Aylık arşivler: Nisan 2023

Bulutta veri koruma için en iyi 3 uygulama

“Küresel Veri Dünyası” giderek büyüyor. IDC, 2026 yılına kadar dünyadaki veri hacminin yine iki katına çıkacağını öngörüyor. Çoğu işletme operasyonlarını dijitalleştirirken, daha stratejik iş yükleri oluşturmaya ve giderek daha fazla veri yaratmaya devam ediyorlar. Dolayısıyla işletmelerin başa çıkması gereken veri miktarı katlanarak artıyor. Bu nedenle ölçeklenebilirlik, esneklik ve uygun maliyetli depolama gibi önemli avantajlar sunacağından, ayrıntılı bir strateji temelinde buluta geçmek oldukça önemli.

Bu durumun sürdürülebilir olmayacağını ifade eden  Veeam  Ürün Stratejilerinden Sorumlu Kıdemli Direktör, Rick Vanover konuyla ilgili şunları aktarıyor: “Gartner, genel bulut hizmetlerine yönelik son kullanıcı harcamalarının bu yıl 592 milyar dolara ulaşarak 2022 yılına göre yüzde 21’lik bir artış göstermesini bekliyor. Hızlı “lift and shift” geçişleri, modern veri koruma için en iyi uygulamaların takip edilmediği anlamına geliyor. Bu hızlı büyüme ve geçiş, kurumsal düzeyde bazı endişelere yol açıyor. Bulut Güvenliği Birliği’nin (CSA) raporuna göre şirketlerin %96’sı hassas bulut verileri için yeterli güvenliğe sahip olmadıklarını söylüyor – yani bu yolculukta kat etmemiz gereken uzun bir yol var.” 

Rick Vanover buluttaki verilerini korumak isteyen işletmeler için şunları öneriyor: 

  1. Verinizi Tanıyın

Bir sorunu çözmek için ilk adım neyle karşı karşıya olduğunuzu bilmektir.   Herhangi bir şeyi korumadan önce kimin neyi nerede depoladığını bilmeniz gerekir. İşletmedeki herkes aynı hesapları mı kullanıyor? Öyleyse, bu noktada bir hata olmadığından emin olmak için BT ekiplerinin genellikle dedektif gibi davranması ya da işletme genelinde bir inceleme yapması yerinde olur. Tehditleri tespit etmek için mali tabloları ve kuruluş genelinde bulut maliyetlerini içeren faturaları incelemek gerekebilir.

Çoğu kuruluşun sakladığı veri miktarı, ister şirket içinden taşınmış ister başlangıçta bulutta depolanmış olsun, bir araya getirildiğinde çok büyüktür. Doğası gereği istifçi olan insanlar, dijital dünyada da bu özelliklerini yansıtırlar. Buluttaki “sanal depo” sonsuz veri depolama kapasitesine sahip olsa da tüm verilerin yerini tespit etmek yalnızca işin yarısı olduğundan, hangi verilerin görev açısından kritik ve hassas olduğunu bilmek için bu verileri sınıflandırmak gerekir. Otomatik veri sınıflandırma motorları sıralama ve düzenleme yapmanıza yardımcı olabilir – bu sayede her şeyi en üst düzeyde korumaya çalışmazsınız. Bulutta tam olarak neyi depoladığınızı (ve nerede depoladığınızı) bildikten sonra, verilerin nasıl güvende olduğunu değerlendirmeye başlayabilirsiniz.

Kuruluşlar, verileri buluta taşımak için düşük bir giriş engeliyle karşılaştığından, ekipler gerekli olan güvenlik ve ağ süreçlerine öncelik vermemiş olabilir – geçiş çok hızlı gerçekleştiyse bu durum kolayca ortaya çıkabilir. Aynı şekilde, güvenliğin sağlanması açısından bulut tamamen farklı bir ortam olduğundan, bazı şeyler genellikle gözden kaçırılabiliyor – her zaman şirket içi ortamda bulunmayan çok sayıda yeni hizmet türü var ve bunların birçoğunun saldırı veya kesinti durumunda korunması ve kurtarılması gerekiyor. Bunlara örnek olarak bulut depolama alanındaki kodlar, diğer bulut hizmetlerinden yararlanan uygulamalar ve bulutta sağlanan API’ler verilebilir. 

  1. Sorumluluklarınızı bilin

En önemli sorunlardan biri, işletmelerin bulutta güvenlik ve veri koruma konusunda tam olarak nelerden sorumlu olduklarının farkında olmaması. Özellikle bulut güvenliğinin üzerine inşa edildiği paylaşılan sorumluluk modeline ilişkin farkındalık oldukça düşük. Bu durum, kurumların kendi sorumlulukları olmasına rağmen belirli güvenlik önlemlerinden sağlayıcının sorumlu olduğunu düşündüklerini gösteriyor. Aslında bulut sağlayıcısına bağlı olmakla birlikte, genellikle sağlayıcı altyapının ve onu barındıran fiziksel tesislerin güvenliğinden sağlayıcı sorumludur. Ancak uygulamaların, verilerin ve ortama erişimin güvenliğini sağlamak kullanıcının sorumluluğundadır.  

Pratikte bu, işletmelerin ihlal veya kesinti durumunda bulutta depolanan tüm kritik ve hassas verilerin yedeklerine sahip olduklarından emin olmaları gerektiği anlamına gelir. En iyi uygulama, farklı ortamlarda olmak üzere birden fazla yedeğe sahip olmak (örneğin bir şirket içi ve bir bulut yedeği) ve en az bir kopya şirket dışında, çevrimdışı ve değişmez olmak üzere veri kopyalarının farklı ortamlarda bulundurulmasıdır. 

İşletmenin diğer temel güvenlik sorumluluğu ise erişim ve ayrıcalıkların kontrol edilmesidir. Buluttaki her kullanıcının “God Mode”a erişimi varsa, herhangi bir ihlal yıkıcı olacaktır. Benzer şekilde, koruma ve provizyon gibi birden fazla farklı işlevi yerine getirmek için tek bir hesap kullanıldığında da durum aynıdır. Burada en iyi çözüm, işletme genelinde birden fazla hesabın kullanılmasını sağlamak, hesaplar ve abonelikler arasında erişim ve kimlik yönetimini doğru bir şekilde uygulamaktır; böylece bir güvenlik ihlali durumunda hata etki alanını kolayca ortadan kaldırabilirsiniz. Ayrıca kullanıcı düzeyinde, herkesin yalnızca ihtiyaç duyduğu kaynaklara ve ortamlara erişebilmesi için bulut ortamında “asgari ayrıcalık” ilkesine uyulduğundan emin olun.

  1. Maliyet-Etkin olduğunuzdan emin olun

Büyük olasılıkla, yukarıdaki iki ilkenin hayata geçirilmesi çoğu işletme için önemli bir çalışma olacaktır. Ancak iyi haber şu ki, bunu yapmak için gerekli olan başlangıçtaki zorlu süreç bir sonraki aşamada aynı ölçekte tekrarlanmayacaktır. Yine de bulut ortamını uzun vadede sağlıklı ve uygun maliyetli tutabilmek için bulut veri hijyeni süreçlerine sahip olmak önemlidir.

Ayrıca, veri yaşam döngünüzün sağlıklı bir şekilde işlediğinden emin olmalısınız. Bu olmadan, başlangıçta atılan doğru adımlar zaman içinde etkisiz ve pahalı hale gelecek, işletme yanlış verileri yanlış şekillerde depolamak ve korumak için para harcayacaktır. Verinin bulutta doğru depolama platformunda olması gerekir ve yaşam döngüsü süresince bu platform mutlaka değişecektir. Örneğin, veri blok kaynaktan nesne depolamaya, oradan da arşiv depolamaya geçebilir. Bunlarla ilişkili maliyetler değişkendir, bu nedenle verileri verimsiz yollarla depolamadığınızdan (veya yedeklemediğinizden) emin olun.

Bunlar, bulut bilişim ve depolama maliyetleri için nihai “fatura şokundan” kaçınmak için gereken küçük adımlardır. Bu maliyetler basit verilerin ötesinde API maliyetleri, veri çıkışı (aktarımı) ve daha fazlasını içerir. İşletmelere her zaman, maliyetlerin birikmesini önlemek ve harcamaların beklentilerle eşleşmesini sağlamak için takip ettikleri yerleşik bir “bulut ekonomik modeline” sahip olmalarını öneririm. Buna gerçek hayattan şu örnek verilebilir; bir ışığı açık bırakırsanız ya da artık kullanmadığınız bir aboneliği iptal etmeyi unutursanız, aylık faturalarınız beklenenden daha yüksek gelecektir. Bu durum kurumsal bir bulut ortamında gerçekleşirse, toplam fatura dudak uçuklatabilir.  

İşletmelerin (ve dünyanın) depolanan veri miktarı önümüzdeki beş yıl içinde artmaya devam ettikçe, bulut bu verilerin yönetilmesinde yapbozun hayati bir parçası olacak. İşletmelerin, verilerini depolama ve korumanın ötesine geçerek; bunları kullanmanın ve böylece kendi kurumları ve müşterileri için değer yaratmanın yollarını aramaları gerekiyor. Bunun için daha fazla çeviklik sağlayacak şekilde yeniden düzenleme yapılması gerekiyor, ancak bu aynı zamanda işletmenin “her duruma” hazırlıklı olması anlamına da geliyor. En iyi uygulamaların değişmesi kaçınılmaz olduğundan, dinamik bir yapıya sahip olan bulut bilişim de gelişmeye devam edecektir. İşletmeler hem bulutta hem de şirket içinde veri odaklı hale gelirlerse, gelecekte karşılarına çıkacak her şeye hazır olacaklardır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Eminevim'in “koltuk" çıkan" Yetenekli Finansman kampanyası Engin Altan Düzyatan ile yeni reklam filminde

Eminevim, markanın reklam yüzü olan Engin Altan Düzyatan’ın rol aldığı yeni reklam filmi ile ev, taşıt veya iş yeri sahibi olmak isteyenlere “koltuk çıkan” Yetenekli Finansman kampanyalarını tanıtıyor.

Kurucusu olduğu tasarruf finansman sektörünün lideri Eminevim, yeni reklam kampanyası ile ekstra maliyet ve faiz ödemeden, küçük tasarruf tutarlarıyla ev, taşıt ya da iş yeri sahibi olmayı sağlayan “Yetenekli Finansman” modeli ile dikkat çekiyor. Markanın reklam yüzü olan Engin Altan Düzyatan üçüncü filmde hayallerini gerçekleştirmek isteyenlere Eminevim’in nasıl “koltuk çıktığını” anlatıyor. 

Alaaddin imzasıyla, Hacıyatmaz Film prodüksiyonluğunda, deneyimli yönetmen Burcu Matur tarafından çekilen reklam filmi, Nisan-Mayıs aylarında yayında olacak.

Tam zamanında teslimat ilkesiyle bugüne kadar 230 bini aşkın ailenin ev, taşıt ve iş yeri finansman teslimatını gerçekleştiren Eminevim, ülke genelindeki 119 şubesi ve 1.500’ün üzerindeki çalışanıyla birlikte müşterilerine en iyi deneyimi sunmaya ve yeni projelerle tasarruf finansman sektörünü büyütmeye devam ediyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

TÜİK: Yurt Dışında Kontrol Edilen Girişim İstatistikleri, 2021

Yurt Dışında Kontrol Edilen Girişim İstatistikleri (OFATS), yurt dışında faaliyet gösteren ancak Türkiye’de yerleşik girişimlerin doğrudan veya dolaylı olarak kontrolünde olan girişimlere ait bilgileri içeren bir istatistiktir.

Türkiye İstatistik Kurumu bu istatistiği, “Yabancı bağlı kuruluşların yapısı ve faaliyetleriyle ilgili topluluk istatistikleri” ne ilişkin 716/2007 sayılı Avrupa Konsey Yönetmeliğine uygun olarak tasarlanan ve uygulanan “Yurt Dışında Kontrol Edilen Girişim İstatistikleri Araştırması” ile derlemektedir.

Türkiye’de yerleşik girişimlerin yurt dışında kontrol ettiği girişimlerden elde ettiği ciro 2021 yılında 74 milyar 797 milyon dolar oldu

Yurt dışında kontrol edilen girişim istatistiklerine göre, Türkiye’de yerleşik girişimlerin yurt dışında kontrol ettiği girişim sayısı 2020 yılında 2 336 ve 2021 yılında 2 373 oldu. Bu girişimler 2020 yılında 55 milyar 40 milyon dolar, 2021 yılında ise 74 milyar 797 milyon dolar ciro elde etti.

Yurt dışında kontrol edilen girişimlerde en yüksek ciro ticaret faaliyetinde oluştu
 

Yurt dışında kontrol edilen girişimlerin 2021 yılında faaliyete göre oluşan ciro toplamında ilk sırada ticaret; sonra sırasıyla sanayi, inşaat ve hizmet faaliyetleri yer aldı. Yurt dışında ticaret faaliyeti gösteren girişimler toplam 34 milyar 646 milyon dolar ciro elde etti. Ciro toplamında ikinci sırada yer alan sanayi faaliyetinde 21 milyar 526 milyon dolar; üçüncü sırada yer alan inşaat faaliyetinde 9 milyar 807 milyon dolar ve son sıradaki hizmet faaliyetinde ise 8 milyar 818 milyon dolar ciro elde edildi.

Yurt dışında kontrol edilen girişimlerin 790’ı hizmet, 788’i ticaret, 465’i sanayi ve 330’u ise inşaatta faaliyet gösterdi. 

Yurt dışında kontrol edilen girişimlerin en etkin olduğu coğrafya Avrupa oldu

Avrupa (AB27+EFTA) ülkeleri 2021 yılında girişim sayısında %36,4, ciroda ise %30,1 pay aldı. Diğer Avrupa ülkeleri %20,6 pay ile girişim sayısında, %24,2 pay ile de ciroda ikinci sırada yer aldı. Yakın ve Ortadoğu ülkeleri cirodan aldığı %18,3 pay ile üçüncü sırada yer aldı. Girişim sayısında üçüncü sırayı payı %14,2 olan Diğer Asya ülkeleri aldı. Çalışanlar sayısında %29,1 ile en büyük paya sahip olan Diğer Avrupa ülkeleri, personel maliyetinde %27,9 ile ikinci sırada yer aldı. Personel maliyetinde en büyük payı %31,2 ile Avrupa ülkeleri aldı.

Yurt dışında kontrol edilen girişim sayısının en çok olduğu ülke Almanya, en yüksek cironun elde edildiği ülke Birleşik Krallık oldu

Yurt dışında kontrol edilen girişim sayısının en yüksek olduğu ülke 2021 yılında 207 girişim ile Almanya oldu. Almanya’da kontrol edilen girişimlerin 2021 yılında elde ettiği ciro 2 milyar 534 milyon dolar iken bu girişimlerde çalışanlar sayısı 5 713 ve personel maliyeti 313 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Birleşik Krallık 2021 yılında 9 milyar 612 milyon dolar ile yurt dışı girişimlerden sağlanan cironun en yüksek olduğu ülke oldu. Birleşik Krallık’ta kontrol edilen girişimlerin sayısı 105 olup bu girişimlerde çalışanlar sayısı 10 108,  personel maliyeti ise 570 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Yurt dışında kontrol edilen girişim sayısı açısından 145 girişim ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ikinci olurken, 127 girişim ile Rusya Federasyonu üçüncü sırada yer aldı. Ciroda ise 7 milyar 312 milyon dolar ile Birleşik Arap Emirlikleri ikinci, 4 milyar 617 milyon dolar ile Rusya Federasyonu üçüncü sırada yer aldı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

TÜİK: Türkiye'de doğuşta beklenen yaşam süresi 77,7 yıl oldu

Yeni doğmuş bir bireyin mevcut ölümlülük risklerine maruz kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl sayısı olarak tanımlanan “doğuşta beklenen yaşam süresi” Türkiye’de 2018-2020 döneminde 78,3 yıl iken, 2019-2021 döneminde 77,7 oldu.

Kadınların erkeklerden 5,5 yıl daha uzun yaşadığı görüldü

Türkiye’de 2018-2020 döneminde erkeklerde 75,6 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresi, 2019-2021 döneminde 75 yıl, kadınlarda ise 81,1 yıl iken 80,5 yıl oldu. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşamakta olup, erkekler ve kadınlar arasındaki doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,5 yıldır.

Beklenen yaşam süresi 15 yaşındaki kişiler için 63,6 yıl oldu

Çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaşındaki kişilerin ortalama kalan yaşam süresi 63,6 yıl oldu. Erkekler için bu süre 61 yıl iken kadınlarda 66,4 yıl oldu.

Beklenen yaşam süresi 30 yaşındaki kişiler için 49 yıl oldu

Ülkemizde, 30 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 49 yıl oldu. Erkekler için bu süre 46,5 yıl iken kadınlarda 51,6 yıl oldu. Bu yaş için kadın ve erkek arasındaki beklenen yaşam süresi farkı 5,1 yıldır.

Beklenen yaşam süresi 50 yaşındaki kişiler için 29,9 yıl oldu

Türkiye genelinde, 50 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 29,9 yıl oldu. Erkekler için bu süre 27,6 yıl iken kadınlarda 32,3 yıl oldu.

Kadınlarda 65 yaşta beklenen yaşam süresinin erkeklerden 3,5 yıl daha fazla olduğu görüldü

Türkiye’de 2019-2021 dönemi hayat tabloları verilerine göre, 65 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 17,3 yıl olarak hesaplandı. Erkekler için bu süre 15,4 yıl iken kadınlarda 18,9 yıl oldu. Diğer bir ifade ile 65 yaşındaki kadınların erkeklerden ortalama 3,5 yıl daha uzun yaşaması beklenmektedir.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

TÜİK: Türkiye'de doğuşta beklenen yaşam süresi 78,3 yıl oldu

Yeni doğmuş bir bireyin mevcut ölümlülük risklerine maruz kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl sayısı olarak tanımlanan “doğuşta beklenen yaşam süresi” Türkiye’de 2017-2019 döneminde 78,6 yıl iken 2018-2020 döneminde 78,3 yıl oldu.

Kadınların erkeklerden 5,5 yıl daha uzun yaşadığı görüldü

Türkiye’de 2017-2019 döneminde erkeklerde 75,9 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresi, 2018-2020 döneminde 75,6 yıl, kadınlarda ise 81,3 yıl iken 81,1 yıl oldu. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşamakta olup erkekler ve kadınlar arasındaki doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5,5 yıldır.

Beklenen yaşam süresi 15 yaşındaki kişiler için 64,3 yıl oldu

Çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaşındaki kişilerin ortalama kalan yaşam süresi 64,3 yıl oldu. Erkekler için bu süre 61,6 yıl iken kadınlarda 67,1 yıl oldu.

Beklenen yaşam süresi 30 yaşındaki kişiler için 49,7 yıl oldu

Ülkemizde, 30 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 49,7 yıl oldu. Erkekler için bu süre 47,2 yıl iken kadınlarda 52,3 yıl oldu. Bu yaş için kadın ve erkek arasındaki beklenen yaşam süresi farkı 5,1 yıldır.

Beklenen yaşam süresi 50 yaşındaki kişiler için 30,5 yıl oldu

Türkiye genelinde, 50 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 30,5 yıl oldu. Erkekler için bu süre 28,2 yıl iken kadınlarda 32,9 yıl oldu.

Kadınlarda 65 yaşta beklenen yaşam süresinin erkeklerden 3,5 yıl daha fazla olduğu görüldü

Türkiye’de 2018-2020 dönemi hayat tabloları verilerine göre, 65 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 17,8 yıl olarak hesaplandı. Erkekler için bu süre 15,9 yıl iken kadınlarda 19,4 yıl oldu. Diğer bir ifade ile 65 yaşındaki kadınların erkeklerden ortalama 3,5 yıl daha uzun yaşaması beklenmektedir.

Doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il Gümüşhane oldu

Doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 80,8 yıl ile Gümüşhane oldu. Gümüşhane’yi, 80,7 yıl ile Muğla, 80,3 yıl ile Tunceli ve Trabzon takip etti. Beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu il ise 76,1 yıl ile Kilis oldu. Kilis’i 76,4 yıl ile Gaziantep ve 76,8 yıl ile Ağrı izledi.

Erkeklerde en uzun yaşam süresine sahip il Gümüşhane oldu

 Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 78,1 yıl ile Gümüşhane oldu. Gümüşhane’yi 77,7 yıl ile Muğla ve 77,3 yıl ile Antalya izledi. Erkeklerde beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu il ise 73,5 yıl ile Kilis oldu. Kilis’i 73,8 yıl ile Gaziantep ve 74,1 yıl ile Ağrı takip etti.

Kadınlarda en uzun yaşam süresine sahip il Tunceli oldu

 Kadınlarda doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu il 84,1 yıl ile Tunceli oldu. Tunceli’yi 84 yıl ile Muğla ve 83,8 yıl ile Trabzon izledi. Kadınlarda beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu il ise 78,8 yıl ile Kilis oldu. Kilis’i 79 yıl ile Gaziantep ve 79,3 yıl ile Van takip etti.

İstanbul’da doğuşta beklenen yaşam süresi 79,1 yıl oldu

En fazla nüfusun bulunduğu İstanbul, doğuşta beklenen yaşam süresinde 79,1 yıl ile Türkiye ortalamasının üstünde yer aldı. Bu değer, erkeklerde 76,2 yıl iken, kadınlarda 82 yıl oldu.

Ankara’da doğuşta beklenen yaşam süresi 79,3 yıl oldu

Doğuşta beklenen yaşam süresinde Ankara da 79,3 yıl ile Türkiye ortalamasının üstünde yer aldı. Bu değer, erkeklerde 76,5 yıl iken kadınlarda 82 yıl oldu.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sentonet Kullanan Konut Sayısı 320 Bine Ulaştı

Dijitalleşme, tesis yönetimi dünyasını yönlendirerek istikrarlı bir şekilde büyümeye ve gelişmeye devam ediyor. Sensör teknolojisinden veri analitiğine, bulut tabanlı veri toplamadan uzaktan izleme özelliğine kadar birçok inovasyonu birlikte sunan Senyonet, ofis, konut, site benzeri çoklu operasyon gerektiren yapılarda aidat takibi, varlık yönetimi, personel kontrol sistemi gibi ihtiyaçları tek merkezden yönetiyor. Bir apartmandan şehir hastanesine kadar oldukça geniş bir ölçekte tesis yönetim çözümleri sunan Senyonet’in CEO’su Mehmet Yıldızdoğan, yöneticilerin iş yükünü azaltan ve önemli bir maliyet avantajı sağlayan Senyonet’in bu yıl 320 bin konuta ulaştığını belirtti. 

Son yıllarda fiziksel altyapı, yatırım ve kullanım özellikleri açısından çok geniş hacimli ve karmaşık tesisler revaçta Tesis yönetim yazılımları kullanıclara kişiselleştirilmiş çözümlerle birlikte konutlarını farklılaştırma, işlerini en akıcı şekilde ilerletme seçeneği sunarken harcanan toplam enerjiden %15 ile %40’ı arasında tasarruf imkanı sağlıyor. Bu kolaylığı sağlayan ve tek başına bir apartmanın ya da binlerce konutlu sitelerin yönetimini tek merkezden yürütebilme imkanı sağlayan tesis yönetim yazılımı Senyonet, yönetim operasyonlarını kolaylaştırıyor ve iş yükünü azaltıyor. Tesislerin Senyonet sayesinde muhasebe, aidat takibi, talep yönetimi, güvenlik ve teknik bakım denetimleri ya da personel devam kontrol sistemi gibi daha birçok ihtiyacının tek kaleme indirgenerek dijitalleştiğini söyleyen Senyonet CEO’su Mehmet Yıldızdoğan, bu yıl Senyonet’in 320 bin konuta ulaştığını belirtiyor.  

Akıllı ve Sürdürülebilir Tesis Yönetimi 

Esnek ve modüler yapısı sayesinde tüm tesisi dünya standartlarında, dijital bir platform üzerinden, etkin, verimli ve site sakinleri ile etkileşimli bir şekilde yönetme imkanı sunan Senyonet, alanında sektörün öncü markası konumunda. SaaS (Software as a Service) yöntemi ile cloud üzerinden hizmet veren Senyonet, site yönetimlerinin lisanslama, kurulum, destek ve bakım maliyetlerini optimize ederek tek bir yazılım ile tüm tesisin ihtiyaçlarını uçtan uca yöneterek iş gücünde ve maliyette önemli bir avantaj sağlıyor. Siteler, iş merkezleri, AVM’ler, fabrikalar ve hastanelere hizmet sağlayabilen Senyonet, 320 bin konutun hayatını kolaylaştırıyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çocuğunuz Dalgın Bakıyorsa…

Halk arasında havale ya da sara krizi olarak da bilinen epilepsi, herhangi bir tetikleyici neden olmadan hastanın nöbet geçirmesi ve bu nöbetlerin tekrarlayıcı olması şeklinde gelişen kronik bir hastalık. Doğum sırasında veya sonrasında herhangi bir nedenle beyin hasarı oluşan kişilerde gelişen epilepsi, çocuklarda erişkinlere nazaran daha sık görülüyor. Bunun nedeni ise çocukluk döneminde henüz gelişme aşamasında olan genç beynin epilepsi eşiğinin daha düşük olması ve doğumsal – genetik epilepsi sendromlarının daha çok bu yaşlarda görülmesi. Epilepsi,  tedavide gecikildiğinde zihinsel ve  bedensel geriliğe neden olabilen, böylece çocuğun okul ve sosyal yaşantısını olumsuz etkileyebilen bir hastalık. Dahası ilerleyen zamanda kalıcı hasarlar da bırakabiliyor. Toplumda epilepsinin tedavi edilemediğine yönelik yaygın bir kanı olsa da, aslında nöbetler kontrol altına alınabiliyor ve çocuklar okul ile günlük yaşamlarına sorunsuz devam edebiliyor. 

Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Bahattin Tanrıkulu, epilepsi tedavisinden başarılı sonuç alınmasında erken teşhis ve doğru tedavinin son derece önemli bir rol oynadığını belirterek, “Tedavide ilk basamağı ağız yolu ile alınan ilaçlar oluşturuyor. İlaç tedavisi sayesinde çocukların yüzde 70’inde nöbetler kontrol altına alınabiliyor. Tedaviden yanıt alınamayan ve ‘ilaca dirençli epilepsi’ olarak adlandırılan türlerinde ise uygun hastalarda cerrahi yöntemden oldukça başarılı sonuçlar elde edilebiliyor. Ancak tedaviden etkin sonuç alınabilmesi için ilk nöbetten sonra mutlaka çocuk nöroloji uzmanına ve gerekli durumlarda çocuk beyin ve sinir cerrahisi uzmanına başvurmak gerekiyor ” diyor. 

 

Çok farklı sebepleri var

Epilepsi beynin bir bölgesinde yer alan hücrelerin ani ve kontrolsüz olarak elektrik sinyali yollaması sonucu gelişiyor. Nöronların yapısal proteinlerindeki değişiklikler ya da nöronların dizilimlerindeki yanlışlıklar nedeniyle oluşan anormal elektriksel aktivitenin çok hızlı bir şekilde yayılması sonucu fazla sayıda nöron aktive oluyor. Bunun klinik yansıması da genellikle bilinç kaybı, nöbet sırasında idrar veya gaita kaçırma, kol ve bacaklarda atmalar ile ağızdan köpük gelmesi şeklinde görülüyor. Epilepsi hastası çocukların çoğunda altta yatan neden bilinmiyor. Genetik etkenler, bazı tümörler, doğumsal sendromlar (tuberoskleroz gibi), enfeksiyonlar,  inflamasyonlar (Rasmussen ensefaliti gibi) hamartomlar ile mezial temporal skleroz gibi pek çok faktörün epilepsiye yol açtığı biliniyor. 

 

Sinsi belirtilere dikkat! 

Çocuklarda görülen epilepsinin belirtileri ile sıklığı hastalığın türüne ve şiddetine göre değişiyor. Epilepsi genellikle hastanın yüzünde, kollarında ve bacaklarında atma tarzında tekrarlayıcı hareketler, ağızdan salya akması, idrar ve gaita kaçırma gibi tipik belirtilerle gelişiyor. Özellikle 5 yaş altı çocuklarda beyinde altta yatan yapısal bir bozukluk olmamasına rağmen yüksek ateş nöbetleri tetikleyebiliyor. Çocuk Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Bahattin Tanrıkulu, epilepsinin gözden kaçabilen sinyallerinin de oluşabileceğine dikkat çekerek, şöyle devam ediyor: “Epilepsi nöbetleri çocuklarda başın öne düşmesi, çevreye boş gözlerle bakma,  gözlerin bir tarafa dönük şekilde kalması, aslında olmayan kötü kokular hissetme ile değişik renkler ve ışıklar görme gibi çevredeki insanlar tarafından anormal olduğunun anlaşılması zor sinsi belirtilerle de kendini gösterebiliyor. Bu nedenle oyun çağı çocuğunda oyuncaklarla oynarken ani duraksama, ardından hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden oyuna devam etme, gün içerisinde normal karşılanabilen ama tekrarlayan idrar kaçırmalar, ara ara donuk ve ifadesiz bakmalar epilepsi habercisi olabiliyor.” diyor. 

 

Nöbetler ilaç tedavisiyle kontrol edilebiliyor

Erken teşhis hemen her hastalıkta olduğu gibi epilepside de büyük önem taşıyor. Zira tedavi edilmeyen epilepsi nöbetleri ilerleyen zamanda büyük nöbetlere dönüşebiliyor. Bunun sonucunda ağır zihinsel ve bedensel gerilikler oluşabiliyor. Bir kez nöbet geçiren çocuklarda hemen tedavi başlanmıyor, öncelikle elektroensefalografi (EEG) tetkiki yapılıyor. Eğer EEG de anormallik yoksa çoğunda nöbet tekrarlamıyor. EEG de bozukluk olan ve nöbeti tekrarlayan çocuklarda ise ilk tedavi seçeneğini ağız yoluyla alınan ilaçlar oluşturuyor. İlaç tedavisiyle nöbetleri tamamen durdurmak, bu mümkün değilse sıklığı ile şiddetini azaltmak hedefleniyor. Çocuk Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Bahattin Tanrıkulu, ilaçların çocukların yaklaşık yüzde 70’inde başarı sağladığını belirterek, “Epilepsi hastası çocuklarda nöbetler tek bir ilaç ile genellikle kontrol altına alınabiliyor, bazen ise birden fazla ilaca ihtiyaç duyulabiliyor. Nöbetler en az 2 yıl görülmezse ve EEG de anormallik saptanmazsa ilaç tedavisi yavaş yavaş azaltılıp sonlandırılabiliyor. İlaçlara dirençli olgularda ise özel bir beslenme türü olan ketojenik diyete başvuruluyor. Hiçbir yöntem fayda sağlamazsa hastalar epilepsi cerrahisine uygunluğu açısından değerlendiriliyor.” bilgisini veriyor. 

 

Cerrahi tedavide yüksek başarı sağlanabiliyor

İlaçlara ve ketojenik diyete yanıt vermeyen çocuklarda ise epilepsi cerrahisi gündeme geliyor. Çocuğun cerrahi yöntemden fayda görüp göremeyeceğini değerlendirmek için epilepsi cerrahisi evalüasyonu, bir başka deyişle yüksek rezolüsyonlu 3 tesla MR, en az 48 saat video EEG ve gerekirse PET ile SPECT metabolik tetkiklerinden oluşan ayrıntılı inceleme yapılıyor. Doç. Dr. Bahattin Tanrıkulu, cerrahi yöntemlerin rezeksiyon, diskoneksiyon ve fonksiyonel cerrahiler olmak üzere kabaca 3 gruba ayrıldığını belirterek, yöntemleri şöyle özetliyor: “Tümör ve kortikal displazi gibi lezyon varlığında, bunların tümüyle çıkarılmasını hedefleyen rezeksiyon cerrahileri yapılabiliyor. Diskoneksiyon cerrahilerinde ise epileptik odağın normal beyin dokusuyla bağlantılarının kesilmesi hedefleniyor. Her iki cerrahi yöntemde ortalama yüzde 70 oranında başarı sağlanıyor. Bu iki yöntemin etkili olamayacağı düşünülen tablolarda da fonksiyonel cerrahi yöntem olan ve nöbetleri tamamen veya kısmen durdurmayı amaçlayan epilepsi pili (vagal sinir stimülatörü) takılabiliyor. Bu yöntemin de başarı şansı yüzde 40 civarında oluyor.”   

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Aritmi Kalp Büyümesi ve Yetmezliğine Yol Açabiliyor

Ritim bozukluğu kalbin doğal atışının dışındaki durumlar olarak tanımlanıyor. Ritim bozukluğunun kalpten veya kalp dışından kaynaklanan birçok sebebi bulunuyor. Kansızlık, tiroid bezi bozuklukları, kalp krizi ve kalp yetmezliği gibi ciddi kalp hastalıklarının yanı sıra doğuştan var olan kalp anomalileri nedeniyle de ritim bozukluğu gelişebiliyor. Kalpte ritim bozukluklarının tedavi edilmemesi ciddi problemlere yol açabiliyor. Ritim bozukluğunun hangi sebeplerden kaynaklandığını ve eşlik eden kalp hastalığı olup olmadığını bilmek, tedavi planlaması açısından son derece önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Sabri Demircan, kalpte ritim bozukluğu ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. 

Ritim bozukluğunda en sık görülen şikayet çarpıntıdır

Aritmi olarak da adlandırılan ritim bozukluğu, düzenli kalp atımının bozulmasıdır. Ritim bozukluğu nabız düşmesi (bradikardi) ya da nabız yükselmesi (taşikardi) şeklinde olabilir. Toplumda tekleme olarak bilinen, çok sık şikayet sebebi olan ekstrasistol denilen çarpıntı şeklinde de görülebilir. Ritim bozukluğunda hastaların ilk başvuru şikayeti çarpıntıdır. Çarpıntı kişin kalp atışlarını hissetmesi olarak tanımlanmakta olup, kalp yavaş, kuvvetli, hızlı veya düzensiz atabilmektedir. Çarpıntı, hareketten bağımsız hasta istirahatteyken birden başlayabilir ve birden bitebilir. Ritim bozukluğunun türü ve ciddiyetine göre tansiyon düşüklüğü, halsizlik, yorgunluk hatta bayılmalara kadar giden şikayetler de görülebilir. Aritmi tanısı için önce detaylı bir muayene yapılır ve laboratuvar testlerinden yardım alınabilir. EKG, Ekokardiyografi ve 24 saat süren Ritim Holter takibi ile ritim bozukluğu tanısı koymak mümkündür. Tedavi bu verilere göre şekillendirilmektedir. 

İlacın yetersiz kaldığı aritmilere girişimsel yöntemler uygulanabiliyor

Birçok aritmi tedavi gerektirmeyecek kadar masum olabilmektedir. Kişinin çok rahatsız hissettiği durumlarda ilaç tedavileri ile ritim bozukluğu tedavi edilebilmektedir. Hayati tehlikeye sebep olabilecek ritim bozukluklarında ise şok verme özelliği olan kalp pilleri gerekebilmektedir. Ritm bozukluğu olan kişilerde elektrofizyolojik çalışma adı verilen işlemle tanı ve tedavi yönteminin belirlenmesi sağlanabilir. Genelde bacak damalarından girilerek toplardamarlardan geçmek suretiyle kalbe kadar ulaşılması ve kalbe elektrot kateter denilen ince kabloların yerleştirilmesiyle gerçekleştirilen girişimsel bir yöntemdir. Kalbin içinden doğrudan alınan elektrik sinyalleri gelişmiş bilgisayarlar aracılığıyla değerlendirilerek normalden sapmalar araştırılır. Aritmiye kalbin elektriksel devresindeki bozulmalar ve aksaklıklar sebep oluyorsa bozuk olan odaya elektrot yani kalp pili yerleştirilmektedir.

Kalp dokusundaki anormal elektrik sinyallerini bloke ediliyor

Nabız yükselmesi sonucu oluşan ritim bozuklukları ilaçlarla ya da ablasyon yöntemiyle tedavi edilebilmektedir. Eğer hastanın ilaçla kontrol edilemeyen taşikardileri varsa, kateter ablasyonu önerilebilir. Kateter ablasyonu, aritmiden sorumlu elektrik hücrelerini yok ederek aritmiyi durdurmayı amaçlayan minimal invaziv bir müdahaledir. Ablasyon tedavisi kalpteki ritim bozukluğunun fazla odaklardan dolayı meydan geldiğinin kesin olduğu durumlarda uygulanmaktadır. Bu prosedürün amacı, kalp dokusundaki anormal elektrik sinyalleri bloke ediliyor. Ablasyon yöntemiyle bu fazla odaklar ortadan kaldırılmaktadır. Çeşitli kateter ablasyon cihazları ve teknikleri kullanılabilir. Uygulandıkları enerji türüne bağlı ısı bazlı radyofrekans (RF) ablasyonu ve soğuk bazlı kriyoablasyon olarak iki kategoriye ayrılır.

Ablasyon tedavisi sonrası birkaç gün içinde günlük yaşama dönülüyor

Ablasyon yöntemi mümkün olduğunda lokal anestezi ile yapılmaktadır. Bunda temel amaç, hastalara ritim bozukluğunu bir şekilde yaşatmaktır. Kasık ya da kolda bulunan toplardamarlardan kateterle kalbe kadar girilir. Uygulama yapılacak bölge lokal bir enjeksiyonla uyuşturulduktan sonra işlem uygulanmaktadır. İşlem kasıktan girilerek yapıldığı için hasta birkaç gün kasık bölgesinde ağrı duyabilmektedir. Hasta birkaç gün içinde gündelik hayatına dönebilir. Aritmi ablasyon tedavisinden sonra hasta sigara kullanıyorsa sigarayı bırakmalıdır. Aşırı çay ve kahve tüketiminden kaçınılmalıdır. Tansiyon ve diyabet gibi eşlik eden hastalıklar varsa kontrolü mutlaka sağlanmalıdır. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Pera Müzesi Türk Müziği Konserleri'nde Bu Ay: “Bahar Şarkıları"

Pera Müzesi Türk Müziği Konserleri nisan ayında “Bahar Şarkıları” konseriyle dinleyicisiyle buluşuyor. Misafir solistler Canan Sezgin Geylan, Yahya Geylan, genç solist Özge Özoğuz ve küçük solist Ayşegül Geylan’ın katılımıyla gerçekleşecek konser, 30 Nisan Pazar günü Pera Müzesi Oditoryumu’nda izlenebilir.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Türk Müziği Konserleri’ne “Bahar Şarkıları” ile devam ediyor. Sunuculuğunu Osman Nuri Özpekel’in yaptığı, günümüzün usta yorumcuları ve sâzendelerinin, büyük bestekârların seçme eserlerini seslendirdikleri programın bu ayki misafir solistleri Canan Sezgin Geylan ve Yahya Geylan, genç solisti Özge Özoğuz ve küçük solisti Ayşegül Geylan olacak.

Sinan Sipahi koordinatörlüğünde, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın anısına saygıyla düzenlenen konser serisi, Türk müziğinin tarihsel, kültürel, sosyolojik, felsefi, edebi yönlerine ilişkin sunuş ve sohbetlerle bu geleneksel müziğin farklı kitlelerle paylaşılmasına katkıda bulunuyor.

“Bahar Şarkıları” konseri, 30 Nisan Pazar günü saat 15.30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda dinleyicilerle buluşacak.

Saz Sanatçıları
Osman Nuri Özpekel – Ud
Aziz Şükrü Özoğuz – Keman
Taner Sayacıoğlu – Kanun
Lütfiye Özer – Kemençe
Volkan Ertem – Viyolonsel

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Spyros Geogas Canlı Resim Performansı İle Bilkent Center'da

Sanatın ve sanatçının buluşma noktası olan Bilkent Center, ünlü ressam Spyros Geogas’ı canlı resim performansı ile Başkentliler ile buluşturacak.

Bilkent Holding’in önde gelen şirketlerinden Tepe Emlak Yatırım yönetiminde olan Bilkent Center, eserleri Yunanistan, Avrupa, ABD ve Çin’de büyük beğeni toplayan Spyros Georgas’ı ağırlayacak. 26-28 Nisan tarihleri arasında canlı resim sergisi ile Başkentliler ile buluşacak olan ünlü ressam izleyenleri hayran bırakan bir gösteriyi Başkentliler ile buluşturacak.

Sergileyeceği canlı performans ile izleyenleri sanata doyuracak olan Spyros Georgas 29 Nisan – 15 Mayıs tarihleri arasında Bilkent Sanat Sokağı – VIP Salon’da solo resim sergisiyle sanatseverler ile buluşacak. 

Bilkent Center, bu görsel şölene bütün sanatseverleri davet ediyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı