Aylık arşivler: Şubat 2021

Bebeğinizin Karnında Şişlik Varsa Dikkat

Nöroblastom, çocukluk çağında beyin tümörlerinden sonra en sık görülen solid tümördür ve çocukluk çağında görülen bu tür kanserlerinin yüzde 7-8’ini oluşturur. Erkeklerde, kız çocuklarına göre biraz daha sık görülmektedir. Bu rahatsızlığa sahip çocuklar ortalama 1-2 yaş civarı tanı alır. 10 yaşından sonra görülmesi nadir bir durumdur. Nöroblastomun oluşma sebebi henüz tam net olarak bilinmemektedir. Omurganın iki tarafından aşağı doğru inan “Sempatik sinir sistemi”nin ilkel hücrelerinden kaynaklanan bir tümör olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanında nöroendokrin bir bez olan adrenal bez veya diğer adı ile sürrenal bezden de kaynaklanabildiği bilinmektedir. Bu tümörü, göğüs boşluğu, karın boşluğu veya pelvis denilen bölgelerde görmek mümkündür. Vücutta en çok karın bölgesinde rastlanır. 

 

Karında şişlikle kendisini belli edebilir

Genellikle rutin ultrason muayenelerinde ya da anneler çocuklarını severken onların karnında bir şişlik gördüğünde fark edilmektedir. Bunun yanında çocuğun boynunda sert bir şişlik,  iştahsızlık, uzak dokulara yayılma durumunda kemik ağrıları, bacaklarda şişme, kabızlık ya da ishal; göğüsteyse göğüs ağrısı, solunum sıkıntıları gibi belirtiler görülebilir. Açıklanamayan ateş, kilo kaybı, sırt ve kemik ağrılarında da akla bu tümör getirilebilir. Özellikle kol ve bacak gibi uzun kemiklerdeki veya göz çevresi ve kafatasındaki metastazlar kemik ağrılarına sebep olabilmektedir. Kemik iliği‎nde yaygın bir tutulum da söz konusu ise; kansızlık, kan pulcuklarında azalma ve beyaz kan hücrelerinde azalma, bunlara bağlı enfeksiyonlar veya kanamaya eğilim ortaya çıkabilir. Fiziki muayenede, karındaki kitle, bu kitlenin lokalizasyonu ve boyutu, karaciğer boyutunun büyük olup olmadığı, lenf nodu varlığı dikkatli biçimde incelenmelidir. 

 

Modern tetkikler tanıya yardımcı oluyor

Tümör fark edildikten sonra aile bir pediatrik onkoloji uzmanına yönlendirilmelidir. Pediatrik onkoloji uzmanı bu aşamada tümörle ilgili tetkiklerin gerçekleştirilmesini sağlar. Ayırıcı tanı burada çok önemlidir. Tam kan sayımı, MR, ultrason ve BT gerekebilmektedir. Bunun yanı sıra tümörün kimyasal artıklarının olup olmadığına bakılmaktadır. Vanil Mandelik Asit, yani VMA ve Nöron Spesifik Enolaz ( NSE) gibi maddeler ayırıcı tanıda gerekmektedir.

 

Tedavi için evreleme önemli

Bu tanı işlemleriyle birlikte tümörün evrelemesi de yapılmaktadır. Nöroblastomun evreleri şöyle sıralanabilir:

Evre 1: Tümör köken aldığı organda sınırlıdır, orta hattı geçmez.

Evre 2: Tümör olduğu taraftaki lenf bezlerini tutmuştur ama orta hattı geçmez.

Evre 3: Orta hattı geçen bir tümör söz konusudur, orta hattın karşı tarafından lenf bezleri tutulur.

Evre 4: Yaygın hastalık, uzak organlara metastazlar görülebilir.

Evre 4S: Bu evrede hasta 1 yaştan küçüktür, ancak karaciğer, deri ve kemik iliğine yayılım vardır.

 

Tedavinin gidişatı evrelemeyle ve tümörün yapısıyla ilgilidir. Bazı tümörler daha agresif olur bazılarıysa daha yavaş seyirlidir. 

Tümör sınırlıysa cerrahi olarak çıkarılır

Çocuk kanserlerinde cerrahi yöntemler, genellikle tümör kaynaklandığı organ içinde sınırlı ise tümörün çıkarılması şeklindedir. Ancak tümör çıkarılamayacak büyüklükte ise veya başka dokulara yayılmışsa bu durumda tümörden biyopsi alınır ve öncelikle kemoterapi uygulanarak tümör ve/veya metastazları bu yol ile yok edilmeye çalışılır. Tümör küçülüp, metastazlar kaybolduktan sonra tümör kalıntısı cerrahi olarak çıkarılır. 

 

Yapılması planlanan tedavinin türüne göre henüz tedavi başlamadan bazı organların durum ve fonksiyonlarını kontrol edebilmek için diğer ek tetkikler yapılır. Bu tetkikler, kemoterapi öncesinde kalp muayenesi, işitme kontrolü ve böbrek fonksiyon testleri olarak sıralanabilir. Ayrıca çocuğun büyüme durumuyla ilgili çeşitli incelemeler de yapılmalıdır ki bunlar da tedavide önemli bir yere sahiptir. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Bebeğimle Mutluyum’da Çocukluk döneminde probiyotikler alerjiye karşı koruyucu olduğu konuşuldu.

Hülya Düzgün’ün moderatörlüğündeki canlı yayına konuk olan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Görkem Astarcıoğlu, yenidoğandan itibaren alınan probiyotiklerin çocukların bağışıklık sistemini güçlendirirken, alerji, egzama gibi hastalıklara karşı da koruyuculuğu arttırdığını söyledi.

 

 

450 Bin takipçisi olan Bebeğimle Mutluyum sayfası Instagram canlı yayınında yenidoğanda ağlamaların anlamlarının olduğunu ifade eden Dr. Görkem Astarcıoğlu “ilk hafta ağlayan bebek aç olduğu için ağlar, ancak ikinci haftadan itibaren ağlamaların sebebi çoğunlukla gazdır. Bu dönemde doktor tavsiyesi ile birlikte bebeklere damla şeklinde probiyotik verilebilir. Biz anneye emzirmeye başlarken bir damla şeklinde göğüs ucuna damlatmasını ve emzirmeye devam etmesini öneriyoruz. İyi bakteriler bu sayede bebeğin bağırsaklarında kolonileşerek sindirim sisteminin rahat çalışmasını sağlıyor.” dedi.

 

Bağırsakların ikinci beyin olarak anıldığını, burada yerleşmiş bakterilerin ise mikrobiyota ismiyle artık yeni bir organ olarak tanımladığını da söyleyen Dr. Görkem Astarcıoğlu bağırsakta oluşturulan sinyallerin beyindeki hormonların çalışmasını uyardığını da sözlerine ekledi. Dr. Astarcıoğlu “Anne sütü mikrobiyota gelişimini olumlu etkiler. Bu süreçte probiyotikler çok önemlidir. Bağırsaklara yerleştirilen doğru bakteriler mikrobiyotanın sağlıklı gelişmesine de katkı sağlar. Mikrobiyotanın sağlıklı gelişmesi, çocuğu ileride karşılaşabileceği pek çok hastalığa karşı da koruyacaktır.” şeklinde konuştu.

 

Hem sayfa moderatörü Hülya Düzgün hem de takipçilerden gelen soruları cevaplayan Dr. Görkem Astarcıoğlu Anadolu insanının probiyotikleri zaten bildiğini ve bununla ilgili enterenesan gelenekleri olduğunu da söyledi ve detay verdi: “ Mesela Anadolu’da bazı yerlerde bir gelenek var. Yenidoğan bebeğin iyi huylu ve mutlu olması için, yakınlarından bu özelliklere sahip bir kişinin bebeğin ağzına tükürmesi istenir. Kulağa tuhaf gelse de bu aslında bir mikobiyota transferidir. Şimdilerde iyi huylu bakterileri probiyotiklerle bebeğe vermek mümkün. İlk günden itibaren sindirim sistemi düzene gireceği için, gaz sancıları azalacak, uykuları ve büyümesi düzenli olacaktır.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Arabesk hissiyat rahatlatıcı ancak yetersizlik duygusu oluşturur…”

Tüm dünyada etkili olan Covid-19 pandemisinin ikinci dalga etkilerini değerlendirmek amacıyla Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü tarafından ülke genelinde gerçekleştirilen çalışma, ilginç sonuçlarıyla dikkat çekti. Pandemiye ilişkin ruh halimizi en iyi yansıtan şarkı, Mümin Sarıkaya’nın “Ben Yoruldum Hayat” şarkısı oldu. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, arabesk hissiyatının rahatlatıcı ancak motivasyonu düşüren bir duygu olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu arabesk hissiyatı aslında bizim için bir rahatlama yöntemidir ama insanın özgüvenini düşürür, yetersizlik ve acizlik duygusu oluşturur” uyarısında bulundu.

 

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Aydın Öztürk, Method Research Company Proje Direktörü Hale Aslı Kılıç ve Pazarlama Uzmanı Şeyda Aydın tarafından yürütülen ‘2. Dalga Sonrası Türkiye Araştırması’ sonuçlandı.

 

Türkiye’nin şarkısı, “Ben Yoruldum Hayat” oldu

 

Araştırmada katılımcılara “Pandemi sürecinde kendinizi düşündüğünüzde hangi şarkı sizi en iyi yansıtmaktadır’ şeklinde açık uçlu bir soru da yöneltildi. Şarkıların çok büyük bir çoğunluğunun arabesk müzik türünde olup olumsuz duyguları temsil ettiği görüldü. Ancak yine de umut, sabır, teselli gibi duyguları yansıtan şarkılar da listede yerini aldı. Buna göre Türkiye genelinde ruh halimizi en iyi yansıtan şarkı Mümin Sarıkaya’nın ‘Ben Yoruldum Hayat’ isimli şarkısı oldu. Kadınlar en çok Göksel’in ‘Depresyondayım’ isimli şarkısını ve erkekler ise Müslüm Gürses’in ‘İtirazım Var’ isimli şarkısının kendilerini en iyi şekilde yansıttığını söyledi.

 

Pandemiyle ilgili şarkı listemiz

 

Genel ortalamaya bakıldığında Türkiye’nin pandemi ile ilgili duygu ve düşüncelerini en iyi anlatan şarkıların sıralaması ise şu şekilde oldu:

1.         Mümin Sarıkaya- Ben Yoruldum Hayat

2.         Göksel- Depresyondayım

3.         Edip Akbayram- Güzel Günler Göreceğiz

4.         Sezen Aksu- Geçer

5.         Müslüm Gürses- İtirazım Var

6.         Pinhani- Dünyadan Uzak

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Arabesk hissiyat, depresif hissiyattır”

 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Müzik tercihlerinde en çok “Ben Yoruldum Hayat” ve “Depresyondayım” şarkılarının tercih edilmesi, bu dönemde arabesk hissiyata sığınma duygusunun ortaya çıktığını gösteriyor. Arabesk hissiyat, depresif hissiyattır” dedi.

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Arabesk hissiyatı rahatlatır ancak üretkenliği düşürür”

 

Arabesk hissiyatın, insanı depresyona sokan ve depresyonda olmaktan zevk aldıran bir yaklaşım olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:

“Bu da geçici olarak rahatlatıyor ama insanın çalışma motivasyonunu kırıyor, üretkenliğini azaltıyor. Biz ağlamayı yücelten bir kültüre sahibiz. Sinemaya giden bir kimseye ‘film nasıldı’ diye sorulduğunda ‘iyi değildi, ağlatmadı ki’ yanıtını veriyor. Bu arabesk hissiyatı aslında bizim için bir rahatlama yöntemidir ama insanın özgüvenini düşürür, yetersizlik ve acizlik duygusu oluşturur.”

 

56 şehirde 3 bin 500 kişiyle gerçekleştirildi

 

Ocak 2021 boyunca Türkiye’nin 56 şehrinde yaşayan 18 yaş ve üzeri 3 bin 500 katılımcı ile yapılan araştırma, pandemide özellikle ikinci dalga sonrasının etkilerini anlamayı amaçladı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın danışmanlığı ile gerçekleşen araştırmada kaygı hali, kişilere, kurumlara ve medya organlarına duyulan güven, Covid-19 kapsamında alınan önlemler hakkındaki düşünceler, gelecekle ilgili olumlu ve olumsuz beklentiler, aşı çalışmaları, uzaktan eğitim ve tüketim alışkanlıkları gibi çok sayıda konu masaya yatırıldı. Ayrıca elde edilen veriler Nisan 2020’de yapılan ‘Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması’ sonuçları ile karşılaştırmalar sunması açısından da önem taşıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye’de 2,5 Milyonu Çocuk Olmak Üzere 5 Milyon Nadir Hasta Var¹

Nadir Hastalıklar, Avrupa’da 2000’de 1 ve daha az görülen hastalıklar için kullanılan bir tanım. Oysa, bilinen 8000 farklı nadir hastalık, tüm dünyada yaklaşık 350 milyon kişinin, Türkiye’de ise 5 milyon kişinin hayatını etkiliyor – ve etkilenen kişilerin yarısı henüz çocukluk yaşlarında.¹ Hastalıkların teşhisi için en önemli adımlardan biri şüphesiz ki farkındalık. 

Sanofi’nin Nadir Hastalıklar, Nöroloji, Nadir Kan Hastalıkları, İmmünoloji ve Onkoloji gibi özel tedavi alanlarına odaklanan global iş birimi olan Sanofi Genzyme, 29 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü’ne Pediatrik Metabolizma Derneği ile yaptığı ortak bir açıklama ile dikkat çekti. 

Nadir Hastalıklar, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerde kullanılan tanımı ile, 2.000'de 1 ve daha az sıklıkta görülen, çoğu ilerleyici, kronik ve bazıları ölümcül olabilen hastalıklar şeklinde nitelendiriliyor.² Bunun yanı sıra bazı yaygın görülen hastalıkların farklı alt tipleri²; nadir görülen bulaşıcı hastalıklar, otoimmün hastalıklar ve nadir görülen kanserler de Nadir Hastalıklar olarak değerlendirilebiliyor.³ 

Nadir Hastalıkların 80’i genetik sebeplerden kaynaklanıyor. Hemen hemen tüm genetik (kalıtsal geçişli) hastalıklar nadir hastalık olsa da, nadir hastalıkların tamamı kalıtsal geçişli değil.³ Pek çoğunun kalıtsal geçişli hastalıklar olması sebebi ile, nadir hastalıkların bazıları belirli bölgelerde daha yaygın olarak görülebiliyor.²

Hastaların doğru teşhise ulaşması 7 yıl alabiliyor ⁴

Nadir bir hastalık tanısı alan yaş grupları oldukça değişken olmakla birlikte, hastaların 50’si henüz çocukluk çağında. Bu hastalıklardan etkilenen her 10 çocuktan üçü maalesef beşinci yaşını göremeden hayatını kaybediyor.¹ Hastalıkların zor tanınması nedeniyle hastaların doğru teşhise ulaşması 7 yıl alabiliyor ve hastaların farklı doktorları ziyaret etmesi gerekebiliyor.⁴ 

Dünya Nadir Hastalıklar Günü nedeni ile yapılan ortak açıklamada toplumsal bilincin artırılmasının önemine vurgu yapan Pediatrik Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgay Coşkun, şunları söyledi; “Her bir Nadir Hastalık göreceli olarak küçük bir grubu etkiliyor gibi görünse de aslında toplamda, nüfusun önemli bir bölümünü etkiliyor. Bu hastalıklar nadir olsa da ortaya çıkan sonuçlar hem hasta olan birey, hem ailesi hem de toplum açısından çok ağır olabiliyor. Daha önceleri tedavi ve izlemleri konusunda deneyimin olmadığı bu hastalıklarda, özel bakım ve tedavi yöntemlerine, ilaçlara, sarf malzemelere, özel besinlere, tıbbi cihazlara ve yaşam kalitesinin yükseltilmesine gereksinim duyuluyor. 

Tanımlanan hastalık çeşidi ve sayısının artma eğiliminde olması teknoloji ve ilaç şirketlerinin dikkatini çekti. Böylece daha önce ölümcül olan ve ciddi özürlülük ile sonlanan hastalıklar, erken tanı ile tedavi edilebilir konuma geldi. Bir halk sağlığı sorunu haline gelen nadir hastalıklar konusunda, hastalar ve ailelerinin tanı ve tedavi sürecinde yaşamakta oldukları sorunları dile getirebilmeleri, toplumsal bilincin artırılması ve farkındalık yaratılması büyük bir öneme sahip. Bu açıdan Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nü çok kıymetli buluyorum.”

Sanofi Genzyme Türkiye, Levant ve İran Genel Müdürü Pelin Yunusoğlu ise Nadir Hastalıkların, çok uzun zamandır Sanofi Genzyme’ın mercek altına aldığı bir konu olduğunu ifade ederek şu bilgileri paylaştı; “Yaklaşık 40 yıldır Nadir Hastalıklarda öncü tedaviler geliştiren Sanofi, bu hastalıklara odaklanmaya devam ederken portföyünü Nadir Kan Hastalıkları, Nöroloji, Onkoloji ve İmmünoloji alanlarındaki çalışmaları ile zenginleştirdi. Sanofi Genzyme olarak, Nadir Hastalıklar alanında yenilikçi tedavi çözümleri geliştirmek adına büyük bir çaba içerisindeyiz. Her yıl gelirin 17’si gibi büyük bir bölümünü dünya genelindeki araştırma ve geliştirme faaliyetleri için ayırıyoruz. Bu araştırma faaliyetlerinin önemli bir parçası olan klinik çalışmalarda ülkemizin payı da önemli. 2019 yılında bu alanlardaki klinik çalışmalarımızın ülkemizdeki yatırım tutarı yaklaşık 90 milyon TL. 

 

Sınırlı tedavi imkanları olan ya da etkili bir tedavisi olmayan Hematoloji, Nöroloji, Onkoloji ve İmmünoloji alanları ile toplamda 25 farklı tedavi çözümünü dünyada hastaların kullanımına sunabilmiş olmaktan gurur duyuyoruz. Geliştirdiğimiz tedavi seçenekleri; mevcut tedavileri bir basamak ileri taşımanın yanı sıra daha önce tedavisi mümkün olmayan birçok hastalığın yönetimi için de son derece önemli. 2021 başı itibarı ile Sanofi Genzyme Ar-Ge portföyünde klinik safhada 84 farklı proje yürütülüyor. Araştırma geliştirme portföyündeki çalışmalarımız ile ilgili bilgiye Sanofi’nin web sayfalarından⁵ ulaşmak mümkün.

 

Nadir Hastalıklar konusunda farkındalık için bir bilgi platformu

Sanofi Genzyme Nadir Hastalıklar alanında görüşlerini aldığı tüm paydaşların en önemli ihtiyaçlarından birinin de bilgi kaynaklarına ulaşımda zorluk olduğunu tespit ederek, hasta ve hasta yakınları için kapsayıcı bir bilgi ve farkındalık platformu hedefi ile yola çıkan http://www.farkyarataneller.com’u hayata geçirdi. Platformda, hastalıkların tanımı ve hasta hikayeleri de olmak üzere faydalı bilgiler yer alıyor. 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Her Yaşın ve Cinsiyetin Vitamin ve Mineral İhtiyacı Farklıdır

Maalesef toplumda vitamin ve mineraller konusunda önemli bir yanılgı yaşanıyor, satın alınan bir vitamin takviyesini ailenin bütün üyeleri kullanabiliyor. Çocukların, ergen bireylerin, yetişkinlerin ve yaşlıların vitamin ve mineral ihtiyacının farklı olduğunun ve bu durumun cinsiyete göre de değiştiğinin altını çizen Eczacı Ayşen Dincer, vitamin ve mineral desteği alırken yaşa, cinsiyete ve ihtiyaca özel olarak hazırlanmış multivitaminlerin kullanılması gerektiğini hatırlatıyor.

 

Düzenli ve doğru beslenmek sağlığımız için büyük önem taşıyor ama çok azımız bunu gerçekleştirebiliyor. Bu nedenle de günlük vitamin ve mineral ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. Vitamin ve mineral eksikliği ise yorgunluk, güç kaybı, odaklanma sorunları, kas krampları birçok problemlerin yanı sıra ciddi sağlık sorunlarına da davetiye çıkarabiliyor. Günlük vitamin ve mineral ihtiyacının mutlaka multivitaminlerle karşılanması gerektiğinin altını çizen Eczacı Ayşen Dincer, “Bu vitamin mineral tavsiyesi cinsiyete, yaşa ve ihtiyaca uygun olmalı” diyor.

 

Bir vitamin tüm aileye yeter anlayışının çok yanlış olduğunu belirten Ecz. Dincer, nasıl herkesin yaktığı kalori, beslenme şekli ve genetik yapısı birbirinden farklı ise ihtiyacı olan vitaminlerin de aynı olamayacağını hatırlatıyor. Çocukların, ergen bireylerin, yetişkinlerin ve yaşlıların da farklı dozlarda vitamin alması gerektiğine dikkat çeken Ecz. Dincer, sözlerini şöyle sürdürüyor: “5 yaşında bir çocuk düşünün. Gelişim çağında olduğu için ihtiyaç duyduğu destekler sizden çok farklıdır. Aynı çocuk 15 yaşına geldiğinde de 5 yaşındaki vitamin mineral desteğinden daha farklı desteklere ihtiyaç duyacaktır. Yaşla birlikte sadece multivitaminlerin içeriği değil miktarları da değişmelidir. Bu konuya ilişkin demir örneğini de verebiliriz; Beslenme Referans Değerlerine göre bir yenidoğan 0.3 mg demire ihtiyaç duyar, bir bebek ise 11 mg… Bu bebek yetişkin bir kadın olduğunda ihtiyaç duyduğu demir miktarı 18 mg olur. Hamilelerde ise bu oran 27 mg'a çıkabilir. Yani bir çocukla bir kadın aynı vitamini kullandığında günlük ihtiyaçlarını karşılamaları mümkün olmaz. Bu nedenle vitaminler mutlaka cinsiyete, yaşa ve ihtiyaca yönelik belirlenmeli.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kanser geçmişi olan bireyler COVID-19’a dikkat!

Pensilvanya Üniversitesi’nin yaptığı ve Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre kanser hastalığını geçirmiş kişiler COVID-19 hastalığını daha ağır geçirebiliyor. Kanser hastalığı geçirmiş kişilerin sağlıklı olsalar bile yine risk grubunda olduklarına ve COVID-19 enfeksiyonunu daha ağır geçirebildiklerine dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu durumda kanser hastalığını atlatmış bireylerin sosyal mesafe, maske ve aşılama gibi uyarılara daha yoğun bir şekilde uymaları gerekiyor” dedi.

 

Bu araştırma kapsamında COVID-19 hastalığı saptanan 328 hastanın 67 tanesinde altta yatan kanser tanısı saptandığını, çoğunda (80) organ kanseri öyküsü bulunduğunu ve yine çoğunda kanser hastalığının aktif olmadığının (73) gözlendiğine dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Aktif kanser tedavisi görmeyen 49 hastada hastaneye yatış oranı yüzde 29 olarak belirtilirken; aktif kanser tedavisi gören 18 hastada hastaneye yatış oranı yüzde 55 olarak gözlendi. Yine yoğun bakım yatış oranı aktif tedavi almayan kişilerde yüzde 12’ye yakınken; aktif tedavi alanlarda ise bu oran yüzde 26’ya ulaşıyor” dedi. 

 

Kanseri atlatmış kişiler de hala risk grubunda 

 

Bu gözlemlerin kanser hastalığını geçirmiş bireylerde hastalık aktif olmasa bile COVID-19 enfeksiyonunu daha ağır geçirebileceklerine ilişkin bulgular olduğunu söyleyen Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “COVID-19 sonrası ilk 30 günlük ölüm riski, kanseri aktif olmayanda yüzde 1,6; aktif olanlarda yüzde 13,4 oranında. Bu oranları kanser bulgusu bulunmayan bireylerle kıyasladığımız zaman bu oranların daha yüksek olduğunu görüyoruz. Her ne kadar buradaki hasta sayıları düşükse de yine de kanser hastalığını geçirmiş bireylerin, hastalık aktif olmasa dahi sosyal mesafe, maske, hijyen ve aşılama uyarılarını daha yakın takip etmelerini öneriyoruz” şeklinde konuştu. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Zıplayarak Beden Frekansınızı Yükseltin

Zıplayarak Beden Frekansınızı Yükseltin 

 

Enerji Tıbbı Uzmanı Emine Baran, insanın beden frekansının, dünyadaki değişimleri tetikleyici olduğunu ve korku bilincinin tüm evreni felaketlere sürükleyebileceğini söyleyerek uyarıyor. “Düşündüklerimize dikkat etmeliyiz. Dünyayı şekillendiriyoruz.” Dünyanın frekansına uyumlu olmanın önemine değinen Baran, bu uyumlanma için gün içinde yapabileceğimiz bazı egzersizlerin önemine dikkat çekiyor. Ağaca sarılmak hatta zıplamak. Birbirinden basit yöntemlerle beden frekansınızı yükseltebileceğinizi biliyor muydunuz? 

 

Dünyanın Ritmini Yakalayın 

 

Beden frekansının dünya frekansına uyumunun önemini aktaran Baran “Evrendeki enerji denizinde yüzen bizler; kendi frekansımızla tüm sistemi etkiliyor ve etkileniyoruz. Dünyanın frekansını ölçen bilim adamından ismini alan Schumann rezonansı bu bilgiye ışık tutmuştur. Bütün dünyanın dengesi bir frekans boyutunda iken düşündüklerimizin dünyayı şekillendirdiğini de kabul etmeliyiz. Anne karnındaki bebek, annenin kalp ritmini duyması ile güvende olduğu sinyalini alıyor ve rahatlıyor. Bu durum doğduktan sonrada o frekansa özlem duymasına sebep oluyor.  Bebek büyüdükçe o frekans ritmini, shumann rezonansının ifade ettiği dünyanın kalp ritmi ile yakalıyor. O frekansta dengelenip rahatlıyor ve rahim ile toprak arasındaki enerjisel frekans bağı anlaşılır hale geliyor. Açıklayıcı diğer bir örnek olarak ta, uzaya giden astronotların üç aydan sonra derin depresyona girmesinin gözlemlenmesi verilebilir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, dünyanın frekansından uzaklaşmaları bedensel ve ruhsal derin etkiler oluşturuyor. “

 

Deprem Korkusu Depremi Tetikliyor

Savaşlarda, ağır patlamalarla dünyanın frekansı 7 hz lerden 12-13 hz seviyelerine çıkıyor.  Bizler korku bilinci ile de dünyanın frekansıyla oynuyoruz. Örneğin deprem korkusu ne kadar çok bilinçte yer alıp yükselirse, dünyada frekansını yükseltip tepkimeye sebep olacaktır. Bizim bilincimizle şekillenen dünya ancak biz arınırsak arınır, biz sükunette isek rahatlar. Aslında hepimiz bilincimizin frekansı ile dünyayı görüyor ve frekansımıza göre ilişkiler kuruyoruz. Gelişen teknoloji ve bilim çağında ifadelerimiz, enerjisini sevdim , frekansım tuttu olarak değişiyor.. Artık bilincimizin enerjiden oluşan varlıklar olduğumuzu kavramasını gösteriyor. Yaratılışı anlatan enerji bilimini doğru okuyup, kullanmak insanoğluna hediyedir. Kendi frekansımızı ve ritminizi dengelemek dünyayı dengeleyecektir.

 

Ağaca Sarılın, Zıplayın

Enerji Tıbbı Uzmanı Emine Baran frekansımızı yükseltecek basit tekniklere değiniyor.

1 dakika temiz havada bilinçli olarak derin nefesler almak

Nefesle birlikte, sırasıyla  köprücük kemiğimizin hemen altındaki boşluğa masaj yapmak veya ritmik vuruşlar frekansımızı yükseltecektir.

Olduğunuz yerde zıplamak ve zıplarken de  kahkaha atmak

Bedendeki meridyen enerji akışımızı tazeleyen temizleyen egzersizler yapmak

Hareket çok önemli, günlük kısa bile olsa bir egzersiz yapabilir, dans edebilirsiniz

Ağaca sarılmak, toprağa çıplak ayakla basmak 

Duş almak ve duşta tuz kullanmak frekansımızı dengeler

Su tüketimi çok önemli. Su da olduğu gibi gıdaları da tüketirken düşük frekanslı düşünce ve duyguları konuşmak yemeğe aktarmak frekansı düşürür. 

Bakır kullanımı frekansımızı düşüren manyetik dalgaları emecektir

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Aygül Aydın; “2021 kurtuluş yılı olacak”

Bilişim Uzmanı ve Astrolog Aygül Aydın 2021’de yaşanacak gelişmeleri anlattı. Önümüzdeki yıllarda Dünyadaki en büyük devrimin tıbbi devrim olacağına inandığını belirten ünlü astrolog, 2021 yılında da Türkiye’nin dengeye sahip olacağını belirtti. Türkiye’nin yakın gelecekte güçleneceğini de dile getiren Aydın şunları söyledi: "Türkiye için 2021 yılı, önemli bir yıl. Ülkemiz, Doğu ve Batı’nın ortasındaki konumu ve birbirinden farklı etnik yapıdaki insanlarıyla şu an Dünya’nın en güçlü ülkelerinden biri olarak görülmektedir. Satürn – Uranüs karesi büyük ölçüde etkileyecek ve en büyük sorun ekonomik olurken bir vatandaşın ortalama mali refahı çok tartışılacak. Bu, Türk toplumundaki iç çalkantının bir başka nedenidir. Türkiye, depremler ve bazı ekolojik felaketler gibi doğal afetler konusunda da dikkatli olmalıdır. Jüpiter – Satürn kavuşumu 8. evimizde olduğundan mali durumumuzu nasıl ele aldığımıza dikkat etmek daha iyi yoksa 2021’de çok fazla krediye ihtiyaç duyacak ülkelerden olacağız. Öte yandan Türkiye daha da küresel hale gelecektir. Özellikle Ortadoğu, Kazakistan ve Tacikistan gibi Türk kardeşliği bölgelerindeki dış hedeflerin çoğu ile olan ilişkilerinde güçlü başarılar elde edecektir”

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dijital Sahne’de bu akşam Başak Daşman, Nur Fettahoğlu ve Şükran Ovalı “Üç Kız Kardeş” için başrolleri paylaşıyor

 Bu akşam, saat 20.00’da, Zorlu PSM YouTube kanalında bu defa “Üç Kız Kardeş” izleyicilerle buluşacak. Rus ve Dünya Edebiyatının en büyük kalemlerinden biri olan Anton Çehov’un unutulmaz eserlerinden “Üç Kız Kardeş”in başrollerinde Başak Daşman, Nur Fettahoğlu ve Şükran Ovalı yer alıyor.

 

 

Zorlu PSM prodüksiyonu, Based Istanbul iş birliği ve Türk Tuborg A.Ş.’nin katkılarıyla hayata geçirilen “Dijital Sahne”nin bu haftaki gösteriminde Rus yazar Anton Çehov’un zamansız ve mekansız başyapıtlarından “Üç Kız Kardeş” seyirciyle buluşuyor. Günümüz tiyatro sahnesinin en cesur ve özgün rejilerinde imzası bulunan İbrahim Çiçek’in uyarlaması ve yönetmenliğinde, tiyatronun kültleşmiş eserlerinden bölümleri modern bir görsel hikaye anlatıcılığıyla birleştirerek dijital dünyaya taşıyan “Dijital Sahne” seyirciye yeni nesil bir tiyatro izleme deneyimi sunuyor.

 

Bir bakmışsın bir sır bin sır; bin hayal bir hayal olmuş.

 

Rus ve Dünya Edebiyatının en büyük kalemlerinden Anton Çehov’un kült metinleri arasında anılan “Üç Kız Kardeş”, Başak Daşman, Nur Fettahoğlu ve Şükran Ovalı’nın göz dolduran performanslarıyla tiyatro severlerin karşısına çıkıyor. “Üç Kız Kardeş”, yalnızlığı, terk edilmişlik üzerinden ele aldığı hikayesi ile insanın en üzgün anında bile en didiştiği kardeşiyle kurduğu bağın kendisini yalnızlıktan kurtulabileceğini seyirciye sunuyor.  “Kardeşten öte köy yok” diyen oyun, aynı zamanda en yakınındakilere attığın çığlıkların havada asılı da kalabileceğini, kişinin susmayı çözüm olarak görebileceğini kardeş olmak perspektifinden ele alarak hem doğumun hem ölümün anıldığı bir anı yaşatıyor. 

 

Senler önce kaleme alınmış olmasının yanında zamansızlığı ile her dönem izleyicilerde karşılığını bulan “Üç Kız Kardeş”de; aile olmak, kardeş olmak, sırlar ve hayallerin etrafında dolanmak ve belki de aslında tamamen hep yalnız olmak duygu durumları incelikli detaylarıyla seyirciyle buluşuyor. “Üç Kız Kardeş”i daha önce deneyimlemediğiniz dijital formatta Başak Daşman, Nur Fettahoğlu ve Şükran Ovalı’nın etkileyici performansları ile bu akşam saat 20.00’de Zorlu PSM YouTube kanalından izleyebilirsiniz.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kadın Oyunları Festivali'nin Üçüncü Oyunu "Evin Kokusu"

Ulusal ve uluslararası birçok sanat projesine imza atan Bilkent Center, Kadın Oyunları Festivali ile tiyatro severleri Bilkent Sahne AST’ta ağırlamaya devam edecek. 4 Mart ’ta perdelerini açan Kadın Oyunları Festivali, 10 Mart’ta “Evin Kokusu” oyunu ile devam edecek.

 

Nagihan Gürkan’ın yazıp yönettiği oyun, dış dünyanın düşünme biçimine göre değil içten gelen duygular ile olayları gözlemleme imkânı sunuyor. ”Evin Kokusu” oyununun başrolünü Sıla Erkan üstleniyor.

 

100 doğal havalandırma sistemi bulunan Bilkent Sahne AST’ta üst düzey hijyen önlemleri uygulanıyor. Bu kapsamda tiyatro severler salona HES kodu uygulaması ve ateş ölçümü ile alınacak. Sosyal mesafe kuralları gereği koltuk sayısının yarıya indirileceği salonda misafirlerin maske kullanım zorunluluklarına dikkat edilecek. 

 

Festival boyunca sosyal mesafe kuralları gereği boş bırakılan koltuklara, toplumsal farkındalık yaratılması amacıyla erkek şiddeti sonucunda yaşamını yitirmiş kadınların fotoğrafları yerleştirilecek. Bu koltukların satışından elde edilen gelir Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Mor Çatı sivil toplum kuruluşlarına bağışlanacak. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı