Aylık arşivler: Eylül 2023

Kürekte Gençlerin Mücadelesi Nefes Kesti

Türkiye Kürek Federasyonu tarafından düzenlenen Sanmar Denizcilik Gençler Türkiye Şampiyonası yarışlarında kupalar sahiplerini buldu. Ankara / Mogan Gölü’nde düzenlenen şampiyonada şampiyonluklar Galatasaray ve Fenerbahçe arasında paylaşıldı.

Türkiye Kürek Federasyonu tarafından 30 Eylül’de Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde yer alan Mogan Gölü’nde düzenlenen Sanmar Denizcilik Gençler Türkiye Şampiyonası yarışları tamamlandı. Şampiyonada Erkeklerde Fenerbahçe şampiyon olurken, Galatasaray ise Kadınlarda şampiyonluğu elde etti.

Genç Erkekler kategorisinde 500 puan elde eden Fenerbahçe şampiyonluk kupasını kaldırırken, Galatasaray 468 puanla ikinci, Sakarya Gençlik Merkezi ise 20 puanla üçüncü sırada yer aldı. Genç Kadınlar kategorisinde ise Galatasaray 388 puanla şampiyon olurken, 370 puanla Fenerbahçe ikinci, 16 puanla ise Şişecam Spor Kulübü üçüncü sırada yer aldı.

Sanmar Denizcilik Gençler Türkiye Şampiyonası’nda elde edilen genel sonuçlar ise şu şekilde yer aldı:

GENÇ (U19) Erkekler     

  1. FENERBAHÇE 500       Puan
  2. GALATASARAY 468       Puan
  3. SAKARYA GENÇLİK MERKEZİ 20          Puan
  4. ADANA GENÇLİK VE SPOR 17          Puan
  5. ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ 12          Puan
  6. HEREKE NUH ÇİMENTO KÜREK 8            Puan
  7. VAN EDREMİT KÜREK 8            Puan
  8. ADANA YELKEN VE KÜREK 6            Puan
  9. İSTANBUL KÜREK 6            Puan
  10. RİZE GENÇLİK VE SPOR 5            Puan

GENÇ (U19) Kadınlar

1. GALATASARAY 388        Puan

2. FENERBAHÇE 370        Puan

3. ŞİŞECAM SPOR KULÜBÜ 16          Puan

4. ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ 7            Puan

5. HEREKE NUH ÇİMENTO KÜREK 7            Puan

6. İSTANBUL KÜREK 6            Puan

7. ADANA YELKEN İHTİSAS              5            Puan
 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Psikiyatrinin Geleceği Beyin Haritalama ve Kişiselleştirilmiş İlaçlarda

Nörogörüntüleme teknolojilerinin öncüsü kabul edilen California Üniversitesi Radyoloji ve Psikiyatri Profesörü Monte Buchsbaum: “İnanıyorum ki ilaçlardan ilham alan EEG metodu beyindeki doğru noktaları bularak, uygun farmakolojik terapiyle hastaları eşleştirmemizi sağlayacak.” dedi. Kanada Saint Vincent Üniversitesinden Prof. Dr. Derek Fisher ise, “Beyin haritalama ile beynin hangi ilaçla nasıl göründüğünü ya da ilacın bazı durumları nasıl tersine çevirdiğini görebiliyoruz. Bu da hangi ilaca ya da ilaçlara başlamanın daha etkili olacağına dair bir ipucu oluyor.” açıklamasını yaptı.

QEEG olarak adlandırılan Topoğrafik Beyin Haritalama metoduyla saçlı deriden alınan beyin elektriksel aktivite kaydı analiz ediliyor ve beynin çalışması hakkında dolaylı bilgi sağlanıyor. Öte yandan Elektroensefalografi (EEG) ile de beyindeki elektriksel aktivite kaydediliyor. Peki tüm bunların psikiyatrideki rolü ne?

Konu, Üsküdar Üniversitesi NP Sağlık Yerleşkesinde gerçekleştirilen 6. Temel Klinik ve Çok Modelli Görüntüleme (Basic Clinical and Multimodal Imaging, BaCI) Konferansında gündeme geldi, programa katılan ve fahri doktora cübbesini Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın giydirdiği nörogörüntüleme teknolojilerinin öncüsü kabul edilen California Üniversitesi Radyoloji ve Psikiyatri Profesörü Monte Buchsbaum, kişiselleştirilmiş tıbbın önemini vurguladı.

“Kişiselleştirilmiş tıp sağlık sektörünün en önemli alanı olacak”

Prof. Dr. Buchsbaum, şu anki teknoloji ve yeni ilaçlarla şizofreninin tedavi edilebildiğini ancak hala istenilen seviyede olmadığını ifade ederek, şu bilgileri verdi:

“Kişiselleştirilmiş tıp ruh sağlığı için altın standarttır. Gelecekte, kişiselleştirilmiş tıp, genetik kodu okuma ve bunu tedaviyle eşleştirme sağlık sektöründe gelişen en önemli alanlar olacak. Uzayan insan ömrü, bize başarılı yaşlılık yılları veriyor. Her insanın genetik kodunu okuyup ve her genetik mesajın fizyolojisine bakıp, uygun ilaçları reçete edebiliriz. Biz, psikiyatristlerin sadece tahmini bir ilaç vermesini istemiyoruz, spesifik olarak hedeflenmiş bir ilaç yazmak istiyoruz.  Bu yüzden EEG gibi bilimsel ölçme teknikleri kullanılmalıdır.”

“Şizofreni ve depresyondaki bir hastanın farklılıklarını anlamak çok önemli”

Bilimsel ölçme tekniği olarak EEG kullanımının öneminin altını çizen Prof. Dr. Buchsbaum, “İnsanlar birbirinden farklı. Hangi hastaya hangi ilacın verileceğini belirlemek çok önemli. Psikiyatride herhangi bir şekilde hataya yer yok. Bu yüzden EEG gibi bilimsel ölçme teknikleri kullanılmalı. Şizofreni ve depresyondaki bir hastanın farklılıklarını anlamak bizim için çok önemli. İnanıyorum ki ilaçlardan ilham alan EEG metodu beyindeki doğru noktaları bularak uygun farmakolojik terapiyle hastaları eşleştirmemizi sağlayacak.” diye konuştu.

“EEG sonuçları doğru ilaç seçimine yardımcı oluyor”

Gelecekte, bireysel tedavi planlarını oluştururken ilk önce EEG’den data alınacağını ve EEG sayesinde sağlıklı bireylerden nasıl farklılık olduğu ve nerede değiştiğinin görüleceğini de ifade eden Prof. Dr. Buchsbaum, şunları söyledi:

“Bu bize beyinde bir nokta söyleyecek. Büyük ihtimalle ön lobda veya başka muhtemel noktalarda. Sonra kütüphanemize, resimlerimize bakacağız. EEG’nin bizim kütüphanemizdeki resimlerden ve datalardan nasıl diğer ilaçlardan değişik bir sonuç verdiğine bakacağız. Sonra EEG’deki sonuçlara bakarak spesifik olarak hangi ilacın hangi noktayı etkilediğine karar verebileceğiz. Bu, bizim doğru ilacı seçmemizi sağlayacak.”

“EEG tekniğini tam potansiyeliyle kullanmak çok önemli”

EEG’de ilaçların psikiyatrik ve diğer nörolojik hastalıklara iyi geldiğine dair çok açık kanıtlar bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Buchsbaum, EEG tekniğini tam potansiyeliyle kullanmanın bu yüzden çok önemli olduğunu kaydetti.

Üsküdar Üniversitesinin global bilgi paylaşımı konusunda lider üniversitelerden biri olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Buchsbaum, “Global iletişim sayesinde bilim hızla ilerliyor. Eskiden bu çalışmaları tüm dünya genelinde karşılaştırmak çok zordu. Ama şimdi bir bilgi havuzu oluşturabiliyoruz ve buna tüm dünyanın ulaşmasını sağlayabiliyoruz. Global konferanslar sayesinde araştırma tekniklerimizi paylaşabiliyoruz. Üsküdar Üniversitesinin bu alandaki eforu heyecan verici.” dedi.

Beyindeki değişiklikleri tanımlamak için görüntüleme teknolojileri önemli 

Konferansın katılımcılarından Kanada Saint Vincent Üniversitesinden bilişsel ve klinik sinirbilim alanındaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Derek Fisher da şizofreni ve psikoz bağlamında beynin nasıl değiştiği konusundaki incelemeleri hakkında bilgi verdi.

Yeni nörogörüntüleme teknolojileriyle yapabilecek pek çok şeyin var olduğunu ifade eden Prof. Dr. Fisher, gelecekte hasta gruplarını sınıflandırmak için teknolojileri kullanmanın çok önemli olacağını anlatarak, şöyle devam etti:

“Şu an verdiğimiz tedaviler bir tür tahmin çalışması ya da geçmişte işe yarayan yöntemler. Ancak kişiye özel değil. Bu yüzden belirli tedavilere daha iyi veya daha kötü yanıt verebilecek bireylerin beynindeki belirli değişiklikleri tanımlamak için görüntüleme teknolojilerinden azami derecede faydalanmak olacak. Böylece hasta bireylerin gerçekten etkili bir erken tedavi almasına kadar geçen süre kısalacak.’’ 

Kişiye özel tedavi planı oluşturmanın önemi

Nörogörüntüleme teknolojilerinin gelişiminin kişiye özel tedavi planı oluşturmak için önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Fisher, şunları kaydetti:

“QEEG’nin (beyin haritalama) gösterdiği harika çalışmalar olduğunu, bu yüzden örneğin bazı ilaçların belirli anahtar EEG kalıpları ürettiğini biliyoruz. Beynin hangi ilaçla nasıl göründüğünü ya da ilacın bazı durumları nasıl tersine çevirdiğini görebiliyoruz. Bu da hangi ilaca ya da ilaçlara başlamanın daha etkili olacağına dair bir ipucu oluyor.” 

Prof. Dr. Fisher, hastalar için en etkili tedaviyi bulmanın ve onları bu tedaviyle daha erken buluşturmanın önemine de işaret ederek, bu durumun, hastaların yaşam kalitelerini olumlu yönde etkileyeceğini de söyledi.

12 farklı ülkeden 60 uluslararası araştırmacı katılmıştı

3-7 Eylül 2023 tarihleri arasında Üsküdar Üniversitesi NP Sağlık Yerleşkesinde gerçekleştirilen konferansta 12 farklı ülkeden 60 uluslararası araştırmacı, nörobilim, genetik, tıp alanlarındaki son gelişmeleri ele almıştı.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Depresyon Kişiyi Sosyal İzolasyona İtiyor

Depresyonda en çok karşılaşılan semptomlardan birinin hiçbir şeyden zevk almama olduğunu ifade eden uzmanlar, isteksizlik ve mutsuzluk hissine dikkati çekiyor. Depresyonun insanların yaşam kalitesini çok fazla düşürdüğünü belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Elvin Guliyev, “Depresyon insanları sosyal izolasyona itiyor. Sosyal izolasyonda olan bu kişiler dış dünyayla bağlantı kurmamaya başlıyor.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Elvin Guliyev, günümüzde en çok karşılaşılan psikiyatrik hastalıkların biri olan depresyona değinerek, depresyon tedavileri hakkında bilgi verdi.

Depresyonun çok farklı nedenleri olduğunu kaydeden Dr. Guliyev, biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin depresyonu en çok tetikleyen faktörler olduğunu söyledi.

Depresyon yaşam kalitesini düşürüyor

Biyolojik faktörlerin, kalıtımsal, kimyasal ve nöroanatomi gibi birçok çeşitli faktörleri barındırdığını ifade eden Dr. Guliyev, sosyal ve psikolojik faktörlerin ise daha çok toplumda karşılaşılan stres faktörlerinin etkileşimiyle ortaya çıktığını anlattı. Dr. Elvin Guliyev, şöyle devam etti:

“Depresyonun insanların yaşam kalitesini çok fazla düşürdüğünü gözlemliyoruz. Yaşam kalitesini düşürme sebeplerinden birisi de depresyonun ana semptomları. Depresyonda en çok karşılaştığımız semptomlar; isteksizlik, mutsuzluk hissi, hiçbir şeyden zevk almama, eskiden yaptığı eylemlerden veya zevk aldığı eylemlerden hiçbir şekilde zevk almama, uykusuzluk veya uykuda çok fazla artış, iştahsızlık veya iştahın ciddi bir şekilde artışı.” 

Depresyondaki kişiler dış dünyayla bağlantı kurmamaya başlıyor

Depresyonun insanları sosyal izolasyona ittiğini de dile getiren Dr. Guliyev, “Sosyal izolasyonda olan bu kişiler dış dünyayla bağlantı kurmamaya başlıyor.” dedi.

Depresyonda kullanılan tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren Dr. Guliyev, “Uyguladığımız tedavi yöntemlerinin başlıca şöyle; psikofarmakoloji tedavi yöntemleri, terapi çeşitleri ve günümüzde daha popüler hale gelen nöromodülasyon teknikleri.” ifadesinde bulundu.

İlaç tedavisi kişiye özel

Psikiyatri Uzmanı Dr. Elvin Guliyev, depresyonda ilaç tedavisine atıfta bulunarak, şöyle devam etti:

“İlaç tedavileri kişiye özeldir. Yani depresyon hastalığına değil, depresyon hastasına göre seçilmesi daha doğru.  Terapi çeşitleri de aynı şekilde. Terapi çeşitleri olarak da dinamik terapiler, davranışçı terapiler, bilişsel terapiler ve çeşitli farklı terapi yöntemleri kullanılıyor. Alternatif tedavi yöntemleri olarak nöromodülasyon tedaviyi gösterebiliriz. Bunlardan en önemlisi Tekrarlayan Transkraniyal Manyetik Uyarım (tTMU) tedavisi.”

Depresyon tedavi edilebilen bir hastalık

Kişilerin çoğu zaman ‘Ben artık böyleyim, ben artık böyle oldum’ diye depresyonun semptomlarını bir karakter özelliği olarak gösterdiğini anlatan Dr. Guliyev, bunun da tedaviye direnç olarak kendini gösterdiğini söyledi.

Dr. Guliyev, “Depresyon günümüzde tedavi edilebilen bir hastalıktır. Zamanında teşhis ve başvuru, doğru tedavi seçeneği kişiyi depresyondan önceki hayatına döndürebiliyor.” diyerek sözlerini tamamladı. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Fark Edilmeyen Görme Sorunları Çocuklarda Akademik Başarıyı Etkileyebilir

Çocukların görsel fonksiyonlarının iyi çalışmasının, verimli bir eğitim için önemine işaret eden Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özge Yabaş Kızıloğlu, görsel becerilerden herhangi birinde sorun olan çocuklarda öğrenmenin zorlaştığını ve stresli hale geldiğini söyledi. Baş ağrısı, göz yorgunluğu gibi belirtilerin çocuklarda görme sorunlarına işaret edebildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Yabaş Kızıloğlu, “Çocuklar görme sorunu yaşadıklarının farkında olmayabilirler. Bu nedenle hem ebeveynlerin hem de öğretmenlerin bu konuda uyanık olması önemli. Çocukların okula dönüş döneminde göz hekimi kontrolleri de ihmal edilmemeli” diye konuştu. 

 

Okulların çok yeni açıldığı şu günlerde eğitim dönemi için tüm ihtiyaçlar karşılanırken sağlık kontrollerinin de ihmal edilmemesi önem taşıyor. Çocukların sağlığının akademik başarılarında da son derece önem taşıdığını hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özge Yabaş Kızıloğlu, özellikle fark edilmeyen görme sorunlarının çocukların başarısızlıklarının altındaki neden olabileceğini anlattı. 

Okula dönüş döneminde kapsamlı bir göz muayenesi yaptırmanın, gerekli olan öğrenim malzemelerini temin etmek kadar önemli olduğunu söylen Doç. Dr. Y. Kızıloğlu, “Okumak, yazmak ve bilgisayar kullanmak öğrencilerin her gün gerçekleştirdiği görsel görevler arasında yer alıyor. Okumaya ve çalışmaya harcanan zamanın önemli ölçüde artması çocukların gözleri üzerinde önemli bir yük oluşturur. Görsel fonksiyonların düzgün işlemesi çocukların verimli bir şekilde öğrenebilmeleri için büyük önem taşır” şeklinde konuştu. Görmenin öğrenme üzerindeki etkisiyle ilgili Doç. Dr. Yabaş Kızıloğlu şu bilgileri verdi:

“Çocuklar büyüyüp daha ileri sınıflara geçtikçe görsel becerilere daha yoğun şekilde ihtiyaç duyarlar. Okumaya ve çalışmaya harcanan zamanın önemli ölçüde artması çocukların gözleri üzerinde önemli bir yük oluşturur. Çocuklar sınıfta uzak mesafedeki tahtayı, ara mesafedeki bilgisayar ekranını ve yakın mesafedeki kitap ve defteri net görebilmeli; bu farklı mesafelerin birinden diğerine hızlı ve doğru şekilde odaklanabilmelidir. Bununla birlikte, satırları veya hareket eden objeleri iki gözü beraber kullanarak takip etme ve derinlik görme gibi beceriler için gözlerin paralelliği, hareketleri ve birbirleriyle koordinasyonu doğru şekilde işlemelidir. Örneğin net görebilen ve her iki gözünde 10/10 görüşe sahip bir çocukta, odaklanma, takip ve gözlerin koordinasyonu ile ilgili sorun olabilir.” 

“ÇOCUKLAR GÖRME SORUNUNU FARKINDA OLMAYABİLİR”

Görsel becerilerden herhangi birinin düzgün çalışmaması durumunda çocuğun etkili öğrenmesinin zorlaşacağını ve bu durumun da çocuk üzerinde stres ve dolayısıyla başarısızlık yaratacağını anlatan Doç. Dr. Yabaş Kızıloğlu, “Ebeveynlerin ve öğretmenlerin, çocuğun görme sorunu olduğunu gösterebilecek belirtilere karşı dikkatli olmaları gerekir; çünkü çocuklar görmelerinde bir problem olduğunun farkına varmayabilir” dedi. Doç. Dr. Yabaş Kızıloğlu, bir çocuğun görme sorunu yaşadığını gösterebilen belirtileri; sık sık baş ağrısı, gözleri sık sık ovuşturmak ve kırpmak, yorgunluk, kısa dikkat süresi, okumaktan ve yakına bakılan diğer aktivitelerden kaçınmak, okuduğu yeri kaybetmek, satır atlamak, okuma materyallerini yüze yakın tutmak, bir gözü kapatmak, başı bir tarafa eğik tutmak, bir gözün içeri veya dışarı dönmesi ve çift görme şeklinde sıraladı. 

OKUL ÇAĞINDA EN SIK BU GÖRSEL SORUNLAR GÖRÜLÜYOR

Çocuklarda görme sorunu ne kadar erken tespit edilir ve tedavi edilirse tedavinin başarılı olma olasılığının da o kadar artacağına dikkat çeken Doç. Dr. Özge Yabaş Kızıloğlu, okul çağındaki çocuklarda en sık görülen görme sorununun, uzağı görememe (miyopi), yakını görememe (hipermetrop) ve bulanık görmeye neden olan astigmatizma şeklindeki kırma kusurları olduğunu söyledi. Ayrıca gizli şaşılık, odaklanma sorunları ve göz kuruluğu gibi durumların da çocuklarda sıklıkla karşılaşılan göz sorunları olduğuna dikkat çekti.  

HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT DAĞINIKLIĞI GİBİ BELİRTİLERLE KENDİNİ GÖSTEREBİLİR

“Okula dönüş döneminde kapsamlı bir göz muayenesi yaptırmak gerekli olan öğrenim malzemelerini temin etmek kadar önemlidir” diyen Doç. Dr. Özge Yabaş Kızıloğlu, okul yılları boyunca görme sık sık değişebileceği için, en azından senede bir sefer göz muayenesi yapılması gerektiğine işaret etti. Tedavi edilmeyen görme sorunlarının hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı gibi belirtilerle de kendini gösterebileceğini hatırlatan Doç. Dr. Yabaş Kızıloğlu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu düşünülen çocuklarda yanlış tanıyı önlemek için kapsamlı bir görme muayenesi yaptırmak gerektiğinin de altını çizdi. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uluslararası Homeros Festivali'ne Muhteşem Açılış

Bayraklı Belediyesi tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen Uluslararası Homeros Edebiyat/Sanat Festivali muhteşem bir gala ile başladı. Festivalin onur konukları Zülfü Livaneli, Ataol Behramoğlu ve Valeriu Stancu’nun yanı sıra, yerli ve yabancı onlarca sanatçının katıldığı gecede müzik şöleni yaşandı. Livaneli, unutulmaz eserlerini Bayraklılılar için seslendirdi! Sanatçılar uzun süre ayakta alkışlandı. Başkan Serdar Sandal, “Homeros Edebiyat ve Sanat Festivali yaşama, kente ve insana bakışımıza dair bir yansımadır. Bayraklı’yı marka kente dönüştürüyoruz” dedi.

 

EDEBİYAT VE SANAT DÜNYASI BULUŞTU

Bayraklı 2’nci Uluslararası Homeros Edebiyat/Sanat Festivali Tepekule Kongre Merkezi’nde düzenlenen gala gecesi ile başladı. 3 gün sürecek festivalin açılış gecesinde edebiyat ve sanat dünyasının önemli isimleri bir araya geldi. Katılımcıları kırmızı halıda antik dönem figürlerini anımsatan cansız mankenler ve kostümlü sahne sanatçıları karşıladı. Gala etkinliğinin sunumunu Sinema Oyuncusu Gülsen Tuncer yaptı. Dans gösterileriyle başlayan muhteşem gecede yerli-yabancı ünlü şairlerin okuduğu şiirler beğeniyle dinlendi.

 

ZÜLFÜ LİVANELİ BÜYÜLEDİ

Gecede Teyfik Rodos, Barış İnce, Zeynep Halvaşi ve Görkem Ezgi Yıldırım ‘Edebi Şarkılar’ konseriyle kulakların pasını sildi. Konserin finalinde, aynı zamanda festivalin onur konuğu olan Zülfü Livaneli sahneye çıktı. Unutulmaz eserlerini Bayraklılılar için seslendiren Livaneli ve sahneyi paylaştığı sanatçılar, uzun süre ayakta alkışlandı.

 

BAYRAKLI’YI MARKA KENTE DÖNÜŞTÜRÜYORUZ

Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk cumhuriyetin geleceğinin sanat ve bilimle korunabileceğini bizlere miras bıraktı. Bizler, Bayraklı Belediyesi ailesi olarak bu mirasın farkındayız. Bizim bir hayalimiz var, o da Bayraklı’yı hak ettiği ulusal ve evrensel ölçekteki yere taşımak ve bunu kalıcı kılmak. Bayraklımızı marka kente dönüştürüyoruz. Tarihsel bilinç ve inançla, Bayraklı’ya ilk tuğlayı koyan insanın heyecanına, Cumhuriyetimizin 2. yüzyılını karşılayacak olmanın onurunu da ekliyor, bu kadim tarihin her basamağını kültür ve uygarlık mirasımızın vazgeçilmezleri olarak tanımlıyoruz. Evrensel ozanımız Homeros’a adadığımız 2. Bayraklı Uluslararası Homeros Edebiyat ve Sanat Festivali yaşama, kente ve insana bakışımıza dair bir yansımadır. Özgür düşünce, bağımsız sanatın temsilcileri ve ürünleri sayesinde onurlanacak buluşmamız, bir yandan bugüne anlam katarken bir yandan da geleceğe dair önemli deneyimler kazandıracaktır. Festivalimizi bundan sonraki her yıl genişleteceğimizden kuşkunuz olmasın” diye konuştu.

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Mustafa Özuslu “Böyle güzel bir festivalde, yaşadığımız güzel toprakların değerini bizlere hatırlattığı için Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal ve ekibine çok teşekkür ediyorum” dedi.

 

Kültür ve Turizm İzmir İl Müdürü Murat Karaçanta, Bayraklı Belediyesini kutlayarak, “Homeros antik dünyanın en büyük şairidir. Birçok kent ona sahip çıkar. Ama Anadolulu ve İzmirlidir. Bugün Bayraklı Belediyemizin düzenlediği festival ile kentimizin ufkuna yeni ufuklar katacak ve Homeros’u doğduğu kentte anacağız” dedi.

 

ÜLKE YOKSA BİZ YOKUZ

Şair Ataol Behramoğlu, “Atatürk’e dil uzatanlar alçaktır, vatan hainidir… Bilinmelidir ki; ülke yoksa biz yokuz. Yarım asırdır yoldaşım Zülfü Livaneli ile birlikte yurdumuza olan bağlılığımızı omuz omuza sürdürüyoruz ve bu ölene kadar da böyle olmaya devam edecek. Bir tek şey var yapılacak. Amansız kötülüğü ancak örgütlü iyilik yok edebilir” dedi.

 

TÜRKİYE’NİN İTİCİ GÜCÜYÜZ

Zülfü Livaneli, “Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin kilit taşıdır. Son 20-30 yıldır Atatürk’ün hatıraları, emanetleri yok edilmeye, unutturulmaya çalışılsa da hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Biz Türkiye’nin itici ve yaratıcı gücüyüz. Biz azınlık değil, çokuz ve bizi kimse yenemez” dedi.

 

Şair Valeriu Stancu ise, “40 yılı aşkın edebiyat hayatımda yazdıklarımı onurlandırarak Homeros ödülüne layık gören tüm festival komitesine ve bu güzel etkinlikte bizi bir araya getiren başkanımıza teşekkür ederim” dedi.

 

KİMLER KATILDI?

Galaya ev sahibi Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, eşi Aylin Sandal ve oğlu Yağız Sandal’ın yanı sıra; CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanvekili Mustafa Özuslu, Kültür ve Turizm İzmir İl Müdürü Murat Karaçanta, CHP Bayraklı İlçe Başkanı Didem Gültekin, besteci ve yazar Zülfü Livaneli, şair ve yazar Ataol Behramoğlu, şair Valeriu Stancu, televizyon programcısı, sunucu Metin Uca, festival koordinatörü ünlü şair Tuğrul Keskin, şair ve yazarlar Hidayet Karakuş ile Nedim Gürsel, oyuncu Altan Gördüm, gazeteci Ünal Ersözlü, yazar, gazeteci ve belgesel yönetmeni Nebil Özgentürk, edebiyat ve sanat dünyasından çok sayıda davetli ve bine yakın sanatsever katıldı.



Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gelecek Türk Telekom'la Şekilleniyor: Bulut Bilişim Kampı Başlıyor

Türkiye’nin lider bilgi ve iletişim teknolojileri şirketi Türk Telekom, gençlere sunduğu eğitim ve kariyer fırsatlarıyla dijital dönüşümdeki öncülüğünü sürdürüyor. Gençlere, ‘Bulut Bilişimi’ tüm yönleriyle keşfetme ortamı sağlayan ve yoğun ilgi gören ‘Türk Telekom Bulut Bilişim Kampı’nın üçüncü dönemi için başvurular açıldı.  Bu yıl ilk üçe girenlerin toplamda 95 bin TL ödül kazanacağı kamp için kayıtlar 8 Ekim’e kadar devam edecek. 

 

Türkiye’nin dijital dönüşümüne öncülük eden Türk Telekom, teknolojik birikimini Türkiye’ye Değer faaliyetlere yansıtmaya devam ediyor. Gelişim Üssü çatısı altında Türk Telekom Akademi’nin güçlü eğitmen kadrosundan eğitim imkanları, ödüllü yarışmalar, alanında öncü isimlerden mentorluk ve erken kariyer fırsatlarıyla gençleri buluşturan Türk Telekom’un Bulut Bilişim Kampı üçüncü dönemi başlıyor. Kasım ayında gerçekleştirilecek kamp için başvuru süreci 8 Ekim’e kadar devam edecek. Kampa kabul edilen katılımcılar alanında uzman isimlerden çevrim içi ve yüz yüze eğitim alma fırsatı bulacak. 

 

Türk Telekom İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Emre Vural, Türkiye’nin lider teknoloji şirketi olarak çok büyük bir çalışan ekosistemine sahip olduklarını belirterek; “Türkiye’de gençlerin yeni nesil teknolojilere büyük ilgi duyduğunu biliyoruz. Genç yeteneklere eğitim ve gelişim imkanları sunarak geleceğe hazır olmalarını sağlamak ve onları şirketimize kazandırmak başlıca önceliklerimizden biri. Şirket içinde potansiyel değerlerin istihdamına katkı sağlarken, geleceğin teknolojilerine ve mesleklerine odaklanarak gençlerin kariyer gelişimini de destekliyoruz. Bu yıl üçüncüsünü düzenleyeceğimiz Bulut Bilişim Kampı ile bulut teknolojilerine ilgili duyan gençlerin kariyerlerinde iz bırakmak istiyoruz” dedi.

 

Başvuru ve kamp süreci 

Bulut Bilişim Kampı web sayfası üzerinden çevrim içi olarak yapılacak başvuru sürecinde tüm değerlendirme aşamalarını başarıyla geçen adaylar, Bulut Bilişim Kampı’na katılmaya hak kazanacak. Gençlere kariyerlerinde önemli bir adım atma imkanı veren öğrenme yolculuğunda katılımcılar; Bulut Bilişim, Yapay Zeka, Yazılım Geliştirme ve Nesnelerin İnterneti alanlarından ilgi duydukları Capture the Flag (Bayrağı Yakala) uygulamasına katılarak geleceğin teknolojilerini “dene-yap” yaklaşımı ile deneyimleyecek. 

 

İlk üçe girenlere toplam 95 bin TL ödül

Bulut Bilişim Kampını başarıyla tamamlayan tüm katılımcılar, Türk Telekom Bulut Bilişim Kampı Katılım Belgesi; tüm değerlendirme süreci sonunda dereceye giren katılımcılar ise Türk Telekom Bulut Bilişim Kampı Başarı Sertifikası almaya hak kazanacak. Ayrıca, kamp sonundaki proje yarışması ve kamp boyunca gösterdikleri performans açısından değerlendirilecek katılımcılardan birinciye 50 bin TL, ikinciye 30 bin TL, üçüncüye 15 bin TL olmak üzere toplamda 95 bin TL ödül verilecek. Lisans 3., 4. sınıf veya yüksek lisans öğrencileri ile en fazla 2 yıl önce bir lisans programından mezun olan ve bulut bilişim alanına ilgi duyan gençler 8 Ekim’e kadar turktelekomkariyer.com.tr/bulut-bilisim/ adresi üzerinden kampa başvuru yapabilir.  

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Dünyanın bir ucundan birbirlerine şifa oldular

6 yaşından beri böbrek hastası olan Karadağlı 26 yaşındaki Boris Tadic ile 15 yıldır aynı hastalıkla mücadele eden 35 yaşındaki Hatice Aru çapraz böbrek nakli ameliyatı ile birbirlerine şifa oldular. Boris Tadic’in annesi Slavic Tadic’in böbreği Hatice Aru’ya, Hatice Aru’nun eşi İbrahim Aru’nun böbreği de Boris Tadic’e nakledilerek çapraz böbrek nakli ameliyatı gerçekleştirildi.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şinasi Sevmiş Karadağlı bir anne-oğul ile Türk bir karı-koca arasında çapraz böbrek nakli ameliyatını gerçekleştirdi

İbrahim Aru 15 yıldır böbrek hastalığıyla mücadele eden ve 1,5 yıldır Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi’nde diyalize giren eşi Hatice Aru’ya böbreğini vermek istedi; fakat maalesef kan uyuşmazlığı sebebiyle bu nakil doktorlar tarafından uygun görülmedi. Bunun üzerine çift, çapraz böbrek nakline başvurmaya karar verdi.

Karadağlı Boris Tadic de aynı şekilde annesinden nakil olacaktı; ancak onların da kan gruplarının farklı olması nedeniyle nakil olmaları mümkün olmadı ve anne-oğul tavsiye üzerine Türkiye’de çapraz nakil için Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Organ Nakli Merkezi’ne başvuruda bulundu.

Yapılan tetkikler sonucunda, gerek doku uyumu gerek böbrek fonksiyonları açısından Karadağlı anne-oğul ve Türk karı-koca arasında uyum sağlandı ve her iki taraf da nakli kabul ettiler. Prof. Dr. Şinasi Sevmiş tarafından gerçekleştirilen 3,5 saatlik böbrek nakli operasyonundan sonra böbrek alan hastalardan biri beşinci günde, diğeri ise altıncı günde hastaneden taburcu edilerek yepyeni ve sağlıklı hayatlarına başladılar. Verici hastalar ise hastaneden 2 gün sonra taburcu edildiler ve her ikisi de şu an hayatlarına sağlıklı bir şekilde ve sevdiklerine sağlıklı bir yaşam vermenin sevinciyle devam ediyorlar.

Her iki aile de uzun yıllardır tecrübe ettikleri bu hastalıktan kurtulmalarına vesile olan organ nakli ve organ bağışıyla ilgili herkesi organlarını bağışlamaya davet ettiler ve özellikle, mümkün olursa bütün organlarını bağışlayacaklarının altını çizdiler.

Prof. Dr. Şinasi Sevmiş her iki hastanın da bundan sonraki süreçteki böbrek sağlığı açısından takip edileceklerini, Karadağlı Boris Tapic’in kontrol için Türkiye’ye gelip gideceğini belirtti, daha sonra ise Tadic’in ülkesindeki nefrologların takibi devam ettireceğini iletti. Aynı zamanda nakilden sonra da uzun yıllar böbrek sağlığının korunması için ilaçların düzeli kullanılması ve kontrollerin de düzenli bir şekilde yapılmasının altını çizdi. Son olarak Prof. Dr. Şinasi Sevmiş ailelerin bu tür durumlar yaşadığında çapraz nakil merkezlerine başvurmalarını tavsiye etti.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Salı günü yeni sezonu başlayacak 'Aile'den heyecanı artıran yeni tanıtım!

Ay Yapım’ın Show TV’de ekranlara gelen yeni sezonu heyecanla beklenen ‘Aile’den yeni tanıtım yayınlandı.  Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya’yı başrollerinde bir araya getiren dizinin yeni sezonu 3 Ekim Salı akşamı başlıyor.

‘Aile’ çarpıcı ve sürükleyici yeni sezonuyla geri dönmeye hazırlanıyor. Dizi için geri sayım sürerken yayınlanan yeni tanıtımda; Aslan’ın ‘aile’ ile ilgili söylediği çarpıcı sözler ve Devin’in acılarını dile getirmesi dikkat çekiyor. Cihan açıkça Soykanlar’a savaş açarken, Aslan’ın ailesini korumak için neler yapacağı şimdiden büyük merak konusu oluyor. Boşanmak için harekete geçen Devin’in görüştüğü avukat Serap ise dengeleri değiştirmeye hazırlanıyor. Avukat Serap karakteriyle Aile’nin kadrosuna dahil olan Selin Şekerci’nin görüldüğü tanıtım yeni sezona olan heyecanı giderek artırıyor.

Yeni sezon hikayesi ve zengin oyuncu kadrosuna eklenen yeni isimleriyle kuvvetli bir giriş yapmaya hazırlanan ‘Aile’nin özgün senaryosunda Hakan Bonomo imzası yer alırken, yönetmenliğini Ahmet Katıksız ve Gökçen Usta üstleniyor. Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya’nın başrollerinde yer aldığı dizide Tatlıtuğ ve Sarıkaya ikilisine Nejat İşler, Canan Ergüder, Selin Şekerci, Umutcan Ütebay, Yüsra Geyik, Mert Denizmen ile usta oyuncular Levent Ülgen, Emel Göksu ve Nur Sürer eşlik ediyor. 

‘Aile’ yeni sezonuyla Salı akşamı saat 20.00’de Show TV’de! 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ay Yapım imzalı merakla beklenen “Şahane Hayatım" dizisinin afişi yayınlandı

Ay Yapım’ın çok yakında Fox’ta ekrana gelecek Hilal Altınbilek, Onur Tuna, Yiğit Özşener, Serkan Keskin, Nesrin Cavadzade ve Sumru Yavrucuk’u kadrosunda buluşturan yeni dizisi ‘Şahane Hayatım’ın dikkat çekici afişi yayınlandı.

Geçtiğimiz günlerde çekimlere başlayan Ay Yapım’ın yeni dizisi ‘Şahane Hayatım’, güçlü oyuncu kadrosu ve izleyicileri her bölüm Fox ekranlarına kilitleyecek hikayesiyle çok yakında başlıyor. Meriç Acemi’nin kaleme aldığı, Çağrı Bayrak’ın yönetmenliğini üstlendiği Hilal Altınbilek, Onur Tuna, Yiğit Özşener, Serkan Keskin, Nesrin Cavadzade ve Sumru Yavrucuk gibi başarılı isimleri kadrosunda bir araya getiren dizinin afişi yayınlandı. Tamirhane dokusundaki afiş dizinin dünyasına dair merakı artırıyor.

 ‘Şahane Hayatım’, hayata büyük haksızlıklarla gelmiş, bunları aşmak için çok çalışmış, bu yolda gerekenleri yapmış, şimdi ise şahane bir hayat yaşarken gelip onu bulan suç dolu geçmişinden kurtulmaya çalışan Şebnem’in sarsıcı hikayesini konu alıyor.  Şebnem’in sırlarla dolu geçmişinden gelen Niyazi (Serkan Keskin), şimdi başına sardığı ve çok etkilendiği cinayet başkomiseri Mesut (Onur Tuna), “zengin koca”nın kelime anlamı olan Onur (Yiğit Özşener), Onur’a musallat olmuş ve onu Şebnem’den boşatmaya çalışan Melisa (Nesrin Cavadzade) ve Şebnem’in asıl büyük düşmanı yüceler yücesi, Onur’un annesi Aysel (Sumru Yavrucuk) ile bir kadının kaç cephede savaşabilir? sorusunun cevabı aşk, entrika, gerilim ve heyecan dolu sahnelerle izleyicilerle buluşacak.

‘Şahane Hayatım’ çok yakında Fox’ta…

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Daniel Stampe Şile'de zafere pedalladı

Spor İstanbul  Genel Müdürü Renay Onur’un verdiği startla Şile Kalesi’nden başlayan Tour of İstanbul’un zorlu 2’nci etabında zafere Restaurant Suri – Carl Ras takımından Daniel Stampe ulaştı. Birçok atağa sahne olan etap sonucu Gustav Wang genel klasman liderliğini korudu.

İBB iştiraki Spor İstanbul’un düzenlediği Tour of İstanbul’da 2’nci etaba başlayan 107 bisikletçi güne Şile Limanı’ndan “merhaba” dedi. İstanbullu amatör bisikletseverlerin uğrak güzergahı Şile’nin tarihi M.Ö. 7’nci yüzyıla dayanıyor. Antik Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yapmış İstanbulluların sayfiye destinasyonu aynı zamanda eski Yunancada “Vahşi Çiçek” anlamına gelen her mevsim keyifli bir tatil yeri. 

Tour of İstanbul pelotonu için Şile gün boyu dalgalı profilde, ataklara açık yüksek tempolu bir yarış günü anlamına geliyordu. Nitekim öyle de oldu. Daha ilk kilometrelerden yüksek hızda geçen yarışı, Danimarka’nın kıta ekibi Restaurant Suri – Carl Ras 2’de 2 yaparak Daniel Stampe ile kazandı.

1996 doğumlu Stampe’nin 7 saniye gerisinden Alessandro Romele (Team ColbackBallan CSB), 15 saniye ardından ise Nicolas Vinokurov (Astana – Qazaqstan Development Team) bitiş çizgisine ulaştı.

Etap sonu Gustav Wang genel klasmandaki liderliğini korurken, Gianni Marchand klasmanın 2’nci, Lukas Rüegg’se 3’üncü sırasında günü tamamladı.

Gün sonu podyuma çıkan sporculara ödülleri Spor İstanbul AŞ Genel Müdürü Renay Onur, Şile Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Güllüce, Şile Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdür Bedrettin Naim Aslan tarafından taktim edildi.

 

ETAPTA NELER OLDU?

Karadeniz manzaraları eşliğinde 132.2 kilometrelik Tour of İstanbul’un 2’nci etabı, 3’üncü kategoriden iki tırmanış ve prim kapıları içeriyordu. Yeşilin her tonunu bulabileceğiniz Şile’de start, şehirdeki bir adada bulunan 14. yüzyıldan kalma bir Ceneviz kalesi olan Şile Kalesi’nin gölgesinde saat 10.30’da verildi.

4 kilometrelik nötral başlangıcın ardından verilen resmi start ile tempo ilk metrelerden itibaren yükseldi. Etabın 13’üncü kilometresindeki tırmanış prim kapısı peloton içinden gelen atakların sayısını da artırdı.

Peşi sıra gelen güçlü atakları bertaraf eden Beykoz Belediyesi’nden Max Stedman ve Halil İbrahim Doğan tırmanış kapısından 1 ve 2 olarak geçerken, Özbekistan Ulusal Takımı’ndan Akramjon Sunnatov kapıdaki son puanları aldı.

Peloton içerisinden gelen ataklara yanıt veremeyen bisikletçilerle birlikte grup parçalara bölündü. Gelen ataklar sonucu en önde 11 bisikletçiden oluşan kaçış grubu farkı 1’ 26”ya kadar çıkardı. 

Alexander Arnt Hansen (Restaurant Suri – Carl Ras), Gianni Marchand (Tarteletto – Isorex), Timothy Dupont (Tarteletto – Isorex), Jon Knolle ve Lukas Meiler (Team Vorarlberg), Ali Egin (Konya Büyükşehir Belediyesi), Kevin Mccambridge (Trinity Racing), Simone Zanini (Astana Qazaqstan Development Team), Lorenzo Masciarelli (Team Colpack Ballan CSB), Max Stedman (Beykoz Belediye), Emanuel Zangerle (Team Felbermayr – Simplon Wels) günün kaçış grubunu oluşturdu.

Yarışın bundan sonraki bölümü kaçış grubu ile onları geri getirmeyi amaçlayan peloton arasında amansız bir mücadeleye sahne oldu. 60’ıncı kilometre geldiğinde iki grup arasındaki zaman farkı 1’ 15” olarak ölçüldü. 

Aralarında iyi bir ortaklık kuran ve bu sayede peloton ile zaman farkını koruyan kaçış, günün 2’nci tırmanış kapısına gelindiğinde kozlarını kendi aralarında paylaştı. 2020 Tour of Antalya şampiyonu Max Stedman bu kapıdan da ilk sırada geçerken, Lukas Meiler 2’nci ve Lorenzo Masciarelli 3’üncü olarak puanları paylaştı.

Bu sonuçla 6 puanı hanesine yazdıran Max Stedman, gün sonunda En İyi Tırmanışçı mayosu olan Yeşil Mayo’yu sırtına geçirmeyi garantiledi.

Tırmanış kapısının geçilmesinin ardından kaçış grubu içerisinde tempo yaklaşan sprint prim kapısının yaklaşmasıyla düşmedi. Kapıya gelindiğinde Belçika kıta ekibi Tarteletto – Isorex bisikletçileri organize bir çalışmayla kapıdan birlikte geçti. Takımın tecrübeli sprinteri Timothy Dupont ilk sırada, Kevin McCambridge (Trinity Racing) 2’nci ve Gianni Marchand (Tarteletto – Isorex) 3’üncü oldu.

Kapı için gerçekleştirdikleri atağı fırsata çeviren Timothy Dupont ve Kevin McCambridge kaçış grubunun da önünde iki kişilik bir ekstra kaçış oluşturdu. Bu ikili grup ile günün ilk kaçış grubu arasındaki fark 35 saniyeye kadar çıkarken; takip grubu konumuna geçen ilk kaçış grubu ile peloton arasındaki fark yarışın bitimine 55 kilometre kala 4 dakikanın da üzerine çıktı.

Parkurun hararetli anlarından biri de 100. Yıl Sprint Prim Lideri kapısında yaşandı. Bu kapıdan en yüksek puanları alan pedal olmak için verilen mücadeleden Timothy Dupont galip çıkarken, onu Kevin McCambridge ve Emanuel Zangerle takip etti.

Bu sonuçla 100. Yıl Sprint Prim Lideri klasmanında üç sporcu topladığı üç puanla eşitliği yakalarken, Kırmızı Mayo kural gereği genel klasmanda daha üst basamakta yer alan Timothy Dupont mayonun yeni sahibi oldu.

Kilometreler 25’i gösterdiğinde ise yarışın kaderini etkileyecek bir hamle geldi ve lider mayoyu taşıyan Restaurant Suri – Carl Ras ekibi önde çalışarak 9 kişilik takip grubunu geri getirdi. Böylelikle yarış peloton ve iki kişilik kaçış arasında bir düelloya döndü; bu arada iki grup arasındaki zaman farkı 17 kilometre kala 1 dakikanın altına düştü. 

İki grup arasındaki mücadele büyük bir heyecana sahne olurken 10 kilometrede zaman farkı 10 saniye olarak ölçüldü. Nitekim, gün boyu artan yorgunluk öndeki ikilinin bacaklarını vurdu ve bitime az bir süre kala ön grup peloton tarafından yutuldu.

Son 4 kilometrede Şile’nin sembollerinden Ağlayankaya’dan bir arada geçen bisikletçiler günün fark yaratması muhtemel son rampasında etap galibiyeti için ataklar gerçekleştirdi. Birçok deneme amaca ulaşmazken, dünkü etabı kazanan takım Restaurant Suri – Carl Ras’dan Daniel Stampe fark yaratmayı başardı ve Alessandro Romele (Team ColbackBallan CSB)’nin 7, Nicolas Vinokurov (Astana – Qazaqstan Development Team)’ın ise 15 saniye önünde etap zaferine ulaştı.

Stampe genel klasmanda 4’üncülüğe yükselirken, takım arkadaşı Gustav Wang liderliğini bir sonraki güne taşıdı.

Tour of İstanbul’un 3’üncü gününe Beykoz – Beykoz etabıyla devam edilecek. Bisikletçileri 132 kilometrelik zorlu etaba saat 12’de verilecek start ile başlayacak.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı