Aylık arşivler: Eylül 2022

EÜ’de “Ege Derin Teknoloji Fabrikası” gün sayıyor

Ege Üniversitesinden ‘Derin Teknoloji’ye 6.5 milyon avroluk yatırım

 

Avrupa Birliği (AB) ve ülkemiz tarafından finanse edilerek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı öncülüğünde yürütülen, "Rekabetçi Sektörler Programı” tarafından desteklenen D-TECH4ENT projesi kapsamında Ege Derin Teknoloji Fabrikası, Ege Üniversitesi kampüsünde 900 metrekare kapalı alanda kuruluyor.

 

Türkiye’nin en girişimci ve yenilikçi yükseköğretim kurumlarından olan Ege Üniversitesinde derin teknoloji fikirleri üzerinde çalışan araştırmacılara ve girişimcilere yönelik hizmet verecek 6.5 milyon avroluk Ege Derin Teknoloji Fabrikası gün sayıyor.

 

Ege Üniversitesinde güçlü bir  Ar-Ge ve inovasyon altyapısı oluşturarak üniversitenin potansiyelini sektörle buluşturduklarını ifade eden Rektör Prof. Dr. Necdet Budak,  “Görevde bulunduğumuz süre içerisinde bölgemizde; araştırma geliştirmenin, inovasyonun, kalkınmanın,  üretimin lokomotifi olan üniversitemiz; üniversite-sanayi iş birliğine yönelik köklü çalışmalar yaparak ‘Ege Modeli’ başta olmak üzere, pek çok örnek uygulamayı üretim sektörlerinin hizmetine sundu. Girişimcilik ve yenilikçilik anlamında önemli adımlar atarak; vizyoner fikirlerimiz, iz bırakan uygulamalarımız  ile yükseköğretim alanında değişimin, gelişimin öncüsü olduk. Ege Bölgesinin en köklü eğitim kurumu olan üniversitemizin, bilimsel birikimini ülke sanayisinin gelişimi için seferber ederek,   iş birliklerinin oluşturulmasına ve sanayinin ihtiyaç duyduğu bilgi ve teknolojinin geliştirilmesine özel ehemmiyet gösterdik.  Bu iş birliklerini slogan olmaktan öteye taşıyarak, güçlü bir üniversite-sanayi ekosistemi ve kültürü oluşturduk. Üniversitemizin ürettiği bilginin ve teknolojinin reel sektörle buluşmasını sağladık. Bu kapsamda Üniversitemiz Teknoparkını, EBİLTEM Teknoloji Transfer Ofisini yeniden yapılandırdık. Üniversitelerimizin Ar-Ge ve inovasyon süreçlerini,  belirlediğimiz strateji ve politikalarla destekleyip, ekosistemimizin  bileşenleri olan EBİLTEM TTO, Ege Teknopark, AROM, BAP Koordinatörlüğü, EGEMATAL, ARGEFAR ile akademik birimlerimiz bünyesinde hizmet veren laboratuvarlar arasında  eşgüdüm sağlayarak hem sektör hem de kamu kurumları  ile bağlarımızı güçlendirdik. Kısa süre içinde faaliyete geçireceğimiz fabrika ile bir ilki daha başaracağız. Bu yatırımımızla Ege Üniversitesinin inovasyon ve Ar-Ge ekosisteminin ülkemizin geleceğine daha nitelikli katkı vereceğine inanıyorum” diye konuştu.

 

 “Ege Derin Teknoloji Fabrikası,  900 metrekare kapalı alana sahip olacak”

Derin teknoloji fabrikasının Türkiye’nin en büyük prototipleme merkezlerinden birisi olacağına dikkat çeken Rektör Budak, “900 metrekare kapalı alana sahip olacak olan fabrikamız; teknoloji şirketlerini, yenilikçi ürün-teknoloji geliştirmek isteyen ve ölçek büyütmek isteyen  KOBİ’leri, girişimci, akademisyen, öğrenci, endüstriyel tasarımcı ve sanatçıları kapsayan geniş bir yelpazedeki faydalanıcılara hizmet verecek. Girişimcilere hızlı prototipleme, ölçek büyütme, seri üretim, eğitim, mentörlük ve yüksek teknolojiye sahip makine altyapısının sunulması ve bunların yetkinlik ve rekabet güçlerini arttırmayı hedefliyoruz. Ege Derin Teknoloji Fabrikası derin teknoloji fikirleri (TRL-3 seviyesinden başlayarak) üzerinde çalışan araştırma ve girişimcilere hitap edecek ve ihtiyaç duyulan tüm prototipleme ve iş geliştirme desteğini kapsayan ‘tek durak’ olarak hizmet edecek. Derin Teknoloji Fabrikamız adeta bacasız bir fabrika olarak ülkemizin gelişmesine ve AB ile rekabet etmesine katkı sağlayacak. kurmakta olduğumuz tesis içerisinde aynı zamanda elektronik laboratuvarı ve yaşam bilimleri laboratuvarı ve yarı otomatik dolum makinaları gibi katma değerli üretimi destekleyecek donanımlara yer veriyoruz. En önemlisi ise bu alt yapıyı kullanmak isteyen girişimcilere kuluçka hizmeti sunulacak ve girişimcilerimizin projelerinde hedefledikleri ürünlerin bu tesiste hayata geçirilmesi sağlanacaktır” dedi.

 

“Donanım ve Prototipleme ile Yaşam Bilimleri

Laboratuvarları yer alacak”

Ege Teknopark Genel Müdürü Prof. Dr. Emre İlker ise “D-TECH4ENT projemiz ile kuracağımız  fabrikamızda ‘prototip’ aşamasında ürünlerini sunan kuluçkalarımızın ve tüm girişimlerin ‘Scale-up’ (ölçek büyütmelerini) yapmalarını sağlayacak ve seri üretime geçmelerini kolaylaştıracak bir altyapı sunacağız. Altyapı yanında bu operasyonu sürdürürken ticarileşme ve genel destek noktasında uçtan uca destek verebilecek bir ekipte oluşturulacak. Proje kapsamında iki temel hizmet sağlanmaktadır. Bunlardan ilki, fabrika binasında yer alan ‘Donanım ve Prototipleme Laboratuvarı’ ile ‘Yaşam Bilimleri Laboratuvarı’dır. Bu laboratuvarlarda Metal 3D yazıcılar, Polimer işleyebilen 3D yazıcılar, Tel Erezyon gibi cihazları ile GC-MS, PCR, 3D Bioprinter, Biyofermantörler, Reaktörler, Yüksek teknolojiye sahip görüntüleme sistemleri, Şişeleme Cihazları, Çeker kabinler gibi cihazların yer aldığı tam teşekküllü bir tesis hizmet vermektedir. Bu hizmet kapsamında hizmet sağlanan cihazların bütçesi yaklaşık 3 milyon 500 bin avro olacak. İkinci hizmet kapsamı ise Teknik Destek Bileşeni (Technical Assistance) ise fabrikada çalışacak derin-teknoloji odaklı girişimcilere yönelik yurt içi ve yurt dışı bir eğitim programı ve merkezde görev almak isteyen personellerin-öğrencilerin eğitilmesi hizmetlerini içermektedir. Bu hizmet kapsamında 12 ay boyunca merkez çalışanlarının eğitimleri gerçekleştirilecektir. Ardından da 18 aylık bir ‘hızlandırma’ programı ile bu merkezde Ar- Ge faaliyetlerini bir aşama öteye taşımaları için girişim ekiplerine hizmet verilecektir. Bu hizmetin bütçesi ise yaklaşık 3 milyon avroyu bulacak. Tüm bu hizmetlerin aynı zamanda üniversite ve özel sektör temsilcilerine de verilmesi sağlanarak üniversite-sanayi iş birliği artırılacak, merkez kapsamında cihaz kullanım eğitimleri verilerek yeni teknolojiye ayak uydurmuş ara eleman yetiştirilmesi ve istihdamına katkı sağlanacaktır” diye konuştu.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çalıntı Kredi Kartı Bilgileri 2 Dolara Satılırken Sağlık Verileri 363 Dolara Satılıyor

KİŞİSEL SAĞLIK BİLGİLERİNİZ ELE GEÇİRİLDİĞİNDE NELER YAPMALISINIZ?

 

Sağlık kuruluşları tarafından toplanan kişisel sağlık bilgileri giderek daha fazla siber saldırıların hedefi haline geliyor. Öyle ki, kredi kartı bilgileri ve kişisel bilgiler karaborsada 2 dolara satılıyorken, sağlık verileri 363 dolara kadar satılabiliyor. Tıbbi kayıtların oldukça değerli olduğunu çünkü siber suçluların, tıbbi koşullardan yararlanıp e-posta, telefon veya SMS yoluyla kişilerin rahatsızlıklarını öne sürerek onları hedef almak için kullanabildiklerini söyleyen Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye distribütörü Laykon Bilişim’in Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, tüm dünyada yaşanan ve vatandaşları olumsuz etkileyen sağlık verisi ihlallerine karşı alınabilecek önlemleri sıralıyor.

 

Sağlık kuruluşları tarafından toplanan veya oluşturulan kişisel sağlık bilgileri, siber suçlular tarafından oldukça ilgi görüyor. Infosec Enstitüsü'ne göre, kredi kartı bilgileri ve kişisel bilgiler karaborsada 1-2 dolara satılıyorken sağlık verileri 363 dolara kadar satabiliyor. Bunun önemli bir nedeni ise kişiye ait hastalıklar, ameliyat bilgileri ve diğer rahatsızlıklardan oluşan kişisel sağlık geçmişi değiştirilemiyorken kredi kartı bilgilerinin kolaylıkla iptal edilebilmesi. Tıbbi kayıtların oldukça değerli olduğunu çünkü siber suçluların, tıbbi koşullardan yararlanıp e-posta, telefon veya SMS yoluyla kişilerin rahatsızlıklarını öne sürerek onları hedef almak için kullanabileceklerini söyleyen Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye distribütörü Laykon Bilişim’in Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, tüm dünyada yaşanan ve vatandaşları olumsuz etkileyen sağlık verisi ihlallerine karşı alınabilecek önlemleri sıralıyor.

 

Hackerler Vatandaşların Sağlık Verileriyle Neler Yapıyor?

 

Vatandaşların tıbbi geçmişlerine ulaşan hackerler, çalınan sağlık verileri ile kişilere şantaj yapabiliyor, sahte sigorta talepleri oluşturabiliyor, çalınan sağlık verilerini tıbbi bakım almak için kendi adlarına kullanabiliyor veya bu verileri bir başkasına yasa dışı reçetelere ulaşması için satabiliyor. Hackerler, çaldıkları sağlık verileriyle kimi zaman kişilerin sağlık sigortasından yararlanabiliyor. Vatandaşlar kendileri için almadıkları sağlık hizmetleri karşısında yüklü faturalarla karşılaşabiliyor ya da hackerler tarafından sağlık bilgileri değiştirildiği için kendilerinde yanlış bir tedavi yöntemi bile uygulanabiliyor. Hastalıklar konusunda hassas olan vatandaşlar, rahatsızlıkları kullanılarak yapılan oltalama saldırılarına daha çabuk inanıp hackerlerin tuzağına düşebiliyor. Özellikle sağlık kuruluşlarının siber direncini artırmak için daha fazla gayret gösterdiklerini söyleyen Alev Akkoyunlu, sağlık kuruluşlarına ait verilerin en az finans sektöründeki şirketlerin verileri kadar korunması ve doğru kurumsal güvenlik ürünlerinin tercih edilmesi gerektiğini belirtiyor.

 

Kişisel Sağlık Verilerinizi Korumak İçin Neler Yapabilirsiniz?

 

1. Şüpheli bağlantılara dikkat edin. Hastanelerden, tedavi merkezlerinden ve sigorta şirketlerinden gönderildiği iddia edilen istenmeyen e-postalara, şüpheli bağlantılara ve eklere dikkat edin. Her zaman resmi sitelerden işlem yapın.

 

2.  Güçlü parolalar kullanın. Benzersiz, güçlü parolalar kullanın ve tüm hesaplarınızda iki faktörlü kimlik doğrulamasını etkinleştirin.

 

3. Kullanmadığınız hesapları silin. Mümkün olduğu kadar çok eski ve kullanmadığınız hesapları silin. Verilerinize sahip olan ne kadar çok site varsa, bilgilerinizin açığa çıkma ihtimali o kadar yüksek olur.

 

4. Dijital kimlik koruması kullanın. Güçlü bir dijital kimlik koruması kullanmak hakkınızda bilinen bilgileri, bir ihlalden etkilenip etkilenmediğinizi ve verilerinizin sızması durumunda ne yapılabileceğini veya bu durumu nasıl önleyeceğinizi bilmenize olanak tanır

 

5. Şüpheli iletişim taleplerine cevap vermeyinŞifre, ödeme bilgileri gibi hassas bilgileri doğrulamak isteyen taleplere ve istenmeyen telefon aramalarına veya kişisel bilgi isteyen acil SMS’lere cevap vermeyin.

 

Sağlık ve Diğer Kişisel Bilgileriniz Bir Veri İhlaline Maruz Kaldığında Ne Yapmalısınız?

 

1. Panik yapmadan hangi bilgilerinize erişildiğini bulun. Veri ihlaline uğrayan kurum hangi kişisel bilgilere ne kadar erişildiğini açıkladığında, bunu dikkatle takip edin.

 

2. Her parolanızın benzersiz olması gerektiğine dikkat edin. Bir parolayı birden fazla hesapta defalarca kullanırsanız, olası bir veri ihlali, bilgisayar korsanlarının bu parolayı kullandığınız her hesaba erişmesine izin verir.

 

3. Bankanızı bilgilendirin. Finansal bilgileriniz ihlale uğradıysa bankanızı dolandırıcılık olasılığına karşı uyararak kartınızı iptal edin ve ekstrelerinizi olağandışı işlemlere karşı izleyin.

 

4. Yakınlarınızı da uyarın. Aynı hizmeti ya da uygulamayı kullanabilecek arkadaşlarınızı uyarın ve önlem almalarını sağlayın.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kobi’lerin yüzde 54’ü Siber Güvenliğin İlk Adımını Uygulamıyor

HACKERLERİN GÖZDESİ KOBİ’LERİN DE  SİBER SALDIRILARDAN KORUNMASI GEREKİYOR!

 

Manşetleri süsleyen ve şok etkisi yaratan siber saldırıların genelde küresel çaplı işletmelere yönelik olduğu düşünülüyor. Ancak bu düşünce, küçük ve orta ölçekli işletmeleri siber güvenlik önlemlerinden uzak tutabiliyor. KOBİ’lerin 54’ünün çok faktörlü kimlik doğrulama çözümünü kullanmamasına dikkat çeken WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, MFA çözümünün özellikle de KOBİ’ler için hala yaygın olarak tavsiye edildiğini hatırlatıyor.

 

Çok faktörlü kimlik doğrulama kullanımı, kullanıcıların bir işletme hesabına her giriş yaptığında birden fazla kanıt sunmasını gerektiriyor. Yıllardır kullanılan ve siber güvenlik uzmanları tarafından hala tavsiye edilen bu çözüm en uygulanabilir çözümlerden biri olma özelliğini de kaybetmiyor. Yapılan araştırmalarda KOBİ’lerin 54’ünün işletmeleri için çok faktörlü kimlik doğrulama kullanmadığı, 47’sinin ise çok faktörlü kimlik doğrulamasını anlamadığı görülüyor. KOBİ’lerin yarısından fazlasının MFA çözümünün faydalarının farkında olmadığı bulgusuna dikkat çeken WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, KOBİ’lerin siber güvenlik önlemlerini göz ardı etmesinde hem yetersiz kaynaklar hem de siber güvenlik bilinci eksikliğinin etkisi olduğunu belirtiyor.

 

En Küçük İşletmeler Bile Değerli Verilere Sahip

 

Her ölçekten ve sektörden işletmeler siber güvenlik tehditlerine karşı savunmasız olabiliyor. KOBİ’ler de uluslararası çapta operasyon yürüten işletmeler gibi siber saldırı riskiyle karşı karşıya kalabiliyor. Kaynakları ve dijital okuryazarlığa erişimleri göz önünde bulundurulduğunda kendilerini savunabilecekleri etkin bir mekanizmaya sahip olmadıkları için KOBİ’lerin bazı durumlarda daha büyük risk altında olduğu da bilinen bir gerçek. En küçük işletmelerin bile müşteri işlem kayıtları ve ticari sırlar gibi önemli verilere sahip olduğunu vurgulayan Yusuf Evmez, siber saldırıların şirketlere olan maliyetinin sadece veri kaybı olmadığını, KOBİ’lerin aynı zamanda sistemlerine erişimi de kaybedebileceklerini hatırlatıyor.

 

Gücü Kanıtlanmış Bir Çözüm KOBİ’lerin İmdadına Yetişiyor

 

Neredeyse tüm hesap ele geçirme saldırılarının etkili uygulanan çok faktörlü kimlik doğrulama çözümü ile durdurulabildiği biliniyor. Siber saldırıları durdurmanın kanıtlanmış yolu olan bu çözüm daha çok KOBİ’nin başvurması gereken bir çözüm olarak görülüyor. İşletmeler dijital varlıklarını büyüttükçe siber güvenlik ihtiyaçları artıyorken çok faktörlü kimlik doğrulamanın işletmelerin bilgisayarlarında ya da mobil cihazlarda donanım değişikliği gerektirmemesi ve düşük maliyetli olması da KOBİ’lerin tercih edebileceği bir seçenek olmasını sağlıyor. Güçlü bir parola, siber güvenliği sağlamak için iyi bir adımken çözülmesi karmaşık bir parola tek başına yeterli sayılmıyor. Sağlam bir siber güvenlik ekosistemi için büyük işletmeler gibi KOBİ’lerin de siber saldırılardan korunması gerektiğinin önemini hatırlatan WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, şirketlerin pahalı donanımlara ihtiyaç duymadan ve büyük bütçeler harcamadan bulut tabanlı çok faktörlü kimlik doğrulama hizmetine sahip olabileceğine dikkat çekiyor.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Bostanlısporlu Muaytha da Türkiye Üçüncüsü

Kütahya’da yapılan “Dumlupınar Meydan Muharebesi Zaferi 100. Yılı Çocuklar (Minik – Yıldızlar) Türkiye Muaythai Şampiyonası’’nda Bostanlıspor Türkiye Üçüncülüğü kazandı.

Bostanlıspor muaythai antrenörü Aytaç Uyanıker, Tarık Şenaras’ın yarıfinalde önce galip ilan edildiğini 10 dakika sonra da hakem hatası olarak yenik sayıldığını ifade ederek, “İtiraz ettik ama sonuç değişmedi. Ne olursa olsun tecrübe de kazandığımız bu şampiyonada aldığımız Türkiye Üçüncülüğü de başarıdır. Sporcularımla ne kadar övünsem azdır” dedi.

Aytaç Uyanıker, sporcuları Can Habacı, Tarık Senaras ve Mustafa Yaşar Atik’in başarılı maçlar çıkardığını, güçlü rakipleriyle karşılaşarak tecrübe kazandıklarını belirterek, “Dumlupınar Meydan Muharebesi Zaferi 100. Yılı Çocuklar (Minik – Yıldızlar) Türkiye Muaythai Şampiyonası küçük sporcularımız için güzel bir deneyim oldu. Tarık ilk üç maçını nakavtla aldı, yarıfinalde kaybetti. 3. Olmasına sevinelim mi, üzülelim mi bilemedik. Her şeye karşın kürsüye böylesine anlamlı Türkiye Şampiyonasında çıkması kulübümüz için onur verici. Gelecek için ümitliyim. Bostanlıspor muaythaide de sesini duyurmaya devam edecek” dedi.   

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Üçüncü Atatürk Kupası, Yüzüncü Yıl Şerefine

30 Ağustos Zafer Bayramı’nın yüzüncü yıl kutlamaları çerçevesinde; Ayvalık Belediyesi, Ayvalık Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ortaklığında Balıkesir Amatör Spor Futbol Kulüpleri Federasyon temsilciliğinin organizasyonunda düzenlenen 3. Atatürk Kupası töreni Ayvalık Belediyesi Sarı Zeybek Spor Tesisleri’nde gerçekleştirildi. Turnuvaya; Ayvalıkgücü Belediyespor, Adaspor,  Küçükköyspor, Altınovaspor, Armutçuk Gençlikspor, Batı Orduspor, Yeni Mahallespor ve Hamdibey Kayaspor kulüplerinin mini futbol takımları katıldı. Turnuvada geleneksel olarak, herkes şampiyon oldu; her takıma plaket, madalya ve kupaları takdim edildi.

 

Törene; Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin, Belediye meclis üyesi Tülay Çankaya, Başkan Yardımcısı Ersan Bahar, ADD Ayvalık Şube Başkanı Ahmet Üzgeç ve ASKF temsilcisi Cemal Erhanoğlu katıldı.  Karşılaşmalarda 2013-2014 doğumlu minik sporcular ter döktü. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin törende yaptığı konuşmada, “Bu organizasyonun sağlanmasında emeği geçen Balıkesir Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Ayvalık temsilcisi Cemal Erhanoğlu’na,  Ayvalık Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Ahmet Üzgeç’e, futbol takımlarımızın yönetici ve antrenörleriyle, genç futbolculara teşekkür ediyorum” dedi

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Vegan Beslenme Çocuk Gelişimini Olumsuz Etkiler Mi

Çocukların vegan yetiştirilmesi konusu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insanları ikiye bölüyor. Vegan beslemek sağlık açısından doğru mu? (Uzm. Dr. Sultan Kaba)

 

Besin alerjisi gibi tıbbi zorunluklar olmadığı sürece çok katı kısıtlamaların olduğu hiçbir yasaklı beslenme modelini desteklemiyorum. Vegan beslenmenin çocukluk çağında büyüme ve gelişme üzerine etkilerinin uzun dönemde güvenli olduğuna dair bilimsel kanıtlar yok. Kaldı ki önermemiz için klasik beslenme modeline üstünlüğünün kanıtlanmış olması gerekir.

 

Vegan beslenmek çocukların okul gelişimini, boy uzamasını vb. faktörleri etkileyebilir mi? (Uzm. Dr. Sultan Kaba)

Kesinlikle, etkileyebilir. Çocukluk çağının yetişkin dönemden en önemli farklarından biri vücut büyümesinin ve beyin gelişiminin hızlı olmasıdır. Büyüme konusunda genetik, beslenme ve hormonların rolü çok büyük. Vegan beslenme şekli özellikle protein ve mikronutrientlerin eksikliği konusunda yüksek risklidir. Protein eksikliği direkt büyüme geriliğine yol açabileceği gibi, vitamin ve mineral eksikliklerinin de katkısıyla büyümede gerekli  hormonların yapımında ve etkisinde de azalmaya yol açarak sağlıklı büyümeyi aksatabilir.

 

Vegan beslenen bir çocuğun gelişimi ideal boy kilo eğrisinin altında kalıyorsa yeterli beslenmiyor diyebilir miyiz? Bu durumda vegan beslenmeyi kesmek gerekir mi? (Uzm. Dr. Sultan Kaba)

Beslenme yetersizlikleri büyüme geriliği olan çocuklarda en sık karşılaştığımız nedenlerden biri. Öncelikle vegan beslenme bir yaşam biçimi.  Karşımızda bir çocuk olduğunu düşünürsek anne babaların çocuk adına, hem uygulamada zorluklar taşıyan,  hem de çocuğun vücut sağlığı üzerine olumsuz sonuçları olabilecek bir yaşam biçimine karar vermelerini doğru bulmuyorum.

 

Ancak yine de bu konuda ısrar söz konusu ise, vegan beslenme biçimini benimseyen ailelerin çocuklarının sağlık kontrollerinin daha sıkı bir şekilde yapılması gerekir.  Vegan beslenen çocuklarda kalsiyum, B12, çinko ve demir eksikliği riskleri artmıştır. Bu takviyelerin ilaç şeklinde sürekli alınması gerekir ki, hiç pratik değil.  Biz yetişkinler için de ilaç uyumu en büyük zorluklardan biri iken çocukların sürekli ilaç kullanmaya uyum sağlamaları hiç inandırıcı değil. Evet, vegan beslenmeyi kesmek gerekebilir.

 

Mesela çocuk inek sütü yerine sadece badem, soya, yulaf vs sütü tükettiğinde yeterli kalsiyumu almış olur mu ya da gerekli kalsiyumu alması için ille de inek sütü, peyniri, yoğurdu mu tüketmesi gerekir? (Uzm. Dr. Sultan Kaba)

Özellikle de kalsiyum konusu çok önemli. Bitki bazlı sütlerde kalsiyum yok denecek düzeyde. Kalsiyum beyin gelişimi, kemik sağlamlığı, büyüme hususunda çok gerekli. Kesinlikle hayvansal kaynaklara ihtiyaç var. Yumurta, balık, et ve süt ürünlerinin yerini hiçbir bitkisel kaynak alamaz.

 

Ancak süt ya da yoğurt ya da peynir konusunda üçünden biri arasında tercih yapılabilir. Çocukluk çağında 3 yaştan ergenlik dönemine kadar ortalama 600 mg/gün gibi kalsiyuma gereksinim duyulur. Ergenlikte bu ihtiyaç iki katına çıkar.  Yeterli kalsiyum alımı için günde 2-3 porsiyon süt ürünü tüketilmelidir. (Bir bardak süt ve yoğurtta 300 mg, bir kibrit kutusu peynirde 200 mg kalsiyum vardır)

 

Çocukların henüz kendi tercihlerini yapamayacak yaşlarda vegan ya da et yiyen diye ayrılması doğru mu? (Uzm. Dr. Sultan Kaba)

Ben yanlış buluyorum. Klasik beslenme şekline üstün olduğu kanıtlanmamış ve yasaklardan oluşan bir beslenme biçimi, özellikle çocukların yasaklara karşı çok direnç gösterip tam tersi davranışları göstermeye eğilimli olduklarını düşünürsek, kişilik gelişimlerini de etkileyebilir.  

 

Ergenlik döneminden sonra çocuk kendi isterse böyle bir tercih yapacaktır. Çocukluk döneminde yönlendirme yapmaktan kaçınılmalıdır.

 

Ebeveynlerinin beslenme şekli hem çocukluk döneminde hem de çocuk yetişkin olduğunda besin tercihleri üzerinde etkili olmaktadır. Bu açıdan da çocuk büyüyünce hayvansal ürünler tüketmeyi doğru bulsa bile, çocukluk döneminde ailede uygulanan vegan beslenme tutumundan dolayı, damak tadı gelişmemiş olmadığı için hayvansal gıdaları yiyemeyebilir.

 

Okul çağı çocuklarının beslenmelerindeki sorunların nedeni ne olabilir? (Dyt. İrem Aksoy)

Çocukların okula gitmeleri için güne erken başlamaları sabah kahvaltısı yapmalarını güçleştirebilir hatta kahvaltı yapmadan güne başlamalarına sebep olabilir. Okulda kalma sürelerinin uzun olmasıyla birlikte çocuklar uzun saatler aç kalabilir. Okulda sağlıklı besinlere ulaşmaları zor olabilir. Okula yeni başlayan çocuk ev dışında ve ailesinden ayrı olarak kendi başına beslenmeye alışkın olmayabilir. Fiziksel olarak çok hareketli olabilir ve besinlerden aldığı enerji yeterli gelmeyebilir. Bu durumlar göz önünde bulundurularak gelişim ve büyümenin hayati önem taşıdığı okul çağı çocuklarının beslenmesi özenle takip edilmelidir. Çocuklarının sağlığını ve akademik başarısını önemseyen tüm ailelerin beslenme açısından dikkat etmeleri gerekenler aşağıdaki gibidir.

 

Sağlıklı beslenmeyi ve öğün atlamamayı öğrenmeli (Dyt. İrem Aksoy)

Öğrenme çağında olan çocuğa, beslenme ve sağlıkla ilgili temel bilgileri ilk olarak ailenin ve daha sonra ise okulda öğretmenlerinin vermesi gerekmektedir. Ayrıca çocuğa beslenmesi için zaman ayarlaması yapması, öğün atlamaması ve kendi beslenmesi hakkında sorumluluk alması gerektiği öğretilmelidir. Uzun süre açlık yaşayan çocuklarda dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü ve bedensel güçsüzlük gibi sorunlarla karşı karşıya kalınabilir.

 

Okulda ya da evde ailesi-öğretmenleri tarafından çocuğun günlük alması gereken enerji ve besin ögeleri ayarlanıp yeterli bir şekilde tüketilmesi sağlanmalıdır. Ek olarak hem okulda hem de evde besinlerin yararlarından bahsedilmeli ve çocuğa sağlıklı beslenme alışkanlığı edinmesinde yardımcı olunmalıdır.  

 

Kahvaltı ile güne başlamalı (Dyt. İrem Aksoy)

Bütün gece besin alımı olmadan aç kalan vücudun, sabah kahvaltısına ihtiyacı vardır. Güne istediği bir kahvaltı seçimiyle başlamalıdır; peynirli tost, meyveli yoğurt-süt veya ballı süt gibi. Sabah kahvaltısını atlayan çocuklar akademik olarak daha başarısız olabilir.

 

Besinlerin sağlığa olan yarar ve zararlarını öğrenmeli (Dyt. İrem Aksoy)

Çocukların beslenme alışkanlığı diş sağlığı için de önemlidir. Daha az şekerli ve basit karbonhidratlı besinler, daha çok süt ürünleri tüketmesi önerilmelidir. Gazoz gibi asitli ve şekerli içecekler, bisküvi gibi paketlenmiş ve işlenmiş gıdalardan uzak durmaları gerektiği öğretilmelidir.

 

Ana öğünlere ek olarak ara öğünler planlanmalı dolayısıyla çocuğun açlık süresi ve kan şekeri dengesi kontrol altına alınmalıdır. Ara öğünlerde paketlenmiş ve sağlıksız gıdalar yerine kuruyemişler, taze ve kuru meyveler, süt, yoğurt, ayran veya ev yapımı kek, börekler gibi sağlıklı atıştırmalıklar planlanmalıdır.

 

Okul veya evde tükettikleri besinler denetlenmeli (Dyt. İrem Aksoy)

Okullarda tükettikleri yemeklerin yeterli ve dengeli olmalarının yanında yemeklerin temiz ve sağlıklı şekilde hazırlanmış olmasına dikkat edilmelidir. Günümüzde çocuklar hem okulda hem de dışarda arkadaş ve aileleriyle birlikte hızlı yemek sistemine yönelmektedirler. Bunların çoğu beslenme açısından uygun değildir ve çocukların porsiyon kontrolü sağlamalarını olumsuz etkileyebilmektedir. Okul çağı çocuklarının beslenmelerinde bulunan besin grupları açısından değerlendirme yapıldığında, tahıla dayalı olduğu, hazır meyve suyu, şeker, bisküvi, poğaça, cips gibi sağlıksız besinlerin fazlaca yer aldığı gözlemlenebilir. Bu nedenle beslenme çantalarının hazırlanması ya da okulda ulaşabilecekleri besinler konusunda anne ve sınıf öğretmenleri bilinçlendirilmeli, konuya hâkim beslenme uzmanlarından destek alınmalıdır.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Diyabet Hastalarına Özel 8 Önemli Öneri

Aşırı sıcaklar diyabet hastalarını tehdit ediyor!

Aşırı sıcakların iyice bunalttığı bugünlerde diyabet hastaları için tehlike de artıyor! Güneşe doğrudan maruz kalmak kan şekeri dengesini bozarken, güneşin altında uzun süre oturmak da kan şekerlerinin daha yüksek seyretmesine yol açabiliyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Aşırı sıcaklar ve güneş insülinin dozunu da etkiliyor. İnsülinin emilimi sıcak ortamda daha hızlı olacağı için, insülin kullanan hastalar hipoglisemi yani kan şekeri düşüklüğü ile karşılaşabilir. Yine insülinin soğuk zinciri kırılırsa, yani insülin kalemleri 25 derece üzerinde uzun süre kalırsa bozulacağı ve etkisizleşeceği için kan şekeri kontrolsüz yükselebilir” diyor. Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, diyabet hastalarının sıcak havalarda olumsuz etkilenmemesi için dikkat etmeleri gereken 8 kuralı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

Bu içecek ve yiyeceklerden uzak durun

Şekerli gazlı içecekler, limonata ve meyve sularının kan şekerini çok hızlı yükselttiğini, su yerine de geçmediklerini belirten Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Bu içecekler aynı zamanda idrar söktürücü özelliklerinden dolayı idrar miktarının artmasına ve vücudun su oranının azalmasına yol açarlar. Üstelik susuzluk hissini azalttıkları için kişinin su alımının daha az olmasına yol açarlar. Sonuç olarak hem bu içeceklerin şeker içeriğine bağlı olarak hem de vücut su oranının azalması nedeniyle kan şekerlerinde kontrolsüz yükseklikler görülebilir. İnsülin kullanan hastalarda diyabet koması, yaşlı diyabetik hastalarda yüksek şeker komaları görülebilir.” diyor. 

 

Kan şekerinizi sık aralıklarla ölçün

Güneş altında veya sıcak havada dış ortamdaysanız kan şekerlerinizi her zaman yaptığınızdan daha sık ölçmeniz gerekiyor. Egzersizin alışık olduğunuzdan daha yoğun olduğu günlerde ara öğünleriniz az geleceği için şeker düşüklüğü yaşayabilirsiniz. Yanınızda kan şekeri düşüklüğüne karşı acil önlem olarak kesme şeker ya da küçük bir meyve suyu taşıyın. Ara öğün saat ve içerikleri değişirse kan şekerlerinin yükselebileceğini belirten Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, insülin kullanan kişilerin ek doz yapması gerekebileceğini söylüyor. 

 

Bol sıvı tüketin

Sıcak havalarda terle birlikte hem su hem de sodyum gibi elektrolitler kaybedileceğinden  sıcak havalarda günlük sıvı alımını mutlaka artırın. Elektrolit kaybına karşı günde 1 bardak ayran ya da bir sade maden suyu içebilirsiniz. Diyabetik hastalar sıcak havalarda yeterli sıvı almazlarsa kan şekerleri yükselip, bu yükseklik bazen koma olarak adlandırılan ve hastaneye yatış gerektiren düzeylere çıkabiliyor.

 

Sahilde asla çıplak ayakla dolaşmayın

Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Uzun yıllar devam eden diyabet ‘Nöropati’ adını verdiğimiz ayaklarda sinir uçlarının algısının değişmesi ile karakterize bir duruma yol açar. Nöropatisi olan hastalar ayaklarda bazen nedensiz yanma hissi, uyuşukluk, ağrı hissedebilir, ancak kesici-delici bir cismin ayaklarını yaraladığını ya da sıcak kumda ayaklarının altında yanık oluştuğunu fark etmeyebilir. Bu şekilde oluşan ayak yaraları diyabetik hastalarda hızla ilerler ve ciddi komplikasyonlara yol açabilir” diyor. 

 

İlaçlarınızı buzdolabında saklayın

İlaçlar, özellikle insülin sıcağa maruz kaldığında hızla bozulduğundan insülin kalemlerini buzdolabı kapak rafında saklamak, taşımak zorunda kalırsanız soğuk zincirini bozmadan taşımaya özen göstermek gerekiyor. 

 

Sıcak havaya uygun giyinin

Hafif ve bol kıyafetler vücudun serin kalmasına yardımcı olduğu için, dışarıda uzun süre kalacaksanız bol ve uzun kollu bir gömlek tercih edebilirsiniz. 

 

Gölgede kalın

Doğrudan güneş altında oturulduğunda güneşin ısı etkisi çok daha yoğun hissedildiğinden,  açık havada zaman geçirirken gölge olan alanları tercih etmeye özen gösterin. Yürüyüş gibi egzersizleri güneşin etkisinin daha az olduğu sabah erken veya akşam saatlerinde yapabilirsiniz. 

 

Sıcak havalarda alkolden kaçının

Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Alkolün idrar söktürücü özelliği vardır, dolayısıyla sıvı kaybını artırır. Sıcak havalarda terleme ile de sıvı kaybedildiği için dehidratasyon yani vücut su oranının azalması, buna bağlı kan şekeri yükseklikleri görülebilir. İnsülin kullanan hastalarda insülinin dehidratasyon durumunda hücrelere dağılımı aksayacağı için diyabet koması görülebilir.” diyor. 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı