Aylık arşivler: Şubat 2023

Derviş Zaim'in Tavuri belgeseli Amerika yolcusu

Derviş Zaim’in son projesi olan Tavuri belgeseli, Amerika’nın prestijli belgesel ve kurmaca dışı film festivallerinden biri olarak kabul gören True-False Film Festivali’ne seçildi. Organizasyon, Amerika Birleşik Devletleri’nin Columbia eyaletinde bulunan Missouri kentinde düzenleniyor.  

Kurmaca harici sinema pratiğinin geliştirilmesi, altının çizilmesi ve yaygınlaştırılması amacını taşıyan festivalin 20’ncisi bu yıl 2-5 Mart tarihleri arasında düzenlenecek. True-False Festivali’nde gerçekliğin temsil edilmesinde farklı ihtimalleri deneyen vizyoner sinemasal örneklerin sergilenmesi amaçlanıyor. Yarışma bölümü bulunmayan festivalde bu yıl tüm dünyadan otuz üç uzun metrajlı kurmaca olmayan, yaratıcı belgesel ve belgeselin gösterileceği belirtildi. True-False Film Festivali, her yıl başta sinemacı ve müzisyenler olmak üzere farklı disiplinlerden sanatçıları bir araya getirmesiyle de tanınıyor.

Organizasyon süresince kentteki çeşitli iç ve dış mekanlar birlikte kullanılarak, dönüştürücü bir yaratıcı enerji oluşturulması hedefleniyor.

 Tavuri belgeseli, Derviş Zaim’in daha önce gerçekleştirdiği filmlerinden konu, tür ve yaklaşım olarak farklılaşıyor. Zaim, yapıtında suç olgusuna ve suçluların dünyasına göz atıyor ve Tavuri (Şeytan) lakaplı efsane dolandırıcı Mustafa Serttaş’ı konu ediniyor. Çekimlere 2014 yılında başlanmış. Mustafa Serttaş’ın, Kıbrıs ve Londra’da vefatına kadar takip edilmesiyle hayatının son bölümünün belgeselde tespit edilmesi mümkün olmuş. Tavuri belgeseli, bir taraftan toplum, kötülük, suç, ceza süreçleri üzerine sorular sorarken, diğer taraftan kurmaca dışı sinemanın sınırları üzerine düşünmeyi amaçlıyor.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dünya Doktorları: Deprem Sonrası Oluşan Bulaşıcı Hastalık Ve Salgınların Önlenmesi İçin Sağlık Tedbirleri Arttırılmalı

10 ili etkileyen depremlerin ardından, Dünya Doktorları deprem sonrası oluşan bulaşıcı hastalık ve salgınların önlenmesi için sağlık tedbirlerinin arttırılmasına yönelik çağrıda bulundu. Dünya Doktorları Derneği Başkanı Hakan Bilgin, “Kalabalık yaşam koşulları uyuz, kızamık, tetanos ve ishal gibi yüksek bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini arttırıyor” dedi.

Türkiye’yi derinden sarsan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerle yaşamını yitirenlerin sayısı 44 bin 218’e yükseldi. Depremden etkilenen bölgelerde ikincil tehlike ise bulaşıcı hastalık ve salgınlar. Hakan Bilgin, başlatılan sağlık ve hijyen önlemlerinin yetersiz kaldığını belirterek “Uzmanlar, bulaşıcı hastalıkların artmakta olduğunu ve ciddi önlemler alınmazsa salgınlara neden olabileceğini söylüyor” dedi.

Kuduz Ve Uyuz Vakaların Görülmesi Salgın Endişesine Yol Açıyor

Depremden etkilenen toplam kişi sayısının önemli miktarda artması bekleniyor. Hakan Bilgin, yaptığı açıklamada deprem bölgesinde kuduz ve uyuz vakaların görülmesi salgın endişesine yol açtığını söyleyerek “Özellikle tuvalet, banyo, temiz su ihtiyacı ve çadırlarda kalabalık yaşam koşulları uyuz, kızamık, tetanoz ve ishal gibi gibi yüksek bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini arttırıyor. Enkazın neden olduğu asbest ve toz, bölgedeki herkes tarafından solunmakta ve solunum yolu hastalıkları açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bununla birlikte uzmanlar, depremden etkilenen bölgelerde kuduz salgını endişesine dikkat çekiyor. Bu türden bulaşıcı hastalıklar, depremi takip eden ilk 4 günden 4 haftaya kadar sürebilen bir süreçte ortaya çıkabiliyor ve etkili önlemler hemen alınmazsa çok hızlı bir şekilde salgınlara dönüşebiliyor” dedi.

Temiz Suya Erişim Sorununun Bir An Önce Çözülmesi Gerekir

Sağlık Bakanlığı, depremden etkilenen bölgelerde salgın hastalık riskine karşı gezici eczanelerin faaliyete geçtiğini ve tetanoz ve kuduz dahil olmak üzere kritik aşıların gönderildiğini açıkladı. Dünya Sağlık Örgütü ise 14 Şubat’ta yaptığı açıklamada, yerel ekiplere destek için 22 acil sağlık ekibi göndererek Sağlık Bakanlığı’nın yanında yer aldığını ilan etti. Hakan Bilgin, “Dünya Doktorları olarak, alınan önlemleri memnuniyetle karşılıyoruz ve depremlerden etkilenen bölgenin toplam alanı ve salgınların yayılma hızı göz önüne alındığında, kamu otoritelerini ve uluslararası toplumu bu önlemleri – özellikle aşılar ve gerekli ilaç temini konusunda – yoğunlaştırmaya çağırıyoruz” dedi. Sıhhi dezenfeksiyon önlemlerinin azami dikkatle alınması, bölgeye daha fazla tuvalet ve duş temin edilmesi ve temiz suya erişim sorununun bir an önce çözülmesi gerektiğine dikkat çeken Bilgin, “Bölgedeki tüm çadırlara koruyucu maske ve uyuz gibi hastalıkların tedavisi için ilaç dağıtımı yapılması elzemdir. Dünya Doktorları ayrıca, uluslararası toplumu ve STK’ları bu önlemlerin kapasitesini finansal destek ve medikal/sağlık ürünleri sağlayarak artırmaya çağırıyor” dedi.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Deprem sonrası çocukların psikolojik iyiliği için rutinlerin devamı önemli

Sabri Ülker Vakfı deprem sonrası çocuklarla iletişim için harekete geçti

Doğal afetler gibi trajik ve travmatik etkiye sahip olaylar meydana geldiğinde, çocukların bu durumla başa çıkabilmesi için rutinlerine devam etmelerinin iyi hissettireceğini belirten Bahçeşehir Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Yenilikçi Eğitim Geliştirme Araştırma Merkezi Başkanı Doç. Dr. Yavuz Samur, televizyon ve sosyal medyaya ise çok dikkat edilmesi ve mümkün olduğunca geçirilecek vakitle ilgili sınır getirilmesi gerektiğini vurguladı. Korku ve endişe gibi duyguların açığa çıktığı bu süreçte iletişimin önemine dikkat çeken Samur, çocuklarla oyun oynanan  veya uyku öncesi anlarda konuşmanın doğru zaman olabileceğini belirtiyor.

Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde büyük bir yıkıma neden olan deprem felaketi, bütün Türkiye’yi endişe ve üzüntüye boğdu. Herkesi derinden etkileyen bu süreçten en çok etkilenenler ise çocuklar oldu. Deprem dolayısıyla okullarından ve arkadaşlarından uzak kalan çocukların iyi hissetmesi için doğru iletişimi sağlamak gerekiyor. Bu kapsamda deprem sonrası çocuklarla kurulacak iletişime ve bireylerin iyi olma haline dikkat çekmek amacıyla harekete geçen Sabri Ülker Vakfı, Türkiye’nin önde gelen akademisyenleriyle YouTube kanalından ve sosyal medya hesapları üzerinden bilgilendirici yayınlara başladı. 

 “Rutinlere mutlaka devam edin”

Sabri Ülker Vakfı’nın YouTube kanalına konuk alan Doç. Dr. Yavuz Samurdeprem sonrasında çocuklar ile olan iletişimde dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat çekti. Böyle bir dönemde çocuklarla televizyon izlemek, yemek yemek, oyun oynamak gibi rutinlerin mutlaka devam etmesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Yavuz Samur“Çocuklar rutinlerini çok severler. Çünkü bu sayede günlerini kolayca planlayabilirler ve güven duygusu hissederler” dedi.

 “Üzülmelerine ve ağlamalarına izin verilmeli”

Çocukların duygu durumlarını gözlemleyip, müdahalede bulunmak gerektiğini belirten Samur“Tıpkı bizim gibi çocukların da üzülmeleri veya ağlamaları çok normal, bu tip dışa vurumlara  izin verilmeli. Ancak her zaman olduğu gibi, bu süreçte de çocuklarla mümkün olduğunca konuşmak için zaman yaratmamız gerekiyor. Oyun oynarken, kitap okurken ya da yatağa yattıklarında onlarla konuşabilirsiniz. Özellikle yatağa yattıkları anın ben çok değerli olduğunu düşünüyorum. O anda çocuklarla konuşmakta büyük fayda var” açıklamasında bulundu.

Psikolojik sağlığın yanı sıra fiziksel sağlığın önemine de dikkat çeken Samur, bu süreçte çocukların her zaman olduğu gibi beslenmelerine ve uyku düzenlerine dikkat etmeye ve egzersiz yapmalarına önem vermeye devam edilmesi gerektiğini vurguladı.

“Çocukları yardım etmeye teşvik etmek iyi gelebilir”

Depremin ardından yardım etmenin çok değerli bir davranış olduğunu çocuklara anlatmak gerektiğini vurgulayan Samur“Çocuklar kendilerini ifade etmek için resim çizebilir, şiir ya da mektup yazabilir veya günlük tutabilir. Diğer yandan sosyal medyada sıkça görürüz; çocuklar bir mektup yazarak yardımlarını iletmeye çalışıyorlar. Bu tarz eylemler hem size hem çocuklarınıza iyi gelebilir. O yüzden çocukları da yardım etmeye teşvik edebiliriz” diye konuştu.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Deprem Bölgesinde Asbest Tehlikesine Karşı Alınması Gereken Önlemler

Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen depremin ardından yıkılan binlerce bina görünmeyen tehlikeler barındırıyor. Yıkılan binalarla birlikte yüksek miktarda asbest yayılıyor. Asbest halk arasında beyaz toprak olarak biliniyor. Ülkemizde 2013 yılında asbest kullanımı ve ticareti yasaklanmış olsa da deprem gibi afet durumlarında eski yapılı binalarda ortaya çıkabiliyor. Lifli yapıda bulunan kimyasal madde inşaat sektöründe yaygın olarak kullanılıyor. Asbeste maruz kalmak uzun vadede akciğer hastalıklarına neden olabiliyor. Akciğer kanseri, akciğer zarında sıvı birikmesi, abestozis ve mezotelyoma yani karın boşluğunu saran zarın kanseri gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Memorial Hizmet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Banu Altoparlak, asbest tehlikesiyle ilgili bilgi verdi. 

Kimyasal madde vücuda zarar veriyor

Asbest ya da amyant; ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere dayanıklı yapısal özellikleri açısından esnek, lifli yapıda bir mineraldir. Magnezyum silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat ve sodyum-demir silikattan oluşmaktadır. Halk arasında ak toprak veya gök toprak gibi isimlerle bilinmektedir. Gemi, inşaat, otomotiv gibi farklı iş alanlarında kullanılmaktadır.  Dayanıklı olması, ısı izolasyonu sağlaması ve kolay tutuşması farklı sektörlerde kullanılmasının en önemli nedenlerindendir. Lifli yapıdan oluşan asbest, insan sağlığına ve akciğere ciddi zarar verebilmektedir. 

Uzun vadede kansere yol açabiliyor

 Asbest kanserojen bir madde olduğu için solunması veya içme suyuyla birlikte vücuda girmesi tehlike oluşturmaktadır. Solunum yoluyla vücuda girdikten sonra birçok farklı hastalığa yol açabilmektedir. Akciğer kanseri, akciğer plağının kalınlaşması, mezotelyoma yani akciğer zarı kanseri, gırtlak kanseri, yumurtalık kanseri ve asbestosis gibi hastalıklar liflerin solunması sonucu 20-30 yıl içinde meydana gelebilecek hastalıklardır. Sigara içen bireylerde bu süreç daha hızlı gerçekleşmektedir. Hastalık kendini belli ettikten sonra çok yavaş ilerlemektedir. Yıllar içinde ciğerlerin vücut için gerekli olan oksijeni alabilme kapasitesi ortadan kalkmaktadır. Hasar ilerleyerek solunum yetmezliğine neden olabilir. 

Maruz kalınan asbest miktarı, süresi, asbest liflerinin boyu, şekli ve kimyasal yapısı hastalıkların tetiklenmesinde temel unsurlardan bazılarıdır. 

Asbest farklı iş alanlarında kullanılıyor

Asbest deprem nedeniyle gündeme gelse de sadece binalarda ve inşaat alanında kullanılmamaktadır. Farklı kullanım ve iş alanları bulunmaktadır. Bu alanlar; 

  • Tekstil (lifler, ipler, kumaşlar)
  • Çimento endüstrisi (boru, saç)
  • İnşaat malzemeleri
  • Kimyasal (dolgu materyalleri, sentetik reçine kalıp materyalleri, kauçuk ürünler)
  • Kağıt endüstrisi (karton, asbest kağıdı)
  • Fren, debriyaj, balata üretimi
  • Gemi yapımı
  • Vagon üretimi

Koruyucu ekipman hayat kurtarıyor!

Asbeste maruz kalınabilen ortamlar olan deprem enkazı gibi alanlarda görev yapacak ekipler ve afetzedelerin toz maskesi ve gözlük kullanması gerekmektedir. Yıkım yapılan ortamdan uzak durulmalı ve beslenme ihtiyaçları bu bölge içinde karşılanmamalıdır. Asbeste karşı koruyucu ekipmanlar uzun vadede hayat kalitesini artırmaktadır. Koruyucu tek kullanımlık tulumlar asbestin vücuda ve deriye temas etmemesi için önemlidir. Giyilen çizmeler veya botlar daha sonra yıkanabilen şekilde olmalıdır. Asbestli ortama girildikten sonra koruyucu ekipman ve kıyafet değiştirilmelidir. Vardiyalı çalışma saatleri ile çalışan ekiplerin asbeste daha az maruz kalması sağlanmalıdır. 

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

AKM'de Sahnelenecek Okan Bayülgen'in Oyunu Richard'ın Gelirleri Depremzedelerle Paylaşılacak

W. Shakespare’in ölümsüz eseri III. Richard’ın Okan Bayülgen tarafından yeniden uyarlaması olan Richard, 5 ve 19 Mart’ta Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Opera Salonunda seyirciyle buluşacak. Hayatı ve yardımı sürdürülebilir kılmak adına etkinliklerin bilet gelirleri depremzedelerle paylaşılacak.

Sahnelendiği günden beri büyük beğeni kazanan Richard,  5 ve 19 Mart’ta  AKM Türk Telekom Opera Salonunda tiyatroseverlerle buluşacak. Kabare Dada ve Net Sanat tarafından hayata geçirilen oyunun kadrosunda Okan Bayülgen’e birbirinden değerli oyuncular ve canlı müzik performansıyla seyircinin beğenisini kazanan müzisyenler eşlik ediyor. Bilet gelirlerinin depremzedelerle paylaşılacağı oyunun sonunda, Richard’ta sahne alan tüm oyuncuların katılacağı bir söyleşi de gerçekleştirilecek.

“Richard” oyununda; 2012 senesinde İngiltere Kralı III. Richard’ın kemikleri Londra’da bir otoparkta bulunur. İskeletin adli tıp uzmanlarınca araştırılıp, kanıtlanması uzun bir zaman alacaktır. Tam o sıralarda küçük bir tiyatro topluluğu ise Shakespeare’in en önemli eserlerinden III. Richard oyununun provalarını yapmaktadır. Olaylar, polis tarafından aranan birinin tiyatroya sığınması ile rayından çıkar. Kendini Richard olarak tanıtan ve var olan düzene, sanatın mevcut kurumsal, etik ve hiyerarşik yapısına karşı olan bu adam, önce III. Richard rolünü, daha sonra da yönetmen koltuğunu ele geçirir. Bir yandan hoşgörülü ve demokrat sanatçıların desteğini alırken, diğer yandan tiyatronun çatısından insanların özel hayatlarına kadar her şeyi yıkarak sahneye alışılagelmemiş bir prodüksiyon koyacaktır. 

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

“Leica ile birlikte geliştirilen” kameralara sahip Xiaomi 13 Serisi Uluslararası Pazarlarda Satışa Sunuldu

Uluslararası kullanıcılar ilk kez Xiaomi amiral gemisi akıllı telefonlarda özgün Leica deneyimi ile profesyonel sınıf kamera sistemlerini deneyimleyebilecek

Xiaomi, İspanya’nın Barselona kentinde düzenlenen lansman etkinliğinde en yeni amiral gemisi akıllı telefonlarından oluşan Xiaomi 13 serisini uluslararası pazarlara sunduğunu duyurdu. Görüntüleme teknolojilerinde yürütülen stratejik iş ortaklığının bir parçası olan Xiaomi ve Leica arasındaki iş birliği sayesinde şirket, Xiaomi 13 ve Xiaomi 13 Pro ile uluslararası kullanıcılara yepyeni bir akıllı telefon fotoğrafçılığı deneyimi sunacak. Leica ile birlikte tasarlanan ve merakla beklenen bu iki amiral gemisi model, Leica’nın profesyonel optik lenslerinin yanı sıra otantik Leica deneyimini tamamlamak için bir dizi gelişmiş bilgi işlem ve yazılım özelliğine de olanak veriyor. Diğer premium özellikler arasında en yeni Snapdragon® 8 Gen 2 ve Xiaomi’nin kendi Surge pil yönetim sistemi yer alıyor ve tüm alanlarda performansın en üst düzeyde olmasını sağlıyor.

Uluslararası Fotoğrafçılık Onur Listesinde (International Photography Hall of Fame) yer alan, Leica Onur Listesi Ödülünün (Leica Hall of Fame Award) sahibi dünyaca ünlü bir fotoğrafçı ve Leica elçisi olan Steve McCURRY, “Xiaomi 13 serisinden çok etkilendim, bence çığır açan bir gelişme” sözleriyle serinin uluslararası piyasaya sunulmasından duyduğu heyecanı dile getirdi. 

Lansman sırasında ayrıca, mükemmel portre görüntüleme ve genişletilmiş fotoğrafçılık seçenekleri sunan Xiaomi 13 Lite modeli de tanıtıldı.

Leica ile birlikte tasarlanan kamera sistemiyle ustalık düzeyinde fotoğrafçılık

Xiaomi 13 ve Xiaomi 13 Pro’nun kamera sistemi, donanım ve görüntü kalitesinden UI/UX tasarımına kadar her yönüyle, profesyonel düzeyde bir akıllı telefon fotoğrafçılığı deneyimi sunmak için Leica ile işbirliği içinde oluşturuldu. Her iki akıllı telefon da Leica optik lenslere sahip üçlü kamera kurulumuyla donatıldı.

Xiaomi 13 Pro’nun Leica Vario-Summicron 1.19-2.2/14-75 ASPH. kamera sistemi, 14 mm’den 75 mm’ye kadar odak uzunluklarını kapsıyor ve ultra büyük 1 inç IMX989 sensöre sahip 23 mm geniş açılı ana kamera, 75 mm hareketli telefoto kamera ve 14 mm ultra geniş açılı kameradan oluşuyor. İlk olarak Xiaomi 12S Ultra’da kullanılan IMX989 sensör, şimdiye kadar bir akıllı telefona yerleştirilen en büyük sensör olma özelliğini taşıyor. Yüksek dinamik aralığı, üstün ışık yakalama özellikleri ve hızlı tepkileriyle büyük sensörü, her ince ayrıntıyı ortaya çıkaran belirgin kontrast ve tanımlanmış dokulara sahip renkli görüntüler sağlıyor. DSLR düzeyinde dahili odaklama teknolojisine sahip olan akıllı telefonun yeni 75 mm telefoto lensi, çarpıcı portreleri ve güzel yakın çekimleri kadraja almak için 10 cm’den sonsuza kadar mükemmel bir odak aralığı elde etmek üzere hareketli bir lens tasarımı kullanıyor. Xiaomi 13 ise 0,6x ila 3,2x optik yakınlaştırma aralığına ve ayrıca 75 mm telefoto lense sahip.

Xiaomi 13 ve Xiaomi 13 Pro, hem fotoğrafçılık tutkunlarını hem de profesyonel fotoğrafçıları heyecanlandıracak çok çeşitli ayrıntılı kamera ayar seçenekleri sunuyor. Ana lens sistemi, mükemmel portreler yakalamak için mükemmel odak uzaklığı ve alan derinliği sağlıyor. Kullanıcılar ayrıca, görüntülerin doğruluğunu koruyarak ve orta düzeyde doygunluk sunarak estetik olasılıklar sunan iki farklı fotoğraf stilinden (Leica Authentic Look ve Leica Vibrant Look) birini seçebiliyor. Çekici ve kullanımı kolay bir kullanıcı arayüzünün yanı sıra Leica filtreleri, Leica filigranı ve Leica klasik deklanşör sesi gibi eğlenceli özellikler de yer alıyor. 

Xiaomi 13 Pro ve Xiaomi 13, Xiaomi Imaging Engine ile tüm Xiaomi amiral gemisi akıllı telefonlar arasında en güçlü bilgi işleme dayalı fotoğrafçılık özellikleriyle öne çıkıyor. Yalnızca fotoğraf çekme hızını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda Xiaomi ProFocus ile cihazların hareket halindeki belirli nesnelere otomatik olarak odaklanmasını sağlayarak genel kamera deneyimini daha da yükseltiyor.

Mükemmel görüntü optimizasyonu sunan her iki akıllı telefon da Pro modunda çekim parametrelerinin manuel olarak ayarlanmasına olanak tanıyor. Adobe tarafından oluşturulan 10 Bit RAW DNG Kamera ve Renk Profillerini destekleyen Xiaomi 13 Pro, profesyonellere Adobe Photoshop ve Adobe Lightroom’da daha fazla son düzenleme şansını da veriyor. 

Xiaomi 13 ve Xiaomi 13 Pro video çekimi açısından da oldukça başarılı. Profesyonel düzeydeki videograflar için olağanüstü bir araç olan her iki cihaz da kullanıcıların canlı renkler, keskin kontrast oranları ve zengin ayrıntılarla “Create in Dolby Vision®” özelliğini kullanmalarına olanak tanıyor, 4K Ultra Gece Videoları çekiyor ve olağanüstü video kalitesi için HyperOIS video stabilizasyonu özelliği sunuyor. 

Snapdragon®️ 8 Gen 2 ile göz kamaştırıcı hız + performans ve Xiaomi Surge ile üst düzey güvenilirlik + güç

Xiaomi 13 ve Xiaomi 13 Pro gücünü gelişmiş grafik işleme özelliklerine sahip GPU performansını ve güç verimliliğini sırasıyla yüzde 42 ve yüzde 49, CPU performansı ve güç verimliliğini yüzde 37 ve yüzde 47 oranında artıran Snapdragon®️ 8 Gen 2 mobil platformundan alıyor¹. Bu yüksek performans günlük kullanımda pil ömrünü uzatırken fotoğraf işleme, gerçek zamanlı yapay zeka ve oyun gibi görevlerin kolayca ve hızla yerine getirilmesine olanak tanıyor.

Her iki cihaz da Qualcomm® FastConnectTM 7800 Mobil Bağlantı Sistemi ile Wi-Fi 7 desteğine sahip. Xiaomi 13 Pro’nun öne çıkan High Band Simultaneous (HBS) Multi-Link teknolojisi, çoklu ve eşzamanlı 5 GHz ve 6 GHz bağlantılara olanak tanıyarak 5,8 Gbps’ye varan ultra yüksek hızların yanı sıra daha düşük gecikme süresi ve mükemmel ağ kapasitesi sunuyor.2 Xiaomi 13 ise Dual Band Simultaneous (DBS) Multi-Link özelliğine sahip ve 3,6 Gbps’ye varan ağ hızlarını yakalayabiliyor.2 

Xiaomi 13 ve Xiaomi 13 Pro, daha uzun bir hizmet ömrü ve yükseltilmiş bir deneyim için Xiaomi’nin kendi geliştirdiği Surge şarj çipini kullanan Xiaomi Surge pil yönetim sistemi ile donatıldı. Aynı güç altında en yüksek enerji yoğunluğuna sahip 4.500mAh pil ile donatılan Xiaomi 13, kolayca gün boyu kullanım sağlıyor. Ayrıca 67W kablolu turbo şarj ve 50W kablosuz turbo şarj desteğine sahip. Diğer yandan Xiaomi 13 Pro, 120 W HyperCharge özelliği sayesinde yalnızca 19 dakikada yüzde 100 şarj seviyesine ulaşabilen daha da büyük 4.820mAh bataryaya sahip.³

Minimalist bir tasarıma ve sınıfının en iyisi ekrana sahip premium amiral gemisi 

Hem Xiaomi 13 hem de Xiaomi 13 Pro, güçlü teknolojik yeteneklerini öne çıkaran yepyeni minimalist bir tasarım tarzına sahip. Siyah, Beyaz ve Flora Yeşili gibi klasik ve büyüleyici renk seçenekleriyle sunulan Xiaomi 13, düz kenarlı, şık bir düz ekran tasarımına ve 2.5D kavisli arka tasarıma sahip. Hem etkileyici hem de elde tutuşu oldukça rahat olan Xiaomi 13, %93,3’lük inanılmaz ekran-gövde oranı ve 1,61 mm’lik ultra ince çerçevesiyle4 özellikle bu boyuttaki bir cihaz için inanılmaz bir görüntüleme deneyimi sunuyor. Büyük 6,36 inç FHD+ AMOLED ekrana sahip Xiaomi 13, E6 AMOLED malzeme sayesinde içeriklerin daha düşük güç tüketimiyle birinci sınıf renk doğruluğu ve parlaklıkla görüntülenmesini sağlıyor. 

Diğer yandan Xiaomi 13 Pro, özellikle kamera moduna sorunsuz bir şekilde geçiş yapabilen tek tip bir görünüm için 3D kavisli seramik gövdesiyle dikkat çekiyor. Seramik Beyaz ve Seramik Siyah olmak üzere iki renkte sunulan ürünün tutuşu da oldukça keyifli. 120Hz WQHD+ AMOLED ekrana sahip olan bu daha büyük 6,73 inç ekran gerçek anlamda bir mucize. Aynı E6 malzemesi sayesinde 1.200 nit tam ekran parlaklığı ve 1.900 nit en yüksek parlaklığa ulaşıyor ve TrueColor ekranıyla doğru renkleri gösteriyor. Dolby Vision®, HDR10+, HDR10, HLG ve Dolby Atmos® desteği ile cihaz gerçek anlamda sürükleyici bir görsel-işitsel deneyim sunuyor. Her iki cihaz da IP685 toz ve suya dayanıklılık sunarak optimum koruma ve gönül rahatlığı sağlıyor.

Premium hizmetler eşlik ediyor

Xiaomi 13 Pro ve Xiaomi 13, 3 nesil Android sistem güncellemesinin yanı sıra 5 yıl boyunca güvenlik düzeltme güncellemeleri alacak. Her iki cihazın kullanıcıları ayrıca, profesyonel düzeyde kamera sistemiyle çekilen anıları için 2 TB’a kadar genişletilmiş depolama alanı sağlayan Google One bulut depolama alanının yanı sıra YouTube ve Youtube Music uygulamasına 6 ay boyunca ücretsiz erişim sağlayan YouTube Premium ücretsiz deneme sürümünü deneyimleme hakkına sahip olacak. Ayrıca, Android’in dijital otomobil anahtarı özelliği desteği sayesinde Xiaomi 13 Pro ve Xiaomi 13, kullanıcıların otomobillerinin kilidini açmak, kilitlemek ve çalıştırmak için dijital otomobil anahtarlarını sevdikleriyle paylaşmalarına olanak tanıyacak.

Xiaomi 13 Lite, çift ön kamerasıyla sosyal medya meraklıları için çok yönlülük sunuyor 

Xiaomi 13 Lite, benzersiz selfie’ler, hikayeler ve sahneler yakalama konusunda tutkulu olan genç akıllı telefon kullanıcıları için özel olarak tasarlandı. Çift ön kamera ve çok yönlü yazılım özellikleriyle donatılan cihaz, özellikle bu kullanıcıların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak tasarlandı. 32MP ön kamera kristal netliğinde görüntüler yakalarken, 8MP ön kamera bu portre çekimlerinde doğal görünümlü bokeh elde edilmesi için ek derinlik bilgisi alınmasına yardımcı oluyor. Sosyal medya içerik yaratıcılarına değer katan cihaz ayrıca, karedeki kişi sayısını akıllıca algılayan, görüş alanını otomatik olarak ayarlayan ve uygun şekilde yakınlaştıran veya uzaklaştıran, böylece selfie bozulmasını en aza indiren Dinamik Çerçeveleme gibi kullanışlı ve eğlenceli özelliklerin yanı sıra Selfie yakınlaştırma, Cep aynası ve Xiaomi Selfie Glow gibi yüksek kaliteli selfie’ler çekilmesini ve görüntülü görüşmeler yapılmasını sağlamak için tasarlanmış üst düzey özellikler de sunuyor. Xiaomi 13 Lite, günlük kullanımı sorunsuz bir şekilde desteklemek için yüksek performanslı bir Snapdragon® 7 Gen 1 mobil platform, muhteşem bir 120Hz AMOLED ekran ve 67W hızlı şarj özellikleriyle donatıldı. Tüm bunlar 7,23 mm inceliğinde ve 171 g ağırlığındaki inanılmaz derecede hafif bir pakette4 4.500mAh pil ile birlikte sunuluyor ve harika bir kullanım sağlıyor.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çalışanlar Robotlardan Endişeli!

Kaspersky’nin Ortadoğu, Türkiye ve Afrika bölgesindeki çalışanlar arasında yaptığı ankete göre, Türkiye’deki çalışanların %55’i işlerini robotlara kaptırmaktan korkuyor. 

Yapay zeka kullanımı her geçen gün artıyor…  Dünya genelinde birçok iş pozisyonunda robotlar kullanılıyor. Yıllardır araba yıkayan, siparişleri teslim eden, depolarda malları tasnif eden, hastalara ilaç dağıtan, fabrikalarda montaj işlerini yapan robotlar bulunuyor. Günümüzde ise akıcı bir sohbet sürdürebilen, karmaşık bilimsel kavramları açıklayabilen, diller arasında metin çevirileri ve daha fazlasını da yapabilme potansiyeline sahip ChatGPT’ler hayatımızda önemli bir yere sahip.  

Kaspersky’nin Ortadoğu, Türkiye ve Afrika bölgesindeki çalışanlar arasında yaptığı ankette, çalışanların şirketlerin kullandığı robotlar ve otomasyon sistemleri konusunda birtakım endişeleri bulunuyor. Türkiye’deki çalışanların %55’i işlerini bir robota kaptırmaktan korkuyor ve her dört çalışandan biri (%26) şirketlerinde robotlar veya otomatik sistemlerle ilgili siber güvenlik olayları duyduğunu bildiriyor. Bununla birlikte birçok çalışan da robotlaşmanın getirdiği olumlu etkilerin farkında.

Robotlar, Çalışanları Tehlikeli İşlerden Koruyor!

Türkiye’den ankete katılan çalışanların, robotların varlığına yönelik olumlu yanıtları da oldu. Otomasyonun çalışanların sağlığına büyük faydası olduğu belirtilen ankete göre çalışanların %82‘si de robotların kendilerini fiziksel olarak zorlayıcı veya tehlikeli işler yapmaktan kurtardığını belirtiliyor. %44‘ü bunun insan faktöründen kaynaklanan iş kazası olasılığını azalttığını söylüyor.

Bunun yanında çalışanların %51‘i robotların üretim süreçlerinde verimliliği artırdığını ve ekonomik fayda sağladığını da belirtiyor. Ayrıca %39‘u robotlaşmanın çalışanlara daha ilgi çekici ve daha yüksek ücretli pozisyonlar için yeniden eğitim fırsatı sunduğuna inanıyor. 

Kaspersky’nin Teknik Uzmanı Brandon Muller konuyla alakalı olarak “2017 yılındaki Black Hat konferansında araştırmacılar Billy Rios ve Jonathan Butts, otomatik araba yıkama makinelerinin nasıl hackleneceğini ve bunun insanlar için ne tür bir tehdit oluşturduğunu gösterdiler. İnternete bağlanabilen PDQ LaserWash tipi bir otomatik araba yıkama sistemi üzerinde çalıştılar ve onu ele geçirmenin bir yolunu buldular. Hatta, sadece aracı değil, sürücüyü de tehlikeye atabilecek şekilde, otomatik kapıyı bir otomobile çarpmanın mümkün olduğunu bile gösterdiler. Bazı kişi ve kuruluşlar otomasyona karşı temkinli davranıp onu kullanmaktan kaçınırken, diğerleri iş süreçlerini yeni teknolojilerden en fazla faydayı sağlayacak şekilde uyarlıyor. Daha fazla iş dijitalleşmesi kaçınılmaz olduğundan, dünyanın dört bir yanındaki şirketlerin iş ihtiyaçları için otomatikleştirilmiş çözümleri nasıl daha güvenli ve verimli hale getireceklerini keşfetmeleri gerekiyor.” yorumunu yaptı.

Kaspersky uzmanları, endüstriyel bilgisayar sistemlerini çeşitli tehditlerden korumak için şunları önermektedir:

  • Olası siber güvenlik sorunlarını belirlemek ve ortadan kaldırmak için OT sistemlerinin düzenli güvenlik değerlendirmelerinin yapılması.
  • Etkili zafiyet analizi yönetimi süreci için bir temel olarak sürekli güvenlik açığı değerlendirmesi ve önceliklendirme oluşturulması. Kaspersky Industrial CyberSecurity gibi özel çözümler, sizin için etkili bir asistan ve herkese açık olmayan eşsiz bir veri kaynağı olabilir.
  • Şirketin operasyon teknolojileri ağında anahtar bileşenlerin zamanında güncellenmesi; teknik olarak mümkün olan en kısa sürede güvenlik düzeltmelerini ve yamaları uygulamak veya telafi etmek için ek önlemlere başvurmak. Bu, üretim sürecindeki aksamalar nedeniyle milyonlara mal olabilecek büyük bir olayı önlemek için çok önemlidir.
  • Gelişmiş tehditlerin zamanında tespiti, araştırılması ve olayların etkin bir şekilde düzeltilmesi için Kaspersky Industrial Cybersecurity for Node with EDR gibi Endüstriyel EDR çözümlerinin kullanılması.
  • Ekiplerinizin olay önleme, algılama ve yanıt verme becerilerini geliştirip güçlendirerek yeni ve gelişmiş kötü amaçlı tekniklere karşı yanıtınızı geliştirmeniz önemlidir. BT güvenlik ekipleri ve OT personeli için özel OT güvenlik eğitimi, bu hedefe ulaşılmasına yardımcı olacak temel önlemlerden biridir.

Otomasyonun sonuçları ve giderek artan robot kullanımı hakkında daha fazla bilgi içeren raporun tamamına ilgili bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ocak ayında genel ticaret sistemine göre ihracat %10,3, ithalat %20,7 arttı

Türkiye İstatistik Kurumu ile Ticaret Bakanlığı iş birliğiyle genel ticaret sistemi kapsamında üretilen geçici dış ticaret verilerine göre; ihracat 2023 yılı Ocak ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre %10,3 artarak 19 milyar 369 milyon dolar, ithalat %20,7 artarak 33 milyar 606 milyon dolar olarak gerçekleşti.
 

Ocak ayında enerji ürünleri ve altın hariç ihracat %8,4, ithalat %8,1 arttı
 

Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç ihracat, 2023 Ocak ayında %8,4 artarak 16 milyar 708 milyon dolardan, 18 milyar 105 milyon dolara yükseldi.

Ocak ayında enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç ithalat %8,1 artarak 18 milyar 408 milyon dolardan, 19 milyar 891 milyon dolara yükseldi.

Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç dış ticaret açığı Ocak ayında 1 milyar 787 milyon dolar olarak gerçekleşti. Dış ticaret hacmi %8,2 artarak 37 milyar 996 milyon dolar olarak gerçekleşti. Söz konusu ayda enerji ve altın hariç ihracatın ithalatı karşılama oranı %91,0 oldu. 

Dış ticaret açığı Ocak ayında %38,4 arttı

Ocak ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre %38,4 artarak 10 milyar 290 milyon dolardan, 14 milyar 237 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2022 Ocak ayında %63,0 iken, 2023 Ocak ayında %57,6’ya geriledi.

Ocak ayında imalat sanayinin toplam ihracattaki payı %93,6 oldu

Ekonomik faaliyetlere göre ihracatta, 2023 Ocak ayında imalat sanayinin payı %93,6, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün payı %4,2, madencilik ve taşocakçılığı sektörünün payı %1,6 oldu.

Ocak ayında ara mallarının toplam ithalattaki payı %80,3 oldu

Geniş ekonomik gruplar sınıflamasına göre ithalatta, 2023 Ocak ayında ara mallarının payı %80,3, sermaye mallarının payı %11,0 ve tüketim mallarının payı %8,7 oldu.

Ocak ayında en fazla ihracat yapılan ülke Almanya oldu

Ocak ayında ihracatta ilk sırayı Almanya aldı. Almanya’ya yapılan ihracat 1 milyar 826 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 1 milyar 186 milyon dolar ile ABD, 1 milyar 43 milyon dolar ile Rusya Federasyonu, 954 milyon dolar ile Birleşik Krallık,  916 milyon dolar ile İtalya takip etti. İlk 5 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın %30,6’sını oluşturdu.

İthalatta ilk sırayı Rusya Federasyonu aldı

İthalatta Rusya Federasyonu ilk sırayı aldı. Ocak ayında Rusya Federasyonu’ndan yapılan ithalat 5 milyar 1 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 4 milyar 337 milyon dolar ile İsviçre, 3 milyar 557 milyon dolar ile Çin, 1 milyar 807 milyon dolar ile Almanya, 1 milyar 229 milyon dolar ile ABD izledi. İlk 5 ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın %47,4’ünü oluşturdu.

Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre ihracat %4,2 azaldı

Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre; 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre ihracat %4,2 azalırken, ithalat %10,7 arttı. Takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre ise; 2023 yılı Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre ihracat %7,3 ithalat %18,1 arttı.

Yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payı %3,1 oldu

Teknoloji yoğunluğuna göre dış ticaret verileri, ISIC Rev.4 sınıflaması içinde yer alan imalat sanayi ürünlerini kapsamaktadır. Ocak ayında ISIC Rev.4’e göre imalat sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payı %93,6’dır. Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı %3,1’dir.

Ocak ayında imalat sanayi ürünlerinin toplam ithalattaki payı %73,6’dır. Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ithalatı içindeki payı %10,0’dır.

Özel ticaret sistemine göre ihracat 2023 yılı Ocak ayında 17 milyar 540 milyon dolar oldu

Özel ticaret sistemine göre, 2023 yılı Ocak ayında, ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre %5,3 artarak 17 milyar 540 milyon dolar, ithalat %18,7 artarak 31 milyar 842 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Ocak ayında dış ticaret açığı %40,6 artarak 10 milyar 170 milyon dolardan, 14 milyar 302 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2022 Ocak ayında %62,1 iken, 2023 Ocak ayında %55,1’e geriledi.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Doç. Dr. Önder Erol, “Toplumsal ayrımlar silikleşti, Türkiye tek yürek oldu"

Yüzyılın felaketini olarak tanımlanan Kahramanmaraş Depremi, sadece bölgede depremi birebir yaşayanları değil herkesi derinden etkileyerek toplumsal travmalara neden oldu.  Depremin yarattığı toplumsal travmanın geniş bir etki alanına yayıldığını ifade eden Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Pelin Önder Erol, “Kahramanmaraş Depremi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen en yıkıcı deprem olarak tarihe geçmiştir. Gerek coğrafi erimi gerekse şiddeti bakımından eşi benzeri görülmemiş bu depremin vurduğu Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Malatya, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Diyarbakır, Kilis ve Şanlıurfa illerinin toplam nüfusu, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sını oluşturuyor. Bu oran felaketten doğrudan etkilenen, bir başka deyişle birincil travma yaşayan nüfusa işaret ediyor” dedi.

Depremin toplumun tamamını derinden etkilediğini ifade eden Doç. Dr. Önder Erol, “ 45 bine yakın canımızı yitirdik, halen binlerce yaralımız var. Ağır hasarlı bina sayısı 200 bini aştı; bu durum, milyonla ifade edilecek sayıda insanımızın evsiz kalması anlamına geliyor. Bu acı tablo hiç kuşkusuz toplumun tamamını derinden etkiledi, deprem bölgesi dışında yaşayan bireyler olarak halen sekonder travma yaşıyoruz. Toplumsal hafızamıza kazınacak son derece üzücü bu olayın yaralarını sarmaya çabalıyoruz” dedi.

Toplum dayanışması ortaya çıktı

Türkiye’nin depremde tek yürek olduğunu söyleyen Doç. Dr. Erol, “Toplumsal kohezyonun en canlı örneklerinden birinin sergilendiği 6 Şubat depremi sonrasındaki süreç, toplum olarak ne denli duyarlı olduğumuzu bir kez daha gösterdi. Toplumsal ayrımlar silikleşti ve hep ifade edildiği gibi Türkiye tek bir yürek oldu. Toplumumuzda zaten baskın olan yardımlaşma ve dayanışma kültürü derhal devreye girdi. Toplum olarak ayni ve nakdi yardımlarda ve konut örgütleme çalışmalarının yanı sıra depremden doğrudan etkilenen bireyleri manevi olarak desteklemede adeta yarışıyoruz. Bunların tümü sosyolojik bağlamda ele alındığında, bu dayanışmanın toplumumuza özgü bir geleneği temsil ettiği görülmektedir” diye konuştu.

Toplumun, ailenin yerine geçtiğini belirten Doç. Dr. Pelin Önder Erol, “Bireyin gereksinimlerini karşılayan üç temel organ devlet, piyasa ve ailedir. Türkiye’de bireyin gereksinimlerini karşılamada en fazla sorumluluk üstelenen organ, normal şartlar altında ailedir. Dolayısıyla Türkiye’de Akdeniz toplumlarının ailecilik ve toplulukçuluk kültürü hakimdir. Ancak depremden etkilenen bireylerin genellikle aileleri de depremden etkilendi. Biz, burada bireyin gereksinimini karşılamada dördüncü bir organ olarak toplumun da gücünü gördük. Toplum, ailenin yerine geçti ve büyük bir boşluğu doldurdu, hepimiz her bir depremzedeyi ailemizin bir ferdi olarak görüyoruz, bu önemli. Toplumsal birlik, beraberlik ve dayanışma, depremzede bireylerin yaralarını sarmada son derece işlevsel oldu. Romantik bağlamının ötesinde dayanışmanın, ancak doğru bir biçimde örgütlendiği koşullar altında işlevsel olduğunu, bu bağlamda sivil toplumun gücünü de bu vesileyle görmüş olduk” dedi.

Deprem, göç olgusunu doğuruyor

Doç. Dr. Önder Erol, “Toplumda kırılgan gruplar arasında yer alan kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar ve göçmenlerin depremle birlikte çifte hatta üçlü tehlike dediğimiz, katmanlı kırılganlık durumunu tecrübe etmelerinin önüne geçmek için bu gruplara özgü uyumlaştırma çalışmaları gerekmektedir. Her bir grubun kendine özgü beklenti ve sorunları bulunmaktadır ki, bunlar da jenerik çözümlerle ortadan kaldırılamamaktadır. Depremin yarattığı sosyal problemlerin hafifletilmesinde gerek devletin ilgili organlarına gerekse sivil toplum örgütlerine ilerleyen zamanlarda ciddi görevler düşeceği açıktır” dedi.

Depremin toplumsal değişim olan göç dalgasına da neden olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Önder Erol, “Deprem bölgesi aynı zamanda hem iç göç hem de dış göçün merkezi olagelmiş bir coğrafyada bulunuyor. Bu illerin uzun yıllar Türkiye’nin diğer bölgelerine göç vermiş olması nedeniyle depremzede vatandaşların depremden etkilenmeyen illerde yaşayan akrabalarının varlığı da sigorta görevi gördü. Depremin hemen ardından bölgeden tahliye edilen vatandaşlarımızın, bu akrabaları tarafından misafir edilmeye başlandığını  gördük. Bu durum Türkiye’de akrabalığın önemine bir kez daha işaret etmiştir. Bununla birlikte yine bu coğrafya Suriye göçünün önemli bir destinasyonu olması bakımından da ayırt edici bir nitelik taşıyor. İç savaştan kaçarak Türkiye’ye iltica etmiş olan Suriyelilerin depremden etkilenmesinin bir başka göç dalgasını tetiklemesi olası görülüyor. Bireylerin ontolojik güvenliklerini tehdit eden böylesi büyük bir felaketin, toplumsal dinamiklerin yeniden örgütlenmesinde etkili olması kaçınılmazdır” dedi.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çukurova Belediyesi Psikososyal Destek Ekibi Yurtlarda

Çukurova Belediyesi öğrenci yurtlarında kalan depremzede çocuklara psikososyal ekibiyle destek olmaya devam ediyor. Türkiye’yi derinden sarsan tarihi deprem afetinin yaralarını sarmak için yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdüren, vatandaşların hayatlarını normalleştirmek için depremin ilk gününden bu yana hizmetlerini aralıksız bir şekilde veren Çukurova Belediyesi, psikolojik olarak olumsuz etkilenen çocuklara sosyalleşmelerini sağlamak ve yaşanan olumsuz süreci atlatmaları için oyun ve terapilerle dokunuyor.  

Evleri yıkılan ya da ağır hasar alarak oturulmaz hale gelmesiyle Çukurova Üniversitesi kampüsünde bulunan öğrenci yurtlarına yerleştirilen depremzede ailelerin çocuklarına psikolojik destekler sürüyor. Depremin ilk gününden itibaren psikologlarıyla sahaya inen ve depremzede aileler ile çocuklarıyla çeşitli etkinlikler yaparak onların ruhsal anlamda sağlıklarına kavuşması için hizmetlerini sürdüren, belediyenin kreşlerinde, dinlenme evlerinde ve tesislerinde psikolojik ilk yardım terapileri yapan Çukurova Belediyesi çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. 

Çukurova Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren Psikolojik İlk Yardım ve Psikososyal Destek ekibi, çocuklarla buluşarak hem onların eğlenceli saatler geçirmesini sağlıyor hem de rehabilite olmaları için yoğun çaba sarf ediyor. Yurtta misafir edilen Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman ve Adanalı depremzede ailelerin çocuklarıyla bir araya gelen psikososyal destek ekibi, minik yüreklerde oluşan endişe ve korkuları dağıtmak için uğraşıyor. Oyunlar oynayan ve boyama etkinlikleri düzenleyen belediye çalışanları, depremden psikolojik olarak olumsuz yönde etkilenen ve sosyalleşmekte zorlanan çocuklarla yakından ilgileniyor. 

Yaşanan sarsıcı depremin izlerini ağır hisseden çocuklarla birebir ilgilenen ekip, grup terapileri yaparak da onların ruhsal sağlığına dokunmaya çalışıyor. Haftanın belirli günlerinde erkek ve kız yurtlarında kalan ailelerle de buluşan Çukurova Belediyesi’nin psikososyal ekibi, depremzedelerle yakından ilgilenerek normalleşme sürecini hızlandırmak için çaba sarf ediyor. Çocuklara hikaye ve boyama kitapları hediye eden ekip, sürecin psikolojik olarak en az hasarla atlatılması için adımlarını atmaya devam edeceğini açıkladı.

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı