Aylık arşivler: Eylül 2022

Huawei Avrupa’daki inovatif çalışmalarını anlattı

Huawei, 27-28 Eylül tarihleri arasında, Macaristan’da düzenlenen 2022 Avrupa İnovasyon Günü’ne ev sahipliği yaptı. Şirketin bu yıl 10’uncu kez düzenlediği etkinlikte; dijitalleşme, yeşil enerji, biyoçeşitliliğin korunması ve yeni yeteneklerin yetiştirilmesi, öne çıkan konular arasındaydı. 

 

Kamu temsilcileri, endüstri iş ortakları, basın mensupları ve akademik kurumlardan yaklaşık 250 kişinin katıldığı 2022 Avrupa İnovasyon Günü’nün ana teması, “Farklı Bir Avrupa için İnovasyon” olarak belirlendi. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin tarihi mekanlarından Castle Garden Bazaar'da gerçekleştirilen etkinliğe katılanlar, Huawei’in 5G deneyim aracında; lojistik, limanlar ve madencilik gibi birçok farklı sektörde, özel 5G mobil ağlarının kullanımı ile ilgili farklı senaryoları deneyimleme fırsatı da buldu.

 

Huawei Kuzey, Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi Kurumsal İlişkiler ve İletişim Başkan Yardımcısı Marco Xu, açılış konuşmasında; “Araştırma ve geliştirmeye sürekli yatırım yaparak, inovasyonun geleceğine öncülük edebileceğimize inanıyoruz. İnovasyon süreci belirsizliklerle dolu olsa da geleceğe giden yolda kesin olan bir şey var ki o da inovasyonun sürdürülebilir geleceğimizi inşa etmek için büyük önem taşıdığı. Daha akıllı, daha yeşil ve sürdürülebilir bir Avrupa yaratmak için iş ortaklarımızla birlikte çalışmayı sürdüreceğiz” dedi.

 

Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanı Péter Szijjártó ise konuşmasında; “Macaristan, son yıllarda büyük Çinli şirketlerin yatırımlarıyla rekabette önemli bir başarı elde etti. Huawei'in Budapeşte'deki Ar-Ge Merkezi ve Avrupa’nın büyüklerinden biri olan lojistik merkezi, ülkemiz için önemli avantajlar sağlıyor. Huawei'in Macaristan'daki yatırımları bizim için bir gurur kaynağı. Şirketin, insanlarımızın yeteneklerine ve eğitim sistemimize duyduğu güvenden mutluluk duyuyoruz. 10 yıl önce imzalanan stratejik işbirliği anlaşması, her iki taraf için de büyük fayda sağladı ve Macaristan hükümeti olarak bu işbirliğini sürdürmeye hazırız” dedi.

 

Daha fazla yeşil enerji 

Macaristan Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı, Macar Batarya Derneği, Planergy Solutions ve Huawei, Macaristan yeşil enerji sektörünün geleceği için birlikte çalışma kararı aldı. Macaristan Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı Enerji Bakan Yardımcısı Márk Alföldy-Boruss, yaptığı değerlendirmede; “Sera gazlarını azaltma yönünde önemli bir ilerleme kaydettik. Enerji arzında dijitalleşmenin gerekliliği her geçen gün artıyor. Bu alanda yenilikçi çözümler ön plana çıkmalı. Tüm bu çözümleri, Macaristan'ın yatırım planlaması kapsamında değerlendiriyoruz” dedi.

 

SolarAPEX, dünyanın en büyük çatı GES  projesinde, Huawei Türkiye ile iş ortaklığına gitti

SolarAPEX yönetim kurulu üyesi Besime Özderici ise Huawei ile devam eden iş ortaklıkları hakkında şunları söyledi: “Daha yeşil bir gezegen inşa etmek ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek yaratmak üzere, teknolojiden yararlandık. Bu yılın başlarında SolarAPEX, Tosyalı Holding için yapılan dünyanın en büyük çatı güneş enerjisi santrali projesinde, Huawei Türkiye ile iş ortaklığına gitti. Proje, toplam 140 MW kurulu güce sahip olacak ve karbon emisyonlarını yılda 116.525 metrik ton değerinde azaltacak.”

 

5G, daha akıllı bir Avrupa için inovasyonun kapılarını açıyor 

Huawei, Avrupa'daki 5G destekli birçok yenilikçi çözümde de yer alıyor. Huawei ve Nova, 5G, yapay zeka ve drone teknolojilerini kullanarak, yangınların erken tespiti ve anında müdahale için yenilikçi çözümler geliştirmek üzere, Yunanistan girişimi PROBOTEK ile işbirliği gerçekleştirdi. PROBOTEK'in Kurucu Ortağı ve CEO'su George Delaportas, projeyi şu sözlerle değerlendirdi; “Bu pilot proje; sosyal, ekonomik ve çevresel etkileri son derece büyük olan bir sorunun çözümüne odaklanan ortak bir girişimdir.”

 

Huawei, Avusturya’daki tarım alanlarında böcek ilacı kullanımını azaltmak ve verimi artırmak için, 5G tabanlı akıllı bir tarım çözümü geliştirmek üzere, insansız hava aracı şirketi Dronetech ile birlikte çalışıyor. Macaristan'da ise Huawei ve iş ortakları, Avrupa'nın ilk 5G akıllı demiryolu merkezini inşa ediyor.

 

Birleşmiş Milletler İnovasyon Stratejileri ve Dijitalleşme Bölümü (UNIDO) Başkanı Marco Kamiya, etkinlikte yaptığı konuşmada; “Üretim, hizmetler ve dijital ekonomiyi birbirinden ayıran geleneksel sınıflandırma, artık ortadan kalkıyor. Uluslararası kuruluşlar ve hükümetler, yapay zeka ile daha üretken bir dijital dönüşümü desteklemek için özel sektörle birlikte çalışmalıdır. Huawei'e, UNIDO'nun bu alanda önemli bir girişimi olan Küresel İnovasyon Ödülleri organizasyonuna verdiği destek için teşekkür ederiz” dedi.

 

Yeni yeteneklerin geliştirmesi ve biyoçeşitliliğin korunması önem kazanıyor

Huawei ve Macaristan Kamu Hizmetleri Üniversitesi, şirketin bilişim teknolojileri alanındaki eğitim ve kültür odaklı küresel projesi “Gelecek için Tohumlar” programı özelinde ortak bir burs programına imza attı. Gelecek için Tohumlar burs programı kapsamında son iki yılda, 12 Avrupa ülkesinden yaklaşık 1.000 öğrenciye, toplam 5 milyon Avro burs desteği sağlandı.

 

Huawei, Rainforest Connection ve Polonya Bialowieza Ulusal Parkı işbirliği ile gerçekleşen bir TECH4ALL projesi kapsamında, doğanın korunması ile ilgili en son faaliyetlerini de katılımcılarla paylaştı. Bu projede yer alan uzmanlar, orman alanlarına kurulan yapay zeka destekli dinleme mekanizmasıyla, iklim değişikliğinin biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkilerini araştırıyor.

 

Macaristan Kamu Hizmetleri Üniversitesi Rektörü Dr. Gergely Deli, üniversitenin Huawei ile birlikte çalıştığı bir başka sürdürülebilirlik projesini de paylaştı. Bu proje, taşkınların önlenmesi için Tuna havzasının korunan alanlarında su yönetimi araştırmalarını, treylerlere monte edilmiş akıllı bir PV çözümü kullanarak destekliyor. Dr. Gergely Deli konuyla ilgili olarak, “Değer yaratan bu işbirliği, iş dünyasından bir kurumun, akademik bir kurumu nasıl destekleyebileceğinin ve modern teknolojinin çevre koruma araştırmalarındaki sürdürülebilir rolünün önemli bir örneğidir” dedi.

 

Huawei Avrupa Tedarik Merkezi’nde yenilikçi 5G çözümleri

Huawei'in Çin dışında dünya genelinde bu alandaki en büyük tesisi olan Avrupa Tedarik Merkezi (ESC), 2009 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye yakın bir konumda yer alan ve toplam 2.000 kişinin çalıştığı merkezde, dijital dönüşümün tamamlanmasıyla birlikte, 5G teknolojisi özelinde de önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu dönüşümle birlikte, tedarik merkezinin lojistik ve üretim işlevlerini desteklemek üzere; sürücüsüz araçlar ve artırılmış gerçekliğe dayalı otomatik çözümleri içeren, bir dizi 5G tabanlı Endüstri 4.0 çözümü kullanıma sunuldu.

 

Dönüşüm sürecinde, lojistik ve üretim süreçlerinin verimliliği önemli ölçüde artarken, özel 5G ağları sayesinde, iş ve veri güvenliğinde de büyük bir ilerleme gözleniyor. Tesis, kendi çekirdek ağına ve bulut yapısına benzer bir yerel uç bilgi işlem sistemine sahip. Bu sistem ve 5G teknolojisi sayesinde, veri aktarımı büyük ölçüde hızlanırken, gecikme süresi de yok denecek kadar azalıyor. Lojistik departmanında faaliyet gösteren ve 5G ağı üzerinden sunucuya bağlanan sürücüsüz araçlar sayesinde, tesisteki malzeme taşıma süreci; varıştan depolamaya, bileşenlerin toplanmasına ve montaj noktalarına taşınmasına kadar, tamamen otomatik olarak işliyor. Tesiste ayrıca; bakım, çalışan eğitimi, yüksek hassasiyetli operasyonlar ve uzaktan teknik yardım için, Artırılmış Gerçeklik (AR) teknolojisi kullanılıyor.  

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Fiba Basketbol Şampiyonlar Ligi Tivibu’da

Türk Telekom’un dijital TV platformu Tivibu, Avrupa basketbol kulüpleri arasında düzenlenen Fiba Basketbol Şampiyonlar Ligi’ni ekranlara taşıyor. Türkiye’den Galatasaray NEF, Karşıyaka, Tofaş, Bahçeşehir Koleji ve Darüşşafaka’nın katıldığı Fiba Basketbol Şampiyonlar Ligi karşılaşmaları Tivibu Spor’dan naklen yayınlanıyor.  

 

Türk Telekom, dijital TV platformu Tivibu ile izleyicilerine futboldan basketbola, tenisten motor sporlarına uzanan zengin içerikler sunmaya devam ediyor. Tivibu, basketbolseverlerin ilgiyle takip ettiği, Avrupa basketbol kulüpleri arasında düzenlenen Fiba Basketbol Şampiyonlar Ligi maçlarını yeni sezonda ekranlara getiriyor.

 

Türkiye’nin dev temsilcileri Fiba Şampiyonlar Ligi’nde

Avrupa’nın başarılı kulüplerinin yer aldığı Fiba Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde; Türkiye’yi Galatasaray NEF, Karşıyaka, Tofaş, Bahçeşehir Koleji ve Darüşşafaka temsil ediyor. Takımlar Fiba Şampiyonlar Ligi’nde Avrupa’nın önemli kulüplerine karşı mücadele veriyor. 

 

Fiba Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde 3 Ekim saat 21:00’da Darüşşafaka, Hapoel Kudüs ile karşı karşıya geliyor. 4 Ekim saat 19:30’da Karşıyaka – AEK, saat 21:30’da ise Murcia – TOFAŞ mücadeleleri başlıyor. 5 Ekim saat 19:00’da Bahçeşehir Koleji – Igokea maçının ardından saat 21:00’da Oostende – Galatasaray NEF müsabakası naklen yayınlanıyor. Basketbolseverler dev mücadeleleri Tivibu Spor’dan izleyebiliyor. 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Başkan Böcek’e Antalyaspor Vakfı’ndan planlama teşekkürü

Hasan Subaşı Tesisleri’nin imar sorunu çözüme kavuşuyor

 

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Antalyaspor Vakfı Başkanı Gültekin Gencer ve yönetimiyle bir araya geldi. Vakıf yönetimi, Başkan Böcek’e Meltem Mahallesi’ndeki Antalyaspor tesislerinin planlama sürecinde verdiği destekten dolayı teşekkür etti. 

 

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Antalyaspor Vakfı Başkanı Gültekin Gencer ve yönetimiyle buluştu. Başkan Böcek, Antalyaspor Vakfı yönetimiyle sohbet ederek, yapılan çalışmalara ilişkin fikir alışverişinde bulundu. Antalyaspor Vakfı Başkanı Gültekin Gencer, Başkan Muhittin Böcek’e Meltem Mahallesi’nde Antalyaspor Hasan Subaşı Tesisleri’ne ait olan yerde yapılan planlama çalışmasına verdiği destekten dolayı Başkan Böcek’e teşekkür etti. 

 

SORUN ÇÖZÜLÜYOR

Başkan Muhittin Böcek de Antalyaspor’a her platforma desteğinin sürdüğünü söyledi. Başkan Böcek, Hasan Subaşı Tesisleri’nin yıllardır imar planlarında sıkıntılar olduğunu vurgulayarak, “Özel mülkiyete de konu olan parsellerin de bulunduğu alanın imar sorununu çözdük. Mülk sahipleri yıllardır beklediği imar planına kavuştu. Fiilen Antalyaspor’un kullanımında olan ancak hukuken sıkıntıları olan Hasan Subaşı Tesisleri alanını fiili durumuna uygun hale getirdik. Yıllardır süre gelen sorun artık çözüme kavuşuyor” diye konuştu.

 

ANTALYASPORUMUZA HAYIRLI OLSUN

Başkan Muhittin Böcek, 1/1000 ölçekli imar planının Muratpaşa Belediyesi’nden onaylanarak Büyükşehir Belediye Meclisine geldiğini hatırlatarak, “Büyükşehir Meclisi olarak da Hasan Subaşı Tesislerinde içinde bulunduğunu bölgenin 1/ 25 bin ve 1/ 5 binlik planlamalarını tüm meclis üyelerimizin katkıları ile geçirdik. Planlama sürecinde katkısı ve desteği olan herkese teşekkür ederim. Alana ait imar uygulaması işlemi Muratpaşa Belediyemizden Büyükşehir’e geldiği taktirde hızlı bir şekilde süreç tamamlanacaktır. Antalyaspor’umuza ve vatandaşlarımıza hayırlı olsun” dedi. 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Şiddet tablosu, pek çok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor

İstanbul Bağcılar’da yaşanan vahşi cinayet, bağımlılık ve şiddet ilişkisini gündeme getirdi. “Salt madde kullanımı, kişiyi bu kadar şiddet uygulamaya itmez ya da salt ruhsal birtakım bozukluklar kişiyi bu kadar yoğun şiddet uygulamaya itmez” diyen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, “Bu kadar yoğun bir şiddet tablosu ancak bireyin genetik yüklülüğü, çocukluktan itibaren edindiği bazı davranışsal özellikleri, ergenlik döneminde başlayan madde kullanımı, madde kullanımına bağlı nörobilişsel bozukluklar ve madde kullanımı ile ilişkili ortaya çıkan ciddi psikiyatrik hastalıkların bir araya gelmesi ile karşımıza çıkıyor.” dedi. Bağımlılığın tedavisi olan bir beyin hastalığı olduğunu hatırlatan Noyan, bağımlılığın hastalık olarak değerlendirilmediği sürece kişinin hem kendisi hem de çevresi tarafından etiketleneceği uyarısında bulundu.

 

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, Bağcılar’da annesini feci şekilde katleden ve uyuşturucu bağımlısı olduğu öne sürülen Ali S. İle birlikte gündeme gelen bağımlılık ve şiddet ilişkisi hakkında değerlendirmede bulundu.

 

Bağımlıların hepsi şiddet eğiliminde değil

Yaşanan olayı sadece bağımlılıkla ilgili değerlendirmenin yetersiz olacağını belirten Doç. Dr. Onur Noyan, “Bu vahşi şiddet olayını sadece bağımlılıkla ilişkili değerlendirmek gerçekten çok üstünkörü bir yaklaşım olacaktır. Bu davranışı sadece bağımlılıkla ilişkilendirmek, öncesi ve sonrasındaki bazı yapılması gerekenlerin ve alınması gereken önlemlerin arka plana atılmasına sebep olabilir. Olaya geniş bir pencereden bakmamamız gerekiyor. Bağımlılık, tedavisi olan bir beyin hastalığıdır ve birçok başka psikiyatrik hastalıkla birlikte görülebilir. Şiddet davranışı, kendine ya da çevreye zarar verme davranışı alkol/madde kullanım bozukluğu tanısı almış hastalarda görülebilmektedir. Lakin “bağımlı” diyerek ötekileştirdiğimiz bireylerin hepsi şiddet göstermiyor ya da şiddet gösteren tüm bireyler de “bağımlı” değiller. Burada başka bir pencere açılıyor. Bu olayı sadece “bağımlılık” üzerinden değerlendirirsek bir hasta grubunu ötekileştirmiş ve damgalamış oluyoruz aslında, bu sebeple şiddet davranışa sebep olan tüm durumlar ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir. Şiddet davranışının bireysel sebepleri, toplumsal olarak şiddetin normalleştirilmesi, madde kullanımının giderek yaygınlaşması, madde kullanımının sebep olduğu biyolojik etkilerle ortaya çıkan psikiyatrik hastalıkların varlığı, madde kullanımına karşı yapılan etiketlemeler sebebiyle tedaviye erişim konusunda isteksizlik, tedaviye erişim zorlukları, ailelerin bu konudaki çaresizliği gibi birçok konunun ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir” diye konuştu.

 

Bağımlılık hastalık olarak görülmeli

Bağımlılığın tedavisi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Onur Noyan, şunları söyledi:

“Bağımlılık bir beyin hastalığı olarak görülmediği; kişilik bozukluğu, ahlaki zayıflık ya da bir irade eksikliği olarak değerlendirildiği zaman hem bireylerin ve ailelerin tedavi olma konusunda çekimserlikleri olduğu hem de tüm dünyada bu alanda çalışmayı isteyen gönüllü uzman bulmakta zorlanıldığı görülmektedir. Bağımlılığı farklı bağlamlarda değerlendiren her türlü yaklaşım, bağımlılık tanılı hastaların damgalanmasına ve ötekileştirilmesine neden olmaktadır. Tüm toplumlarda zaten bağımlılığa karşı olumsuz bir algı bulunmaktadır. Psikiyatrik olarak etiketlemeyi azaltmak için 7 yıl önce uluslararası tanı sınıflamalarına göre “bağımlılık” tanısı yerine “Alkol/Madde Kullanım Bozukluğu” tanımı kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum seçilecek kelimelerin bile ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Etiketlendiğini düşünen bir birey çevresinden ya da profesyonel birinden yardım alma konusunda isteksiz olacak, sağlık sicilinde bu hastalığın gözükmesinden çekinerek hastaneye müracaat etmekten imtina edebilir. Hasta yakınları da hastalık olarak görmediklerinde alkol ve maddeyi bilerek ve isteyerek kullandığını, istemediği için de bırakmadığını düşünerek uygunsuz yaklaşımlarda bulunabilecektir. Bağımlılığı olan bireyler, zaman zaman suçlanmaları nedeniyle kendilerini damgalama eğilimindedir. Örneğin aile üyeleri madde kullandıkları için “bağımlılığı” olan kişileri suçlama eğilimindedir. Bu suçluluk duygusu “bağımlılık” teşhisi konan bireyi tedavi ve destek aramaktan uzaklaştırır ve madde kullanımının artmasına, eşlik eden psikiyatrik hastalıklara ve devamında bazı davranış problemlerine sebep olabilmektedir. Bu haber özelinde de medyanın rolü bağımlılığın imajını daha da olumsuz hale getirmek ve pekiştirmek yönünde olmamalı, haber içeriklerinin ve seçilecek kelimelerin ahlaki yargılardan veya önyargılardan uzak şekilde verilmesini sağlamak yönünde olmalıdır. Buradaki esas ihtiyacımız ise şiddet içeren davranışların altındaki olası sebeplerin açıklanmasına ilişkin duyarlı yaklaşımlardır.”

 

Madde kullanımı başka psikiyatrik sorunlara yol açabilir

Toplumsal olarak şiddetin normalleştirmesi toplumun her bireyine farklı seviyelerde yansımaktadır. Şiddet bir birey normal bir tepki haline geldiyse sadece madde kullanımı ya da başka bir tıbbi durum ile ilişkilendirmenin çok doğru olmayacağını ifade eden Doç. Dr. Onur Noyan, “Elbette ki madde etkisi altında kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin bozulmasına, kendini yönetme kabiliyetinin zayıflamasına ilişkin olarak dürtü ve duygu kontrolünde zorluklar ve nihayetinde şiddet davranışı ortaya çıkmaktadır.  Madde kullanımı şizofreniye, duygudurum bozukluğu ya da bipolar bozukluk gibi diğer psikiyatrik hastalıklara da sebep olabilmektedir. Bu hastalıklarda da şiddet davranışı görülebilir. Ama bu hastalıklarda da şiddet davranışının gözükebiliyor olması hiçbir zaman için bu davranışın sadece hastalığa bağlı olduğunu düşündürmemelidir. Böyle durumlarda yapılması gereken en önemli davranış bir an önce tedavi için bir merkeze müracaat etmek olmalıdır. Bağımlılık için her ne kadar tedavisi olan bir hastalık olarak değerlendirilse de hastaların tedaviye erişimlerinde sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Bazen hastanın hatalığı kabul etmemesi, bazen damgalama/etiketleme sebebi ile hastanın bir sağlık kuruluşuna müracaat etmemesi, bazen tedaviyi reddetmesi gibi sorunlar sebebi ile hastalar tedaviden mahrum kalmakta ve hastalığın alevlenmesi ile başta şiddet içeren davranışlar olmak üzere riskli davranışların görülme olasılığı artmaktadır. Bu durumu gözlemleyen ailelerin de çoğu zaman eli kolu bağlanmaktadır. Durumun tehlikesini fark etseler bile tedaviye ikna etmekte zorlanıyorlar, nereye müracaat edeceklerini bilmiyorlar maalesef. Hem hastaların tedaviye erişimlerini kolaylaştırmak, tedavi merkezlerinde ayaktan ya da yataklı tedavi imkânlarını arttırmak hem de ailelerin neler yapabileceğine ilişkin yöntemler belirlenmelidir” dedi. 

 

Şiddet eğiliminin temellerine bakılmalıdır

Şiddet eğiliminin bağımlılığın ötesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Onur Noyan, “İlk başta bireysel özellikler ön plandadır. Doğumdan itibaren bireyin şiddet ile ilişkisi ne durumdaydı acaba? Travmatik bir yaşantısı mı var, şiddete maruziyet ile mi büyüdü, yaş aldıkça kendini savunmak için hep şiddet içeren davranışlarda mı bulundu?  Bu duruma sebep olabilecek alkol/madde kullanımı, psikiyatrik hastalıklar ve diğer tıbbi durumların eşlik edip etmediği ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmelidir” dedi.

 

Şiddet normalleştirilmemeli

Şiddetin zaman zaman maalesef hayatın her alanında görüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Onur Noyan, “Ne yazık ki her gün farklı bir şiddet olayına şahitlik ediyoruz. Suç ve ceza dengesinin adil bir şekilde uygulanması, caydırıcı önlemler alınmasının şiddet davranışının azalmasında katkı sağlayacaktır. Bireylerin bağımlılığının arkasındaki neden ne olursa olsun bağımlı olmayı kendilerinin seçmediğini akılda tutmak önemlidir. Bağımlılığı önlemenin en önemli yolu madde ile temasının önlenmesidir.  Bağımlılık gelişen durumlarda da geç kalmadan müdahale edilmeli ve tedaviye başlanmalıdır. Tedaviye kabul etmeyen hastaların aileleri için de destekleyici ve yol gösterici hukuki önlemler alınmalıdır. Bağımlılıktan uzaklaşmak mümkündür. Aynı diğer tıbbi durumlarda olduğu gibi bağımlılık sürecinde de doğru tanı, tedavi ve destek sistemi ile bireyin iyileşme yolculuğu başlayabilmektedir” dedi.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Meme Görüntüleme Teknolojilerindeki İlerlemeyle Birlikte Meme Kanserinde Erken Tanı Oranları Artıyor

Her 8 kadından 1’ine meme kanseri teşhisi konulduğunu hatırlatan Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, meme kanserinde erken tanının hayat kurtardığını ve meme kanseri tanı ile tedavisinde görüntüleme yöntemlerinin çok önemli olduğunu belirtti.  Doç. Dr. Çelebi, görüntüleme teknolojilerindeki ilerlemeler arttıkça meme kanserinde erken tanı oranlarının arttığına dikkat çekti. 

 

Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC)’nın 2020 yılı verilerine göre dünyada her 5 kişiden biri kansere yakalanıyor. Meme kanserinin de en yaygın kanser türlerinden biri olduğunun altını çizen Radyoloji uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, sık görülme oranı bu kadar yüksek bir hastalıkta tarama, erken tanı ve tedavinin yerinin tartışılmaz olduğunu söyledi. 

 

Meme kanserinin de yaygın kanser türlerinden biri olduğunu ve ölüme sebep olan kanser türleri arasında 2’nci sırada yer aldığını vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Doç. Dr. Filiz Çelebi, Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı’na özel bilgilendirmelerde bulundu. 

 

 “DÜNYADA OLDUĞU GİBİ ÜLKEMİZDE DE KADIN MEME KANSERİ EN SIK GÖRÜLEN KANSERDİR”

Meme kanserinin tüm dünyada en sık görülen kanser türü olduğunu hatırlatan Radyoloji uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, bu denli yaygın görülen bu kanserin tanı ve tedavi takibinde görüntüleme yöntemlerinin çok büyük önem taşıdığına işaret etti. Teknolojik gelişmelerin bütün alanlarda olduğu gibi bu alanda da sürekli değişim gösterdiğini söyleyen Doç. Dr. Filiz Çelebi, Avrupa Meme Radyolojisi Derneği, NCCN Guidelines ve Türk Radyoloji Derneği’nin bu alandaki yeni önerilerine dikkat çekti.  Mamografinin meme kanserinin taramasında hala altın standart olarak kabul edildiğini hatırlatan Doç. Dr. Çelebi, taramaların dijital meme tomosenteziyle yapılmasının önerildiğini söyledi. Doç. Dr. Çelebi, “Dijital meme tomosentezinin, özellikle ülkemizde olduğu gibi genç nüfusun daha yoğun olduğu ülkelerde, meme kanserini saptamadaki duyarlılığının yüksek ve yanlış pozitiflik oranlarının düşük olması nedeniyle meme kanseri tanı ve tedavisinde uygulanmasını öneriyoruz” ifadelerini kullandı.

 

“GENÇ NÜFUSTA MEME TOMOSENTEZİNİN DUYARLILIĞI DAHA ÇOK ARTIYOR”

Meme kanserinin tanı ve tedavisinde kullanılan görüntüleme yöntemlerinin erken tanı ve tedaviyi kolaylaştırdığının altını çizen Doç. Dr. Filiz Çelebi, “Bu görüntülemeler daha erken tanı konmasını ve tedaviye erken başlanmasını sağlıyor. Aynı zamanda doğru bir tedavi planlamasında önemli bir rol oynuyor.” diye konuştu. 

 

Türkiye’de olduğu gibi genç nüfusun yoğun olduğu toplumlarda meme kanseri taramasına daha erken yaşlarda başlanıldığını hatırlatan Doç. Dr. Filiz Çelebi, sözlerine şöyle devam etti: “Örneğin, Avrupa ülkelerinde tarama 50 yaş ve üstünde yapılırken ülkemizde bu yaş genç nüfusun ve bu yaş grubunda görülen meme kanserlerinin yüksek olması nedeniyle birçok Avrupa ülkesinden farklı olarak 40 yaşına düşüyor. Erken yaş grubunda meme yoğunluğu daha fazla olduğu için dijital meme tomosentezi tarama ve tanı amaçlı olarak daha yüksek duyarlılığa sahiptir. Bu noktada özellikle bu yaş grubunda da görüntülemenin önemini bir kez daha vurgulamış oluyoruz.”

 

Dijital meme tomosentez teknolojisinin farklı ülkeleri kapsayan yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi olduğunu belirten Doç. Dr. Çelebi, şu an Türkiye’de birçok merkezde dijital görüntülemenin ön planda olduğunu ve ülkemizde de birçok merkezde bu gelişmelerin yakından takip edildiğini anlattı.

 

İLERLEYEN YILLARDA YENİ TEKNOLOJİK GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ VE YAPAY ZEKANIN TANIDAKİ YERİ TARTIŞILMAZ BİR NOKTAYA GELECEK”

Yeni teknolojiler sayesinde görüntülemede önemli gelişmelerin yaşandığını söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Radyoloji uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, “ilerleyen yıllarda ise yapay zeka ve yeni görüntüleme teknolojilerinin tanıdaki yeri tartışılmaz bir noktaya gelecek” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: 

 

“Her şey değişiyor, günümüzde daha düşük radyasyon dozlarında hatta bazı algoritmalarla yapay görüntüler oluşturularak etkin görüntüleme yapılabiliyor. Bunun yanında meme kanserinin tanı ve tedavisinde yapay zekâ da önemli bir ölçüde yer almaya başladı. Aynı zamanda ‘Deep machine learning’ yani makine öğrenmesi, bilgisayar destekli tarama yöntemleri ve meme görüntülemede deneyimli radyologlar ile gelişme günden güne devam ediyor.

 

Dünya şu an kişi bazlı görüntülemeye doğru gidiyor. Bu da dijital sistemler, yapay zeka sistemleri ve tabi ki vazgeçilmez olan deneyimli meme radyologları ile sağlanacak.”

 

“GENÇ POPÜLASYONDA MAMOGRAFİYE ULTRASON DA EKLENMELİ”

Her 8 kadından birini ilgilendiren bu önemli sorunda hala farkındalığın istenilen düzeyde olmadığını söyleyen Doç. Dr. Filiz Çelebi, “Bu yüzden, ülkemizde 40 yaş ve üstü kadınlara, mamografi ile meme taramalarını yaptırmalarını ve 40 yaş altı genç popülasyonda bu taramalara ultrasonografi incelemesini de eklenmesini öneriyoruz” dedi. 

 

Tarama düzeni atlanmadan yapılacak mamografilerin meme kanserinden yaşam kayıplarını önleme açısından hayati önemi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Filiz Çelebi, 40 yaşından itibaren yılda 1 kez düzenli olarak mamografi yapılması gerektiğini söyledi. “Ailesinde meme kanseri olanların taramaya daha erken başlamalı” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle annesi, kız kardeşi gibi birinci derece yakınlarında 40 yaşından önce meme kanseri tespit edilenler taramaya yakınlarının tanı aldığı yaştan 10 yıl önce başlamalı. Özel grubu oluşturan bu kişilerin takiplerinde aynı zamanda meme MR’ı da eklenmelidir.” dedi.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dijital teknoloji kullanımı ödül ya da ceza olmamalı

Dijital çağda yaşayan çocukların internet kullanımı, sosyal medya ve akıllı telefonlarla sürdürülen dijital etkileşim ve aşırı dijital teknoloji maruziyeti pek çok riski beraberinde getiriyor. Kontrollü kullanımın önemine işaret eden uzmanlar pandemide internet kullanım oranının 82 olduğuna dikkat çekiyor. Teknoloji kullanımının okul öncesi döneminde daha çok çizgi filim ve video, okul döneminde bilgisayar oyunları ve sosyal medya, ergenlikte ise internet kullanımı, interaktif oyunlar ve sosyal medya olduğunu belirten uzmanlar, dijital teknolojik cihazların kullanımının çocuğa verilen bir ödül ya da ceza olmaması gerektiğini kaydediyor.  

 

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Demet Gülaldı, dijital çağda çocukları bekleyen olası riskleri değerlendirerek ailelere önemli tavsiyelerde bulundu.

 

Dr. Demet Gülaldı, dijital teknolojilerin hızla gelişimiyle birlikte anne ve babaların, çocukların fiziksel, sosyal ve bilişsel gelişim açısından ekran tabanlı teknolojiyle etkileşiminden endişe duyduklarını belirterek “Çoğu zaman çocuklarını ekrandan ayırmakta zorluk çeken aileler bunun bir bağımlılık işareti olacağı konusunda kaygılanmaktadırlar.” dedi.

 

Dijital çağ çocukların alışkanlıklarını da değiştirdi

Dijital çağın çocukların ve gençlerin hayatlarını, çocukluk ve ergenlik davranışlarını, alışkanlıklarını hızla değiştirdiğini belirten Dr. Demet Gülaldı, “Akıllı telefonlar ve tabletler gibi internet ve internete erişim araçları, sosyal medya platformları ve mesajlaşma uygulamaları ile birlikte dünya çapında gençlerin ve çocukların yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Yeni teknolojiler sayesinde değişen etkileşim kurma şekli ile duygularımızı, mutlu anlarımızı, üzüntülerimizi, kızgınlıklarımızı daha hızlı paylaşıyor, hikâyelerimizi daha geniş kitlelere anında duyurabilir hale geldik.” diye konuştu. 

 

Dijital ortamlarda geçirilen zaman artıyor

Çocuklar ve gençler için teknoloji bağımlılığı riskinin ortaya çıktığını kaydeden Dr. Demet Gülaldı, “Araştırmalar, çocukların dijital ortamlarda eskiye oranla daha fazla zaman geçirdiğini, akıllı telefonları kullanma yaşının neredeyse okul öncesi döneme kadar indiğini, sosyal medya kullanımı, cep telefonlarındaki uygulamalar ve online oyunların çocukları ve gençleri dijital ortamın bağımlısı haline getirdiğini göstermektedir.” uyarısında bulundu. 

 

Pandemide dijital teknolojiye yönlendirdik

Özellikle Covid 19 pandemisi sürecinin bu değişimi hızlandırdığını vurgulayan Dr. Demet Gülaldı, “İster istemez daha önce ekranlardan uzak tutmaya çalıştığımız çocuklarımızı eğitim ve sosyalleşme amaçlı ekran aracılıyla dijital teknolojiye yönlendirdik. Çocukların dijital teknolojiyi en fazla kullandıkları araçlar akıllı telefonlar, tabletler, oyun konsolları ve dizüstü bilgisayarlar olmaktadır.” dedi.

 

Pandemide internet kullanım oranı 82,7 oldu

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması-2021’in sonuçlarına dikkat çeken Dr. Demet Gülaldı, “Covid 19 salgınının etkisinin sürdüğü 29 Mart ve 21 Mayıs 2021 tarihleri arasında 6-15 yaş grubundaki çocukların internet kullanım oranın 82,7 olduğunu göstermektedir. Aynı araştırma sonuçları düzenli internet kullanan 6-15 yaş grubundaki çocukların çevrimiçi derse katılma oranının 86,2, ödev veya öğrenme amacıyla kullanım oranının 83,6, oyun oynama ve oyun indirme oranının 66,1, video izleme oranının 61,0 internet üzerinden sesli veya görüntülü arama yapma oranının ise 55,5 olduğunu belirtmektedir.” dedi.

 

Dr. Demet Gülaldı, yapılan bir başka araştırmada da okul öncesi dönemde teknolojiyi çoğunlukla çizgi filim ve video izlemek için kullanırken; okul döneminde bilgisayar oyunları oynama ve sosyal medya, ergenlik döneminde ise internet kullanımı, interaktif oyunlar ve sosyal medya olarak kullanıldığının belirtildiğine dikkat çekti.

 

Dijital teknolojiler kontrollü kullanılmalı

İnternet kullanımı, sosyal medya ve akıllı telefonlarla sürdürülen dijital etkileşim ve aşırı dijital teknoloji maruziyeti nedeniyle çocukları ve gençleri potansiyel risklerden korumanın aileler açısından önemli olduğunu vurgulayan Dr. Demet Gülaldı, “Çocukların henüz gelişim çağında iken kontrolsüz ve aşırı bir şekilde dijital teknolojiye maruz kalmaları ve dijital teknolojik araçlarla uzun süre vakit geçirmeleri sosyal duygusal, bilişsel ve fiziksel gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı gibi uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, duygu durum bozukluklarına ve çeşitli sağlık sorunlarına da sebep olmaktadır.” uyarısında bulundu. 

 

Siber zorbalık olumsuz etkiler oluşturuyor

İleri dönemlerde ortaya çıkan risklere de işaret eden Dr. Demet Gülaldı, “Arkadaşlar veya yabancılar tarafından elektronik ortamda gönderilen zararlı mesajlar, başka bir kişiyi çevrimiçi olarak taklit etmek, özel mesajların paylaşılması, utanç ve mahcubiyete yol açan fotoğrafları veya videoları yüklemek, geniş kitlelere yaymak ve insanları çevrimiçi gruplardan dışlamak gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkan siber zorbalık, çocukların ve gençlerin sosyal ilişkilerini, akademik başarılarını ve kimlik gelişimleri olumsuz yönde etkilemektedir.” dedi.

 

Bu önerilere kulak verilmeli!

Dr. Demet Gülaldı, dijital teknolojik alanı çocuklar için daha güvenli hale getirebilmek için pratik tavsiyeleri şöyle sıraladı:

 

• Çocuklar, dijital politikaların merkezine yerleştirilmelidir. 

• Aileler çocuklarının haklarına saygı duyarak onlarla ilgili sosyal medya paylaşımlarını yapmamalıdır. 

• Çocukların bilgilerinin gizliliği sağlanmalı ve çevrimiçi kimlikleri korunmalıdır. Çocuklarının henüz doğmamış görüntülerinin paylaşımı, çocuklarının video ve fotoğraflarının yayınlanmasının çocuk istismarı olduğu bilinmelidir.

• Çocuklar; çevrimiçi tüm risklerden, istismar, sömürü, çocuk ticareti, siber zorbalık ve uygunsuz materyallere maruz kalmak da dâhil olmak üzere korunmalıdır. Bunun için aileler gerekli otoritelerle iş birliği yapmalıdır.

• Çocuklara bilgili, katılımcı ve dijital dünyada güvende olmalarını sağlamak için dijital okuryazarlık dersi verilmelidir. 

•  Anne babalar çocuklarına dijital teknolojinin kullanımı konusunda doğru model olmalıdır.

• Aileler kendi rahatları için çocuklarını kontrolsüz bir şekilde dijital teknoloji ile baş başa bırakmamalıdır.

• Tablet, akıllı telefon ve bilgisayar gibi dijital teknolojik cihazların kullanımı çocuğa verilen bir ödül ya da ceza olmamalı, günlük rutin içerisinde çocuğa kullanım hakkı tanınmalı ve bu kullanımın zaman ve yer açısından sınırları belirlenmelidir. 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Oktay Kaynarca’dan Türk Kanser Derneği İçin Anlamlı Bağış

Ünlü isimler değerli eşyalarını Türk Kanser Derneği yararına Skyland HOM’da düzenlenecek benzersiz sergi için bağışlıyor…

Skyland HOM Dekorasyon Merkezi’nde 13-31 Ekim tarihlerinde beğenilere sunulacak  “Ünlü Objeler Sergisi” için ünlü isimler anılarında yer eden değerli objelerini bağışlamaya devam ediyor. Türk sinema, müzik, dizi, sanat ve cemiyet dünyasının unutulmaz ismlerinin bağışlarıyla oluşacak Skyland HOM’daki sergiden elde edilecek gelir, Türk Kanser Derneği’ne bağışlanacak.

 

Proje için en son bağış ise ünlü sinema ve dizi oyuncusu Oktay Kaynarca’dan geldi.  Oktay Kaynarca tarafından projeye bağışlanan “berjer” de hikayesi ve tarihi eskilere dayanan pek çok “ünlü obje” ile birlikte ziyaretçilerin beğenisine sunulacak.

 

Bülent Ersoy, Müzeyyen Senar ve Türkan-Nazan Şoray’ın yanı sıra Seda Sayan, Hamdi Alkan, Feyyaz Duman, Tan Sağtürk, Murat Boz ve aralarına yeni sanatçıların da katılacağı 20’ye yakın ünlü ismin hayatlarının bir döneminde kendilerinin kullandığı objelerden oluşacak sergi, 13 – 31 Ekim tarihleri arasında Skyland HOM Dekorasyon Merkezi’nde görülebilecek. 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Beyoğlu Kültür Yolu Festivali Kapsamında Gençlik ve Çocuk Buluşmaları Başlıyor

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bu yıl 1-23 Ekim tarihleri arasında üçüncüsü düzenlenen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’nde TÜRSAK Vakfı “Gençlik ve Çocuk Buluşmaları”nı gerçekleştiriyor.

 

Bu yıl 1-23 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’nde TÜRSAK Vakfı’nın gerçekleştirdiği “Gençlik ve Çocuk Buluşmaları”nın etkinlik programında 12 atölye ve 3 söyleşi yer alacak. Atölyeler Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde, söyleşiler ise İstanbul Sinema Müzesi Atlas 1948 Salonu’nda düzenlenecek.

 

Buluşmalar kapsamında düzenlenecek atölyeler ile Türkiye’de sinema eğitimi gören veya sinemayı kendine kariyer olarak belirlemiş gençlerin ve sinemaya meraklı çocukların tecrübe kazanmalarını sağlayarak, gelecekte hazırlayacakları kısa ve uzun metrajlı film veya dizi projelerini yapımcılara nasıl sunacakları konusunda bilgi sahibi olmaları amaçlanıyor. Deneyim aktarımı söyleşileriyle de gençlerin ve çocukların sektör profesyonelleri ile tanışmalarını sağlamak, üretecekleri sanatsal içerikler ile ulusal ve uluslararası platformlarda etkin olarak yer almalarını ve oluşturulacak platform ile birçok gencin ve çocuğun bir araya gelerek etkin bir iletişim ağı yaratmalarına yardımcı olmak hedefleniyor.

 

Gençler İçin Yönetmelik Atölyesi’nde Murat Şeker, Çocuklar İçin Oyunculuk Atölyesi’nde İpek Tuzcuoğlu, Gençler İçin Görüntü Yönetmenliği Atölyesi’nde Meryem Yavuz, Çocuklar İçin Animasyon Atölyesi’nde Ceren Atik, Gençler İçin Oyunculuk Atölyesi’nde Cansel Elçin, Gençler İçin Yapımcılık Atölyesi’nde Cemal Okan, Çocuklar İçin Oyunculuk ve Drama Atölyesi’nde Dora Dalgıç ve Eda Döğer, Çocuklar İçin Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’nde Ali Tanrıverdi, Teşkilat Dizisi Söyleşisi, Sipahi Dizisi Söyleşisi, Gençler İçin Senaryo Yazım Atölyesi’nde Etem Caner Karaüç, Çakallarla Dans Film Söyleşisi, Çizim Atölyesi’nde Varol Yaşaroğlu, Gençler İçin Senaryo Geliştirme Atölyesi’nde Hilal Çelenk, Çocuklar İçin Okuma Tiyatrosu Atölyesi’nde Gülşah Özdemir Koryürek gençler ve çocuklarla bir araya gelecek.

 

“Beyoğlu Kültür Yolu Gençlik ve Çocuk Buluşmaları”, İstanbul’da sinema eğitimi veren üniversitelerin öğrencileri ile sinemaya meraklı ve kendine bu alanda kariyer hedefleyen gençlerin ve 8-13 yaş arası çocukların katılımına açık olarak düzenlenecek. Atölye ve söyleşilerin tamamı ücretsiz olarak gerçekleşirken; katılımın kontenjan ile sınırlı olacağı atölye ve söyleşilere https://kulturbulusmalari.com/basvuru adresi üzerinden rezervasyon yapılabilir.

 

TÜRSAK Vakfı ile ilgili detaylı bilgi için www.tursak.org.tr adresi ziyaret edilebilir.

 

 

SÖYLEŞİ VE ATÖLYE PROGRAMI

 

3 EKİM – PAZARTESİ 

Saat 14:00 – Gençler İçin Yönetmelik Atölyesi – Murat Şeker

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

Saat 17:00 – Çocuklar İçin Oyunculuk Atölyesi – İpek Tuzcuoğlu

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 15-20

 

 

4 EKİM – SALI 

Saat 14:00 – Gençler İçin Görüntü Yönetmenliği Atölyesi – Meryem Yavuz

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

Saat 17:00 – Çocuklar İçin Animasyon Atölyesi – Ceren Atik

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

 

5 EKİM – ÇARŞAMBA 

Saat 14:00 – Gençler İçin Oyunculuk Atölyesi – Cansel Elçin

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

Saat 15:30 – Gençler İçin Yapımcılık Atölyesi – Cemal Okan

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

Saat 17:00 – Çocuklar İçin Oyunculuk ve Drama Atölyesi – Dora Dalgıç ve Eda Döğer

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 15-20

 

6 EKİM – PERŞEMBE 

 

Saat 17:00 – Çocuklar İçin Yaratıcı Yazarlık Atölyesi  – Ali Tanrıverdi

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

18 EKİM – SALI 

Saat 14:00 – Teşkilat Dizisi Söyleşisi

         Mekan: Atlas 1948 – Katılımcı Sayısı: 250-300

 

19 EKİM – ÇARŞAMBA

Saat 14:00 – Sipahi Dizisi Söyleşisi

         Mekan: Atlas 1948 – Katılımcı Sayısı: 250-300

 

 

20 EKİM – PERŞEMBE 

Saat 12:00 – Gençler İçin Senaryo Yazım Atölyesi – Etem Caner Karaüç

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

Saat 14:00 – Çakallarla Dans Film Söyleşisi

         Mekan: Atlas 1948 – Katılımcı Sayısı: 250-300

 

Saat 17:00 – Çocuklar İçin Çizim Atölyesi – Varol Yaşaroğlu

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 15-20

 

 

21 EKİM – CUMA 

Saat 14:00 – Gençler İçin Senaryo Geliştirme Atölyesi – Hilal Çelenk

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 10-15

 

Saat 17:00 – Çocuklar İçin Okuma Tiyatrosu Atölyesi – Gülşah Özdemir Koryürek

         Mekan: Tarık Zafer Tunaya – Katılımcı Sayısı: 15-20

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Piyanonun efsanesi istanbulluları eşsiz resitalle buluşturacak

Başarılarıyla Türkiye’nin büyük gurur kaynaklarından olan, dünyaca ünlü piyanist ve besteci Hüseyin Sermet, uzun bir aranın ardından İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor. Usta sanatçı, Beyoğlu Kültür Yolu kapsamında 5 Ekim Çarşamba günü saat 20.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde konser verecek.

 

Dünyaca ünlü piyanist ve besteci, devlet Sanatçısı Hüseyin Sermet, uzun bir aranın ardından İstanbullu müzikseverlerle buluşuyor. Usta sanatçı, 5 Ekim Çarşamba günü saat 20.00’de Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu’nda resital verecek. 

 

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivalleri kapsamındaki Beyoğlu Kültür Yolu’nda konser verecek olan Sermet, İstanbullu müzikseverlere piyano edebiyatının devlerinden Schubert ve Liszt’in iki büyük başyapıtından oluşan bir program sunacak:  

 

Franz Schubert: La minör Piyano Sonatı, D.845

Franz Liszt: Si minör Piyano Sonatı, S.178

 

FİNALE KALAN TEK TÜRK

1955 yılı İstanbul doğumlu olan piyanist ve besteci Hüseyin Sermet, eğitimine Ankara Devlet Konservatuarı’nda başladı. Çalışmalarına Paris Konservatuarı’nda ve daha sonra Ecole Normale de Musique de Paris “Alfred Cortot”da Thierry de Brunhoff, Nadia Boulanger ve Maria Curcio ile devam etti. Ayrıca Olivier Messiaen ile kompozisyon çalıştı ve ilk yaylı çalgılar dörtlüsüyle Lili Boulanger Ödülü’nü kazandı. 

 

Sermet, Krzysztof Penderecki, Lawrence Foster, Pablo Heras-Casado, Jonathan Nott, Naoto Otomo ve Hans Graf gibi şefler ile solist olarak performanslarının yanı sıra Mstislav Rostropovich, Maria João Pires, Gautier ve Renaud Capuçon gibi dünyaca ünlü sanatçılarla beraber dünyanın dört bir yanında konserler verdi.

 

Londra Filarmoni ve Kraliyet Filarmoni Orkestrası, Orchestre de Paris, Symphonieorchester des Bayerischen Rundfunks, Luzerner Sinfonieorchester, Bamberger Symphoniker ve NHK, Shanghai, Tokyo ve Detroit senfoni orkestraları gibi dünyanın en seçkin orkestralarıyla çalıştı. Sermet, 1983 yılında dünyanın en önemli müzik yarışmalarından Uluslararası Kraliçe Elisabeth Yarışması’nda yarışma tarihinde finale kalan tek Türk sanatçı oldu.

 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDEN FAHRİ DOKTORA SAHİBİ

"Evrensel boyutlu bir sanat dalında Türkiye'nin temsil edilmesindeki üstün başarıları nedeniyle", 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. 1991 yılında ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından "devlet sanatçısı" unvanına layık görüldü. Son olarak ise 2012 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı Müzik Festivali'nin 40. Yıl Onur Ödülü’nün sahibi oldu.

 

 

Piyanistliğinin yanı sıra aynı zamanda besteci olarak da bir o kadar aktif olan Sermet’in ilk büyük bestesi Réminiscènce 1, 1997’de Fransa’daki Empéri Festivali’nde prömiyerini yaptı ve France Musique tarafından canlı yayınlandı. 2004 yılında Tokyo Senfoni Orkestrasınca sipariş edilen Dream and Nightmare’ın prömiyeri, 2006’da İş Bankası’nın siparişi olan Heykeller 1 ile devam etti. En son, Réminiscènce II adlı eserinin galasını Mayıs 2012’de İstanbul’da yaptı.

 

BÜYÜK ULUSLARARASI ÖDÜLLERİN İSMİ 

Hüseyin Sermet’in Naïve, harmonia mundi ve Erato için yaptığı sayısız albümlerinden birçoğu, Ravel’in solo piyano çalışmalarından oluşan albümü ve Charles Valentin Alkan’a adanmış üç albümü (tümü Diapason d’Or de l’Année ödüllü) dahil olmak üzere büyük uluslararası ödüllere layık görüldü. 

 

Sanatsal başarılarıyla Türkiye’ye büyük gururlar yaşatan Hüseyin Sermet, kırk yılı aşkın kariyeri ve geniş, eklektik repertuarıyla eşine kolay rastlanmayan bir virtüöziteye sahip. 

 

KENDİNİ GENÇLERE ADADI

Kendini genç yeteneklere adamış bir akıl hocası ve Japonya’daki pek çok performansıyla büyük saygı gören Sermet, Japonya’da genç piyanistlerle gerçekleştirdiği 15 ustalık sınıfı dizisi Japonya’nın en büyük televizyon kanalı NHK TV’de yayınlandı.

 

Gençlere güvenini her zaman dile getiren Hüseyin Sermet, bu doğrultuda Boğaziçili genç girişimciler Duygu Esenkar ve Onur Tahmaz tarafından kurulan, Türkiye’den IAMA (Uluslararası Sanatçı Menajerleri Birliği) üyesi olan ilk uluslararası sanatçı menajerliği ajansı LocksBridge Artist Management ile dünya genelindeki konserlerinin yönetimi için çalışmaya başladı.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Mustafakemalpaşa’da Bir’iz Dedi

Dünya Etnospor Konfederasyonu tarafından bu yıl 4.kez düzenlenen Dünya Göçebe Oyunları Bursa İznik ilçesinde gerçekleştirildi. Organizasyonun misafirleri arasında yer alan Mustafakemalpaşa Belediyesi ‘de kültür çadırı açarak kültürel değerlerini dünyaya tanıttı.

 

Orta Asya'daki geleneksel sporlar ve Türk kültürünün yaşatılması amacıyla düzenlenen 4. Dünya Göçebe Oyunları, bu yıl Bursa’nın İznik İlçesinde göl kenarına hazırlanan dev platoda başladı. Organizasyonun ilk gününde kökpar-kökbörü, geleneksel okçuluk ve atlı okçuluk müsabakaları gerçekleştirildi. Spor müsabakalarının yanı sıra kültürel etkinliklerle misafirlerine kucak açan organizasyonda, gastronomi, el sanatları atölyeleri, yöresel tanıtım çadırları ile uygulamalı atölyeler kurularak, sanat ve eğlence dolu bir program geçirildi.

 

Evrensel lezzetlerin ve tatların sunulduğu çadırlarda en renkli ve en çok ilgi gören çadır Mustafakemalpaşa Belediye’sine ait oldu. A Haber Canlı Yayın’ına konuk olan Mustafakemalpaşa Belediyesi, coğrafi işaret tescilli Mustafakemalpaşa Peynir Tatlısıyla, keşkeğiyle, sirkeleri, hamur ürünleriyle izleyicilere eşsiz bir görsel şölen yaşattı.

 

Mustafakemalpaşa’nın kültürel değerleri, lezzetleri ve kıyafetlerinin ve müziklerinin tanıtıldığı çadırda, Mustafakemalpaşa’nın girişimci kadınlarına stant açarak el emeği göz nuru ürünlerini tüm dünyaya tanıttı. Girişimci kadın Aysun Doğru tarafından üretilen dünya üzerinde bir ilk olan Karamürver Pestili, misafirler tarafından yoğun ilgi gördü. Üretici kadınların ürettiği, sağdıç hamuru, keşkek ve Ovaazatlı Kırmızı Toz Biberi, Mustafakemalpaşa Kültür Çadırını ziyaret eden misafirler tarafından tam not aldı.

 

Bir şehirde Türkiye’nin tüm güzelliklerini barından Mustafakemalpaşa, yöresel lezzetleri ve kültürel değerleriyle organizasyona damga vuran ilçelerden biri oldu. Mustafakemalpaşa’nın yöresel lezzetlerini misafirlerine özenle ikram eden Mustafakemalpaşa Belediye Başkanı Mehmet Kanar ‘’ 4. Dünya Göçebe Oyunları’na Bursa’mızda İznik Gölü’müzün eşsiz manzarasında gerçekleştirmenin gururu içerisindeyiz. ‘’Gelenekten Geleceğe Bir İz!’’ sloganıyla, konuğu olduğumuz organizasyon’ da dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerimize yöremizin lezzetlerini tattırmak, onların beğenisini almak bizim için çok gurur verici. Dünyanın kültürel ve tarihi mirasının korunmasının sağlandığı bu etkinliğimiz daim olsun inşallah. Tarihimizle, birliğimizle, Mustafakemalpaşa’da bir‘iz. Açıklamasında bulundu.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı