Aylık arşivler: Şubat 2022

Trabzonspor, NFT danışmanlığı için Capital Block ile anlaştı

Capital Block, Türkiye'nin en büyük futbol kulüplerinden Trabzonspor ile resmi bir ortaklığa girdiğini ve artık kulüp taraftarları için özel bir NFT stratejisi geliştirmek için kulüple birlikte çalışacağını duyurdu.

 

Trabzonspor, Türkiye'yi ve kulüplerini Avrupa'nın diğer birçok futbol kulüplerine göre avantajlı hale getiren Capital Block ile resmi olarak imza atan ikinci Türk futbol kulübü oldu. Capital Block başlangıçta Trabzonspor'un önümüzdeki aylarda iki NFT arzı yapmasına yardımcı olacak. Bunlardan biri de, kulübün önceki şampiyonluklarını kutlamak. 

 

NFT arzının ötesinde, Capital Block kulüp için bir NFT yol haritası geliştirerek, kendisinin ve hayranlarının tutkularına dayalı bir NFT stratejisinin nasıl oluşturulacağı konusunda uzman tavsiyesi ve rehberlik sağlayacak.

 

Capital Block CEO'su Tim Mangnall, duyuruyla ilgili olarak şunları söyledi: "Tutkulu taraftarlar tarafından takip edilen müthiş bir futbol takımı olan Trabzonspor ile bu ortaklığı duyurmaktan gerçekten heyecan duyuyoruz. Trabzonspor taraftarları artık kulübün ilk NFT arzını beklemeye başlayabilir. Kulüp Süper Lig'de bu kadar güçlü bir konumdayken, bu sezonun sonunda başka bir NFT arzı ile kutlama yapmayı umuyoruz. Daha fazla Türk futbol kulübünün kendi NFT serilerine sahip olmanın avantajlarının farkına varmasıyla birlikte, Türk futbol taraftarları için taraftar katılımı üzerine yaratılacak birçok yeni fırsatı sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu aynı zamanda Avrupa futbol pazarında da NFT'lerin öneminin genel olarak anlaşılmasını da artıracaktır."

 

Trabzonspor Yönetim Kurulu Üyesi Serdar Ekrem Şirin, iş birliğiyle ilgili şunları paylaştı: “Trabzonspor olarak, başarılı bir sezonda NFT dünyasına adım atıyoruz. Capital Block ile iş birliği yaparak, Blockchain teknolojisini ve sporu bir araya getirerek Trabzonspor'un kültürel mirasını çok yakında dijital bir platformda destekçilerimize sunacağız. Doğru sezonda doğru kurumlarla iş birliği yapmaktan son derece memnunum.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nde uzmanlar Sükraz-İzomaltaz Enzim Eksikliği’ne dikkat çekti!

KONJENİTAL SÜKRAZ İZOMALTAZ EKSİKLİĞİ’NİN (CSID) TOPLUMDA  BİLİNİRLİĞİ GİDEREK ARTIYOR

 

Dünya’da Nadir Hastalıkların, görülme sıklığı nedeniyle “nadir” olarak nitelenseler de nüfusun yüzde 6 ile 8’ini etkileyebilecek kadar ciddi bir toplumsal problem olduğu belirtildi. 

 

Son yıllarda görülme sıklığı giderek artan nadir hastalıklardan bir tanesi de Konjenital Sükraz İzomaltaz Eksikliği (CSID). 

 

28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nde nadir hastalıklardan biri olan Konjenital Sükraz İzomaltaz Eksikliği (CSID)  hastalığı hakkında açıklamalarda bulunan Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi’den Çocuk Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Yaşar Doğan, CSID Hastalığı’nın son yıllarda bilinirlik düzeyi artan nadir hastalıklardan biri olduğunu söyledi. 

 

Prof. Dr. Doğan, söz konusu hastalığın, özellikle ek beslenmeye geçen süt çocuklarının nişasta ve şeker türevi gıdaları tüketmeye başlaması ile ortaya çıktığını belirterek, “Hastalığın tanı yaşının erken olması çok önemli. Tanısı erken dönemde konulamayan hastalarda, yaş gruplarına göre ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir. Hastaların tanı alması geciktikçe, büyüme ve gelişme geriliği, günlük aktivitelerinde azalma, hem hastanın hem de ailenin yaşam kalitesinde bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Küçük yaş grubundaki hastaların yıllarca süren karın ağrıları, ishal ve kusma atakları hem aileleri hem de hastaları zor durumda bırakıyor. Ayrıştırıcı başka bir hastalık olmaması durumunda, artık ülkemizde de yapılmaya başlayan testlerle hastalığa kolaylıkla tanı konulabiliyor” dedi.

 

Prof. Dr. Yaşar Doğan şu görüşleri paylaştı: 

“Hastalığa tanı konulduktan sonra ise ilaç desteği ve aile ile kurulan sağlıklı bir iletişim oldukça önemli. Doğru diyet uygulaması ve ilaç tedavisi ile şikayetler oldukça azalıyor ve hastanın hayat kalitesi de bununla paralel artıyor. Bu hastalığa tanı koyabilmeleri için özellikle hekimlerin bu hastalık hakkında farkındalıklarının olması olması gerekiyor. Tanı konması için gerekli olan genetik testler ülkemizde yapılabilmektedir. Tedaviye tanı konduktan hemen sonra başlanmalıdır. Tedavideki ana basamaklardan bir tanesi aile ile iletişimdir. Aile ile iletişim doğru kurulursa, bundan sonraki aşamada özellikle içerisinde sükroz veya izomaltoz olan gıdalardan uzak durulması gerekmektedir. Üçüncü basamakta da bu enzimlerin yerine konması gerekiyor. Son yıllarda ülkemizde hem hastalar hem de hekimler bu tedaviye rahatlıkla ulaşabilmektedirler.”

 

               “SEBEBİ ŞEKERİN YETERLİ SİNDİRİLEMEMESİ”

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ertuğrul Kıykım da Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nde akraba evliliğine dikkat çekerek, nadir hastalıkların sadece akraba evliliği olan bireylerde değil herkeste görülebildiğini söyledi.

 

CSID hakkında görüşlerini aktaran Doç. Dr. Ertuğrul Kıykım, bu hastalığın , gıdalardan vücuda alınan şekerin, -ki bunların içinde meyve şekeri, sofra şekeri de bulunuyor-; sindirim sisteminde yeterli olarak sindirilebilmesi için bağırsak duvarında yer alan enzimlerin eksik olması nedeniyle meydana gelen nadir bir metabolik hastalık olduğunu vurguladı. 

 

Hastalığın, çoğunlukla çocuklarda ek gıdaya geçilmesiyle birlikte, ishal, karın ağrıları, gaz, dışkılamada bozukluklar ve gelişim bozuklukları belirtileri ile ortaya çıktığına dikkat çeken Doç. Dr. Kıykım, “Bugün geldiğimiz noktada, bu hastalık sadece hem annesi hem babası hasta olan bireylerde değil, taşıyıcı olan bireylerde de görülebiliyor.” dedi. 

 

Doç. Dr. Ertuğrul Kıykım, “Hastalar, spesifik bulgular göstermediği için, birçok başka tanılar ile takip ediliyor. Bunlar arasında gıda alerjisi, huzursuz bağırsak sendromu, çölyak yer alıyor. Bu nedenle de birçok hasta tanı ve tedaviye ulaşamıyor. Yeterli tedavi gerçekleşmez ise hastaların şikayetleri erişkinlikte azalarak da olsa devam edebiliyor. CSID tedavi olanakları olarak diyet tedavisinin yanında ilaç tedavisi de ülkemiz tarafından sağlanabilmektedir. Hastalığın tedavisinde sıkı bir diyet tedavisi uygulanması gerekiyor.  Bunun yanında ülkemizde erişebileceğimiz enzim replasman tedavisi var. Her iki tedavinin birlikte ve çok sıkı şekilde uygulanması gerekir. Bu şekilde tedavi edilen hastalarda şikayetler tamamen düzeliyor. Hastaların büyümesi ve gelişmesi geri kaldıysa eğer tedavi ile yerine geliyor” açıklamasında bulundu.

 

-NADİR HASTALIKLAR-

Toplumda her iki bin kişiden bir kişiyi etkileyen, seyrek görülen hastalıklar nadir hastalıklar olarak adlandırılıyor. Nadir hastalıkların bir diğer adı ise ‘yetim hastalık’. Avrupa Nadir Hastalıklar Organizasyonu (EURORDIS), bilinmeyen veya gözden kaçan hastalıklar konusunda farkındalık yaratmak için 2008 yılında Nadir hastalıklara dikkat çekmek amacıyla her dört yılda bir denk gelen nadir bir tarih 29 Şubat gününü farkındalık günü olarak ilan etti. O günden itibaren şubat ayının son günü ‘Dünya Nadir Hastalıklar Günü’ olarak kabul edilmektedir.

 

Bugüne kadar 8 bin farklı nadir hastalık tanımlanmış durumda. Bu 8 bin hastalığın yaklaşık 4 bininin nedeni henüz bilinmiyor.   Nadir hastalıklar sadece akraba evliliği yapan bireylerin çocuklarında değil, herkeste görülebiliyor. Türkiye’de 7 milyonu aşkın nadir hastalığa sahip birey bulunuyor. Tüm dünyada ise 300 ile 350 milyon kişi nadir hastalık tanısı almış durumda. Bu nedenle nadir hastalıklar, görülme sıklığı nedeniyle “nadir” olarak nitelense de toplumun yüzde 6 ile 8’ini etkileyebilecek kadar geniş kitleleri ilgilendiren ciddi bir toplumsal problem.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

“Nadir Hastalıklar, Türkiye’de Düşünüldüğü Kadar Nadir Görülmüyor”

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Tanyel Zübarioğlu, nadir görülen hastalıklar arasında yer alan Serebrotendinöz Ksantomatozis (CTX) hastalığının, Türkiye’de düşünüldüğü kadar da nadir görülen bir hastalık olmadığını söyledi. Doç Dr. Zübarioğlu: “Genellikle erişkin yaşlarda tanı konulan hastalık, yürümede güçlük, yatağa bağımlılık, kısmi olarak kendi işini yerine getirememek gibi ağır nörolojik bulgularla kendini gösteriyor.”  

 

28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar günü nedeniyle, nadir görülen Serebrotendinöz Ksantomatozis (CTX) hastalığı hakkında bir açıklama yapan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Tanyel Zübarioğlu, CTX hastalığının, ülkemizde düşünüldüğü kadar da nadir görülen bir hastalık olmadığını ifade etti. 

 

Genellikle erişkin yaşlarda tanı konulan hastalığın, yürümede güçlük, yatağa bağımlılık, kısmi olarak kendi işini yerine getirememek gibi ağır nörolojik bulgularla kendini gösterdiğini anlatan Doç. Dr. Zübarioğlu, “Çocukluk çağında tanı koyulması durumunda ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabiliyor ve hastaneye yatış engellenebiliyor” dedi. 

Doç. Dr. Zübarioğlu, böylece hastalık nedeniyle ileri yaşlarda ortaya çıkan nörolojik bozuklukların da önüne geçilebildiğinin altını çizerek şöyle konuştu: “O zaman burada sorulması gereken temel soru şu: Acaba aileler bu hastalığı çocukluk çağında nasıl tanıyabilir, nelerden şüphe edebilir? Çocukların, okul çağında yapılan göz taramalarında, her iki gözde de katarakt saptanması, okul başarısında düşüş görülmesi, arkadaşlık ilişkilerinde bozulmalar, el becerisi gerektiren işlerde zorluk çekilmesi, daha önceden nörolojik gelişimini tamamlayan bir çocuğun, ilerleyen dönemde denge kayıpları yaşaması durumunda, ailelerin CTX hastalığının çocuklarında olup olmadığından şüphe etmeleri gerekir. Her yaşa göre görülen farklı klinik bulgular var. Bebeklik döneminde özellikle çok uzamış bir sarılık, herhangi bir yere oturtulamayan bir ishal tablosu, yine CTX‘in erken bebeklik dönemine ait bir bulgusu olabilir. Çocukluk çağında ateşli veya ateşsiz nöbetler CTX’e eşlik edebilir. Ergenlik dönemine yaklaşıldığında denge problemleri, titreme gibi nörolojik bulgular ortaya çıkabilir. Ksantom adı verdiğimiz bir takım yağ bezecikleri, genellikle 20’li, 30’lu yaşlardan sonra daha sık görülür. Yine de çocuk hastalarda sırttada, parmakların arkasında, dirsek bölgelerinde küçük, yuvarlak, hareketli yağ bezeciklerinin olması tanıyı destekleyicidir. Bu bulguların varlığında mutlaka ilgili hekime görünmesi gerekir.”

 

-NADİR HASTALIKLAR-

 

Toplumda her 2000 kişiden bir kişiyi etkileyen, seyrek görülen hastalıklara “Nadir Hastalıklar” olarak adlandırılıyor. Nadir hastalıkların bir diğer adı ise “Yetim Hastalığı”. Avrupa Nadir Hastalıklar Organizasyonu (EURORDIS), 2008 yılında Nadir hastalıklara dikkat çekmek amacıyla her dört yılda bir denk gelen nadir bir tarih olan 29 Şubat gününü farkındalık günü olarak ilan etti. O günden itibaren şubat ayının son günü “Dünya Nadir Hastalıklar Günü” olarak kabul edildi.

Bugüne kadar 8 bin farklı nadir hastalık tanımlanmış durumda. Bu 8 bin hastalığın yaklaşık 6 bininin nedeni henüz bilinmiyor.  Nadir hastalıklar sadece akraba evliliği yapan bireylerin çocuklarında değil, herkeste görülebiliyor. Türkiye’de 7 milyonu aşkın nadir hastalığa sahip birey bulunuyor. Tüm dünyada ise 300 ile 350 milyon kişi nadir hastalık tanısı almış durumda. Bu nedenle nadir hastalıklar, görülme sıklığı nedeniyle “nadir” olarak nitelense de toplumun yüzde 6 ile 8’ini etkileyebilecek kadar geniş kitleleri ilgilendiren ciddi bir toplumsal problem.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Nadir hastalıklar özellikle akraba evlilikleri nedeniyle Türkiye’de başka ülkelere göre 5-10 kat fazla görülüyor

Nadir Hastalıklar Günü sebebiyle Türkiye’de bağışıklık eksikliği konusuna değinen Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sevgi Keleş, akraba evlilikleri nedeniyle Türkiye’de başka ülkelere göre 5-10 kat fazla görülen primer immün yetmezliğinin (PİY), Covid – 19’u daha ağır geçirmeye sebep olduğunu vurguladı

 

İmmün sistem veya bağışıklık sistemi, hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, patojenleri ve kanser hücrelerini tanıyıp onları yok eden, vücudu zararlı maddelerden koruyan bir sistemdir.   İmmün sistemi pek çok hücre ve proteinlerden oluşur. Bu yapılardaki sayısal ya da fonksiyonel bozukluklar sonucu oluşan kalıtsal hastalıklara primer immün yetmezlikler (PİY) veya doğumsal bağışıklık eksiklikleri deniliyor. 

 

Erken teşhis edildiği takdirde tedavisi mümkün olan hastalığın yaygınlaşmasını önlemek amacıyla şubat ayının son günü dünyada “Nadir Hastalıklar Günü” olarak biliniyor ve çeşitli etkinliklerle farkındalık yaratılıyor. 

 

Tekrarlayan Hastalıklara Dikkat

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Prof.Dr. Sevgi Keleş, 2022 yılı dünya nadir hastalıklar günü dolayısıyla şu açıklamayı yaptı:

 

“Primer immün yetmezliklerinde ilk bulgu genelde tekrarlayan enfeksiyonlar olsa da hastalar bazen ağır alerjik bulgular veya kan hücrelerinde düşüklüklerle de alerji kliniklerine veya hematoloji kliniklerine başvurabilir. Bu sebeple normalden daha ağır seyreden bir alerji, geçmeyen ve tedaviye cevap vermeyen ishaller veya kan hücrelerinde ciddi düşüklükler varsa bu kişilerin de bağışıklık eksikliği açısından değerlendirilmesi gerekir”

 

Sandığımız Kadar Nadir Değil!

Ülkemizde primer immün yetmezliklerin sayısının tam olarak bilinmediğini ileten Prof. Dr. Sevgi Keleş, şöyle devam etti:

 

“Türkiye’de akraba evliliği sonucu ortaya çıkan formlarının diğer ülkelere kıyasla 5 ile 10 kat daha sık görüldüğü tahmin ediliyor. Buna bir örnek verecek olursak primer immün yetmezliğin en ağır formu olan ağır kombine immün yetmezliğin ülkemizdeki sıklığı üç farklı merkezde yapılan çalışmalarda on binde bir (1/10000) olarak bulunmuştur. Bu hastalığın Amerika’da görülme sıklığı ise (65 binde birle 80 binde bir arasındadır) 1/65.000-80.000 olarak bildirilmektedir. Bu durum ülkemizde PİY’lerin nadir olmadığını göstermektedir.

 

Günümüzde primer immün yetmezliğe neden olan 450’den fazla genetik bozukluk tanımlanmıştır. Bu sayının yakın gelecekte 3000’i bulacağı düşünülmektedir. Rakamlardan anlaşılacağı gibi bu hastalıklar aslında nadir değil, sadece farkındalığının az olduğu hastalıklardır. Özellikle bazı genetik bozukluklar sadece belirli mikroorganizmalarla enfeksiyonlara yatkınlığa neden olabilmektedir. Covid19 pandemi sürecinde 9 genetik bozukluğun COVID19 enfeksiyonunu ağır geçirmeye neden olduğu saptanmıştır. 

 

Bağışıklık Yetmezliği Hastaları COVİD 19’u Daha Ağır Geçiriyor!

Rockefeller tarafından yürütülen ve Türkiye’den de bazı merkezlerin dahil olduğu çalışmaya da değinen Prof. Dr. Sevgi Keleş şu bilgileri verdi: 

 

Bu genetik bozukluk saptanan bireylerin aslında daha önceden bilinen hastalığı bulunmayan bireyler olduğu ve sadece COVID19 enfeksiyonunu ağır geçirdikleri gözlemlenmiştir. Bu durum primer immün yetmezliğinin bilinmeyeni çok olan bir denklem olduğuna; tanı almamış pek çok vakanın bulunduğuna ve nadir olmadığına bir işarettir. Bu hastalar özellikle Covid-19 pandemisi sürecinde önerilen maske ve mesafe kuraları konusunda çok titiz davranmalıdırlar. Bunun dışında takip ve tedavilerini düzenli bir şekilde yapmaları, Covid-19 aşısı veya aşı tekrarı önerildiğinde hangi aşıyı yaptıracaklarını hekimlerine sorarak karar vermeleri büyük önem taşımaktadır. Covid-19 enfeksiyonunun bazı primer immün yetmezliklerde ağır seyredebileceği unutulmamalı, bu hastaların tedavileri, hekimlerinin önerisi doğrultusunda planlanmalıdır.” 

 

Hem ailelerin hem de hekimlerin bu konudaki farkındalığını artırmak için 15 yaşındaki oğullarını bağışıklık eksikliği nedeniyle kaybeden Fred ve Vicki Modell tarafından Amerika’da kurulan ve dünya üzerinde pek çok tanı ve araştırma merkezi bulunan Jeffrey Modell Vakfı tarafından PİY açısından uyarıcı 10 bulgu belirlenmiştir. Bu uyarıcı bulgularda erişkinde ve çocukta enfeksiyonun sıklıkları açısından bazı farklılıklar vardır. PİY için erişkin ve çocukta uyarıcı olan bulgular onar madde halinde belirlenmiştir. Bu bulgulardan en az ikisi olan hastalar mutlaka immünoloji kliniklerine başvurmalı ve bağışıklık eksikliği açısından taranmalıdır.

 

Çocuklarda Bağışıklık Eksikliğinin 10 Uyarıcı Bulgusu

-Yılda 4 veya daha fazla orta kulak enfeksiyonu 

-Yılda 2 veya daha fazla orta kulak enfeksiyonu

-Yılda 2 veya daha fazla sinüzit

-Normalde zararsız bakterilerle enfeksiyon

-Yılda 1 veya daha fazla zatürre

-Kilo kaybı ile birlikte kronik ishal

-Tekrarlayan cilt veya organ apseleri

-Uzun süreli ağızda pamukçuk veya ciltte mantar enfeksiyonu

-Enfeksiyonu iyileştirmek için damardan antibiyotik kullanılması

-Tekrarlayan viral enfeksiyon (uçuk – siğil)

-Aile bağışıklık eksikliği olan bireylerin olması

 

Erişkinlerde Bağışıklık Eksikliğinin 10 Uyarıcı Bulgusu

– Yılda 2 veya daha fazla sinüzit

-2 ay veya daha süreli antibiyotik kullanımı

-Yılda 2 veya daha fazla zatürre

-Büyüme ve gelişme geriliği

-Tekrarlayan cilt veya organ apseleri

-Uzun süreli ağızda pamukçuk veya ciltte mantar enfeksiyonu

-Enfeksiyonu iyileştirmek için damardan antibiyotik kullanılması

-2 veya daha fazla derin yerleşimli doku enfeksiyonu

-Aile bağışıklık eksikliği olan bireylerin olması

 

Bu hastalıkların tedavisinin hastalığın tipine göre değiştiğini belirten Prof. Dr. Sevgi Keleş “Bazı tiplerinde koruyucu antibiyotik yeterli olurken ağır formlarında bağışıklık serumu diye bilinen immünglobülin replasman tedavisi; bazı tiplerinde ise halk arasında ilik nakli diye bilinen kök hücre nakli yapılması gerekmektedir” dedi. 

 

Prof. Dr. Sevgi Keleş “Hangi hastada hangi tedavinin verileceğine hastanın şikâyetleri, laboratuvar ve genetik testlerin sonucuna göre karar verilmektedir. Özellikle ağır formlarında erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. Bu hastalar erken tanı konulup uygun tedavi edildiklerinde ise tamamen sağlıklı bir hale gelmektedir” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

G4A Turkey’e Seçilen Girişimlerinden Tolkido, Bayer ile İş Birliğine İmza Attı

  • Bayer’in Girişim Hızlandırma Programı G4A Turkey 2021’in seçilen girişimleri arasında yer alan Tolkido, Bepanthol Baby ile bebekler ve ebeveynlerin hayatına birbirinden güzel ninnilerle dokunmayı amaçladığı “İyiliğe Ninniler” projesi kapsamında bir iş birliği gerçekleştirdi.

Bayer’in Girişim Hızlandırma Programı, G4A Turkey 2021’in seçilen girişimleri arasında yer alan Tolkido, Bepanthol Baby ile yeni bir iş birliğine imza attı.

 

Pişik önleyici merhemiyle bebeklerin esenliğini ve uyku kalitesini arttırmayı hedefleyen Bepanthol Baby; bebekler ve ebeveynlerin hayatına birbirinden güzel ninnilerle dokunmayı amaçladığı “İyiliğe Ninniler” adını taşıyan albüm projesi kapsamında Tolkido ile güçlerini birleştirdi. Yapılan iş birliği sonucunda Tolkido;  Sertab Erener’in yeniden yorumladığı, Öykü Karayel ve Can Bonomo çiftinin de eşlik ettiği ninnileri daha fazla çocukla buluşturmak ve çocukların gelişimine katkıda bulunmak amacıyla “Akıllı Uyku Arkadaşım” oyun setini hayata geçirdi ve web sitesi üzerinden satışa sundu. 

 

Tolkido çocukların gelişimine yardımcı oluyor

0-9 yaş arası çocukların dil-konuşma, soyut düşünce ve motor becerilerini bilimsel altyapıya dayanan eğitim yöntemiyle kişiselleştirilebilir ve seslendirilebilir hale getirerek yapay zekası ile her çocuğun bilişsel seviyesine adapte olabilen Tolkido; çocuklara gerçek dünya etkileşimi sağlayan, sağlıklı ve eğlenceli bir oyun ekosistemi sunuyor. Yüksek teknoloji ile donatılmış Tolkido, yapay zeka destekli Mio cihazı ve uzmanlar tarafından geliştirilmiş 50’den fazla oyun setiyle birlikte çalışıyor. 

 

Yeni kelime öğrenme hızını arttırdığı, iletişim başlatma ve sürdürme becerilerini geliştirdiği ve dikkat süresindeki artışı desteklediği akademik olarak da ölçülen Tolkido’nun tüm çocukları kapsayan eğitsel içerikleri, otizimli çocuklar üzerinde de yüksek bir etki gösteriyor.

 

Dijital dinleme gelirleri AÇEV’e bağışlanıyor

İyiliğe Ninniler albümünde yer alan ninnilerin sözlerinde empati, eşitlik, kapsayıcılık gibi değerleri güçlendirmek için küçük değişiklikler yapılırken ninnilerin tamamı melodilerine sadık kalınarak Sertab Erener tarafından yeniden yorumlandı. Tüm dijital platformlardan ücretsiz ve herkesin erişimine açık olarak yayınlanan albümün YouTube, Spotify gibi dijital platformlardan elde edilen dinleme gelirleri AÇEV’in Anne ve Baba Destek Programları için bağışa dönüşüyor. 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Savaş haberlerini izletmeyin, kaygılandırıcı ifadelerden kaçının

Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşa ilişkin haberlerinin çocukları olumsuz etkileyebileceğine dikkat çeken uzmanlar, çocukların bazı davranışlarıyla bunları ortaya koyabileceği uyarısında bulunuyor. Uzmanlar, çocuklarda gece uyanmaları, açık bir nedeni olmadan ağlama ve öfke krizine girme, savaşla ilgili sorular sorma gibi davranışlar görülebileceğini belirtiyor. Çocuklara savaş haberlerinin izletilmemesini tavsiye eden uzmanlar, sorularının da anlaşılır şekilde yanıtlanmasını, çocuğu kaygılandıracak ifadelerden kaçınılmasını öneriyor.

 

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer, Rusya-Ukrayna savaşının çocukların psikolojisi üzerindeki etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 

Erken yaştaki olumsuzluklar yaşam boyu etkilere yol açıyor!

 

Prof. Dr. Nurper Ülküer, dünyada milyonlarca çocuğun savaş, şiddet, hastalık ve ölümle karşı karşıya kalırken bu sorunları yaşamayan ama akranlarının çaresizliğini kitle iletişim araçlarıyla ve anne-babalarının konuşmalarından öğrenen çocukların sayısının bu sayının onlarca katına çıktığını söyledi. Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çocuklar, sonsuz hayal güçleri ile bunları kendi dünyalarının bir parçası haline getiriyor ve aynı olumsuzlukları kendi dünyalarında yaşayabiliyor. Olumsuzlukların yarattığı kaygı ve korku, çocuğun gelişiminde, sanki olayı kendisi yaşamış gibi, önemli ve geri dönüşü oldukça zor olan ve tüm yaşamları boyunca onlarla birlikte olacak psiko-somatik problemleri de beraberinde getiriyor. Çocuk gelişimi alanında, bilhassa sinir-bilimsel çalışmalar, erken yaşlardaki olumsuzlukların, yaşam boyu devam eden fiziksel ve ruhsal problemlere neden olabileceğini vurgulamaktalar. İşte bu nedenle, her iki grup çocuğun da korunmaya ve daha güvenli ortamlarda olmaya ihtiyaçları ve hakları var.” diye konuştu.

 

Şiddete tanıklık etmek psiko-somatik problemlere neden oluyor!

 

Savaş yaşayan, şiddete tanıklık eden çocukların yaşadığı travmaların geri dönüşü çok zor olan, ve yaşam boyu devam edebilecek psiko-somatik problemlere neden olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Bu tür travmaların ve olumsuzlukların çocukların gelişimleri üzerindeki etkileri yaşlarına ve içinde bulundukları ortamlara göre farklılık gösterir. Örneğin bebeklerin ve küçük çocukların, hala birincil bakım vereni ile olan yakın bağı nedeni ile olumsuzluklardan etkilenmeleri daha çok bakım verenleri ile olan güvenli etkileşimlerinin kesilmesi sonucu ortaya çıkabilir. Unutulmaması gereken bir şey varsa, anne-babaların ve bakım verenlerin de aynı olumsuz durumlardan etkilendikleri ve fiziksel ve ruhsal sağlık açısından güçlükler yaşadıkları ve çocuklarına gereken ilgi ve sevgiyi gösteremeyebilecekleridir. Bu ise çocukların ihmal ve istismar tehlikesini arttırır. Diğer bir deyişle, bilhassa küçük çocukları savaşın ve diğer olumsuzlukların yıkıcı etkisinden korumanın en önemli yolu anne-babaların bu tür olumsuzlukların etkisinden uzak tutacak ve bu tür olaylardan etkilenmeyecek şekilde güçlü olmasıdır.” uyarısında bulundu. 

 

Güvende zannedilen çocuklar, korkuları sanal yaşıyor

 

Savaş, şiddet, sel ve yangın gibi afet haberleri ve olumsuzlukları gazete, televizyon ve sosyal medya gibi araçlardan seyreden çocukların da bu haberlerden olumsuz etkilendiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Nurper Ülküer, şunları söyledi: “Bu tür haberler günlük yaşamımızın bir parçası olmuş durumda. Sadece çocukları değil, yetişkinleri de etkileyen bu durumun, çocuğun gelişimini, bilhassa sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkilediğini anlatan araştırmaların sayısı giderek artıyor. Yani ‘güvende’ olduğunu düşündüğümüz çocuklarımız, evlerinin oturma odasında birden kendini savaşın ortasında, çocukların ağlaştıkları bir cenaze merasiminde veya hastanelerdeki hasta yataklarının başında bulabiliyor ve hayal dünyalarının yardımı ile de şahit oldukları bu ‘boyutlara’ geçebiliyorlar. Korkuları, kayıpları ve kaygıları oturdukları ve kendilerin en güvende hissettikleri evlerinde ‘sanal’ olarak yaşayabiliyorlar.”

 

Bu belirtilere dikkat!

 

Çocuğun savaş gibi sarsıcı olaylardan etkilendiğinin bazı davranışlarla anlaşılabileceğini kaydeden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çocukların sordukları sorulardan, gece uyanmalarından, ışığı kapamak istememelerinden, anne-babalarına yapışmalarından, açık bir nedeni olmadan ağlama ve öfke krizine girme ve benzeri davranışlarından anlayabilirler. Çok daha yoğun yaşanan durumlarda alt ıslatmaları, suskunluk, hiperaktivite veya içine kapanma da gözlenebilir.” uyarısında bulundu.

 

Savaş haberleri çocuğa izletilmemeli

 

Anne babalara düşen en büyük görevin, bu tür haberlerin çocuklar tarafından izlenmesini mümkün olduğu kadar engellemek olduğunu belirten Ülküer, “Ancak günümüz koşullarında bunun tam da gerçekleşmeyeceğini düşünürsek çocuklarına gördüklerini onların anlayacağı bir dille anlatmalı, çocuğun korkularını azaltmaya çalışmalıdır.” dedi. 

 

Sorularına doğru ve tutarlı cevap verilmeli

 

Çocukların sorduğu sorulara doğru ve tutarlı cevap vermenin önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çocuklar gördüklerini anlayabilmek için soru sorarlar. Örneğin ‘Bu çocuklar neden ağlıyor? Niye ormanlar yanıyor? Bu insanlar eden kaçıyorlar? Bize de gelirler mi? şeklinde sorular sorabilir. Bu soruların cevabı oldukça zor olmakla birlikte, gerçekleri ve nedenleri sade, samimi ve anlaşılır cümlelerle anlatmak en uygunudur. Ancak ebeveynlerin çocuklarının yanında konu ile ilgili konuşmalarına dikkat etmeleri de ayrı bir önem taşır. Zira  anne ve babaların çocuklarına söyledikleri ile genel konuşmalarında kullandıkları cümleler farklı olursa, bu çocukların kafasındaki soru işaretlerini daha da artırır.” diye konuştu. 

 

 

Korkuyla terbiye yöntemine başvurulmamalı!

 

Bu tür olumsuzlukların çocuk terbiyesinde asla kullanılmaması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Maalesef gayet masum bir şekilde bazen anne ve babaların başvurduğu bir korkuyla terbiye’ yöntemi vardır. ‘Onlar yaramazlık yaptığı için böyle oldu. Eğer sen de yaramazlık yaparsan sen de öyle olursun’ ya da ‘Seni de onların yanına yollarım’ şeklinde oldukça tehlikeli ifadeler asla kullanılmamalıdır. Bu tür söylemler, çocukların kaygısını arttırmaktan başka bir işe yaramaz.” uyarısında bulundu.

 

Çocuğun empati ve şefkat duygusunu geliştirmek için fırsat olabilir

 

Çocuklarda farkındalık, empati ve şefkat duygularının gelişmesine yardımcı olunması gerektiğini de ifade eden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çocuklar bu soruları akranlarının yaşadığı gerçek travmaları gördüklerinde soruyorlar. Onlarla konuşurken ‘Bize bir şey olmaz, merak etme’ tavrı yerine, bu çocukların üzüntülerini ve onlara neler yapabileceklerini de anlatmak gerekir. Aynı şekilde olaylarda bir tarafı haklı bir tarafı haksız şekilde göstermemek, ayrımcılığa ve ön yargıya neden olacak ifadelerden uzak durmak gerekir. Hepimizin ihtiyacı olan empati ve şefkat duygularını, çocuklarla birlikte yaşamak ve onlara yaşatmak önemlidir. Belki de bu olumsuzlukların en olumlu çıktısı olabilir.” dedi.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kanserin Erken Teşhisinde Likit Biyopsi Dönemi

Bilim insanlarının genetik alanında yaptıkları özverili çalışmalar birçok hastalığın erken teşhis, tedavi ve takibini mümkün kılıyor. Kanser türlerinin erken teşhisine yönelik olarak geliştirilen likit biyopsi testi bu alanda atılan en önemli adımlardan biri. Nesiller Genetik Kurucusu Dr. Gülay Özgön likit biyopsi testinin onkoloji alanında bir devrim niteliği taşıdığını ve erken teşhis için çok önemli bir adım olduğunu belirterek, periyodik olarak yapılan kontrollerin önemine dikkat çekti.

 

Günümüz dünyasının korkulu rüyalarından biri olan kanserin erken teşhisi, tedavi sürecinin en kritik faktörlerinden biri. Bilim dünyasının kanserin erken teşhisi konusundaki çalışmalarının sonucu olarak kullanılmaya başlanan likit biyopsi testi yüzde 98’e varan oranlardaki başarısı ile umut veriyor. 

 

2009 yılından bu yana hastalara, uzman hekimlere, hastane, klinik ve diğer laboratuvarlara rutin ve kişiye özel genetik tanı hizmetleri, genetik danışmanlık ve sürekli eğitim hizmetleri sunan Nesiller Genetik tarafından Türkiye’de ilk olarak başlatılan likit biyopsi testleri, herkesin yurtdışına sevke gerek olmadan test yaptırabilmesine olanak tanıyor. Likit biyopsi ya da likit onkoloji testleri olarak adlandırılan genetik testler sayesinde cerrahi müdahaleye gerek olmadan kişinin damarından alınan kanın analiz edilmesiyle kanserin teşhisi mümkün olabiliyor. Hastanın kan analizinde ortaya çıkan genetik değişikliklerin saptanması, tümör takibine ve tedavinin planlanmasına olanak tanıyor.

 

Genetik bilimi geleceği değiştirebilir

Tıbbi genetik testler alanında laboratuvar ve danışmanlık hizmetleri sunan Nesiller Genetik Hastalıkları Değerlendirme Merkezi Kurucusu Dr. Gülay Özgön, genetik çalışmaların sağlıklı yaşamın sürdürülebilirliği ile hastalık yönetiminin başarısında kilit rol oynadığına değinerek, yeni nesil kanser tanı testi olan ve “Likit Biyopsi” adı verilen testin kanserle mücadeledeki önemine dikkat çekti. Dr. Gülay Özgön, “Likit Biyopsi testi 2017 yılından beri klinik uygulamalarda kullanılıyor ve onkoloji alanı hekimleriyle çalışmalarımız gelişerek sürüyor. Onkolojide referans merkezi olma hedefiyle çok daha fazla insana ulaşmak ve erken teşhis olasılığını artırmakla ilgili yoğun çalışmalar yapıyoruz. Bu nedenle de erken teşhiste önemli yeri olan bu testin yaygınlaşması konusunda kendimizi sorumlu hissediyoruz” dedi.

 

Hasta istediği anda hekimine başvurarak test yaptırabilir 

Likit Biyopsi ve genetik tanı testleriyle ilgili hastaların doğru yönlendirilmesinin önemini vurgulayan Dr. Gülay Özgön, genetik danışmanlığın toplumun çok küçük bir kesimi tarafından bilindiğini, aile hikayesinde kanser olan bireylerin başta onkologlar olmak üzere hekimlerine danışarak genetik testleri yaptırmaları gerektiğini söyledi. Özgön, “Likit Biyopsi testleri vücuttaki tümör hücreleri ya da bunlardan kopan hücre parçacıklarının, kan dolaşımındaki DNA ve RNA değişimlerinin (mutasyonlarının) tespit edilebilmesi için yapılıyor. Özellikle akciğer, meme, mide, karaciğer, prostat, melanom ve pankreas kanserlerinin teşhisinde, tedavi ve takibinde kullanılan Likit Biyopsi testleri, tüm kanser çeşitlerinde uygulanılabiliyor” dedi. 

 

Onkoloji hastaları için kişiselleştirilmiş tıp anlayışı ile hastalık seyrini yönetebilecek sistemler üzerine çalıştıklarını ifade eden Dr. Gülay Özgön, kanser belirtileri ve genetik şüphe taşıyan herkesin hekimine danışarak test yaptırabileceğini ve kanser tedavisi sonrası da hastalığın takibi için Likit Biyopsi testlerinin dönemsel olarak yapılabileceğini ifade etti.

 

Kandaki tümör hücrelerine ait özel değişiklikleri tespit eden analiz olarak da nitelendirilen “Likit Biyopsi” testleri yanında deneyimli ekibi ile tıbbi genetik testler alanında laboratuvar ve danışmanlık hizmetleri sunan Nesiller Genetik hakkında daha fazla bilgi için www.nesiller.com web adresi ziyaret edilebilir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Yenidoğu Okulları’ndan 1100 Kitap Bağışı

YENİDOĞU OKULLARI, ÖĞRENCİLERİNE SOSYAL SORUMLULUK VİZYONU AŞILIYOR

 

‘BİR KİTAP BİR HAYAT’ PROJESİNDE ÖĞRENCİLER ELE ELE VERDİ, ŞEHİT BATUHAN ERGİN ANADOLU LİSESİ’NE 1100 KİTAP BAĞIŞLANDI

 

 

Yeni Türkiye Eğitim Vakfı (YETEV) bünyesinde hizmet veren Yenidoğu Okulları, Şehit Batuhan Ergin Anadolu Lisesi’ne ‘Bir Kitap Bir Hayat’ sosyal sorumluluk projesi kapsamında 1100 kitap bağışında bulundu.

 

YETEV bünyesinde faaliyet gösteren Yenidoğu Okulları’nın Şehit Batuhan Ergin Anadolu Lisesi’ne ‘Bir Kitap Bir Hayat’ sosyal sorumluluk projesi kapsamında 1100 kitap bağışında bulunması paylaşım kültürünün en önemli yansıması… Bağışlanan kitaplardan oluşturulan Yenidoğu Kütüphanesi’nin açılışına İlçe Milli Eğitim Müdürü ve Yenidoğu Okulları Başakşehir Kampüsü’nden sorumlu lise müdürü katıldı.

 

 

ÖĞRENCİLER, AKTİF SORUMLULUK ALDI

Yenidoğu Okulları Başakşehir Kampüsü Edebiyat Öğretmeni Kadriye Alev, sosyal sorumluluk projelerinin nasıl şekillendiği hakkında şu bilgileri verdi: “Eşim; Bayram Alev, Şehit Batuhan Ergin Anadolu Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak hizmet veriyor. Okulun daha önce veli bağışıyla kurulan bir kütüphanesi olsa da öğrencilerin kişisel gelişimi açısından farklı kaynaklara ihtiyaç duyuluyordu. Yenidoğu Okulları Başakşehir Kampüsü’nden Sorumlu Lise Müdürü Sebiha Tokalı ile bu süreci, eğitime katkı sağlayacak bir sosyal sorumluluk projesi olarak ele aldık. Kendi öğrencilerimizle toplantılar yaptık ve projemizin adını ‘Bir Kitap Bir Hayat’ koyduk. Projenin afişlerini de öğrencilerimiz tasarladı. ‘Kitabını Getir Kurabiyeni Götür’ etkinliği kapsamında öğrencilerimizin kitap bağışında bulunması sürecini hızlandırdık. Bu çerçevede Şehit Batuhan Ergin Anadolu Lisesi’ne edebi metinler, kültürel kitaplar ve kaynak ders kitapları olmak üzere 1100 kitap bağışında bulunduk.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dünyaca Ünlü BTS Grubu, Free Fire’ın Küresel Marka Elçisi Oldu

Garena Free Fire, oyun içi ve devamında gerçekleşecek birçok etkinlikte, 21. Yüzyılın Pop Müzik ikonu haline gelen “BTS” ile birlikte çalışacak.
 

Garena, Free Fire'ın yeni küresel marka elçisi olarak 21. yüzyılın pop müzik ikonu BTS’i duyurdu. İş birliği; dünya çapında en çok dinlenen gruplardan biri olan BTS’in, mart ayında daha önce görülmemiş bir etkinlik için Free Fire dünyasına girmesini sağlayacak.

 

BTS’in çekicilik ve etkileyiclikleri ile küresel bir fenomen olduğunun altını çizen Garena Free Fire Yapımcısı Harold Teo, “Marka elçimiz olarak BTS'i ağırlamaktan heyecan duyuyoruz ve mevcut iş birliği planlarımızı paylaşmak için sabırsızlanıyoruz. BTS'i Free Fire evrenine getirmek, oyuncularımıza oyuna katılmaları, toplulukla sosyalleşmeleri ve yeni deneyimlerin keyfini çıkarmaları için çok daha etkili olacak” dedi. 

 

Dünya çapında milyonlarca kişinin beğeni ve sevgisini kazanan BTS, dünyanın en çok dinlenen müzik gruplarından biri oldu. BTS hayranları ve tutkulu Free Fire oyuncuları, hem oyun içinde hem de oyun ötesinde gerçekleştirilecek bir dizi iş birliği etkinliğini heyecanla bekleyebilirler.

 

BTS x Free Fire iş birliğine dair haberleri Free Fire sosyal medya hesaplarından da takip edebilirsiniz. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İpek Duben ile Düşünmek

İpek Duben’in Ten, Beden, Ben sergisindeki işleri, SALT Beyoğlu’ndaki Mutfak mekânında gerçekleştirilecek atölyeyle yorumlamaya açılıyor. Akademisyen Evren Savcı yürütücülüğündeki programda Duben’in Şerife (1980-1982), Adale Adam (1988), LoveGame [Aşk Oyunu] (1998-2000) ve LoveBook [Aşk Kitabı] (1998-2001) işleri seçili makaleler etrafında değerlendirilecek.

 

Sosyolog Pierrette Hondagneu-Sotelo’nun Domestica kitabından “Maid in LA” bölümü ve feminist yazar ve kuramcı Silvia Federici’nin Wages Against Housework kitabı üzerinden ev içi emek ve görünmez emek kavramları ele alınacak. Akademisyen Richard Dyer’ın White: Essays on Race and Culture kitabının “The White Man’s Muscles” bölümünden yola çıkarak vücut geliştirme sporu ile erkek beden görünürlüğünün tarihi, bu tarihin ırk ve sınıfla kesişimleri tartışmaya açılacak. Son olarak aile kurumu, aşk ideolojileri ve toplumsal cinsiyet düzenlerinin şiddetle ilişkisi Federici’nin kitabının yanı sıra gazeteci ve yazar Ayşe Düzkan’ın “Erkek Şiddetiyle Mücadelede Bundan Sonra Nereye” yazısı temelinde konuşulacak. 

 

Katılımın 20 kişiyle sınırlı olduğu atölyenin dili Türkçe’dir. Kayıt yaptıranların atölyeye aşağıdaki metinleri okumuş olarak katılması beklenmektedir. Başvuru için bu formun doldurulması gerekmektedir. 

 

Okuma Listesi

Pierrette Hondagneu-Sotelo, “Maid in LA”,  Domestica, California: University of California Press, 2007. 

Silvia Federici, Wages Against Housework, Power of Women Collective and Falling Wall Press, 1975.

Richard Dyer, “The White Man’s Muscles”, White: Essays on Race and Culture, New York: Routledge, 1997.

Ayşe Düzkan, “Erkek Şiddetiyle Mücadelede Bundan Sonra Nereye”5Harfliler, Ocak 2022.

 

Evren Savcı, Yale University’de (ABD) Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Çalışmaları Programı’nda Yardımcı Doçent olarak görev yapıyor. 2021’de Duke University Press tarafından yayımlanan Queer in Translation: Sexual Politics under Neoliberal Islam kitabının yazarıdır.

 

 

GÖRSELLER
 

  1. İpek Duben, LoveGame [Aşk Oyunu], 1998-2001

Banu ve Hakan Çarmıklı Koleksiyonu izniyle.

Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz, 2021

 

  1. İpek Duben, LoveGame [Aşk Oyunu], 1998-2001

Banu ve Hakan Çarmıklı Koleksiyonu izniyle.

Fotoğraf: Mustafa Hazneci (SALT)

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı