Aylık arşivler: Ağustos 2023

Sodexo, Uluslararası Gıda Birliği ile aile içi şiddetle karşı güçlerini birleştirdi

Sodexo ve Uluslararası Gıda Birliği (IUF) ile aile içi şiddetle mücadele etmek adına ortak bir bildiriye imzaladı. Anlaşma ile dünya çapında standartlar geliştirerek farkındalığı artırmak, kurulacak platformlar ve eğitimlerle mücadeleyi desteklemek hedefleniyor. Türkiye’de yüzde 48 kadın çalışan oranıyla sektörde öncü olduklarını belirten Sodexo Türkiye CEO’su Ahmet Zeytinoğlu, “Ülkemizdeki cinsiyet eşitliği temelli çalışmalarımızı globalin destekleriyle güçlendiriyoruz” dedi. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmalarına göre bugün üç kadından biri fiziksel-cinsel şiddete maruz kalıyor. Aile içi şiddete “dur” demek adına harekete geçen Sodexo, Uluslararası Gıda Birliği (IUF)’la güçlerini birleştirdi. 422 bin çalışanıyla 53 ülkede hizmet veren Sodexo, Uluslararası Gıda Birliği’yle aile içi şiddete engel olmak adına ortak bir bildiri imzaladı. 

İmzalanan bildiri çerçevesinde dünya çapında standartlar geliştirilmesi ve farkındalığın artırılması amaçlanıyor. Bunun yanında kurulacak platformlar ile kişiye özel hazırlanacak eğitimlerle çalışanların desteklenmesi hedefleniyor. 

 

Zeytinoğlu: Cinsiyet eşitliğinde gidecek çok yolumuz var

Sodexo’nun globalde yüzde 54’lük kadın işgücüne sahip olduğunu belirten Sodexo Türkiye CEO’su Ahmet Zeytinoğlu, “Türkiye’de yüzde 48 ile kadın çalışan ile sektörün çok üzerinde bir seviyede kadın çalışan oranına sahibiz. Bu oranı daha da yükseltmek ve cinsiyet eşitliğini geliştirmek için çalışıyoruz. Gidecek çok yolumuz olduğunu biliyoruz. Sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığımız iş birlikleriyle kadınlara ulaşıyor ve istihdam yaratıyoruz. Bunun yanında 2016’dan beri “Gelecek Atölyeleri” projemiz ile üç binden fazla öğrencinin yaşamına dokunduk. Ülkemizdeki bu çalışmalarımızı, globalin destekleriyle güçlendiriyoruz” dedi.

 

Sodexo Entegre Hizmet Yönetimi Hakkında

Ülkemizde 1992 yılından bu yana faaliyette bulunan Sodexo Entegre Hizmet Yönetimi AŞ, Türkiye’nin en seçkin şirketlerine ve değerli kamu kuruluşlarına yemek, temizlik, bina yönetimi, teknik mühendislik hizmetleri, resepsiyon, muhaberat hizmetleri gibi pek çok alanda hizmet sağlıyor. Sodexo’nun global vizyonunun bir parçası olarak ise ülkemizdeki operasyonlarda tedarik zinciri ve istihdamın tamamı yerel kaynak kullanarak gerçekleştiriliyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Paynet, 2023'ün ilk 6 ayında yüzde 178 büyüdü

Ödeme sistemlerinde Türkiye’nin öncü fintek şirketi Paynet, 2023 yılı ilk 6 ay verilerini açıkladı. Paynet, 2023 yılının ilk 6 ayında işlem hacmini, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 178 artırdı. 2023’ün ilk yarısı için hedeflerini planlananın üzerinde gerçekleştirdiklerini ifade eden Paynet Genel Müdürü Onur Ertürk, “Finansal süreçlerini dijitalleştirdiğimiz üye iş yeri sayımızın her geçen gün artması en büyük gurur kaynağımız” dedi.

Türkiye’nin öncü fintek şirketi Paynet hız kesmiyor. Paynet, 2023 yılının ilk 6 ayında da işlem hacmini, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 178 artırdı. Şirketin bu yılın ilk 6 ayındaki ortalama işlem tutarı ise geçen yılın ilk 6 ayına göre 6 kat arttı.

Paynet’in yeni ürünlerindeki gelişim dikkat çekici  

PayPOS işlem hacmi 2023’ün ilk 6 ayında, 2022 yılının toplamında yapılan işlem hacmini neredeyse ikiye katladı. Paynet’in geçtiğimiz yıl pazara sunduğu PayPOS, NFC tabanlı Android cihazları fiziksel POS’a dönüştürerek saniyeler içinde ödeme alınmasını sağlıyor. 2023’ün ilk yarısında PayPOS işlem adedi, 2022 yılının toplamına göre yüzde 72, işlem tutarı ise yüzde 82 oranında büyüme sağladı.  PayPOS’a en çok perakende, gıda, FMCG, kimya, bilişim, yapı ve beyaz eşya sektörleri ilgi gösterdi. 

 

PayKredi’ye en çok bilişim, mobilya, küçük ev aletleri, eğitim ve yapı sektörleri ilgi gösterdi.

Paynet’in geçtiğimiz yıl pazara sunduğu diğer yenilikçi çözümü PayKredi ile üye iş yerleri kart limiti yetersiz kalan veya daha uzun vade talep eden müşterileri için alternatif bir ödeme yöntemi sunabiliyor. Paykredi 2023’ün ilk yarısında, 2022 yılının toplamına göre 3 kat daha fazla tercih edildi, işlem tutarında ise 5 kat büyüme gerçekleşti. En çok bilişim, mobilya, küçük ev aletleri, eğitim ve yapı sektörleri tarafından ilgi duyulan bu çözüm ile müşteriler, banka şubesine gitmeden, hızlı, dijital, anında onaylı kredi alarak alışverişlerini tamamlayabildiler. 

Yılın ilk yarısında bu performansını yenilikçi ürün ve çözümlerle destekleyen Paynet, bu dönem içerisinde “Tedarikçi Ödeme” çözümünü üye iş yerlerinin kullanımına sundu. Bu çözüm ile firmalar tedarikçilerine ödemelerini taksitle yaparken, tedarikçiler ise ödemenin tamamını vade beklemeden alıyor. Tedarikçi Ödeme çözümü ile firmalar tedarikçilerinden ürün ve hizmet alırken ödemeyi kredi kartı ile 18 aya kadar taksitlendirebiliyor, çek – senet ve vade  takibinden kurtulabiliyor. Tüm ticari kartlarla ödeme yapma imkânı da sunan bu çözümle firmalar, tek ekrandan hem tedarikçilerin hem bayilerin ödemelerini ayrı ayrı yönetip raporlayabiliyor ve nakit akışlarını kolayca yönetebiliyor. Ertürk, “Bu yıl içerisinde üye iş yerlerimize sunduğumuz çözümümüz ile tedarik zincirindeki finansal ve operasyonel zorlukları minimize etmeyi amaçladık. Özellikle servis verdiğimiz büyük ölçekli işletmeler tarafından yoğun ilgi gören Tedarikçi Ödemeleri şimdiden toplam işlem hacmimizde yüzde 2,5’a yakın bir paya ulaştı. Bu yıl sonunda bu oranın yüzde 5’ler seviyesine ulaşmasını bekliyoruz” dedi.

 

“Üye iş yeri sayımız her geçen gün artıyor”

Paynet Genel Müdürü Onur Ertürk, “2023 yılına yüzde 100’ün üzerinde büyüme hedefiyle girdik. Bu hedef doğrultusunda yılın ilk yarısında yeni ürün ve çözümlerimizle şirketlerin en büyük finansal destekçisi olmaya devam ettik. Yılın ilk yarısında maalesef hepimizi derinden üzen deprem felaketinin yanı sıra faiz, kur volatilitesi, hızla artan enflasyon gibi ekonomik aktivite içerisinde karar alma süreçlerini zorlaştıran ve ticareti olumsuz etkileyen faktörler oluştu. Buna rağmen hedeflerimizi beklentilerimizin üzerinde gerçekleştirmeyi başardık. Bu başarımızın ve büyümede rekorlar kırmamızın en büyük nedeni “deneyim odaklı” bir şirket olmamız. Bunun da karşılığını üye iş yeri sayımızın her geçen gün artması ile alıyoruz. Paynet olarak işletmelerin ürün ve hizmetlerini daha kolay pazarlayabilmesi için alternatif finans kanalları yaratmaya devam ediyoruz. Son tüketicilerin yanı sıra, işletmeler için de finansal alternatifler geliştirmeye başladık. Bununla birlikte bankalarla ve farklı teknoloji firmaları ile iş birliktelikleri yapıyoruz.  Görüştüğümüz, fikri olgunlaştırdığımız, imza aşamasında olduğumuz markalar var. Yılın ikinci yarısında Ticari Kredi (B2B kredi) ile işletmeler arasındaki ticaretin sürdürülebilirliği için yeni bir çözüm sunacağız. Yakın zaman önce lisans genişletme için başvuru yaptığımız açık bankacılık hizmeti ile ürün yelpazemizi daha da genişleteceğiz. Bu sayede ödemelerinin dijitalleştirilmesinin yanı sıra işletmelerin hangi bankada olursa olsun tüm hesaplarını tek bir noktadan izleyebileceği, hesaplar arası hızlı ve zahmetsiz şekilde para transferi yapabileceği, nakit akışlarını kolayca yönetebileceği ve onların Muhasebe/ERP uygulamalarıyla entegre edilebilecek çözümlerimizle üye iş yerlerimizin yanında olmayı sürdüreceğiz” dedi.

 

Paynet Hakkında

20 yılı aşkın sektör tecrübesine sahip Paynet, ödeme sistemleri konusunda Türkiye’nin öncü şirketleri arasında yer alıyor. Bayi kanalında tüm kredi kartına taksitli tahsilat fikriyle tohumları atılan Paynet, bugün farklı sektörlerde faaliyet gösteren 32.000’den fazla işletmenin finansal süreçlerini dijitalleştiren lider ve Merkez Bankası lisanslı bir finansal teknoloji şirketi. Paynet; Link, QR kod ve PayPOS ile temassız ödeme alma, kredi ile ödeme alma, kart saklama, düzenli ödeme ve Tedarikçi Ödemesi gibi yenilikçi ve güvenilir çözümleriyle üye iş yerlerinin ödeme akışını kolaylıkla, yer ve zaman sınırlaması olmadan yönetmelerini sağlıyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yazın kan şekeri ölçümü yaparken nelere dikkat etmeli?

Klima, vantilatör, gölge, soğuk su… Yaz sıcaklarının tüm dünyada mevsim normallerinin üstünde seyrettiği şu günlerde bu hava koşullarından en az etkileneceğimiz şekilde elimizden gelen önlemleri alıyoruz. Yine de her gün yeni bir sıcak hava rekoru kaydedildiği günler yaşarken sağlığımızı korumak için uzmanlara kulak vermek gerekiyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Savaş Karataş, diyabet hastalarına yaz aylarında hayat kurtaracak önerilerde bulundu. 

Yaz günleri diyabet hastaları açısından bazı tehlikeler içeriyor. Japonya’da yapılan bir çalışma özellikle tip 1 diyabet hastalarında yaz aylarında kan şekerinin aşırı düşmesi yani hipoglisemi sıklığının üç kat arttığını gösteriyor. Perelman Tıp Fakültesi’ne ait bir çalışmada ise tip 2 diyabet hastalarında yaz aylarında ani kalp krizinin ve diyabetik koma (ketoasidoz) riskinin arttığı ifade ediliyor. Doç. Dr. Savaş Karataş, özellikle artmış olan su kaybı yani dehidratasyon ve kan mineral (elektrolit) bozukluklarının kan şekeri değişimi ve tehlikelerini tetiklediğini belirterek “Bu durumla birlikte ter sinirleri etkilenmiş olan diyabet hastaları sıcağı çok algılayamayarak farkında olmadan aşırı ısıya maruz kalabilirler. Bunun da ötesinde sıcak havalarda yanların taşımaları gereken insülin ve diğer ilaçlar bozulabileceğinden etkisiz hale gelebilir ya da yan etki oluşturabilir. Şeker ölçüm cihaz ve çubukları ise sıcağın etkisiyle bozulabilir, terli ve susuz kalmış deri üzerinde yanlış sonuç verebilir. Artan metabolizma hızı ile birlikte insülin emilimi artıp kan şekeri düşmesi eğilimi oluşturabilir” diyor. 

Bu önerilere kulak verin!   

Peki diyabet hastaları sıcak havanın getirdiği bu hayati sonuçları olabilecek tablodan kaçınmak için ne gibi önlemler almalı? Doç. Dr. Savaş Karataş, işte tüm bu tehlikeleri önleyebilecek basit yöntemleri şöyle sıralıyor:  

Kan şekeri ölçümünü doğru yapın

Kan şekerinizi gölgeli ve serin bir yerde ölçün; kan şekeri ölçüm çubuklarının güneş ışığına maruz kalmaması gerekiyor. Ayrıca ıslaklık sonucu etkilediğinden denizden ya da havuzdan çıkınca parmaklarınızı kuruttuktan sonra kan şekerini ölçün. 

Bol sıvı tüketin

Yaz mevsiminde dışarıdan alınan sıvı gereksinimi iki kat artar. Özellikle sıvı kaybettiren ilaç kullananlarda sıvı kaybı normalden daha yüksek olur. Bu nedenle susamasanız bile su gereksiniminizin olduğuna (ileri derecede böbrek yetmezliği gibi klinik durumlar hariç) ve yeterli sıvı alımının mutlaka sağlanmış olduğuna çok önem verin. Meşrubat ve aşırı alkol tüketiminden uzak durun. Meyve suyu, çay, kahve gibi içeceklerin suyun yerini tutmadığını, aksine, sıvı ihtiyacını artıracağını, şekersiz diye lanse edilen birçok içeceğin gizli şeker içerdiğini aklınızdan çıkarmayın. 

Sıcak zeminde yürümeyin

Diyabet hastalarının ayaklarında sık sık sorunlar oluşur. Diyabetik sinir tutulumu olan hastaların kumsal gibi sıcak zeminde ve çıplak ayakla yürümemesi gerekiyor. Eğer zorunlu olarak sıcak zeminde yürünecekse mutlaka yumuşak terlik kullanmalılar. En ufak zedelenme ya da kızarıklığın büyük travmatik sonuçlara yol açabileceğini aklınızda tutun. 

Dikkatli hareket edin

Hareket etmek diyabet tedavisi için aksi durum belirtilmedikçe gerekli unsurlardan biri. Fiziksel aktivite için öncelikle serinliğin hissedildiği sabah ve akşam saatleri tercih edilmeli. Fiziksel aktivite öncesi ve sonrasında yanlış sonuç çıkabileceği için kan şekeri ölçümü kesinlikle yapılmalı. Yine sıvı kaybı olduğu akılda tutularak egzersiz sırasında ek sıvı alınması gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. Hipoglisemi yatkınlığını arttıran ilaçlar (sulfonilüre, insülin) kullananların egzersiz ile kan şekeri düşme riskinin artabileceği de unutulmamalı ve mutlaka yanda emilen bir karbonhidrat taşınmalı.

İlaçlarınızı doğru saklayın 

Kullanılan insülin ve ilaçları kurallara uygun şekilde saklayın. İnsülin 2-8 derece sıcaklıkta (buzdolabı kapağı) saklanmalıdır. İnsülin enjeksiyonu kullanıyorsanız uygulamadan en az yarım saat önce buzdolabından alınmalıdır. Zira hızlı sıcaklık değişimi etkinliği azaltarak zarar verebilir.

Dışardaki yiyeceklere dikkat edin

Yazın tatil moduna girilmesi, beslenme kurallarının esnetilmesine yol açabilir. Kalınan yazlık tesis, arkadaş ve akraba ziyaretlerinde sunulan zengin çeşit meyvelerde ve yemeklerde diyabetik olduğunuzu hatırlayarak diyetinize uygun davranın. 

Yanınızda yiyecek bulundurun

Yaz terlemesi hipoglisemi terlemesi ile karışabileceğinden kan şekerinin düşüp düşmediğinden emin olunmalı, bu durumda el altında hızla emilebilen karbonhidrat türevi bulunmalı. 

Uzman kontrolünü ihmal etmeyin 

Yazın ilaçlarınızın doz ve kullanma zamanında farklılık gerekebilir. Aynı zamanda bazı ek önerilere de ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu nedenle endokrinoloji uzmanına danışmayı ihmal etmeyin. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bebeklerde ilk 1000 gün çok önemli

Büyüme ve gelişmenin çok hızlı olduğu bir dönem olması açısından İlk 1000 gün, bebeğin hayat serüveninde son derece önemlidir. Peki aynı zamanda ilk 1000 gün neyi ifade ediyor, başka hangi faktörlerden dolayı önemlidir ve bu dönemde özellikle nelere dikkat edilmelidir sorularını İlk 1 Liv Hospital Çocuk Endokrinolojisi ve Metabolizma Hastalıkları, Prof. Dr. Cengiz Kara yanıtladı.

“İlk 1000 gün” neyi ifade eder?

“İlk 1000 gün” gebeliğin başlangıcından bebeğin ikinci doğum yıldönümüne kadar olan süreyi tanımlayan ve giderek yaygınlaşan bir terimdir. Gebeliğin 270 günü ile doğum sonrası ilk 730 günün toplamını ifade eder. Günümüzde çocuk ve toplum sağlığını iyileştirmek için hassas bir dönem, bir “fırsat penceresi”  olarak değerlendirilmektedir.

“İlk 1000 gün”ün önemi nedir?
Bu kavrama göre anne karnı ve erken çocukluk dönemindeki olumsuz olaylar, başta obezite, diyabet ve kalp hastalığı olmak üzere sonradan ortaya çıkan kronik hastalıklar için zemin hazırlamaktadır. Kısacası, obezite ve ilişkili hastalıkların temeli anne karnında atılmaktadır.

İlk 1000 gündeki olumsuz olayların yaşam boyu süren zararlı etkileri “metabolik programlama” ile açıklanmaktadır. Doğum öncesi ve sonrası dönemlerde beslenme ve büyüme-gelişme ile ilgili sorunlar hücrelerin ve organların gelişimine etki ederek vücut yapısını değiştirir, fizyolojik sistemin ayarını bozar ve düzenleyici mekanizmalarda dengesizlik yaratır. Endokrin ve metabolik yanıtlardaki değişikliklere genlerin çalışma düzenini değiştiren ‘epigenetik etkiler’ de eşlik eder ve böylece ömür boyu sürebilen ve hatta sonraki kuşaklara da aktarılabilen zararlı etkiler ortaya çıkar.

Hastalıkların temeli ilk 1000 günde atılır
Doğum öncesi ve sonrası beslenme sorunlarına bağlı metabolik programlamanın yetişkinlikteki zararlı etkilerinin bilinen en iyi örneği obezite ve buna eşlik eden tip 2 diyabet ve kalp-damar hastalıklarıdır. Obezite vücutta, özellikle karın bölgesinde ve iç organların çevresinde aşırı ve anormal yağ birikmesi durumudur. Bu aşırı yağ birikimine insülin direnci, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve kan yağı düzeylerindeki bozukluklar (dislipidemi) eşlik ettiğinde metabolik sendrom olarak adlandırılır. Metabolik sendrom ayrıca karaciğer yağlanması, siroz, koroner kalp hastalıkları ve inme gibi hastalıkların da eşlik ettiği yaşam kalitesini ciddi bozan ve erken ölümlere neden olabilen önemli bir sağlık sorunudur. Günümüzde tüm dünyadaki ölümlerin %60’ından obezite ve metabolik sendrom bileşeni hastalıklar sorumludur ve bu kronik hastalıkların temeli ilk 1000 günde atılır.

Erken metabolik programlamaya yol açan 3 tür mekanizma tanımlanmıştır
1- Anne karnında yetersiz beslenmeyi takiben doğum sonrası dönemde aşırı beslenme ile ortaya çıkan uyumsuzluk
2- Anne karnında ceninin aşırı beslenmesi
3- Doğum sonrası aşırı beslenme ile erken hızlı büyüme

Annenin zayıflığı, gebelikte yetersiz beslenmesi, kilo alımının az olması ve yüksek tansiyon vb. hastalıklar nedeniyle rahim damarlarının zarara uğraması ceninin beslenmesini bozar ve düşük doğum ağırlığı ile doğmasına neden olur. Anne karnındaki bu kronik açlık ve yetersiz beslenme dönemi bebeğin bulduğu her enerjiyi depolayan ve sarfiyatı en az indirmeye çalışan ‘tutumlu yapı’ geliştirmesine neden olur. Az kalori ile idare etmeye programlanmış bu küçük ve zayıf bebeği bir an evvel büyütmek telaşı ile aşırı besleme çabası ters teper ve bebekte aşırı yağ (enerji) birikimine neden olur. Diğer yandan, annenin şişman olması, gebelikte aşırı kilo alması ve kontrolsüz diyabete bağlı yüksek şeker düzeyleri bebeğin daha anne karnında iken aşırı beslenmesine, hızlı büyümesine ve sonuçta fazla doğum ağırlığı ile doğmasına neden olur. Aşırı kalori ile anne karnında karşılaşan iri bebeklerde yağ dokusu ve iştah doğuştan fazladır. Obez ve/veya diyabetli anne bebeği olarak şişman ve iştahlı doğan bu çocuklarda hayat boyu obezite ve diyabet riski artmaktadır. Ayrıca, bebek normal kilolu anneden, normal ağırlıkla doğsa bile, doğum sonrası aşırı kalori alımı bebeğin şişmanlamasına neden olur. Anne sütü alamama, mamalarla aşırı beslenme, yüksek kalorili ek besinlere erken başlanması gibi nedenlerle doğum sonrası hızlı kilo artışı ve erken hızlı büyümenin etkileri de erken çocukluk dönemi ile sınırlı kalmaz, vücudu obezite ve metabolik sendroma ömür boyu programlar.

İlk 1000 günde yaşanan ve etkileri hayat boyu süren olumsuz olayları önleyerek bireyleri ve toplumu obezite ve yol açtığı ölümcül hastalıklardan korumak mümkündür. Obezite doğum öncesi ve erken süt çocukluğunda programlanabildiği için koruyucu önlemler gebelik öncesi, gebelik sırası ve tüm erken çocukluk çağı boyunca uygulanmalıdır.

Obezite ve metabolik sendromu önlemek için ilk 1000 günde yapılması gerekenler 

  • Gebelikten önce annenin vücut kitle endeksi normal hale getirilmeli, fazla kilolu anne adayları zayıflamalı, zayıf olanlar da kilo alarak ideal vücut ağırlığına ulaşmalıdır.
  • Gebelik ve emzirme döneminde sigara içilmemelidir.
  • Gebelikte vücudun kaldırılabileceği ölçüde egzersizlere devam edilmeli, fazla kilo almaktan kaçınılmalıdır.
  • Gebelik diyabeti olanlarda sıkı şeker kontrolü sağlanmalıdır.
  • Düşük doğum ağırlığı ile doğan bebeklerde hızlı kilo alımından kaçınılmalı, yakalama büyümesinin 1-2 yaşa kadar yavaş tempoda gerçekleşmesi sağlanmalıdır.
  • Doğum sonrasında bebekler 6 ay sadece anne sütü ile beslenmeli ve 2 yaşına kadar emzirmeye devam edilmelidir.
  • Katı besinler ve şekerli içeceklerin başlanması ertelenmelidir. Özellikle, anne sütü verilemediği için mama ile beslenenlerde katı gıdalara erken başlanmamalıdır.
  • Bebek doyduktan sonra öğünü bitirmek için zorlanmamalıdır.
  • Bebeklikte yüksek protein alımı kısıtlanmalıdır. Anne sütü alamayan bebeklerde düşük protein içerikli mamalar tercih edilmelidir.
  • İnek sütünün protein yoğunluğu yüksektir ve bebeklere ilk yıl verilmemelidir.
  • Obez anne bebeklerinin büyümesi yakın izlenmelidir. Hızlı kilo alımı varsa emzirme düzeni kontrol altına alınmalıdır. Ek besine geçiş döneminde enerji yoğunluğu düşük gıdalar seçilmelidir.

Sonuç olarak, ilk 1000 gün sağlıklı beslenme ve gelişimi sağlamaya yönelik, yaşam boyu fayda sağlayacak müdahalelerin hayata geçirilmesi için önemli bir dönemdir. Ebeveynler, hekimler ve diğer sağlık çalışanları ilk 1000 gün kavramının farkında olarak, doğru önlemler ve zamanında müdahaleler ile çocuğun gelecekte sağlıklı ve üretken bir yaşam sürme şansını artırabilir.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uzun süreli tek tip beslenme hayati risk oluşturabilir

Zayıflamak amacıyla tek bir besinin kullanıldığı diyetlerin sağlıksız olduğunun yıllardır bilindiğini belirten uzmanlar zayıf görünmenin daha güzel ve estetik  kabul edildiği bu çağın sağlıksız beslenme trendlerini de beraberinde getirdiğine dikkat çekiyor. Uygulanan düşük kalorili diyetlerin, vücutta iştah hormonlarının artmasına ve metabolik hızın yavaşlamasına sebep olduğunu vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, alınan besinlerin vücut işlevleri için yeterli olmadığının altını çiziyor. Bu tarz diyetlerin, bir çok metabolik dengesizliğin yanında ölüme bile sebep olabileceği konusunda uyaran Yiğit, düşük kalorili veya tek tip beslenme diyeti uygulayanların normal beslenme düzenine dönmesini öneriyor.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, vegan olan ve tek tip beslenen ünlü sosyal medya fenomeninin ölümüyle yeniden gündeme gelen tek tip beslenme hakkında bilgi verdi.

Tek tip beslenmenin sağlıksız olduğu yıllardır biliniyor

Dünyada artan obezite sorununun, sosyal medyanın etkisi ile zayıf görünmenin daha güzel ve estetik  kabul edildiği bir çağda yaşadığımızı dile getiren Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Maalesef ki bu çağ sağlıksız beslenme trendlerini de beraberinde getiriyor. Özellikle yaz aylarında tek tip beslenmenin popülaritesi artıyor. Zayıflamak amacıyla egzotik meyve diyeti, kabak diyeti, çorba diyeti gibi sadece tek bir besinin kullanıldığı diyetlerin sağlıksız, kilo verme ve kilo koruma üzerinde işlevsiz olduğu yıllardır bilinse de, sosyal medya ve internetteki bilgi kirliliği nedeniyle her zaman ilgi görüyor.” dedi.

Enerjisi kısıtlanmış diyetler iştah hormonlarının artmasına neden olur

Tek bir besin ile yapılan enerjisi kısıtlanmış diyetlerin özellikle hipotalamusun iştah merkezindeki açlık-tokluk sinyallerinin salınımını olumsuz etkilediğine vurgu yapan Yiğit, “Uygulanan düşük kalorili diyetler, vücutta iştah hormonlarının artmasına ve metabolik hızın yavaşlamasına sebep olur. Ayrıca stres hormonları ve vücutta kortizol seviyelerinin artmasına, bu nedenle diyet bırakıldıktan sonra hızla kilo artışına sebep olurlar.” şeklinde konuştu.

Vegan beslenme, vücudun işlevlerini sürdürebilmesi için yeterli değil

Kilo vermek için veya artık bir inanış olarak da kabul edilen vegan beslenmenin de vücut fonksiyonlarını ve metabolik hızı olumsuz etkileyebildiğine dikkat çeken Yiğit, “Vegan beslenen bireyler lif, antioksidan ve birçok vitamini sebze, meyve ve tahıllardan karşılarlar. Ancak bunlar vücut işlevleri için yeterli değil. Bitkisel besinlerle vücuda gerekli olan B12 vitamini, demir, folik asit ve kalsiyum yeterli miktarda karşılanmaz. Bu vitaminler preparat olarak alınsa bile emilim konusunda çoğunlukla yetersizlik yaşanır. Bu nedenle kemik erimesi, gece körlüğü ve böbrek fonksiyonlarında bozulmalar görülebilir.” uyarısında bulundu.

Uzun süreli tek tip beslenme ölüme neden olabilir

Uzun süreli tek bir besin ile uygulanan diyetlerin, protein ve mineral eksikliklerine, elektrolit dengesizliğine, laktik asidoza ve hatta ölüme sebep olabileceğinin altını çizen Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Son günlerde sosyal medyada yer alan ‘egzotik meyve diyeti’ uygulayan fenomenin, ölüm nedeni kesinleşmese de bu saydığım nedenlerle olması muhtemeldir.” dedi.

Bu tarz tek bir besin ile yapılan diyetlerin, ilgi çekse de özellikle ergenlik çağında temelleri atılan, beden memnuniyetsizliği ile karakterize blumia nervoza, anoreksia nervoza gibi hastalıkların ortaya çıkmasına zemin oluşturabileceğini belirten Yiğit sözlerini şöyle tamamladı:

“Eğer bu tarz düşük kalorili veya tek bir besinle yapılan bir diyet uyguladıysanız, zararlarını minimuma indirmek için öncelikle sebze meyve çeşitliliğini arttırarak, düşük yağlı hayvansal besinleri ve tam tahılları beslenmenize ekleyerek normal beslenme düzenine dönmeye başlayabilirsiniz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Egeli akademisyenden prostat kanserinde epigenetiğin rolünü araştırmaya yönelik proje

Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Meslek Bilimleri Bölümü Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Gökçe Yıldırım Buharalıoğlu yürütücülüğündeki “Prostat Kanserinde Androjen Reseptörü Yapısal Ekspresyonunun KDM6A/B Aracılı Epigenetik Regülasyonunun İncelenmesi, Sinyal Yolakları ve Proliferasyon Üzerine Fonksiyonel Etkilerin Araştırılması” başlıklı proje TÜBİTAK tarafından Kariyer Geliştirme Programı çerçevesinde desteklenmeye uygun bulundu. Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Göksel Gökçe ve Biyokimya Anabilim Dalı öğretim elemanı Araş. Gör. Dr. Recep İlhan’ın da araştırmacı olarak yer aldıkları proje ile prostat kanseri gelişiminde önemli rolü olduğu düşünülen bazı epigenetik regülasyon mekanizmalarına yönelik araştırmalarda bulunulması hedefleniyor.

Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak proje ekibini makamında ağırlayarak tebrik etti. Prof. Dr. Budak, “Erkeklerde en çok görülen kanserler türlerinin başında gelen prostat kanserine yönelik akademisyenlerimizin geliştirdiği proje TÜBİTAK tarafından desteklenmeye uygun bulundu. Hocamıza ve ekibine teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.

“Akciğer kanserinden sonra ölüm oranı en yüksek kanser türü”

Proje hakkında bilgi veren Dr. Öğretim Üyesi Gökçe Yıldırım Buharalıoğlu, “Amerikan Kanser Derneği tarafından yayımlanan 2023 yılı verilerine göre prostat kanserinin, erkeklerde yeni kanser vakalarında birinci, ölüm oranları açısından ise akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla prostat kanseri gelişmiş ülkelerde kanser morbiditesi ve mortalitesinin sebepleri arasında başı çeken kanser türlerindendir. Lokal ilerlemiş ve metastatik prostat kanserinde altın standart tedavi yöntemi olan ve androjen reseptörünü hedefleyen androjen deprivasyon (yoksunluk) tedavisine başlangıçta iyi yanıt verilse de; birçok hastada yaklaşık olarak iki yıl içinde tedaviye direnç gelişerek hastalık prostat kanserinin en agresif ve ölümcül evresi olan kastrasyona dirençli prostat kanserine ilerlemektedir. Önceleri nüks eden tümörlerin androjen reseptörüne olan ihtiyacı by-pass ettikleri düşünülmüşse de; in vitro, pre-klinik ve klinik çalışmalardan elde edilen veriler androjen reseptörünün tedaviye dirençli prostat kanserinde halen kritik rol oynadığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte bilim dünyasında yaşanan son gelişmeler, insan kanser hücrelerinde çok sayıda genetik değişikliğin yanında epigenetik değişikliklerin de meydana geldiğini; hatta epigenetik ve genetik değişikliklerin kanser oluşumunun hemen her aşamasıyla ilişkili olduklarını ve birlikte kanser progresyonuna yol açtıklarını göstermiştir. Bu bağlamda prostat kanserinin gelişimi ve ilerlemesine katkıda bulunduğu bilinen ve tedavide kilit rol oynayan androjen reseptörü ifadesini kontrol eden epigenetik mekanizmaların araştırılması kaçınılmaz olmuştur “dedi.

Dr. Öğretim Üyesi Gökçe Yıldırım Buharalıoğlu, “Bu proje ile bizim hedefimiz ise prostat kanserinde androjen reseptörü ifadesinin epigenetik regülatör enzimlerden KDM6A/B aracılı kontrol mekanizmasının araştırılmasıyla hastalığın tedaviye dirençli evreye geçişinde rol oynayan önemli bir mekanizmanın bir epigenetik inhibitör ajan kullanılarak aydınlatılmasıdır. Projenin başarıyla tamamlanması; ileri çalışmalarla desteklenmek suretiyle tedaviye katkıda bulunabilecek bir ajanın etki mekanizmasının ortaya konması açısından son derece önemlidir” dedi.        

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yenidoğan Dönemindeki İşitme Kaybı Konjenital CMV Enfeksiyonuna İşaret edebilir!

Dünya genelinde her yaştan bireyi etkilemesine karşın yeterince tanınmayan Sitomegalovirüs (CMV) özellikle gebelik döneminde karşılaşıldığında bebeği de etkileyebiliyor. Bu durumda, fetüste “Konjenital CMV enfeksiyonu” olarak tanımlanan ve çeşitli organları etkileyen bir tablonun gelişebildiğine dikkat çeken Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. E. Manolya Kara, “Konjenital CMV enfeksiyonu olan çocuklarda uzun dönemde işitme kaybı, gelişimsel ve motor fonksiyonlarda gecikme, görme kaybı, epilepsi nöbetleri gibi sağlık problemleri gelişebilir” dedi.  

Dünya genelinde önemli bir sağlık problemi olarak kabul edilen konjenital CMV enfeksiyonu gelişmiş ülkelerde yüzde 0.6 civarında gözleniyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, yaklaşık üç çocuktan birinin, beş yaşına kadar CMV ile enfekte olduğunun bilindiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. E. Manolya Kara, özellikle gebelik döneminde bu virüsle enfekte olan bebeklerde, doğumdan sonraki erken dönemden itibaren ciddi sorunlar yaşanabileceğine dikkat çekti. 

 

BU ENFEKSİYON HER YAŞTAN BİREYİ ETKİLİYOR

CMV’nin her yaştan bireyi etkileyebilen yaygın bir virüs olduğunu ancak sağlıklı bir kişinin bağışıklık sisteminin virüsün hastalığa neden olmasını genellikle engellediğini anlatan Doç. Dr. Kara, sözlerine şöyle devam etti:  

“Yetişkin dönemde toplumun yarısından fazlası bu virüs ile enfekte olmuştur. CMV, bir kişinin vücuduna girdikten sonra ömür boyu orada kalır ve özellikle bağışıklık durumunun baskılandığı kanser hastalığı, kemoterapi kullanımı, organ nakli gibi durumlarda yeniden aktifleşebilir. Bir kişi ayrıca virüsün farklı bir türü ile yeniden de enfekte olabilir. CMV enfeksiyonu olan çoğu kişinin ya semptomu yoktur, ya da hafif viral enfeksiyon bulguları olduğundan enfekte olduklarının farkında değildir. Bun nedenle, enfeksiyonu çevreye yayabilirler.”

 

“KONJENİTAL CMV ÖNEMLİ BİR SAĞLIK PROBLEMİ”

Verilere göre, her 200 bebekten yaklaşık 1’inin konjenital CMV ile doğduğunu söyleyen Doç. Dr. Kara, bebeklerde ortaya çıkabilecek semptomlarla ilgili şu bilgileri verdi: 

Konjenital CMV enfeksiyonuna sahip bebeklerde, doğumdan sonraki erken dönemde ciltte döküntü, sarılık, baş çevresinin küçük olması (mikrosefali), doğum ağırlığının küçük olması, karaciğer ve/veya dalak büyüklüğü, görme problemleri, nöbet geçirme (konvülziyon) gibi bulgular saptanabilir.”

 

İŞİTME KAYBI İLK BELİRTİ OLABİLİR

Bebeklerin bir kısmının doğum anında tamamen normal olup, tarama testi ile saptanan işitme kaybının hastalığın ilk bulgusu olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Kara sözlerine şöyle devam etti: “Yeni doğan döneminde işitmesi normal olan bir çocukta da ileri dönemde işitme kaybı görülebilir. Doğumda klinik bulguları olan bebeklerin yaklaşık yarısında, asemptomatik (hiçbir bulgusu olmayan) bebeklerin ise dörtte birinde uzun dönemde işitme kaybı meydana gelebilir. Yeni doğanda işitme testinin yapılması ve şüpheli bebeklerin periyodik olarak kontrol edilmesi, işitme kaybının erken saptanması ve tedavisi için çok önemlidir.” 

 

GEBELİK DÖNEMİNDE ENFEKTE OLUNURSA NE YAPILMALI?

CMV enfeksiyonu olan çoğu insanda klinik bulgu görülmediğinden hastaların bu durumun farkında olmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Kara,  hamilelik döneminde virüs ile enfekte olan (çoğu zaman ilk kez karşılaşan) kadınların bu virüsü bebeğine bulaştırabileceklerini söyledi. Doç. Dr. Kara, konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Gebelik öncesi yapılan serolojik testler kişinin bu virüs ile karşılaşıp karşılaşmadığını gösterebilir. Ancak, daha önce virüs ile karşılaşmış kişilerde de yeniden enfeksiyon gelişme riski ve bebekte konjenital CMV enfeksiyonu görülme ihtimalinin olacağı unutulmamalıdır.  Gebelik sırasında CMV enfeksiyonu için rutin olarak tarama testi yapılması önerilmez. Bunun nedeni, laboratuvar testlerinin hangi bebeklerin CMV ile enfekte olacağını veya uzun vadeli sağlık sorunları yaşayıp yaşamayacağını ön görememesidir. Gebenin ultrason kontrollerinde bebek ile ilgili bulgulardan şüphelenildiğinde tanıya yönelik testler istenmelidir. Bununla birlikte, konjenital CMV enfeksiyonu olan bir bebeğin doğum öncesi kontrollerinin de tamamen normal olabileceği akılda tutulmalıdır.”

 

ENFEKSİYONUNUN YAYILIMINDA KÜÇÜK ÇOCUKLARA DİKKAT!

5 yaşına geldiğinde, her üç çocuktan birinin CMV ile enfekte olduğunun ancak genellikle semptom göstermediğinin altını çizen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. E. Manolya Kara, bu nedenle toplum genelinde küçük çocukların yaygın bir CMV kaynağı olduğunu belirtti. Özellikle küçük çocukların yanında çok bulunan kişilerin CMV enfeksiyonu açısından daha büyük risk altında olduğunu belirten Doç. Dr. Kara, alınması gereken önlemlere ilişkin şu bilgileri verdi: “Virüs, enfeksiyondan sonra aylarca çocuğun tükürük ve idrar gibi vücut sıvılarında kalabilir. Bu nedenle ebeveynler ve çocuklara bakım veren diğer bireyler (örn. sağlık çalışanları, öğretmenler), bilhassa gebelik döneminde küçük çocukların tükürük ve idrarla temasını azaltarak CMV alma risklerini azaltabilirler. Bu dönemde yiyecek ve su kaplarının küçük çocuklarla paylaşılmaması, bebek bezi değişimi ya da tuvalet sonrası bakımın ardından ellerin su ve sabun ile yıkanması bulaşmayı engellemek için önemlidir.”

 

ERKEN TANI VE TEDAVİYLE ETKİLİ SONUÇLAR ALINABİLİYOR

CMV tedavisinde kullanılabilen antiviral ilaçlarla, özellikle yaşamın ilk ayında tedaviye başlandığında etkili sonuçlara ulaşılabildiğini söyleyen Doç. Dr. E. Manolya Kara, “Bu sayede işitme kaybını azaltıcı etki gözlenebilir, ancak ilaçların potansiyel yan etkileri sebebiyle hastalar tedavi sürecinde ve sonrasında, fizik muayene ve laboratuvar testleri ile yakın izlenmelidir” şeklinde ifade etti.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sertab Erener Turkcell Vadi sahnesinde verdiği konserle tüm dinleyicileri büyüledi

Güçlü sesi ve yorumuyla Türkiye’nin en ünlü sanatçılarından olan Sertab Erener Turkcell Vadi’de rüzgar gibi esti. 

Sertab Erener, önceki gün Turkcell Vadi sahnesinde en sevilen şarkılarını binlerce hayranı ile birlikte seslendirdi. 

Adeta bir açık hava korosuna dönen konserde sanatçı sık sık hayranlarıyla sohbet etti. 

 

Turkcell Vadi Hakkında;

28 Temmuz’da açıklanan dünyanın en saygın halkla ilişkiler ödülü IPRA Golden World Awards’ta 3 altın ödül birden kazanan Türkiye’nin sahnesi Turkcell Vadi, etkinlik kategorisi, sanat ve iletişim kategorisi ve sponsorluk kategorisinde ödüle layık görüldü.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nde ''Orhan Kemal Emek Ödülleri'' Belkıs Özener ve Ahmet Soner'in

30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘’Orhan Kemal Emek Ödülleri’’ bu yıl Türk Sineması’na sesiyle büyük emeği geçen Belkıs Özener ile senarist, yazar ve yönetmen Ahmet Soner’e verilecek.

Adana Büyükşehir Belediyesi Başkanı Zeydan Karalar’ın başkanlığında, 18-24 Eylül tarihlerinde düzenlenecek 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde “Orhan Kemal Emek Ödülleri” belli oldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında 30’uncusu gerçekleştirilecek festivalde ‘’ Orhan Kemal Emek Ödülleri” bu yıl sinemamıza emeği geçen iki isme veriliyor; Belkıs Özener ve Ahmet Soner… 

Sinema dünyası ile sinema tutkunlarını aynı çatı altında bir araya getiren Adana Altın Koza Film Festivali, geçmişten geleceğe tüm sinema emekçilerine verdiği değeri taçlandırmak adına, her yıl olduğu gibi bu yıl da bu çok özel ödülü sahiplerine takdim ediyor. 

Orhan Kemal, Adana’nın yetiştirdiği bir edebiyat neferi. Yoksul kesimin, işçilerin, öğrencilerin, sokaktaki adamın yaşamını anlatan öykü ve romanlarıyla Türk Edebiyatı’nın usta kalemi. İnsan-toplum ilişkilerini gerçekçi bir dille yansıtan 27 romanı, 19’u öykü kitabı olmak üzere anı, inceleme, oyun ve röportaj türünde kitapları da olan Orhan Kemal’in anısına verilen “Emek Ödülleri” bu yıl 18 Eylül Pazartesi akşamı sahiplerine takdim edilecek.

 

“YEŞİLÇAM ŞARKILARINI ONUNLA SEVDİK”

Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fatma Girik gibi sinemamızın efsane isimlerinin filmlerdeki gazino sahnelerine sesiyle emek veren Belkıs Özener İzmir’de doğdu. 1952’de Gönül Yazar’ın radyo sınavlarını kazanmasıyla birlikte ablasıyla beraber önce Ankara’ya gitti. Ardından İstanbul’a taşındı. Alâeddin Yavaşça, Zeki Duygulu ve Radife Erten’den dersler aldı. Daha sonra katıldığı ses yarışmasında birinci oldu. 14 yaşındayken Sabite Tur Gülerman’ın alt kadrosunda ilk defa sahneye çıktı. Tepebaşı Gazinosu’nda Perihan Altındağ’ın alt kadrosunda ise ilk yevmiyeli sahnesini yaptı. Belkıs Yazar adıyla bir süre plak ve sahne çalışması yaptı. Evlendikten sonra, Türk Sanat Müziği sanatçısı ablası Gönül Yazar’ın aksine, çok fazla sahne çalışması yapmadı. 1967 yılında Metin Bükey’in teklifiyle ilk defa Sinekli Bakkal filminde Türkan Şoray’ın oynadığı roldeki şarkıyı seslendirdi. 100’ü Şoray’ın olmak üzere 300’den fazla şarkıyı Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik gibi Türk Sineması’nın efsane oyuncularının filmlerinde onların yerine seslendirdi.  

 

GENÇ SİNEMA HAREKETİNİN ÖNCÜLERİNDEN

Atıf Yılmaz, Lütfü Akad, Vedat Türkali, Yavuz Özkan, Şerif Gören ve 1971’de Yılmaz Güney ile Türk Sineması’nda önemli filmlere imzasını atan Ahmet Soner; ilk kısa filmini 1966’da çekti. “Genç Sinema” hareketinin kurucuları arasında yer aldı. Türk Haberler Ajansı’nda kameraman olarak haber filmleri ve belgeseller çekti. “İstanbul İşgaldedir” adlı film öyküsü Milliyet Sanat Dergisi’nin açtığı yarışmada ödüllendirildi. “Hayatım Roman”, “İş İştir” ve “Çocukların Dünyası” adlarıyla yazdığı senaryolar televizyon dizi filmleri olarak çekilip yayımlandı. “Herhangi bir Kadın”, “Tomruk” ve “Derman” adlı senaryoları Şerif Gören tarafından sinemaya aktarıldı. Yirmiye yakın senaryosu filme çekildi. Edebiyat ve sinema üzerine yazdığı yazılar birçok gazete ve dergide yayımlandı. “Akıntıya Karşı” adlı kitabı 1995’de basıldı. Yılmaz Güney üzerine çektiği Adana-Paris, İsmail Beşikçi üzerine yaptığı 36 Kitap=13 Cezaevi adlı belgesel filmler Türkiye ve Avrupa’nın pek çok kentinde gösterildi. Köy Enstitüleri belgeseli üzerine yıllarca çalıştı ve belgesel 5 bölüm halinde DVD olarak satışa sunuldu. 1998 Ekim ayından Mayıs 2000 tarihine kadar Sine-Sen Genel Sekreteri olarak görev yaptı. “Herkes O’ndan Söz ediyor” adlı kitabının üçüncü baskısı yapıldı. Ahmet Soner, Türkiye Yazarlar Sendikası, Sine-Sen (Disk), Belgesel Sinemacılar Birliği üyesi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Açık Havada Film Keyfi Başka Sinema Özel Seçkisiyle Vestel Amfi'de Devam Ediyor

Zorlu PSM, yazın keyfini açık havada çıkarmak isteyenler için Vestel Amfi’nin vazgeçilmez etkinliği olan ücretsiz açık hava film gösterimleri ‘’BAŞKA SİNEMA Film Gösterimleri’’ ile Ağustos ayında da devam ediyor. Bilim kurgu aksiyon türünün kült filmlerinde ‘Escape From New York’, Paris sokaklarında geçen bir intikam hikayesi 1995 yapımı ‘La Haine’ ve Brendan Fraser’e En İyi Erkek Oyuncu Oscar Ödülü’nü kazandıran, kızına kendini affettirmeye çalışırken işlerin daha da kontrolden çıkmasına yol açan adamın hikayesini anlatan ‘The Whale’ ağustos ayında Vestel Amfi’de gösterilecek.

Zorlu PSM, Vestel Amfi’de film gösterimlerinden müzik performanslarına DJ etkinliklerinden spor müsabakalarına geniş bir etkinlik yelpazesiyle misafirlerine açık hava keyfini yaşatmaya devam ediyor. Son dönemin gözde filmleri sinemaseverleri sinematik bir keşif yolculuğuna çıkaran BAŞKA SİNEMA iş birliği ile Vestel Amfi’de ücretsiz olarak gösterilecek. ‘Escape From New York’, ‘La Haine’ ve ‘The Whale’ filmleri ’BAŞKA SİNEMA Film Gösterimleri’’ kapsamında açık havada sinemaseverlerle buluşacak!

 

BAŞKA SİNEMA FİLM GÖSTERİMİ: ESCAPE FROM NEW YORK // 10 AĞUSTOS // VESTEL AMFİ // 21.00

New York artık hatırlandığı gibi bir yer değildir. Sokaklarına suç hüküm sürmektedir ve bunun sonucunda tüm duvarları dikenli tellerle çevrilmiştir. Bu korkunç şehir artık Amerika’nın karantina altına alınmış bir cezaevidir. ABD başkanının uçağı olan Air Force One, teröristler tarafından kaçırılır; bu esnada başkan kaçış kapsülünü kullanarak New York şehrine düşer. Bir şekilde başkan bu kaotik şehirden kurtarılmak zorundadır. Onu kurtaracak kişi ise eski bir asker olan Snake Pliskin olacaktır. Pliskin, özgürlüğü için bu anlaşmayı kabul etmek zorundadır. Carpenter’ın kendi kariyerini tanımlamak için kullandığı başlıca filmlerden biri olan New York’tan Kaçış sinema tarihinin kült filmlerinden biri olarak anılıyor.

Kapı Açılış: 17.00 

Etkinlik: 21.00

Etkinilk Ücretsizdir. 

Etkinliğe katılmak isteyen misafirlerimiz zorlupsm.com adresinde kayıt olabilir.

 

BAŞKA SİNEMA FİLM GÖSTERİMİ: LA HAINE // 17 AĞUSTOS // VESTEL AMFİ // 21.00

Paris’in gettolarında hararetli saatler yaşanmaktadır. Grup halinde dolaşan yerel gençlerle, çevreyi kuşatan polisler arasında nefret dolu bakışlardan oluşan bir gerilim vardır. Mahallenin gençlerinden Abdel, polis soruşturması sırasında dövüldüğü için hastanede ölüm döşeğinde yatmaktadır. Arkadaşı Vinz ise, Abdel’in ölmesi durumunda bir polis vurmaya ant içer.

Kapı Açılış: 17.00 

Etkinlik: 21.15

Etkinlik Ücretsizdir.

Etkinliğe katılmak isteyen misafirlerimiz zorlupsm.com adresinde kayıt olabilir. 

 

BAŞKA SİNEMA FİLM GÖSTERİMİ: THE WHALE // 24 AĞUSTOS // VESTEL AMFİ // 21.00

Oscar adayı yönetmen Darren Aronofsky (Siyah Kuğu, Nuh: Büyük Tufan), merakla beklenen yeni filmiyle izleyici karşısında! Brendan Fraser’ın canlandırdığı Charlie, dünya edebiyatının en önemli klasiklerinden Moby Dick’teki “beyaz balina”yı saplantı derecesinde seven ve ciddi obezite sorunları olan bir öğretmendir. Yıllar evvel eşinden ayrılarak terk ettiği kızı Ellie’yle (Sadie Sink) arasını düzeltme çabasındadır. Fakat kızına kendini affettirmeye çalışırken işlerin daha da kontrolden çıkmasına yol açar. Filmin dünya prömiyerini yaptığı Venedik ve Toronto’da dakikalarca ayakta alkışlanan görkemli performansıyla Brendan Fraser, En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kazandı. Ödüllü bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmde Samantha Morton, Hong Chau ve Ty Simpkins de rol alıyor.

Kapı Açılış: 17.00 

Etkinlik: 21.00

Etkinlik Ücretsizdir.

Etkinliğe katılmak isteyen misafirlerimiz zorlupsm.com adresinde kayıt olabilir.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı