Kategori arşivi: Yaşam

MESA Sailing Team Bosphorus Cup’ta Yarıştı

52 yıllık birikimiyle, gayrimenkul sektöründe “ilk” ve “en”leri hayata geçiren MESA, sosyal sorumluluk vizyonu doğrultusunda spora ve sanata destek vermeye devam ediyor. Bu kez MESA Mesken Sanayii A.Ş. Genel Müdürü Ozan Turhan’ın da yer aldığı, katıldığı yarışlarda önemli dereceler alan MESA Sailing Team bu yıl 20’ncisi düzenlenen Bosphorus Cup’ta yarıştı.

 

MESA Mesken Sanayii A.Ş. Genel Müdürü Ozan Turhan’ın yer aldığı, Hasan Utku Çetiner yönetimindeki MESA Sailing Team, 23-26 Eylül 2021 tarihlerinde düzenlenen 20. Bosphorus Cup’ta yarıştı. Katıldığı yarışların önemli bir kısmını derece ile tamamlayan MESA Sailing Team’in son iki yıldaki başarıları arasında 2020 Farr +0 Güz Trofesi ikinciliği, TAYK 2020 Trofe ikinciliği, Bosphorus Cup 2020 Boğaz Etabı ‘’Best Corrected Time’’ derecesi, Bosphorus Cup 2020 genel klasman ikinciliği ve Bosphorus Cup 2020 Boğaziçi parkurunun ilk gün yarışları grup birinciliği bulunuyor.

 

20. Bosphorus Cup’a MESA Sailing Team ile katılan MESA Mesken Sanayii A.Ş. Genel Müdürü Ozan Turhan “30 yıllık MESA’lı olarak MESA Sailing Team’in bir parçası olmaktan çok mutluyum. Bosphorus Cup bizim için çok keyifli bir yarış oldu. Önümüzdeki dönemde, yurt içi yarışların yanı sıra yurt dışındaki yarışlara da katılmayı hedefliyoruz.” dedi.

 

MESA Sailing Team, 20. Bosphorus Cup’ın ardından Farr40 Türkiye Şampiyonası’na katılacak. 2022 sezonunda da yurt içi ve yurt dışı yarışlarında yer almaya devam edecek olan MESA Sailing Team, TAYK, Farr40 ve belirli özel yarışlar ile 2022 ORC Avrupa Şampiyonası’na katılmayı planlıyor.

 

51 tekneden 500 yelkencinin yarıştığı Bosphorus Cup, İstanbul’un boğazı, tarihi anıtsal yapıları ve köprüleri ile tanıtımına destek olurken yelken sporunu Türkiye’de daha popüler bir spor haline getirmeyi hedefliyor.

 

Sosyal sorumluluk vizyonu doğrultusunda spora ve sanata her zaman destek veren MESA, bu yıl yelken sporunun yanı sıra, yarış ve triatlon sporlarına, heykel sanatı ve iç mimari tasarıma emek ve gönül verenleri teşvik ediyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Pandemi ve soğuk kalbi vuruyor!

Aşırı sıcaklarla geçen bir yazın ardından sonbaharla birlikte aniden soğuyan havalar kalp hastalıklarını tetikliyor. Soğuk havada düşen vücut sıcaklığını dengede tutabilmek için adrenalin gibi stres hormonlarının etkisiyle kalp hızında, kan basıncında ve kanın pıhtılaşma düzeyinde artış ve damarlardaki büzüşme kalbimizin daha fazla çalışmasına yol açıyor. Bu durumun özellikle kalp ve damar hastaları ile gizli kalp hastalığı bulunanlar için önemli bir risk oluşturduğunu belirten Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen “Soğuk ve rüzgarlı havalarda vücut periferik kan damarlarında kasılma olmakta, adrenalin seviyesi artmakta, tansiyon-nabız dengesi negatif yönde bozulmakta ve kalbe giden kan dolaşımı azaldığından kalp damar hastalıkları ve komplikasyonları riski artmakta, kalp krizine yol açabilmektedir. Soğuk hava bağışıklık sistemini de olumsuz etkileyerek enfeksiyonlara zemin hazırladığından ortaya çıkan iltihabi durum da kalp ve damar hastalıklarını tetikleyebilmektedir. Toplumda kalp damar hastalığı olduğunun veya hipertansiyonu olduğunun farkında olmayan 40 yaş üzerinde önemli sayıda insan bulunmaktadır. Özellikle kalp damar hastalığı olanların sonbahar-kış mevsiminde dikkatli olmaları gerekir” diyor. Prof. Dr. Sinan Dağdelen 29 Eylül Dünya Kalp Günü kapsamında yaptığı açıklamada, sonbaharda kalbi korumanın ihmale gelmez kurallarını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

Pandemide kalp hastalıkları arttı!

 

Yaklaşık iki yıldır tüm dünyayı tehdit eden, yüzyılın salgın hastalığı Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenler arasında ilk sırada 70 yaş üzeri kişiler bulunurken, ikinci sırayı kronik kalp ve damar hastalıkları olanların aldığını belirten Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen “Bu dönemde hem kalp damar hastalıklarında hem de hipertansiyon krizlerinde artışlar önemli bir sorundur. Kalp damar hastalıkları ve hipertansiyon ile ilgili yaşadığımız artan sorunlar sadece virüsün etkisi ile değil, insanların kontrollerini aksatmaları, egzersiz yapamamaları, beslenme bozuklukları ve kilo almaları hatta psikolojik streslerinin artması ile açıklanabilir” diyor. Pandemi sürecinin tüm organ fonksiyonları, bağışıklık sistemi ve insan-toplum psikolojisi ile birlikte kalp damar sistemini de ciddi şekilde olumsuz etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Sinan Dağdelen şöyle konuşuyor: “Bu etkilenmeler içerisinde solunum sistemi ve kardiovasküler sistem ile ilgili komplikasyonlar maalesef en tehlikeli sonuçlara neden olabilen Covid-19’un hedef organlarını oluşturmaktadır. Covid-19’un kalp damar sistemi ile ilgili komplikasyonları; miyokardit (kalp kası iltihabı), perikardit (kalp zarı iltihabı), akut kalp krizi, ciddi kalp yetersizliği, beyin damar tıkanıklığı-felç, kalp ritm bozuklukları, kontrolsüzleşen hipertansiyon atakları, akciğer damar tıkanıklığı (pulmoner emboli) ve bacak damarlarında pıhtı oluşması şeklinde sıralanabilir. Bu komplikasyonların geç ve uzun dönemde Covid-19 (SARSCoV-2) geçiren kişilerde ileride ortaya çıkarabileceği kardiovasküler izler ve komplikasyonlar konusunda ise henüz kesin bilimsel verilere sahip değiliz.”

 

Kalp sağlığı için ihmale gelmez 9 önlem!

 

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen, pandemi tehdidi altında girdiğimiz sonbaharda kalp ve damar hastalıklarına karşı ihmale gelmez önlemleri şöyle sıralıyor;

  • Pandemide Covid-19’dan korunma kurallarına sıkı sıkıya uymak
  • Aşırı yağlı, unlu, aşırı tuzlu, kızartılmış ve hazır gıdalardan kaçınmak
  • Az ve sık yemek, tam olarak doymamak
  • En az 1 litre su içmek (böbrek ve kalp-damar hastaları için bu oran değişir)
  • Sigara kalp damar hastalıklarından ölüm riskini 2-3 kat artırdığından sigaradan ve pasif içiciliğe maruz kalmaktan kaçınmak
  • Et ağırlıklı beslenme yerine taze sebze ve bakliyat tüketmek
  • Uzman tarafından önerilmedikçe hiçbir takviye, vitamin veya minerali rastgele kullanmamak
  • Her gün en az 30-40 dakika düz bir zeminde uygun adım yürümek (yaş, kalp damar hastalığı, sistemik organ hastalığı olanlarda bu süre ve hız değişebilir)
  • Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı’nın aşı talimatlarına uymak ve yetkisiz kişilerin tavsiyelerini dikkate almamak

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kalp Hastalığına Yol Açan 12 Risk Faktörüne Dikkat!

Son yıllarda kalp ve damar hastalıkları yaş ve cinsiyet farkı gözetmeden artış gösteriyor. Toplumun her kesiminden insanın yaşam kalitesini bozan kalp hastalıklarında temel çözüm, değiştirilebilir risk faktörlerinin ortadan kaldırılıp, hastalığın oluşumunun önlenmesi olarak ifade ediliyor. Bununla birlikte düzenli kontrollerin yapılması kalp sağlığını korumada anahtar rol oynuyor. Memorial Antalya Hastanesi Kardiyoloji Bölümünden Uz. Dr. Nuri Cömert “29 Eylül Dünya Kalp Günü” nedeniyle kalp sağlığını olumsuz etkileyen faktörler ve alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.

 

Kalp hastalığı için risk faktörleri şu şekildedir. Bunlardan bazıları değiştirilemez ancak önemli bir kısmı yaşam tarzı düzenlemeleri ile değiştirilebilir.

 

  1. Erkeklerde 40 yaşın üstünde olmak
  2. Kadınlarda 45 yaşın üstünde olmak veya menopoz sonrası dönem
  3. Ailede kalp ve damar hastalığı öyküsü olması
  4. Sigara ve tütün türevleri tüketmek
  5. Yüksek tansiyonun olması
  6. İyi kolesterolün (HDL) düşük olması
  7. Kötü kolesterolün (LDL)  yüksek olması
  8. Hareketsiz bir yaşam tarzı
  9. Şeker hastası olmak
  10. Obezite (boya göre kilo fazlalığı)
  11. Yüksek stres düzeyi
  12. Düzensiz beslenme

 

Aile öyküsünde kalp hastalığı olanların kontrollerini ihmal etmemesi gerekiyor

Anne- babada ya da birinci derece akrabalarda erken yaşta kalp krizi geçiren biri varsa veya açıklanamayan ani bir ölüm söz konusuysa; kişi diyabet veya tansiyon hastasıysa, sigara kullanıyorsa mutlaka kalp check- up’ı yaptırması gerekir. Kalp check- up’ı ile göğüs ağrısı bulunmayan, kalp hastalığına dair hiçbir şikayeti olmayan kişilerin kalp hastalığına ne kadar yatkın oldukları, ne oranda  kalp hastalığı riski taşıdıkları ortaya konulur. Kalp check- up’ı sayesinde kişinin o anda mevcut bir kalp kapak problemi olup olmadığı, kalp kası ve zarı iltihabı bulunup bulunmadığı, koroner arter hastalığının veya ritim bozukluğunun olup olmadığı anlaşılır. 

 

Şikayet yokken yapılan testler hayat kurtarabilir

Kalp check- up işlemi fiziki muayeneyle başlar. Bu muayenede kişinin bütün sistemleri kontrol edilir ve tansiyonu ölçülerek yapılacak testler planlanır. EKG ile kalp ritim bozukluları tespit edilebilir. Kan testleri ile kişinin şeker, kolesterol seviyelerine bakılır. Ekokardiyografi ile kalp kapak hastalığı, kalp kası hastalığı olup olmadığı ve daha önce geçirilmiş bir kalp krizi belirlenebilir. Efor testi ile sessiz iskemi saptanabilir. Test sonuçlarına göre gerekli durumlarda koroner BT anjiyo ile kalp damarlarındaki problemler bulunabilir. Bu testler sonucunda kişide gerekliyse yaşam tarzı değişimi, diyet programı, egzersiz reçetesi gibi planlamalar yapılır. Kalp damar hastalıklarında temel prensip hastalık ilerlemeden tanı koymak ve tedaviye başlamaktır.

 

Kalp hastası olmadan önleminizi alın

Kalp ve damar hastalığını tetikleyen faktörler, henüz kalp hastalığına yakalanmamış kişilerde de ciddi problemlerin görülme olasılığını artırırken; kalp damar hastalarında tablonun daha da ağırlaşmasına neden olabilir. Buna karşılık uygun yaşam tarzı değişikliği ile risk faktörleriyle mücadele hastalığın ortaya çıkışını önler, hastalık gelişenlerde ise ilerleme hızının yavaşlatır hatta durdurabilir.  Kalp sağlığının korunması için düzenli muayeneden geçmek, gerekli tetkikleri yaptırmak ve doktorunuzun tavsiyelerine uymak çok önemlidir.    

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sağlıklı ve Mutlu Yaş Almak İçin Bu Önerilere Kulak Verin

Yaşlılık pek çok kişi için kulağa hoş gelmeyen bir tanım olsa da zamanı geri getirmek mümkün değil. Er ya da geç hepimiz yaşlanacağız. Peki ama bu dönemi sağlıklı ve mutlu bir şekilde geçirmek mümkün mü? Bu sorunun yanıtını DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzm. Psk. Elif Eşen Kara veriyor.

 

Yaşlılığın kaç yaşlarında başladığı dönemlere göre farklı olarak tanımlanıyor. Her ne kadar genel geçer yaşlılık başlangıcı bulunsa da kişilerin yaşlandığını hissettiği ya da düşündüğü yaşlar değişiyor. Yaşlı genel anlamda, kişinin yaşam çizgisinde daha ileri yaşlara denk gelen, çoğu zaman emekliliğin eşlik ettiği, takvim yaşı ilerlemiş kişi olarak tanımlıyor. DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzm. Psk. Elif Eşen Kara, sağlıklı ve mutlu bir yaşlılık için kişilerin güncel yaşlarında sağlıklı yaşam sürdürmelerine dikkat etmeleri gerektiğinin altını çiziyor. Mutlu ve sağlıklı yaşlılık için yapılabilecek en iyi şeyin kendini tanımaya çalışmak, bedensel ve zihinsel çokça ruhsal açıdan aktif kalmak olduğunu söyleyen Uzm. Psk. Elif Eşen Kara, sağlıklı ve mutlu bir yaşlılık için 10 öneride bulunuyor.

 

1. ‘Aktif yaşlanma’ için hazırlık yapın: Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1990’lı yıllarda kullanılmaya başlanılan bir kavram olan aktif yaşlanma, kişinin yaşlılık sürecinde de sosyal, ekonomik ve kültürel olarak hala katılımcı olmalarını ifade ediyor. Kişi, bu şekilde hayattan geriye çekilen ve hüzün hisseden bir birey olmak yerine onu zihinsel ve bedensel olarak dinç tutabilecek bir yaşam şekli benimsiyor. Yaşlılık, elden ayaktan düşülmüş, hayattan geri çekilinmiş bir biçimde olmak zorunda değil. Emeklilik sonrası için sosyal ve mümkün olan şekilde bedensel aktif olabilecek bir yaşam şekli planlamak güzel bir hazırlanma şekli olabilir.

 

2. Hayatınızın önceliklerini düşünün: Günler geçerken fark etmediğimiz bizler için değerli olan birçok şey var. Yaşlılık döneminde birçok insan dışarıdaki olan bitenden ziyade içine dönme ve yaşamını sorgulama eğiliminde olabiliyor. Hem bir hesaplaşma hem de var olan hayat koşturmacasının bir nebze azalmasıyla birlikte kendi hayatına ve fikirlerine bakma dönemi oluyor. Eğer kişi önceliklerini fark etmemiş ve yaşlılık döneminde anlaşmışsa bu durum yaşlılığında anı yaşayıp tadını almaktan ziyade zihinsel bir patinaja dönüşebiliyor. 

 

3. Anda kalma becerinizi arttırmayı deneyin: İyi hissetme ile anda kalma becerisi oldukça bağlantılı. Vaktimizin çoğunu anda olanları fark etmek, yaşamaktan ziyade geçmiş ya da gelecektekileri değerlendirmek veya hatta yargılamak için kullandığımızda depresif veya endişeli olma ihtimalimiz artıyor. “Şu bitsin sonra rahatlayacağım”ların ardını beklemekten ziyade yaşadığımız anın farkında olarak, başka deyişle dikkatinizin şimdiki deneyimde kalmasıyla ruhsal olarak iyi olma ve sorunlarla baş etme potansiyelinizi arttırabilirsiniz. 

 

4. Sosyal ağınızın önemini fark edin: İnsan zaman zaman yalnız hissetse de sosyal destek aldığında çok daha duygusal olarak dayanıklı bir şekilde hayatına devam eder. Sorunlarla daha rahat baş edebildiği gibi modunun da daha yüksek olması muhtemeldir. Kişinin içe dönük veya dışa dönük biri olmasından bağımsız olarak iki yapıda olan insanın da çevresinde gerçekten samimi bir ilişki kurduğu dostların, akrabaların bulunması destekleyicidir. 

 

5. Bedenen aktif kalmak için fiziksel egzersiz alışkanlıkları oluşturun: Pek çoğumuz gün içinde yapılması gerekenlere yetişirken sporu ihmal edilebiliyor. Ancak düzenli fiziksel egzersiz, beden sağlığımızı olduğu kadar ruh sağlığımızı korumanın en verimli yollarından… Yani spor yaparak bir taşla iki hatta dört kuş vurmuş oluyor; şimdiki ve yaşlılıktaki fiziksel ve bedensel sağlığımızı destekliyoruz.

 

6. Zihnen aktif kalmak için yeni şeyler öğrenmeye açık olun: Dünya çok hızlı değişiyor. Var olan değişikliklere adapte olmayı denemek hem aktif kalmamız hem de bizden sonra gelen nesillerle iletişimi devam ettirebilmemiz açısından önem taşıyor. 

 

7. Size iyi hisler getiren bir uğraş edinin: İnsan durup dururken kendini iyi hisseden bir varlık değil çoğu zaman. Bizi besleyen, mutlu eden, geliştiren, kendimizi olumlu algıladığımız bir uğraşa başlamak ve bunu devam ettirmek ve hatta zaman içinde bu konuyla ilgili bir derinlik kazanmak kendimize hediye edebileceğimiz bir yaşlılık dönemi hediyesi olabilir.

 

8. Yaşlılığınızda olduğunuzu hayal edip geriye doğru baktığınızda nasıl bir hayat görmek istediğinize göz atın: İlk etapta biraz hüzünlü bir fikir gibi gelse de kendimizi ve nasıl bir hayat istediğimizi tanımlamak için gerçekçi bir yöntem. Hayatımıza dair bir video ya da fotoğraf almak gibi düşünebiliriz. Sessiz bir yere geçip, belki gözlerinizi kapatıp biraz bu düşünceyle kalıp gelen bir fikir varsa onu görmek, gelmiyorsa zorlamadan günlük hayatınıza devam etmek bu tür fikirlerin, farkındalıkların oluşması için alan açar. 

 

9. Tekrar tekrar düşündüğünüz konuları çözümleyin, çözümleyemezseniz destek alın: Yaşlılık, eski yaşantıları değerlendirmek için ortam sağlar. Keşkeler, iyikiler daha çok fark edilebilir. Hâlihazırda bunları yaşıyorsanız o zamana bırakmak yerine halletmek, zihinsel enerjinizden bloke olanları kurtarmak, açık kalan dosyaları gözden geçirip yerlerine yerleştirmek, yaparken kolay olmasa da sonucunda sizi daha iyi rahatlatabilir. 

 

10. Kendinizle iç diyaloglarınızı daha sevecen bir tonda yapmayı deneyin: Kendimize kızdığımız, beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz yanlarımız ya da davranışlarımız olabilir. Her zaman iyi hissedeceğiz gibi bir kural yok. Bununla birlikte bizim için sorun olan şeylerin neden sorun olduğunu anlamaya çalışmak, bunu yaparken de daha sevecen bir tonda kalmayı denemek kendimizi anlamak noktasında iyi gelecektir. Tıpkı sevdiğimiz biriyle konuşurken onu anlamaya çalışmamızın, çözüm bulmaktan bağımsız, ona iyi gelmesi gibi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

EGİAD ve TARKEM’den İş Birliği

İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde kamu, sivil toplum ve özel sektör iş birliği ile kurulan TARKEM, Kemeraltı ve çevresinin çekim merkezi olması için EGİAD ile ortak bir komisyon oluşturdu. Kemeraltı ve çevresindeki tarihi, dini, turistik kent değerlerinin asıllarına uygun şekilde canlandırılmasına katkı sağlamak amacıyla kamu, sivil toplum ve özel sektör ortaklığıyla kurulan Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret A.Ş 'nin çalışmaları hakkında bilgi aktarımının yapıldığı toplantıya, TARKEM Genel Müdürü Sergenç İneler konuşmacı olarak katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer, TARKEM’in, İzmir kent değerlerini korumak, geliştirmek ve İzmir Tarihi Kent Merkezi’ni yenilemek amacıyla önemli çalışmalar yaptığını belirtti. EGİAD için geçmişten beri Kemeraltı’nın önemli bir stratejik hedef olduğunu kaydeden Yelkenbiçer, “Bunun temel sebeplerinden birisi muhakkak Kemeraltı’nın tarihteki en eski alışveriş merkezlerinden birisi olmasıdır. Yaklaşık 7.000 yıllık geçmişe sahip tarihi ve kültürel açıdan paha biçilemez bu mirasın gelişimi için EGİAD bir Kent Raporu hazırlatmıştır. Bu raporun çıktıları ile ilgili ön çalışmalar yapılmış, resmî kurumlardan izinler alınmış ve Kemeraltı Çarşısı içindeki tarihi Portekiz Sinagogu için proje geliştirilmiştir. Son yıllarda İzmir Büyük Şehir Belediyesi ve TARKEM öncülüğünde Kemeraltı’nın canlandırılması için projeler yürütülmektedir. EGİAD olarak Kemeraltı için biz de üstümüze düşeni projelerle ve var olan projelerimizin sürdürülmesi yoluyla gerçekleştirmeye her zaman hazırız. Bu bağlamda da TARKEM ile bir arada çalışıp, düzenli bir araya gelecek bir kurul oluşturduk. Bu webinar ile kurulumuzun çalışmasına başlamış oluyoruz. Eminim ki TARKEM’in bölgedeki etkinliği, tecrübesi ve EGİAD’ın dinamizmi ile birlikte tarihi alanda, Kemeraltı’nda ses getirecek projelere imza atacağız” dedi.

TARKEM'in Kemeraltı bölgesindeki çalışmalarıyla kamu ve özel sektör ortaklık modelinin, ülkemizdeki en kıymetli örneklerinden biri olduğunu hatırlatan Yelkenbiçer, şunları söyledi: "TARKEM ortak akıl ve iş birliği ile yürütülen çalışmaların, bir kentin gelişiminde ne kadar etkili sonuçlar doğurabileceğinin kanıtı ve bu yüzden stratejik öneme sahip. Hedefimiz ortak kurumların eşgüdümüyle, Kemeraltı’nı İzmir’in kalbi yapmaktır” diye konuştu.

TARKEM Genel Müdürü Sergenç İneler ise, tarihi kent merkezlerini değerlendirerek konuşmasına başladı. Ortaklık yapısında EGİAD’ın yer almasının önemine de dikkat çeken İneler, bölgenin nasıl canlandırılması gerektiğine dair açıklamalarda bulunarak, “Dünyada bu tür tarihi kent merkezlerinin dönüşümü incelendiğinde, başarılı olan bölgelerin ortak özelliği 3 önemli grubu bir araya getirmiş olması ve bu konuda tüm kesimlerin mutabık olduğu stratejik plan yapmış olmasıdır. Amacımız kentimizin kültürel ve tarihi değerlerini, yaşayanları yerinde koruyarak ve katılımcı yönetim anlayışıyla kamu-özel sektör iş birliği içinde kalkındırmaktır” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

REHAU GROUP’a EcoVadis derecelendirme kuruluşundan altın ödül

REHAU Group; 2007 yılından itibaren şirketlerin sürdürülebilirlik performansını çevre, çalışma, insan hakları, etik ve sürdürülebilir satın alma kategorilerinde değerlendiren bağımsız derecelendirme kuruluşu EcoVadis tarafından altın ödüle layık görüldü. 

 

2007 yılından itibaren şirketlerin sürdürülebilirlik performansını çevre, çalışma, insan hakları, etik ve sürdürülebilir satın alma kategorilerinde değerlendiren bağımsız derecelendirme kuruluşu EcoVadis, REHAU Group’a ödül verdi. 

 

100 puan üzerinden toplam 71 puan alan REHAU Group, ilk kez altın statüsüne ulaştı ve tüm katılımcı şirketler arasında ilk 5 ve plastik işleme endüstrisinde ilk 1 arasında yer aldı.

21 sürdürülebilirlik kriteri ile uluslararası tedarik zincirlerine sahip şirketlerin faaliyetlerini sürdürülebilir uygulamalar alanında ölçülebilir ve karşılaştırılabilir kılan EcoVadis, böylece iş ortaklarına karşı güven ve şeffaflık sunuyor.

 

REHAU'da sürekli gelişim

REHAU Grubu’nun sürekli geliştiğini ve bu gelişim sonucunun son birkaç yılda EcoVadis derecelendirme puanlarına yansıdığını belirten REHAU Group Sürdürülebilirlik Başkanı Andreas Jenne, “Bu başarının hukuk, insan kaynakları, çevre ve enerji yönetimi ve sürdürülebilirlik gibi uzman departmanlardan birçok meslektaşın bir ekip çalışması sonucudur. Bununla gurur duyabiliriz, ancak rehavete kapılmak istemiyoruz” dedi.

EcoVadis, şirketlere kurumsal sorumluluk alanında bütünsel derecelendirmeler sağlar. Kurumsal Sosyal Sorumluluk, kısaca KSS, sürdürülebilir iş anlamında şirketlerin sosyal sorumluluğunu ifade ediyor. Büyük çok uluslu şirketler, küresel tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliğini şeffaf hale getirmek ve geliştirmek için EcoVadis ile birlikte çalışıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Okul öncesi eğitim, kaç yaşında başlamalı?

Okul öncesi sunulan eğitim kalitesinin çocuk gelişimine katkı sunmada önemli rol oynadığını belirten uzmanlar, gelişim açısından okul öncesi eğitime başlamada 3 yaşın ideal olduğunu vurguluyor. Uzmanlar, okul öncesi eğitime giden ve gitmeyen çocuklar arasında gelişimsel açıdan gidenler lehine olumlu farklılıklar olduğuna dikkat çekiyor. Ülkemizde çocuğun zorunlu öğrenime başlamadan önceki en az bir yıllık eğitiminin okul öncesi eğitim kapsamına alındığını hatırlatan Prof. Dr. Nurper Ülküer, 2023 Eğitim Vizyonu ve stratejilerine göre 5 yaşın zorunlu eğitim sistemine alınacağına dikkat çekti. 

 

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurper Ülküer, çocuk gelişiminde okul öncesi eğitimin önemine değindi.

 

Ortamdaki zengin uyaranlar öğrenme sürecini etkiliyor

 

Gelişimsel süreçlerin en belirgin sonuçlarından biri olan “öğrenme” doğumla başlayan bir süreç olduğunu ve yaşam boyu devam ettiğini belirten Prof. Dr. Nurper Ülküer sözlerine şöyle devam etti:

 

“Öğrenme biyo-nörolojik ve psikolo-sosyal bir süreçtir. Fiziksel büyüme ve olgunlaşmanın yanı sıra, çocuğun içinde bulunduğu ortamın ona sunduğu zengin uyaranlar çocuğun beyin yapısını şekillendiriyor ve başta öğrenme olmak üzere tüm gelişim süreçlerini etkiliyor. Sinirbilim alanının beyin gelişimi konusunda yapılan çalışmalarına göre özellikle yaşamın ilk yıllarında çocukların güven duydukları bir yetişkinle deneyimlediği çeşitli nesneler, renkli oyuncaklar, kitaplarla zenginleştirilmiş diyaloglar ve oyunlar beyindeki sinirsel bağlantıların zengin ve güçlü olmasını sağlıyor. Bu da öğrenmenin temelini oluşturuyor. Yani, öğrenme sadece biyolojik bir büyüme ve olgunlaşma sonucu ortaya çıkan bir durum değildir. Aynı zamanda anne, baba, bakım veren, öğretmen gibi çocuğun çevresindeki yetişkinler kardeşleri ve arkadaşları ile olumlu ve zengin etkileşimleri sonucu kazanılan gelişimsel bir süreçtir.”

 

Dil gelişimi için kritik dönem ilk 3 yaş

 

Beyin gelişimi çalışmalarının çocukların öğrenmeleri için beyin gelişim sürecindeki kritik dönemleri ortaya koyduğunu ifade eden Ülküer, “Bu kritik dönemlerde çocukların o alanla ilgili gelişimsel süreçleri daha hızlıdır, dışardan gelen uyarılara daha açıktırlar. Örneğin dil gelişimi için kritik dönem ilk 3 yaştır, daha sonra yavaş yavaş beyin bu alandaki esnekliğini kaybetmeye başlar. Yine duyguların kontrolü için de ilk 3 yaş önemli bir kritik dönemdir.” dedi.

 

Duygu kontrolünde yetişkinle iletişim etkili oluyor

 

Duygu kontrolünün öğrenilmesinin tahmin edilenden çok daha önce olduğunu vurgulayan Ülküer, “Çocuğun güven duyduğu yetişkinle olan karşılıklı ve olumlu etkileşimleri, bu gelişim sürecini şekillendiriyor. Çevresindeki yetişkinlerin onun duygularını anladığı ve olumlu tepkiler verdiği bir ortam çocuğun duygu kontrolü için önemlidir. Başta ebeveyn ve çocukların birincil bakım verenleri olmak üzere okul öncesi kurumda bulunan gelişim uzmanlarının ve öğretmenlerin bu konuya özen göstermesi, kendisi ve çevresi ile barışık mutlu çocuklar yetiştirmek açısından oldukça önemli.” diye konuştu.

 

Oyun beyin gelişimini ve öğrenmeyi sağlıyor

 

Oyunun öğrenmenin aracı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Çocuklar oyun yolu ile öğrenir. Çocuk oyun aracılığı ile bedensel ve zihinsel gelişim süreçlerini harmanlar, çevresinden aldığı uyarıları beyninde yorumlar, yeni yapılanmalar oluşturur çevresindeki olgulara anlamlar yükler. Oyun, dil gelişiminden matematiksel algılamaya, uzay mekân ilişkisinden arkadaş ilişkisine kadar her alanda çocuğun beyin gelişimini ve öğrenmesini sağlayan bir araçtır. Bu nedenle oyun ve öğrenmenin her zaman beraber ele alınması gerekiyor. Okul öncesi eğitim de çocukların evde başlayan gelişimsel süreçlerini devam ettirdiği, oyun ve öğrenmenin bir bütünlük içinde ele alındığı, aile dışında gerçekleşen ama aile ile bütünlük ve iş birliği içinde ve onu örgün eğitime hazırlayan önemli, kurumsal bir eğitim sürecidir.” dedi.

 

Okul öncesi eğitim 3 yaşında başlamalı

 

Prof. Dr. Nurper Ülküer, ‘Uyarıcılar açısından zengin, oyun temelli bir öğrenme ortamının olduğu, çocukla anlamlı bir etkileşim içine girebilen, onun gelişimsel sürecini izleyip, değerlendirip gerekli oyun-temelli öğrenme ortamlarını sunan bir okul öncesi eğitimi çocuktaki potansiyelin en üst düzeye çıkmasında önemli bir role sahip’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

 

“Okul öncesi eğitimlerin kalitesi, çocuğun gelişimine katkı sunmada önemli bir rol sahibi. Eğer çocuğun doğumdan başlayarak öğrendiği gerçeğinden yola çıkarsak, çok erken başlaması gerektiğini söyleyebiliriz. Anne ve babanın çalışıyor olması, ev ortamının çocuğa bir süre sonra gelişimsel açıdan yeteri kadar uyarıcı olmaması ve akranları ile sosyalleşmesi ihtiyaçları göz önüne alınırsa aile dışında kurumsal okul öncesi eğitim programlarının başlama yaşının 3 yaş olmasında fayda var. Bunun dışında, sosyal-ekonomik açıdan sınırlı ailelerin çocuklarının, ev ortamlarının yeterli uyarıcıyı sağlayamama durumlarında,  daha erken yaşlardan itibaren,  okul öncesi programlara devam etmesi çocuğun gelişimi açısından önem taşıyor. Yapılan araştırmalar, okul öncesi eğitime giden ve gitmeyen çocuklar arasında gelişimsel açıdan gidenler lehine olumlu farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor.”

 

5 yaş zorunlu eğitim sistemine alınacak

 

Ülkemizde çocuğun zorunlu öğrenime başlamadan önceki en az bir yıllık eğitiminin okul öncesi eğitim kapsamına alındığını hatırlatan Prof. Dr. Nurper Ülküer, “Henüz zorunlu olmamakla birlikte bu dönem okullaşma oranı ülke genelinde beş yaş için yüzde 65’leri buluyor. 2023 Eğitim Vizyonu ve stratejilerine göre 5 yaş zorunlu eğitim sistemine alınacaktır. 3-4 yaşlar için bu oran çok daha düşüktür. Bölgelere göre farklılıklar göstermesini, kırılgan grupların okul öncesi eğitimden henüz istenilen oranda yararlanamadığını göz önüne alırsak ülkemizde henüz okul öncesi dönem okullaşma oranı niceliksel olarak istenen düzeyde değildir. Nitelikli okul öncesi eğitim programlarının hazırlanması da ayrı bir tartışma konusudur.” diye konuştu.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

CHP Ankara İl başkanı Av. Ali Hikmet Akıllı: Çocuklarımızın eğitimi için hazırız, geleceğimizi karanlıktan kurtaracağız!

CHP Ankara İl Başkanı Av. Ali Hikmet AKILLI gündeme ilişkin olarak 27 Eylül Pazartesi (bugün) saat 11.00'de İl Başkanlığı'nda ‘Çocuklarımızın Eğitimi İçin Hazırız, Geleceğimizi Karanlıktan Kurtaracağız’ başlıklı bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı;

 

Tek adam rejiminin ülkemizi içine soktuğu çok yönlü krizin ağır sonuçlarını yaşadığımız alanların başında eğitim gelmektedir. 19 yıllık AKP iktidarı süresince liyakatten uzak ideolojik saiklerle yapboz haline getirilen eğitim sistemimizin yapısal sorunları, iktidarın yönetemediği COVİD-19 salgını süresince daha da derinleşmiş ve iyice gün yüzüne çıkmış durumdadır.

Türkiye, COVİD-19 salgını boyunca okulların kapalı kaldığı uzun süre boyunca 2 milyon 316 bin öğrenci uzaktan eğitimin yürütüldüğü EBA sistemine ulaşamamıştır. 1 milyon 459 bin öğrenci ise internet erişimine sahip değildir. Bu yetersizliklerle beraber, uzaktan eğitimden bir şekilde yararlanabilen öğrencilerimiz de dahil olmak üzere çok büyük bir öğrenim kaybıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. İktidarın salgın döneminde eğitim alanında ortaya koyduğu tercihler, var olan fırsat eşitsizliklerinin daha da derinleşmesine yol açmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın salgın süresince ortaya çıkan öğrenme kaybının boyutlarını ölçme ve bu kaybın telafisi için derhal gerekli bilimsel çalışmaları başlatması gerekmektedir.

DERİN KAYGILAR ORTAYA ÇIKTI

6 Eylül 2021’de yüz yüze eğitim tekrar başlamış, öğretmenlerimiz ve çocuklarımız okullarına kavuşmuşlardır. Uzun bir aradan sonra yüz yüze eğitime dönüşün büyük bir mutluluk yaratması gerekirken, yetersizlikler nedeniyle eğitimin tüm paydaşlarında derin kaygılar ortaya çıkmıştır. Okullarda ihtiyaç duyulan 101 bin yardımcı hizmet personeli hala atanmamıştır. Okullarımızda hijyenin korunmasını sağlayacak bu atamaların derhal gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Gerekirse Milli Eğitim Bakanlığı’na ek kaynak aktarımı yapılabilir.

43 BİN 627 DERSLİK İHTİYACI VAR

Haftalardır birçok kentte sınıflarda vakalar ortaya çıkmakta ve yayılmaktadır. Sosyal mesafenin korunabilmesi için sınıfların seyreltilmesi gerekirken, birçok okulda öğrenciler kalabalık sınıflarda derslere girmektedirler. Bazı okullarda farklı düzeylerde sınıfların aynı dersliklerde eğitim gördüğü bilinmektedir. Bunun en büyük sebebi 43 bin 627 derslik ihtiyacıdır. Yandaşlara, beşli çeteye, Saray beslemelerine kaynak ayıran iktidar; çocuklarımızın sağlığı, eğitimi ve geleceği için gereken bu ihtiyacı karşılamamaktadır.

EĞİTİM İÇİN HAZIRIZ

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, buradan bir kez daha ilan ediyoruz: Sayın Genel Başkanımızın da belirttiği gibi, biz çocuklarımızın eğitimi için bu ihtiyacı karşılamaya hazırız. Gerekli sayıda derslik ve okulu, ihtiyaç duyulan yerlerde belediyelerimiz eliyle inşa etmeye hazırız. Arsa gösterildiği anda belediyelerimiz gerekli çalışmayı başlatacak ve en kısa sürede ihtiyaç duyulan derslikleri eğitim ve öğretime hazır hale getireceklerdir. Aynı şekilde, tamirata ve onarıma ihtiyaç duyan derslik ve okullar için de partimiz ve belediyelerimiz harekete geçmeye hazırdır.

İKTİDARIMIZDA ATANAMAYAN ÖĞRETMEN SORUNU KALMAYACAK

Eğitim sistemimizin en acil ihtiyaçlarından bir diğeri de geleceğimizi yetiştiren öğretmenlerin temel sorunlarının çözülmesidir. İlk olarak öğretmen açığının kapatılması gerekmektedir. Sayıştay raporlarına göre 138 bin, MEB’in raporuna göre 107 bin öğretmen ihtiyacı vardır. Şu ana kadar yalnızca 20 bin atama yapılmış, öğretmenlerden gelen tepkiler üzerine Erdoğan 15 bin ilave atamayı müjdeymiş gibi duyurmuştur. Bu atamaları gerçekleştirmemek ise Saray’ın bilinçli tercihidir. Biz bu tercihleri değiştireceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye’nin atanamayan öğretmenler diye bir sorunu kalmayacak. Bizim tercihlerimiz açık ve nettir: Toplumdaki en önemli meslek gruplarından birini öğretmenlerin oluşturduğunun farkındayız. Öğretmenlerin haklarını ve çalışma koşullarını yasal güvenceye kavuşturacak Öğretmenler Meslek Kanunu’nu çıkaracağız. Bununla birlikte, hak kayıplarının önüne geçmek için sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen gibi garabetleri ortadan kaldıracak, kamuda çalışan tüm öğretmenlerin insanca koşullarda eşit şartlarda ücret almalarını ve özlük haklarına sahip olmasını sağlayacağız. Öğretmenlerin 3600 ek gösterge hakkını teslim edeceğiz.

GELECEĞİMİZİ KARANLIKTAN KURTARACAĞIZ!

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir toplumun geleceğinin eğitime bağlı olduğunun bilincindeyiz. Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadeleriyle, “Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.”

Bugün maalesef Saray rejiminin elinde devletin eğitim politikası, 100 yıl önce inşa edilen Cumhuriyetin eğitim felsefesinin gerisine düşmüştür. Bu nedenle eğitim üzerine konuşurken teknolojiden, bilim insanı yetiştirebilmekten, çağın gereklerinden bahsetmek yerine çok temel sorunlar üzerine mücadele vermek durumunda kalıyoruz. Ancak buna mecbur olmadığımızın farkındayız.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında; rantı yandaşlara harcamak yerine geleceğimize ayıracağımız kaynaklarla eğitimin tüm paydaşlarının ihtiyaçlarının karşılandığı, tüm çocuklarımızın nitelikli eğitime ulaşabildiği, hiçbir ailenin çocuklarının geleceğinden endişe duymadığı, öğretmenlerin güvenle yeni nesilleri yetiştirdiği eşit ve adil bir eğitim sistemini inşa edeceğiz. O gün gelene kadar, imkânlarımız doğrultusunda, çocuklarımızın eğitimi için elimizi taşın altına koymaya hazırız.

Biz hazırız, geleceğimizi karanlıktan kurtaracağız!

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Silahlı Şiddet Yüzde 73 Arttı

28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü’ne Cumhurbaşkanlığı’nca “Ateşli Silahlar Ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’te yapılan ve 11 Eylül tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe giren düzenlemelerle ilgili tartışmanın gölgesinde girdik…

28 Eylül 2021’e geldiğimizde; yılbaşından 24 Eylül 2021 tarihine kadar bir önceki yıla göre yüzde 6 artışla 2 bin 592 silahlı şiddet olayı basına yansıdı… Bu olaylarda bin 470 kişi öldü, 2 bin 693 kişi de yaralandı. 2014 yılıyla kıyasladığımızda ise son 8 yılda silahlı şiddet yüzde 73 arttı.

376 KADIN KATLİAMI, 297 ÖLÜ

Ve silahlanmanın yanı sıra ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan kadın cinayetleri… Ki; 2021 yılının 24 Eylül’üne kadar, yani 266 günde meydana gelen ve basına yansıyan 376 kadın katliamında 297 kişi öldü (kişi diyoruz, çünkü kadınların yanısıra o an yanlarında olan ve ölen birkaç yakını da bu sayıya dahil), 151 kadın da yaralandı…

376 kadın katliamının 163’ünde ateşli silahlar (42’sinde tüfek, 121’inde tabanca) kullanılırken, 97 cinayet kesici aletlerle işlendi. 116 kadın ve kız ise boğuldu, yakıldı, yüksekten atıldı veya uyuşturucu yoluyla öldürüldü…

UMUT VAKFI’NDAN ON-LINE TOPLANTI

Umut Vakfı; salgın hastalığın son günlerde yine artışta olması nedeniyle 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü etkinliğini bu yıl online bir toplantı olarak gerçekleştirecek:

Zoom olarak 28 Eylül Salı günü (yarın) saat 20.00’de başlayacak ve Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Avukat Fikret İlkiz’in açılış konuşmasını yapacağı toplantıda; Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu “Korona Günlerinde Kriz Gazeteciliği”, Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci, Dr. Öğr. Üyesi Gökmen Karadağ “Saldırı Altında Gazetecilik”, gazeteci Serkan Ocak “Felaket Haberciği” konularında konuşacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Muğla’nın Engelsİzcileri Kampta

Engelli öğrenciler Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği organizasyon ile Fethiye İnlice Plajında 2 gece kamp yaptı. 13 öğrencinin katıldığı kampta engelli bireyler için film gösterimi, kamp ateşi, şarkı söyleme gibi farklı etkinlikler yapıldı.

Farklı etkinlikler ile engelliler konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan Muğla Büyükşehir Belediyesi, bu bireyleri ve ailelerini sosyal yaşamın her alanında desteklemeye devam ediyor. Bu kapsamda Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin engelli bireylere ve ailelerine yönelik kurduğu Türkiye’de bir ilk olan Kısa Mola hizmeti ile ilkleri yaşayan bireyler, Engelsİzciler Kampı’nda bir araya geldi.

Vatandaşlar ve Engelsİzciler Birlikte eğlendi

Büyükşehir Belediyesine ait Menteşe, Milas ve Fethiye Kısa Mola Merkezlerinde eğitim alan 13 engelli öğrenci, Fethiye İnlice Plajı’nda iki gece üç gündüz olacak şekilde kamp gerçekleştirdi. Kampta ilk gün kendi çadırlarını kurup obalara ayrılan Engelsİzciler, tüm gün grup çalışmaları ve deniz etkinliği yaptı. Ayrıca ilk günün akşamında Buz Devri 1 filminin gösterimi yapıldı.

İkinci gün deniz etkinliği, kamp alanının temizliğini yapan izciler günün geri kalanını, grup etkinlikleri ve ateş gecesi hazırlıkları ile geçirdi. Akşam yemeğinden sonra İnlice plajında tatil yapan vatandaşlar çağırılarak, ateş gecesi gösterileri başladı. İzciler türküler söyleyip, dans gösterileri yaparak eğlenceli vakit geçirdi.

 

Kampın son gününde çadırlarını toplayan izciler kamp alanını temizleyerek arkadaşlarına veda etti.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı