Aylık arşivler: Şubat 2021

Cheetos Paketleri Mısır Çiftçileri İçin Desteğe Dönüşüyor!

100 mısır irmiğinden, bitkisel yağ kullanılarak, kızartılmadan ve fırınlanarak hazırlanan Cheetos, Getir ile birlikte çiftçilere destek olmayı amaçlayan yeni bir kampanya başlatıyor. 26 Şubat – 15 Mart 2021 tarihleri arasında geçerli olacak kampanya süresince, Getir'den Cheetos satın alan herkes Tohum Derneği’ne (Tohum Eğitim Kültür ve Doğa Derneği) destek sağlamış olacak. 

Yerel tohumun önemini bilen ve her zaman destekleyen Cheetos, mısır çiftçilerine destek vererek yerel tohumun önemine dikkat çekiyor. Bu anlamda başlattığı kampanya ile alınan her paketi ile çiftçilere destek veriyor.

Tohum Derneği, 2017 yılında Ankara’da kurulan "Tohum Eğitim Kültür ve Doğa Derneği" doğal kaynak yönetiminde karasal ekosistemin korunması, gelişmesi ve sürdürülebilir kullanımında proje ve programlar geliştirerek ve uygulayarak ulusal ekonomi ve istihdama katkı sağlamayı amaçlıyor. Sürdürülebilir Orman Yönetimi’nin milli ekonomi ve istihdama katkısının artırılması sürecinde, karasal ekosistemlerde nicelik ve kalitenin yükseltilerek karbon döngülerine katkı, sağlık ve hayatiyetlerini koruyarak biyolojik çeşitliliğin geliştirilmesi, üretim ve koruyucu fonksiyonlarının devamlılığı ile sosyal-kültürel refahın sağlanmasına yönelik uygulama, proje ve programlarını tüm ilgili taraflara sunan entegre ve katılımcı yaklaşımı amaçlıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Avni Yıldırım ile Canelo Alvarez unvan için karşı karşıya geliyor!

Türk boksör Avni Yıldırım, WBC- WBA Dünya Süper Orta Sıklet Unvan maçında şimdiki unvan sahibi Canelo Alvarez’e meydan okuyor. Türk boks tarihi açısından büyük öneme sahip karşılaşma Florida Eyaleti’ndeki Miami Gardens’taki Hard Rock Stadyumu’nda, 28 Şubat Pazar gecesi gerçekleşecek.  

Avni Yıldırım, profesyonel boks kariyerinde 23 maça çıkarken 12’si nakavt olmakla birlikte 21 kez ringde galip olan taraftı. Yıldırım’ın rakibi Canelo Alvarez ise WBC, WBA ve Ring Magazine Dünya Süper-Orta Sıklet unvanlarının şu anki sahibi. Avni ve Canelo’nun bir dönem egzersiz arkadaşı olması da mücadeleyi farklı bir boyuta taşıyor. Dev karşılaşma DAZN üzerinden tüm dünyaya canlı yayınlanacak. 

Boks gecesi 27 Şubat Cumartesi’yi 28 Şubat Pazar’a bağlayan gece, Türkiye saati ile 03.00’te start alacak. Avni Yıldırım ile Canelo Alvarez’i karşı karşıya getirecek ana maçın pazar sabahı TSİ 06.00’da başlayacak. Mücadele öncesinde ve sonrasında yaşanacak tüm detaylarıyla birlikte DAZN resmi Youtube kanalından canlı yayınlanacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye aşılamada dünyada 12’nci sırada

İstinye Üniversitesi tarafından çevrimiçi olarak düzenlenen ‘Pandemiden Çıkış Panelleri’nin ilki gerçekleştirildi. Covid-19 aşılarının tüm yönleriyle konuşulduğu panele alanında uzman bilim insanları katıldı. Uzmanların panelde verdiği bilgilere göre, Türkiye aşı çalışmalarına geriden başlamasına rağmen nüfusunu aşılama oranları açısından dünyada 12’nci sıraya yükseldi. Türkiye’de şu ana kadar 6.5 milyon doz aşı yapıldı. Toplamda ise 120 milyon doz aşıya ihtiyaç duyuluyor. 

 

İstinye Üniversitesi tarafından düzenlenen ‘Pandemiden Çıkış Panelleri’nin ilki gerçekleştirildi. Türkiye’den ve dünyadan aşı çalışmalarını yakından takip eden önemli isimlerin katıldığı panelde, Covid-19 aşıları her yönüyle konuşuldu, aşılarla ilgili güncel gelişmeler değerlendirildi. Uzmanlara göre, pandemiden çıkış yakın bir vadede mümkün görünmüyor. Salgın aşıyla kontrol altına alınsa dahi Covid-19 virüsünün hayatımızda var olmaya devam edeceği öngörülüyor. Türkiye’nin aşı çalışmalarına geriden başlamasına rağmen nüfusunu aşılama oranları açısından dünyada 12’inci sıraya yükseldiğini belirten uzmanlar, 130 ülkede ise henüz hiç aşı çalışmasına başlanmadığını ifade ettiler. 

 

‘’Yerli aşı çalışmaları büyük önem taşıyor’’

Pandemiden Çıkış Panelleri ile ilgili bilgi veren İstinye Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdal Karaöz, şöyle konuştu:“Konuya ilgi duyan herkesin katılabilmesi adına çevrimiçi olarak düzenlediğimiz panellerin ilkini değerli bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirdik. Aşılamanın geldiği durum, salgınla mücadele açısından çok önemli. Ülke olarak tüm süreci büyük oranda başarıyla yürüttük. Ülkemizde gerçekleşen aşı çalışmaları; Türk bilim insanlarına şans verildiğinde neler yapabileceklerini gösteriyor ve geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Aşıya ihtiyaç uzun bir süre devam edecek. Bu nedenle yerli aşı çalışmaları büyük önem taşıyor. Bu alanda hangi noktadayız, ilk yerli aşılarımızı ne zaman kullanabiliriz konularının tartışılacağı ikinci panel 13 Mart'ta gerçekleştirecek ve yerli aşı çalışmaları ele alınacak.”

 

“120 milyon doz aşıya ihtiyacımız var”

Türkiye’nin 120 milyon doz aşıya ihtiyacı olduğunu belirten Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Türkiye’nin aşılama konusunda dünyada 12’nci sırada olduğunu ifade ederek şunları söyledi: 

“Salgınla mücadelede aşı tek başına yeterli değil ancak süreç kontrol altına alınsa dahi çok önemli bir gelişme olacak. Ülkemiz aşılama konusunda iyi gidiyor. Türkiye elindeki aşı sayısının az olmasına ve aşılama çalışmalarına geç başlamış olmasına rağmen, dünyada önemli bir performans gösteren ülkelerden bir tanesi. Nüfusunu aşılama oranları açısından dünyada 12’nci sırada. Günde 500 bin civarında aşılama kapasitesiyle 100 kişi başına uygulanan aşı sayısı ise 7.83. Aşılama kapasitesi kadar aşı stoku da önemli. Kimi ülkeler ihtiyacından fazla aşı stoku yapmışken kimileri de ihtiyacının çok gerisinde kalmış durumda. Türkiye 6.5 milyon doz aşı kullandı. Toplamda 120 milyon doz aşıya ihtiyacımız var. Biz geriye kalan 60 milyon kişiye 120 milyon doz aşı yapacaksak, günde ortalama 500 bin yapabilirsek bu sekiz ayda tamamlanabilir. Günde ortalama 1 milyon yapabileceksek bu dört ayda tamamlanabilir. Henüz 130 ülke aşılamaya dahi başlamadı. Büyük çaplı pandemilerle mücadelenin etkin olabilmesi için tüm dünyaya ulaşabilmeliyiz.”

 

“Ülkemizde büyük yol kat eden aşı çalışmaları var”

İstinye Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmet Tamer, aşı çalışmalarının uzun bir süre daha gündemimizde kalmaya devam edeceğini belirterek, “ABD, İngiltere, Almanya, Rusya ve Çin menşeli aşılar ön plana çıkıyor gibi duruyor. Ülkemizde de büyük yol kat eden çalışmalar var. Aşılama çalışmalarında da ülkemiz geride başlamasına rağmen üst sıralara çıktı” ifadelerini kullandı. İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuriye Fışgın Taşdelen, “Kimsenin beklemediği ölçüde ciddileşen salgın tehdidiyle geçen bir yılı arkamızda bıraktık. Bu salgından korunmak için en önemli kapı olan maske, mesafe ve hijyen kuralı devam ediyor. Aynı zamanda tüm dünya yeni çıkış yolları arıyor. Aşı çalışmalarının hızlanmasıyla birlikte bu süreçte herkes bilimin ne kadar önemli olduğunu gördü” dedi.

 

“Aşı stoklarımız fazla olmalı”

Bilim Kurulu üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, dünya üzerinde aşı çalışmaları hızla devam ettiğini belirterek, şunları söyledi:

“Şu an itibari ile 200 üstünde çalışma devam ediyor. Kullanıma hazır hale gelen aşılar bilim için çok erken sayılabilecek bir süre zarfında ortaya çıktı. Bununla birlikte konuyla ilgili 8 ayda 295 bin yayın yapıldı. Türkiye’de Faz2’ye geçen aşı çalışmaları mevcut. ABD, Kanada ve Avrupa ülkeleri nüfuslarını yaklaşık 4 katı kadar aşı sipariş verdi. Aşıların koruyuculuğunun en fazla 1 yıl dolduğu düşünülerek doğru planlama yapılmalı. Aşı s
toklarımız fazla olmalı.” İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Mustafa Ayberk Kurt, panelde yaptığı konuşmada “Ülkemizdeki ilk vakanın görüldüğü 17 Mart’tan itibaren yaklaşık 1 yılı tamamlamak üzereyiz. Bizim kuşağımızın daha öncesinden deneyimlemediği bir süreç oldu. Salgınla mücadele sürecini tüm yönleriyle ele alacağımızın panellerin ilkinde ülkemizdeki ve dünyadaki aşı çalışmalarını tüm yönleriyle değerlendirdik. Bu vesileyle tüm sağlık çalışanlarımızı minnetle anıyoruz” dedi.

 

“Virüsler sürekli mutasyona uğrar”

ABD yer alan Sana Biotechnology şirketindeki çalışmalarına devam eden virolog Dr. Semih Tareen, şu an için bu mutasyonların büyük bir tehlike yaratmadığını belirterek şunları söyledi:“İlk koronavirüs bilim insanlarınca keşfedildiğinde yıl 1966’dıydı. Devamında hayatımızda olağan olarak seyreden 4 tane daha koronavirüs keşfedildi. Bu noktadaki en büyük temennimiz Covid-19 virüsünün hayatımızda sürekli seyreden beşinci koronavirüs olması. Bu virüsü mevsimlik bir grip virüsü seviyesine geldiğinde yendiğimizi söyleyebiliriz. Basında çıkan mutasyon haberleri doğru çünkü virüsler sürekli mutasyona uğrar. Ancak şu an için çok büyük bir tehlike olduğunu ve olağanüstü farklar yaratacağını düşünmüyorum. Dünya üzerinde henüz bir çaresi veya aşısı bulunmamış birçok hastalık var. Bu açıdan bakıldığında Covid-19 için şanslıydık denilebilir.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Nadir hastalık sahibi bireyler, yıllık hane gelirlerinin 30’unu tedaviye harcıyorlar

Türkiye’de yaklaşık 5 ila 7 milyon kişi, SMA ve ALS gibi nadir hastalıklarla mücadele ediyor. Nadir hastalık sahibi bireylerin haneleri ise tedavi harcamalarını karşılamakta zorlanıyor. Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği’nin (SEPD) araştırmasına göre, her 2 hastadan biri yaşadığı yerde gerekli tedavi hizmeti ya da uzman doktor olmadığı için ortalama 573 km yol katetmek zorunda kalıyor.

 

 

SMA ve ALS gibi yaşamı tehdit edici, genetik, kronik, bakım gerektiren ve görülme sıklığı az olan hastalık türleri, nadir hastalıklar olarak tanımlanıyor. Türkiye’de elbette nadir hastalıklar bunlarla da sınırlı değil. Başta akraba evlilikleri ve farklı etnik yapılanmalar nedeniyle nadir hastalıkların sıklıkla görüldüğü Türkiye’de tespit edilebilen yaklaşık 5 ila 7 milyon kişinin nadir hastalık sahibi olduğu tahmin ediliyor.

Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği, nadir hastalık sahibi bireylerin özellikle ekonomik olarak yaşadıkları zorlukları irdelemek amacıyla Nadir Ağı ile birlikte “Nadir Hastalıklarla Yaşayan Hanelerin Cepten Yaptıkları Sağlık Harcamaları” başlıklı bir araştırma gerçekleştirdi. 28 Şubat Nadir Hastalıklar Günü dolayısıyla açıklanan çalışmanın sonuçlarına göre, katılımcıların 39’u nadir hastalıklarıyla ilgili tedavilere devlet hastanelerinde erişemediklerini ve özel hastaneye gitmek zorunda kaldıklarını, 35’i yüksek fiyatlardan dolayı ilaç alamadıklarını ve 47’si herhangi bir hizmet alamadıklarının olduğunu belirtti. Katılımcıların 56’sı yaşadıkları yerde gerekli tedavi hizmetinin ya da uzman doktorun olmadığını ve bunun için ortalama 573 km yol katettiklerini belirtti. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde tedaviye erişim konusunda çok büyük sıkıntılar yaşandığı bildirildi.

Yaptıkları araştırmaya ilişkin açıklamada bulunan Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği Başkanı Dr. Güvenç Koçkaya, “Araştırmamız sonucunda Türkiye’de nadir hastalık sahibi hanelerin, gelirlerinin büyük bir kısmını hastalığa yönelik giderler için harcadığını ve ciddi ekonomik sorunlar yaşadığını görüyoruz. Elde ettiğimiz veriler, nadir hastalık sahibi bireyin yaşadığı hanenin ortalama yıllık gelirinin 41.489 TL, nadir hastalıkla ilişkili olarak ortalama yıllık cepten yaptığı harcamanın ise 12.510 TL olduğunu gösteriyor. Bu sonuç katılımcıların ortalama yıllık gelirlerinin 30’unu nadir hastalıklarıyla ilişkili harcamalara ayırdığı anlamına geliyor. Ancak özellikle toplumsal yükü de dikkate alındığnda ekonomik etkisi bunun çok üstünde.” dedi. 

En çok harcama özel beslenme için yapılıyor 

Anket çalışmasına göre, katılımcıların 58’i özel gıdalarla beslenmek zorunda ve 73’ü bunun için kendi bütçesinden ödeme yapıyor. Nadir hastalıkla ilişkili olarak cepten yapılan toplam harcamalar incelendiğinde, özel beslenme harcamaları 25,86’lık payla ilk sırada yer alıyor.  Buna göre son 1 yıl içerisinde hane başı ortalama 3.303 TL özel beslenme harcaması yapıldığı görülüyor. Onu 16,91’le ulaşım/konaklama/yemek, 14,88’yle tıbbi ve tıbbi olmayan cihaz ve malzeme, 12,11’le ilaç, 7,65’le hasta bakımı,6,94’le laboratuvar ve görüntüleme testleri, 5,62’yle hastane yatışı,5,09’la uzman hekim ziyareti, 4,49’la geleneksel ve tamamlayıcı tıp ve 0,45’le acil servis hizmetleri izliyor.

Nadir hastalığa sahip bireyler ortalama kişi başı sağlık harcamasının 6 katı harcama yapıyorlar 

Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği, Genel Sekreteri Dr. Gülpembe Oğuzhan “Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2019 yılında kişi başı 2.434 TL sağlık harcaması yapıldığına da değinilen anket sonuçlarını referans alırsak, nadir hastalık sahibi bireylerde neredeyse 6 katı kadar ve cepten sağlık harcamasının yapıldığı söylenebilir” diyor.  Toplam cepten yaptıkları harcamaya toplam gelir kaybı eklendiğinde hastalığın ekonomik yükü daha da artmaktadır. Tüm katılımcılar için değerlendirildiğinde nadir hastalıkların hane başına ortalama ekonomik yükü 22.796,11 TL olarak bulunmuştur.

Türkiye’de erişimi bulunan nadir hastalık ilaçlarının 48’i geri ödeme kapsamında

Anket sonuçlarında katılımcıların nadir hastalıklara ilişkin ilaç kullanımına da mercek tutuluyor. Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği Başkan Yardımcısı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Çalışkan “Araştırmamıza göre katılımcıların 75’i tedavileriyle ilişkili olarak ilaç kullanırken, 43’lük bir kesim bunun için ödeme yapıyor. Nadir hastalıklarda kullanılan yetim ilaçların ise 32’sinin Türkiye’de erişimi bulunmadığına, erişimi bulunan ilaçların ise yalnızca 48’inin geri ödeme kapsamında olduğuna dikkat çekiliyor” diyor. Rapora göre geri ödeme kapsamında olmayan ilaçlar için hastaların kendi ceplerinden yaptıkları harcamalara bakıldığında ise  son 1 yıl içerisinde hane başı ortalama 1.657 TL ilaç harcaması yapıldığı görülüyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Diyabet ve kronik hastalıkların önlenmesi için 238 milyon TL ortak yatırım yapılacak

Novo Nordisk ve Toronto Üniversitesi, diyabet ve kronik hastalıkların önlenmesine yönelik 238 milyon TL’lik ortak yatırım yapılacağını açıkladı. İş birliği çerçevesinde insülinin keşfinin 100. Yıldönümü de kutlanacak. İki kurum 100 yıl sonra diyabetle yaşayan insanların hayatını iyileştirmek ve Tip2 diyabeti önlemek iddiasıyla yeniden iş birliği yapacak

Novo Nordisk, Toronto Üniversitesi ile birlikte Sağlıklı Toplum Network’ü kurulması için 238 milyon TL tutarında bir yatırım yapılacağını açıkladı. Proje, daha sağlıklı kentsel popülasyonların desteklenmesine yönelik yeni metotlara odaklanacak. Kurulacak iş birliği, diyabet ve diğer ciddi kronik hastalıklara karşı yürütülen global mücadeleyi desteklemek üzere üniversitenin halk sağlığı araştırmalarındaki uzmanlığıyla, eğitim programlarından yararlanacak. Merkezi Toronto Universitesi Mississauga’da olacak yeni network; Dalla Lana Halk Sağlığı Okulu, Temerty Tıp Fakültesi ve University of Toronto Mississauga iş birliği ile kurulacak. 

İnsülin, 1921’de Toronto Üniversitesi’nde Frederick Banting, Charles Best, J.J.R. MacLeod ve James Bertram Collip’den oluşan bir araştırma ekibi tarafından keşfedildi. Novo Nordisk, insülini ilk kez geniş ölçekte üretenler arasındaydı ve Toronto Üniversitesi laboratuvarlarından çıkan bu hayat kurtaran tedaviyi dünyanın dört bir yanına sundu.  Aradan 100 yıl geçtikten sonra, Toronto Üniversitesi ve Novo Nordisk diyabetle yaşayan insanların hayatını iyileştirmek ve tip 2 diyabet hastalığını önlemek iddiasıyla yeniden iş birliği yapacak.

Toronto Üniversitesi Başkanı Meric Gertler, “İnsülinin keşfinin 100. yıldönümünü kutlarken bir kez daha Novo Nordisk ile iş birliği yapacak olmaktan heyecan duyuyoruz. Novo Nordisk, diyabet ve diğer ciddi hastalıklarla yaşayanlara yardımcı olmanın önemini bilen bir şirket. Bu tarihi yatırımları, üniversite için araştırma ve eğitim olanakları sağlayacak. Sağlık sektöründeki iş ortaklarımızın uzmanlığını bir araya toplayacak ve yalnızca Kanada’da değil, dünya genelinde kronik hastalıklarla mücadele eden insanlar için gerçek bir fark yaratacak” dedi.

Novo Nordisk CEO ve Başkanı Lars Fruergaard Jørgensen, “Şirketimizin diyabet, obezite ve diğer ciddi kronik hastalıkları yenme hedefi yalnızca yenilikçi ilaçlardan çok daha fazlasını gerektiriyor” diyerek, şunları söyledi: 

“İnsülinin keşfedilmesinden 100 yıl sonra toplumun tip 2 diyabetle obezitenin temel nedenlerinin üzerine gitmesine yardımcı olmak üzere bir kez daha Toronto Üniversitesi  ile iş birliği yapacak olmaktan gurur duyuyoruz. İnsülinin dünyanın dört bir yanında milyonlarca hayat kurtarmadaki başarısını kutluyor ve taahhüdümüzü bu ciddi kronik hastalıkların önlenmesine yönelik olarak genişletiyoruz.”

Novo Nordisk’in yapacağı 119 milyon TL tutarındaki yatırım, Toronto Universtisesi tarafından da 119 milyon TL tutarında mali yardımla desteklenecek. Novo Nordisk ayrıca araştırmaları desteklemek ve Banting ile Best’in çalışmalarını onurlandırmak amacıyla Toronto Üniversitesi’nin Banting and Best Diyabet Merkezine yaklaşık 12 milyon TL tutarında ek bağışta bulunuyor.

Novo Nordisk Başkan Yardımcısı ve Türkiye Genel Müdürü Dr. Burak Cem, konuyla alakalı şu açıklamada bulundu:

“2021 hayat kurtaran molekül İnsulin için tarihi bir kilometre taşını işaret ediyor. Novo Nordisk olarak insulin molekülünün mirası üzerine kurulmuş bir şirkette çalışmanın onurunu taşıyoruz, ana misyonumuz diyabeti yenmek üzerine kurulu. Bu doğrultuda global anlamda Toronto Üniversitesi ile yapılan iş birliği bizler için oldukça heyecan verici. Dünyanın en büyük vakfı tarafından yönetilen firmamız,  ulvi bir hedefle kurulmuş ve bu hedefle her yıl yaklaşık 33 milyon hastanın hayatını iyileştirerek inovatif bir bakış açısıyla gelişim odaklı hareket etmektedir. 

Birçok ülke dünyanın lider insülin üreticisi ve dünyanın en büyük vakfı tarafından yönetilen Novo Nordisk’in üretiminin bir bölümünü kendi ülkelerine getirmek istiyor. Biz de bu zor dönemde Novo Nordisk Türkiye olarak bir adım öne çıkmak, yatırımı kendi ülkemize çekmek için çalışıyoruz. Türkiye’deki varlığımızı güçlendirmek için planladığımız bu yatırımla, 200 kişinin istihdam edilmesini, klinik çalışmlarımızı 2 katına çıkarmayı, Türkiye’yi bir lojistik merkez olarak konumlandırmayı ve aynı zamanda 77 ülkenin yönetildiği bir yönetim merkezi yapmayı öngörüyoruz. Bu uğurda devletimizin değişik organlarıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Umuyoruz ki, yerel yatırım için verdiğimiz bu çaba, diğer ülkelerin önüne geçer ve Türkiye’de üretim ve stratejik merkez olma hedefimizi gerçekleştirebiliriz.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Bir Deniz Özçelik Bestesi "Neylerim"

Geçtiğimiz Eylül ayında Altın Güvercin Beste Yarışması’nda yıllar önce Cem Karaca ve Fatih Erkoç’un da kazandığı ‘’En İyi Besteci, En İyi Söz Yazarı, En İyi Yorumcu ve Altın Güvercin’’ ödüllerinin tamamını toplayarak müzik sektöründe dikkat çeken Deniz Özçelik, Majnoon ile yaptığı ‘’Neylerim’’ adlı single çalışmasını müzikseverlerin beğenisine sunuyor.

 

Sözü ve müziği Deniz Özçelik’e ait olan, Majnoon’un prodüksiyonunu yaptığı ‘’Neylerim’’ parçasını müzikseverlerin beğenisine sunduParçanın sözlerinde varoluşa teslimiyeti anlatan şarkıcı, kendine has vokal tarzıyla dikkat çekiyor. 

 

Esere Burak Malçok ney ile eşlik ediyor. Yapımcılığını Rist İstanbul’un üstlendiği şarkı, Rist Records etiketiyle yayınlandı. ‘Masteringi İspanya’da yapılan ’Neylerim’’ parçasının orijinal kaydının yanı sıra, Serdar Ayyıldız’ın da bulunduğu 5 adet remix versiyonu da yer alıyor. Ünlü semazenler İshak Ürün ve Kübra İşeri’nin, değerli mandala sanatçısı Aslıhan Aksun’nun da eserinin yer aldığı klibin yönetmeni ise me.avare.

 

Deniz Özçelik Hakkında

Vokal dalında 100 burs kazanarak gittiği Berklee College of Music’de Greg Osby, Tiger Okoshi, Bobby Mcferrin,   Beyonce’un ekibinden saksafoncu Tia Fuller gibi müzisyenlerle çalışan Deniz Özçelik, türkü düzenlemeleri ve caz performansları, film jenerikleri, Avustralya’da yangınlarda ölen koalalara yazıp kaydettiği ‘’I am an Animal’’ gibi sosyal mesajlar veren besteleri ile tanınıyor.  

Yüzlerce bestesi olan Özçelik’i halk ozanı edasıyla meşk ederken, piyano çalıp caz söylerken veya gitarıyla alternatif müzik yaparken dinlemek mümkün. Sosyal medyayı da aktif olarak kullanan sanatçı şu anda yeni teklisini yayına hazırlıyor, çaldığı birçok enstrüman sayesinde aranje ve prodüksiyon çalışmalarını da kendisi yürütüyor.   

 

‘’Neylerim’’ Majnoon x Deniz Özçelik

‘’Nedir olmak, nedir varlık? Özü kendini ele verse, bilincime algıma görünür olsa, beni esir alsa…’’  Diyor Deniz Özçelik. Şarkı dinleyiciyi evrenle meditatif ve aydınlatıcı bir hale; bütün kişilik ve ben ayrılıklarını bir kenara koyarak saflıkta bir birleşmeye götürüyor. 

 

‘’NEYLERİM’’

Deniz Özçelik

 

Sen sende böyle parlak

Ben bana ne yeterim

Sende aşk böyle berrak

Puslu suyumu neylerim

 

Sen burda böyle duru

Benim Ah’ım sorgulu

Kendimle kaldığımda 

Taşlı kuyumu neylerim

 

El gökte tarifi zor 

Hayrı sen evrene sor

Senin ateşin burda kor

Ben bunu seyreylerim

 

İsmin ağzımda büyür 

Gündüz ağar gece uyur

Senin dünya, emir buyur

Ben döngümü neylerim

 

Ben döngümü neylerim 

 

Sazım elime çok gelir

Söze dökmek zor gelir

Tek başıma nas’lolur

Ben bana ne söylerim

 

Elin dersi çok imiş 

Bende derman yok imiş s

Deva sende tokumuş

Ben cefamı neylerim

 

Söylersin güzel güzel 

Her lafın özüne özel

Sen beni devral 

Ben kendimi neylerim

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Netflix, Zack Snyder'in yeni filmi Ölüler Ordusu'nun tanıtım fragmanını paylaştı

Ölüler Ordusu, 21 Mayıs’ta tüm dünyayla aynı anda sadece Netflix’te

 

Las Vegas'ta meydana gelen bir zombi salgınının ardından bir grup paralı asker, karantina bölgesine girerek tarihin en büyük soygunlarından birini gerçekleştirmek için harekete geçer.

 

Yönetmen: Zack Snyder 

Hikaye: Zack Snyder

Senaristler: Zack Snyder, Shay Hatten, Joby Harold  

Yapımcılar: Deborah Snyder, Wesley Coller, Zack Snyder

Oyuncu Kadrosu: Dave Bautista, Ella Purnell, Omari Hardwick, Ana De La Reguera, Theo Rossi, Matthias Schweighöfer, Nora Arnezeder, Hiroyuki Sanada, Garret Dillahunt, Tig Notaro, Raúl Castillo, Huma Qureshi, Samantha Win, Richard Cetrone ve Michael Cassidy

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Vakıf Katılım 5. yılını kutluyor

Katılım finans sektörüne yeni bir soluk getirmek amacıyla 2016 senesinde faaliyetlerine başlayan Vakıf Katılım, sektördeki 5. yılını kutluyor. Şu anda katılım finans sektörünün en güçlü ödenmiş sermayeli kuruluşu olan Vakıf Katılım, yıl sonuna kadar yaklaşık yüzde 50 büyümeyi hedefleri arasına koydu.

Vakıf Katılım Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk Oran, ecdat yadigarı vakıf kültürünü geleceğe taşıyan bir yaklaşımla geçen bu süre zarfında, sektöre dinamizm kazandırmak ve katılım finans sektörünün hak ettiği seviyelere gelmesi amacıyla önemli adımlar attıklarını dile getirdi.

Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş ise, “Sektörün genç bir üyesi olmamıza rağmen vakıf kültürünün yüzlerce yıllık birikiminin yanı sıra büyük ve güçlü Türkiye vizyonundan aldığımız kuvvetle, çok kısa sürede önemli başarılara imza attık ve bugün katılım finans sektörünün en güçlü ödenmiş sermayesine sahip kuruluşu olduk” dedi.

Vakıfların paylaşım kültürünü kamunun gücüyle birleştirerek katılım finans dünyasına yeni bir soluk getiren Vakıf Katılım, sektördeki 5. yılı dolayısıyla bir basın toplantısı düzenledi. Vakıf Katılım Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk Oran ve Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş’ın ev sahipliğinde online olarak gerçekleşen toplantıda, Vakıf Katılım’ın kuruluşundan bu yana sektör gelişimi & ülke ekonomisi için oluşturduğu değer ve gelecek hedefleri paylaşıldı.

Öztürk Oran: “Ülkemizde katılım finans sisteminin bankacılık sektörü içerisindeki payı şu an yüzde 7.2 seviyesinde “

Yalnızca Müslüman toplumlara değil tüm insanlığa hitap eden katılım finans modelinin küresel ekonomik krizlerin önüne geçecek tek sistem olduğunu dile getiren Vakıf Katılım Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk Oran, “Daha dengeli bir ekonomik yapıda, daha adil bir gelir dağılımı sağlamaya yönelik faaliyetlerle ülke ekonomisine destek olan sektörümüzün, savunduğu ve sahip olduğu değerlerin ne kadar önemli olduğunun pandemi döneminde bir kez daha anlaşıldığını düşünüyorum. Katılım finans modeli hem riski hem de rızkı paylaşır. Sadece bireysel değil, toplumsal büyümenin ve gelişmenin gerekli olduğunu da savunur” dedi.

ICD raporuna göre, Türkiye’deki katılım finans sektörünün 63 milyar dolarlık varlıklarıyla dünyada 9. sırada bulunduğunu belirten Oran sözlerine, “Katılım finans sektörünün merkezi olma yönünde ciddi atılımları bulunan Türkiye, bu konuda önemli avantajlara sahip. Ülkemizin; bulunduğu coğrafyanın yeni dünyanın merkezinde yer alması, Doğu’da üretilen enerjinin Batı’ya aktarımında ana transfer güzergâhında bulunuyor olması ve katılım finans sistemine yönelik attığı önemli adımlarla rol model olması, İslami Finans’ın merkezi olmamız açısından bizi ön plana çıkarıyor.

Bu noktada belirtmem gerekir ki siyasi otorite, ülkemizde katılım finans sisteminin büyümesi için pek çok adım attı. Kamunun katılım finans sektörüne aktif oyuncu olarak girmesi de bu yaklaşımın en önemli göstergelerinden bir tanesi…    

2020 sonu itibarıyla 2019 yıl sonuna göre kullandırılan fonlarda yüzde 60.7’lik büyüme gösteren ve piyasalara 240.133 milyar TL destek veren sektörümüz, aktif büyüklükte de aynı dönemde yüzde 53.7 yükseliş sergileyerek 437.092 milyar TL’ye ulaştı. Bu da bankacılık sektöründen alınan payı yüzde 7.2 seviyelerine taşıdı. Şu an sektörümüz yaklaşık 17 bin kişiye istihdam sağlıyor” şeklinde devam etti.

“Türkiye’nin, dünyanın katılım finans merkezi haline gelmesinde hiçbir engel yok”

Dünyada paydaş ekonomi eksenli yeni arayışların, insan odaklı, sürdürülebilir büyüme anlayışının giderek daha çok benimsendiğinin ve bu yaklaşımın katılım finans modeli için bir avantaja dönüştürülmesi gerektiğinin altını çizen Oran, “Yeşil, sürdürülebilir ve hibrit sukuk gibi yenilikçi ve çeşitli ihraçların karşılanmasına yönelik atılacak daha büyük adımlarla yeni fırsatlar yakalayabiliriz. 

Ülke olarak müthiş bir potansiyele sahibiz. Asya ile Avrupa küresel finans piyasalarının tam ortasında yer alıyoruz. Sahip olduğumuz kültürel miras, jeopolitik konum, ekonomik büyüklük ve hinterlant ile hâlihazırda katılım finans merkezi olmak için birçok şartı karşılıyoruz. Türkiye Katılım Bankacılığı Strateji Belgesi’nde yer alan Sektörel Strateji ve Koordinasyon, Ürün Çeşitliliği ve Gelişimi, Danışma Kurulları, Eğitim, İK ve Sertifikasyon, Kurumsal İletişim ile Algı ve İtibar konularında çalışmalarımıza büyük bir hızla devam etmemiz gerekiyor. Bu ana başlıklar üzerinden yürüteceğimiz çalışmalarla katılım finans modelinin sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde gelişimini sağlayabilir, bu konuda dünyanın merkezi haline gelebiliriz” dedi.

İkram Göktaş: “2020 yılında aktif büyüklüğümüz bir önceki yıla göre yüzde 75,2 arttı”

Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş ise sektörün genç bir üyesi olmalarına rağmen Vakıf kültürünün yüzlerce yıllık birikiminin yanı sıra büyük ve güçlü Türkiye vizyonundan aldıkları kuvvetle, çok kısa sürede büyük başarılara imza attıklarını ve bugün katılım finans sektörünün en güçlü ödenmiş sermayesine sahip kuruluşu olduklarını söyledi

5. yıllarının arifesinde gerçekleştirilen sermaye artırımıyla Vakıf Katılım’ın toplam ödenmiş sermayesinin 5.720.000.000 TL’ye yükselmiş olduğunu ifade eden Göktaş, toplam iş hacimlerinde önemli bir büyüme sağlayan bu sermaye artışının, kendilerine daha kapsayıcı faaliyetler sunma fırsatı verdiği için mutlu olduklarını vurguladı.

Göktaş, Vakıf Katılım’ın 2020 finansal sonuçlarına ve gelecek hedeflerine değindiği konuşmasında şu bilgileri paylaştı: 

“Çalışmalarımızı pandemi sürecinde de büyük bir gayretle sürdürdük. Ekonomik faaliyetlerin ve ülke üretiminin aksamaması adına tüm birimlerimizle gerekli önlemlerim
izi aldık. Ülkemizin finansal istikrarı için ekonomi yönetiminin uygulamaya aldığı Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi’nde aktif rol aldık.  Sunduğumuz finansman paketleriyle her kesimin ihtiyacına karşılık verdik. KGF destekli kredilerle hem KOBİ’lerimizin hem de bireysel müşterilerimizin yanında olduk. Gerçekleştirdiğimiz sukuk ihraçlarıyla bir günde gerçekleştirilen en yüksek tutarlı yurt içi TL kira sertifikası (sukuk) ihracına imza attık ve katılım finans sermaye piyasalarının gelişmesine katkı sunduk.   

Yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde 2020 yılında aktif büyüklüğümüz bir önceki yıla göre yüzde 75,2 artışla 53.2 milyar TL’ye, toplanan fonlarımız ise yüzde 72,4 artışla 39.6 milyar TL’ye ulaştı. 

Gerek güçlü fonlama kaynaklarımız gerekse öz kaynaklarımızla reel sektöre desteğimizi bir önceki yıla göre yüzde 58,8 artırarak nakdi ve gayri nakdi toplamda 43. 1 milyar TL fon kullandırdık. Müşterilerimize daha yakın olma stratejimiz kapsamında gerçekleştirdiğimiz şube açılışlarıyla 43 ilde toplamda 117 şube sayısına ulaştık ve çalışan sayımızı da yaklaşık 1700’e çıkardık.”

“Yaklaşık 160 ton altın, 415 ton gümüş işlem hacmine sahibiz”

Türkiye’nin Milli Altın Kurumu olma projeksiyonları doğrultusunda attıkları adımlar neticesinde 2020 yılında Borsa İstanbul Kıymetli Madenler ve Taşlar Piyasasındaki (KMTP) toplam alış-satış hacimlerinin yaklaşık olarak altında 160 ton, gümüşte ise 415 ton olarak gerçekleştiğini ifade eden Göktaş, dijital dönüşüm yolculuklarına hızla devam ettiklerini, şu anda müşterilerinin yüzde 61’inin dijital bankacılık kullanıcısı olduğunu ve 2020 yılı son çeyrekte de temel bankacılık işlemlerinin yüzde 87’sinin dijital kanallardan gerçekleştirildiğini söyledi.

“KOBİ’lerimize 15.8 milyar TL nakdi ve gayri nakdi finansman kullandırdık”

2020 yılında KOBİ’lere yönelik yürüttükleri çalışmalara da değinen Göktaş, “2020 yıl sonu itibarıyla KOBİ’lerimize toplam 15.8 milyar TL nakdi ve gayri nakdi finansman kullandırdık. Ayrıca 2017 Haziran ayından bu yana toplamda 123 tertip halinde yaklaşık 27.4 milyar TL’lik kira sertifikası ihracını başarıyla tamamladık. Kurumumuz gerçekleşen sermaye artışıyla birlikte bundan böyle esnafın, sanayicinin ve bireysel müşterilerin ihtiyaçlarına daha fazla katkı sağlayacak” dedi.

“2021’de yaklaşık yüzde 50 oranında büyüme hedefliyoruz”

Kârlı ve sürdürülebilir büyüme hedefiyle yeni fırsatları titizlikle değerlendirmeye devam edeceklerini belirten Göktaş konuşmasını şöyle sürdürdü: “Pandemiyle mücadele ve ekonomide reformlarla geçecek olan bu yıl da her zaman olduğu gibi çalışmaya ve üretmeye odaklanacağız. Hedefimiz sene sonunda hemen her kalemde yüzde 40-50 bandında bir büyüme yakalamak, ortaya koyduğumuz başarılara yenilerini eklemek. Ülkemiz için şimdiye kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de elimizi taşın altına koymaktan asla imtina etmeyeceğiz.”

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çukurova Isı, AR-GE’si ile Isıtma Pazarına Yön Veriyor!

Türkiye radyant ısıtma pazarında yüzde 65 olan pazar payı ile açık ara sektör lideri olan Çukurova Isı, AR-GE çalışmaları sonucunda geliştirdiği radyant ısıtma teknolojileri ile işletmelerde yüzde 65’lere varan oranda enerji tasarrufu sağlayarak, CO2 emisyonunun küresel bir sorun haline gelen iklim krizi üzerindeki etkilerini azaltmayı hedefliyor.

 

Endüstriyel ve ticari ısıtma pazarının lider markası Çukurova Isı, inovatif ürün ve hizmetleri ile çözüm ortağı olduğu projeler için değer yaratmaya devam ediyor. Ürün portföyünde bulunan çevreci ısıtma teknolojileri ile işletmelerin operasyonel maliyetlerini azaltacak optimum çözümler sunan Çukurova Isı, enerji verimliliği ve tasarrufunu, şirket ana felsefesi olarak benimsiyor.

Türkiye Radyant Isıtma pazarında yüzde 65 pazar payına sahip olan Çukurova Isı’nın oldukça çeşitli olan ürün portföyünde; “Borulu Radyant Isıtıcılar, Sıcak Hava Üreticileri, Seramik Plakalı Radyant Isıtıcılar, Stadyum Tribün Isıtıcıları, Elektrikli Halojen Isıtıcılar, Doğalgazlı Termo-Konvektörler ve Seyyar Radyant Isıtıcılar” yer alıyor. Özellikle kendi markaları olan GOLDSUN ve SILVERSUN ile doğalgazlı radyant ve elektrikli infrared ısıtıcı pazarında fark yaratan Çukurova Isı, her yıl cirosunun yüzde 7’sini AR-GE çalışmalarına ayırarak, dünya standartlarında geliştirdiği ısıtma teknolojileri ile ısıtma pazarına yön veriyor. 

Cafe, restaurant, spor salonu, fuar alanları, atölyeler, depo, cami ve endüstrilere; pratik, tasarruflu ve etkili ısıtma çözümleri sunan Çukurova Isı’nın Pazarlama Müdürü Osman ÜNLÜ, ısıtma teknolojilerinde yapmış oldukları geliştirmelerin işletmeler açısından önemine dikkat çeken açıklamalarda bulundu: “İşletmeler, enerji tasarrufu açısından önemli bir ekonomik potansiyele sahip. Çünkü dünyada tüketilen enerjinin yüzde 30’u sanayide tüketiliyor. Sanayide tüketilen enerjinin yüzde 80’i ise ısıtma ve soğutma sistemlerinde kullanılıyor. Endüstriyel tesislerde doğru ısıtma teknolojileri kullanarak yüzde 65’lere varan oranda enerji tasarrufu sağlamak ve böylece fazla enerji tüketimine bağlı olarak oluşabilecek CO2 emisyonunun, küresel bir sorun haline gelen iklim krizi üzerindeki etkilerini azaltmak mümkün. 

Çukurova Isı olarak ısıtma pazarındaki liderliğimizi çevreci ve verimli teknolojiler geliştiren AR-GE’mize borçluyuz. Ürünlerimiz, sahip oldukları donanımsal özellikleri ile endüstriyel ve ticari alanlarda; piyasadaki muadillerinden çok daha verimli, etkili ve çevreci bir ısıtma sağlıyor. Örneğin Goldsun markalı elektrikli ısıtıcılarımız, sahip oldukları “halojen ampul” ve özel cihaz tasarımı ile standart rezistanslı elektrikli cihazlara göre yüzde 40 daha fazla verim sağlıyor. Cihazın, kısa dalga ışınım özelliği yani ışın iletme kabiliyeti, orta ve uzun dalgalı ışınım yapabilen cihazlara göre yüzde 40 daha fazla verim sağlayarak işletme giderlerinden tasarruf sağlıyor.”

Endüstriyel ve ticari alan ısıtmasının ardından evlerdeki açık alanların ısıtmasına yönelik mobil elektrikli ısıtıcılar da geliştirdiklerini belirten ÜNLÜ, ısıtıcıların, sahip oldukları donanım özellikleri sayesinde dış ortam şartlarından etkilenmeden gerekli konfor şartlarını rahatlıkla sağlamaları gerektiğini belirtti. “ÜNLÜ, sözlerine şöyle devam ett: “Goldsun markalı ısıtıcılarımız, IP55 su sınıfı koruması özelliği ile açık alanlarda hatta yağmur altında da sorunsuzca çalışıyor. Sahip olduğu dimmer devresi (bazı serilerde opsiyonel) sayesinde de 5 kademeli ısıtma seçeneği sunarak, konfor şartlarına uygun ısıtma sağlıyor. 

Goldun Elite, Goldsun Performa ve Goldsun CC olarak adlandırdığımız doğalgazlı radyant ısıtıcılarımız da sahip oldukları donanım özellikleri ile piyasadaki muadillerinden çok daha fazla tasarruf ve konfor sunuyor. Doğalgazlı radyant ısıtıcılarda kullandığımız reflektör, konfor şartları açısından son derece önem taşıyor. Reflektör, cihazlardan yayılan enerjiyi, havaya değil, insanlara doğru yönlendirerek yüksek konfor sunuyor. Ayrıca ısıtıcının rüzgârdan etkilenmemesi için doğalgazlı ısıtıcılardaki seramik plakaların önüne, ortamdaki rüzgâr akımını yüzde 100 kesen, saydam seramikten üretilen camlar yerleştiriyoruz. Isındıkça saydamlığı artan cam, ışınımın daha geniş alanlara yayılmasını sağlıyor. Seramik plakaların önüne takılan paslanmaz çelik ızgaralar sayesinde cihaz veriminde yüzde 20 artış sağlanıyor. Bunun yanı sıra ısıtıcılarda kullanılan rüzgâr kalkanı da karşıdan gelen rüzgâr akımlarını büyük oranda yavaşlatıyor.

“Silversun Borulu Radyant Isıtıcı”larımızı ise mekânın ihtiyacına göre dizayn edebiliyoruz. Kısacası projelendirmeden devreye alma sürecine kadar oldukça kapsamlı olan bir mühendislik hizmeti sunuyoruz.  Ürünümüzü, rakiplerinden ayıran en önemli özelliği ise borulardan çıkan ışınların yüzde 99,5’ini cisimlere yönlendirmesi ve bu sayede daha verimli ve yoğun ısıtma sağlamasıdır.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye; Yeni İpek Yolu'nda üretim, ihracat, lojistik ve yönetim merkezi olarak öne çıkıyor

Çin’e yatırım yapmayı planlayan Türk şirketlerine iş modelleri ve hangi alanlarda avantaj sahibi olabileceklerine yönelik bir yol haritası sunan Platin Dergisi Uluslararası Yatırım Hamlesi webinar serisinin ilki, ‘Yeni İpek Yolu’nda Türkiye ve Asya’ başlığıyla gerçekleştirildi. 

 

 

Hem Türkiye’nin yatırımcı dostu iş ortamı hem de Asya pazarındaki yeni fırsatlar hakkında katılımcıları bilgilendirmeyi amaçlayan ‘Yeni İpek Yolu’nda Türkiye ve Asya’ webinarına; T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı  Burak Dağlıoğlu, DEİK- Türkiye Asya Pasifik İş Konseyleri   Koordinatör  Başkanı Murat Kolbaşı, Piri Reis Üniversitesi  Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu ve European Mentoring and Coaching Council (EMCC) Dünya Başkanı Rıza Kadılar konuşmacı olarak katıldı. Türkiye ve Çin arasındaki dış ticaret ve uluslararası yatırım ilişkilerini geleceğe taşıyabilmenin yollarının konuşulduğu webinara ilgi büyüktü.

 

 

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Çokuluslu şirketlerin Türkiye’yi üretim, ihracat, lojistik ve yönetim merkezi olarak seçtikleri görülüyor. Çin özelinde baktığımızda Türkiye’de bin 100’ün üzerinde Çinli sermaye şirketinin faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Çinden ülkemize gelen yatırım projelerinin toplam değeri ise 2.5 milyar dolar.”

 

 

Webinarın açılış konuşmasını gerçekleştiren T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu, uluslararası doğrudan yatırımlar perspektifinden Türkiye ve Asya konusuna değinerek şunları söyledi: “Kurulduğumuz günden bu yana ülkemize yeni yatırımcılar kazandırırken; mevcut uluslararası şirketlerin  yatırımlarının artırılması adına tüm enerjimizle çalışıyoruz. Ofisimiz, Asya coğrafyasına ayrı bir önem veriyor. Ülkemize 2003-2010 yılları arasında Asya’dan gelen uluslarararası doğrudan yatırımların, tüm yatırımlar içindeki payı   yüzde 12 iken, son 10 yılda bu oran yaklaşık 2 katına çıkarak  yüzde 25’e ulaştı. Türkiye’ye Asya’dan gelen yatırımların ülkelere göre dağılımına baktığımızda Azerbaycan, Japonya, Çin, Güney Kore, Malezya, Hong Kong, Avustralya, Singapur ve Tayvan gibi ülkeleri görmekteyiz. Çin, Japonya, Güney Kore ve Singapur’da ofislerimiz  bulunuyor. Asya ülkelerinde yerelleşen tanıtım çalışmaları ve stratejileri uyguluyoruz. Geçtiğimiz yıl itibariyle Dış İşleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu tarafından duyurulan Yeniden Asya politikası ile  Asya’nın Türk dış politikasındaki önemini ve devlet gündemindeki varlığını vurgulamış olduk.  Türkiye, bölge ile olan ilişkilerini çok boyutlu olarak daha da geliştirmeyi hedefliyor. Yeniden Asya politikasının arkasındaki ana fikir ise Türkiye’nin stratejik konumu ile doğu-batı arasında etkin bir rol oynamasını sağlamak… Dünya ekonomisi çok zor bir dönemden geçiyor. Virüs salgını da süreci daha da zorlu bir hale getirdi. 2008’deki küresel finans krizi ile  2020’de yaşadığımız salgın döneminin arasında Türkiye ve Çin’in tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasını öngören bir girişimi oldu. Aralık 2020’de Türkiye’den giden ilk ihracat treni, 12 günde Çin’e ulaştı. Çin ile toplam ticaret hacmimiz yaklaşık 26 milyar dolar. İthalat ve ihracat oralarında maalesef ciddi bir orantısızlık bulunuyor. Beklentimiz; ihracat treni ile yeni bir boyuta taşınan bu yolculuğun, iki ülke arasındaki ticareti daha dengeli bir noktaya getirmesi… Çinli şirketlerin Türkiye’de daha fazla yatırım yaparak bu orantısızlığa olumlu katkı sağlamasını bekliyoruz. Ülkemizin stratejik konumu ile Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’daki pazarlara kolay verimli bir erişim imkanı sağlaması, Asyalı yatırımcılar tarafından takdir ediliyor. Çokuluslu şirketlerin Türkiye’yi üretim ihracat lojistik ve yönetim merkezi olarak seçtikleri görülüyor. Çin özelinde baktığımızda Türkiye’de bin 100’ün üzerinde Çinli sermaye şirketinin faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Çinden ülkemize gelen yatırım projelerinin toplam değeri ise 2.5 milyar dolar.”

 

 

Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu: “Çinli işletmeler hem Türkiye’nin Ar-Ge yapısına hem iş gücüne hem de beşeri sermayesine güveniyor. Bu da çok önemli bir bakış açısı… Avantajların yanı sıra risklere de dikkat etmek gerekiyor. Pandemi sonrasında birçok ülke yeni tedarik merkezleri oluşturma noktasında pay almaya çalışacak. Bu noktada Türkiye’nin ölçeğini artırması ve daha çok yatırım çekmesi gerekiyor. Bunu da ortak girişimlerle gerçekleştirebiliriz.”

 

 

Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu, Türkiye’deki yatırım ortamını şöyle değerlendirdi: “Covid-19 öncesinde de çok güllük gülistanlık bir dünya yoktu. Küresel borçlar ve iklimle ilgili sıkıntılar artmaya başladı. Ticaret savaşı olabildiğince hızlı bir şekilde ilerliyordu. Gelir dağılımında da ciddi bozulmalar vardı.  Covid-19 sonrasında ise yeni merkezler öne çıkmaya başladı. Türkiye, coğrafi konum itibariyle son derece avantajlı. İpek Yolu projesi ile Türkiye’nin üretim ve lojistik merkezi olma konusunda sahip olduğu avantajlar öne çıkmaya başladı. Çinli işletmeler hem Türkiye’nin Ar-Ge yapısına hem iş gücüne hem de beşeri sermayesine güveniyor. Bu da çok önemli bir bakış açısı… Avantajların yanı sıra risklere de dikkat etmek gerekiyor. Pandemi sonrasında birçok ülke yeni tedarik merkezleri oluşturma noktasında pay almaya çalışacak. Türkiye’nin ölçeğini artırması ve daha çok yatırım çekmesi gerekiyor. Bunu da ortak girişimlerle gerçekleştirebiliriz.”

 

 

DEİK Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Murat Kolbaşı: “Çin, son dönemde marka alımı yapıyor. Markalaşarak katma değerli ürünlerle dünya pazarına girmek istiyor.  Made in China 25 kapsamında 10 sektör belirlendi. Çin; marka, patent ve teknoloji ile ön planda olmayı hedefliyor.”

 

DEİK Türkiye-Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Murat Kolbaşı, Çin’de yatırım yapmak isteyen yatırımcılara önemli ipuçları sundu: “Çin, 5 yıllık kalkınma planları kapsamında Çini doğudan batıya 3’e b
ölerek önce en doğuyu kalkındırıyor. Sonra orta kısmı sonra da batıyı… Bu adımları atarak önemli bir noktaya geldiler. 2021’de 14’ncü 5 yıllık kalkınma planına start verildi. Çin, son dönemde marka alımı yapıyor. Markalaşarak katma değerli ürünlerle dünya pazarına girmek istiyor.   Made in China 25 kapsamında 10 sektör belirlendi. Çin; marka, patent ve teknoloji ile ön planda olmayı hedefliyor. 2019’da Çin, patent konusunda ABD’yi geçti. Asya’nın genel olarak çok kuvvetli bir ekonomiye döneceğini düşünüyorum. Türk firmalarımızın Asya Pasifik geneline   odaklanmalarını  tavsiye ediyorum.  Burada çok daha fazla fırsat var. Malezya, Güney Kore ve Singapur olmak üzere üç ülkede serbest ticaret anlaşmamız bulunuyor. Asya’nın iş yapış şekli kısmen bize benzese de ülkelere göre farklılıklar gösterebiliyor.”

 

 

European Mentoring and Coaching Council (EMCC) Dünya Başkanı Rıza Kadılar: “Çin’de içeriden kaleyi nasıl ele geçiririz ona bakmamız gerekiyor. Çin teknolojide liderliğe oturmuş durumda ve lider hublardan biri… Doğru zamanda, doğru fırsatlar öne çıkacak. Bu noktada yatırımcılarımızın sabırlı olmaları gerekiyor.”

 

European Mentoring and Coaching Council (EMCC) Dünya Başkanı Rıza Kadılar ise şu ifadeleri kullandı: “Çin’i anlamak gibi şeyler konuştuğumuzda hata yapıyoruz. Çin ve Çin’in temsil ettiği bütün Asya kültürleri çok zengin kültürler… Bir ülkeyi tek olarak görmeyelim. Asya’da çok ciddi bir entegrasyon var.  Dünyanın en çok gelişen ticaret bloğu Asya… İçeriden kaleyi nasıl ele geçiririz ona bakmamız gerekiyor. E ticaret çok büyük bir avantaj. Bu konuda çok yol katedildi. Çin, teknolojide liderliğe oturmuş durumda ve lider hublardan biri…

Çin ile olan iş birliğinde teknolojiye de vakıf olmak gerekiyor. Çin; dünya finans piyasalarına entegre olmuş durumda. Doğru zamanda, doğru fırsatlar öne çıkacak. Bu noktada yatırımcılarımızın da sabırlı olmaları gerekiyor.”

 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı