Kategori arşivi: Kültür & Sanat

Hoda Barakat’tan ödüllü bir roman: ”Akdeniz Sürgünü”

Hoda Barakat, kendisine Necib Mahfuz Edebiyat Ödülü kazandıran Akdeniz Sürgünü'nde, iç savaş sonrası harap olmuş Beyrut'ta, babasının kumaş dükkânının yıkıntıları arasında hayatta kalmaya çalışan, halüsinasyonlar gören yalnız bir adamın çokkatmanlı hikâyesini anlatıyor. 
 
Issız, yer yer gerçeküstü ve hatta distopik sayılabilecek bir şehir manzarası fonunda, hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı metinde yazar, Doğu Akdeniz kültürünü ve felsefesini incelikli bir şekilde yansıtıyor, Lübnan'ın zengin kültürel kumaşının nasıl dokunduğuna dair şiirsel bir anlatı sunuyor.
 
Güçlü tarihsel arka planında, Orta Doğu'daki giyim tercihlerinin evrimine ve bunun günlük hayattaki etkilerine de yer veren roman; geriye dönüşlerle örülü hikâyesini savaş, travma ve insan üzerinden şekillendiriyor.

''İpekten kadınlar vardır; annen de ipekten, büyüdüğünde sen de anlayacaksın.''

Akdeniz Sürgünü, Lübnan İç Savaşı'nın yaşandığı puslu yıllara götürüyor, Beyrut'u yerle bir eden bombardımanlardan birinde harap olmuş bir kumaşçı dükkânının kapılarını sonuna kadar açıyor. Kumaşlar ve renkler arasında buğulu bir kompozisyon kuran yazar Hoda Barakat; okuru, dünyaya bir de ketenin, kadifenin, ipeğin, dantelin yani kumaşların gözünden bakmaya çağırıyor. Baba yadigârı bir dükkânın yıkıntıları arasında, sanrıların ve halüsinasyonların esiri olmuş bir adamın geçmişiyle hesaplaşmasını gözler önüne seren eser; kâbusu andıran bir şehirde, eski güzel anıların, tekinsiz mutlulukların izini süren kahramanının iç dünyasını ustalıkla aktarıyor. Okurlar, kitabın yaydığı eski Beyrut ışıltısı eşliğinde insan ruhunun karanlık dehlizlerinde dolaşırken, rengârenk kumaşların iyileştirici özelliğini âdeta teninde hissediyor.

Bazı kumaşlar gibi insan ruhunun da ''sentetik'' sayılabilecek bir değişim ve dönüşüm sürecinden nasibini alabileceğine dikkat çeken roman, insanların mekân ve zaman ekseninde kumaşın değerini ve önemini unutmalarından dem vuruyor.

Damıtılmış hikâyesinin yanı sıra üslubu ve diliyle de farklılaşan Akdeniz Sürgünü, Beyrut'u yaşayan ve yaşatan, sofistike bir metne dönüşüyor.

''Bana dön ve kadifeyi anlat. Benim nasıl kadifeye dönüştüğümü anlat.''

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sanatçı ve araştırmacı Emilie Giles ile Duyusal Nesne Yapımı atölyesi

İstanbul Modern ve Kraliyet Sanat Koleji – Royal College of Art (RCA) işbirliğinde düzenlenen tekstil ile teknoloji ilişkisine odaklanan “Üretim Yoluyla Düşünmek” adlı çevrimiçi etkinlik dizisi 12 Haziran’da “Elektronik Tekstillere Giriş: Duyusal Nesne Yapımı” başlıklı atölye ile devam ediyor

Tekstil alanındaki yeni yöntem ve sistemleri, zanaat ile 21. yüzyıl teknolojilerinin kesişiminde keşfetmeyi amaçlayan etkinlik dizisine sanatçı ve araştırmacı Emilie Giles konuk olacak.

 

Giles tarafından yürütülecek atölyede katılımcılar, elektronikler ile tekstili bir araya getirerek duyu temelli nesneler yaratmayı keşfe çıkacak. İletken ipliklerle devre dikme, devrelere parça ekleme ve bu yapıları mikro denetleyici vasıtasıyla kontrol etme konusunda bilgi ve beceri kazanacak olan katılımcılar, bir dizi zanaat tekniğinden yararlanarak etkileşimli bir nesnenin tasarım ve üretimini gerçekleştirecek.    

Emilie Giles kimdir?

Yaratıcı teknolojiler, zanaat ve oyunun yaşantıya yayılması üzerine çalışmalar yapan sanatçı, araştırmacı ve eğitimci Emilie Giles, The Open University’de sürdürdüğü doktora eğitimi kapsamında, katılımcı tasarım yaklaşımlarından yararlanarak, elektronik tekstillerin farklı görme engellerine sahip kişiler tarafından etkileşimli araçlar olarak kullanılabilmesi üzerine araştırmalar yapıyor. 

 

Farklı katılımcı grupları ile yaratıcı teknoloji projeleri geliştirmeye odaklanan eğitim çalışmaları gerçekleştirerek bu alanda yoğun bir tecrübe kazanan Giles, üç yılı aşkın süre Codasign’ın direktörleri arasında yer alıp kurumun Destek ve Katılım Bölümü’ne başkanlık etmenin yanı sıra, hem Westminster Üniversitesi, London College of Communication ve Kraliyet Sanat Koleji – Royal College of Art (RCA),  öğrencilerine, hem de V&A ve Tate Britain gibi müzelerin ziyaretçilerine elektronik tekstillerde fiziksel programlama konusunda eğitimler verdi.

 

İstanbul'dan Londra'ya ''Üretim Yoluyla Düşünmek" 

İstanbul Modern’in Kraliyet Sanat Koleji ile birlikte yürüttüğü proje, farklı alanlarda uzman, sanatçı, tasarımcı, akademisyen ve yaratıcı bireyleri bir araya getirirken, geleceğin zanaatları için işbirliğine dayalı bir çalışma ortamı oluşturmayı hedefliyor.

 

Kamuya açık olarak düzenlenen çevrimiçi seminer ve atölye çalışmaları dizisinde, teknoloji-zanaat ilişkisine odaklanılıyor. Bu kapsamda katılımcılara kültürler arası yeni bilgi ve becerilerin aktarılacağı bir platform sunulması amaçlanıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Toplumsal konulara olan hassasiyetini eserlerinde doğrudan ve dolaylı olarak işleyen Zülfü Livaneli

Toplumsal konulara olan hassasiyetini eserlerinde doğrudan ve dolaylı olarak işleyen Zülfü Livaneli, İnkılâp Kitabevi etiketiyle çıkan yeni romanı Balıkçı ve Oğlu’nda da göçmenlere, rant sorununa, ekolojik yıkıma odaklanarak insan hayatının ticaret malzemesine dönüştüğü bu yılları ve göz ardı edilen vicdani sorumlulukları hassasiyetle ele alıyor.

 

Edebiyatın güçlü sesi Zülfü Livaneli, okurunu Ege kıyılarında yaşamlarını sürdüren balıkçı bir ailenin hikayesine dahil ettiği Balıkçı ve Oğlu ile toplumsal duyarlılığını sürdürmeye devam ediyor. Romancıların zihinlerinde bazen bir imgeyle, bazen bir hikâyeyle bazen de bir sözle ama mutlaka hayattan duyduğu bir şeyle, aldığı izlenimlerle kitap yazmaya başladığını söyleyen Livaneli, Balıkçı ve Oğlu’yla bunu bir kez daha gösteriyor. Kitabı nasıl yazmaya başladığını “Denizde bir yoksul balıkçının bir göçmen cesedi bulması gibi çok çarpıcı bir deneyimle başladı ve daha sonrasında bunu genişlettim. Genişlettikçe işin içine o yoksul balıkçı Mustafa’nın hayatı, karısı Mesude’nin hikâyesi ve onların başlarına gelmiş olan büyük bir felaket, daha sonra da karşılaştıkları büyük sürpriz girdi” sözleriyle anlatan Livaneli, aileyi anlatırken onların hayatına dokunan; onların zihnini, psikolojisini, yaşamlarını, geçimlerini her şeylerini etkileyen olayların da romana girdiğini açıklıyor.

 

“Hayatın Gerçeklerine Gözümü Kapatıp Roman Yazamam”

 

İnsanın tek başına, soyut, cam fanusun içinde yaşamadığını belirten Zülfü Livaneli, romanını yazarken de bunun her sayfada ve satırda okurun karşısına çıktığını ifade ediyor. “Hepimizi her şey etkiliyor. Çevre etkiliyor, haberler etkiliyor, doğa etkiliyor, doğa tahribatı etkiliyor, geçim derdimiz etkiliyor” diyen Livaneli, insanın bütün olarak ele alındığı zaman da yüzünü topluma çeviren romanların hikayesinin olgunlaştığını vurguluyor. Bu toplum içinde yaşadığından çevresinde yaşama dair unsurları görmezden gelemeyeceğini sözlerine ekleyen usta edebiyatçı, “Gündelik hayatımızda güzelliklerin yanı sıra zulüm de var. Kadın cinayetleri var, çocuk… O kelimeyi bile anmak istemiyorum, her türlü saldırı var. Şimdi ben bunlara gözümü kapatıp roman yazamam ki. Ben, dolmuş yolcularını mı yazacağım? Ya da içimin sıkıntılarını mı yazacağım?” diyerek Balıkçı ve Oğlu’nun gerçeklerden beslenen bir roman olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

 

 

“İnsanlık Kendi Kendini Öldürüyor”

 

Zülfü Livaneli’nin dünyaya ve çevreye karşı en duyarlı romanı olan Balıkçı ve Oğlu, insanın doğa üzerindeki yıkımını da odağına alıyor. Ege’nin tarihinden bugününe, balık çiftliklerine ve rant hırsıyla dağlara, kıyılara saldıran şirketlerin yarattığı ekolojik yıkıma dair çok şey söyleyen Balıkçı ve Oğlu’nu bugünle karşılaştıran Livaneli, romanında da işlediği balon balıklarını örnek gösteriyor. “Balıklar çok tehlikeli hale geldi. Balon balıkları burayı bastı. Burada da müsilaj, deniz salyası başladı. Marmara Denizi zaten deniz salyasına boğuldu, bütün doğal hayatı yok ediyor. Ayrıca yediğiniz balık da plastik yiyor. Siz de onu alıyorsunuz, ağır metalleri alıyorsunuz. Yani insanlık kendi kendini de öldürüyor” diyen Livaneli, balon balıklarını daha çok kazanç sağlayıp büyümeye çalışan şirketlere benzetiyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Akbank 39. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi Yarışması’na Başvurular Başladı

Yarışmanın bu yılki jüri üyeleri Agah Uğur, Leyla Alaton, Saruhan Doğan, Gönül NuhoğluDerya Bigalı ve serginin küratörlüğünü de üstlenen Murat Tabanlıoğlu olacak.

Yarışma jürisinin değerlendirmesi sonucu; birinciliğe değer görülen eser 15.000 TL., ikinci eser 10.000 TL., üçüncü eser 5.000 TL. para ödülüne hak kazanacak.

Jüri tarafından seçilen eserler 07 Eylül – 30 Ekim 2021 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta düzenlenecek sergiyle sanatseverlerin beğenisine sunulacak.  

Akbank 39. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi Yarışması’nın bu yılki teması şöyle:

Balkon? 

 80’li yılların Viyana Teknik Üniversitesi’nde, (aralarında o dönem bu kurumda eğitim alan yazarın da bulunduğu) beşyüz mimar adayı ve akademisyene Friedensreich Hundertwasser şöyle seslenmişti;

Bütün sorunumuz insancıllaştırmak.”

 

Konut sorununu teknik bir mesele olarak ele almış yüzyıl ortası rasyonalizmine hararetle karşı çıkan Avusturyalı ressamın, tıpkı resim ve heykel sanatlarındaki gibi, diploma koşulu aramaksızın, herkesin kendi evini de özgürce inşa edebilmesini savunuşu, bugünün dünyasında sıra dışı gözükmeyebilir. Ama söz konusu manifesto* üzerinden yapılacak bir okuma ile sıralanabilecek alt temalar derinlikli bir tartışmayı hak ediyor.

 

Geçtiğimiz bir buçuk yıl, içinde yaşadığımız evler, gündelik yaşam pratiklerinin mobil doğasının sarsıcı biçimde duraklaması ile bireysel varoluşumuzun temel uzantılarından biri haline geldi. Balkonsuzluğa, ışıksızlığa, boş duvarlara veya fazlaca doldurulmuş vitrinlere çözümler aradık. Ekranlar ve ev-ofis düzenleri ile mahremiyeti zayıflayan evler, artık sığınılan limanlarımız değil. Her zamankinden daha bilinçli olarak, bize öğretecek çok şeyi olan iklimsel değişikliklere tanık oluyoruz. Sanat pratikleri de geleceğe dair bir şeyleri sabitleme, öngörme arzusu ya da spekülasyon yaratma çabalarının naifliğinin bilincinde hem durağan, hem de son derece aktif.

 

Evler sanatın her formuyla dolup taşıyor ama içeri ve dışarı ilişkisinin yeni ifade ve etki biçimleri kazanmaya devam ettiği pandemi günlerinde ev özgürleştirici bağlamıyla çağdaş sanat evreninde nerede duruyor? Balkon?

Murat Tabanlıoğlu

 

 * “Küpler inşa ediyoruz, küpler! Vicdanımız nerede?” Friedensreich Hundertwasser “My Eyes are Tired”(Gözlerim Yorgun) başlıklı bir metinde bu görüşlerini ifade etmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, 1958 yılında Mould Manifesto Against Rationalism in Architecture/Mimarlıkta Rasyonalizme Karşı Küf Manifestosu’nu yayınlar.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Problem çözmeye yönelik animasyonunun yeni bölümleri CBeebies’e geliyor!

Etrafta zıplayarak neşe içerisinde çalışan dört küçük animasyon karakterinden oluşan Tinpo takımı, en karmaşık gözüken problemlerin bile çözülebileceğini küçük izleyicilere eğlenceli şekilde aktarmayı amaçlıyor.
 

Ebeveynler çocuklarını yetiştirirken aynı zamanda kitap okuma alışkanlığı, empati kurma veya yardımlaşma gibi pek çok değeri aşılamaya çalışırlar. Çözüm odaklı olmak ise hem yetişkinlerin hem de çocukların edinmesi gereken hayat kurtarıcı yeteneklerden biri. Öyle ki, problem çözme odaklı olma hayatımızın her yaş grubunda önemini sürdürmeye devam eder ve işin içiden çıkılmayacak anlarda belki de en çok ona ihtiyaç duyarız. İşte tam bu konuda CBeebies adeta ebeveynlerin yardımına koşacak yepyeni bir animasyon serisiyle ekranları şenlendiriyor.  

 

39 bölümlük bu eğlenceli animasyon serisi 21 Haziran saat 17:20’dan itibaren tekrar bölümleriyle ekranlara gelecek.

 

Etrafta zıplayarak neşe içerisinde çalışan dört küçük animasyon karakterinden oluşan Tinpo takımı, en karmaşık gözüken problemlerin bile çözülebileceğini küçük izleyicilere eğlenceli şekilde aktarmayı amaçlıyor. Tinpo ve inşaat ekibi, hayali Tinpotown sakinleri için sıra dışı problemleri bir çırpıda çözüyorlar! Bir çok deneme yanılma ile işlerini bitirene kadar o önemli "Ya eğer…?" sorusunu soruyorlar. İster tavana bir dans pisti yerleştirmek için bir evi ters çevirsinler, ister güneşli bir tatil için fırtına bulutlarını yeniden yönlendirsinler, TeamTinpo'nun çözümleri her zaman eğlenceli, her zaman yaratıcı ve her zaman beklenmedik!

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Feride İkiz’in NFT Koleksiyonunun Yer Aldığı “Crash” Sergisi Contemporary İstanbul House of Brothers Lounge’daydı

Koleksiyoner Feride İkiz’in kripto sanat dünyasının tanınmış sanatçılarının yer aldığı NFT Koleksiyonu “Crash” başlığı altında, Pernod Ricard Türkiye sponsorluğunda 1-6 Haziran tarihleri arasında, Contemporary İstanbul içerisindeki House of Brothers Lounge’da izleyiciyle buluştu. 

 

Piksel Yeni Medya Programı’ndan Hande Şekerciler ve Arda Yalkın (ha:ar) proje ve kürasyonunda, Türkiye’de kişisel bir NFT koleksiyonunun ilk kez fiziksel ortamda sergilendiği “Crash” sergisialışılmış kalıpları farklı bakış açılarıyla yıktı.

 

Uzun yıllardır geniş bir yelpazeye yayılan sanat koleksiyonunu oluşturan Feride İkiz, yenilikçi ve anı yakalayan yaklaşımını seçkisine yansıtıyor. İkiz’in pek çok farklı disiplini bir araya getiren koleksiyonu dijital sanattan heykele, videodan yerleştirmeye çeşitli eserleri kapsıyor. “İnsan” teması etrafında koleksiyonunun temellerini atan İkiz, seçkisinde kavramsal sorunlara eğilen, meselesi olan işlere ağırlık veriyor. İkiz’in yeniliğe açık olması, teknolojiye merakı, keşfetmekten hoşlanması ve sabrı koleksiyonunun kripto sanat dünyası ve NFT eserlerle tanışmasına kapı açıyor.

 

Koleksiyoner Feride İkiz son bir senedir koleksiyonuna pek çok NFT eser ekledi. Bu yeni dünyanın dinamiklerini yakalamak için uzun araştırmalar ve okumalar yaptı, sanatçılarla sohbet etti, NFT piyasalarını takip etti, belki onlarca esere teklif verdi. Seçkisine dijital sanat çalışmalarıyla bir anda dünya çapında bilinirlik kazanan ve kripto sanat dünyasının da en tanınmış isimleri arasında yer alan Pak’tan 1987’den beri dijital sanatla uğraşan, dünya çapında pek çok ödül alan, önemli müze ve koleksiyonlarda eserleri yer alan Rus sanatçı kolektifi AES+F’e, Türkiyeli sanatseverlerin çok yakından tanıdığı ve büyük beğeniyle takip ettiği Refik Anadol’dan kripto sanat dünyasına başarılı bir giriş yapan sanatçı ikilisi ha:ar (Hande Şekerciler & Arda Yalkın)’a, Gulbenkian Vakfı Ödülü’ne sahip enstalasyon işleri ile tanınan Özge Topçu’dan eleştirmen, koleksiyoner, sanatçı Kenny Schachter’e, İtalya’dan esrarengiz sanatçı Dot Pigeon’dan yapay zeka sanat hareketinde öncü Mario Klingemann’a, dünyaca popüler Grimes’dan dijital sanatın öncülerinden Gmunk’a pek çok ismin NFT çalışmalarını ekleyen İkiz’in bu kapsamlı koleksiyonu “Crash” başlığı altında House of Brothers’ta hayat buldu. 

 

Feride İkiz’in tıpkı koleksiyonunda yer alan fiziksel eserleri bir araya getirirken yaptığı gibi, NFT işleri de üzerine düşünerek, bir öğrenci gibi alt metinleri, bağlamları araştırarak; çoğu zaman sanatçılarla da fikir alış-verişinde bulunarak bir araya getirmesi serginin de kavramsal yapısını doğasına uygun olarak oluşturuyor. İkiz’in uzun saatler harcayarak oluşturduğu bir değeri sanat izleyicisiyle paylaşmayı seçmesi de kültür-sanat dünyasının ufkunu açacak bir kazanım.

 

“Feride bu koleksiyonu yaparken sadece bir tür MTV kitschi diyebileceğimiz, daha çok motion designer’lar tarafından üretilen yaygın NFT estetiğindense, hem konvansiyonel sanatçıların bazıları ilk olan NFT’lerine hem de ileride bu medyumun tarihi incelendiğinde bir şekilde bahsi geçecek olan bazı eserlere odaklanmış. Aslında koleksiyonun kendisi şu anda yaşadığımız konvansiyonel sanat piyasası ile dijital teknolojinin pek ön görülmemiş çarpışmasına tanıklık ediyor. Serginin adı da buradan geliyor zaten. Eserler bir medyum olarak blockchain teknolojisinin şu andaki ve gelecekteki durumunu tartışmaya açmak amacıyla bir araya getirildi. Sergideki bazı eserler bizim dünya görüşümüzle taban tabana zıt olmasına rağmen onları da kültürel çarpışmanın önemli birer parçası olduğundan sergiye dahil ettik.” 

 

Arda Yalkın (ha:ar)

 

Kripto sanat koleksiyonerliği, eser alım-satım ve üretimi, rekor kıran yeni satışlar derken blockchain dünyası asla hızına yetişilemeyecek bir çarpışma hâli gibi. Sergiye de adını veren bu çarpışma hâli en çok da geleneksel ve kripto sanatın ilişkisini simgeliyor. Sergi kripto sanatın sunduğu teknolojik altyapı ve NFT dünyasını güncel eserler üzerinden tartışmaya açıyor. Kripto sanatın sürdürülebilirliği, NFT eserlerin fiziksel ortamda sergilenebilirliği, koleksiyoner sanatçı ilişkisi, blockchain teknolojisi, sektörün devamlılığı için atılması gereken adımlar serginin de başlıca meseleleri arasında yer alıyor.

 

“Crash” sergisi kapsamında NFT dünyasıyla ilgili pek çok konunun tartışmaya açıldığı “Piksel Art Talks at House of Brothers” adlı bir konuşma serisi de düzenlendi. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

SALT’ın Bu son şansımız mı? gösterim programında 7-13 Haziran ve 14-20 Haziran filmleri

SALT'ın iklim değişikliğinin gezegenimize etkilerini inceleyen gösterim programı Bu son şansımız mı? bu hafta Longyearbyen, a Bipolar City [Longyearbyen: İki Kutuplu Şehir] ile devam ediyor. Gösterim programının 14-20 Haziran filmi ise Yao Wang Fan Xing [Dumanlı Kasaba]. Gösterimler saltonline.org üzerinden ücretsiz izlenebilir. 

Longyearbyen, a Bipolar City [Longyearbyen: İki Kutuplu Şehir] (2016)

7-13 Haziran

 

Yönetmenler: Manuel Deiller ve Nina Ardoin

52 dakika

İngilizce, Fransızca; Türkçe ve ingilizce altyazılı 

 

Kuzey Kutbu’nun Svalbard takımadalarında bulunan Norveç’in Longyearbyen kentinde yüz yıldır bir enerji ve gelir kaynağı olarak kömür çıkarılıyor. Kent adını kereste ve maden sektöründe çalışan, Amerikalı iş insanı John Munro Longyear’dan alıyor. Longyear, 1906’da bölgenin işleyen ilk endüstriyel kömür işletmesi olan Arctic Coal Company’nin [Kuzey Kutbu Kömür Şirketi] kurucu ortaklarından biri. Longyearbyen’in kuzey batısında bulunan Isfjorden [Buz Fiyordu] son 10 yıldır kış ortasında bile buzla kaplanmıyor. Araştırmacılar, fiyordun deniz yaşamının kutup ikliminden Atlantik iklim bölgesine kaydığını belirtiyor. Svalbard’ın hızla değişen iklimi, son yıllarda yerel nüfusa pek çok problem yaratıyor. Yükselen ısı ve artan yağış daha çok çığ düşmesine sebep oluyor. 

 

Longyearbyen, a Bipolar City [Longyearbyen: İki Kutuplu Şehir], Svalbard’ın yerel seçimlerini mercek altına alıyor; kömürün fiyatı azalırken halk sürdürülebilir gelişimi tartışmanın acil gerekliliğinin bugün her zamankinden daha önemli olduğunu fark ediyor. Resmi yetkililer ve yerel halkla yapılan röportajlar aracılığıyla yönetmenler kentin çevresel çelişkilerini ve bunların sonuçlarını araştırıyor. Bilim insanlarına, siyasilere ve kent sakinlerine göre Longyearbyen zamana karşı yarışıyor. 

 

SALT’ın Bu son şansımız mı? programı, kurucusu Garanti BBVA tarafından desteklenmektedir. Filmler, yalnızca Türkiye’den erişime açıktır.

 

Görsel

Longyearbyen, a Bipolar City [Longyearbyen: İki Kutuplu Şehir] (2016) filminden bir kare ©Artcam Production

 

BU SON ŞANSIMIZ MI?

Yao Wang Fan Xing [Dumanlı Kasaba] (2019)

14-20 Haziran 

 

Yönetmen: Meng Han

88 dakika

Çince; Türkçe ve İngilizce altyazılı 

 

Pekin'in yanı başındaki komşusu Langfang, Çin'in hava kirliliğine karşı verdiği savaşın cephe hattında. Büyük şehirlerinin üstüne çöken tehlikeli kara sisi dağıtmak için Çin son yıllarda katı bir kirlilikle mücadele siyaseti benimsedi. Langfang Çevre Koruma Dairesi'nin müdürü Li Çunyuan ile yardımcısı Hu mevcut durumu değiştirmek için çok çalışmak zorunda. Çunyuan'ın devasa belge, dosya ve rapor yığınlarıyla dolu, ara ara ekrana yansıyan masası, daire personelinin karşı karşıya kaldığı ikilemin çapraşıklığına gönderme yapan bir metafor durumunda. Pekin'deki liderler sıkıştırırken, duman ve egzoz gazıyla karışmış sisle mücadele etmek için kapsamlı tedbirler almak gerekiyor. Çelik fabrikasının kapatılması öngörülüyor, teftiş ekipleri çevre suçlularını denetlemeye gidiyor, sprey kamyonları dumanı dağıtmaya çalışıyor. 

 

Yao Wang Fan Xing [Dumanlı Kasaba] bizi köhne bürolara, parti yetkilileriyle yapılan telefon görüşmelerine taşıyor. Kirliliği azaltma azmiyle yasa dışı fabrika faaliyetlerine set çeken, yasaklı kömür fırınlarını evlerden toplayan denetçilerle sahaya iniyoruz. Bu bürokratik ve gözlemci belgesel, küresel çevre kriziyle paralel bir vaziyetin altını çizip önemli sorular soruyor. Soruna derhal müdahale etmek şart; fakat devletin, vatandaşın, firmaların birbirine zıt çıkarları arasında nasıl bir yol izlemeli?

 

SALT’ın Bu son şansımız mı? programı, kurucusu Garanti BBVA tarafından desteklenmektedir. Filmler, yalnızca Türkiye’den erişime açıktır.

 

Görsel

Yao Wang Fan Xing [Dumanlı Kasaba] (2019) filminden bir kare ©CAT&Docs

IS THIS OUR LAST CHANCE?

Longyearbyen, a Bipolar City (2016)

June 7–13

 

Directors: Manuel Deiller and Nina Ardoin

52 minutes

English, French; Turkish and English subtitles

 

Located in the Arctic’s Svalbard archipelago, the Norwegian city of Longyearbyen has been extracting coal for one hundred years as a source of energy and income. The city is named after the American timber and mineral developer John Munro Longyear, who was one of the two cofounders of the Arctic Coal Company, which became the area’s first working industrial coal operation in 1906. Today, Isfjorden (The Ice Fjord) northwest from Longyearbyen hasn’t been ice-covered mid-winter for the last ten years. Researchers point out that the fjord’s marine life is changing from the Arctic to the Atlantic climate zone. The rapidly changing climate in Svalbard has caused the local population many problems in recent years. Higher temperatures and increased rainfall have resulted in more avalanches.

 

Longyearbyen, a Bipolar City captures Svalbard’s local elections as the price of coal decreases, community members realize that the dire need to discuss sustainable development is now more critical than ever. Through interviews with officials and locals, the filmmakers probe into the environmental paradoxes of the city and the consequences of these. For scientists, politicians, and city locals, Longyearbyen is now facing a race against the clock.

 

SALT’s Is this our last chance? program is supported by its founder, Garanti BBVA. The films will only be accessible to online audiences in Turkey.

 

 

Image

Still image from Longyearbyen, a Bipolar City (2016) ©Artcam Production

 

 

IS THIS OUR LAST CHANCE?

Yao Wang Fan Xing [Smog Town] (2019)

June 14–20

 

Director: Meng Han

88 minutes

Chinese; Turkish and English subtitles

 

Just outside of Beijing, Langfang is in the front line of China’s fight against air pollution. In recent years, China has implemented a strict anti-pollution policy in an attempt to reduce the dangerous smog that blankets its major cities. Langfang Environmental Protection Bureau, headed by director Li Chunyuan and his assistant Hu, work hard to change this. The recurring image of Chunyuan’s desk dominated by the sight of enormous piles of documents, files, and reports becomes, in a way, a metaphor for the complexity of the dilemma the bureau’s employees have to face. There’s intense pressure from the leadership in Beijing, and far-reaching measures are needed to combat the fog laced with smoke and exhaust fumes. The steel mill has to close down, teams of inspectors visit environmental offenders, and spray trucks attempt to curb the smog. 

 

Yao Wang Fan Xing [Smog Town] takes us into dingy offices, onto calls with party officials, and out into the field where regulators break up illegal factory operations or confiscate illegal coal ovens from residents in an effort to reduce pollution. This observational documentary highlights a bureaucratic situation that parallels the global environmental crisis and raises critical questions. The problem needs to be tackled urgently, but how does one navigate between the divergent interests of the government, its citizens, and companies?

 

SALT’s Is this our last chance? program is supported by its founder, Garanti BBVA. The films will only be accessible to online audiences in Turkey.

 

Image

Still image from Yao Wang Fan Xing [Smog Town] (2019) ©CAT&Docs

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Meşher’in üçüncü sergisi “Mâziyi Korumak: Sadberk Hanım Müzesi’nden Bir Seçki

Meşherin üçüncü sergisi Mâziyi Korumak: Sadberk Hanım Müzesinden Bir Seçki”, 19.000i aşkın eserin bulunduğu müzenin Arkeoloji ve Türk-İslam Sanatı koleksiyonlarından seçilen 210 nadide eserle ziyaretçileri Anadolunun uygarlıklar tarihinde bir yolculuğa çıkarıyor.

 

Vehbi Koç Vakfı (VKV) kurumlarından biri olan Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonundan seçilen 210 eser, Meşherin İstiklal Caddesindeki mekânında sergilenmeye devam ediyor. Her bir eser ait olduğu döneme ışık tutarak, MÖ 6. binyıldan 20. yüzyıla uzanan geniş bir zaman diliminin öyküsünü geleceğe taşıyor.

 

Serginin küratörlüğünü üstlenen Sadberk Hanım Müzesi Müdürü Hülya Bilgi sergiyi şöyle açıklıyor: Sadberk Hanım Müzesi, Türkiye’de özel müzeciliğin öncüsüdür. Müze, ziyarete açılış tarihi olan 1980 tarihinden bu yana koleksiyonunu belli bir disiplin içinde bilinçli bir şekilde zenginleştirme, sergileme, bilimsel yayınlarla tanıtma ve eserleri iyi koşullarda muhafaza ederek gelecek kuşaklara aktarma konusunda gerekli özeni göstermektedir. Kırkıncı kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde İstanbulun kalbi sayılabilecek bir mekânda, Meşherde düzenlenen ve ziyaretçileri binlerce yıllık bir zaman yolculuğuna çıkaran sergi, Anadolu uygarlıklarını çarpıcı örneklerle göstermenin yanı sıra Osmanlı sanatını en seçkin örneklerle gözler önüne sererek müze koleksiyonunun çeşitliliği ve zenginliğini ortaya koyuyor”.

 

Sadberk Hanım Müzesinden zengin bir seçkiye ev sahipliği yapan Meşher, 1 Ağustos’a kadar sürecek sergi ile ziyaretçilere Anadolu’nun uygarlıklar tarihinde bilgilendirici ve aydınlatıcı bir yolculuk sunuyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Anadolu Vakfı Değerli Öğretmenim Programı 81 ilde öğretmenlere ulaşacak

Anadolu Vakfı’nın, artan ve sürekli geliştirilen eğitim çeşitleri ve güçlü eğitmen kadrosu ile hem gençlerin hem de öğretmenlerin geleceğine katkı sağladığı eğitim ve seminer programı Değerli Öğretmenim, artık tüm Türkiye’ye ulaşacak.

 

Anadolu Vakfı’nın öğretmenlerin, değişen koşullar karşısında bilgi, beceri ve yetkinliklerini arttırmayı ve bu sayede gelecek nesillere eğitim ile dokunarak ülkemizin yeteneklerinin gelişimine destek olmayı amaçlayan “Değerli Öğretmenim Programı” çevrim içi eğitimlerle artık aynı anda tüm Türkiye’ye ulaşacak. Katılmak isteyen tüm illere açık olacak yeni uygulamanın ilk programında Türkiye’nin dört bir yanındaki öğretmen ve idareciler, 8 Haziran’daki “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” eğitiminde buluşacak.

Anadolu Vakfı’nın, artan ve sürekli geliştirilen eğitim çeşitleri ve güçlü eğitmen kadrosu ile hem gençlerin hem de öğretmenlerin geleceğine katkı sağladığı eğitim ve seminer programı Değerli Öğretmenim, artık tüm Türkiye’ye ulaşacak. Pandemi sürecinde programı çevrimiçi platformlara taşıyan Anadolu Vakfı, kesintisiz olarak sürdürdüğü eğitimler ile 55 ildeki öğretmen ve idarecilerin kişisel gelişimine katkıda bulundu. Haziran ayı itibarıyla program kapsamındaki eğitimlere katılmak isteyen tüm illerdeki öğretmen ve idareciler kontenjanlar dahilinde eğitimlere katılabilecek. Bu doğrultuda düzenlenen 8 Haziran’daki ilk programda, öğretmen ve idareciler “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” eğitiminde bir araya gelecek. Program kapsamında 16 Haziran’da “Tasarım Odaklı Düşünme”, 22 Haziran’da “Zor İnsanlarla Başa Çıkma Becerileri” ve 28 Haziran’da “Stratejik Düşünme ve Planlama Becerileri” eğitimleri verilecek. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

ByNoGame’den Kurtuluş Savaşı’nın 102. yılında 102 bin TL’lik ödül!

19-22 Mayıs tarihlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Spor İstanbul ve Publishme imzasıyla düzenlenen Spor İstanbul Gençlik ve Eğlence Festivali, ByNoGame destekleriyle gerçekleşti. Dört gün boyunca tüm mecralarda toplam 233 milyon kez görüntülenen İGEF 2021’de ByNoGame, Kurtuluş Savaşı’nın 102. yılında 102 bin TL’lik oyun kodu hediyelerini gençlerle paylaştı.
 

Spor İstanbul Gençlik ve Eğlence Festivali, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu ve dijital dünyanın en çok sevdiği 60 ünlü konuğun katılımı ile ByNoGame destekçiliğinde düzenlendi. Etkinliğin ilk gününde canlı yayına konuk olan ByNoGame CEO’su Murat Kömürcü, sunucular Tuana Yılmaz ve Efe Uygaç’ın sorularını yanıtladı. 

 

Murat Kömürcü: Hem oynayan hem geliştiren siz olun

 

Spor İstanbul Gençlik ve Eğlence Festivali konukları arasında yer alan ByNoGame CEO’su Murat Kömürcü,  ‘’Gençleri seviyoruz ve destekliyoruz. O yüzden bu güzel etkinlikte gençlerimize destek olmak için ‘’Biz de varız’’ dedik. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın 102. yılını kutlamamız şerefine festival boyunca gençlerimize 102 bin TL’lik oyun kodu dağıtmak istedik’’ dedi. Kömürcü 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kapsamında gençlere tavsiyelerde bulundu:

 

‘’Atatürk bu devrim hareketinin başladığı günü,  gençlere adayarak gençlerden beklentisinin ne denli büyük olduğunu, onları ne kadar çok önemsediğini göstermiştir. Bu bağlamda gençlerin kendilerini geliştirmek için çok çalışması, okuması ve üretmesi gerekmektedir. Oyunları sadece oynayan değil aynı zamanda geliştiren tarafta olun. Teknoloji sayesinde artık her koşulda kod yazabilir, teknoloji geliştirebilirsiniz.

 

Bununla birlikte ülkesine faydalı bir birey olmanız için topraklarımızı, sularımızı önemseminizi isterim. Ormanları ve topraklarıyla bu güzel ülke gençlerini, gençler ise ülkesini korumalılar. Unutmamalı ki tüm bu değerler birbirini saran bir orman ve biz de bu ormanı oluşturan ağaçlarız.’’

 

ByNoGame’den gençlere ‘’Kod Yağmuru’’

 

Dört gün boyunca 40 saatten fazla canlı yayınla toplam 233 milyon kez izlenen İGEF 2021, bir kez daha Türkiye’nin en büyük online gençlik festivali olmayı başardı. Gençler tarafından yoğun ilgi ile takip edilen İGEF 2021’in en heyecanlı sekansları ise ‘’Kod Yağmuru’’ anlarında yaşandı. Sürpriz tutarlı ByNoGame kodları ile oyuncular en sevdiği oyunlarda diledikleri gibi harcama yaparak dört gün boyunca oyunun tadını doyasıya çıkardılar.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı