Aylık arşivler: Ağustos 2021

Şirketlerde maliyete neden olan 10 siber güvenlik boşluğu

Siber suçlular, daha karmaşık ve daha agresif saldırılarla şirketleri zor durumda bırakıyor. Araştırmalara göre, siber suçların şirketlere maliyeti dakikada 1,79 milyon dolara ulaştı. Pandeminin etkisiyle en çok e-ticaret ve sağlık hizmetleri sektörlerinin maliyetlerinde artış olduğunu belirten Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, saldırılara karşı para ve veri kaybetmek istemeyen şirketler için en sık karşılaşılan 10 siber güvenlik boşluğuna dikkat çekiyor.

 

RiskIQ tarafından yayınlanan 2021 İnternet Dakika Raporu araştırma sonuçları, şirketlerin siber suçlardan dolayı ciddi zararlar gördüğünü ortaya çıkardı. Siber suçların şirketlere maliyetinin dakikada 1,79 milyona ulaştığını ortaya çıkaran araştırmada ayrıca, dakikada 648 siber saldırının gerçekleştiği raporlandı. Pandemiyle birlikte en çok e-ticaret ve sağlık hizmetleri sektörlerinin siber suç maliyetlerinde artış görüldüğüne dikkat çeken Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, şirketlerin veri ve para kaybı yaşamamaları için dikkat etmesi gereken 10 güvenlik boşluğunu ve almaları gereken önlemleri sıralıyor.

 

En Fazla E-Ticaret ve Sağlık Sektörü Etkilendi!

 

Araştırmalara göre COVID-19 salgını sırasında çevrim içi alışveriş seçeneğine yönelen ve sağlık hizmetlerini geliştirmek isteyen kurumlar, saldırganların gelişmiş ve hedefli saldırılarına maruz kaldı. Öyle ki, e-ticaret sektöründe faaliyet gösteren şirketler siber suçlar için dakikada 38 dolar öderken, sağlık şirketleri dakikada 13 dolar ödedi. Şirketlerin bu saldırılar karşısında savunmasız kalmalarının en büyük nedenlerinden birinin siber risklere karşı bir yol haritasına sahip olmamaları olduğunu dile getiren Serap Günal’a göre şirketlerin veri kaybı yaşamamaları için bir an önce siber güvenlik planlaması yapmaları gerekiyor.

 

Şirketlerin Dikkat Etmesi Gereken 10 Siber Güvenlik Boşluğu

 

Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, şirketlerin veri kaybı ve para kaybı yaşamamaları için dikkat etmeleri gereken 10 siber güvenlik boşluğunu paylaşıyor.

 

1. Hazırlıksızlık. Bölgedeki ve dünyadaki siber olayların sıklığındaki ve karmaşıklığındaki artışla birlikte, şirketlerin artık siber saldırılara karşı hazırlıksız olmamaları gerekiyor.

 

2. Bilinmeyen tehditlerin varlığı. Şirketlerin, tehditlerin varlıklarını bilmeleri gelecekte yaşanabilecek krizlere karşı güçlü savunmaya sahip olmalarına yardımcı olabiliyor.

 

3. Aktif tehdit avcılığının olmaması. Şirketlerin, siber girişimleri ve saldırıları gerçekleşmeden durdurmaları için aktif tehdit avcılığı yapmaları önem arz ediyor.

 

4. İzleme eksikliği. Olası tehditlerin erken tespit edilmesini sağlamak için şirketlerin doğru izleme çözümlerine sahip olduklarından emin olmaları, güçlü bir savunma yapmalarını kolaylaştırıyor.

 

5. Kötüye kullanımın olması. Savunma süreçlerinin çalışanlarla ilişkiyi içermesinden dolayı, sahtekarlığa ve kötüye kullanıma karşı savunmasız olacağını şirketlerin hatırlatması gerekiyor.

 

6. Geniş kapsamlı savunma eksikliği. Uzaktan çalışma sisteminde şirkette uygulanan herhangi bir siber güvenlik önleminin ofisin ötesine genişletilmesi önemli bir savunma adımını oluşturuyor.

 

7. Üçüncü taraf tedarikçi risklerinin dikkate alınmaması. Şirketlerin, saldırganların şirket ağına erişmek için boşluklardan yararlanamamasını sağlamak adına iş ortaklarının da güvenlik düzeylerini gözden geçirmesi ve değerlendirmesi son derece önemlidir.

 

8. Kriz yönetiminin olmaması. Olaylar ya da saldırılar meydana geldiğinde, şirketlerin krizi doğru yönetmesi gerekiyor. Çalışanların rollerinden ve sorumluluklarından haberdar olmasını sağlamak için ayrıntılı bir kriz müdahale planı hazırlanmalıdır.

 

9. IoT cihazlarının güvenliğine dikkat edilmemesi. IoT cihazlar da o güvenliksiz kapılardan bir tanesidir. Şirketlerin siber güvenlikleri için IoT cihazlarının savunmalarını da güçlendirmesi gerekiyor.

 

10. Çalışanlara eğitim verilmemesi. Çalışanlar, kurumların hem en zayıf halkası hem de en güçlü savunması olabiliyor. Bu nedenle şirketlerin, çalışanlara siber güvenlik eğitimleri vermesi önem arz ediyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kadınlar Azra Gülendam Haytaoğlu için Antalya’da bir araya geldi

Türkiye Komünist Partisi Antalya Ulus, Bahçelievler, Güzeloba Kadın Dayanışma Komiteleri ve Türkiye Komünist Gençliği Azra Gülendam Haytaoğlu için Attalos Heykeli Önü’nde bir araya geldi.

5 gündür kayıp olan Azra Gülendam Haytaoğlu’nun işkence edilerek öldürülmesinin ortaya çıkmasının ardından toplanan kadınlar 'Kadınlar yaşasın, düzeniniz batsın' diye haykırdı.

Antalya Kadın Dayanışma Komiteleri adına söz alan Eda Mermi şöyle konuştu:
”Bugün, 5 gündür kendisinden haber alınamayan bir kadının, Azra Gülendam’ın işkence edilerek öldürüldüğü haberini aldık. Öncelikle Antalya Kadın Dayanışma Komiteleri olarak ailesine ve yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Akdeniz Üniversitesi’nde okuyan Azra’nın hayatı bir caninin ellerinde son buldu. Azra kullandığı sosyal medya hesabına aylar önce şöyle yazmıştı: “Adına sevgi dediğin bağnazlığın bir gün evimizden bir can alacak ve herkes gibi bizi de sonradan koruyacaklar her şey bittikten sonra kıymetli olacağız herkes gibi”. Kadın düşmanlığından beslenen bu düzen, Azra’yı ve onun gibi pek çok kadını koruyamadı, koruyamaz. Aksine, devamlılığını sağlamak için gericilikten güç alan sömürü düzeni, kadına yönelik her türlü şiddeti ve kadın cinayetlerini meşru kılmaktadır, kadınlarımızın canını alan canilerin zihniyeti sömürü düzeninden bağımsız düşünülemez. Düzenin yürütücüsü AKP iktidarı, kadının yaşam hakkını ‘kutsal aile’den sonraya koyan ‘Yeni Türkiye’sinin önünde engel olarak gördüğü her şeye saldırdı, bir gece yarısı çıkartılan kararnamelerle İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi, kadın cinayetlerini meşrulaştıran adımları bir bir attı. Bizleri toplumsal yaşantıda sadece ‘anne’ve ‘eş’ konumuna hapsetmeye çalışan gerici zihniyete karşı buradan ilan ediyoruz, kadınlar AKP Türkiyesi’ne sığmaz! Bu karanlığı yırtıp atacağız!
Biz kadınlar, bizi şiddet ve sömürü ile baskılamaya, hayatımızı elimizden almaya kalkanlara karşı asla taviz vermeyeceğiz. Şiddet ve cinayetlerin artarak devam ettiği, her gün arkadaşlarımızı aramızdan alan bu kanlı düzeni yırtıp atacağız. Azra’nın ve katledilen tüm kadınların hesabını soracak, mutlaka kazanacağız! Mücadelemizden bir adım bile geri atmayacak, sömürünün olmadığı, eşitlikçi bir düzeni kuracağız!”
Ardından Türkiye Komünist Gençliği adına konuşan Rabia Çelikbaş, Azra’nın katilinin patron olmasına dikkat çekerek şunları söyledi:
”5 gündür haber alamadığımız okul arkadaşımız Azra Gülendam’ın iş görüşmesi için gittiği Mustafa Murat Ayhan tarafından önce tecavüze uğradığı sonra vahşice katlediliğini öğrendik. Biz Azra’nın sıra arkadaşları olarak bu olayın takipçisi olacağımızın ve Azra’nın hesabını soracağımızın sözünü veriyoruz. Bu çürümüş düzende katledilen bütün kadınların hesabını soracağız.
Bugün ülkemizde bizler okuyabilmek için çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Kapitalizmin çarkları arasında ezildiğimiz yetmezmiş gibi bunun bedelini işyerlerinde mobinge, tacize, tecavüze şiddete maruz kalarak ve canlarımızdan olarak ödüyoruz. Haber yaptığı için gazetecilerin dayak yediği ülkemizde meslek tercihini gazetecilikten yana kullanan Azra, bugün tecavüzcü bir patron tarafından katledilmeseydi ülkemizin geleceğine ve aydınlık yüzüne güç verecekti.
2019 yılında patronu ve onun arkadaşı tarafından önce tecavüze zorlanıp daha sonra plazanın 20. Katından aşağıya atılarak öldürülen Şule Çet davasında patronların kapitalizmin yarattığı gericilik tarafından nasıl korunduğunu hatırlıyoruz. Şule Çet davasında faillerin ceza almasını sağlayan şeyin dayanışma ve örgütlü mücadele olduğunu da biliyoruz. TKG olarak buradan bu dayanışmayı ve kadınların örgütlü mücadelesini daha da yükselteceğimizin sözünü, dosta düşmana veriyoruz. Türkiye’deki gericilik kadınların kaderi değildir.
Sana söz Azra sıra arkadaşların bizler örgütleneceğiz. Öyle bir dayanışma öreceğiz ki ne bu ülkede kadınlar ve gençler çaresiz kalacak. Ne de bu çürümüş patron düzeni kadınlara elini sürmeye cesaret edilecek. Sana söz Azra bu çürümüş düzende başka kadınlar katledilmesin diye adını Akdeniz Üniversitesi’nden hiç sildirmeyeceğiz!”
Eylem “Düzeniniz batsın, kadınlar yaşasın”, Azra’nın katili patron düzeni, Kadınlar boyun eğmeyecek, Eşitlik, özgürlük kadınlarla gelecek, Kadın katili yobaz AKP sloganlarıyla sonlandırıldı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Devlet Sanatçısı Nedret Güvenç son yolculuğuna uğurlandı

İBB Şehir Tiyatroları’nın ve Türk Tiyatrosu’nun değerli sanatçısı Nedret Güvenç, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenen bir törenle son yolculuğuna uğurlandı.  

Sunuculuğunu Hakan Altıner’in yaptığı cenaze töreninde ilk sözü İBB Genel Sekreter Yardımcısı Şengül Altan Arslan aldı. Konuşmasında “Sanatçının vefatını haber aldığımızda biz daha harekete geçmeden Başkanımız Ekrem İmamoğlu aradı. ‘Nedret Hanım’a dair ne yapıyoruz?’ diye sordu. ‘Nedret Hanım’a yapabileceğimiz şeyleri mutlaka en iyi şekilde yapalım,’ dedi. Bugün burada olamadığı için son derece üzgün.

Ben Nedret Hanım’ı ekranlardan izlediğim kadarıyla sanatçılara özgü halesiyle hatırlıyorum. Nedret Güvenç’i kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Ama aynı zamanda bıraktığı eserlerle yaşayacağını bilmenin de mutluluğunu yaşıyorum” dedi.

Törende Dilek Türker, Türkan Kafadar, Nedim Saban, Gökçe Biçer, Uğurtan Atakan, Şahin Sekman ve Nergis Çorakçı da söz aldılar. Nedret Güvenç’le nasıl tanıştıklarını, dostluklarını anlattılar, hatıralarını paylaştılar.

 

Cenaze töreni, kürsüde söz alan dostlarının yanı sıra sanatçının kızı Müjde Bilgütay, yeğeni Ece Uslu, İBB Kültür Daire Başkanlığı Koordinatörü Figen Ayhan Karakelle,   Şehir Tiyatroları Müdürü Ceyhun Ünlü, Sahne Direktörü Ayşegül İşsever, Müdür Yardımcıları Mehmet Karaosman, Oytun Askeroğlu, sanatçılar Suna Keskin, Göksel Kortay, Ulvi Alacakaptan, Çiçek Dilligil, Bora Öztoprak, Sevinç Erbulak, Aslı İçözü ve Süeda Çil’in aralarında olduğu sanat camiasının yoğun katılımıyla gerçekleşti.

 

Nedret Güvenç

5 Eylül 1930, İzmir Çeşme’de doğdu.

İlkokulu Bornova’da okudu. Bornova Ortaokulu’nda okurken müzik ve tiyatroyla tanıştı. 14 yaşında Karel Capek’in “Yaşadığımız Devir” adlı savaş karşıtı bir oyununda başrol oynadı. İzmir’de eğitimini tamamladıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda şan ve piyano eğitimi alan sanatçı, tiyatroya ağırlık vermeye karar verdi. 17 Şubat 1948'de İzmir Şehir Tiyatrosu’nda “Portakal Kabukları” adlı oyunla ve “Hanımlar Terzihanesi” oyunuyla 17 yaşında İzmir Şehir Tiyatrosu’nda profesyonel olarak sahneye ilk kez çıktı. Şehir Tiyatroları 1950 yılında kapatılınca ailesiyle birlikte İstanbul'a taşındı.1950-1951 sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na katıldı. 1959-1960 yılları arasında üç sezon boyunca Cüneyt Gökçer’in davetiyle Ankara Devlet Tiyatrosu'nda da konuk oyuncu olarak sahneye çıkan sanatçı, sonrasında tekrar İstanbul'a döndü. 200’den fazla tiyatro oyununda başrol oynayan Güvenç'in bu dalda pek çok ödülü vardır.

1974'te "En Büyük Kumar" ile yönetmenliğe başlayan sanatçı, 1995'te emekli olduğu İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan sonra "Tiyatro İstanbul" bünyesine katılmıştır. Güvenç’in, öykü ve hikâye denemeleri bulunmaktadır. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır. Türkiye’nin 2009 yılında Dünya Tiyatro Günü bildirisini yazmıştır.

9 Mart 2010 günü İzmir Bornova Çamdibi’de Nedret Güvenç adına tiyatro sahnesi açılmıştır.

Sanatçının Müjde isimli bir kızı vardır.

Ödülleri

2012-16. Afife Tiyatro Ödülleri, Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü

1997- Afife Tiyatro Ödülleri, En Başarılı Kadın Sanatçı Ödülü: Eskimeyen Oyun

Altın Portakal: Kötü Tohum

Türk Film Dostları Derneği Ödülü: Kanlı Para

İlhan İskender Ödülü: Cyrano de Bergerac’daki Roxanne rolü ile

Kültür Bakanlığı Onur Ödülü: Günden Geceye

Avni Dilligil En Başarılı Kadın Oyuncu Ödülü: Günden Geceye ve Aşk Mektupları’ndaki rolleriyle iki kez: Schiller Madalyası: Hile ve Sevgi

Oyunları:

Hep Ve Hiç

Eski Şarkı

Ölü Kraliçe

Othello

Ahretten Selam

Soygun

Şakacı

Mavi Yapraklı Ev

Kendini Bulmak

Sonbahar Fırtınası

Söyle Geleyim Mi? Gelmeyeyim Mi?

Dikenli Yol

Gizli Anne

Peer Gynt

Kahvehane

Suların Altındaki Yol

İvanov

İlk Göz Ağrısı

Dört Albayın Aşkı

Aşk Mektupları

Çalıkuşu

Yarış Bitti

Yanlışlıklar Komedyası

Kireçli Bahçe

Coriolanus

Mor Defter

Cendere

Macbeth

Güneş Batarken

Tartuffe

Bozuk Düzen

Kuru Gürültü

Evcilik Oyunu

Öyle Bir Nevcihan

Taziye

Kralın Kısrağı

Hırçın Kız

Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe!

Günden Geceye

Vişne Bahçesi

Genç Osman

Kanlı Düğün

Hortlaklar

 

Yönettiği Oyun

1974’de En Büyük Kumar

 

Kitapları

Kum Zambakları

Bir Zamanlar İzmir’de

Dinle Beni

Aşk Yoksunları

 

Plakları

Memleket İsterim/Kara Koyun

Talih Kuşu

Kardelen

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sanat yoluna hibrit devam edecek

“Sanatta bilimde durup, düşünmek çok önemlidir. Sürekli yol kat edemezsiniz. Yükselirsiniz ama bir yerde durup dinlemek gerekir. Bu düşünme süreci programlarımızı yenileme ihtiyacı doğurdu. Değişen dünyaya göre programları yeniden dizayn ettik” 

Açıklama Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Gülveli Kaya’dan… 

Pandemi etkisi ile hızlanan dijitalleşme, Güzel Sanatlar eğitimini de dönüştürdü. Sanatın hemen her alanında programlar güncellendi, günümüzün dünyasında evrensel sanat modeline uygun düzenlemeler yapıldı. Sanat eğitiminde bugüne kadar doğru ve yanlış üzerine bilgi depolamaya yönelik ve uygulayabilme kabiliyetleri üzerine kurulu program sistemleri olduğunu hatırlatan Kaya, günümüzde ise önemli olanın  ‘sanatçı gibi düşünebilmek’ olduğunu söyledi.

 

‘SANAT TEMAS GEREKTİRİR’

Dr. Görkem İldaş’ın hazırlayıp sunduğu Yolun Başındayken programına katılan Kaya, Güzel Sanatlar eğitimi hakkında bilgi verdi. “Sanat temas gerektirir” diye konuşan Kaya, pandemi sürecinden çıkan çok ders olduğunu da söyledi. 

“Bu süreçte hepimiz çok şey öğrendik. Öğrencilere kendi bölümünün dışında yani o disiplinin dışında bir sanatçı gibi düşünebilmeyi öğretebilmeliyiz. Nasıl düşünmesini değil de ne düşünmesi gerektiğini doğru ve yanlışı değil de yeni ve farklı olanı cesaretlendirmeyi gösterebilmemiz gerekiyor” 

 

“BÜTÜNLEŞİK EĞİTİM ANLAYIŞI ÖNEMLİ”

“Bölümcülük, akademinin içinde bir hastalık. Herkes kendi bölümünü konserve etmek ister. Oysa bizim yapmak istediğimiz şey çalışma arkadaşlarımızla birlikte hiyerarşileri ortadan kaldırıp, ortak bir hedef etrafında asistanından profesörüne, dekanından araştırma görevlisine tek bir yapı olarak hareket etmek” diye konuşan Kaya, bütünleşik eğitim anlayışının önemine de dikkat çekti. 

“Bütünleşik eğitim anlayışı disiplinler arasındaki sınırları kaldırıyor. Sanat odaklı ama öğrencinin ilgi alanı kültür ve sanat yönetimi ise Kültür ve Sanat Yönetimi bölümüne yönelir. Plastik sanatlar ise oraya yönelir. Fakat birbirleri arasında daha geçişken, daha fazla ortak dersleri olan ve sınırların birbirlerine açık olduğu ve bir bütün olarak algılanan fakülte anlayışı şart.”

 

ÖZEL YETENEK SINAVLARI NASIL YAPILACAK? 

Özel yetenek sınavları hakkında da bilgi veren Kaya, Yeditepe Üniversitesi’nde Gastronomi ve Mutfak Sanatları ve Sanat Yönetimi bölümü dışındaki Güzel Sanatlar ve Resim, Tiyatro, Tekstil ve Moda tasarımı ile Grafik Tasarımı bölümlerinin özel yetenek sınavıyla öğrenci alacağını söyledi. “Tiyatro bölümümüz yüz yüze sınav yapacak ama aynı zamanda online sınav da yapacak. Şehir dışından katılamayanlar veya pandemi sürecinde rahatsız olan adaylar olabilir. Bu gibi durumlar dışında sınavlar yüz yüze olacak. Zamana yayarak ve daha az kişiyle parça parça gerçekleştireceğiz.”

 

 “SANAT VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ DE SANAL DÜNYAYA GEÇİŞ YAPTI”

Programın bir diğer konuğu Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölüm Başkanı Profesör Marcus Graf da sanat ve kültürde dijitalleşme etkisine dikkat çekti. Sanatın zor günlerden geçtiğini ifade eden Graf’a göre kültür-sanat yönetimi geç de olsa sanal dünyaya geçiş yaptı. 

“Sanat yönetimi durmadı. Sergiler, tiyatrolar kapalı, konserler durmuştu. Birçok faaliyet, alternatif yöntemlerle pazarlamaya da aktarılmaya başlandı. Dolayısıyla son iki yıl içinde çok ilginç ve alternatif sergileme paylaşım modelleri ortaya çıktı.”

 

 “SANAT HİBRİT DEVAM EDECEK” 

Dijitalleşme hareketinin sanat ve kültür alanına çok geç geldiğini söyleyen Graf, “e-ticarete baktığımızda çoktan bir dijitalleşme olmuştu. Covid-19’dan dolayı mecburen bizim alanımız da artık tamamen oraya kaymak zorunda kaldı. Sanat sergileri, müzayedeler, konser gibi çok fazla etkinlik yapıldı” diye konuştu. Yeditepe Üniversitesi'nde bu nedenle müfredatların değiştirildiğini ve dijital pazarlama ve dijital küratörlük gibi dersler açıldığını ifade eden Graf, sanatın yoluna gelecekte hibrit olarak devam edeceğini de sözlerine ekledi… 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Doğru tercih yapmak puan kadar önemli

Her yıl üniversite sınavı için milyonlarca öğrenci ter döküyor. Bu yıl da, iki milyondan fazla öğrencinin katılım gösterdiği üniversite sınavı sonuçları açıklandı. Sonuçların açıklanması ile milyonlarca öğrenciyi ilgilendiren zorlu tercih süreci başlayacak. Konuyla ilgili olarak Ankara Bilim Üniversitesi, doğru tercih yapmanın puan kadar önemli olduğuna dikkat çekti.

Tercih dönemi öğrenciler için en az sınava hazırlık kadar yorucu ve stresli olabiliyor. Bu nedenle, tercih yapmadan önce deneyimli bir uzmandan yardım almak olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline geliyor. Tercih dönemini rahat geçirmek ve hedeflenen yerleri kazanabilmek için adayların dikkat etmesi gereken noktalar bulunuyor.

TERCİH DÖNEMLERİ GENÇLER İÇİN ÖNEMLİ BİR YOL AYRIMI

 

Gençlerin önemli bir yol ayrımında olduğuna dikkat çeken Ankara Bilim Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yavuz DemirBizler, öğrenciler adına hayal kuramayız, ne olmak istediğine dair onlar adına karar veremeyiz. Üniversiteler, sadece öğrencilerine özgüven ve özsaygı kazandırarak hayallerine yaklaştırabildiği, bunları gerçekleştirmekte ne kadar yanınızda ve arkanızda durabildiği ölçüsünde tercihlerinizde belirleyici olabilir. Hayaller, azim ve gayret olmadan gerçekleşmez. Biz de, bu noktada üniversite olarak sahip olduğumuz azim ve gayret ile yakın gelecekte ülkemizin en seçkin akademik kurumları arasına girmeyi hedefliyoruz” dedi.

 

BAŞARI SIRALAMASINDAN YÜKSEK OKULLAR SEÇİLEREK BAŞLANMALI

 

Ankara Bilim Üniversitesi Kariyer Danışmanlığı Merkezi, ilk olarak tercih yapılmadan önce üniversitelerin kontenjanlarına ve bir önceki yıllara ait olan başarı sıralamalarına bakılması gerektiğine dikkat çekiyor. Birçok aday puan bazlı tercih yapıyor. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta puan değil başarı sıralaması olmalı. Tercih listesinin ilk sıralarına başarı sıralamasından biraz daha yüksekte olan okullar seçilerek başlanmalı. Eğer yeni açılan bir okul ya da bölüm tercih edilecekse dikkat edilmesi gereken nokta eşdeğeri olan okul ya da bölümler olmalı. 

ÖĞRENCİLER ÖNCELİKLE HAYALLERİNİ TAKİP ETSİNLER

Bu süreç, hem öğrenciler hem de aileleri için çok stresli ve zorlu geçiyor. Ancak, bu süreci keyifli hale getirebilmek ve yıllarca gösterilen çabaların meyvelerini toplayabilmek de öğrencilerin elinde bulunuyor. Bu kapsamda üniversite, öğrencilerin öncelikle hayallerini takip etmelerinin sonrasında da kendileri için neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkına varmalarının önemli olduğunu belirtiyor. Uzmanlardan mutlaka destek alınması gerektiğini ve kendilerine güvenerek tercih yapmaları gerektiğine de dikkat çekiyor. 

Öğrencilerin yanlış stratejilerle tüm emekleri heba olabiliyor. Bu anlamda, üniversite öğrencilerine en iyi koşulları sunabilmek için çaba gösteriyor. Hem akademik hem de kültürel faaliyetlerde çeşitli imkanlar sunuyor. Teorik eğitimlerin yanında, uygulamalı eğitimlere ve etkinliklere oldukça önem veren okul hayal gücü kuvvetli, geleceğin inşasında rol oynamaya hevesli öğrenciler yetiştirmeyi planlıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Modern Sanat Müzesinde iki serginin açılışını gerçekleştirdi

Akdeniz'in antik kadırgalarından ilham alan seramik sergisi ve Kıbrıs kültürünün geleneksel simgelerini geleceğe taşıyan sandık motifleri yazma kalıpları sergisi Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından Kıbrıs Modern Sanat Müzesi’nde açıldı.

Akdeniz ve Kıbrıs’ın kültürel simgelerinden ilham alan iki sergi Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın katılımıyla düzenlenen törenle Yakın Doğu Üniversitesi Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi Sergi Salonunda açıldı. 

Kıbrıs Modern Sanat Müzesinin düzenlediği sergilerden ilki olan “Likya Pentekonterleri ve Apollonları Seramik Sergisi”, sanatçı ve akademisyen Serdar Aslan tarafından, M.Ö. 5’inci yüzyıl Likya pentekonterlerinin olası görünümlerini dört yıl süren çalışmalar sonucunda boyutlandırması ile ortaya çıkan eserlerden oluşuyor. Antik çağlarda Akdeniz’de boy gösteren bu antik kadırgalar, bütün bölgede olduğu gibi Akdeniz'in kalbi Kıbrıs’ta da tarih boyunca önemli kültürel izler bıraktı. Bu nedenle Likya ve Apollon sikkelerinden yola çıkılarak hazırlanan eserler, sadece değerli birer sanat eseri değil aynı zamanda çok önemli tarihsel parçalar olarak öne çıkıyor. 

Açılışını yapılan bir diğer sergi ise Kıbrıs kültürünün bambaşka bir yönünü sanatseverler ile buluşturuyor. Yazmacılık sanatının yaşamasını sağlayan en önemli sanatçılardan Veliye Martı’nın Kıbrıs sandıklarının yerel motiflerinin izlerini sürerek hazırladığı eserlerini bir araya getirdiği “Kıbrıs Sandık Motifleri Yazma Kalıpları Sergisi”, hem bu motifleri hem de sandık oymacılığı ve yazmacılık gibi iki geleneksel sanatı geleceğe taşıması açısından son derece kıymetli. 

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın tarafından Yakın Doğu Üniversitesi Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi Sergi Salonunda açılan sergiler 15 Ağustos’a kadar sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.

Sergilerin açılış töreninde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Yakın Doğu Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, sanatçı Serdar Aslan ve Veliye Martı adına ise Kadir Kaba birer konuşma yaptı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: “Sanatsal etkinlikler, topluma büyük bir hizmet olduğu kadar, Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesine de önemli bir katkı sunuyor.” 

Kıbrıs Modern Sanat Müzesi’nin düzenlediği iki serginin açılışını gerçekleştiren KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, törende bir de konuşma yaptı. 

Akdeniz ve Kıbrıs kültürünü yansıtan birbirinden önemli iki serginin açılışını yaptıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu yıl, 20 Temmuz Barış Harekatı’nın 47’inci yıl dönümünü ve Kıbrıs'ın Osmanlı tarafından fethinin 450’inci yıl dönümünün kutlandığını hatırlatarak, “Bu adada fevkalade bir şekilde kökleri ve tarihi olan bir soydan gelmenin gururunu yaşıyoruz. Yakın Doğu Oluşumunun öncülüğünde kurulan Kıbrıs Modern Sanat Müzesi’nin imza attığı sergiler, köklerimizin gücünü gözler önüne seriyor” ifadesini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, uluslararası ölçekte gerçekleştirilen sanatsal etkinliklerin topluma büyük bir hizmet olduğu kadar, Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesine de önemli bir katkı anlamı taşıdığının altını çizerek Kıbrıs Modern Sanat Müzesi ve Yakın Doğu Oluşumu’nun bu alandaki çalışmalarının Kıbrıs Türk Toplumunun sesini bütün dünyaya duyurduğunu vurguladı. 

Her iki serginin gerçekleşmesinde emeği olan herkesi tebrik ederek teşekkür eden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, sözlerini Türkiye'de yaşanan yangın felaketinden duyduğu üzüntüyü vurgulayarak noktaladı. Cumhurbaşkanı Tatar, konuşmasının sonunda Türkiye'de can ve mal kayıplarına neden olan yangınlar nedeniyle Anavatan Türkiye'ye geçmiş olsun mesajını ileterek “Kıbrıs Türk halkı adına, yangınlarda hayatlarını kaybeden soydaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaslı ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum” ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Tatar, terör ve küresel ısınma nedeniyle, insanlığın yeni bir mücadele ile karşı karşıya olduğunu da kaydetti.

Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ: “Bilim, kültür ve sanat en önemli rehberimiz olmaya devam edecek.”

Yakın Doğu Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ ise konuşmasının başında, Türkiye'de yaşanan orman yangınlarından duyduğu üzüntüyü ifade ederek “Anavatanımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum” dedi. Açılışı yapılan sergilerin Yakın Doğu Oluşumu’nun oluşturduğu zengin kültür sanat ortamının en değerli sonuçlarından olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şanlıdağ, pandemi önlemleri nedeniyle bir dönem sanatsal etkinliklere de ara verildiğini hatırlatarak, “Kültür sanat etkinliklerinin askıya alındığı bu dönemde yaşadığımız boşluk ve eksiklik; sanatın, sergilerin ve müzelerin günlük hayatımızın ne kadar önemli bir parçası haline geldiğini de fark etmemizi de sağladı” ifadesini kullandı. 

Yakın Doğu Oluşumu’nun geçen ay kurulacaklarını açıkladığı Kıbrıs Arkeoloji Müzesi ve Denizcilik Tarihi Müzesi’ne de değinen Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, “Turizm ve Çevre Bakanlığı ile Yakın Doğu Oluşumu işbirliğinde kurulacak Kıbrıs Arkeoloji Müzesi’nin Kıbrısımızın arkeolojik tarihini gün yüzüne çıkaracak olmasını ülkemiz tarihi, kültürü ve sanatı adına eşsiz bir atılım olarak görüyoruz. Son 27 yılını Yakın Doğu Üniversitesi ve Girne Üniversitesi’nde eğitim ve araştırma gemisi olarak onlarca kaptan yetiştirerek geçiren 66 yaşındaki TEAL Gemisi’nin Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı ile Yakın Doğu Oluşumu iş birliği ile Denizcilik Tarihi Müzesi olarak hizmet verecek olması da ülkemizin kültür, sanat ve tarihine önemli bir katkı sağlayacak” ifadesini kullandı. 

Yakın Doğu Oluşumu’nun kuruculuğunu yaptığı müzeleri, tam teşekküllü hastaneleri, COVID-19’la mücadele için geliştirdiği koruyucu burun spreyi Olirin ve yerli PCR Tanı ve Varyant Analiz Kiti, seri üretim çalışmaları devam eden KKTC’nin otomobili GÜNSEL, dünya standartlarında kütüphaneleri, eğitim kurumları ve daha pek çok girişimi ile Kıbrıs Türk Toplumu ve bu ülke için çalışmaya devam ettiğini söyleyen Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, “Bilim, kültür ve sanat bu yolda en önemli rehberimiz olmaya devam edecek” ifadesini kullandı. 

Kadir Kaba: “Bu koleksiyonun gelecek nesillere aktarılması çok önemliydi.”

Törende açılışı yapılan “Kıbrıs Sandık Motifleri Yazma Kalıpları Sergisi”nin sanatçısı Veliye Martı adına bir konuşma yapan Kadir Kaba, Veliye Martı’nın koleksiyonunu yıllar süren bir çalışma ile hazırladığını söyleyerek, “Bu koleksiyonun gelecek nesillere aktarılması çok önemliydi. Yakın Doğu Üniversitesi ve Kıbrıs Modern Sanat Müzesi’ne bu imkanı sağladığı için çok teşekkür ederim” ifadesini kullandı. 

Serdar Aslan: “Akdeniz’in antik kadırgaları 2 bin yıl sonra yeni bir yolculuğa çıktı.” 

“Likya Pentekonterleri ve Apollonları Seramik Sergisi”nde yer alan eserlere imza atan akademisyen sanatçı Serdar Aslan, eserlerini antik Akdeniz'in önemli medeniyetlerinden Likya’da üretilmiş nümizmatik eserlerden esinlenilerek hazırladığını söyledi. Aslan, “Akdeniz’in antik dönemlerinde muhtemelen Kıbrıs’ın da kıyılarında var olduğunu düşündüğüm antik kadırgalar, bu sergiyle 2 bin yıl sonra yeniden yolculuğa çıktı. Bu yolculuk için bize tüm desteklerini sunan Yakın Doğu Ailesine teşekkürlerimi sunuyorum” ifadesini kullandı.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

P&G’nin Olimpik Anneleri İbrahim Çolak’a destek için buluştu

P&G’nin Türkiye’de spor kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla başlattığı Olimpik Anneler projesinin yıldızları olan sporcu anneleri, Olimpiyatlarda mücadele eden çocuklarına destek vermek amacıyla bir araya geldi. Halka cimnastikte yarışan başarılı sporcu İbrahim Çolak’ın final performansını kurulan dev ekrandan birlikte izleyen Olimpik Anneler, Türkiye’yi temsil eden tüm sporculara da “Umut ve destek” mesajı verdi. Çolak, final maçını 5’inci olarak tamamladı

 

Dünyanın en büyük kişisel bakım ve temizlik ürünleri şirketlerinden olan ve Fairy, Prima, Ariel gibi markaların üreticisi Procter & Gamble (P&G), sporun sağlıklı ve özgüvenli nesiller için öneminden hareketle 2014 yılında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) ile birlikte Olimpik Anneler Projesini başlattı. Ardından Türkiye’deki 30’uncu yılı olan 2017'deki bu projesini Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil edecek 30 sporcu ve annesine destek sunarak genişletti. P&G bugün Türkiye’deki 34’üncü yılında atletizm, güreş, halter, taekwondo, karate, okçuluk, rüzgar sörfü, badminton, yüzme, judo, bisiklet, eskrim gibi Olimpik branşlarda mücadele eden 34 sporcu ve annesine maddi ve manevi olarak destek oluyor. 

 

Olimpik Anneler projesiyle desteklediği sporculardan 29’unu Olimpiyatlara uğurlayan P&G, pandemi nedeniyle çocuklarının yanında olamayan Olimpik Anneleri düzenlediği bir etkinlikte bir araya geldi. Halka cimnastikte birçok başarıya imza atan İbrahim Çolak’ın Olimpiyatlardaki final performansını birlikte izleme fırsatı bulan Olimpik Anneler Sultan Çolak, Duygu Çakıroğlu, Hürü Yiğit, Züleyha Çiftçi ve Elif Köymen heyecanlarını ve göz yaşlarını gizleyemedi. Elenenler için bir sonraki Olimpiyatlar için umut tazeleyen Olimpik Anneler, başarı kazanan sporcuların da arkadan gelen genç sporculara umut olmasından dolayı büyük mutluluk ve gurur duyduklarını ifade ettiler. Final müsabakasına çıkan İbrahim Çolak ise gösterdiği başarılı performansla Olimpiyatları 5’inci sırada tamamladı. İbrahim Çolak’ın annesi Sultan Çolak’a diğer Olimpik Anneler sarılarak destek oldu.

 

P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Medya Direktörü Nesli Kılıçal, “2014 yılında başlattığımız Olimpik Anneler projemizin sporcularından gelen güzel haberler bizim için gurur verici. Proje yolculuğumuzun da ne kadar doğru gittiğinin göstergesi. Bir yandan spor yapan yapan çocukların oranı artıyor bir yandan da Mete Gazoz gibi ülkemize alanında ilk defa altın madalya getiren, Hatice Kübra İlgün gibi tekvandoda kadının gücünü bir kez daha tüm dünyaya gösteren ve İbrahim Çolak gibi aldığı başarıları devam ettiren sporcular göğsümüzü kabartıyor. Olimpiyatlara, sporculara ve Olimpik annelere destek olmaktan mutluluk duyuyoruz” ifadelerini kullandı.

 

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi Şükran Albayrak ise, "Bir sporcunun madalyayı boynuna takana kadar neler yaşadığını en yakın ailesi bilir. P&G bu yolculuğa çok değer kattı. Önce bir insana, sonra ailesine, mahallesine, semtine ve ülkesine umut oluyorsun. Olimpik anneler uzun soluklu desteklerin ne kadar değerli olduğunun kanıtı” dedi. 

 

Etkinliğe katılan Olimpik Anneler Olimpiyatlarda yarışan çocukları için şunları söylediler:

Boksta madalya için yarışan Buse Naz Çakıroğlu’nun Annesi Duygu Çakıroğlu: “Çok gururlu ve mutluyum. Buse Naz göğsünde ay yıldızı taşımak adına hiç pes etmedi. Tüm dualarım onunla.”

Boksta Olimpiyatlarda mücadele eden Batuhan Çiftçi’nin annesi Züleyha Çiftçi: “Her attığı ya da her yediği yumrukta kalbim Batuhan’la. O bizim her zaman gururumuz oldu. Her zaman da gururumuz olacak. Onlar spor yapıyor ama inanın ailesi olarak biz de onlarla spor yapıyoruz.”

Badminton alanında Olimpiyatlarda yarışan Neslihan Yiğit’in annesi Hürü Yiğit: “Neslihan Olimpiyatlardan madalyasız dönmüş olabilir ama o bizim gönlümüzün şampiyonu. Girdiği diğer mücadeleleri kazanacağından hiç şüphemiz yok.”

Yüzme alanında Olimpiyatlarda yarışan Berkay Ömer Öğretir’in annesi Elif Köymen: “Berkay sudan korktuğu için 8 yaşında yüzmeye verdik. Serüvenimiz böyle başladı. Yüzmeye başladığında onun için doğru bir karar aldığımı düşünmüştüm ama aslında kendim için çok doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Çünkü tarifi olmayan duygular yaşadık” dedi.

Cimnastikte Olimpiyatlarda mücadele veren ve yarışmayı 5’inci sırada tamamlayan İbrahim Çolak’ın annesi Sultan Çolak: “İbrahim küçüklüğünden beri hayatını cimnastiğe adadı ve bugün bu sporun en zirve organizasyonunda Türkiye’yi temsil etti. Ben ona inanıyorum ve başarılarıyla gurur duyuyorum.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

15 ayrı noktaya giysi kumbarası!

Lüleburgaz Belediyesi’nin sıfır atık çalışmaları çerçevesinde hayata geçirdiği “Kullanılmış Giysi, Tekstil, Ayakkabı Kumbaraları” kentin 15 farklı noktasına yerleştirildi. Vatandaşlar, Sevgi Mağazası’na bağışlanamayacak ve kullanılamayacak durumdaki giysi, ayakkabı ve tekstil artıklarını kumbaralara bırakabilecek. Kumbaralardan toplanacak artıklar geri dönüşümde kullanılacak. 

 

2021 yılını Çevre Yılı olarak belirleyen Lüleburgaz Belediyesi bu kapsamdaki geleceğe yönelik çevreci adımlarını atmaya devam ediyor. Belediye hizmet binasında sıfır atık uygulamasına geçen, kentin çeşitli bölgelerinde atık toplama etkinliklerine devam eden Lüleburgaz Belediyesi, kullanılamayacak durumdaki giysi, ayakkabı ve tekstil artıkları için de harekete geçti. 

 

Kullanılamayacak giysiler bu kumbaraya!

 

Lüleburgaz Belediyesi bu doğrultuda kentin 15 ayrı noktasına vatandaşların kullanılamayacak durumdaki giysi, ayakkabı ve tekstil artıklarını bırakabileceği “Kullanılmış Giysi, Tekstil, Ayakkabı Kumbaraları” yerleştirdi. Yerleştirilen kumbaralarda toplanan artıklar geri dönüşüme tabii tutularak tekrar üretime kazandırılacak. 

 

Kumbaraların kurulduğu yerler

 

Kullanılmış giysi, tekstil, ayakkabı kumbaralarının kurulduğu noktalar ise şöyle: Kapalı Pazar Yeri ile semt pazarları, Lüleburgaz Yıldızları Kadın Akademisi, Lüleburgaz Yıldızları Futbol Akademisi, Lüleburgaz Yıldızları Lezzet Akademisi, Lüleburgaz Yıldızları Motosiklet ve Bisiklet Akademisi, Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi, Kurtuluş Cami, Yıldız Mahallesi Karpa karşısı, Gençlik Parkı, Uğur Mumcu Parkı ve 8 Kasım Parkı.

 

Bağışlar için adres Sevgi Mağazası

 

Öte yandan vatandaşlar kullanılabilir durumdaki giysi, ayakkabı ve çanta gibi eşyalarını Lüleburgaz Yıldızları Kadın Akademisi’nde kurulan Sevgi Mağazası’na bağışlamaya devam edebilecek. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Galatasaray – ST. Johnstone maçı Perşembe 21.00’de sadece D-Smart ve D-Smart GO’da…

Türkiye’nin yenilikçi dijital platformu D-Smart, UEFA Avrupa Ligi 3. Ön Eleme Turunda Galatasaray ile St. Johnstone arasında oynanacak ilk maçı izleyicileriyle buluşturuyor.

 

UEFA Şampiyonlar Ligi 2. Ön Eleme Turunda PSV Eindhoven karşısında istediği sonucu alamayan Galatasaray’ın Avrupa yolculuğu UEFA Avrupa Ligi’nde devam ediyor. Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi’nde 3. ön eleme turu ilk maçında İstanbul Başakşehir Fatih Terim Stadyumu’nda İskoçya’nın St. Johnstone takımını konuk edecek. Saat 20.00’de D-Smart’ta maç önü özel programıyla başlayacak futbol heyecanı 21.00’de maç ve sonrasında özel röportajlarla gece yarısına kadar sürecek. Aykut Aydın ve Melih Gümüşbıçak’ın anlatımda olacağı gecede eski futbolcu Yalçın Ayhan maç önü ve sonu yorumlarıyla karşınızda olurken, Ömer Saraç özel röportajlar gerçekleştirecek.

 

Galatasaraylılar, St Johnstone maçını D-Smart 77. Kanal Spor Smart ve her yerde izleyebilmeniz için D-Smart GO’dan takip edebilecek.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Histrionik kişilik bozukluğu nasıl anlaşılır?

Histrionik kişilik bozukluğu, kişinin ilgi görmediği durumlardan rahatsızlık duyması ve ilgi çekmeye yönelik birtakım eylemlerde bulunması olarak tanımlanıyor. Histrionik kişilik bozukluğu olan bireylerin çok duygusal olabildiklerini ve aşırı tepki verebildiklerini vurgulayan uzmanlar, bu kişilerin yüksek sesle konuşarak ve abartılı davranışlarda bulunarak etraflarındaki insanların dikkatini çekmeye çalıştıklarını ifade ediyor. Uzmanlar, histrionik kişilik bozukluğu tedavilerinin uzun soluklu psikoterapilerle yönetildiğine ve motivasyonla birlikte tedavi olma isteğinin önemine dikkat çekiyor.

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, histrionik kişilik bozukluğunun teşhis ve tedavisi ile ilgili önemli bilgiler paylaştı.

 

Herkes birden fazla kişilik özelliği barındırıyor

 

Herkesin kişilik özellikleri olduğunu ve genel olarak birden fazla kişilik özelliğini barındırdığını belirten Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Kişilik bozukluğu, kişinin kişiliğiyle alakalı bilişsel, duygusal ya da ilişkilerde zorluk yaşaması ve işlevselliğinin bozulması anlamına geliyor. Belirgin bir kişilik örüntüsünün baskın olması ve kişinin hayatında zorluklara sebep olmasıyla da görülebiliyor. Bilişsel bozuklukta kişinin olayları algılama şekli, duygularını ifade etme şekli ve ilişkilerini yönetme şeklinin aile, iş veya sosyal ilişkilerde işlevselliğini nasıl etkilediğine bakıyoruz.” dedi.

 

Çocuklarda ve ergenlerde kişilik bozukluğu görülmüyor

 

Çocuklarda ya da ergenlerde bir kişilikten ya da bir kişilik bozukluğundan bahsedilemeyeceğini ifade eden Arıcı, “Belirgin özellikler çocuk ve ergenlerde görülebilir ama onlarda ‘şu kişilik bozukluğu vardır’ gibi bir tanımlama yapmıyoruz. Ancak genç erişkinlik sonrası ve hayat boyu süren birtakım özelliklerin ortaya çıkmasıyla kişilik bozukluğu tanısı koyuyoruz.” diye konuştu.

 

Bu belirtiler Histrionik Kişilik Bozukluğu’na işaret ediyor

 

Histrionik kişilik bozukluğunun “kişinin ilgi görmediği durumlardan rahatsızlık duyması ve ilgi çekmeye  yönelik birtakım eylemlerde bulunması” olarak tanımlanabileceğini belirten Dr. Emre Tolun Arıcı, “Yüksek sesle konuşarak dikkat çekme davranışında bulunması ya da kişilerin dikkatini çekebilmek adına abartılı davranışlarda bulunması eylemlerine örnek gösterilebilir. İlişkilerde daha ayartıcı ya da talepkar olmak gibi birtakım özellikler de ortaya çıkabiliyor. Bazen de bu kişiler çok duygusal olabiliyor. Olaylara verdikleri tepkiler aşırı olabiliyor, çok hızlı şekilde ağlayabiliyorlar. Bu durum söz konusu olsa da biliyoruz ki genelde duygusal olarak  ya da yakın ilişkilerde daha sığ olabiliyorlar. ” dedi.

 

Çok ciddi klinik tablolar görülebiliyor

 

Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Histrionik kişilik bozukluğu olan kişiler bunu bilerek bizlere başvurmuyorlar” diyerek sözlerine şöyle devam etti:

 

“İlişkilerde yaşanan çatışmalar sonrası evlilik terapisi almak için gelebiliyorlar, iş yerindeki sorunlar sebebiyle veyahut depresyon sebebiyle, bazen de intihar girişimleriyle bizlere gelebiliyorlar. Çok ciddi klinik tabloları olabiliyor. Bu kişilerin intihar girişimleri bazen ilgi çekmek için olsa bile kesinlikle bu durumu ciddiye almalıyız. Yaşadıkları depresyon gerçek bir depresyon. Abartılı şekilde durumu anlatıyor olsalar bile bu tanılar gerçek. Bu kişileri klinikte tiyatral konuşmalar yaparken, abartılı kıyafetlerle, renkli giyimlerle yoğun duygu sergilerken görebiliyoruz. Aynı şekilde histrionik kişilik bozukluğu tanısı alan aşırı kas geliştirmiş erkeklerden de bahsetmek mümkün.”

 

Tedavi sürecinde kişinin motivasyonu önemli

 

Depresyonsa depresyonu, kaygı ise kaygıyı tedavi etmenin gerekli olduğunu vurgulayan Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Ama özellikle histrionik kişilik bozukluğu tedavileri uzun soluklu psikoterapilerle yönetebiliyor. Daha çok dinamik terapilerden ya da şema terapi dediğimiz bilişsel terapi yöntemlerinden yarar görebiliyorlar. Burada daha çok kişinin motivasyonu, tedavi olma isteği önemli oluyor. Kişiliğiyle ilgili zorlandığı alanlarda ya da sosyal yaşamda zorlandığı alanları tedavi etmek isteyip istemedikleri belirleyici oluyor. Bu motivasyon sağlanmadığı zaman tedaviye açık olmuyorlar. Kişiler bu uzun soluklu terapiden geçtiklerinde kesinlikle yarar görebiliyorlar.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı