Aylık arşivler: Nisan 2022

Ramazan Ayında Neden Kilo Alınır

Ramazan ayı kilo kontrolünü yönetmek ve sağlık açısından çok önemlidir. Su ve besinlerin kıymetinin en çok bilindiği bu dönemde tabii ki akıllara oruçta beslenme ile ilgili birçok soru gelmektedir. Bunlardan en popüler olan birkaç soruya birlikte cevap aramaya başlayabiliriz.

 

Ramazan ayında neden kilo alınır?

Sahur ve iftar arasındaki ortalama 15-16 saatlik sürede besin alımı yapılmaması gereken bu ibadette genel olarak en sık yapılan hataların başında tek öğün beslenmek geliyor. Tek öğün beslenmek öğün yapıldıktan birkaç saat sonrasından başlayarak gün boyu devam eden düşük kan şekeri anlamına gelir. Dolayısıyla uzun süre açlıktan sonra yapılan ilk öğünde daha hızlı, fazla ve basit karbonhidratları içeren besinlerle beslenmek kilo almaya sebep olabilir. Diğer yandan metabolizma hızı uzun süreli açlıklarda yavaşlar ve bu durumda kilo almak mümkün hale gelebilir.  

 

Genel olarak oruç tutulan dönemde enerji düşüklüğü sebebiyle hareketsiz kalmak da kilo kazanımının diğer nedenleri arasında yer alabilir. Gün içerisinde yapılan fiziksel aktivitenin oruç tutarken azalması vücudun enerji harcamasını olumsuz etkilediğinden her ne kadar besin alımı aynı düzeyde olsa da kilo kazanımı kaçınılmaz olacaktır. 

 

Toplumumuzda geleneksel hale gelmiş bol çeşitli iftar davetleri ve iftardan sonra tüketilen genellikle porsiyonu abartılan şerbetli tatlılar da kilo almaya sebep olan etmenler arasında yer almaktadır. 

 

Sahurda ve iftarda hangi besinleri tercih etmeliyiz?

İlk olarak sahur ihmal edilmeyerek sağlıklı bir sahur yapılmalıdır. Sahurda, uzun süre tok kalmanıza fayda sağlayacak yeterli protein ve bol lif içeren bir öğün yapılmalıdır. Örnek vermek gerekirse; kaliteli protein kaynaklarından yumurta, peynir, yoğurt, süt ve kefir gibi gıdalardan biri veya birkaçı mutlaka sahur menünüzde yer almalıdır. Bol lif ve sağlıklı besin ögeleri içeren yulaf ezmesi gibi tahıllar, sebzeler ve meyveler de sahur menünüzde yer almalıdır. 

 

İftarda ise hafif iftariyeliklerle başlangıç yapılabilir. Örneğin; peynir, zeytin, kuru domates, ceviz gibi çiğ kuruyemişler, kuru kayısı, hurma gibi kuru meyveler. Devamında besleyici bir çorba tüketilerek bir süre ara verilmelidir. Ana ve yardımcı yemekler gayet hafif olmalı ve çok tuzlu, baharatlı ve yağlı olmamalıdır. Yeşil sebzeleri yoğunlukla barındıran bir salata, günlük ihtiyacı karşılamak için gerekli olan protein kaynakları iftar menüsünde mutlaka olmalıdır. 

 

İftar sonrasında en az bir ara öğün yapılmalıdır. Bağışıklığa destek sağlayacak antioksidanlar içeren meyveler, sağlıklı yağlar içeren yağlı tohumlarla birlikte bir ara öğün yapılabilir. Haftada 1-2 gün hafif bir sütlü veya meyveli tatlı tercih edilebilir. İftardan sonra sindirim sisteminin rahatlamasına destek olacak bitki çayları içilebilir. 

 

Son olarak en önemli olan günlük su ihtiyacı doğru zamanlarda ve miktarda içilerek karşılanmalıdır. 

 

Kimler oruç tutmamalı?

Oruç ibadeti yerine getirilirken sağlığı olumsuz etkileyecek durumlarda ara verilmeli ya da sağlık durumu elverişli olmayan bireyler oruç tutmakta ısrar etmemelidir.  Akut veya kronik hastalıklara sahip olan insanlar için oruç ibadeti muaf sayılırken bazı bireyler yine de oruç tutmayı isteyebilirler. Bu durumda sağlık takiplerini yapan hekimlerin ve diyetisyenlerin önerilerine uyarak hareket etmeleri gerekmektedir. 

Oruç tutması riskli olanlar arasında en başta diyabet hastaları, hipoglisemi takları yaşayan bireyler, hamileler ve emziren anneler gelmektedir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Bu Ramazan’da da her sofraya uygun bir Banvit var

Ramazan ayında lezzetli sofralar Banvit’se tamam!

 

Özenle hazırlanan bereketli iftar ve sahur sofaları için Banvit’in 

piliç, hindi, şarküteri ve hazır ürün kategorisindeki geniş ürün yelpazesi 

tüketicilerine birbirinden lezzetli ve pratik alternatifler sunuyor…

 

Beyaz et kategorisinde Türkiye’de en çok tercih edilen marka* olan Banvit, geniş ürün yelpazesi ile Ramazan ayında da özenle hazırlanacak sofralar için tüketicilerine birbirinden lezzetli ve pratik alternatifler sunuyor. Geleneksel iftar ve sahur sofralarında tercih edilebilecek piliç ve hindi eti ürünleri yanı sıra şarküteri grubu ürünleri de sofraları zenginleştirecek diğer alternatiflere sahip. Şarküteri grubundaki sucuk, salam, jumbo sosis ailesi ve hindi füme ürünleri veya piliç eti kullanılarak hazırlanan kaplamalı çıtır lezzetler, döner, kebap, köfte, schnitzel ve nuget gibi ısıtılarak tüketilmeye kısa süre içinde hazır hale gelen ürünler, Banvit’in tüketicilerine sunduğu lezzetli seçenekler arasında. 

 

Yenilenen lezzet serisi iş başında…

Banvit’in yakın zamanda tüketicileri ile buluşturduğu yenilenen “Lezzet Serisi” ailesi hazır yemek grubunda gurme lezzetler arayanlar için üç farklı seçeneğe sahip. Restoran lezzetlerini mutfaklara taşıyan köri soslu tavuk, acılı tavuk fajita, yayla soslu tavuk kuşbaşı ürünlerinden oluşan “Lezzet Serisi”, usta şeflerin özel tarifleriyle yenilenen reçeteleri sayesinde sofralara farklı bir lezzet getiriyor. Hazır olarak soslanmış olmaları nedeniyle ilave bir işleme tabi tutulmasına gerek olmayan ve yumuşacık tavuk etleriyle hazırlanan “Lezzet Serisi” ürünleri, 6-7 dakikada kolayca servise ve tüketilmeye hazır hale getirilebiliyor.

 

Kilitli ambalaj ve gerektiği kadarını tüket kolaylığı Banvit’te…

Banvit’in Ramazan ayında tüketicilerine sunduğu diğer bir kolaylık ise özel şoklama teknolojisiyle ürettiği Dondurulmuş Piliç Baget, Bonfile Göğüs, Kanat ve Izgara Tava ürünleri. Kilitli aç-kapa ambalaj özelliğine sahip bu ürünler, gerektiği kadarını poşetten alıp, kalanını bir sonraki kullanıma kadar derin dondurucuda güvenle saklamaya olanak sağlıyor. -40 derecede hızla dondurulan bu ürünler, hem birbirlerine yapışmıyor hem de besin değerleri ve lezzetleri korunmuş oluyor.  

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kalp hastaları kontrollü oruç tutmalı

Ramazan Ayı’nın gelmesi ile birlikte kalp rahatsızlığı olanların oruç tutması ile ilgili sorular da arttı. “Kontrol altındaki kalp hastaları oruç tutabilirler. Ancak oruç tutmak isteyen kalp hastalarının ilk olarak mutlaka doktorları ile görüşerek onay almaları gerekiyor” diyen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Çaynak, hastaların Ramazan Ayı’nı sağlıklı geçirebilmesi için tüyolar verdi…

 

Çoklu ilaç kullanımını gerektiren kalp yetmezliği olanlar, son bir yıl içerisinde yeni kalp krizi geçirenler, kalp hastalığına bağlı kontrol altına alınamayan şikayeti olanlar, artmış inme riski nedeniyle kan sulandırıcı ilaç kullananlar, kontrolsüz hipertansiyon hastalarının oruç tutmaları önerilmez. 

 

Bunun dışında doktorlarını oruç tutmasına izin verdiği hastalarımızın ise iftar ve sahurda hayvansal yağlardan uzak durması gerekiyor. Yemeğe hafif bir kahvaltı veya çorba ile başlanması da iyi olur. Sonrasında ise bol sulu, sebze içeren bir öğün ile devam edilmeli. Sıvı gıdaların yanı sıra aşırıya kaçmadan yenen süt, yoğurt, peynir ve lifli gıdalar da kan şekerini dengeli tutar ve acıkmayı geciktirir.

 

HIZLI YEMEK ANİ KALP KRİZİ SEBEBİ 

Akdeniz mutfağı, sebze ve salata ağırlıklı, et olarak da balığın tercih edildiği beslenme tarzı, kalp hastaları için en uygun beslenmedir. Uzun süren açlığın ardından yağlı, çok miktarda ve hızlı yemek en tehlikelisidir. Bu şekilde mide ve bağırsak sistemine giden kan miktarı artışıyla kalbin iş yükü de artar. Bu da ani kalp krizlerine neden olabilir. Özellikle bilinen kalp hastalığı olanların, almaları gereken besin miktarını iftarla sahur arasında bölüştürerek azar azar tüketmesi en uygun yöntemdir.

 

Günlük su tüketimi doktor tarafından başka bir şey önerilmediyse en az 2 litre olmalıdır. Bu miktar iftarla sahur arasında bölüştürülerek alınmalıdır. Özellikle ilaç tedavisi altında olan hipertansiyon ve bilinen kalp damar hastası olan hastaların bu konuya özen göstermesi hayati önem taşır.

 

İLAÇLAR YENİDEN AYARLANMALI 

Düzenli ilaç kullanması gereken hastaların da ilaç saatlerini iftar ve sahura denk gelecek şekilde ayarlayabilir. Günde üç kez alınması gereken ilaçlar ise ikiye indirilebilir fakat bunu kararını hasta değil doktoru vermelidir. Eğer mümkün değilse böyle bir durumda oruç tutulmaması en faydalısı olacaktır.

 

Oruç ile birlikte su ve tuz kaybı gelişir. Bu nedenle tansiyon değerlerinde düşme gözlenebilir ve tansiyon ilaçlarının dozları geçici olarak azaltılabilir. Yakın takip gerektiren kan sulandırıcı ilaçlar besinlerle etkileşim gösterebilecekleri için bu ilaçları kullanan kalp hastaları da Ramazan Ayı’nda daha sıkı kontrol edilmelidir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Hamileler oruç tutabilir

Anne adaylarının en çok merak ettiği ve araştırdığı konuların başında ‘Hamilelikte oruç tutulabilir mi?’ sorusu geliyor. Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Gökalp Öner, “Anne adayının herhangi bir hastalığı ve erken doğum riski yoksa; sahur yapmak ve bol su tüketmek koşuluyla oruç tutabilir” diyor.  

 

“Yurt içinde ve yurt dışında yapılmış çalışmalarda hamilelerin oruç tutmasında herhangi bir sakınca olmadığı gösterilmiştir” diyen Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Gökalp Öner, hamilelere Ramazan ayını sağlıklı geçirmeleri için önerilerde bulundu…  

Bazı riskli durumlarda gebelerin oruç tutması önerilmez. Bunlar; gebelik şekeri, gebelik yüksek tansiyonu, bebeğin suyunun azalması, kanama riski, gelişim geriliğinin olduğu durumlar ya da erken doğum riski olanların oruç tutması önerilmez.  

 

SAHURSUZ ORUÇ OLMAZ 

Oruç tutacak olan hamilelerin mutlaka sahur yapmaları gerekiyor. Proteinden ve liften ağır beslenmeleri gerekiyor ki gün içerisinde şekerleri düşmesin. 

 

Sahurda yumurta, ceviz, badem, az tuzlu peynir, kaşar peynir ve hatta bir bardak süt tüketmelerini öneriyorum.  

 

Çok şekerli, tuzlu ve yağlı gıdalardan, kızartmalardan uzak durulması gerekiyor. 

 

Sahurda az yağlı, az tuzlu gıdalar tercih edilip yemek yedikten hemen sonra yatılmamalı. 

 

İFTAR İLE SAHUR ARASINDA 3 LİTRE SU

Su, gebeliğin devamında önemlidir. Hamilelerin günde 3 litre su tüketmeleri gerekiyor. Bunu da iftar ile sahur arasında tüketmeleri gerekiyor ki bebeğin suyu azalmasın. Oruç nedeniyle az sıvı alınması durumunda eğer bebeğin suyu azalırsa erken doğum riski ortaya çıkabilir. 

 

Hamileler herhangi bir durumda hemen doktorlarına başvurmalı. Bebek hareketleri azalıyorsa, bebek günde en az 10 defa hareket etmiyorsa acilen doktorlarına başvurmaları gerekir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kanserde Erken Tani Gerçekten Erken Tani Midir?

Koruyucu Tıp Uygulamalarıyla Erken Tanı Rehberi

 

 

Tıp dünyası uzun yıllardır çevresel faktörlerin neden olduğu hastalıkların önlenebildiğini kabul ediyor. Ancak son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerinin birleşmesiyle ortaya çıkan kanser gibi hastalıkların da ortaya çıkma riskini azaltmak mümkün. Erken tanı, doğru ve etkin tedavi uygulamalarıyla, hastalığın ortaya çıkması tamamen engellenebilir veya geciktirilebilir. 

 

Kanserle ilgili koruyucu tıp uygulamalarıyla her üç vakadan en az birinin önlenebildiğini söyleyen Infinity Regenerative Clinic Medikal Direktörü Onkoloji Uzmanı Dr. Yıldıray Tanrıver; Infinity Regenerative Clinic’te uygulanan TTK (Tetkik Tarama Konsültasyon) ve kanserden koruyucu program hakkında bilgi verdi.

 

Erken teşhisin, yaşamsal tehlikelerin önüne geçmek için en önemli yöntemlerden biri olduğunu hatırlatan Uzm. Dr. Yıldıray Tanrıver; “Kanser teşhis edilemediği her dakika vücutta daha da tehlikeli bir hal alabiliyor. Ancak, erken teşhis gerçekten de erken teşhis midir?” diyerek hastalık oluşmadan önce önlem alınmasının önemini vurguladı.

 

Erken tanı ve tarama programları ile kanser hastalıklarının önüne geçilebileceğini belirten Dr. Tanrıver; “Erken evrede konulan tanı, hastalığın ilerlemesini durdurabilir ancak bizim hedefimiz, kansere hiç yakalanmamak için yapılabilecekleri önermek. Kanser riskini azaltmak için uygulanan kapsamlı ve kişiselleştirilmiş tedavilerle, daha hastalık oluşmadan önlem alınabiliyor. Sağlık yönetimini bütüncül bir tedavi ilkesiyle ele aldığımız Infinity Regenerative Clinic’te, hastalık başlamadan önce ve hastalık sonrası uygulamalarla fark yaratıyor; geniş önlemler alınmasına yardımcı oluyoruz” dedi.

 

“TTK (Tetkik Tarama Konsültasyon) ile İleride Oluşabilecek Hastalıkları Tespit Edebiliyoruz”

 

Onkoloji Uzmanı Dr. Yıldıray Tanrıver; “İleri teknolojik cihazlar, ekipmanlar ve genetik testlerle vücudun baştan aşağı tarandığı, kişinin genel sağlık haritasının çıkarıldığı TTK (Tetkik Tarama Konsültasyon) var olan ya da ileride oluşabilecek hastalıkların tespit edilebildiği bir tarama sistemi. Klasik check-up uygulamalarından daha kapsamlı olan bu tarama tekniğinin herhangi bir sağlık sorunu olmadığını düşünen bireylerin dahi yaptırmasını öneriyoruz” dedi.

 

Yapay zekaya sahip 3 boyutlu görüntüleme sistemleri sayesinde tüm doku, organ, hücre ve sistemler değerlendiriliyor; rapor sonuçları uzman doktorlardan oluşan konsültasyon ile incelenerek kişiye en uygun tedavi programları belirleniyor. Böylelikle hastalığa yakalanma riski olan kişiler de tespit edilebiliyor ve ona göre önlem alınabiliyor. 

 

Kanserden Koruyucu Program

 

Kanser, genetik ve çevresel koşulların etkisi ile DNA’nın hasara uğraması sonucu hücrelerin hızlı ve kontrolsüz bölünmesi olarak bilinen patolojik durumdur. Onkoloji Uzmanı Dr. Yıldıray Tanrıver; “Kanserli hücreler düzensizce çoğalarak, önce hasta organın büyümesine ve fonksiyonlarının bozulmasına, sonra ise lenf ve kan sistemleri aracılığıyla tüm vücuda yayılıp organizmanın tamamen tahrip olmasına yol açabiliyor. Infinity Regenerative Clinic’te uyguladığımız kanserden korunma programıyla, kanser hücrelerinin oluşumunu ve ilerlemesini önlemeyi amaçlıyoruz” dedi.

 

Tedavi kapsamında öncelikle ileri laboratuvar ve genetik testler dâhil tıbbın tüm erken tanı araçlarını kullanarak, kanser risk faktörleri belirlediklerini aktaran Dr. Tanrıver; ‘’ Tıbbın tüm bakış açılarının kombinasyonu ile oluşturulan medikal uygulamalar ve önlemler ile bağışıklık sistemini kişiye özel olarak düzenliyoruz. Böylece kansere yol açan risk faktörlerini minimize edebiliyoruz. Bağışıklık sisteminin güçlenmesiyle vücudun doğal savunma mekanizmaları, başta kanser hücreleri olmak üzere tüm hastalıklarla etkin şekilde mücadele edebiliyor. Beslenmenin düzenlenmesi, varsa vücudu etkileyen olumsuz alışkanlıkların giderilmesi, uykunun verimli hale getirilmesi, bağışıklık sisteminin uygun olarak çalıştırılması, eksiklerin giderilmesi, kurşun, cıva gibi kansere yol açabilecek ağır metallerden bedenin arındırılması da dahil olmak üzere çok yönlü yaklaşım ile kanser ve kronik hastalıkların oluşma riskini minimize edilebilir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dikkat! Bahar Yorgunluğu Sandığınız Aslında

Kış mevsiminin yerini bahara bıraktığı bugünlerde doğadaki canlılığın aksine kendinizi yorgun ve halsiz hissediyor, dikkatinizi toplamakta zorlanıyorsanız bahar yorgunluğunun etkisinde olabilirsiniz. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı bugünlerde havaların da değişimi ile birlikte polikliniklere yorgunluk ve halsizlik gibi şikayetlerle gelenlerin sayısında artış olduğunu belirterek “Birinci basamak sağlık hizmetlerine başvuruların yaklaşık üçte biri halsizlik nedeniyle yapılıyor. Toplum tarafından “bahar yorgunluğu” diye nitelendirilen bu durum geçici olabildiği gibi, altında ciddi nedenler de yatabiliyor. Bu nedenle erken tanı ve tedavi büyük önem taşıyor” diyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı bahar yorgunluğu ile karışabilen hastalıkları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.  

 

Soğuk ve yıpratıcı kış günleri geride kalıp bahar mevsimine girerken hem ısının hem de nem oranının değişmesi birçok kişide ‘bahar yorgunluğu’ olarak adlandırılan halsizlik, yorgunluk, depresif ruh hali, sürekli uyuma isteği ve dikkatini toplayamama gibi sorunlara neden olabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı bahar yorgunluğunun kısa süreli olduğunu, birkaç haftadan uzun süren yorgunluğun ise altında başka nedenlerin yatabildiğini belirterek “Yorgunluğun süresi önemlidir. Kısa süreli yorgunluklar genellikle daha iyi huyludur. Akut tıbbi durum değişiklikleri ve yeni karşılaşılan bir stres faktörü ya da önceki akşam fazlaca eğlenmek, susuz kalmak, soğuk algınlığı başlangıcı, vitamin ve mineral eksikliği, açlık gibi geçici etkenlerle ortaya çıkar. Bazen de yorgunluğun nedeni sadece fazla çalışmaktır. Bu tür akut yorgunluk herkeste görülebilir. Ancak yorgunluğun bir aydan fazla sürmesi olağanın ötesine geçilip, altta yatan nedenlerin mutlaka araştırılmasını gerektirir” diyor. 

 

Uyku apnesinden kansere…

Bir aydan uzun süren yorgunluğun altında ciddi bir hastalık yatıp yatmadığının anlaşılabilmesinde hastanın hekime başvurarak ayrıntılı hikayesini anlatmasının, detaylı fiziki muayenenin ve semptomlara uygun tetkikler yapılmasının önemli olduğunu vurgulayan Dr. Meltem Batmacı şöyle konuşuyor: “Kan tahlili, görüntüleme ya da bazı daha özellikli diğer tetkik yöntemleri kullanılması gerekebilir. Örneğin; hastanın uyku problemi olması, gündüz uyku hali, horlama tariflemesi uyku apne sendromunu; hayattan zevk alamama depresyonu, ateş olması enfeksiyon hastalığını, kilo kaybı fazla çalışan tiroit bezini, depresyonu ya da kanseri düşündürebilir. Bu nedenle yorgunluğu bir aydan uzun sürenlerin mutlaka hekime danışmaları gerekir.” Hekim tarafından saptanan nedenin tedavisinin de; hastaya ve eşlik eden olası hastalıklarına göre değiştiğini belirten Dr. Meltem Batmacı “İlaç tedavisi, cerrahi tedavi, radyoaktif tedaviler, bilişsel davranış terapileri, psikoterapiler, destekleyici ilişkiler, egzersiz, bir işte çalışma gibi sayısız, kişiye ve nedene özel tedavi yöntemleri vardır” diyor. 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ramazan’da mide sorunlarını önlemenin yolları

Ramazan’da öğün sayısının azalması ve öğünler arasındaki sürenin uzaması nedeni ile beslenme düzeni tamamen değişiyor. Açlık durumunun uzun süre devam etmesinin halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı gibi sorunlara neden olabildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak İnsel Aydın, “Ramazan ayında özellikle sıvı alımına dikkat edilmediğinde baş dönmesi, unutkanlık, dalgınlık, dikkatsizlik, uykuya meyil, sinirlilik, hazımsızlık, şişlik ve reflü gibi birçok sağlık sorunları meydana gelebiliyor. Yeterli beslenme sağlanmadığında ise bu sorunlar tekrarlayabiliyor. Bunların yanı sıra çok sık görülen reflü ve mide yanmalarını en aza indirmek için beslenmeye dikkat edilmeli” dedi. 

 

Oruç tutarken sahura kalkmanın oldukça önemli olduğunu hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak İnsel Aydın, “Sahura kalkılmadan oruç tutulursa aç kalma süresi arttığı için metabolizma hızı düşer ve kişide halsizlik, baş ağrısı gibi sorunlar görülebilir. Bu yüzden oruç tutarken mutlaka sahura kalkılmalı ve sıvı tüketimine özen gösterilmeli. Ayrıca, sahurda protein ağırlıklı beslenmek midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı da geciktirebilir. Bu nedenle özellikle yumurta, süt, yoğurt, peynir gibi besinler sahurda mutlaka tüketilmeli” şeklinde konuştu.

 

Sahurun bir kahvaltı öğünü olarak planlanması gerektiğinin altını çizen Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak İnsel Aydın, “Tost, gözleme, omlet, süt, salatalık, domates, yeşillikler tercih edebilirsiniz. Sahurda meyve tüketimi de gün içindeki tatlı isteğinin baskılanmasına yardımcı olacaktır. Posalı besinler de uzun süreli tokluk sağlar; bu nedenle tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği ve kepekli ekmek dönüşümlü tercih etmelisiniz. Posanın diğer kaynaklarından biri de yulaftır. Yulaf; kan şekerini düzenlemede, kolesterol seviyelerini düşürmede ve kabızlığı önlemede çok ideal bir besindir. Tok tutucu özelliği önemli etkisi nedeniyle de Ramazan ayında özellikle sahurda yoğurt veya süt ile birlikte veya salatalara ekleyerek tüketilebilirsiniz” açıklamasında bulundu. 

 

İftarda mideyi yoran besinlerden kaçınılmalı

İftar yemeklerinin genellikle Ramazan’ın bereketinden ve uzun süreli açlıktan ötürü ziyafet sofrası şeklinde hazırlandığını söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak İnsel Aydın, “İftar sofrası hazırlarken kızartmalar, tatlılar, pilavlar gibi mideyi yoran besinler yerine çorbalar, salatalar, hafif sebze yemekleri, ızgara veya fırın yemekleri tercih edilmeli. İftar sonrası öğünlerde ise meyve ve dondurma gibi alternatif hafif öğünler seçilebilir” dedi. 

 

Ramazan ayında reflü sık görülüyor

Ramazan ayında en sık karşılaşılan sorunlardan birinin de reflü olduğunu hatırlatan Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak İnsel Aydın, Ramazan ayında kilo almamak ve mide yanmalarını en aza indirmek için beslenme önerilerinde bulundu:

 

  • Sahur öğününü mutlaka yapın. Geceden niyet edip yatıldığında metabolizma yavaşlar ve yağların depolanmasına sebep olursunuz.
  • Sahurda protein içeren süt, peynir, yumurta, yoğurt türü besinleri mutlaka tüketin.
  • Asitli içeceklerden uzak durun. Hazır meyve suları yerine meyve, şekersiz kompostolar tercih edin.
  • Kan şekerini hızla yükselten besinler yerine posa miktarı fazla olan besinler (kepekli ekmek, çok tahıllı ekmek, çavdar ekmeği, kepekli makarna, kepekli pirinç, sebze, meyve, kuru baklagiller, ceviz, fındık, badem gibi yağlı tohumlar gibi) tokluk hissi sağladığı için tercih edin.
  • En az 2 litre su tüketin.
  • Şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlı, dondurma veya meyve tercih edin. Haftada 2 kez sütlü tatlı tüketip diğer günlerde meyve veya kuru meyveyi tatlı olarak kullanın.
  • İftardan 1,5-2 saat sonrasında mutlaka bir ara öğün yapın.
  • İftardan 1–2 saat sonra yapılan yürüyüşün metabolizmayı hızlandırdığını, ağırlık artışını önlediğini unutmayın.
  • Yemekleri susuz tüketirseniz, daha az yağ almış olursunuz.
  • Turşular ve salamuralar, iftariyelik olarak hazırladığımız peynir, zeytin ve pastırmalar kanın yoğunluğunu arttırır ve susuzluk hissini tetikler. İftarda ve sahurda bu yiyecekleri hiç bulundurmamak akıllıca olur.
  • Beyne tokluk sinyalinin ulaşması için yemeğe başladıktan sonra 20 dakika gerekmektedir. Bu nedenle hızlı yemek yemeyin ve lokmalar arasında çatalınızı bırakın.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kanser Haftası’nda Novartis Onkoloji “Kansere Karşı 1 Şey Söyle” diyor

Toplumun her kesiminde kansere yönelik farkındalığı artırmak ve erken teşhisin önemine vurgu yapmak üzere 1-7 Nisan tarihleri arası Kanser Haftası olarak kutlanıyor. Türkiye’de onkoloji ve hematoloji alanındaki 20 ürünü ve 100’e yakın çalışanıyla hastaların yaşamlarını iyileştirmek için çalışan Novartis Onkoloji Türkiye, 1-7 Nisan Kanser Haftası kapsamında MetAmazon (Metastatik Meme Kanseri Derneği) ve Marmara Onkoloji Derneği ile anlamlı bir iş birliğine imza atarak "Kansere Karşı 1 Şey Söyle" projesini hayata geçirdi. 

 

2016 yılında Novartis Onkoloji önderliğinde kanser hastaları ve hasta yakınlarını bilinçlendirmeye yönelik başlatılan “Kansere Karşı 1’iz” farkındalık projesinin devamı niteliği taşıyan “Kansere Karşı 1 Şey Söyle” projesiyle kanser hastalığına dikkat çekerek hasta, hasta yakını ve sağlık çalışanlarının sesi olmak ve toplumsal farkındalığı artırmak hedefleniyor.

 

Kanserle mücadelede yenilikçi tedaviler geliştiriyoruz

 

Kanser hastalarının yaşamlarını iyileştirmek için yenilikçi tedaviler geliştirmek üzere çalıştıklarını ifade eden Novartis Onkoloji Türkiye Genel Müdürü Pınar Üstündağ, şirketin global önceliklerini şu sözlerle özetliyor: “Novartis Onkoloji olarak yıllara dayanan kanser alanındaki tecrübemiz, yenilikçi tedavi yaklaşımlarımız, güçlü iş birlikleri ve farkındalık projelerimizle, dünyada 80’i aşkın ülkede 10 binin üzerinde çalışanımızla onkoloji alanında sürdürülebilir etki yaratmak için çalışıyoruz. Global olarak hedefe yönelik tedaviler, hücre ve gen terapileri, immünoterapi ve radyoligand tedavisi olmak üzere 4 farklı alanda çalışmalarımızı ve araştırmalarımızı sürdürüyoruz. Meme kanseri, akciğer kanseri, melanom, böbrek kanseri ve hematoloji odaklandığımız alanların başında geliyor. Global olarak 22 onaylı ürünümüz ve geliştirdiğimiz 25 farklı molekülümüz bulunuyor.” 

 

Türkiye’de de onkoloji ve hematoloji alanlarına odaklanarak kanserle mücadelede önemli bir rol oynadıklarını belirten Üstündağ, “Türkiye’de devam eden 30’un üzerinde klinik çalışmamızla kanser alanında en fazla klinik araştırma yapan firmalardan biriyiz. Yeni tedavilerin keşfi için araştırma ve geliştirmeye önem veriyoruz. Bu alanda bugüne dek yaptığımız katkılar bize gurur veriyor ve gelişim imkanlarını artırarak toplum için daha fazla değer yaratmak üzere çalışmalarımızı azimle sürdürüyoruz. Novartis Onkoloji Türkiye olarak hedefimiz bilime dayalı yenilikler yoluyla hastalar için daha iyi tedavi sonuçları sağlamak, nihai amacımız ise insan sağlığına katma değer yaratan sonuçlara ulaşmak. Kanserle mücadelede tedavilerin elbette çok büyük bir önemi var. Ama toplumda kanser farkındalığının artırılmasına yönelik çalışmalar da kanserle mücadelede önemli bir yere sahip. Novartis Onkoloji Türkiye ekibi olarak ilgili dernek ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yaparak şirket içi ve dışında birçok proje geliştiriyor ve hayata geçiriyoruz. Önümüzdeki dönemlerde de toplumun kanser hakkında bilinçlendirilmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi.   

 

“Kansere Karşı 1 Şey Söyle” projesiyle toplumda kanser farkındalığının artırılmasına katkı sağlıyoruz

 

Novartis Onkoloji, 2016 yılında kanser hastalığında psikolojik desteğin önemine dikkat çekmek amacıyla ilgili derneklerle iş birliği içinde "Kansere Karşı 1’iz" farkındalık projesini hayata geçirdi. Proje kapsamında hastalar ve hasta yakınlarının tedavi sürecinde merak ettikleri soruların yanıtlarını uzman bir onko-psikolog aracılığıyla alabilecekleri, YouTube üzerinden ücretsiz ve kolayca ulaşabilecekleri Kansere Karşı 1’iz platformu oluşturuldu. Platformla bugüne kadar Türkiye genelinde 70 milyondan fazla izlenme elde edildi. 

 

Her yıl Kansere Karşı 1’iz projesi kapsamında çeşitli kanser türlerine odaklandıklarını belirten Novartis Onkoloji Türkiye Genel Müdürü Pınar Üstündağ, “MetAmazon (Metastatik Meme Kanseri Derneği) ve Marmara Onkoloji Derneği iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Kansere Karşı 1 Şey Söyle projesiyle kansere karşı hastalar, hasta yakınları, hekimler ve Novartis olarak, hepimizin bir bütünün parçaları olduğumuzun altını çizmek istedik. Bu birlikteliğin ve gücün farkında olarak bu projeyi başlattık. Amacımız kanserle yaşayanlara yalnız olmadıklarını hatırlatacak, onlara birlik olmanın gücünü hissettirecek ‘1’ şeyler söylemek” dedi. 

 

1-7 Nisan Kanser Haftası boyunca Novartis Türkiye sosyal medya hesapları üzerinden paylaşılacak kısa videolarla hep birlikte kansere karşı “1” olmaya devam edecekler.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Singer 170. Yıl Sergisi Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde

Singer’in 170. yılına özel bir koleksiyonla oluşturduğu “Singer 170. Yıl Sergisi”, İstanbul’un ardından şimdi de Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde ziyaretçileriyle buluştu. 1 Nisan 2022 tarihinde ziyarete açılan sergi, yaklaşık 4 ay süreyle 31 Ağustos tarihine kadar görülebilecek.

 

Dünyanın ve Türkiye’nin lider markası Singer, 170. yılına özel olarak oluşturduğu “Singer 170. Yıl Sergisi”ni Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’ne taşıdı. İlk durağı olan İstanbul Rahmi M. Koç Müzesi’nde 16 Aralık 2021- 14 Mart 2022 tarihleri arasında izleyiciyle buluşan 170. Yıl Sergisi’nde; markanın iki asra yaklaşan tarihi boyunca tanıklık ettiği sosyal ve ekonomik olayların izlerini taşıyan makine ve materyaller sergilendi.

 

İstanbul’un ardından Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nden başlayarak Anadolu’yu gezmesi planlanan Singer 170. Yıl Sergisi’nde yurt dışından ve Türkiye’nin farklı bölgelerinden toplanan, şahsi koleksiyonlardan temin edilen tarihi makinelerin yanı sıra, yine tarihi değeri olan radyo, makas, kaşık, saat gibi Singer markalı birçok ürün, her biri bambaşka hayatlara dokunan nostaljik fotoğraflar, fatura ve kıymetli belgeler yer alıyor. 

 

Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde 1 Nisan 2022 tarihinde ziyarete açılan sergi, yaklaşık 4 ay süreyle 31 Ağustos  tarihine kadar gezilebilecek.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Tercan; “TMMOB Ilıca Kür Merkezi’ne de destek versin…”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)  İl Koordinasyon Kurulu’nun Çeşme Projesi’ne ilişkin yaptığı açıklamalara dikkat çeken Destination İzmir Başkanı Bülent Tercan, TMMOB’den aynı hassasiyeti Çeşme’nin bir başka kaybı olan Ilıca Termal kaynakları için de göstermesini istedi.

 

Bilindiği üzere bir süre önce Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un  Çeşme Projesi’ne ilişkin yaptığı toplantının ardından  TMMOB İl Koordinasyon Kurulu da bir açıklama yapmış, açıklamada “Çeşme, parsel parsel talan ediliyor” ifadeleri dikkat çekmişti.

 

Vatandaşlık görevi

 

Çeşme’nin Türkiye’nin en önemli turizm gözdelerinden olduğunu hatırlatan Bülent Tercan, ‘Çeşme’nin sorunlarına siyaset üstü bir anlayışla yaklaşılmalı ve ilçenin gelişmesi, ekonomiye verdiği katma değerin artırılması sağlanmalıdır. Çeşme milli servetimizdir, korumak, iyileştirmek vatandaşlık görevidir’ dedi.

 

TMMOB İl Kurulu’nun Çeşme projesine ilişkin görüşlerine katılmadığını belirten Destination İzmir Başkanı Tercan, ‘Bakış açılarımız farklı. Çeşme’de farklı siyasi düşüncelere sahip çok sayıda turizmci de TMMOB’nin açıklamalarını desteklemiyor. Ancak herkesin düşüncesine saygı duyuyoruz. Aynı şekilde TMMOB İl Kurulu’ndan da aynı hassasiyeti bekliyor, Çeşme Ilıca’da talan edilen zengin termal kaynaklarının değerlendirilmesine katkı koymasını arzuluyoruz.’ diye konuştu.

 

Avrupa’nın gözdesi olacaktık

 

Ilıca’daki termal kaynakların heba edildiğinden yakınan Tercan sözlerini şöyle sürdürdü:  ‘TMMOB İl Kurulu’nun Çeşme Projesi’ne itirazının temel nedeni toplum ve doğa yararına olmaması. Çeşme’de yerel yönetimler ve sermaye kaynaklı yanlış projelerin hazırlandığını ifade ediyorlar. Çeşmeli turizmciler olarak doğanın korunması ve toplum yararlarının ön plana çıkarılması çerçevesinde bizim de taleplerimiz var.  

 

Çeşme Ilıca’daki termal arazi üzerine yüzde 70’ i yeşil alan olacak şekilde avam projeler çizilmişti. Yeraltındaki termal sulara zarar verilmeden Termal Kür Merkezi yapılacaktı.  Doğa ile barışık, yeşille iç içe bu kür merkezindeki şifalı sulardan ve  çamurlardan, yerli yabancı turistler faydalanacaktı. Avrupa yaşlı nüfusa sahip ve bu tür termal merkezlere büyük ilgi gösteriyor. Projelenen kür merkezi hayata geçirilseydi, iddia ediyorum Avrupa ülkelerinin gözdesi olacaktık.  Kış aylarında  iş yapamayan Çeşme esnafı, sanatkarı, turizmcisi, yatırımcısı, otelcisi ve halkın tüm kesimleri için umut ışığı olacaktı. Çünkü kür merkezi sayesinde sürdürebilir turizm potansiyeli yılın 12 ayına yayılacaktı.

 

Yanlıştan dönülsün

 

Dönemin Çeşme Belediye başkan ve yönetimi, hala sebebini sorgulanan şekilde doğa ile barışık termal kür merkezi projesinden vazgeçti. Bu alanı parsel parsel talan etti, hipermarket ile hala boş duran dükkanları inşa etti, termal kaynaklara yazık etti. Yeraltına dökülen temel betonları yüzünden termal sular, şifalı çamur zarar gördü. Üstelik boş dükkanların ekonomiye de bir faydası yok.

 

Doğa gönüllüsü olduklarına inandığımız TMMOB yöneticilerinin Çeşme Projesi için gösterdiği dikkat ve hassasiyeti Çeşme Ilıca Termalleri için de göstermesini bekliyoruz. Talan edilmiş bu alan yıkılıp, doğa ile barışık termal kür merkezi yapılması sağlanmalıdır. Bu konuda TMMOB yöneticilerini de gayret göstermelidir’

 

 

 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı