Aylık arşivler: Ağustos 2021

Deva Partisi, Aaraç Yangınlarında ‘Standart Dışı Yakıt’ Kullanımını İşaret Etti ‘Araçlar seyir halinde yanarken iktidar seyrediyor’

DEVA Partisi Sektörel Politikalar Başkanı Birol Aydemir araç yangınlarının standart dışı yakıt kullanımından dolayı çıktığını söyledi. Aydemir, yüksek akaryakıt fiyatlarının vatandaşı ucuz akaryakıt arayışına zorladığına dikkat çekti.

 

DEVA Partisi Sektörel Politikalar Başkanı Birol Aydemir, iktidara medyaya sıkça yansıyan ‘alevler içinde kalan araç’ görüntülerini sordu. “Şehirlerarası veya belediye otobüslerinin kapısını açarak panikle araçtan uzaklaşmaya çalışan vatandaşlarımıza şahit oluyoruz” diyen Aydemir yaptığı yazılı basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

 

‘Yükselen akaryakıt fiyatları vatandaşın alım gücünü zorluyor’

“Yüksek dolaylı vergiler, artan petrol fiyatları ve döviz kurunun etkisi ile yükselen akaryakıt fiyatları vatandaşların alım gücünü zorlamaktadır. Ayrıca, yüksek dolaylı vergiler ile oluşan marjlar, akaryakıt kaçakçıları için iştah açıcı bir pazar oluştururken; yüksek akaryakıt fiyatları bazı kesimleri ucuz akaryakıt arayışı içine sokmaktadır. Bunun sonucunda yasa dışı olarak akaryakıta karıştırılabilen ucuz hidrokarbon kaynak arayışı ortaya çıkmıştır.”

 

‘Olaylar ciddiyetle incelenmeli’

“Uluslararası verilere göre polis tarafından bildirilen tüm trafik kazalarında, her 1000 motorlu araç kazasından sadece üç kazada yangın meydana gelmektedir. Günümüz yüksek teknolojisi ile üretilen araçlarda çarpışmalı kazalarda dahi yangın meydana gelme riski oldukça düşüktür. Bu sebeple standartlara uygun akaryakıt kullanan araçların seyir halinde aniden alevler içinde kalması olağan bir durum değildir. Seyir halindeki araçların motor yakıt sistemlerinde aniden başlayan ve ölüm veya yaralanma gibi çok ciddi riskler yaratan alevlenme ve yangınların sayısındaki artışın sebebinin standartlara uygun olmayan ve düşük alevlenme noktası sıcaklığına sahip yakıtlardan kaynaklanması olasılığı oldukça yüksektir. Ülkemizin dört bir yanından gelen ve sayısı her geçen gün artan bu olayların ciddiyetle incelenmesi gerekmektedir.”

 

‘Sıvı hidrokarbonların akaryakıtlara karıştırılması vatandaşın can güvenliğini tehlikeye atıyor’

“Alevler içinde kalan araçlarda kullanılan akaryakıtların denetiminde hemen hemen her konuda olduğu gibi ciddi eksikler olduğu açıktır. Geri kazanım tesislerinden elde edilen sıvı hidrokarbonların akaryakıtlara karıştırılarak başta toplu taşıma araçları olmak üzere motorlu taşıtlarda kullanılması vatandaşların can güvenliklerini tehlikeye atmaktadır. Vatandaşın can güvenliğini tehdit eden ve toplu can kayıplarına neden olmasından korktuğumuz kaçak akaryakıt kullanımı ile ilgili sorumluların tespit edilmesi ve yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Motorlu taşıtlarda araç yakıt sistemleri ihlallerinin ve kaçak yakıt kaynaklı yangınların azaltması için etkin bir denetim yapılmalıdır. Gerek atık lastik geri kazanma gerekse de kullanılmış motor ve endüstriyel yağların geri kazanım tesislerinin faaliyet izinlerini veren Çevre Bakanlığı’nın denetimlerini daha sık ve titiz yapması oldukça önemlidir.”

 

‘DEVA Partisi olarak iktidara soruyoruz’

  • Türkiye’de faaliyet gösteren geri kazanım firmaları yılda kaç ton atık lastik ve kullanılmış yağ toplamaktadır?

 

  • Bertaraf için toplanan atık lastik ve atık motor yağlarından elde edilen sıvı ürün miktarları kaç tondur?

 

  • Elde edilen sıvı hidrokarbonların takibi yapılmakta mıdır? Geri kazanım tesislerinde elde edilen sıvı hidrokarbonlar, yasa dışı yollarla akaryakıtlara karıştırılmakta mıdır?

 

  • Alevler içinde kalan araçlarda kullanılan akaryakıtın kaynağı nedir? Toplu taşıma araçlarında kullanılan akaryakıtların denetimi yeterince yapılmakta mıdır?

 

  • Kaçak akaryakıtlar terör finansmanı için kullanılmakta mıdır?

 

  • Atık lastik bertaraf tesislerinde üretilen solvent ve ağır yağların yakıtlara karıştırılıp karıştırılmadığı ile ilgili herhangi bir denetim yapılmakta mıdır?

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ekonominin kalbinde güvenlik açığı var

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de  KOBİ  ölçeğindeki şirketler işletmelerin yüzde 90’ından fazlasını oluşturuyor. İstihdamın önemli bir kısmını sağlayan ve ekonomide büyük bir öneme sahip olan KOBİ’ler, ne yazık ki, siber saldırılara karşı yeterince savunma geliştiremiyorlar; iş ve para kaybına maruz kalıyorlar.  

 

ESET Türkiye Satış Müdürü Asım Akbal yaşanan sorunların  temelinde kaynak ve personel eksikliği, KOBİ’lerin bütçelerinin sınırlı olması, saldırılar karşısında tecrübe sahibi olunamaması gibi sebeplerin yattığını paylaştı. Akbal,  KOBİ’lerin en sık karşılaştığı sorunların başında  fidye yazılımları ve sıfır gün atakları geldiğini söyleyerek yapılabilecekler ile ilgili değerlendirme ve önerilerini paylaştı. 

 

Kısıtlı kaynakları verimli ve doğru kullanmak önemli 

KOBİ’lerin ekonomideki payı arttıkça risk ve tehdit alanları da büyüyor. Günümüzde siber tehditler ve bu tehditlere maruz kalan şirketlerin sayısı her geçen gün ne yazık ki artıyor. KOBİ’lerin hem siber güvenlik hem de işlerini yapabilmelerine destek olacak yazılımları almak için ayırdıkları kaynak bütçelerinde olmazsa olmaz bir harcama kalemi olarak yer alıyor. İhtiyacı doğru belirlemek kadar doğru ve iyi ürünü, hizmeti almak da çok önemli. Burada  işletmeler ilk olarak sunduğu ürünlerin desteğini verecek olan firmaları, bu firmaların deneyim ve bilgi düzeyini iyi araştırmalılar. 

 

Teknik destek almak önemli 

ESET Türkiye Satış Müdürü Asım Akbal şirketlerin teknik desteği iyi verebilecek firmalarla çalışarak kaynak tasarrufuna gidebileceklerini paylaşarak şunları söyledi; 

KOBİ’ler gerçekten işini iyi bilen, kendilerine doğru bir yol çizebileceğine inandıkları firmalarla çalışmalılar. Daha sonra  almayı düşündükleri çözümleri kendi sistemlerinde, canlı demo ortamlarında belli bir süre denemeli ve  test etmeliler.  Fiyat karşılaştırmasını tüm elemeler sonucunda, muadil ürün ve hizmetlerle yapmalılar, aksi takdirde, işlevini yerine getirmeyen yazılımlar satın almış, firmalar veya kişilerle çalışmış ve sonucunda ciddi zararlara uğramış olabilirler.   

 

KOBİ’ler hangi çözümlere yönelebilirler

Tüm bu değerlendirme neticesinde KOBİ’ler sistemleri içerisinde olmazsa olmaz çözümleri mutlaka kullanmalılar. Her bilgisayarda Endpoint (güvenlik yazılımı) çözümü muhakkak olmalı, Sandbox ürünü kullanılmalı. Eğer şirket dışından (uzaktan) bağlantı yaparak sisteme bağlanıyorlarsa MFA (çoklu faktör kimlik doğrulama) çözümleri tercih edilmelidir. 

Uzaktan bağlantı konusunda hala en yoğun kullanılan yöntem, RDP (Remote Desktop Protokol). 2020 yılında Türk şirketlerine yapılan RDP saldırıları yüzde 571 oranında artış gösterdi. Türk şirketlerine yapılan brute-force (kaba kuvvet) saldırıları 609 milyon adet olarak raporlandı. 14.500 şirket hedef alındı.  Kısacası sadece bu üç çözüm bile sisteme yapılabilecek kötü niyetli müdahaleleri en aza indirecektir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İnternetle birlikte radyolar sınırsız etki alanına ulaştı

Hayatımızda ayrı bir yeri olan radyo, zaman içerisinde dönüşümden payını aldı.  Türkiye’de yüzde 98 oranında özel radyo kanalının internet aracılığı ile yayınlarını tüm dünyaya duyurabildiğini belirten uzmanlar, 2000’li yıllardan itibaren radyonun içerik yapısında değişiklikler yaşandığına dikkat çekiyor. Uzmanlar, radyo programlarına telefon yoluyla katılımların ve şarkı isteğinde bulunmaların yerini sosyal medya aracılığıyla interaktif katılımlı bir yayıncılık anlayışına bıraktığını ifade ediyor.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Esennur Sirer, hayatımızda önemli bir yere sahip olan radyonun zaman içindeki dönüşümünü değerlendirdi.

 

Radyo 1896’da telsiz olarak adlandırılıyordu

 

20’nci yüzyılın ilk yarısında insanların yaşamına giren radyonun teknolojideki gelişmelerle birlikte dönüşerek ve değişerek yaşamına devam ettiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Esennur Sirer,  “Aslında radyo ile ilgili ilk gelişme telsizin kullanılmasıyla başladı. 1896 yılında Markoni ilk telsiz sinyalini iletmeyi başardı. O zamanlarda radyo ‘telsiz’ olarak adlandırılıyordu. Markoni telsizi deniz, deniz aşırı iletişimin ve de savaş sanayiinin vazgeçilmez bir parçası haline getirdi. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından da radyo, ticari kullanıma açılarak insanlığın hizmetine sunuldu.” dedi.

 

Ticari potansiyeli kısa sürede keşfedildi

 

“Kitle iletişiminin ve kitle etkileşiminin arttığı bir dönemde keşfedilen radyonun kısa bir süre içerisinde ticari potansiyeli de keşfedildi” diyen Dr. Öğretim Üyesi Esennur Sirer, sözlerine şöyle devam etti:

 

“İlk kez Amerika’da radyo yayınlarının reklam iletmek için de kullanılabileceğinin farkına varıldı. Pittsburg’daki KDKA adlı radyo kanalı, batı kaynaklarında düzenli yayın yapan ve ilk radyo yayınlarını başlatan kanal olarak radyoculuk tarihine geçti. Amerikalılar radyoyu tamamen ticari araç olarak değerlendirirken, radyo istasyonlarının kurulmasından radyo yayınlarının yapılmasına kadar tüm süreci özel sektörün eline bıraktılar. Avrupa’da ise farklı eğilimler ortaya çıkmıştı. Yayıncılık bir süre özel şirketler tarafından yürütülse de kısa zaman sonra ülkeler kendi sınırları içerisinde yapılan yayınları çeşitli biçimlerde devlet kontrolüne aldı.”

 

İnternetle radyonun etki alanı sınırsızlaştı

 

20’nci yüzyılın sonuna doğru FM radyo yayınlarının yaygınlaşması ve özel yayıncılığın artması ile birlikte dinleyici rekabetinde de artış yaşandığına dikkat çeken Sirer, “Bu dönemde küçük topluluklara seslenen ya da tematik içerikler hazırlayan radyo yayıncılığı dönemi başladı. Radyonun en önemli özelliği zaman ve mekan gözetmeksizin her an insanların yanında olabilmesidir. Transistörün icadıyla boyutları küçülmeye başlayan radyo, günümüzde internet teknolojisiyle birlikte etki alanını da sınırsızlaştırmaya başladı. Bugün tüm dünyada pek çok radyo yayını internet yolu ile veriliyor. Ülkemizde ise yüzde 98 oranında özel radyo kanalı, internet aracılığı ile yayınlarını tüm dünyaya duyuruyor.” diye konuştu.

 

Web 2.0 ile yayıncılık anlayışı değişti

 

Web 2.0 denilen ve internet dolaşımlı olarak kişisel içerik üretiminin başladığı 2000’li yıllardan itibaren de radyonun içerik yapısında değişiklikler olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Esennur Sirer,  sözlerini şöyle tamamladı:

 

“Radyo programlarına telefon yoluyla katılımlar ve şarkı isteğinde bulunmalar, yerini sosyal medya aracılığıyla interaktif katılımlı bir yayıncılık anlayışına bıraktı. Yayıncılar bu durumu kendi lehlerine kullanarak program içeriklerini bu yeni duruma göre oluşturdular ve dinleyicileri ile daha yakın ilişkiler kurdukları programlar üretmeye başladılar. Teknolojik gelişmeler devam ettikçe radyo yayıncılığında farklı pencereler açılmaya devam edecektir. Radyonun herkese seslenebilmesi, yani her yerde ve her mecrada dinlenebilmesi, kurulum ve işletim maliyetinin düşük olması radyo yayıncılığını ulaşılır ve sürdürülebilir yapıyor.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çevreye Duyarlı Elektrikli Araçlar TEKNOFEST’te Yarışacak

Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışları, Körfez Yarış Pistinde 31 Ağustos-5 Eylül Tarihleri Arasında Yapılacak 

Alternatif ve temiz enerji kaynaklarının otomotiv sanayiinde kullanımını yaygınlaştırmayı amaçlayan Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışları 31 Ağustos-5 Eylül tarihleri arasında Körfez Yarış Pisti’nde gerçekleştirilecek. TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali kapsamında, TÜBİTAK tarafından 2005 yılından bu yana düzenlenen Uluslararası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışları ile yine bu yıl TÜBİTAK tarafından ilk kez düzenlenen Liseler Arası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışları tasarımından teknik donanımına kadar gençler tarafından hazırlanan elektrikli araçların mücadelesine sahne olacak.

 

Elektrikli Araçlar Enerjisini Gençlerden Alıyor

Elektrik ve hidrojen enerjisiyle çalışan araçlarla ilgili yerli üretimin artırılması, katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesi, geleceğin teknolojileri olan batarya beslemeli araçlar konusunda ülkemizde ve dünyada yoğun Ar-Ge çalışmaları yürütülürken, elektrikli araçların günlük yaşamımızdaki kullanımı daha da yaygınlaşıyor. Tasarımından teknik donanımına kadar en verimli araçların ortaya çıkmasının amaçlandığı Uluslararası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışları, Elektromobil (Batarya Elektrikli) ve Hidromobil (Hidrojen Enerjili) olmak üzere iki kategoride düzenleniyor.  Ülkemizde ve yurt dışında öğrenim gören tüm üniversite öğrencilerinin katılabildiği Uluslararası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışlarında başvuruda bulunan 111 takımdan yarışma alanına katılmaya hak kazanan 67’si şampiyonluk mücadelesi için gün sayıyor. 

TÜBİTAK tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen Liseler Arası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışlarına ise Türkiye ve KKTC’deki lise ve dengi okullarda eğitim gören öğrenciler ile BİLSEM ve Deneyap Teknoloji Atölyelerinin, Bilim Merkezlerinin lise seviyesindeki öğrencileri katılıyor. Liseli gençler arasında alternatif ve temiz enerji kaynakları konusunda farkındalık oluşturmak; öğrencilere teknik, mesleki ve takım çalışması deneyimi kazandırmak ve elektrikli araçların ülkemizde gelişimi için teknik destek ve insan kaynağı yetiştirmeyi amaçlayan yarışmada takımlardan; tek koltuklu ve 4 tekerli konseptte ortaya çıkardıkları araçların yarışta 65 dakika içerisinde 5 turu tamamlaması bekleniyor. 99 takımın başvuruda bulunduğu yarışmada üç aşamalı değerlendirme sürecini tamamlayan 40 takım en iyisi olmak için yarışıyor. 

 

Başarılı Gençlere Hem Hazırlık Desteği Hem Şampiyonluk Ödülü TEKNOFEST’ten

Uluslararası Efficiency Challenge Elektrikli Araç ve Liseler Arası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışlarında değerlendirme aşamasında “Gelişme Raporunu” ve ardından “Teknik Tasarım Raporunu” başarıyla tamamlayan takımlara toplam 25 bin TL’lik hazırlık desteği veriliyor. Elektromobil ve Hidromobil kategorilerinde, enerji tüketimi hesaplanarak yapılan Uluslararası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışlarında final sıralamasına göre verilen ödüller birincilik 50 bin TL, ikincilik 40 bin TL, üçüncülük ödülü ise 30 bin TL değerinde. Liseler Arası Efficiency Challenge Elektrikli Araç Yarışlarında da dereceye giren takımlardan birincileri 30 bin TL, ikincileri 20 bin TL, üçüncüleri ise 10 bin TL değerinde ödüller bekliyor. TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali kapsamında, Körfez Yarış Pistinde gerçekleştirilecek final yarışı ile kazananların belirlenmesinin ardından dereceye giren takımlar ödüllerini 21-26 Eylül 2021 tarihlerinde Atatürk Havalimanında düzenlenecek TEKNOFEST’te alacaklar.        

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Boynunuzdaki Kelebeğe Dikkat!

Kilo verememe, halsizlik, depresyon ve aşırı uyku… Birbiriyle ilgisiz gibi görünen bu sağlık sorunlarının ortak noktası, boynumuzda bulunan, 25-40 gram ağırlığında ve bir kelebek görünümünde olan tiroit bezi… Bu bezden salgılanan hormonlar; nefes alış verişinden kalp hızına, merkezi sinir sisteminden kas gücüne, vücut ısısı ve kolesterol seviyelerine kadar birçok hayati fonksiyonu düzenliyor. Ancak tiroit hastalıklarıyla ilgili yaşanan kavram karmaşasından dolayı her şikayetin tiroit fonksiyonlarına bağlandığına dikkat çeken Acıbadem Ataşehir Tıp Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Deniz Şimşek, “Kimi hasta gereğinden fazla tetkik yaptırıyor, kimisi ise takip edilmesi gerektiği halde kontrole gitmiyor. Oysa tiroit bezlerinin az ya da çok çalıştığı durumların zamanında tespiti ile çok ciddi sağlık sorunlarının önüne geçmek mümkün” diyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Deniz Şimşek, tiroit hastalıkları hakkında önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

İyot eksikliğine dikkat!

Saçımızın telinden ayak tırnağımızın ucuna kadar vücudumuzdaki tüm fonksiyonları düzenleyen tiroit bezi, kelebeğe benzeyen şekliyle nefes borusunun önünde yer alıyor. Boyutu küçük olmasına karşın salgıladığı hormonlarla vücudumuz için anahtar görevi üstlenen tiroit bezi, vücut metabolizmasını ayarlayan T3 ve T4 hormonlarını salgılıyor. Acıbadem Ataşehir Tıp Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Deniz Şimşek, “Beyinde yer alan hipofiz bezi, T3 ve T4 üretimi için TSH hormonu gönderir. Ancak iyot olmadan bu iki hormon üretilemez. Tiroit hormonlarının üretilebilmesi için mutlaka vücuda yeterli ölçüde iyot alınması gerekir. İyot eksikliği; iyotsuz tuz kullanımı, kullanılan bazı ilaçlar ya da emilimi etkileyen minerallerin vücudumuza daha fazla girmesi gibi nedenlerle oluşur. İyot eksikliği giderilince tiroit fonksiyonları normale döner” diyor. 

 

Tiroit bezi çok çalışıyorsa!

Kanda tiroit hormonu düzeyinin yükselmesi ‘hipertiroidi’ olarak tanımlanıyor. TSH hormonu düşük olmasına karşın T3 ve T4 üretimi yüksek oluyor. Dr. Deniz Şimşek, bu durumun da çarpıntı, aşırı terleme, uykusuzluk, kilo kaybı, ellerde titreme ve sinirlilik gibi yakınmalara yol açtığını belirterek “Tiroit hormonu yüksekliğinin genellikle iki nedeni vardır. Ya hormon salgılayan bir tiroit nodülü ya da halk arasında zehirli guatr olarak bilinen Graves hastalığı görülür. Hashimoto hastalığında olduğu gibi Graves’in de nedeni bilinmiyor. Tiroit hormon fazlalığı dışında guatr ve gözlerin dışarıya doğru çıkık olması da belirtiler arasındadır. Yaşa, gebelik planı olup olmamasına, nüks vaka olup olmamasına göre değişen radyoaktif iyot, ilaç ya da cerrahi gibi farklı tedavi seçenekleri vardır” diyor. 

 

Tiroit bezi az çalışıyorsa!

Tiroit bezinin yeterli hormon üretememesi ise ‘hipotiroidi’ olarak tanımlanıyor. Bu durumun kan tetkiklerinde TSH değeri yüksek çıkmasına karşın T4 ve T3 düzeyinin düşüklüğü ile kendini gösterdiğini kaydeden Dr. Deniz Şimşek, eşlik eden şikayetleri “kilo alma ya da zayıflama çabasına rağmen kilo verememe, halsizlik, depresyon, üşüme, kabızlık, adet düzensizliği, aşırı uyku” olarak sıralıyor. Hipotiroidinin sıklıkla iyot eksikliği ve Hashimoto hastalığına bağlı olarak geliştiğini ifade eden Dr. Deniz Şimşek Hashimoto’yu şöyle açıklıyor: “Bir otoimmün sağlık sorunu olan Hashimoto nedeni bilinmeyen bir hastalık. Strese, bazı gıdalara bağlı olarak geliştiği düşünülüyor. Hashimoto’da bağışıklık sistemi tiroit bezini düşman olarak görüp saldırıyor. Kanda antiTPO antikoru bu saldırının başladığını gösteriyor. TSH, T3 ve T4 hormon düzeyleri normal olsa bile eğer antiTPO antikoru tespit edilmişse kişi, Hashimoto hastası sayılır.”

 

İlacınızı sabah aç karnına alın

Bu seviyede yakalanan Hashimoto hastalarında iyot eksikliğini gidermek için iyot ve antiTPO saldırılarını önlemek için selenyum minerali takviyesi yapıldığını belirten Dr. Deniz Şimşek, ayrıca gluten ve süt ürünleri tüketiminin de bir süre sınırlanabildiğini kaydediyor. Bu şekilde hormon düzeylerinin belli aralıklarla kontrol edilerek dışarıdan takviyeye başlamanın mümkün olduğunca ertelendiğini anlatan Dr. Deniz Şimşek, “Ancak tiroit bezinin artık çalışamadığı durumda antikor seviyesini takip etmenin anlamı yok. Normal vücut fonksiyonları için dışarıdan hormon takviyesi almak gerekir” diyor. Bu ilacı kullanmaktan çekinmemek gerektiğini vurgulayan Dr. Deniz Şimşek, “Sabah aç karnına alın, hormon seviyelerinizi düzenli takip ettirin. Başka bir hastalığınız ortaya çıktığında, başka bir ilaç kullanmanız gerektiğinde   ya da gebe kaldığınızda da ilacınızı asla bırakmayın” diye bilgi veriyor.

 

Hormonlarınız normalse guatr tedavisine gerek yok

Tiroit bezinin normalden büyük olmasına guatr deniyor. Tanı için tiroit ultrasonografisi, hormon testleri, iyot ölçümü gerektiğini ifade eden Dr. Deniz Şimşek, tedavi yöntemlerini “Hormonlarınız normalse, iyot eksikliği yoksa şikayet oluşturmaz, tedavi gerekmez. Ancak tiroit bezi çok büyür; nefes alma ya da yutma problemine neden olursa ya da kişiyi estetik olarak rahatsız ederse cerrahi uygulanabilir” diye anlatıyor.

 

Tiroit nodülünde kanser riski düşük

Tiroit nodülü ise tiroit bezinde gelişen patates şeklindeki lokal büyümeler olarak tanımlanıyor. Bazı nodüllerin içinin sıvı dolu bazılarının ise sert olduğunu dile getiren Dr. Deniz Şimşek, “Nodüller olsa da tiroit bezi normal büyüklükte olabilir yani nodüllere guatrın eşlik etmesi gerekmez. Yapılan çalışmalar nodüllerin ilaç tedavisiyle küçülmediğini göstermiştir. Bu nedenle hormon bozukluğu yoksa nodüllerde ilaç kullanmak gereksizdir” diyor. Tiroit nodüllerinden kanser gelişme olasılığının düşük olduğuna dikkat çeken Dr. Deniz Şimşek, “erkek cinsiyet, tek nodül, sert nodül, hızla büyüyen ve ultrasonografide düzensiz kenar-mikrokalsifikasyon (kireçlenme)” gibi bulgular olması halinde biyopsi kararı verilebildiğini anlatıyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Obezite insülin direnci için risk faktörü oluşturuyor

Sabri Ülker Vakfı’nın derlediği bilgiler obezitenin insülin direnci üzerinde risk oluşturduğunu ortaya koyuyor.
 

Özellikle artan vücut ağırlığı ile insülin direnci arasında sıkı bir bağ bulunuyor. Fazla kilolu bireylerde insülinin vücutta gösterdiği etki ile normal ağırlıkta olan bireylerin vücudunda gösterdiği etki birbirinden oldukça farklı. Sabri Ülker Vakfı’nın derlediği bilgiler obezitenin insülin direnci üzerinde risk oluşturduğunu ortaya koyuyor. 

 

 

İnsülinin vücudumuzda pankreastaki hücreler tarafından üretilen önemli bir hormon olduğu biliniyor. Pankreasın sahip olduğu hücreler tarafından üretilen insülin hormonu sağlıklı bireylerde ve normal koşullarda kandaki glikoz yükseldiği zaman pankreastan birkaç dakika içinde salgılanıyor. Sağlıklı bireylerde her besin tüketiminde sonra alınan besinlerin enerji haline dönüşmesini sağlamak için pankreas tarafından insülin üretiliyor. İnsülin direnci sağlıklı bireylerde yemek sonrasında yemek öncesine göre 5-15 kat artış gösteriyor. Bu artış düzeyini ise tüketilen yemek örüntüsü belirliyor. Artan insülin düzeyi, kan şekerinin kullanımını düzenleyerek, kandaki glikozun yüksek düzeylere çıkmasını önlüyor ve kandaki glikozun hedef hücre içine girmesini sağlıyor.

 

Tükettiğimiz besinlerin yapısında bulunan karbonhidratlar (basit ve kompleks şekerler), sindirime uğradıktan sonra vücutta bulunan enzimler ile şekere (glikoza) dönüşüyor. Glikoz ise kan ile vücudun tüm kısımlarına taşınıyor. Böylece, vücudumuzun ana besin kaynağı olan glikoz hücrelere enerji kaynağı oluyor.   İnsülin direncini basitçe tanımlamak gerekirse, kanda insülinin artmasına rağmen bu hormonun işlevini tam olarak gerçekleştirememesidir. İnsülin direnci glikozun kan yoluyla hücrelere taşınmasında görülen yetersizlik ve hiperinsülinemiye neden olan bir durumdur. Bunun sonucunda da kanda glikoz seviyesinde artış görülürken, hücrelerin içerine geçen glikoz miktarında da bir düşme görülür.

 

Obezite insülin direncini tetikliyor!

 

Obezitenin oluşumunda kalıtımsal ve çevresel birçok faktör rol oynuyor. İnsülin direncinin gelişiminde birçok farklı mekanizma olsa da obezite en yaygın görülen neden olarak karşımıza çıkıyor. Obezitede insülin direncinin nedeni kısmen insülin reseptör sayısındaki azalma ve artmış insülin seviyesine rağmen bu insülinin fonksiyonlarını yeterince yapamamasından kaynaklanıyor. Özellikle karın çevresinde yağlanmanın yaygın olduğu obezitede karında toplanmış yağ hücrelerinin lipolitik aktivileri çok yüksek olup, dolaşıma sürekli olarak yağ molekülleri salınıyor. İnsülin duyarlılığı beden kütle indeksi ve vücuttaki yağ miktarı ile ters ilişkili gösteriyor. Vücut yağımız ve ağırlığımız azaldıkça insülin duyarlılığının arttığı gözlemlenirken vücut ağırlığımız ve vücuttaki yağlanma arttığında ise insülin duyarlılığı azalıyor.

 

İnsülin direncinin önlenmesinde,

  • İdeal vücut ağırlığı ve vücut yağ oranının korunması,
  • Glisemik indeksi yüksek olan beyaz ekmek, pirinç gibi basit karbonhidrat kaynaklarını tüketmek kan şekerinizin ani artışı ve ani düşüşüne neden olarak insülin direncini tetikleyebilir. Bu nedenle, kan şekerinin dengeli seyrine destek olan kompleks karbonhidrat kaynakları (tam tahıllar, tam tahıllardan yapılmış ekmek ve çeşitleri, geleneksel koşullarda üretilmiş bulgur, sebze ve meyve tüketimi) tercih etmek,
  • Diyetteki lif kaynaklarını arttırmak,
  • Vücudu uzun süreli açlıktan korumak (gerekiyorsa gün içinde 1-2 ara öğün eklemek)
  • Glisemik indeksi yüksek olan incir, üzüm, kavun gibi meyvelerin tek başına tüketiminden kaçınmak,
  • Fiziksel aktiviteyi ihmal etmemek ve mümkün olduğunca artırmak önem taşıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Usiad Habur Sınır Kapısı’nda PCR Testi Kimlerden İstemeyecek

Türkiye'nin Irak ülkesine açılan en büyük ihracat  hacimli sınır kapısı olan Habur Sınır kapısından geçişlerde dünyayı kasıp kavuran COVİD 19 nedeniyle istenen PCR testi artık istenmeyecek.

 

Şırnak Valiliği, Şırnak Silopi İlçesine 15 kilometre uzaklıkta bulunan Habur Sınır Kapısı'ndan Irak ülkesine geçişlerde dün gece itibariyle iki doz aşısını yapan şoför ve yolculardan Covid – 19 PCR testi alma  zorunluluğunun kaldırıldığını duyurdu.

Uluslararası Sanayiciler ve İş İnsanları Derneği (USİAD) Genel Başkanı Nevaf Kılıç, Habur Sınır Kapısı'nda ve Irak İbrahim Halil Gümrük kapısında PCR testi zorunluluğunun kaldırılması sevindirici bir gelişme olmuştur.
Şırnak Valiliğimiz himayesinde Silopi Kaymakamlığı, Habur Mülki idare amirliği ve İbrahim Halil Gümrük kapısı amirliğinin pandemi boyunca gerçekleşen saha çalışmaları neticesinde hiçbir sınır kapısında gerçekleşmeyen ve ilk olarak Habur Sınır Kapısı'nda yürütülen temassız ihracat ile başlattıkları çalışmalar takdire şayan olduğu gibi şimdi de yapılan saha çalışmaları neticesinde PCR testi alma zorunluluğu uygulamasına son verilmiş olması biz iş insanları tarafından da sevinç ile karşılanmışmıştır. Dedi.

Şırnak Valiliği' nden yapılan yazılı açıklamada;
Şırnak Valiliğinin himayesinde, Silopi Kaymakamlığı ve Habur Mülki İdare Amirliğince Erbil Türkiye Başkonsolosluğu ve İbrahim Halil Gümrük Kapısı Mülki İdare Amiri ile sürdürülen çalışmalar sonucunda;

Irak/İbrahim Halil Gümrük Kapısı Mülki İdare Amirliği, 29.08.2021 günü itibariyle dünyada geçerli olan aşı tiplerinden iki doz aşısını tamamlayan şoför ve yolculardan Covid-19 testi alma zorunluluğu uygulamasına son vermiştir. Bu durumda, iki doz aşısını yaptırmış olanların geçişine müsaade edilecektir.
 
İki doz aşısını yaptırmayan ve Irak’a giriş yapacak olan araç şoförleri ile yolculardan ise 48 saat öncesinden PCR test sonucu istenecek, test sonucunu ibraz etmeyenler zorunlu olarak Covid-19 testine tabi tutulacaktır.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Aleyna Tilki’nin yeni şarkısı ‘Real Love’ ilk kez Beyon Wonderland festivalinde

İngilizce "Retrograde" şarkısıyla adından söz ettiren Aleyna Tilki’nin yeni şarkısı ‘Real Love’ dün gece Amerika’da on binlerce kişinin katıldığı Beyon Wonderland festivalinde herkesi dans ettirdi.

Aleyna Tilki ‘Real Love’ kısa süre sonra tüm dünya ‘da aynı anda yayınlanacak.

 

Dünyaca ünlü müzik adamı Dillon Francis ile beraber yaptığı ‘Real Love’ı Aleyna Tilki hayranları şarkıyı ilk kez festivalden paylaşılan görüntülerden dinlediler…

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Mahmut Görgen “NUTUK”u Müzik Projesi Haline Getirdi

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 6 gün 6 saatte okuduğu Nutuk'taki konuşmasının bazı kısımları DJ Mahmut Görgen tarafından bir müzik projesi haline getirildi.
Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, 'Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır' şeklindeki sözün kendisini harekete geçirdiğini ve bir şeyler yapması gerektiğini düşündürdüğünü ifade eden Görgen, 'Ulu Önderimiz Atatürk’ün 6 gün ve 6 saatte okumasını tamamladığı Nutuk, tüm muhaliflerine ve tarihe bir meydan okumadır. Gençliğe Hitabe ile biten Nutuk hem bir vasiyet hem de bir yol haritasıdır' dedi.
Görgen: "Ulu önderimiz Atatürk, Nutuk'taki hitaplarıyla geçmiş dönemde yaşanan sıkıntıların yinelenmemesi amacıyla Türk milletinin istikbali olan gençlere yani bizlere hayati öğütlerde bulunmuştur. Ben de bu öğütlerden yola çıkarak Türk gençliği olarak ilk ödevimizin Türk istiklal ve cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmak olduğunu hiç kimsenin unutmaması için böyle bir proje hazırladım. Projenin tüm gelirlerini ise Mehmetçik Vakfı'na bağışlayacağım." ifadelerine yer verdi.
Mahmut Görgen tarafından müzik projesi olarak hazırlanan NUTUK, Warble Medya etiketiyle tüm dijital platformlarda yayınlandı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dolu Kadehi Ters Tut ve Evdeki Saat Yeni Şarkılarını ilk kez KüçükÇiftlik Park’ta Seslendirdi!

Gençlerin en sevdiği yeni nesil gruplardan Dolu Kadehi Ters Tut ve Evdeki Saat, 29 Ağustos Pazar akşamı KüçükÇiftlik Park’ta verdikleri konserde sevenlerini yepyeni şarkılarıyla karşıladılar. Dolu Kadehi Ters Tut, Eylül ayında yayınlayacakları genç trompet sanatçısı Dilan Balkay ile birlikte söyledikleri yeni teklisi "Zor" şarkısını, Evdeki Saat ise "Sarmaşık" şarkısını ilk kez KüçükÇiftlik Park’ta seslendirdi. Konserin başlamasına saatler kala biletlerin tükendiği etkinlik Modüler Sanat ve URU işbirliğinde gerçekleşti.

 

Birbirinden keyifli konser, eğlence ve sanat etkinliklerine ev sahipliği yapan KüçükÇiftlik Park, sahnesinde yine ilklere ev sahipliği yaptı. Türk alternatif rock müziğinin yükselen ismi Dolu Kadehi Ters Tut, KüçükÇiftlik Park’ı dolduran müzikseverlere unutulmaz anlar yaşattı. Vokalist Uğurhan Özay ve prodüktör, gitarist-geri vokal Mürsel Oğulcan Ava tarafından 2014 yılında kurulan grup, tüm biletleri tükenen konserde kendi adını taşıyan ilk albümleri DKTT’den şarkılarının yanı sıra Eylül ayında yayınlayacakları yeni şarkıları Zor’u da ilk kez KüçükÇiftlik Park’ta seslendirdi.

 

Karaköy-Kadıköy sound’undan beslenerek Anadolu Rock, Indie Rock, Grunge ve Indie Pop sound’ları harmanlayan ve alternatif ruhunu koruyan Evdeki Saat ise Uzunlar ile Hiç Uyanmasam, Zaman Mekân, Dibine Kadar gibi en sevilen şarkılarının yanı sıra Sarmaşık adlı yeni şarkısını da yine ilk kez KüçükÇiftlik Park'ta sevenleriyle paylaştı. 

 

On yedi bin kişilik mekânda pandemi tedbirleri kapsamında iki bin civarı kişinin ağırlandığı etkinlikte, öncekilerde olduğu gibi tüm önlemler üst düzeyde sağlandı. Sürekli temizlik ve dezenfeksiyon yapılan ve HES kodu ibraz etmeyen misafirleri kabul etmeyen KüçükÇiftlik Park’ın içinde ve dışında uyarı anonsları yapılıp, ateş ölçümü, maske temini, dezenfektan ünitelerinin kullanımı ve biletleme ile yeme içme alanında temassız işlemler sürdürüldü.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı