Aylık arşivler: Kasım 2021

Bilal Eerdoğan’ın Takdimi İle 8. Giv Girişimcilik Ödülleri Sahiplerini Buldu

Girişimci İşadamları Vakfı (GİV) tarafından bu yıl 8’incisi düzenlenen “8. GİV Girişimcilik Ödülleri” töreni Selçuklu Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. KOSGEB Başkanı Hasan Basri Kurt, GİV Genel Başkanı Mehmet Koç ve TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu’nun da konuşmacılar arasında yer aldığı törende, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan’ın takdimiyle 9 farklı kategoride 18 ödül sahiplerini buldu. Girişimci adaylarının başvuruda bulunduğu Proje-Fikir Ödülleri kategorisinde ise 677 proje arasından seçilen 3 başarılı projenin girişimcisine, projelerini hayata geçirmelerine destek olmak adına para ödülü de verildi.

 

Her yıl girişimciler ve yatırımcıların büyük ilgi gösterdiği, Girişimci İşadamları Vakfı (GİV) tarafından gerçekleştirilen “GİV Girişimcilik Ödülleri”, Türkiye’de başarılı girişimleri ödüllendirmek ve fikirlerini girişime dönüştürmek isteyen girişimcilere destek ve cesaret vermek amacıyla bu yıl 8. kez düzenlendi. GİV Genel Başkanı Mehmet Koç’un ev sahipliği yaptığı programa KOSGEB Başkanı Hasan Basri Kurt, TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci, AK Parti Milletvekili Selman Özboyacı, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Konya Valisi Vahdettin Özkan, rektörler, iş insanları, genç girişimciler ve öğrenciler katıldı.

 

Bilal Erdoğan: “Türkiye her iş gününde 1 milyar dolar ihracat yapan bir ülke haline gelecek”

 

Törende 8. GİV Girişimcilik ödüllerini takdim eden Bilal Erdoğan, konuşmasında, “Bugün Türkiye ihracatta 220 milyar doları aştı. Konya’nın nasıl 3 milyar dolara geldiğinden bahsedildiyse, Türkiye’de ihracat 20 yıl önce 30 milyar dolar civarındaydı. Bugün öyle bir hızla ilerliyoruz ki, öyle bir fırsat penceresini Türkiye yakalamış durumda ki muhtemelen yakın zamanda, 6 ay, 1 yıl sürmeden Türkiye her iş gününde 1 milyar dolar ihracat yapan bir ülke haline gelmiş olacak. Bir ülke borçlanarak büyüyebilir. Türkiye bu modeli uzun süre denedi. Cari açık vererek, dünyadan borç toplayarak, dünyadan yatırımcı gelmeksizin, finans sektöründe olsun gerçek somut yatırımlarla olsun yatırımcının gelmesi, borç vermesine dayalı bir büyüme modelini bugüne kadar denedik. Bugüne kadar bununla belli başarıları da yakaladık. Şu anda geldiğimiz nokta, Türkiye’nin altyapıda yaptığı birçok yatırımlar var. Organize sanayi bölgeleri, demiryolları, otobanlar, okullar, hastaneler, şehir içi raylı sistemler, bunların Konya’da ne denli gelişmiş olduğunu Konyalılar çok iyi biliyorlar ama Türkiye’nin dört bir yanında da bunların olduğunu biliyoruz. Bunların yapılmasında maksat elbette başta halkımızın dünyanın müreffeh milletlerinin seviyesinde yaşamasını temin etmek. Ama bunun yanında da yatırım ortamının iyileşmesini sağlamak, hammaddenin, pazarların birbiriyle bütünleşmesini, üretim merkezlerinin ulaşım merkezlerine entegrasyonunu, uluslararası pazarlara açılımı, bunları da aynı zamanda sağlamış bir Türkiye’yi bugün görüyoruz. Geçtiğimiz dönemde özellikle salgın şartlarının getirdiği ekonomik şartlarda gerçekten Türkiye’nin bir fırsat penceresini yakaladığını konuşuyoruz. Bu artık Türkiye’nin borçlanarak değil cari fazla vererek büyüyen, ihracata dayalı büyümenin çok ön plana çıktığı, artık git gide katma değerin yükselerek ihracata yansıdığı, bunun daha kaliteli istihdamla perçinlendiği bir büyüme dönemini yakalamış durumda. Bugün 220 milyar dolar olan ihracatın 500 milyar doları yakaladığını düşünün. Muhtemelen 500 milyar doların bugün hayal olduğunu söyleyenler çıkacak karşımıza. Ama inanın Türkiye 30 milyar dolar yaparken 100 milyar doların hayal olduğunu söyleyenleri ben tanıyordum, görüyordum. Bugün 220 milyar dolar yakalandıysa elbette 500 milyar dolar da yakalanabilir’’ dedi.

Artık Türkiye’nin borçlanarak değil cari fazla vererek büyüyen, ihracata dayalı büyümenin ön plana çıktığı, git gide katma değerin yükselerek ihracata yansıdığı, bunun daha kaliteli istihdamla perçinlendiği bir büyüme dönemini yakalamış durumda olduğunun altını çizen Bilal Erdoğan “Ekonomide büyüme insana dayalıdır, sermayeye dayalıdır, doğal kaynaklara dayalıdır, teknolojik gelişmeye dayalıdır. Birçok büyüme etkeni konuşulur ama bunlardan bir tanesi vardır ki o da bir milletin, yani ekonominin tarafı olan, katılımcısı olan bireylerin, insanların, toplulukların ekonomik büyüme fikrine sıkı sıkıya sarılmalarıdır” diyerek sözlerini tamamladı.

 

“KOSGEB’i girişimcilik platformu olarak görüyoruz”

 

Girişimcinin, Ar-Ge’nin, inovasyonun, Türkiye’de cari açığın kapatılması yönünde yapılacak işlerin birçok noktada destekçisi olduklarını belirten KOSGEB Başkanı Hasan Basri Kurt, “Konya’nın hikâyesi Türkiye’nin hikâyesi, girişimciliğin hikâyesi, Türkiye’yi sevenlerin hikâyesidir. O hikâye bugün çok güzel noktalara gelmiş bulunuyor. Biz aynı zamanda, KOSGEB’i sadece bir kamu kurumu olarak kendi hizmetlerinden, desteklerinden faydalandıran olarak değil de bir girişimcilik platformu olarak da görüyoruz. Girişimci İşadamları Vakfı başta olmak üzere birçok dernek ve vakıfla da iş birliğimiz var. Bundan 15-20 yıl önce sadece girişimcilere eğitim verelim, sınıflarda bunları anlatalım derken artık geldiğimiz noktada tek taraflı ders verme yeterli değil. KOSGEB olarak, hâlihazırda uluslararası planda teknoparklarla yürütmüş olduğumuz hızlandırıcı programının yerel unsurunu da devreye sokacağımızın, bu tip yapmış olduğumuz programlarda da daha yaygın ve daha uzun vadeli, Anadolu’nun her yerine yayılan bir şekilde hızlandırıcı programı KOSGEB olarak başlatacağımızın müjdesini vermek isterim. Biz sivil toplumla, vatandaşımızla devletimizi buluşturan iktidarın parçasıyız. KOSGEB olarak bu misyonu sonuna kadar yerine getireceğiz” ifadelerinde bulundu.

 

GİV Genel Başkanı Mehmet Koç: “25 girişim projesinin yatırımcısı ile buluşmasını hedefliyoruz”

 

Konya’da bulunan öğrencilere, iş dünyasına, işini yeni kurmuş olanlara ve işini büyütmek isteyenlere çağrıda bulunan GİV Genel Başkanı Mehmet Koç, “8. GİV Girişimcilik Ödülleri uzun bir emeğin sonucunda gerçekleştiriliyor. 670 projeden, 200 kısa listeden, 100 proje seçildi. Girişimcilerimiz iki gündür sergi alanında sunumlarını yapıyorlar. Etkinliğimiz çatısında 6 tane girişimci ve yatırımcının buluşması, bizler için bir iftihardır. Demek ki bu çalışmalar genişletilirse, büyütülürse; bugün 6 olan, yarın 60 olan, 600 olan nice girişimcilerin yeni projeleri, nice yatırımcıların da yeni girişim çalışmaları olur. Ülkemizin buna ihtiyacı vardır. Bu projeler içinde seçilen yatırıma hak kazanan veya yatırımcı alan projelerin yakın gelecekte milyar dolarlık olmayacağını kimse söyleyemez. 2018’den bugüne, sadece iki senede bile müracaat eden, değerlendirmeye giren projelerin hem nicelik olarak hem de nitelik olarak arttığını müjde olarak söyleyebilirim. Demektir ki ülkemizde, coğrafyamızda girişimcilik ön plana çıkıyor, demek ki gençlerimiz kendi gelecekleri için kariyer planı yaparken sadece okuldan mezun olup iş bulmayı değil, yeni bir iş kurmayı da artık düşünüyorlar.

“Daha güzel işlere imza atacağız”

 

TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Cumhurbaşkanlığı Himayeleri’nde gerçekleştirdiğimiz, Türkiye’nin dört bir yanından gelen girişimci kardeşlerimizin 670’i aşkın projeyle başvuru yaptığı, iki gündür yoğun coşku ve katılımla başlayan programımızı ödül töreni ile nihayetine erdiriyoruz. Cumhurbaşkanımıza, GİV’e ve destek olan bütün kurumlarımıza teşekkür ediyoruz. Gençlerimiz umarım salondan azimle, inançla, motivasyonla, heyecanla çıkacaklar. Türkiye’nin geleceği için, vatanı, milleti, bayrağı için, bu ülkenin ve coğrafyanın gelişimi için çok güzel eserlere, girişimlere katkı sağlayacaklar. Bizler de Türkiye’de, bütün coğrafyanın bizden beklediği misyonla daha da güzel işlere imza atmak adına çalışmaya devam edeceğiz. Gençlerimizi tebrik ediyorum” dedi. 

 

100 projeden 6’sı tören öncesinde yatırımcısıyla buluştu!

 

8. GİV Girişimcilik Ödülleri kapsamında; GİV Özel Ödülü, Proje-Fikir Ödülleri, Kurumsal Girişimcilik Ödülü, Yeni Girişimcilik Ödülü, Üniversite Girişimcilik Kulüp Ödülü, Kamu Yöneticisi Ödülü, Akademisyen Ödülü, E-ticaret Girişim Ödülü ve Basın/Yayın/Medya Ödülü olmak üzere 9 farklı kategoride 18 ödül Bilal Erdoğan tarafından takdim edildi. 

 

Proje-Fikir Ödülleri kategorisindeki ilk üçe giren proje ve fikir sahipleri ayrıca 50.000 TL, 30.000 TL ve 20.000 TL para ödülleri ile projelerini hayata geçirmeleri için desteklendi. Ödül törenine geçilmeden önce 100 proje içinden 6 proje, yatırımcılarıyla buluştu ve “prensip anlaşmasına” varıldı.

 

Proje-Fikir Ödülleri” kategorisinde birincilik ödülü “MKA AWEG” projesiyle Ebubekir Eser’in oldu. Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Ünal “Kemik Sağlamlığını Ölçen Yeni Bir Cihaz Geliştirilmesi” projesi ile ikincilik ödülünü, “Estetik Rekonstrüksiyon Uygulamaları İçin Nano-Materyal Üretimi” projesiyle Dr. Serkan Dayan üçüncülük ödülünü aldı. GİV Özel Ödülü ise Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’a takdim edildi. 

 

9 farklı kategoride 18 ödül sahiplerini buldu

 

E-Ticaret Girişim Ödülleri: 

  • “Pirahas Teknoloji” Projesi / Samet Metin Karaman, Asaf Günay, Muhammet Akvardar, Alpcan Uzel, Yusuf Dede
  • “Clinimot” Projesi / Dr. Gizem İdiz, İdil İdiz
  • “Pocketwifiturkey.com” Projesi / Muhammet Eymen Özkan, Ahmet Faruk Kütük

 

Üniversite Girişimcilik Kulüp Ödülleri: 

  • İskenderun Teknik Üniversitesi
  • Çukurova Üniversitesi
  • Düzce Üniversitesi

 

Yeni Girişimcilik Ödülleri:  

  • Craft Kompozit Mühendislik ve Danışmanlık Ltd. Şti. “Kenevir Bazlı Kompozit Malzeme Üretimi” projesiyle Burak Bağcı, Kaan İnam ve Yekta Özden Çelebi
  • Hagelson Ltd. “Atık Halıların Geri Dönüşümü: 1000 Ton Halı” projesiyle Soner Alayurt;
  • Aivisiontech, “Yeni Doğan Tedavisi için Ai-termal” projesiyle Doç Dr. Murat Ceylan,

 

Kurumsal Girişimcilik Ödülleri: 

  • Tumosan
  • Turkish Exporter

 

Basın/Yayın/Medya Ödülü: Bloomberg Dijital Açı Programı Moderatörü, Ali Erhan Binici

Kamu Yöneticisi Ödülü: T.C. Sağlık Bakanlığı, Bakan Yardımcısı, Dr. Şuayip Birinci

Akademisyen Ödülü: Konya Teknik Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Babür Özçelik

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Marshall, 2022 yılının rengi “Sonsuz Gökyüzü’’nü şık bir davetle tanıttı

Herkesin “taze hava” ihtiyacından yola çıkılarak sonsuz, derin ve masmavi gökyüzünden ilhamla geliştirilen yılın rengi “Sonsuz Gökyüzü” etkinliği Bebek Baylan’da düzenlendi

 

Renklendir Hayatı” sloganıyla hayatımıza renk katmaya devam eden Marshall, 2022 yılının rengi “Sonsuz Gökyüzü”nü, Marshall Pazarlama Direktörü Pınar Adabağ ev sahipliğinde Bebek Baylan’da düzenlediği bir davetle tanıttı. Davete Dila Tarkan, Mert Vidinli, Nur Bilen Yavuzer, Dilara Koçak ve Rüya Büyüktetik gibi tanınmış isimler katıldı.

 

Marshall’ın global şirketi AkzoNobel’in tasarımcı ekibi tarafından belirlenen 2022 yılının rengi “Sonsuz Gökyüzü” ve bu renge uyumlu olarak geliştirilen renk paletlerinin katılımcılarla paylaşıldığı davette konuşan Marshall Pazarlama Direktörü Pınar Adabağ, şunları söyledi.  “Dört duvar arasında sıkışmış gibi hissedilen bir sürecin ardından insanlar artık çeperlerini yıkmak için büyük bir istek duyuyor. AkzoNobel’in renk uzmanları ile uluslararası tasarım profesyonellerinden oluşan bir ekip tarafından yapılan kapsamlı küresel trend araştırması, insanların açık havada olmayı, doğa ile bağlantı kurmayı ve her şeyi taze bir bakışla ele almayı istediğini ortaya koyuyor. Bu renk, başımızın üstündeki engin gökyüzünü ifade ediyor ve bize evlerimizin, doğamızın, sanatın ve yeni seslerin hayatımızdaki rolünü yeniden tanımlayabilmemiz için alan açıyor. Tüketiciler kendilerini ifade etmeye ve mekânlarını dönüştürme arayışında ve renk uzmanları olarak biz onlara renk seçimlerinde ilham vermeyi hedefliyoruz.”

 

AkzoNobel Estetik Merkezi, Sonsuz Gökyüzü renginin diğer renk ve tonlarla kombinasyonunu da çalıştı ve son dönemlerde ev içinde çok daha fazla zaman geçirilmesi nedeniyle evin değişen rolünden ilham alan dört dekoratif renk paleti tasarladı. Bunlar, gökyüzünün farklı hava koşullarındaki renklerini yansıtan; Güneş, Bulut, Rüzgar ve Yağmur paletleri olarak belirlendi. Renk paletleri bir dizi yumuşak nötr ve neşeli ton arasından seçim yapmayı ve bir arada kullanılacak renkleri belirlemeyi ve seçmeyi kolaylaştırıyor. Renk paletleri çok amaçlı mekânlarda alan ayrımı yapmak, iç mekânlarda doğa duygusu yaşatmak, yatıştırıcı bir atmosfer yaratmak veya birlik duygusunu teşvik etmek için kullanılabilir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İzmir Büyükşehir Belediyesi Bornova’ya katı organik gübre tesisi kuruyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi budama, park bahçe, çim gibi bitkisel atıkları organik gübreye dönüştürerek ekonomiye kazandırıyor. Çiğli Harmandalı’da kurulan katı organik gübre tesisinin ardından Bornova Işıklar Mahallesi’nde kurulacak tesisin de ihale süreci tamamlandı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in atıkların hammadde olarak değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması politikası doğrultusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi, Türkiye'ye örnek olacak çevre projelerine imza atmayı sürdürüyor. Çiğli Harmandalı Düzenli Depolama ve Enerji Üretim Tesisi’nde budama, park bahçe, çim gibi bitkisel atıkları organik gübreye dönüştürmek için tesis kuran İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bornova Işıklar Mahallesi’nde daha geniş kapasiteli katı organik gübre tesisi kurmak için ihaleye çıktı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Encümen Toplantı Salonu’nda düzenlenen kapalı teklif usulü ihaleye İZDOĞA İzmir Büyükşehir Belediyesi Çevre Korunması İyileştirilmesi Müşavirlik ve Proje Hizmetleri Ticaret ve Sanayi A.Ş. ile Biosun Ödemiş Katı Atık İşleme Enerji ve Çevre Sanayi Ticaret A.Ş. ortak girişimi katıldı. Girişim, tesisi bir yıl içinde kuracak ve ardından 10 yıl boyunca Büyükşehir Belediyesi’ne yıllık 190 bin lira kira vererek işletecek.

Hem ekonomiye hem çevreye katkı
Katı organik gübre tesisi, biyoreaktör sistemleri ile 24 saat esasına dayalı olarak organik gübrenin üretileceği bir tesis olacak. Hallerden, park, site, apartman ve bahçelerden çıkan bitkisel atıklar bu tesiste organik gübreye dönüşecek. Böylelikle atıkların yarattığı çevre kirliliği ile haşere üreme problemlerinin de önüne geçilmiş olacak. Tesisten çıkan organik gübreler kent genelinde İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin peyzaj uygulamalarında ve tarımda kullanılacak. Doğayı kirleten kimyasal gübrelerin yerini organik gübre alacak ve ürün verimi artacak. Tesis, Başkan Soyer'in İzmir Tarımı vizyonu doğrultusunda, tarımsal üretimin güçlendirilmesi hedefinde de önemli bir rol üstleniyor.

Günde 30 ton gübre üretilecek
Türkiye’nin en büyük kapasiteli organik gübre tesisinden günde 30 ton organik gübre elde edilecek. Mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait 7 bin 535 metrekarelik alanda kurulacak tesiste ürün kabul alanı, ayrıştırma, parçalama, öğütme ve karıştırmanın yapılacağı ön işlem ünitesi, biyolojik bozunmayı sağlayan biyoreaktör sistemleri, eleme-soğutma ve nihai ürün stok alanı yer alacak. Bitkisel atıklar tamamen kapalı reaktör sistemlerinde işlenecek ve 24 saat içinde paketli organik gübreye dönüşecek.  Herhangi bir koku sorunu olmayacak ve çevre kirliliği oluşmayacak. Tarımda organik gübre kullanımı toprağın yapısını iyileştirdiği, havalanmasını sağladığı için tercih ediliyor. Ayrıca topraktaki toksinleri nötralize ettiği, pH dengesini düzenlediği, büyümeyi hızlandırdığı, bitkileri güçlendirdiği ve kimyasal gübre gereksinimini azalttığı da biliniyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

‘Unutulan Mimarlık’ sergisi Goba Art&Design’da

Osman Murat Akan ‘Unutulan Mimarlık’ adlı ilk kişisel sergisi ile
 3 Kasım’da Goba Art&Design’da sanatseverlerle buluşuyor.

 

İç mimar, akademisyen, yazar ve aynı zamanda Heritage Projeleri Kurucusu Osman Murat Akan’ın, kültür mirası ve mimariyi tek bir bakış açısı altında buluşturan kişisel resim sergisi ‘Unutulan Mimarlık’ GOBA Art & Design Galeri’de 20 Kasım’a kadar ziyarete açık olacak.

 

Farklı disiplinleri birleştiren bir izleyiş içinde sanatseverleri ‘Unutulan Mimarlık’ı yeniden hatırlamaya davet eden Osman Murat Akan’ın yorumu ile unuttuklarımız üzerine;

 

Unuttuk…
 Mimarlığı unuttuk!

Dünya mimarlığına yön veren birçok mimar, sanatçı veya tasarımcı da unuttu…

Taşı unuttuk, taş yapıyı unuttuk. Mimarinin başat ögelerini unuttuk.

Sütunları unuttuk, kemerleri unuttuk, taş köprüleri, tonoz yapıları unuttuk.
Doğayla bütünleşik, bizzat doğanın malı olan yapılar tasarlamayı, uygulamayı unuttuk.
 Kuleleri unuttuk, sarnıçları, amfitiyatroları, agoraları, anıt taşları, taçkapıları unuttuk.

Yapısal sanatı, sanatsal üslupları unuttuk. 

Gül pencereleri, heykelleri, şahnişleri, mozaik döşemeleri, rölyefleri, bağdadileri unuttuk…

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Aliağa Petkim Spor Galibiyet İçin Hazırlanıyor

Aliağa’nın ING Basketbol Süper Ligi’ndeki temsilcisi Aliağa Petkim Spor, 7.Haftada Darüşşafaka’yı konuk ediyor. Aliağa Belediyesi Spor Salonu’nda 7 Kasım 2021 Pazar günü oynanacak mücadele saat 15.30’da başlayacak. Karşılaşma Tivibu Spor 2 ekranından naklen yayınlanacak.

 

Aliağa temsilcisi Başantrenör Can Sevim yönetiminde hazırlıklarını sürdürüyor. Mücadeleden galibiyetle ayrılarak yükselişe geçmek isteyen Aliağa Petkim Spor, 7 puanla 15.sırada yer alırken, 6 puanı bulunan Darüşşafaka 16.sırada bulunuyor. 

 

ING Basketbol Süper Ligi’nde 7.Hafta 6 Kasım Cumartesi günü oynanacak karşılaşmalarla başlayacak. Program şöyle;

 

6 Kasım Cumartesi

13.00 Gaziantep Basketbol – Galatasaray Nef

15.30 Beşiktaş Icrypex – HDI Sigorta Afyon Belediyesi

18.00 Yukatel Merkezefendi Belediyesi Basket – Pınar Karşıyaka

20.15 Frutti Extra Bursaspor – TOFAŞ

 

7 Kasım Pazar

13.00 Bahçeşehir Koleji – Büyükçekmece Basketbol

15.30 Aliağa Petkim Spor – Darüşşafaka

18.00 Semt77 Yalovaspor – Fenerbahçe Beko

20.15 Anadolu Efes – Türk Telekom Spor

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Karaciğer Yetmezliğinde Tek Çare Organ Nakli!

Karaciğer kendini yenileyebilen özelliğe sahip olmasına karşın kimi hastalıklar ve alkol, bu organda yetmezlik gelişmesine yol açabiliyor. Karaciğer yetmezliğinin tek tedavisi ise organ nakli! Ülkemizde her yıl yaklaşık 2 bin kişi yaşamını sürdürebilmek için bağış bekliyor, ancak yapılan bağışlar bu ihtiyacı karşılamıyor. Organ nakli ve beyin ölümü konusundaki yanlış inanışlar nedeniyle bağışların istenen düzeyde olmadığını belirten Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Tonguç Utku Yılmaz, “Ülkemizdeki 10 yılık istatistiklere göre; bir yılda gerçekleştirilen karaciğer nakli sayısı bin ila bin 700 arasında değişiyor. Dolayısıyla nakil ihtiyacının tamamını karşılayamıyor. Ayrıca bu nakillerin de çok büyük kısmı canlı vericiden yapılıyor. Bu yıl yapılan bin 80 nakil ameliyatından sadece 121’i kadavradan gerçekleştirilmiş. Oysa her yıl bine yakın beyin ölümü gerçekleşiyor. Geri dönüşsüz bir süreç olan beyin ölümü hakkındaki yanlış bilgilendirmeler insanların organ bağışı yapmalarını engelliyor. Bu nedenle beyin ölümü ve organ nakli gibi konularda toplumun bilgilendirilmeye devam edilmesi büyük önem taşıyor” diyor. Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Tonguç Utku Yılmaz, organ bağışı çağrısında bulunuyor.

Son ana kadar belirti vermeyebiliyor!

Hayati işlevlerden sorumlu organ olarak karaciğer; hormonları dengeliyor, protein ve safra asidi üretiyor, kanın pıhtılaşmasından sorumlu faktörlerin sentezini yapıyor. Ayrıca vücuda giren zararlı maddeleri de arındırarak alkol, ilaçlar ve yaşlanmış kan hücrelerinin temizlenmesini sağlıyor. Ancak halk arasında sarılık olarak bilinen hepatit hastalıkları, alkol, karaciğer yağlanması ve bağışıklık sistemi sorunlarından dolayı bu fonksiyonlarda bozulma yaşandığını anlatan Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Tonguç Utku Yılmaz, şunları söylüyor: “Karaciğer kendini yenileyebilen bir organ olmasına karşına hasarın giderek artması nedeniyle bu özelliğini kaybedebiliyor. Bu da mide bulantısı, halsizlik, ciltte ve gözlerde sararma, karın bölgesinde aşırı sıvı birikmesi, bacaklarda ödem ve kaşıntı gibi karaciğer yetmezliği bulgularına yol açabiliyor. Öte yandan son ana kadar belirti vermeden de ilerleyebiliyor. Bu durum da risk grubundaki kişilerin kontrollerini düzenli yaptırmalarının önemini ortaya koyuyor.”

Karaciğer yetmezliğinde tek çare organ nakli 

Karaciğer nakli için bekleyen hastaların ne yazık ki böbrek hastalarının sahip olduğu diyaliz benzeri bir tedavi şansı bulunmuyor. Dolayısıyla karaciğer yetmezliğinde tek çare organ nakli oluyor. Bu hastalar, yetmezlik bulguları nedeniyle çok sık hastaneye yatıyor ve yaşam kaliteleri de düşüyor. Bozulan karaciğer fonksiyonlarının kanser riskini de artırdığına işaret eden Doç. Dr. Tonguç Utku Yılmaz, diğer organlarda gelişen hasara ilişkin de şu bilgileri veriyor: “Hastaların karınlarında asit birikiyor ve zaman zaman bu asidin boşaltılması gerekiyor. Yemek borusu kanamalarına bağlı gelişen ve hayatı tehdit eden kanama riski olabiliyor. Ensefalopati denilen bilinç bulanıklığı da karaciğer yetmezliğinin bir sonucu olarak gelişiyor. Bazen hastalar komaya girip uzun süre yoğun bakımda kalabiliyor. Ayrıca karaciğer yetmezliğine bağlı böbrek ve akciğer yetmezlikleri de görülebiliyor.”

Pandemi döneminde bağış da nakil de azaldı

Pandemi döneminde yoğun bakım servislerinin genelde Covid-19 vakalarına ayrılması nedeniyle beyin ölümü tanısı alanların sayısında azalma yaşandığını kaydeden Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Tonguç Utku Yılmaz, bunun da organ bağışında düşüş anlamına geldiğine dikkat çekiyor. Ayrıca organ bağışının arzu edilen düzeyde olmamasında toplumda organ nakli ve beyin ölümü konusundaki yanlış inanışların da çok etkili olduğunu belirten Doç. Dr. Tonguç Utku Yılmaz, “Beyin ölüm sonrası ailelerin onayına engel olabilecek faktörler ne yazık ki yetersiz bilgilenmeden kaynaklanıyor. Örneğin, ‘Ölmeden öldürürler’ korkusu ve vücut bütünlüğünün bozulmasına yönelik düşünceler çok etkili oluyor. Oysa beyin ölümünde tanı heyet tarafından çok kolay konan ve bitkisel hayattan farklı bir durumdur, geri dönüşü yoktur. Organ bekleyen hastaların çektikleri sıkıntıları sona erdirecek, yüzde 90’a ulaşan cerrahi başarının ardından yaşamları boyunca günde bir ilaç alarak normal hayatlarına dönmelerini sağlayacak bağışlar çok önemli.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kornea bağışı görmeyen gözlere ışık oluyor

Türk Oftalmoloji Derneği Kornea ve Oküler Yüzey Birimi Başkanı Prof. Dr. Ayşe Burcu, Antalya’da düzenlenen 55. Ulusal Oftalmoloji Kongresi’nde kornea nakli ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

 

Ülkemizde 3-9 Kasım 2021 tarihlerinde kutlanan Organ ve Doku Bağışı Haftası’nda vatandaşları organ bağışı yapmaya davet ederek, “Ülkemizde kornea nakli bekleyen çok hastamız var. Kullanılmayan kornea tabakasının göze nakli görmeyen hastalarımıza ışık oluyor” dedi.

 

Ülkemizin en köklü derneklerinden 93 yıl önce kurulan ve Türk göz doktorlarını temsil eden Türk Oftalmoloji Derneği 55’inci Ulusal Kongresi 3-7 Kasım 2021 tarihleri arasında Türk Oftalmoloji Derneği Konya-Antalya Şubesi katkılarıyla Antalya’da düzenleniyor. Göz hastalıkları ve göz sağlığı alanında ülkemizdeki en önemli ve en kapsamlı etkinlik olan kongreye yurtiçi ve yurtdışından yaklaşık bin 255 göz uzmanı 420 yerli konuşmacı, 30 yabancı konuşmacı yanında 32 firma, 11 firma temsilcisi katılıyor. 

 

Kornea nakli bekleyenler

Türk Oftalmoloji Derneği Kornea ve Oküler Yüzey Birimi Başkanı Prof. Dr. Ayşe Burcu, kongrede kornea nakli bekleyen hastalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Ülkemizde kornea nakli bekleyen hasta sayının arttığına dikkat çekerek, “Ülkemizde 3-9 Kasım 2021 tarihlerini Organ ve Doku Bağışı Haftası olarak kutluyoruz. Bu hafta kapsamında halkımızı organ bağışı yapmaları konusunda duyarlı olmaya davet ediyorum. Özellikle pandemi döneminin başında ülkemizde organ bağışı yüzde 50 oranında azalmıştı. Türkiye’de son 10 yılda kornea nakli bekleyen hasta sayısında büyük artış yaşanmıştı ancak hem doktorların hem de Sağlık Bakanlığı’nın ortak çalışmalarıyla birlikte bu sayıda azaltma kaydedildi” dedi.

 

Dünya standartlarında ameliyat

Prof. Dr. Ayşe Burcu Türkiye’de dünya standartlarında kornea nakli ameliyatları yapıldığını ve Türk göz doktorlarının bu alanda önemli bir uzmanlığı ve tecrübesi bulunduğuna vurgu yaptı. Yurtdışındaki yabancıların bile kornea nakli olmak için Türkiye’ye gelmeyi tercih ettiğini sözlerine ekleyen Burcu şöyle devam etti:

 

“Kornea nakli bir göz nakli ameliyatı değildir, sadece gözün ön yüzeyinde bulunan kornea tabakası değiştiriliyor. Hayatını kaybeden organ bağışçılarının sağlıklı kornea tabakası alınarak hastalara nakli yapılıyor. Organ nakli hayat kurtarır, kornea nakli gözü kurtarır, görmek hepimiz için çok değerli.  

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Akciğer kanseri dünyada ve Türkiye’de en sık görülen kanser türü

Dünyada ve Türkiye’de en sık görülen kanser türü olan akciğer kanseri aynı zamanda da en çok ölüme neden olan kanser türü. Akciğer kanserinin bütün kanserler içinde yüzde 21 civarında olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Altan Kır, “Tütün kullanımının yanı sıra pasif içicilik, toprakta bulunan bazı maddeler ve hava kirliliği gibi çevresel faktörler akciğer kanseri sebebi. Akciğer kanseri genelde belirti vermiyor, genelde bir tarama sırasında ya da kontrol sırasında yakalanıyor. Ancak pandemi nedeniyle COVID-19’dan şüphelendiğimiz pek çok kişiye tomografi çekildi ve bu sayede pek çok akciğer tümörü erken evrelerde yakalanmış oldu” dedi. Prof. Dr. Altan Kır, Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı vesilesyile önemli bilgiler verdi…

Erkeklerde en sık görülen kanser türü akciğer kanseriyken, kadınlarda akciğer kanseri 5. sırada yer alıyor. Akciğer kanserinin ölüme de en çok yol açan kanser türü olduğunu yani 5 kanserli hastadan 1’inin akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybettiğinin altını çizen Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Altan Kır, “Akciğer kanserinin en önemli nedeni tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı. Ancak akciğer kanseri sadece tütün ve tütün ürünlerini kullananlarda değil, yüzde 10 civarında hiç tütün ve tütün ürünü kullanmamış kişilerde de görülebiliyor. Çevresel faktörler de önemli; özellikle pasif içicilik, toprakta bulunan bazı maddeler ve hava kirliliği gibi faktörler akciğer kanserine neden olabiliyor. Genetik faktörler de önemli; ailesinde ve birinci derece yakınlarında akciğer kanseri olanlarda risk artıyor” açıklamasında bulundu.

Akciğer kanseri genelde belirti vermiyor

Akciğer kanserinin genelde belirti vermediğinin altını çizen Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Altan Kır, “Bu tümörler genelde bir tarama sırasında ya da kontrol sırasında yakalanıyor. Ancak günümüzde pandemi nedeniyle COVID-19’dan şüphelendiğimiz pek çok kişiye tomografi çekildi ve bu sayede pek çok akciğer tümörü erken evrelerde yakalandı. Tümör, hava yolları içinde veya yakınsa dirençli öksürük, kan tükürme, nefes darlığı gibi solunumsal şikayetler görülebiliyor. Ayrıca ses kısıklığı, göğüs ağrısı gibi komşu yapı veya dokuların tutulumuna bağlı şikayetler de görülebilir. Bunun yanında zayıflama, iştahsızlık, halsizlik gibi genel kanser semptomları ile de hastalar karşımıza çıkabiliyor” şeklinde konuştu.

Akciğer kanseri tanısı için görüntüleme yöntemleri uygulanıyor

Akciğer tanısı için şüphelenilen hastalara görüntüleme yöntemleri uygulandığını vurgulayan Prof. Dr. Altan Kır, “Klasik görüntüleme yöntemleri dışında tomografi ve hastalığın metabolik aktivitesini gösteren bazı özel görüntüleme yöntemleri uyguluyoruz. Bunların sonucuna bağlı olarak tümörün lokalizasyonuna göre ya endoskopik olarak, yani nefes borusuna bronkoskopi dediğimiz aletle girerek hava yolundan biyopsi yapıyoruz ya da dışarıdan tomografi yardımıyla, iğneyle biyopsi yaparak tanı koyuyoruz. Kanserin hücre tipini belirliyoruz. Akciğer kanserinin genel olarak iki ana hücre tipi var. Birisi küçük hücreli akciğer kanseri, diğeri de küçük hücreli dışı akciğer kanseri. Küçük hücreli dediğimiz akciğer kanseri, tüm akciğer kanserlerinin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor” dedi.

Akciğer kanserlerinin yüzde 20’sine cerrahi tedavi uygulanabiliyor

Küçük hücreli akciğer kanserinde çok kısa bir sürede lenf bezlerinde ve uzak organlarda metastaz görülebildiği için genellikle bunların tedavisinde cerrahi tedavinin önerilmediğini hatırlatan Prof. Dr. Altan Kır, “Ancak tümör çok küçük boyutta ve erken yakalandığı zaman cerrahi tedavinin yeri var. Akciğer kanserlerinin yaklaşık yüzde 20’sinde cerrahi tedavi yapabiliyoruz. Bu ‘solid organ tümörleri’ dediğimiz akciğer tümörü gibi tümörlerde 3 tane temel tedavi yöntemi var. Cerrahi tedaviler, kemoterapiler ve radyoterapiler. Cerrahi tedavi erken evrelerde en önemli tedavi yöntemidir” açıklamasında bulundu.

Robotik cerrahi hastaya daha az travma yaşatan bir yöntem

Cerrahi tedavide amacın hastalığı lokal olarak kontrol altına almak ve hastalığın patolojik evresini tam olarak belirlemek olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Altan Kır, “Cerrahi işlemde yaptığımız akciğerin ya lobunu veya segmentlerini veya bir akciğerin tamamını lenf bezleriyle birlikte çıkartmaktır. Bazen de akciğer ve lenf bezleriyle birlikte tutulmuş doku veya yapıları da çıkartmaktayız. Açık ve kapalı olarak iki farklı cerrahi yöntem mevcut. Açık cerrahi yöntemde yaklaşık 10-15 cm’lik bir kesiden, kaburgaların arasından girerek ameliyatı gerçekleştiriyoruz. Bu tarz ameliyatlarda hastaların ameliyat sonrası hem ağrıları daha fazla olmakta hem de iyileşme süresi uzun oluyor. Kapalı ameliyatlar arasında bir de robotik cerrahi var. Robotik cerrahi diğer yandan hastaya cerrahi olarak az travma yaşatan bir yöntem olduğu için hastanın ameliyat sonrası konforu çok daha iyi oluyor” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

“Bağımlılıklar dünyanın en büyük sağlık ve sosyal problemlerinden biri”

Yeşilay, Uluslararası Bağımlılık Kongresinde 14 ülkeden 40 konuşmacıyla pandemide bağımlılık konusunu gündeme taşıdı

Pandemi ile birlikte bağımlılıkların nasıl değiştiğine odaklanmak gelecekteki riskleri azaltacak

 

95 ülkede Ülke Yeşilayları ile bağımlılıklarla mücadelesini sürdüren Yeşilay, aralarında UNODC, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrolü ve Suç Önleme Birimi, Harvard Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley gibi kurumlardan isimlerin de bulunduğu 14 ülkeden 40 bilim insanının katılımıyla Uluslararası Bağımlılık Kongresini düzenledi. Pandemi dönemi ve sonrasında bağımlılıklarla mücadelede ortaya çıkan küresel gelişmeler ve yeni çözüm yollarının ele alındığı kongrenin açılış konuşmasını yapan Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk bağımlılığın tüm dünyanın en önemli sosyal ve sağlık sorunlarından biri olduğunu vurguladı. Yeşilay’ın 101 yıldır bağımlılıklarla mücadele ettiğini belirten Öztürk, “Bağımlılık tüm insanlığı ilgilendiren küresel bir sorundur. Bu nedenle mücadelemizi ortak dille, ortak akılla ve ortak ruhla gerçekleştirmek zorundayız” dedi. 

Yeşilay, 14 ülkeden akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin ve uzmanların katılımıyla Uluslararası Bağımlılık Kongresi’ni düzenledi. Çevrim içi olarak gerçekleşen kongrede pandemi dönemi ve sonrasında bağımlılıklarla mücadelede ortaya çıkan küresel gelişmeler ve yeni çözüm yolları konuşuldu. Bağımlılıklarla mücadelede güncel uygulama ve araştırma pratikleri ile önleme, müdahale ve savunuculuk faaliyetleri; yeni risk ve tehlikeler; yeni bakış açıları ve tecrübeler, çıkarılan dersler ile yenilikçi politika, aksiyon planı ve müdahale programı önerileri kongrenin dört ana teması olarak ele alındı. 2 gün süren kongreyi 4 binden fazla katılımcı takip etti. 

Kongrenin açılış konuşmasına Yeşilay’ın 101 yıllık tarihiyle bağımlılıklarla mücadele alanında dünyanın en köklü sivil toplum kuruluşlarından biri olduğunu vurgulayarak başlayan Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk şunları ifade etti:

“Bu 101 yılda elde ettiğimiz birikimi bilimsel temelli yaklaşımlarla geliştirerek Dünya Sağlık Örgütünün kabul ettiği 5 ayrı bağımlılık alanında savunuculuk, önleme, tedavi ve müdahale çalışmaları yapan tek sivil toplum kuruluşuyuz. Bağımlılık eskiden beri bilinen bir kavram olsa da sosyal ve tıbbi anlamda tehlike olarak adlandırılması son 20-30 yıldır gündeme gelen bir konu. Bağımlılıkların dünyanın en büyük sağlık ve sosyal problemlerinden biri olan pandemi ile birlikte nasıl değiştiği, risklerin nasıl çeşitlendiği ise özellikle incelenmesi gereken bir alan. Bir buçuk yıl boyunca insanlar evlerinde kaldı ve hayattan uzaklaştı. Örneğin, pandemi döneminde okulların kapanması ve sosyal izolasyonla birlikte çocuklarda ve gençlerde ekran kullanımının çok arttığını gördük. Benzer şekilde son dönemlerde gündeme gelen oyun ve oyunla ilgili bağımlılıkların bundan sonraki süreçte nasıl arttığını, çeşitlendiğini ve evrildiğini merak ediyoruz. Bu kongrenin de bu alanlara odaklanarak gelecekteki riskleri azaltması açısından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.”

“Bağımlılık tüm dünyada toplumun temel taşlarını zedeleyecek bir sorun”

Bağımlılığın tüm dünyanın en önemli sosyal ve sağlık sorunlarından biri olduğunu belirten Öztürk, “Bağımlılık, toplumun temel taşlarını oynatacak, çocuk ve gençlerin hayatını derinden etkileyebilecek bir sorun. Bu nedenle Yeşilay olarak dünyadaki pek çok sivil toplum kuruluşu ile iş birliği ve ortak çalışma içindeyiz. 95 ülkede Ülke Yeşilayları ile faaliyet gösteren dünyanın en güçlü ve yaygın sivil toplum kuruluşlarından biri konumundayız. 101 yıl önce kurulmuş, 101 yıl önce geleceğin en büyük sorunlarından biri olacak bağımlılıkları öngörmüş bir topluluğun üyeleri olarak biz de gelecek nesilleri korumak için elimizden geleni yapmak zorundayız. Bunu yaparken iki kriterimiz var: Birincisi çalışmaların kanıta dayalı olması ve bilim insanlarıyla yürütülmesi; ikincisi de asla pes etmemek. Çünkü bağımlılık çemberinden kurtardığımız her kişi bizim için çok değerli” ifadelerini kullandı. 

“Mücadelemizi ortak dille, ortak akılla ve ortak ruhla gerçekleştirmek zorundayız”

Yeşilay’ın sadece Türkiye’de değil, dünyada da bağımlılıklarla mücadele alanında öncü bir rol oynadığını belirten Öztürk sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyanın en büyük önleme çalışması diyebileceğimiz Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM) ülkemizdeki tüm okullarda düzenli olarak uygulanan ve her yıl yaklaşık 10 milyon öğrenciye ulaştığımız bilimsel temelli bir önleme programı. Bu programla öğrenciye ve veliye ulaşarak Yeşilay’ın kuruluş amacı olan önleme faaliyetlerini hayata geçiriyoruz. Yeşilay olarak bağımlılıklarla mücadelede en temel konunun önleme faaliyeti olduğunu düşünüyoruz; çünkü sorun oluştuktan sonra müdahale etmek her açıdan daha zor. Okulda Bağımlılığa Müdahale Programı (OBM) ile de özellikle okullarda gençlerin bir bağımlılık çeşidiyle karşılaştıklarında oradan nasıl uzak kalacaklarına dair bir erken dönem müdahale çalışması yürütüyoruz. Çalışmalarımız dünyada diğer ülkelerde de uygulanabilir ve model alınabilir çalışmalar ve Yeşilay olarak tüm dünyada savunuculuğun başrolündeyiz. Bunun nedeni çalıştığımız alanın kişilerin din, dil, ırk ve etnik kökeninden bağımsız; ortak çaba ile çözüm üretilmesi gereken bir sorun olması. Bağımlılık her ülkenin, kültürün, inancın sorunudur. Bu nedenle mücadelemizi ortak dille, ortak akılla ve ortak ruhla gerçekleştirmek zorundayız.”

YEDAM ile ücretsiz ve ulaşılabilir hizmet

Yeşilay müdahale ve tedavi alanına katkı sağlamak amacıyla 2015 yılında Yeşilay Danışmanlık Merkezi’ni (YEDAM) kurdu. YEDAM ile bir sistem oluşturmaya çalıştıklarını ve 2-3 yıllık bir çalışma yaptıklarını belirten Öztürk, “Bugün ülkemizde ücretsiz, kolay ulaşılabilir ve insanlara 5 ayrı bağımlılık alanında psikososyal destek veren 104 merkezimiz bulunuyor. Bu merkezlerle bağımlılık konusunda bilgi almak isteyen, çocuklarına nasıl davranacağını öğrenmek isteyen, bağımlılıkla ilgili benim elimden tutun diyen herkese destek veriyoruz. İnsanımızın en önemli isteklerinden biri ulaşılabilir olmak. Bu kapsamda YEDAM’larımızla ülkemizde 81 ilde ve KKTC’de hizmet veriyoruz” dedi. 

Pandemi ve bağımlılık ilişkisi her yönüyle ele alındı

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, İngiltere, İskoçya, İsviçre, Fransa, Almanya, Avusturya, Yeni Zelanda, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Malta gibi dünyanın farklı ülkelerinden uzmanların katıldığı program iki gün boyunca devam etti. 

Kongrenin ilk günü, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) Uyuşturucu Madde Araştırma Biriminden Epidemiyolog Kamran Niaz “Uyuşturucu madde kullanımını ve sağlık üzerindeki sonuçlarını ölçmede karşılaşılan güçlükler” ve UNODC Uyuşturucu Madde Önleme ve Sağlık Birimi’nden Önleme, Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Program Sorumlusu Wataru Kashino “Uyuşturucu madde kullanım bozukluklarını tedaviye yönelik uluslararası standartlar” başlıklı konuşmalarını yaptı. Uluslararası Bağımlılık Tıbbı Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Alexander Mario Baldacchino “Bağımlılık tıbbı alanındaki uluslararası toplulukları dijital bir platform nasıl destekleyebilir? Uluslararası Bağımlılık Tıbbı Derneği perspektifi”, Dünya Sağlık Örgütü Madde Kullanımını Önleme ve Madde Kullanım Bozukluklarının Tedavisi İş Birliği Merkezi Direktörü Hamad Al Ghaferi “COVID-19'un Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki uyuşturucu madde kullanımına etkisi” konularını ele aldı. Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi Sekreterliği Başkanı Adriana Maria Blanco Marquizo “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi'nden çıkarılan dersler”i, DSÖ Tütünsüzlük İnisiyatifi Birimi Sağlığı Geliştirme Departmanı Proje Sorumlusu Hebe Gouda “2021'de küresel tütün kontrolü: Gelişmeler ve güncel zorluklar”ı ve DSÖ Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Önlenmesi Avrupa Ofisi Tütün Kontrolü Teknik Sorumlusu Angela Ciobanu “2021'de DSÖ Avrupa Bölgesi'nde tütün kontrolü” başlıklı sunumlarını paylaştı. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Hasan Volkan Kara “Pandemi sürecinde yeni nikotin ürünleri”ni, Ege Üniversitesinden Prof. Dr. lsabel Raika Durusoy Onmuş “Pandemi sürecinde tütünle mücadele"yi anlattı. Günün son konuşmasını Uluslararası Gençlik Kumar Problemleri ve Yüksek Riskli Davranışlar Merkezi Direktörü, Kanada McGill Üniversitesi’nden Prof. Jeffrey Derevensky “Gençlerin kumar sorunlarını yüksek-risk anlayışıyla kavramak: Önleme ve tedaviye yönelik çıkarımlar” başlığıyla yaptı.

Kongrenin ikinci günü T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürü ve Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Taşdemir’in “Bağımlılıklarla mücadelede iletişim çalışmaları”, T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Ruh Sağlığı Dairesi Başkanı Esra Alataş’ın “Türkiye'de davranışsal bağımlılıklar alanında yürütülen çalışmalar” ve YEDAM Danışmanı Prof. Dr. Kültegin Ögel’in “Yeşilay Danışmanlık Merkezleri (YEDAM) Modeli ve bağımlılıklarla ilgili yürütülen çalışmalar” başlıklı sunumlarıyla başladı. ABD Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi ve California Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elias Aboujaoude “Dijital platformlar: Bağımlılıktan tedaviye”, S:TEP Grubu Başkanı, Almanya Lübeck Üniversitesinden Doç. Dr. Hans-Jürgen Rumpf “İnternet kullanım bozukluklarında erken müdahaleler”, Uluslararası Oyun Oynama Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Mark Griffiths “Kumar araştırmalarında büyük veri kullanımı: Kumar takip verileri, çevrim içi problemli kumar oynama konusunda bize neler söyleyebilir?”, Kumar ve Bağımlılık Araştırmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Maria Bellringer “Kumar risk düzeyi geçişleri ile sağlık ve yaşam tarzı davranışlarındaki değişiklikler üzerine boylamsal bir çalışma”, Ulusal Uyuşturucuyla Mücadele Birliği Gençliği Yönlendirme Başkanı Valeria Polyakova “Yeni risk ve tehlikeler: Bağımlılıklarla ilgili önleme, müdahale ve tanıtım faaliyetleri”, Uluslararası Madde Kullanımını Önleme ve Tedavi Uzmanları Derneği Direktör Yardımcısı Livia Edegger “Uyuşturucu madde kullanımını önleme, tedavi ve iyileştirme alanındaki destekleyici iş gücünün profesyonelleştirilmesi”, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrolü ve Suç Önleme Birimi Yardımcı Program Sorumlusu Sanita Suhartono “Uyuşturucu madde kullanım bozukluklarından etkilenen ergenler için yürütülen aile terapisi çalışmalarının bileşenleri”ni ele alırken, Massachusetts Genel Hastanesi Bağımlılık Araştırmaları Enstitüsü Direktörü, Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. John Kelly “Bağımlılık tedavisinde yeni bir yaklaşım”ı ve Güney Carolina Klinik ve Translasyonel Tıp Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Kathleen Brady “Uyuşturucu madde kullanım bozukluklarında cinsiyet farklılıkları”nı anlattı. Malta Üniversitesi Öğretim Üyesi, National Agency for Addictions Klinik Yöneticisi Anna Maria Vella “Kadınlarda uyuşturucu madde bağımlılığı”nı ele alarak devam etti. Son olarak Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Rodopman Arman ile Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Muhsine Göksu “Ergenlik dönemindeki kız çocuklarının sosyal medyaya ilişkin tutumlarında siber zorbalık” konusunun üzerinde durdu.

Kongrede ayrıca lise öğrencisi genç araştırmacıların teknoloji bağımlılığı alanındaki sunumlarına yer aldı. Gems Dubai American Academy 10. sınıf öğrencisi Sara Kalyoncu’nun “Lise Öğrencilerinde Nomofobi Yaygınlığı ve Duygu Düzenleme”, İstanbul Erkek Lisesi 11. Sınıf Öğrencisi Muhammed Emin Özdemir’in “Lise Öğrencilerinde Sosyal Medya Kullanımı ve Sosyal Medya Haberlerine Güven”, İstanbul Üsküdar Lisesi 10. sınıf öğrencisi Irmak Çağlayan’ın “Lise Öğrencilerinde Sosyal Medya Bağımlılığı ve Çocukluk Çağı Narsisizmi”,  İstanbul Üsküdar Lisesi 11. sınıf öğrencisi Adanil Güzel’in “Lise Öğrencilerinde Sosyal Medya Bağımlılığı ve Aile Aidiyeti” ve Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisi Büşra Dilsizoğlu’nun “Lise Öğrencilerinde İnternet Kullanımı ve Siber Mağduriyet” başlıklı konuşmacıyla katıldığı oturumlara Nevzat Ayaz Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisi İrem Gündüz başkanlık etti.

Yeşilay Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Esra Albayrak’ın kapanış konuşmalarını gerçekleştirdiği oturuma

Yeşilay Genel Başkan Vekili Dr. Mehmet Dinç başkanlık etti. Kongrenin genel bir değerlendirmesini yapan Dr. Albayrak “Bundan yaklaşık 101 yıl önce, 5 Mart 1920’de Dr. Mazhar Osman ve arkadaşları tarafından kurulan Yeşilay, insanın ruh ve beden sağlığını etkileyen alkol ve uyuşturucu madde gibi bağımlılıklarla başladığı mücadeleye bugün tütünden kumara, oyun oynama bozukluğundan internet kullanım bozukluklarına kadar birçok farklı alanda var gücüyle devam etmektedir. Dünden bu yana süregelen, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere, Fransa, İskoçya, İsviçre, Kanada, Malta, Rusya ve Yeni Zelanda’da dahil 14 ülkeden 40 değerli konuşmacı ağırlayan Uluslararası Bağımlılık Kongresi de bu çok yönlü mücadelenin müşahhas ve dikkate değer bir örneğidir. Yeşilay olarak bağımlılıklar ve bağımlılıklarla mücadele alanındaki bu ortak akıl yolculuğuna ev sahipliği etmek bizim için büyük bir onur” diyerek kongre oturumlarında ele alınan konular bağlamında Yeşilay’ın yürütmekte olduğu faaliyetlerin bir değerlendirmesini sundu. Ayrıca “COVID-19 pandemisiyle birlikte insanın dünyayla ve hayatla temas ettiği her alanda olduğu gibi davranışsal ve kimyasal bağımlılıklar alanlarında da birçok dikkat çekici gelişme yaşandığına” işaret etti. “Bağımlılıklar ve bağımlılıklarla mücadele alanında verilen çabaların küresel bir boyutta dayanışma içinde devam etmesinin önemine ve gereğine” değindi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sindirim Sistemi Kanserlerine Karşı Alınması Gereken Önlemler

Sindirim sistemi kanserleri dünyada ve ülkemizde gün geçtikçe artıyor. Bu durumun en önemli nedenleri arasında genetik faktörlerin yanı sıra sağlıksız beslenme, hareketsizlik, sigara ve alkol kullanımı gibi etkenler yer alıyor. Medstar Antalya Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. İsmail Gömceli, sindirim sistemi kanserleri ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.

 

Sindirim sistemi (gastrointestinal sistem) kanserleri; yemek borusu (özofagus), pankreas, mide, kolon, rektum, anüs, karaciğer, safra yolları (bilier sistem) ve ince bağırsaklar gibi sindirim sistemi organlarını etkileyen kanserleri tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir.

Bazen, hücre düzeyinde bir değişiklik anormal hücrelerin büyümesine neden olduktan sonra bu organlardan birinde bir tümör oluşabilir. Bu tür bir değişikliğe altta yatan koşullardan yaşam tarzı seçimlerine ve genetiğe kadar her şey neden olabilir.

 

Gastrointestinal kanserlerin en yaygın türleri şunlardır:

  • Yemek borusu (Özofagus) kanseri
  • Mide kanseri
  • Kalın bağırsak ve rektum (kolorektal) kanseri
  • Pankreas kanseri
  • Karaciğer kanseri

 

Nöroendokrin tümörler, gastrointestinal stromal tümörler ve anal kanser dahil olmak üzere diğer tipler çok daha az gözlenir.

 

Kolorektal kanserler ülkemizde çok yaygın

Bu kanserler içerisinde kalın bağırsak ve rektum (kolorektal) kanserleri, ülkemizde de en yaygın olarak görülen türdür. Yaklaşık 5-10’u kalıtsal bir genetik risk faktöründen kaynaklanırken, çoğunluğu gelişigüzel ortaya çıkar. Büyük oranda da sağlıksız yaşam koşulları ile ilişkilidir. Sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri sindirim sistemi kanseri riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Düzenli egzersiz, meyve ve sebzelerden zengin, az yağlı bir diyet, minimum kırmızı et ve ılımlı alkol içeren bir yaşam tarzı ile riskte belirgin bir azalma sağlanabilir. Düzenli aralar ile yapılan kolorektal tarama; poliplerin kansere dönüşmeden önce bulunup çıkarılmalarını sağlayarak, kolon kanseri riskini de önemli ölçüde azaltabilir.

 

Kolorektal kanser riskinin yaşla birlikte arttığı bilinmektedir, ancak son zamanlarda 50 yaşın altındaki hastalarda da görülme sıklığı hızla artış göstermektedir. Bu nedenle; düzenli kolorektal kanser taramasının 45 yaşında başlaması önemlidir. Kolorektal kanserlerin erken tespit edilerek; gastrointestinal sistem cerrahı, medikal onkoloji uzmanı, gastroenterolog, radyasyon onkolojisi uzmanı, radyoloji uzmanı ve patologdan oluşan bir ekip ile yüksek oranda tedavi edilebilir. 

 

Erkeklerde daha fazla görülüyor

Genel olarak, gastrointestinal kanserlerin erkeklerde gelişme olasılığı daha yüksektir ve risk yaşla birlikte artar. Çalışmalar bu kanserleri sigara, alkol tüketimi ve sağlıksız beslenme ile ilişkilendirmiştir. Tümörler ayrıca yemek borusunda reflü hastalığı, midede Helicobacter pylori enfeksiyonu, pankreasta diyabet, kalın bağırsakta inflamatuar bağırsak hastalıkları (Ülseratif kolit ve Crohn), karaciğerde hepatit B veya C virüsü enfeksiyonu veya siroz gibi altta yatan hastalıklardan da kaynaklanabilir. Sindirim sistemi kanserlerinin küçük bir yüzdesi de kalıtsaldır.

 

Hastalık ilk dönemlerinde sessizce ilerleyebiliyor 

Sindirim sistemi kanseri belirtileri, tümör ileri evreye gelene kadar ortaya çıkmaz. Daha sonra belirtiler kanserin türüne göre farklılık gösterir. Yemek borusu kanseri olan hastalar yutma güçlüğü çekebilirken, mide kanseri olanlar ülser benzeri semptomlar (örneğin hazımsızlık, iştahsızlık, şişkinlik, ağrı veya kanama) fark ederler. Karaciğer kanseri ve pankreas kanseri de karın ağrısına yol açabilir ve kolorektal kanser bağırsak düzeninde değişikliğe veya kanamaya neden olabilir.

 

Belirtileri önemseyin ve erkenden önleminizi alın

Hastaların belirtileri varsa ve doktorun sindirim sistemi kanseri şüphesi varsa, aşağıdaki testlerden bazıları yapılabilir;

  • Yemek borusu, mide ve ince bağırsak hattında yer alabilecek tümörler için Endoskopi
  • Kolon ve rektumda daha sonra kansere dönüşebilecek polipleri kontrol etmek için Kolonoskopi
  • Kanda kanser belirteci olabilecek değişikleri tespit edebilmek için Laboratuvar testleri
  • Sindirim sisteminin herhangi bir yerindeki anormal dokuları tespit edebilmek için Görüntüleme çalışmaları (X-Ray, Ultrason, Bilgisayarlı Tomografi, Manyetik Rezonans, PET tarama)
  • Anormal dokulardan örnek almak ve kanser hücrelerinin varlığını tespit edebilmek için Biyopsi

 

Sindirim sistemi kanserleri hem Türkiye’de hem de dünya çapında yaygındır. Kanser erken bir aşamada tespit edildiğinde tedaviler daha etkilidir ve bu kimi zaman mümkün olmayabilir.

 

Tedavide multidisipliner yaklaşım önemli

Nadiren tedavi için gerekli olan tek şey ameliyat olabilir. Cerrahi, çevre doku ve lenf düğümleri ile birlikte tümörün tamamen çıkarılmasını içerir. Sindirim sistemi kanserlerinin modern tedavisi bu konuda deneyimli sindirim sistemi cerrahı, medikal onkolog, gastroenterolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patologdan ve klinik diyetisyenden oluşan bir ekip çalışması ile mümkün olabilir.

 

Korunmak için yaşam tarzı değişikliklerinizi bugünden planlayın

Sindirim sistemi kanserlerinin önlenmesinde sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek çok önemlidir. Doğru gıdalarla uygun şekilde beslenilmeli, sigara ve alkolden uzak durulmalı, gün içinde fiziksel aktiviteye yeteri kadar önem verilmelidir. Özellikle ailede kanser öyküsü varsa, sindirim sistemi ile problemlerin genetik olduğu düşünülüyorsa mutlaka belirli aralıklarla doktor kontrolleri ve gerekli tetkikler yaptırılmalıdır. 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı