Bulut İynemli Voleybol Milletler Ligi’nde Filenin Sultanlarına Destek Verdi

2024 Voleybol Milletler Ligi Antalya’da başladı. Filenin Sultanları, ilk maçını Japonya ile oynadı. Ünlü oyuncu Aras Bulut İynemli de millilere destek için tribündeydi. 

Maçı Vodafone koltuklarından takip eden ünlü oyuncu, “A Milli Kadın Voleybol Takımımız geçen sezon elde ettiği şampiyonluklarla bize büyük mutluluk  ve gurur yaşattı.

2024 Voleybol Milletler Ligi’nde de güzel sonuçlar elde edeceklerine şüphem yok. Biz de onları bu akşam Japonya ile oynanan ilk maçta tribünlerden destekledik.

Kadın voleybolcularımızla gurur duyuyoruz ve onların yanında olmaya devam edeceğiz. Vodafone’un da desteğiyle kadın voleybolunda daha nice başarılara imza atacağımıza inanıyorum” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Pınar Deniz Magnum’un Onur Konuğu Olarak Cannes’a Gidiyor

Pınar Deniz, Cannes Film Festivali çerçevesinde, 16 Mayıs Perşembe günü gerçekleştirilecek Magnum partisine katılmak üzere, Türkiye’nin onur konuğu olarak Cannes’a gidiyor. 

Cannes Croisette’deki Magnum Evi’nde kırmızı halı seremonisi ile başlayacak partiye katılacak olan Pınar Deniz, “Magnum’un onur konuğu olarak Cannes’a gidiyor olmaktan çok mutluyum. Cannes her yıl bu mevsimde büyülü bir kimliğe bürünüyor, bu yıl ise benim için çok özel. Magnum ile haz dolu bir yolculuğa çıkacağım için çok heyecanlıyım.” dedi.

16 Mayıs gecesi, dünyaca ünlü birçok yıldızın katılacağı partide ayrıca, bol ödüllü, aynı zamanda Grammy adayı olan Avustralyalı şarkıcı, söz yazarı ve aktör Troye Sivan’ın “Honey” parçasının, yeni Magnum Euphoria ve Magnum Chill ürünlerinin iki farklı modundan ilham alan özel remiks versiyonları da canlı performansla sunulacak.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Oyunculukta engellerini aştı

Yapımcılığını NO23 Prodüksiyon’un yaptığı yönetmen koltuğunda Ahmet Toklu’nun oturduğu senaryosunu Kurtuluş Yiğit Demiralp’in kaleme aldığı ‘Geçmişten Kalan’ filminde rol alan yetenekli oyuncu Ümit Odacı herkesi şaşkına çevirdi.

Korku ve Gerilim türündeki sinemaseverlerin heyecanla beklediği Nilay Deniz ve Can Güreler’in başrolü paylaştığı ‘Geçmişten Kalan’ filminin yardımcı oyuncusu engelli Ümit Odacı, gören herkesi şaşırttı. Sosyal medya fenomeni olan aynı zamanda birçok film ve dizide rol alan Odacı, belden aşağısının olmamasına rağmen oyunculuğuyla büyüledi. Hayat enerjisi ve oyunculuk performansıyla setin en sevilen ismi olan Odacı, yapılan 6 saatlik makyaj ile yılın en çok konuşulan ve korkulan oyuncusu olacak.

 

‘Seyirciyi tam içine çekecek oyuncu’

Geçmişten Kalan filminin yönetmeni Ahmet Toklu, engelli oyuncu Ümit Odacı’yı anlattı. “Senaryo ilk okuduğumda bebeğini düşürmüş bir kadının tramvası üzerine inşa edilmiş bir korku gerilim filmi hayal ettim. İlk sahnelerde seyirciyi içine çekecek ve aynı zamanda karakterin filmin bütününe yayılan tramvatik durumunu hissettirecek bir sahneye ihtiyacımız olduğunu düşündüm. Cast direktörümüzün bu sahnede yer alan arkadaşımızı tavsiye etmesi ile kafamdaki sahnenin temelli atılmış oldu. Doğum sahnesi için gelen arkadaşımızın yaklaşı ilk gördüğümde bu sahne tamam dedim içimden. 5-6 saatlik bir hazırlık süreci oldu. Bu hazırlığın ardında 3-4 saatlik bir çekim süresinde bu sahneyi tamamlamış olduk.”

‘Geçmişten Kalan’ filminin oyuncu kadrosunda Nilay Deniz, Can Güreler, Zeynep Yaylıcıoğlu, Aysan Sümercan, Kenan Demirok, Derin Deniz Keskin, E. Tuana Usta, Melih Çardak, İzmir Mert gibi başarılı isimler yer alıyor.

 

Filmin Konusu

Yakın zamanda trajik bir kaza sonucu bebeğini kaybeden sosyal medya fenomeni Ayşe ve açgözlü emlakçı kocası Ali’nin tatil için gittikleri köy evi, onları bekleyen korkunç bir kâbusun başlangıcıdır.

Bu lanetli ev, içinde barındırdığı korkunç varlık aracılığıyla, Ayşe’ye hem kendi geçmişindeki gizemleri hem de Ali’nin vahşi gerçek yüzünü acımasız bir şekilde gösterir. O ev ve çevresi, alınmış ahlar, kayıp bebekler ve lanetli bir kadının hikayesiyle doludur… Bu karanlık geçmişin ödenecek bir bedeli vardır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

90’lara götürecek

Yetenekli müzisyen Cenk Taşdemir, Bursa’da üst üste verdiği konserlerin ardından İstanbul’da dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. 8 Mayıs Çarşamba akşamı Vangogh İstanbul’da müzikseverlere eğlenceli bir akşam yaşatacak. Taşdemir, 90’lar özel repertuvarı ile dinleyicileri 90’lı yıllara götürecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Lokman Akyılmaz’ın Yeni Şarkısı ‘İlacım İstanbul’ Dinleyicilerle Buluştu

Türk müziğinin sevilen ismi Lokman Akyılmaz, kendine özgü tarzıyla müzikseverleri etkilemeye devam ediyor. Lokman Akyılmaz‘ın yeni şarkısı “İlacım İstanbul” dinleyicilerle buluştu.

”İlacım İstanbul“, Lokman Akyılmaz‘ın kendi kaleme aldığı söz ve müzikle dolu bir eserdir. Bu özel şarkının aranjesi Bayram Kasap tarafından yapıldı. Ayrıca, şarkının görsel anlatımı için yönetmen koltuğuna usta yönetmen Fatih Doğukan Yılmaz oturdu.

“İlacım İstanbul” adlı şarkı, WM Music etiketiyle tüm dijital platformlarda yer aldı. Bu yeni eser, dinleyicilere İstanbul’un eşsiz atmosferini ve Lokman Akyılmaz‘ın sanatsal vizyonunu yansıtmasıyla öne çıkıyor. Lokman Akyılmaz‘ın “İlacım İstanbul” adlı şarkısı, Türk müzik sahnesine önemli bir katkı sunmayı hedeflemekte ve dinleyicilerin kalplerinde özel bir yer edinmeyi amaçlamaktadır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı