Kategori arşivi: Yaşam

QR hızıyla sigorta teklifi dönemi başladı!

Türkiye’nin lider dijital sigorta platformu Sigortam.net, kasko ve trafik sigortasında QR kod ile hızlı teklif dönemini başlattı. Araçlarına kasko ve trafik sigortası yaptırmak isteyen araç sahipleri, ruhsatlarında yer alan bilgileri tek tek doldurmak yerine, QR kodu akıllı telefonları ile okutarak, gerekli bilgileri otomatik olarak doldurabiliyorlar. Bu sayede araç sahipleri sigorta teklifi almak için gerekli tüm bilgiler eksiksiz olarak doldurarak daha az zaman harcıyorlar. 

Türkiye'nin ilk ve lider dijital sigorta platformu Sigortam.net, QR hızı ile sigorta teklifi alma dönemini başlattı. Kurulduğu günden bu yana sektörde önemli başarılara imza atarak 6 milyon müşteriye ulaşan ve yenilikçi bakış açısıyla dijital sigortacılığa yön veren Sigortam.net, şimdi de kasko ve trafik sigortası tekliflerini müşterilerine QR hızında ulaştırıyor.  

Sigortam.net’in QR hızıyla teklif alma hizmetinden yararlanmak isteyenler, akıllı telefonlarından internet sitesine girerek, araç ruhsatındaki QR kodunu okutuyor. Ruhsatlarda yer alan tüm bilgileri içeren QR kodunun okutulması sayesinde, kasko ve trafik sigortası teklifleri için doldurulması gereken bilgiler otomatik olarak tamamlanıyor. Böylece teklif alma süresi hızlanırken, araç sahipleri kolayca kasko veya trafik sigortası teklifini alabiliyor. Sigortam.net, ayrıca QR kodla alınan tekliflerde kaskoda 100 TL, trafik sigortasında ise 50 TL net indirim sunuyor.

Sigortam.net CEO’su Bora Uludüz: “Müşterimizi odak noktasına koyan dijital sigortacılık çözümleri sunuyoruz”

Dijital sigortacılığın ülkemizdeki öncülerinden olan Sigortam.net’in, sektördeki 21 yıllık tecrübesiyle bugün 6 milyon müşteriye hizmet sunduğunu belirten Sigortam.net CEO’su Bora Uludüz, “2000 yılından bu yana sektörde ilk olan birçok yeniliğe imza attık. Müşterimizi odak noktasına koyarak geliştirdiğimiz teknoloji gücüyle emin adımlarla büyümemizi sürdürüyoruz. Müşterilerimizin beklentileri doğrultusunda geliştirdiğimiz yeniliklerle Türkiye’de dijital sigortacılığa yön veren lider şirketlerden biriyiz. Son olarak pazara sunduğumuz QR hızında teklif alma hizmeti de yine müşteri iç görüleri doğrultusunda şekillendi. İçinde bulunduğumuz hız çağında artık kimsenin bir dakika bile gereksiz zaman harcamaya tahammülü yok. Biz de kasko ve trafik sigortası tekliflerini müşterilerimize QR hızında sunarak gelişen müşteri beklentilerine biraz daha ayak uydurmuş olduk. Dijital dünyada yenilikler bitmez, bundan sonra da yeni ürün ve çözümlerle müşterilerimize hizmet vermeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türk Defnesi global pazara açılıyor

Hazırladığı eylem planlarıyla tıbbi ve aromatik bitkileri ekonomiye kazandırmayı sürüden Orman Genel Müdürlüğü (OGM), defne konusunda önemli bir adım attı. OGM himayesinde yürütülen proje kapsamında Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından “Türk Defnesi” tescillendi ve coğrafi işaret almaya hak kazandı. 

Dünyadaki defne ihtiyacının yüzde 90’nının Türkiye tarafından karşılandığına dikkat çeken Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey, “Kozmetik, ilaç ve gıda sektöründe yoğun olarak kullanılan defneyi bundan böyle dünyaya ‘Türk markası’ olarak tanıtmak için önemli bir adım attık. Ülkemizde yetişen defne bitkisi müdürlüğümüzün girişimleriyle TÜRKPATENT tarafından OGM adına “ Türk Defnesi” mahreç coğrafi işareti ile tescillendi. Böylece yeni Coğrafi İşaret Yasasına göre, ilk kez bir ürün Türk ibaresi ile tescillenmiş oldu. Şimdi Türk Defnesi Avrupa yolcusu. Bu süreci de başarıyla atlattığımızda Türk Defnesi global pazarda daha etkin yer alabilecek” dedi.  

Türk ibaresiyle tescillenen ilk ürün 

Orman Genel Müdürlüğü koordinasyonunda Bursa Orman Bölge Müdürlüğü yürütücülüğünde, Bursa Teknik Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Orman Mühendisleri Odası ve Karacabey Belediyesi paydaşlığında Türk Defnesi’nin Coğrafi İşaret Patentinin OGM adına tescil süreci tamamlandı. Bu güne kadar tescili bulunmayan defne için Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Sistemine başvurunun da ilk şartının yerine getirildiğinden bahseden Bekir Karacabey, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yeni Coğrafi İşaret Yasasına göre ilk kez bir ürün Türk ibaresi ile tescillenmiş oldu. Mahreç işareti ile dünya pazarlarına ihraç edilmeye başlanacak olan “Türk Defnesi”nin farklılığını ülkemizin bereketli topraklarından aldığı, kalitesinin tarafımızdan tescil ve denetimle korunduğu tescillenmiş oldu. Şimdi Türk Defnesi Avrupa yolcusu. Bu süreci de başarıyla atlattığımızda Türk Defnesi global pazarda daha etkin yer alabilecek.”

Ülke ekonomisine 2 milyar liralık katkı

OGM tarafından 2016’da hazırlanan “Defne Eylem Planı” sayesinde 2005 yılında 6 bin 436 ton olan üretimin 2019 yılında 32 bin 600 tona, 2020 yılında ise 44 bin 350 tona yükseldiğine değinen Karacabey, “Geçtiğimiz yıl defne köylüsüne 150 milyon TL, ülke ekonomisine ise 1 milyar 850 milyon TL katkı sağladı. Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz Bölgelerindeki 25 ilde yetişen ve özellikle Bursa Karacabey ormanlarında yoğun olarak görülen defne dünyanın pek çok ülkesine ihraç ediliyor. Yaprağı ve yağı özellikle kozmetik, ilaç ve gıda sektörü tarafından kullanılan defne, Genel Müdürlüğümüzün koordinasyonunda, yerel halka ve bölgeye önemli bir gelir imkanı sağlıyor” diye aktardı. 

Orman köylüsüne istihdam kaynağı 

Kırsalda özellikle kadınların ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesi için projeler yürüten OGM, orman dışı ürünlerin üretiminde orman köylüsünü desteklemeye devam ediyor. Bunlardan biri olan ve yağından sabun, yaprağından ise çeşitli dertlere deva baharatlar elde edilen defne, kırsalda önemli bir istihdam kaynağı yaratıyor. Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz Bölgesi’nde yer alan pek çok şehirdeki orman köylüsünün belli başlı geçim kaynaklarından biri haline gelen defne, özellikle ev hanımlarına gelir kapısı oluyor.  

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

DHL’den, sürdürülebilir tedarik zinciri için 7 milyar Euro’luk yatırım

DPDHL Grup, 2025 stratejileri içerisinde yer alan çevresel sürdürülebilirlik alanında yatırımlarına hız kesmeden devam ediyor. Sürdürülebilirlik Yol Haritası lansmanını yapan grup, 0 emisyon için kolları sıvıyor.

Lojistik devi Deutsche Post DHL, şirketin karbondan arındırma ve çevresel sürdürülebilirlik alanında önemli bir adımı temsil eden Sürdürülebilirlik Yol Haritasının lansmanını gerçekleştirdi. Yeni planın ana hedefi ise;  iddialı iklim hedefleri sunmak.

Sürdürülebilir Bir Tedarik Zinciri İçin 7 Milyar Euro Yatırım

DHL, yeni taahhütlerinin bir parçası olarak; alternatif havacılık yakıtlarına, sıfır emisyonlu elektrikli araçların genişletilmesine ve iklim açısından nötr binalara odaklanarak CO2 emisyonlarını azaltmaya yönelik tedbirlerde önümüzdeki on yıl içinde işletme giderleri ve sermaye giderlerine 7 milyar Euro'luk yatırım yapmayı taahhüt ediyor.

2017 yılında DHL, net sıfır sera gazı (GHG) emisyonu hedefi belirleyen ilk küresel lojistik şirketi olmuştu. Yeni yol haritası kapsamında şirket, Paris İklim Anlaşması uyarınca 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını azaltmak için Bilime Dayalı Hedefler girişimi (SBTi) ile yeni geçici hedefler taahhüt ediyor. DHL, yeni önlemler olmadan yaratılacak olan 46 milyon tona kıyasla, Grup CO2 emisyonlarını 2030 yılına kadar 29 milyon tonla sınırlamayı taahhüt etti.

2030 Yılına Kadar Küresel Teslimat Araçlarının 60’ı Elektrikli Olacak

Şirket, bu hedeflere ulaşmaya çalışırken izleyeceği çeşitli girişimleri özetledi. DHL, daha kısa rotalarda ve son millerde büyük ölçüde elektrifikasyona odaklanacak ve 2030 yılına kadar son mil için küresel teslimat araçlarının 60'ının elektrikle çalıştırılmasını planlayacak. Elektrifikasyonun henüz bir seçenek olmadığı daha uzun rotalarda şirket, havacılık ve hat taşımacılığındaki yakıt gereksinimlerinin en az 30'unun sürdürülebilir yakıtlarla karşılanmasını istiyor.

DHL ayrıca, kadın yöneticilerin oranını bugün 23,2'den 2025'e kadar 30'a çıkarmak için yeni bir çeşitlilik hedefi de dahil olmak üzere, yeni yol haritası kapsamında iddialı sosyal ve yönetimsel sürdürülebilirlik hedeflerini ortaya koyuyor. DHL, Sürdürülebilirlik kriterlerine daha yakın uyum sağlamak için Tedarikçilere Yönelik Davranış Kurallarını güncellediğini de belirtti.

DSC Türkiye ve Orta Doğu CEO’su Orkun Saruhanoğlu: “2022 yılı sonuna kadar 150 Milyon TL yatırım yapmayı hedefliyoruz.”

Küresel bir markanın parçası olan DHL Supply Chain Türkiye olarak üzerlerine düşen tüm görevleri yerine getirmeye hazır olduklarını sözlerine ekleyen DSC Türkiye ve Orta Doğu CEO’su Orkun Saruhanoğlu, bu yolda atacakları adımlara da değindi. “Yeni depo ve araç yatırımlarının yanı sıra sürdürülebilir projelere de odaklanacağız. Türkiye’de 2022 yılı sonuna kadar 150 Milyon TL tutarında bir yatırım yapma hedefimiz bulunuyor. Bu yatırımların tamamı ise doğa dostu çözümlerle olacak. Karbon salınımını düşürüp daha az enerji tüketen ürünlere verdiğimiz öncelikle daha sürdürülebilir bir tedarik zinciri yönetimi için hız kesmeden çalışmalarımıza devam ediyoruz. “

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Şişecam’ın Mersin’de cama dair tüm lojistik operasyonları tek merkezden yönetilecek

Dünyada camın tüm temel alanlarında faaliyet gösteren tek global şirket olan Şişecam, Mersin’de cam ambalaj, cam ev eşyası ve düzcam faaliyet alanlarına dair tüm lojistik operasyonlarını tek merkeze topladı. Şişecam’ın Mersin’de cam alanındaki lojistik faaliyetlerinin entegre yönetimini sağlayacak olan Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nden 5 kıtada toplam 70’den fazla ülkeye ihracat gerçekleştirilecek. Şişecam Mersin Lojistik merkezinde lojistik süreçleri Arkas Lojistik tarafından yönetilecek.

Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nin açılışı 9 Eylül tarihinde, Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici, Şişecam Tedarik Zinciri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Selma Öner, Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı& Arkas Lojistik Hizmetler Grup Başkanı Diane Arcas Göçmez, Arkas Lojistik İcra Kurulu Başkanı Onur Göçmez ve Arkas Lojistik Genel Müdürü Serhat Kurtuluş’un katılımıyla gerçekleşti. Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici, “Şişecam’ın cama dair farklı faaliyet alanlarında gerçekleştirdiği lojistik operasyonlarını tek merkezde toplama adımı, stratejik odaklarımızla uyumlu, entegre bir süreç yönetimine imkan sağlayacak. Ana faaliyet alanlarımıza odaklanırken, bir yandan da bu faaliyetlerimizi destekleyen stratejik adımlar atmayı sürdürüyor, bu adımlarımızda alanında gücünü kanıtlamış iş ortaklarımızın uzmanlıklarından da yararlanıyoruz” dedi.

Türkiye’nin en köklü kuruluşları arasında yer alan Şişecam, Mersin’de cama dair tüm lojistik operasyonlarının tek merkezden ve entegre yönetimini sağlayacak stratejik bir adım attı. Mersin’de konumlandırılan ve yönetiminin Arkas Lojistik tarafından üstlenileceği Şişecam Mersin Lojistik Merkezi, 9 Eylül tarihinde Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici, Şişecam Tedarik Zinciri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Selma Öner, Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı& Arkas Lojistik Hizmetler Grup Başkanı Diane Arcas Göçmez, Arkas Lojistik İcra Kurulu Başkanı Onur Göçmez ve Arkas Lojistik Genel Müdürü Serhat Kurtuluş’un katılımıyla açıldı. 

Şişecam Mersin Lojistik Merkezi aracılığıya toplam 105 Bin metrekare kapalı alanda, yönetilecek operasyonlar ile 5 kıtada 70’den fazla ülkeye düzcam, cam ambalaj, cam ev eşyası ürün ihracatı gerçekleştirilecek. Merkezde inşaatı devam eden ve başlayacak olan yeni ambar yatırımlarıyla birlikte hizmet verilecek toplam kapalı depo alanının 155 Bin metrekareye çıkartılması hedefleniyor. 

Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nden cam ambalaj faaliyet alanında 1000 farklı ürünle 40 ülkeye, düzcam alanında   700’e yakın ürünle 50 ülkeye sevkiyat yapılması planlanıyor. Cam ev eşyası faaliyet kolunda ise 250 farklı ürünü 30’a yakın ülkeye ulaştırma hedefi bulunuyor. Aylık 2000’e yakın aracın işlem göreceği Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nin tedarik, lojistik, güvenlik gibi süreçlerinin yönetimi ise 120 kişilik bir ekiple Arkas Lojistik tarafından gerçekleştirilecek.

“Tek Şişecam stratejisi ile uyumlu, entegre yönetim sağlayacak”

Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici, Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nin, farklı üretim tesislerinin tüm lojistik faaliyetlerinin tek merkezden yürütülmesi anlamında Şişecam’ın stratejik hedefleri ile uyumlu ve önemli bir adım olduğunu vurguladı. Elverici: “Şişecam, dört kıtada 14 ülkeye yayılan üretim faaliyetleri ve 150 ülkeyi aşan satışlarıyla küresel bir oyuncu konumundadır. Üretim kapasitelerimiz açısından dünyada cam ev eşyası alanında en büyük iki, cam ambalaj ve düzcam alanlarında ise en büyük beş oyuncu arasında bulunuyoruz. Geçtiğimiz yıl tamamladığımız birleşme sürecinin ardından ortaya çıkan “Tek Şişecam” yapılanması, bize daha yalın, sade, yönetim süreçlerini merkezileştiren ve bu doğrultuda kolaylaştıran güçlü bir yapı sundu. Mersin’de, camın farklı alanlarındaki tüm lojistik operasyonlarımızı tek bir merkezde toplama hamlemiz de bu yaklaşımın bir başka ürünüdür. Ana faaliyet alanlarımıza odaklanırken, bir yandan da bu faaliyetlerimizi destekleyen alanlarda gelişime yönelik hamleler yapıyor, bu adımlarımızda alanında güçlü iş ortaklarımızın uzmanlıklarından yararlanıyoruz” dedi.

“5 kıtada 70’den fazla ülkeye ihracat yapacağız”

Görkem Elverici, Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nin düzcam, cam ev eşyası ve cam ambalaj faaliyet alanlarında hizmet vereceğini söyleyerek “Küresel salgının yarattığı sıra dışı koşullar dünyada gerek üretim, gerekse tedarik zinciri süreçlerini etkiledi. Bu koşullara rağmen Şişecam, öngörülü kararları ve stratejik adımları ile bu süreçte tüm ekosistemi için sürdürülebilir değer yaratmaya devam etti. Optimizasyon ve operasyonel mükemmelliğe yönelik çalışmalarımız sayesinde üretim faaliyetlerinin devamlılığı etkin bir şekilde sağlandı. Ayrıca, dört kıtaya yayılan üretim faaliyetlerimizdeki konumlandırmamız tedarik zincirinde yaşanan olumsuzlukların daha etkin şekilde yönetilmesine de imkân tanıdı. Şişecam Mersin Lojistik merkezimiz ile üç faaliyet alanımızda, 5 kıtada 70’den fazla ülkeye ihracat gerçekleştireceğiz. Küresel salgının etkisinin hangi boyuta ulaşacağının belirsizliğini koruduğu önümüzdeki dönemde de faaliyetlerimizi güçlü yetkinlik ve reflekslerimizi kullanarak yönetmeye, iş süreçlerimiz ve planlarımızda gerekli güncellemeleri yaparak tüm paydaşlarımız için değer yaratmaya devam edeceğiz” diye konuştu.   

 

“30 Bin tedarikçimiz ile büyük bir zinciri yönetiyoruz”

Şişecam Tedarik Zinciri Genel Müdür Yardımcısı Dr. Selma Öner de Şişecam’ın 30 Bin tedarikçisi ile bugün Türkiye’de en fazla tedarikçi sayısına sahip şirket olduğunu ifade ederek, “Bugün ürünleriyle 150’yi aşkın ülkeye ulaşan küresel bir oyuncu olarak, oldukça büyük bir tedarik zincirini yönetiyoruz. Bu kapsamda lojistik faaliyetlerimizin bir araya toplanması ve tek elden merkezi bir bakış açısıyla yönetilmesinin büyük bir öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Şişecam Mersin Lojistik Merkezi’nde lojistik operasyonlarımızın yönetimini Arkas lojistik uzmanlığında tek merkezden sürdüreceğiz. Tedarik zincirine yönelik hızlı ve güçlü adımlarımız ile hem Şişecam’ın güçlü hedeflerine hem de geniş ekosistemimize yönelik önemli katkılar sunmaya devam edeceğiz” dedi. 

Şişecam Hakkında

Türkiye’nin en köklü kuruluşları arasında yer alan Şişecam düzcam, cam ev eşyası, cam ambalaj ve cam elyafı gibi camın tüm temel alanları ile soda ve krom bileşiklerini kapsayan iş kollarında küresel bir oyuncudur. Bugün dünyada cam ev eşyasında en büyük iki, cam ambalaj ve düzcamda ise en büyük beş üretici arasından yer alan Şişecam, dünyanın en büyük sekizinci soda üreticisi olmasının yanı sıra krom kimyasallarında dünya lideridir.

Düzcam, cam ev eşyası, cam ambalaj, kimyasallar, otomotiv, cam elyaf, maden, enerji ve geri dönüşüm iş kollarında öncü bir rol üstlenen Şişecam, Türkiye’nin yanı sıra Almanya, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Macaristan, Bosna Hersek, Rusya Federasyonu, Gürcistan, Ukrayna, Mısır, Hindistan ve ABD’de üretim faaliyetlerini yürütmektedir.

Şişecam, 85 yıllık deneyimi, 22 Bin çalışanı, dört kıtada 14 ülkeye yayılan üretim faaliyetleri ve 150 ülkeyi aşan satışlarıyla uluslararası ölçekte bir şirket olarak, ana faaliyet alanlarında dünyanın en büyük üç üreticisinden biri olma hedefiyle yoluna devam etmektedir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Tohum Otizm Vakfı Sınıf Donanımı Projesi Kapsamında, Ankara’da özel eğitim sınıfının açılışı gerçekleşti.

Tohum Otizm Vakfı tarafından Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) tanısı olan çocuklar ve gençlerin, tek çareleri olan eğitime ulaşmalarını sağlamak, çağdaş toplum koşullarında yaşamlarını sürdürebilmelerine yönelik gereksinimlerini karşılamak ve ihtiyacı olan devlet okullarına materyal desteği sunmak amacıyla yürütülen Sınıf Donanımı Projesi kapsamında materyal donatılan 121. özel eğitim sınıf açılışı Ankara’da hayırsever Soner Keskiner desteğiyle Mamak Büyükşehir Anfa Ortaokulu’nda gerçekleşti. 

 

Hayırsever Soner Keskiner desteği ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğiyle gerçekleştirilen özel sınıfın açılış törenine, Mamak RAM Müdür Yardımcısı Özlem Görür ve Tohum Otizm Vakfı Eğitim AR-GE Direktörü Neslihan Canpolat Çığ katıldı.

 

Tohum Otizm Vakfı tarafından özel eğitim sınıflarının ideal hale getirilmesi amacıyla hayata geçirilen Sınıf Donanımı Projesi kapsamında bireysel & kurumsal gönüllülerin desteğiyle bugüne kadar; İstanbul, Diyarbakır, Batman, Mardin, Artvin, Antalya, Balıkesir, Muş, Van, Bursa, Ankara, Ardahan, Manisa, Şanlıurfa, Muğla ve Konya gibi Türkiye’nin dört bir yanındaki illerde 121 özel eğitim sınıfı açılmış, ayrıca ailelere ve öğretmenlere yönelik özel eğitimler verilmiştir.

 

 

Tohum Otizm Vakfı Hakkında: 

Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı, "Otizm Spektrum Bozukluğu" olan çocukların erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılmasına öncülük edilmesi ve bunun yurt çapında yaygınlaştırılması amacıyla, kar amacı gütmeyen ve kamu yararını gözeten bir sağlık ve eğitim vakfı olarak 15 Nisan 2003 tarihinden bu yana çalışmalarını yürütmektedir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

90. yılında 99 yıllık kurtuluş öyküsü İzmir, yeni yaşını fuarda kutladı

İzmir’in kurtuluşunun 99’uncu yıl heyecanı tüm kenti sardı. Zafer coşkusunu yaşamak isteyen İzmirliler, meydanlardaki kutlamaların yanı sıra İzmir Enternasyonal Fuarı’na akın etti. 

Milli mücadele ruhu, “Cumhuriyet’in Fuarı”na yansıdı. Demokrasi ve barışın bahçesi Kültürpark, zaferin yeni yaşını kutlamak isteyen on binlere kucak açtı. 

Bir fuarın ötesine geçerek dünyanın tarihsel ve ekonomik hafızasını içinde barındıran, Türkiye’nin ise en değerli kültürel miraslarından biri olan İzmir Enternasyonal Fuarı, 90’ıncı kez düzenleniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin asırlık çınarı olan fuar, tüm değerlerini bu yıl yeni nesle aktarmayı hedefliyor. Geleneği gelecek ile buluşturan fuar, bu misyonu taşıyan herkese kucak açıyor. 

Kurtuluşun tarihi belleği 

Cumhuriyet’in en eski değerlerinden biri olan İzmir Enternasyonal Fuarı bu yıl 90’ıncı kez düzenleniyor. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından, ‘Türkiye’nin gelecek planlarının hayata geçirilmesi’ amacıyla kurulan İzmir Enternasyonal Fuarı, “90 Yıldır Birlikte Kutluyoruz, Geleceği İzmir’de Birlikte Kuruyoruz” sloganları ile ilk günden beri devam eden vizyonunu sürdürüyor. 

26 Ağustos'ta başlayan ve 9 Eylül 1922’de İzmir’in Kurtuluşu ile sonuçlanan Milli Mücadele Destanı, Cumhuriyet’in Fuarı’nda da büyük bir coşku ile kutlandı. 90’ıncı yılında 99 yıllık kurtuluş öyküsünü anlatan sergi ve etkinlikleriyle dikkat çeken fuar, İzmirlileri her zaman olduğu gibi demokrasi ve barış bahçesi Kültürpark’ta buluşturdu. 

Kültürpark’ın kuruluş amacı, bir kültür hafızası oluşturmak

Fuarda, kültürel ve tarihi mirası fuara yansıtan en önemli etkinliklerden biri olan “Artifex Ludens-Sanatla Oyun: Sunay Akın Sanatın Oyuncakları Koleksiyonundan Bir Seçki” sergisi dikkat çekiyor. Sanatseverlere kolektif kültürün ve hafızanın önemli dayanaklarını keşfetme olanağı sunan serginin sahibi Sunay Akın, serginin İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında açılmasının önemine dikkat çekerek, “Kültürpark’ın kuruluş amacı, bir kültür hafızası oluşturmak… Kültürpark’ın içinde kurulduğu günden beri müzeler, tiyatro sahneleri, sergi alanları var. Burası aslında insanların sanat ve bilimle buluştuğu bir yer. Çünkü İzmir Fuarı’nda sergilenen bütün yenilikler bilimin ürettiği son ürünler oluyor. Bilim ve sanat hafızası burası… Böyle bir mekanda sanatla oyun sergisini açmak, aslında buranın tarihi kimliğine sahip çıkmak anlamına geliyor” dedi. 

 

Dünyanın dört bir yanından Kültürpark’a

İzmir’in gerçekten son birkaç yılda çok zor günler yaşadığını ama hepsini başarıyla aştığını belirten ünlü araştırmacı Akın, “İzmir’in değerli Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer bu serginin İzmir’de kalıcı bir müzeye dönüşmesini istiyor. Bu da benim en büyük hayallerimden biri. Dünyada bini aşkın oyuncak konulu müze var. Yenisi İzmir’de açılır ama içinde sadece sanat konulu oyuncakların sergilendiği müze bir tane olur. Dileğim, tiyatrodan edebiyata, sinemadan müziğe kadar sanatın tarihini anlatan bir oyuncak müzesi olsun” dedi. 

Dünyada böyle bir müzenin başka örneğinin olmadığına dikkat çeken Akın, “Bu hamleyle İzmir, dünya müzeciliğinde öne çıkar. İzmir bunu hak ediyor. Küçük prensin ilk oyuncağı, Mozart’ın porselen bebeği, Beatles oyuncakları ve daha niceleri… Her biri dünyanın dört bir yanından toplandı, Kültürpark’ta sergileniyor. Tiyatrodan edebiyata, sinemadan müziğe kadar sanatın tarihini anlatan tarihi ve kültürel bir bellek oluşturuyor. Tıpkı fuar gibi… Fuarın kuruluş, ilk açıldığı günden süregelen bütün amacını barındırıyor. İzmirlileri bir hafızaya, bir belleğe davet ediyor bu sergi. İzmir gerçekten sanata ve bilginin ışığına sahip çıkan bir kent… Her şeyin en iyisini hak ediyor” şeklinde konuştu. 

“Atatürk, 90 yıl önce fuarı Avrupa’ya tanıttı”

9 Eylül 2021 Perşembe günü “Yüz Yüze Sohbetler” etkinliğinin konuklarından olan Nasuh Mahruki ise,  İzmir Enternasyonal Fuarı’nın önemi üzerine vurgu yaparak şunları dile getirdi:

“Bu fuar, 90 yıl önce kurtuluş mücadelesi ile tüm dünyaya örnek olarak küllerinden yeniden doğan bir ülkenin, kendini dünya sahnesinde gösterdiği prestijli bir organizasyondur. Atatürk, İzmir Enternasyonal Fuarı’nı tanıtmak için Avrupa’ya yetkililer göndermiş ve Türkiye’nin değerlerini, güzelliklerini, kültürünü, tarihini, insanını, vizyonunu 90 sene önce yurt dışına tanıtmıştır. İşte fuar, bu vizyonla açılmış bir efsanedir benim için. Bana göre İzmir, Türkiye’nin hem fikir ve yaşam biçimiyle, hem de doğası ve coğrafyasıyla Avrupa’ya en yakın kentidir. İzmir, Türkiye’nin göz bebeğidir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kemal Okuyan: TKP imkansızın değil, biricik seçeneğin peşinde

10 Eylül 1920'de Bakü'de kurulan Türkiye Komünist Partisi bugün 101 yaşına bastı. Bir asırlık mücadele ömrünü geride bırakan parti, aynı zamanda Türkiye'nin en eski partisi ünvanına da sahip.

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 101 yılı geride bırakan mücadele tarihi, pandemi süreci, partinin geçtiğimiz günlerde yaptığı cephe çağrısı, seçimler ve pazar günü gerçekleştirilecek mitingle ilgili soL Haber Portalı'nın sorularını yanıtladı.

Okuyan'ın röportajı şöyle:

TKP bugün 101 yaşına bastı. Yanıtı belki sayfalar sürecek bir soruyu bugün sormazsak olmaz gibi geliyor: Bir asırlık mücadele ömrü bir yandan gurur vesilesi ama diğer taraftan da "işte kaç yıldır uğraşıyorsunuz, bir türlü olmuyor" diyenler için de bahane olmuyor mu? Bunu söyleyenlere ne yanıt verirsiniz?

Kapitalizm ya da genel olarak insanlar arası eşitsizliğin kaynağı olan sömürü ilişkilerinin hiçbir meşruiyeti olamaz, yoktur. Bir an için varsayalım ki dünyada ve Türkiye’de komünizm Komünist Manifesto’dan sonra, 170 yıl boyunca hiçbir etkiye sahip olmamış, işçi sınıfı hareketi her zaman güdük kalmış, Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeler hiç kurulmamış olsun. Bugünkü, insana yakışmayan alçak toplumsal düzenin yıkılması için yine de kollar sıvanırdı… Yıkılması uzun sürdü diye emperyalist-kapitalist sistemi kabullenip ona boyun mu eğeceğiz? Kaldı ki, bir an için varsaydığımız doğru değildir, komünizm 1848’ten bu yana dünyayı etkileyen, hatta dünyanın gidişatında belirleyici öneme sahip bir ideoloji ve siyasi harekettir. Öyle olmasa onca yıl boyunca emperyalistlerin istihbarat örgütleri, medyası, akıldaneleri komünizmle mücadeleyi kesintisiz bir biçimde en temel görev olarak tanımlamazdı. Öyle olmasa, AKP Genel Başkanı her fırsatta “komünist oyunu bu” diye söze girmezdi.

Sovyetler Birliği yıkılıncaya kadar dünya iki blok, biri sınıfsız sömürüsüz bir toplumsal sisteme yol almaya çalışan diğeriyse eşitsizliklerin sürmesine çabalayan iki blok arasındaki mücadeleye tanık oldu. “Bir türlü olmuyor” lafına sığmayacak büyük başarılar var o dönemde.

Ve son olarak, bugün TKP de dahil olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde komünist partileri her gün daha fazla insanı “bu iş olur” iradesinin parçası haline getiriyor. TKP’ye katılanlar imkansızın değil, biricik seçeneğin gerçekleşmesine katkı koymak için bunu yapıyorlar. Aslında işin gerçeği şudur: Her gün daha açık bir biçimde görülmektedir ki bugünkü kapitalist düzen bir türlü dikiş tutmuyor, yeni ve çözülmesi imkansız sorunlar yaratıyor ve büyük bir hızla çürüyor. TKP kuruluşunun 101. yılında “yıkalım bu köhne düzeni” derken şaşırtıcı, garip bir şey söylemiyor. Tersine milyarlarca kişiyi yoksulluğun ve çaresizliğin içine kıstırmış akılsız ve zalim bir dünya düzeninin sonlanması için Türkiye’de üzerimizi düşeni yapmaya çağırıyor.

Aslında TKP 100. yaşını bir dizi etkinlikle kutlamaya hazırlanıyordu fakat pandemi bunların rafa kalkmasına neden oldu. TKP çok değişik, olağanüstü koşullarda mücadele etti bugüne kadar ama pandemi dönemi bunların dışında farklı bir deneyim olarak yerini aldı herhalde. Siz örgütsel ve siyasal olarak ne tür sonuçlar çıkardınız bu dönemden?

Çok fazla sonuç çıkardık. Eksikliklerimizi de gördük. Ancak salgının bize en fazla hatırlattığı şudur: İster deprem olsun, ister sel felaketi, ister orman yangını, ister pandemi, sermaye sınıfına karşı mücadeleyi bir saniye bile aksatmamak, insani ya da başka nedenlerle bu mücadelenin yoğunluğunu azaltmamak gerekiyor. Bu saydığım durumların hepsi kısa sürede yaşandı ve görüldü ki, enkaz altında kalan birini molozların arasından çıkarırken de, salgına karşı önlem listesi yayınlarken de, ağaçların üzerine sönmesi için su sıkarken de patronların kâr taksimetresi deli gibi çalışıyor. TKP bütün bu dönemde olanaklarının çok ötesinde bir dayanışma örgütlemeye çalıştı ve kimi örneklerde bu son derece başarılı, anlamlı sonuçlar verdi. Bu dayanışma kültürü her tür siyasi hesabın ötesindedir, gelişkin bir ahlakı temsil eder. Bunu daha da geliştireceğiz. Ancak bu kültürün para babalarına, sömürücülere boş bir meydan sunmaması için daha uyanık olacağız. Alçaklığa mola vermeyen bir düzen var karşımızda, çıkardığımız en önemli sonuçlardan biri budur.

Geçtiğimiz haftalarda yeni açılan parti binaları, semt evleri, işçi evleri duyurularını gördük. Partinin etkinliğinin az olduğu coğrafyalardaydı bunların bir kısmı… Türkiye solunun uzun yıllardır unuttuğu bir pratik belki de, mesela köy evleri görmeye başladık. Olağan koşullarda varlık gösterilmekte zorlanılan yerlerde pandemi koşullarında nasıl oldu da böyle adımlar atılabildi? Ve bunların kalıcı olacağını düşünüyor musunuz?

TKP her koşulda mücadelesini sürdürmekle yükümlü bir parti. Evet, pandemi bizi de çok etkiledi. Büyük medyada yer verilmeyen, düzen içi siyaset kanallarında yer almayan bir partinin gücü fabrikalardadır, işyerlerindedir, okullardadır, sokaklardadır. Ve insanlar arası doğrudan iletişimdir bizi güçlü kılan. Burada çok ciddi bir kısıt ortaya çıktı. Toplumsal mesafe kavramının kendisi bile başlı başına bir sorun. Fiziki mesafe salgında bir önlem olabilir ancak toplumsal mesafe kavramı, toplumsal bir varlık olan insanın ayarlarını bozmaya dönük bir saldırıdır. Bu koşullarda evet zorlandık ancak çaresiz kalmadık, çözüm ürettik, yeni araçlar geliştirdik. Kaldı ki, bizim semt evleri çalışmamız pandemiden önce bir ivme kazanmıştı, pandemide çok önemli olanaklar yarattı. TKP çok geniş bir coğrafyada kesintisiz bir faaliyet yürütüyorsa bunda birkaç yıldır sürdüğümüz sistemli çalışmanın etkisi büyüktür. TKP’nin birçok yerleşimdeki varlığı ve etkisi kalıcıdır ve kendisini daha güçlü bir biçimde gösterecektir.

Merak edilen bir soruyu sormak istiyorum. TKP geçtiğimiz günlerde bir açıklama yayınladı. Bu açıklamada "… siyasi güçlere devrimci cephe" çağrısı yer aldı. Bu çağrının zamanlaması ve neyi hedeflediği konusunda biraz daha ayrıntılı bilgi verir misiniz?

Daha açık ve ayrıntılı nasıl ifade edilir bilmiyorum. TKP bazı temel başlıklarda kendisi gibi düşünen başka devrimci özneler olduğunu biliyor. Düzen siyasetinden ve onun partilerinden tamamen bağımsız, emekçi halka dayanan, laikliği amasız fakatsız savunan, emperyalizme karşı tavizsiz bir duruş sergileyip bağımsız bir ülke isteyen güçleredir çağrımız. TKP ilk kez yapmıyor böylesi bir çağrıyı. Bu türden yaklaşımı olan da bir tek TKP yok. Ancak bu seferki çağrımız daha sade, daha sınırları netleşmiş, daha somut bir çağrıdır. Demek ki bunun için daha uygun koşullar olduğunu düşünmüşüz.

Çağrınız karşılık buldu mu? Böyle bir cepheleşme için "iyi haber" bekleyenlerin sayısı hiç de az değil. Ülkedeki mevcut siyasi taraflaşmanın kapsayamadığı çok geniş toplumsal kesimler var ve samimiyetle güçlü bir sol alternatifin istendiği görülüyor.

Bu çağrı TKP’nin konumunu, kararlılığını, samimiyetini bir kez daha sergilemek açısından anlamlı. Yoksa girişimler, temaslar zaten sürüyor. Dediğiniz gibi güçlü bir sol seçenek için koşullar uygun ve bunun karşılığı fazlasıyla var. TKP’nin üzerine düşeni yapacağından herkes emin olmalı. Biz TKP’nin kendi örgütsel ve siyasal etkisini artırması, bu doğrultuda yürüttüğü çalışmalar ile tutarlı ve ilkeli bir cephenin yaratılması arayışının birbirine güç vereceğini düşünürüz. Dahası TKP, dostlarının da güçlenmesini büyük bir içtenlikle arzu etmektedir. Zaten tersi bir zihniyetle herhangi bir mücadele ortaklığı oluşamaz.

Bu çağrının hedefinde seçimler de var mı?

Seçimlerin tek başına Türkiye’de toplumsal kurtuluşu sağlaması olanaksız. Örgütsüz bir halk sandıkta hep aldatılır, hep yenilgiye uğrar. Dolayısıyla bugün halkımıza dayatılan siyaset kanalları aslında halkı edilgenleştirmektedir. Bu anlamda merkeze seçimleri ya da kimi temsili kurumları koyan her strateji halk açısından fiyaskodur. Ancak seçimleri kapsamayan bir siyasi mücadele de olmaz. Seçimler her açıdan önemsenmelidir. Bunu içermeyen bir işbirliği ya da cepheleşmenin ne inandırıcılığı olur ne de bir başarı şansı.

Türkiye'nin başta yoksulluk ve gericilik olmak üzere neredeyse kronikleşmiş tüm sorunları şu an halkın üzerine yığılmış desek abartı olmaz. Ancak yine de iktidarıyla, muhalefetiyle herkesin dilinde seçimler, ittifaklar, pazarlıklar… Az önce seçim konusundaki yaklaşımınızı açıkladınız ama siz bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?

Evet, bu soruya sanırım yanıt verdim. Biz bugünkü düzen siyasetiyle aynı dili konuşmuyoruz. Hiçbir açıdan. Milletvekili pazarlıklarını geçtik, şu anda 2023 sonrasındaki olası bakanlar kuruluna dair görüşmeler yürütülüyor. Şaka gibi… Halkla alay etmektir bu. Bugünkü siyaset kültüründe siyasetçiler kendilerini kaybedip ülkenin kaderini ellerinde tuttuklarını sanabilir ve “ben şunları bunları yapacağım” diye nutuk atabilir. Oysa paranın gücüne hizmet ettikleri oranda varlar. Emperyalist merkezlerin, patronların verdiği düdüğü öttürdüklerini bazen unutuyorlar.

Son yıllarda sokaklar durgun. Muhalefetin zaten sokakta siyaset yapmak gibi bir derdi yok, tam aksine… Pandemi de bahane oldu bu duruma. İktidar da bu durumu fırsat bilerek yasak koymakta hiç elini korkak alıştırmadı. TKP'nin mevcut koşulları zorladığı görülüyor, Haziran ayında Ankara'da bölgesel bir miting yaptınız, kadın, öğrenci, işçi eylemlerinde TKP'yi görüyoruz. Emekçilerin sokağı bırakmaması bir gereklilik mi, öyleyse sizce nasıl değişecek mevcut durum?

Bütün dünyada işçilerin, halkın mücadelesine yeni kısıtlamalar getirilmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Fazla uzun lafa gerek yok. Bunun normalleşmesine, kanıksanmasına izin veremeyiz. Bu anlamda yapılan her itiraz, yapılan her çıkış, halkın mücadele etme iradesini güçlendirmesi, ona enerji vermesi koşuluyla son derece anlamlıdır.

Pazar günü de bir miting hazırlığınız var. Genelde seçim sürecinde miting yapar partiler, siz niye şimdi miting yapıyorsunuz, TKP şu anda oy istemiyorsa neyin çağrısını yapıyor?

Sosyalizm mücadelesi süreklilik ister. Ülkenin durumu ortada, bizim kesintisiz bir biçimde emekçi halkın örgütlü gücünü artırıcı bir tutum içinde olmamız gerekiyor. Pazar günü saat 17.00’de İstanbul Kartal’da bir miting yapıyorsak bu tamamen halkın umudunu, örgütlülüğünü, enerjisini artırmak içindir.

TKP verdiği mücadeleye daha fazla kişinin katılmasını istiyor doğal olarak. Bu seçim dönemine bırakılamaz ki… Üstelik partimize son haftalarda ciddi bir katılım var, daha önce sola yüzünü hiç dönmemiş insanlar “ben de varım” diyor. Demek ki koşullar daha fazlası için uygun.

Bir de daha önceki yıllarda TKP saflarında olan ama çeşitli nedenler ayrılan dostlarımızın “nerede kalmıştık” diyerek partilerine dönmeye başladığını görüyoruz. Mitingimiz bu anlamda bir çağrıdır da. "Hiç boyun eğer mi insan" demiştik, boyun eğmeyen herkesi mitingimize bekliyoruz.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dünya Tavuk Etini Neden Çok Seviyor?

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ve Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) “Tarımsal Görünüm 2020” raporu kapsamında 2020 yılında dünyada 325 milyon ton et üretildiği açıklandı. Raporda toplam üretimin 40,6’sı olan 132 milyon ton kanatlı eti ise dünyada en çok tüketilen et türü olarak karşımıza çıkıyor. OECD ve FAO’nun projeksiyon çalışmaları kapsamında özellikle tavuk eti önümüzdeki yıllarda da birinci sırayı koruyacak görünüyor.

Peki neden ülkemiz dahil tüm dünya tavuk etini en çok tüketilen hayvansal protein kaynaklarının başına getiriyor? Neden bu kadar çok tavuk eti tüketmeyi seviyoruz?

 

Vücudumuz tavuk etini seviyor çünkü, tavuk eti;

İhtiyaç duyduğu yüksek kalitede, değerli bir protein kaynağıdır. 

Her yaşta sağlıklı bireyler için günlük diyetlerinde İhtiyaç duyulan yüksek kalitede, kolay sindirilebilen bir protein kaynağıdır. 

Kas oluşumunu ve kasın onarılmasını sağlar, kemiklerimizi güçlendirir. Dolayısıyla büyüme ve gelişme dönemi ile sporcular için vazgeçilemez bir  protein kaynağıdır.

Derisiz ve yağsız göğüs eti, yüksek protein içeriği ve düşük yağ  değeri sayesinde sağlıklı kilo verdirir, diyet sırasında kas kaybını önler ve kan şekerimizi kontrol eder.  

Anne adayı hamilelerle emziren kadınlar için olduğu kadar diyetetik hastane mutfaklarının da vazgeçilmez bir temel gıdasıdır.

Beynimiz tavuk etini seviyor çünkü;

Her yaşta beynimizin gelişimini, kavrama yeteneğini ve nörolojik fonksiyonlarını destekleyen B12 vitaminin doğal kaynağıdır. 

Triptofan adı verilen amino asid içeriği yüksektir. Böylece beynimizdeki serotonin seviyesinin artmasına yardımcı olur; iyi hissederiz ve moralimiz yükselir.

 

Gezegenimiz tavuk etini seviyor çünkü;

Tavuk eti, daha önce olmadığı kadar çevreci yaklaşımla üretilir.

50 yıl öncesine göre değerlendirildiğinde aynı miktarda tavuk üretmek için:  

75 daha az kaynağa ihtiyaç duyuluyor

58 daha az su tüketiliyor

72 daha az  üretim alanı kullanılıyor 

 

Tavuk etini seviyoruz çünkü;

7’den 70’e herkesin sevdiği lezzet

Kolay ve pratik hazırlanır

Ekonomik ve kolay ulaşılabilir protein kaynağıdır

Yaşamımız için çok önemli olan potasyum, kolin, magnezyum, kalsiyum, demir mineralleriyle birlikte A,D ve E vitaminlerini içerir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Deva’dan Diyanet İşleri Başkanı çıkışı ‘Diyanet İşleri Başkanı anayasayı açıkça ihlal etmektedir’

DEVA Partisi Sözcüsü İdris Şahin’in gündeminde okulların açılmasıyla birlikte artan eğitim masrafları, Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamaları, Sosyal Güvenlik Kurumunca 15 Ekim 2021 tarihi itibarıyla uygulanacak olan Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu kararları ve seçim barajı konusu vardı.

 

DEVA Partisi sözcüsü İdris Şahin, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündemi değerlendirdi.

 

Şahin’in açıklamaları şöyle:

 

‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi kamu yöneticilerini politize ediyor’

“İktidar, toplumsal sorunlarda ya da sorun olarak yorumladığı konuların çözümü veya bastırılmasında Diyanet’le daha sık çalışacak gibi görünüyor. Anayasaya göre Diyanet İşleri Başkanının görevi; İslam dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Diyanet İşleri Başkanı siyasetin konusu olan alanlara girerek anayasayı da açıkça ihlâl etmektedir ve kendisini itibarsızlaştırdığı gibi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da saygınlığına zarar vermektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin en önemli zafiyetlerinden biri de ister yürütmede ister yargıda olsun kamu yöneticilerini politize etmesidir.”

‘Diyanet İşleri Başkanı eliyle sosyal medya sansürünün pazarlanmasına müsaade etmeyeceğiz’

“DEVA Partisi olarak, basın özgürlüğünün insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir devlet için öneminin bilincindeyiz. Basın özgürlüğünün önündeki tüm engelleri kaldıracağımızı taahhüt ediyoruz. İnternet mevzuatının uluslararası standartlara uygun bilgiye erişimi ve ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak biçimde uygulanmasını sağlamak için gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz. İktidarın sosyal medyaya sansür koymak üzere getirdiği yasayı Diyanet İşleri Başkanının eliyle topluma pazarlamasına müsaade etmeyeceğiz. Diyanet İşleri Başkanına da buradan tavsiyemiz; unutmayınız ki alimler ve yargıçlar, iktidar önünde cübbelerini iliklemezler.”

‘Asgari ücretin yarısı, memur maaşının yarıdan fazlası eğitim masrafı’

“Pandemi gerekçe gösterilerek uzun süredir okulların kapalı olması büyük bir yanlıştı. Bir nesli neredeyse okul hayatından uzaklaştırmak noktasına gelindi. Şimdiyse aileler eğitim masrafları gibi büyük bir zorlukla karşı karşıyalar. Eğitim sendikalarının bu ay açıkladığı rapora göre; asgari ücretle geçinen bir ailenin bir aylık maaşı, memur maaşı ile geçinen bir ailenin ise aylık gelirinin yarısından fazlası çocukların okula başlama masrafı olarak harcanıyor. Aileler ay sonunu nasıl getireceğini kara kara düşünürken, iktidar mensupları Kanal İstanbul rant projesine nasıl kaynak aktaracağını veya yandaş şirketlere hangi kamu yatırımından ballı destek aktaracağını düşünmekte.”

 

‘Seçim barajı, iktidarın Milliyetçi Hareket Partisi’ne jestidir’

“Bu baraj, parlamentoyu yok sayan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bir an önce gitmesi gerektiğinin göstergesi. Seçim barajı konusunda iktidar mensuplarının tutumunu usulen doğru bulmuyoruz. Amaçları temsilde adalet ve yönetimde istikrarı sağlamaya yönelik adım atmak değildir. Bu düzenleme kamuoyuna paylaşılan gerekçelerle yapılmış bir düzenleme değildir. İktidarın küçük ortağının talebi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi’ne yapılan bir jesttir. İktidar sadece yüzde 7’lik seçim barajını ülkenin gündemine getirmekle turpun büyüğünü heybede bırakmaktadır. İlgili yasa teklifi parlamentoya sunulmadan iktidar partilerinin gerçek amacı görülemeyecektir. Düzenlemenin mevcut sistemde hiç kimseye bir faydası yoktur. Sadece MHP’nin tek başına seçimlere girebilmesi konusunda psikolojik eşiği geçtiğini göstermektedir.”

 

‘İktidar, bebeklerin diş jellerinden tasarruf yapacak kadar yönetim zafiyeti içinde’

“Ülkemizdeki kötü yönetimin faturası bu kararla bir kez daha vatandaşlarımıza çıkartıldı. Bu sefer faturada yüksek vergiler değil, ödenmeyen ilaçlar ve artırılan ilaç fiyat farkları var. Ağrı kesici, kas gevşetici olarak kullandığımız birçok merhem, jel ve sprey hatta bebeklerimizin diş çıkarırken kullandığımız diş jelleri dahi 15 Ekim 2021 tarihi itibarıyla ödeme dışı bırakılacak. Vatandaşların eczanelere ödeyeceği ilaç fiyat farkları artırılarak, şimdiye kadar devletin ödediği bedeller vatandaşlarımızın omzuna yüklenmiştir. Zaten pahalılıkla mücadele eden vatandaşlarımız, yapılan bu gizli değişiklikle daha da zorlanacaklardır. İktidardakiler bebeklerimizin diş jelleriyle tasarruf yapmayı hedefleyecek kadar yönetim zafiyeti içindedir.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

DSP’li Erçelebi gençlere seslendi

DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Erçelebi, gençlere seslendi. Erçelebi, “Mücadele edelim, çünkü mücadele ederek aydınlık ve güzel günler hepimizin olacak” dedi.
DSP’li Erçelebi, baskılardan ve otoriter yönetimden şikâyetçi olarak Türkiye’den yurt dışına göç eden gençlere seslenerek şunları söyledi:
“GAVURA KIZIP ORUÇ BOZMAYIN”
“Sevgili gençler, bizde gavura kızıp oruç bozmak ve pireye kızıp yorgan yakmak diye bir şey vardır. Bugün yaşadığınız haksızlıkları ve hukuksuzlukları beyninizde büyüterek bu ülkeyi terk etmeyin. Bu ülke dünyanın en güzel ülkesi olduğu gibi her insan kendi evinde ve ülkesinde rahat eder. Gitmeyi düşündüğünüz ülkeler sizi alacak ve rahat da ettirecektir ama sizi mahalle muhtarı yapmayacak, adam yerine koymayacaktır.”
“12 EYLÜL SONRASINDA DA GİDENLER OLDU AMA GERİ DÖNDÜLER”
“12 Eylül’ü yaşamış bir insan olarak söylüyorum. 12 Eylül’den sonra Türkiye’deki sıkıntılara katlanamayıp ülkeyi terk eden aydınlar ve sanatçılar oldu ama onlar da gittikleri ülkelerde aradıklarını bulamadılar. Aradıkları özgürlüğü, aradıkları rahatlığı ve aradıkları demokrasiyi bulamadılar. Daha sonra Türkiye’de seçimlerle ülkede sivil iktidar kurulduktan sonra dönemin Başbakanı Turgut Özal’dan af dilediler ve o da onları affetti. Yurt dışına giden o insanlar o zamanki İstanbul’da bulunan Yeşilköy Havaalanına geldiklerinde yere eğilip bu memleketin toprağını öptüler.”
Son olarak gençlere bir kez daha ülkeyi terk etmeyin çağrısı yapan DSP’li Erçelebi, “Mücadele edelim. Çünkü mücadele ederek göreceksiniz ki gelecek ve aydınlık güzel günler hepimizin olacak.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı