Aylık arşivler: Eylül 2021

Bursa, Büyük Organizasyona Hazır

Shell Helix 2021 Türkiye Ralli Şampiyonası’nın 3. ayağı olan BTSO 45.Yeşil Bursa Rallisi, 04-05 Eylül tarihlerinde gerçekleştiriliyor. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) ana sponsorluğunda Bursa Otomobil Sporları Kulübü (BOSSEK) tarafından düzenlenen ralli, Bursa'nın en köklü ve en büyük spor organizasyonu olarak bu yıl 45.kez düzenleniyor.

Uludağ eteklerinde gerçekleşecek rallide, 80 otomobil ve 160 sporcu iki gün boyunca 368,94 km. uzunluğundaki asfalt zeminli parkurda mücadele edecek. 04 Eylül Cumartesi günü saat 13.00’da Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu önünden başlayacak olan rallinin ilk gününde, BTSO adıyla geçilecek olan Sırma ve Ahmet Burkay adıyla geçilecek olan Dağakça etaplarını ikişer kez geçecek olan ekipler saat 20.30’dan itibaren ilk günü tamamlamış olacaklar.

05 Eylül Pazar sabahı saat 09.00’da yeniden direksiyon başına geçecek olan sporcular, bu kez de Red Bull adıyla geçilecek olan Hüseyinalan ve Limak Enerji adıyla geçilecek olan Soğukpınar etaplarını ikişer kez geçtikten sonra saat 16.15’te aloft Bursa Hotel önünde düzenlenecek olan finiş seremonisine ulaşabilmek için ter dökecekler.

BTSO 45.Yeşil Bursa Rallisi öncesinde, Shell Helix 2021 Türkiye Ralli Şampiyonası’nda BC Vision Motorsport takımından Buğra Banaz-Gürol Menderes, takımlarda BC Vision Motorsport, markalarda ise  Castrol Ford Team Türkiye lider durumda bulunuyor. 2021 Türkiye Historic Ralli Şampiyonası’nda Parkur Racing takımından Üstün Üstünkaya-Kerim Tar ilk sırada yer alırken, Şevki Gökerman Ralli Kupası’nda ise pilotlarda Castrol Ford Team Türkiye takımından Emrah Ali Başo, co-pilotlarda yanı takımdan Sevilay Genç lider.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Okullanrın Açık Kalmasının Anahtarı Aşılamada!

Okullarda 6 Eylül’de yüz yüze eğitim başlıyor… Delta varyantı etkisinde dördüncü dalga uyarılarının yapıldığı bir dönemde artan vaka sayıları ise milyonlarca aileyi endişelendiriyor. Peki, vaka sayılarının yeniden tırmanması ile online ya da hibrit eğitim seçeneklerine dönülmesi ihtimali söz konusu olabilir mi? Toplum Sağlığı ve Genombilim Uzmanı Dr. Tomris Cesuroğlu’na göre okullar, toplumda salgının yayılmasında risk oluşturmuyorlar. Dahası okulların açık olmasının toplumda hastalığın yayılmasına etki ettiğini gösteren hiçbir kanıt yok… Nesibe Aydın Okulları Başkan Vekili ve Ankara Eğitim Platformu Başkanı Mirkan Aydın’a göre ise okulların açık kalmasının anahtarı toplumda. Aşılama hızı artmadığı müddetçe yüz yüze eğitim her zaman risk altında olacak.

CESUROĞLU: YÜZ YÜZE EĞİTİMDEN GERİ ADIM ATILMAMALI 

“Çocuklarımıza büyük zarar verdik. Onları eve kapatmak onlara verebileceğimiz en büyük zarardı. Şimdi dünyaya baktığımız zaman geçtiğimiz yıl yaz aylarında yapılan bütün analizler şunu gösterdi. Çocuklar ve okullar toplum için risk oluşturmuyorlar.”

Dr. Görkem İldaş’ın hazırlayıp sunduğu Yolun Başındayken programında konuşan VU Amsterdam Üniversitesi’nde toplum sağlığı ve genombilim çalışmalarını sürdüren ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu ve Okul Sağlığı Çalışma Grubu üyesi Dr. Tomris Cesuroğlu, ‘vaka sayıları yükselirse okullar açılamaz’ algısının artık değişmesi gerektiğini vurguladı. Dünyanın gelişmiş ülkelerinden örnekler veren Cesuroğlu, “Çocuklarımıza büyük zarar verdik” diye konuştu. 

“ÇOCUKLARIMIZA BÜYÜK ZARAR VERDİK”

Türkiye ve dünya arasında bu konuda ciddi farklar olduğuna dikkat çeken Cesuroğlu, “Çocuklarımızı koruyalım, onları pamuklara saralım, evde saklayalım, hiçbir zarar gelmesin düşüncesi ile hareket ediyoruz ama aslına onlara çok büyük zarar verdik. Onları eve kapatmak onlara verebileceğimiz en büyük zarardı. Şimdi dünyaya baktığımız zaman geçtiğimiz yıl yaz aylarında yapılan bütün analizler şunu gösterdi. Çocuklar riskte değiller yani bu hastalığı aldıklarında ağır geçirme ihtimali özellikle 12 yaş altında çok düşük. 5 yaşında ve 65 yaşında iki kişiyi karşılaştırdığımızda arada hayatını kaybetme açısından bin kat fark var.” diye konuştu. 

VAKA SAYILARI YENİDEN ARTARSA NE OLACAK?

“Çocuklar ve okullar toplum için risk oluşturmuyor” diye konuşan Cesuroğlu sözlerine şöyle devam etti: Okulların açık olmasının toplumda hastalığın yayılmasına etki ettiğini gösteren hiçbir kanıt yok. Dolayısıyla ‘Vaka sayıları yükselirse okullar açılamaz’ algısı özellikle Türkiye gibi bazı ülkelerde var. Okullarını açık tutabilmiş Almanya, İngiltere, Fransa, Uzakdoğu ülkeleri gibi dünyadaki birçok örneğe baktığımızda onların sorduğu soru şuydu: Okulları açık tutmamız için ne yapmamız lazım? Türkiye'ye baktığımızda ise soru sürekli şu oldu: Biz hangi şartlarda okulları açabiliriz? İkisi arasında çok büyük bir fark var.

“EĞİTİMDE ÖNCE HASAR TESPİTİ YAPMAMIZ LAZIM”

Bir buçuk yılı aşkın süredir okullarından ayrı kalan öğrencilerin öğrenme kaybının nasıl giderileceği sorularına yanıt veren Cesuroğlu’na göre eğitimde önce hasar tespiti yapılması şart… “Salgının başladığı 2020 yılının Mart ayında ilkokul 4. sınıfa giden bir öğrenci 6 Eylül'de yaklaşık 1,5 yıl aradan sonra bugün ortaokulda 6. sınıfta okuluna devam edecek. Anaokulu, 8 ve 12. sınıflar haricinde hemen hemen tüm öğrenciler için süreç uzaktan eğitim ile geçirildi. Bu kadar uzun kapamalardan sonra eğitimcilerin özellikle çocukların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarına dokunması gerekiyor. Çok basitçe açıklamak gerekirse okulun keyifli faydalı eğlenceli bir yer olduğunu ilk haftalarda çocuklara tekrar hissettirmemiz gerekiyor.”

“20 YIL GERİYE GİTMİŞ DURUMDAYIZ”

Eğitimden ayrı geçen sürede yaşanan okuldan kopuşta çok ciddi sorunlar beklendiğinin altını çizen Cesuroğlu’na göre kazanımlarda en az yirmi yıl geriye gidildi. “Yıllardır emek verdiğimiz Kardelenler, Baba Beni Okula Gönder kampanyaları gibi özellikle kız çocuklarının okula ulaşmasında ilmek ilmek yaptığımız bu kazanımları kaybettiğimizi tahmin ediyoruz. Şu anda 20 yıl geriye gitmiş durumdayız. Önce buradaki hasar tespitinin yapılması lazım.”

CESUROĞLU: OKULSUZLUK ZEKA KAYBINA YOL AÇIYOR

Öğrencilerin sosyal, psikolojik ve fiziksel olarak iyilik hallerinin de mutlaka değerlendirmesi gerektiğinin altını çizen Cesuroğlu’na göre bilişsel kayıplar hayli fazla. “Okulsuzluk IQ kaybına yani doğrudan zeka kaybına yol açıyor. Evde tüm imkânları sunmuş olsak da Türkiye'de 18 milyon çocukta bilişsel becerilerde bir kayıp söz konusu.” diye konuşan Cesuroğlu, öğrencilerin sosyal ve psikolojik olarak iyi olma halinde de bir kayıp olduğunun altını çizdi. Erken yaşta görülen depresyon ve anksiyete vakalarının arttığına dikkat çeken Cesuroğlu, öncelikle çocuklarla ilgili bir hasar tespiti yapılması, ardından bu kayıpların giderilmesi gerektiğini ifade etti. 

OKULLARDA HAVALANDIRMA KRİTİK ÖNEMDE!

Yüz yüze eğitimin başlaması ile okullarda bazı önlemlerin alınmasının kritik önemde olduğunu vurgulayan Cesuroğlu’na göre ihmal edilmemesi gereken ilk adım havalandırma olmalı. “Türkiye'de en ihmal edilen konu havalandırma” diye konuşan Cesuroğlu, pencereleri açarak ortamı havalandırmanın hastalığın bulaşma riskini çok azalttığını söyledi, derste en az yirmi dakikada bir, beş dakika ve teneffüste sürekli pencereleri açık tutmak gerektiğinin altını çizdi.  Okullarda alınması gereken pandemi önlemleri hakkında bilgi veren Nesibe Aydın Okulları Başkan Vekili ve Ankara Eğitim Platformu Başkanı Mirkan Aydın da öğrencilerin, okul içerisinde bulunduğu tüm kapalı alanlarda maske takmasının, bir buçuk metre sosyal mesafe kuralına riayet etmesinin ve her dersin başında sınıfın camlarının açılarak temiz havayla doldurulmasının çok önemli bir faktör olduğunu ifade etti. Bu konuda ailelere düşen görevler olduğunu hatırlatan Aydın, “Yüz yüze eğitimin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için aile içerisinde herhangi bir yetişkinde ya da çocukta bir belirti varsa, ailelerin çocuklarını yüz yüze eğitimden uzak tutmaları gerekiyor” diye konuştu. 

MİRKAN AYDIN: OKULUN AÇIK KALMASININ ANAHTARI TOPLUMDA

“Pandemiden çıkışın anahtarı toplumda. En az yüzde seksen tam dozlu aşılanmaya ulaşmadığımız sürece yüz yüze eğitim her zaman risk altında olacak.”

“Okulun açık kalmasının anahtarı toplumda” diye konuşan Aydın, alınması gereken tedbirlerin başında aşılamanın geldiğini vurguladı. ”Tam aşılanma en önemli faktör. Dolayısıyla en az yüzde seksen tam dozlu aşılanmaya ulaşmadığımız sürece yüz yüze eğitim her zaman risk altında olacak” diye konuşan Aydın sözlerine şöyle devam etti: “Okullar her zaman açık tutulması gereken kuruluşlar olmalı. Örneğin fırınlar, hastaneler çeşitli kamu kuruluşları nasıl ki her kısıtlamada açık kalıyorsa okulların da her tür hal ve şartta açık tutulan kurumlardan olması gerektiğini artık bir anlayış haline getirmemiz gerekiyor.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Rekolte kaybını önlemek için Akdeniz Meyve Sineği ile bölgesel mücadele çağrısı

'Akdeniz Meyve Sineği Mücadelesi (AMS) Ulusal Eylem Planı' sürecine dahil olan kurumlardan biri olarak çalışmalarını hızlandıran Ege İhracatçı Birlikleri, bölgesel mücadele çağrısında bulundu.
 

Narenciye sezonuna çok az bir süre kala özellikle erkenci satsuma hasadından yaklaşık iki ay önce görünmeye başlayan Akdeniz Meyve Sineği gerekli önlemler alınmazsa kısa süre içinde onlarca dönüm narenciye bahçesindeki meyvelerde geri dönüşü mümkün olmayan zararlara neden oluyor.

 

'Akdeniz Meyve Sineği Mücadelesi (AMS) Ulusal Eylem Planı' sürecine dahil olan kurumlardan biri olarak çalışmalarını hızlandıran Ege İhracatçı Birlikleri, bölgesel mücadele çağrısında bulundu.

 

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, Ege İhracatçı Birlikleri tarafından Akdeniz Meyve Sineği Mücadelesi (AMS) Ulusal Eylem Planı kapsamında gerçekleştirilen toplantılara katılım sağlandığını, üreticilerle görüşmelerde AMS mücadelesi hakkında bilgilendirmelerde bulunulduğunu söyleyerek EİB’nin faaliyetlerini şöyle özetledi:  

 

“Üye firmaların teknik personellerine AMS zararının öneminden bahsedildi. AMS ile ilgili ve zararı konusunda afiş ve broşürler hazırlanarak, ilgili İl/İlçe Tarım ve Orman Müdürlükleri ile üreticilerin bulunduğu mahallelere bu görseller asıldı ve dağıtıldı. İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından yürütülen 'Ari Alan Projesi' süresince AMS tuzakları verilerek destek olundu. Ayrıca, AMS ile mücadelenin daha etkili olması için Muğla İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından 'Akdeniz Meyve Sineği İzleme Projesi'ne de destek olunacak.”

 

Bir yıllık emeği birkaç gün içinde yok edebilecek bir zararlı

 

Hayrettin Uçak, “Akdeniz Meyve Sineği üreticilerimizin bir yıllık emeklerini birkaç gün içinde yok edebilecek bir zararlı. Sektörümüz bakımından, geçmiş yıllarda bu zararlının neden olduğu çok ciddi zararlar yaşadık. 2018 yılında Rusya’nın Akdeniz Meyve Sineği görüldüğü iddiası ile 500 tonun üzerinde mandarinimizi geri göndermesi bunlardan birisi. Daha toplanmadan zararlı nedeniyle bahçede dökülen, tüketime uygun olmaması nedeniyle ağaçlarda kalan veya işletmelerde seçme, boylama bantlarından çöpe ayrılan onlarca ton narenciyede önemli bir kayıp oluşturuyor.” diye konuştu.

 

Eylül ayının ilk haftası; zararlının görülmeye başladığı günler

 

Akdeniz Meyve Sineği ile mücadelenin son derece basit ve mümkün olduğunu dile getiren Hayrettin Uçak topyekün mücadele gerektiğinin altını şu sözlerle çiziyor:

 

“Bu canlı uçabilen ve kısa sürelerde yüzlerce metreyi aşabilen, ömrü boyunca 300 kadar yumurta bırakarak hızlı bir şekilde popülasyonunu artıran bir canlı. Bu da zararlı ile mücadelenin bireysel ya da bir bahçede yapılmasının mümkün olmadığını yapılsa bile başarı şansının düşük olduğunu ortaya koyuyor. Bir üreticimiz kendi bahçesinde ne kadar önlem alırsa alsın komşu bahçesi önlem almadıysa bu zararlıya karşı mücadelede yapabileceği fazla bir şey yok. Bu nedenle topyekûn, bölgesel bir mücadele gerekiyor. Eylül ayının ilk haftası zararlının görülmeye başladığı günlerdir. İlk günden önlem almaya başlamamız önemli.”

 

Bahçemizdeki bozuk ürünleri çıkaralım, tuzakları kullanalım

 

Uçak, “Alınacak önlemler zor gibi görünen ama son derece basit. Öncelikle bahçelerimizde zararlının konukçusu olabileceği yere düşmüş veya dalında çürük, çatlak, bozuk meyve olmamalıdır. Bu tip çürük, çatlak ve bozuk meyveleri bahçemizden toplayıp, çöp torbalarının içerisine koyduktan sonra, ağzı bağlanarak uygun olan çöp alanlarına atmalıyız. Eylül ayının ilk iki haftasında, çevre ve insan sağlığı bakımından en etkili ve en yaygın mücadele yöntemi olan biyoteknik mücadele tuzaklarını asmaya başlamalıyız. Geçmiş yıllarda başarısını gördüğümüz tuzakları bu yıl daha etkin kullanmamız gerekiyor.” dedi.  

 

Birlikte başarıya ulaşma şansımız daha yüksek 

 

Uçak, önceki yıla göre ciddi rekolte kaybının olduğu İzmir narenciye bölgelerinde rekoltenin daha da aşağılara düşmemesi adına tuzaklama işleminin hemen, topyekûn başlatılması ve kısa sürede bitirilmesi görüşünde.  

 

“İster tek kullanımlık tuzaklar, ister geçmiş yıllarda birçok üreticimizin uyguladığı denenmiş ve başarıya ulaşmış olan çevre ve insan sağlığına zararsız karışımlarla hazırlanan tuzaklar olsun; birlikte ve her bahçede topyekün kullanılmaya başlansın. O zaman bu zararlı ile mücadelede başarıya ulaşma şansımız daha yüksek olacaktır. Unutmamalıyız ki tuzaklar ve içindeki karışımlar meyve ile temas etmediği için pestisit kalıntısına neden olmayacak. Devletimizin Akdeniz Meyve Sineği ile mücadelede kullanılan ürüne ruhsatlı tuzaklar için de desteği oluğunu da belirtmek isterim. İhracatçımız ve üreticimiz adına; Tarım ve Orman Bakanlığımıza, İl/İlçe Tarım ve Orman Müdürlüklerimize özverili çalışmalarından ve desteklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. İhracatta toleransı sıfır olan Akdeniz Meyve Sineği ile tüm üreticilerimizin verdiği topyekün mücadele kapsamında zararının önüne geçeceğine inanıyorum.”  

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Okula Giden Çocuğunuzu Covid’den Koruyacak 15 Altın Kural

Covid 19 pandemi süreci ile birlikte uzun süre ara verilen yüz yüze eğitime bu hafta itibariyle başlanıyor. Bu dönemde anne baba ve öğretmenler çocukların koronavirüs ve Delta varyantından korunması konusunda endişeler taşıyor. Korunma yöntemleri arasında aşılama önemli bir yer tutarken; hijyen, maske ve mesafe kurallarına uymak da birinci basamak önlemleri oluşturuyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Memnune Aladağ, pandemi sürecinde okullarda çocukların sağlığının korunması için önemli önerilerde bulundu.

Delta varyantı çocuklarda da semptoma neden oluyor

Bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 enfeksiyonu çocukluk çağında klinik olarak daha hafif seyretmektedir. Çocuklarda daha çok asemptomatik (belirtisiz) ya da hafif belirtilerle atlatılan koronavirüs, genellikle hafif ateş, öksürük, ishal, büyük çocuklarda tat ve koku kaybına sebep olmaktadır.  Ancak etkisini artırarak devam eden Delta varyantı sebebiyle çocuklarda da artık belirtilerin arttığı ve hastaneye yatışların olduğu bilinmekte; okulların yüz yüze eğitime başlaması ile Koronavirüs bulaşma oranının artış göstermesi beklenmektedir. Bu sebeplerden dolayı okullarda hem öğrenciler, hem veliler hem de okul yönetimleri tarafından etkili önlemlerin alınması gerekmektedir. Ailelerin ve okulların uygulayacağı tedbirlerle okulların açık tutulması çocukların akademik, sosyal ve psikolojik durumu açısından büyük önem taşımaktadır.  

Mevsimsel hastalıkların belirtileri koronavirüs ile karıştırılabilir

Okulların açılması ile birlikte çocukların etkileşim içinde olması sebebiyle bu dönemde mevsimsel hastalıkların ve diğer gribal enfeksiyonların da yayılması öngörülmektedir. Mevsimsel grip gibi hastalıkların belirtileri de ateş, öksürük ve burun akıntısı olduğundan başlangıçta Covid-19 ile karıştırılabilir. Hastalıkların birbirleriyle karıştırılmaması için bu tür belirtiler gösteren çocukların öncelikle diğer çocuklardan izole edilmesi ve ailesine haber verilmesi gerekmektedir. Aileler ise hasta olan çocuklarını iyileşene kadar okula göndermemeli, diğer çocukların ve toplum sağlığını korumak için hemen bir uzman doktora başvurmalıdır. 

Okulda mutlaka dikkat edilmesi gerekenler 

Covid 19 enfeksiyonundan korunmak için hem ailelerin hem de okul yönetimlerinin alacağı önlemler bulaş oranını önemli ölçüde azaltacak ve çocukların eğitime devamlılığını sağlayacaktır. Bu kapsamda okulların ve velilerin alabileceği önlemler şöyle sıralanabilir:

  1. Okullarda sosyal mesafeye dikkat edilmeli ve buna uygun oturma düzeni sağlanmalı
  2. Temaslı olan kişilerin takibi açısından çocukların sınıfta oturma düzeni hep aynı olmalı
  3. Okuldaki faaliyetler mümkün olduğu kadar açık havada yapılmalı
  4. Eğitim yapılan ortamlarda uygun havalandırma şartları sağlanmalı, bulaşıcılığı engellemek için maske takılmalı
  5. Ders ve yemekhane giriş çıkışlarında el hijyenine dikkat edilmeli
  6. Kalem, kitap gibi okul gereçleri kişiye özel olmalı, ortak kullanım azaltılmalı
  7. Çocuklar gün boyu aynı eğitim ortamında olmalı, ortak kullanılan sınıflar ile yemekhane çok iyi havalandırılmalı ve dezenfeksiyonu yapılmalı
  8. Hastalık belirtisi gösteren öğrencilerin diğer çocuklarla temasının kesilmesi için gecikilmeden izolasyon sağlanmalı ve bu çocuklar evlerine gönderilmeli
  9. Okulun çeşitli yerlerine hijyen kuralları ve uygulamaları ile ilgili korkutmayan ancak bilgilendirici uyarı görselleri asılmalı
  10. Mümkün olduğunca veliler, öğretmenler ve aynı zamanda yaşı uygun olan öğrenciler aşılanmayı tercih etmeli
  11. Eğitim ortamında beslenme yapılmamalı ve yemekhanelerde kalabalık oluşmaması için önlem alınmalı
  12. Yemek alırken mesafe ve el hijyeni sağlanmalı
  13. Misafir ve veliler zorunluluk dışında okula girmemeli
  14. Serviste de oturma düzenine, sosyal mesafeye ve maske takılmasına dikkat edilmeli. Şoför ve rehber kişi Covid-19 kuralları konusunda bilinçli davranmalı
  15. Veliler belirtisi olan çocuklarını okula göndermemeli, kendileri de Covid -19 belirtilerine çok dikkat etmelidir. Çünkü hasta olan veliler çocukları aracılığıyla diğer çocukların ve öğretmenlerin yani toplumun sağlığını riske atabilir.

 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Yemek Programları ve Sağlıklı Yaşam, Mutfağa İigiyi Artırdı

Televizyonlarda artan yemek programları ve sosyal medyadaki hesaplar, her yaş grubundan insanı mutfakla tanıştırdı. Albox Yönetim Kurulu Başkanı Olgun Sağlam, gençlerin artık daha fazla mutfakta vakit geçirdiklerini belirtirken işlevsel modellerin tercih edildiğini belirtiyor.

Yemek pişirme alanından ziyade artık evlerin yaşam alanları haline gelen mutfağa ilgi de televizyondaki yemek programları ve sosyal medya sayesinde artıyor. Bir de buna pandemi döneminde evde geçirilen süre eklenince özellikle gençler, mutfakta daha fazla vakit geçirmeye başladılar. Pandemi dönemiyle birlikte ev yenileme hizmetleri yüzde 30 oranında artarken mutfaklar da bu rüzgarda yenilendi. Son dönemde mutfaklarını daha işlevsel bir hale getirmek için müşterilerinin kendilerine geldiklerini söyleyen Albox Yönetim Kurulu Başkanı Olgun Sağlam, tasarım kadar işlevselliğin daha dikkat çektiğini belirtiyor. Dayanıklı malzemesi, 70 kilograma kadar ağırlık kaldıran dolapları, üzerine dokunarak açılıp kapanan çekmeceleri gibi birçok özellikleri sayesinde Albox mutfak modelleri yoğun ilgi görüyor. Pandemiyle birlikte tedarik zincirindeki değişiklik nedeniyle Avrupa pazarına ihracatlarını artırdıklarını belirten Sağlam, Avrupa’da da son dönemde sağlıklı yaşama ilgiden dolayı mutfakta daha fazla vakit geçirildiğini ve bu nedenle de mutfak trendlerinin eskiye oranla daha fazla takip edildiğini sözlerine ekliyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Uzun Süreli Maske Kullanımı Uyku Kalitesini Azalttı

Uzun süredir hayatımızda olan maskeler, farklı sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor. Burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı bu sorunların başında geliyor. Bu durumun kişinin uykusunu da doğrudan etkilediğini hatırlatan Yataş Uyku Kurulu Üyesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı, Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Sezim Şafak, uzun süreli maske kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar nedeniyle gece kesintisiz uyuyamayan kişilerde baş ağrısı ve yorgun kalkma oranlarının arttığının altını çiziyor.

 

Covid-19 pandemisi, hastalığın bulaşını önlemede en etkili yöntemlerden biri olan maske kullanımını beraberinde getirdi. Uzun süreli maske kullanımı özellikle burun tıkanıklığı yönünden sıkıntı yaşama potansiyeli olan kişileri açığa çıkardığını belirten Yataş Uyku Kurulu Üyesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı, Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Sezim Şafak, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Türk ırkında genetik olarak burun ucu desteği genel olarak zayıf ve burunlarımız aşağı doğru. Maske takmaya başladıktan sonra maskenin ağırlığı nedeniyle burun ucu daha da aşağı indiği için burundaki tıkanıklık arttı. Burun tıkanıklığı sebebiyle hastaneye başvuran geceleri nefes alma güçlüğü yaşayan bireylerin sayısında yüzde 20 artış gözledik. Öte yandan alerjik riniti olan bireylerin uzun süreli maske takımına bağlı maske içindeki doku ve kimyasal içeriğe karşı alerjik reaksiyonlarının olabilmesi burun tıkanıklığı, geniz akıntısı gibi şikâyetlerini de arttırdı. Bu iki önemli faktör neticesinde uykunun kalitesinde maske kullanım öncesine göre belirgin azaldı. Gece kesintisiz uyuyamayan bireylerde baş ağrısı ve yorgun kalkma oranları arttı.”

 

Dr. Öğr. Üyesi Şafak, bu sorunları aşmak maskeyi burun ucundan daha yukarıda, burun ucu açısını düşürmeyecek şekilde takılmasını, çok sıkı maskeler yerine daha geniş ve sentetik yapıda olmayanların tercih edilmesini öneriyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İş Sağlığı ve Güvenliğine Yeterli Önemi Veriyor Musunuz?

Dünyada ve Türkiye’de meydana gelen hızlı sanayileşme ve teknolojik gelişmeler, iş yerlerinde çalışan kişilerin güvenliği ile ilgili bazı sorunları beraberinde getiriyor. Bir iş yerindeki çalışma ortamını daha sağlıklı ve güvenilir kılmak, çalışanların ruh ve beden sağlığını korumak için iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin unutulmaması gerektiğini söyleyen Ülke Endüstriyel Kurumsal Çözümler Direktörü Murat Şengül, iş yerini daha güvenli hale getirmenin 5 etkili yolunu paylaşıyor.

 

Günden güne artan sanayileşme ve teknolojik gelişmeler, birçok çalışanın iş yerindeki güvenliğine dair yeni endişeleri ortaya çıkarıyor. Bu süreçte iş güvenliğine yeteri önem vermeyen kurumlar yüksek iş kazası riski, güvensiz çalışma ortamı nedeniyle oluşabilecek sağlık sorunları ve meslek hastalıkları ile karşılaşıyor. Bir iş yerindeki çalışanların daha sağlıklı biçimde çalışmalarına devam etmesi, iş faaliyetlerini en etkili biçimde yönetmesi ve neticesinde güvenli bir ortamın oluşturulması için kurumların iş sağlığı ve güvenliğe son derece önem vermesi gerektiğini vurgulayan Ülke Endüstriyel Kurumsal Çözümler Direktörü Murat Şengül’e göre, iş yerini daha güvenli hale getirmenin 5 etkili yolu bulunuyor.

 

1. Çalışanlarınızı eğitin. Temel bir iş sağlığı eğitimi almak, acil bir duruma müdahale esnasında her şeyi değiştirebilir. Çalışanların eğitimli olması durumu daha iyi yönetmenize ve iş yerini daha güvenilir hale getirmenize katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, sağlık ve güvenlik eğitimine yeterli önemi verdiğinizden emin olun ve çalışanlarınızın ihtiyaç duydukları bilgiye sahip olmalarını sağlamak için bir izleme platformu kullanın.

 

2. İş yerinizi inceleyin. Gevşek teller, altyapı sorunları ve engellenen yangın çıkışları gibi potansiyel tehlikeleri gözden kaçırmak kolaydır. Bu nedenle, düzenli olarak güvenlik denetimleri yapın ve oluşabilecek risklere karşı çalışanlarınızı uyarın.

 

3. Olayları detaylı olarak ele alın. İşler ters gittiğinde konunun özüne inin ve yetkililere olayı açıklayıcı dokümanlar sunmanız gerekebileceğini unutmayın. Yaptığınız denetimleri ve sahip olduğunuz sertifikaları takip etmeniz son derece önemlidir. Herhangi bir zamanda güvenlikle ilgili tüm konuları 360 derece görebilmeniz için bir izleme sistemi kullanın.

 

4. Etkili bir iş sağlığı ve güvenliği planına sahip olun. Her işyerinin kendi tehlikeleri vardır. Bu yüzden kendi tehlikeli alanlarınızı değerlendirin ve acil bir durumda ne olması gerektiğini düşünün. Bu konu özelinde bir plan oluşturun ve çalışanlarınızın plandan haberdar olmasını sağlayın.

 

5. Ekipmanlarınızı kontrol edin. Çalışanlarınızın kullanacağı kişisel koruyucu donanım kitlerinin güvenlik açısından kontrol edilmesi hayati önem taşır. İlgili süreç için gerekli sertifikalara sahip ve kullanıcı dostu ekipmanların seçildiğinden emin olun, ekipmanların düzenli olarak kontrollerini ve bakımlarını yapmayı unutmayın.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Her genital siğil kanser habercisi mi?

Hem kadınlarda hem de erkeklerde görülebilen genital siğiller cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıkların nedenleri arasında yer almaktadır. HPV’nin neden olduğu genital siğillerden korunma tedbirleri içerisinde en önemlisi HPV aşılarıdır. ‘Genital sigil nedir? Genital sigil neden oluşur? Genital sigil belirtileri nelerdir? gibi en çok merak edilenler soruları Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünden Prof. Dr. Behiye Pınar Göksedef sizler için cevapladı.

Siğil nedir?

Genital siğiller, dış genital bölgede, vajinada,  peniste ve anüs etrafında oluşan küçük kabartı şeklinde, cilt renginde, kırmızı veya kahverengi olabilen lezyonlardır.

Siğil neden oluşur?  

Siğiller Human papilloma virus (HPV)’ün neden olduğu enfeksiyonlardır.  HPV’nin 100’den fazla tipi olup, 6 ve 11 numaralı tipleri genital siğillerle ilişkilidir. HPV’nin 6 ve 11 tipi rahim ağzı kanseri için düşük riskli tiplerdir.  Bu tiplerin rahim ağzı kanseri ile ilişkisi yoktur.

HPV nasıl bulaşır? 

HPV enfeksiyonu genellikle cinsel ilişki ile bulaşmaktadır. Tenden temas ile geçen HPV nadiren de olsa ıslak havlu, el teması, iç çamaşırı, epilasyon aletleri ile bulaşabilir.

Siğil belirtileri nelerdir?

Siğiller genital bölge ya da anüs etrafında, cilt renginde düzgün yüzeyli, yassı ya da ciltten kabarık karnıbahar benzeri görünümde ortaya çıkarlar. Genellikle şikayete yol açmazlar. Bazen kaşıntı, yanma ve hassasiyete neden olurlar.

Siğil tanısı nasıl konulur?

Siğillerin tanısı muayenede tipik lezyonların görülmesi ile konulmaktadır. Kesin olmayan durumlarda biyopsi alınması ve patolojik olarak incelenmesi gerekebilir. 

Siğiller nasıl tedavi edilmektedir?

Siğillerin tedavisinde çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Siğilleri tedavi etmek HPV enfeksiyonunu tedavi etmek anlamına gelmediğinden tedaviden birkaç hafta ya da ay içinde siğiller  tekrarlayabilirler. HPV ‘nin vücuttan temizlenmesi ise kendi bağışıklık sistemimiz tarafından çoğunlukla 2 yıl içerisinde olur.

Siğiller için en ideal tedavi yöntemi, siğillerin miktarına, yerine, gebelik olup olmamasına ve tedavi eden hekimin tercihlerine göre değişir. 

İlaçla tedavi yöntemleri mevcuttur. Siğil üzerine uygulanan haftada bir ya da birkaç kez uygulanan krem ya da sıvılara siğiller kaybolana kadar devam edilir.

Cerrahi olarak ise siğilin çıkarılması ve yerinin dikilmesi, yakma, dondurma gibi işlemler yapılabilmektedir.

Siğillerden korunabilir miyiz?

HPV enfeksiyonu yaygın görülen ve genellikle belirti vermeyen bir durum olduğundan dolayı, korunma önem taşımaktadır. Prezervatif kullanımı, bütün virüsün enfekte ettiği bölgeleri kaplayamayacağından tam koruyucu olmamaktadır. HPV virüsüne karşı geliştirilen aşılardan bazıları siğillere neden olan HPV tip 6 ve 11’i de kapsamaktadır.  Bu aşıların uzun dönem sonuçlarına göre genital siğillere karşı koruyuculukları oldukça yüksektir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ruhunuzu Yenileyecek 7 Altın Öneri!

Yaklaşık bir buçuk yılı aşkın süredir devam eden Covid-19 pandemisinde önümüzde halen zorlu bir süreç bulunuyor. Bu kritik süreçte yüzyılın salgın hastalığından korunmak için aşı olmanın yanı sıra maske, sosyal mesafe ve hijyene dikkat etmek büyük önem taşıyor. Peki ya yoğun kaygıyla yıpranan ruhsal sağlığımızı nasıl koruyup iyileştirebiliriz? Acıbadem Bağdat Caddesi Tıp Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Şehnaz Tuna “Halen devam eden pandemi sürecinde iyi ve olumlu olan her tür aktiviteyi gerekli kurallara uyarak olabildiğince hayatımıza entegre etmeye çalışmalıyız. Bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış ruh ve beden sağlığı ilişkisi, kaygı dozunun hızla yükseldiği toplumumuzda ihmal edilmemesi gereken çok önemli bir konu. Araştırmalar, ruhsal sağlık sorunu olan bir bireyin kalp hastalığı gibi önlenebilir bir fiziksel sağlık sorunu yaşama ya da bağışıklığının zayıflaması olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Yoğun kaygıyla yıpranan ruha iyi gelen her şey bedeni besleyeceği gibi beden sağlığı için gerçekleştirilen her tür fiziksel aktivite ruh sağlığımızı koruyup geliştirecektir” diyor. Uzman Klinik Psikolog Şehnaz Tuna, pandemide iyice yıpranan ruhumuzu yenileyecek 7 altın öneride bulundu.  

Küçük adımlarla açılın

Sosyalleşme sürecinde bir anda normale dönmenin faydadan çok zararı olacaktır. Açılımı yavaş yavaş yapmak yeni döneme adaptasyonun daha sağlıklı gelişmesini sağlar. Örneğin deniz aşırı bir ülkede uzun süreli bir tatil planlamak yerine özlediğiniz akrabalarınızla, sınırlı sayıda katılımla ve korunma kurallarına dikkat ederek geçireceğiniz bir hafta sonu buluşması organize edebilirsiniz. Her gün farklı bir program yapmak yerine biraz daha ağırdan almak uzun bir aradan sonra gerçekleşecek hızlı sosyalleşmelerin kişinin iç dünyasında yaratacağı ruhsal karmaşayı engelleyecektir.   

Yeşillenin

Karantina sürecinde yeşile ve doğaya hasret kaldık. Normalleşme kuralları çerçevesinde park ya da sahillerde piknik yapabilir, bahçenize hamak kurabilirsiniz. Balkonunuzda, hatta evinizin salonunda bitki yetiştirmek de ruhunuza iyi gelecek bir hobi olacaktır. 

Zihninizi şımartın

Duygu ve düşüncelerimizin ayrılmaz bir ikili olduğu gerçeğinin bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış olduğunu düşünürsek zihnimizin de en az ruhumuz kadar ilgi ve bakıma ihtiyacı olduğunu göz ardı edemeyiz. Bu konuda avantaj şu ki, zihnimiz bakımı konusunda pek müşkülpesent değildir. Yarım saatlik bir meditasyon, eğlenceli bir komedi dizisi, kitapçıların “iyi satanlar” rafından seçilecek bir kitap ya da rengarenk bir mandala boyamak zihni şımartmanın basit yollarından birkaçına örnektir. Aslına bakarsanız insan zihnine iyi gelecek şeyler biraz da kişiye bağlıdır. Hal böyle olunca bu konuda neredeyse sınırsız alternatif olduğunu söyleyebiliriz. 

Sağlıklı beslenmeye özen gösterin

Yaşam döngüsünü sağlayan olguların “olmazsa olmaz”larından biri şüphesiz sağlıklı beslenme.  Yeni bir yemek yapmayı denemek ve sonrasında sevdiklerinizle bu yemeği tatmak karnınızı doyuracağı gibi beraber yapılabilecek güvenli bir sosyal aktivite olabilir. 

Özgürleşin

Uzman Klinik Psikolog Şehnaz Tuna “Milyonlarca can kaybına yol açan koronavirüs pandemisinin insanlık tarihindeki bir diğer büyük damgası özgürlüğe vurduğu kilit oldu. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımızda pandemiye dair öncelikli olarak hatırlayacağımız deneyimlerimiz arasında “evde kal” sürecine bağlı karantinalar olacak. Kısmi de olsa yaşamaya başladığımız normalleşme sürecinde suyla buluşmak, uyku tulumuyla gökyüzünde yıldızları seyretmek, en az bir gün güneşin doğuşuna şahit olmak gibi ölçülü ve kontrollü özgürleşme hareketleriyle özgürce nefes alabilirsiniz” diyor. 

Unutmayın “İşleyen demir pas tutmaz!”

Ruh sağlığımızı sağlam tutmanın yollarının başında rutini takip etmek geliyor. İş ve eğitim hayatının gündelik yaşam rutinimizin önemli çarklarından olduğunu düşünürsek normalleşme kapsamında çalışmaya devam etmek süreç boyunca yaşayabileceğimiz ruhsal karmaşada en etkin koruma kalkanımız olacaktır. O yüzden her şartta çalışmaya devam!

Esne, uza, hareket et!

Uzman Klinik Psikolog Şehnaz Tuna “İlişkileri bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış bir diğer ikili; ruh ve beden sağlığıdır. Ruha iyi gelen her şey bedeni besleyeceği gibi beden sağlığı için gerçekleştirilen her tür fiziksel aktivite ruh sağlığımızı koruyup geliştirecektir. Üstelik bunu gerçekleştirmek hiç de külfetli sayılmaz. Pandemi süreciyle beraber cebimizde taşıdığımız telefonlar aracılığıyla bile ulaşabileceğimiz sayısız online egzersiz uygulamasıyla günün her saati bedenimizi çalıştırmak mümkün. Dilerseniz açık havada, diğerseniz evinizin salonunda… Yer önemli değil. Zaman da… İster sabah güneşin doğuşuyla beraber ister günü sonlandırıp yatağa girmeden önce spor yapabilirsiniz. Hareket etmeye başlamamak için hiçbir sebebiniz yok, siz yeter ki isteyin” diyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Alaska’da Yeni Hayat Yeni Sezonuyla National Geographic Ekranlarında

Alaska’da hayatta kalma mücadelesi veren insanların hikayelerini konu alan  “Alaska’da Yeni Hayat” yeni sezonuyla 2 Eylül’den itibaren her perşembe akşamı saat 21.00’de National Geographic ekranlarında izleyicilerle buluşuyor.

 

Konforlu ve rahat yaşamlarını geride bırakarak yeni maceralara yelken açmak için Alaska’yı tercih eden bir grup, yeni yaşamlarına merhaba diyor. Ancak buradaki şartlar, şehir hayatının koşullarından oldukça farklı ilerliyor. Alışkanlıklarını arkada bırakarak Alaska’da hayatta kalma mücadelesi veren insanların birbirinden ilgi çekici hikayelerini ekranlara getiren “Alaska’da Yeni Hayat”, yeni sezonuyla 2 Eylül’den itibaren her perşembe akşamı saat 21.00’de National Geographic ekranlarında.

 

Bilimin, keşfin ve hikaye anlatımının gücüne inanarak 130 yılı aşkın bir süredir dünyanın en güvenilir markalarından biri olmayı sürdüren National Geographic’in birbirinden iddialı yapımlarını Digiturk, D-Smart, KabloTV, Tivibu, TV+ ve Vodafone TV platformlarından izleyebilirsiniz.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı