Aylık arşivler: Şubat 2021

Günde 8 saat ekran başındayız

We Are Social’ın Hootsuite ile hazırladığı “We Are Social Digital 2021” raporu yayımlandı. Rapor; dijital, mobil, sosyal medya, e-ticaret ve internet gibi konularda küresel ve ülke bazlı analizleri içeriyor. Ülkemizi ilgilendiren “Digital 2021 Turkey” raporuna göre, Türkiye’de kullanıcı bazında günde ortalama 8 saat internete bağlı kalınıyor. İnternete yüzde 70 oranında mobil cihazlardan bağlanıyoruz. Türkiye’de internet kullanıcılarının yüzde 97’sinde akıllı telefon bulunuyor.

Nüfusumuzun yüzde 70’i sosyal medyada

Türkiye’de internet kullanıcı sayısının yüzde 6 yükseldiğini gösteren rapora göre, sosyal medya kullanıcı sayısı yüzde 11 arttı. Sosyal medya kullanıcı sayısı Ocak 2021 itibarıyla toplam nüfusumuzun yüzde 70,8'ine eşit hale geldi. Türkiye’de en çok kullanılan sosyal medya platformları sırasıyla yüzde 94,5 ile YouTube, yüzde 89,5 ile Instagram ve yüzde 87,5 ile WhatsApp. En çok indirilen uygulamalar sıralamasında ise ipi TikTok göğüslüyor.

Sosyal medyanın tüketiciyi etkileme oranı yüzde 41 

Raporu değerlendiren EG Bilişim Teknolojileri CEO'su Gökhan Bülbül, “Digital 2021 Turkey raporuna göre, sosyal medya reklamlarının satın alma kararını etkileme oranı yüzde 41. Tüketicilerin yüzde 54’ü alacağı ürün hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için ilgili markanın sosyal medya kanallarını ziyaret ediyor. Dijital pazarlamayı kullanmayan şirketlerin küçülmeye mahkum oldukları kabul etmemiz gereken acı bir gerçek. Dijital pazarlamanın gücünden faydalanan şirketler yeni müşteri kazanma, hedef kitleye ulaşma, karlılık ve büyüme avantajlarından yararlanıyor.” açıklamasında bulundu.

EG Bilişim Teknolojileri hakkında:

2011 yılında kurulan EG Bilişim Teknolojileri, Google reklamları, SEO çalışmaları ve sosyal medya reklam yönetim hizmetleri konusunda küçük ve orta büyüklükteki kurumlara hizmet veriyor. 2016 yılında Google SMB Premier Partner Programı'na dahil olan EG Bilişim Teknolojileri, dijital pazarlamayı maliyet olmaktan çıkarıp yatırıma dönüştürme amacıyla çalışıyor. EG Bilişim Teknolojileri, müşterilerine dijital pazarlamayla ilgili yeni stratejiler sunarken, dijital pazarlama alandaki gelişmeleri değerlendirerek yeni yol haritaları da belirliyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Aksigorta, Acentelerine Özel Mobil Uygulamasını Güncelledi

Aksigorta, acentelerin iş takibini kolaylıkla gerçekleştirildiği mobil uygulamasını güncelledi. ‘Bambaşka Acenteler Kulübü’ adını alan uygulama, yenileme süreçlerini iyileştirmesinin yanı sıra segment ayrıcalıklarının da takibini kolaylaştırdı.

Yeni nesil sigortacılık anlayışıyla ürün ve hizmetlerini geliştiren Sabancı Holding iştiraki Aksigorta, dijitalleşmeye verdiği önemle bu alana yaptığı yatırımları genişletiyor. Türkiye genelindeki 3.000’i aşkın acentesinin iş süreçlerini kolaylaştırmayı hedefleyen Aksigorta, bu amaçla acentelerine özel mobil uygulaması ‘Ayrıcalıklar Dünyası’nı yeniledi. Mobil uygulamanın adını ve imajını yenileyen Aksigorta artık ‘Bambaşka Acenteler Kulübü’ isimli mobil uygulamasıyla acentelerinin hayatını kolaylaştıracak. 

Güncelleme ile iş süreçleri kolaylaşıyor

Mobil uygulamanın güncelleme sürecinde acentelerinin ihtiyaçlarına odaklanan Aksigorta, yenileme ekranlarını baştan sona değiştirdi. Acentelerinin yenileme sürecini yönetirken ihtiyaç duyacakları tüm bilgileri görüntüleyebilecekleri bir de modül tasarladı.

Aksigorta’nın sunduğu tüm segment ayrıcalıklarının ayrıntılı listesine de ulaşılabilen ‘Bambaşka Acenteler Kulübü’ mobil uygulamasında acenteler, hak kazandıkları ayrıcalıkları kolayca takip edebilecek.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Şirketler için hangisi daha tehlikeli Korona virüs mü siber suçlar mı.

Şirketler için hangisi daha tehlikeli
Koronavirüs mü siber suçlar mı 

Siber güvenlik kuruluşu ESET, dünya genelinde düzenlediği Finansal Teknolojiler (FinTech) Araştırmasının şirketler ile ilgili bölümünü yayınladı. 

Üst düzey yöneticilerin FinTech ve güvenlik alanlarına bakış açılarının ele alındığı araştırmaya göre büyük şirketler için siber suçlar, küçük ölçekli şirketler için ise koronavirüs daha büyük tehdit olarak görülüyor. 

Araştırmaya İngiltere, ABD, Japonya ve Meksika’dan farklı sektörlerde yer alan 1200 üst düzey yönetici katıldı. Şirket yöneticilerinin yüzde 81’i, yaşanan pandemi süreciyle birlikte daha iyi finansal güvenliğe olan ihtiyacın arttığını belirtti. KOVID-19’un küresel ekonomi üzerindeki geniş çaplı etkileri göz önünde bulundurularak yapılan araştırmanın odak noktalarından biri, pandemi sonrasında finansal teknolojiye yönelik tehditlerle ve tutumlarla ilgili tahminlerdi. 

Güvenliğin artırılması gerektiğine inanan yöneticilerin üçte birinden fazlası (35) pandemi sonrasında finansal teknoloji öncelikleri arasında veri güvenliğinin en üst sıralarda yer aldığını belirtti.

 

FinTech yatırımları artacak diyenlerin oranı yüzde 68

Siber güvenlikte dünya lideri olan ESET’in yaptığı araştırmaya göre şirket yöneticilerinin üçte ikisinden fazlası ( 68) FinTech alanındaki yatırımların 2021 ve 2022 yıllarında artmasını bekliyor. Araştırmaya katılan üst düzey yöneticilerin yüzde 81’i, KOVID-19’un finansal güvenliğin iyileştirilmesine duyulan ihtiyacı arttırdığı konusunda ise  hemfikir. 

Büyük ölçekli şirketler için siber suçlar daha büyük tehdit

Araştırmaya göre şirket yöneticilerinin yüzde 42’si siber suçların ve koronavirüs kısıtlamalarının, şirketin finansal güvenliğine karşı eşit derecede tehdit oluşturduğunu düşünüyor. 1000’den fazla çalışana sahip şirketlerin yöneticileri, siber suçun koronavirüse göre daha büyük bir tehdit oluşturduğuna inanırken, 50’den az çalışana sahip şirketlerin yöneticileri ise koronavirüs kısıtlamalarının etkisini daha büyük bir tehdit olarak görüyor. Bu durum, mevcut koşullar ile başa çıkmak için daha az kaynağa sahip küçük şirketlerin KOVID-19’dan daha fazla etkilendiğini gözler önüne seriyor. 

Küçük ölçekli şirketler koronavirüsten daha çok etkileniyor

Pandemi sonrası iş dünyası ele alındığında, şirket yöneticilerinin üçte biri (32) teknoloji öncelikleri arasında ilk sırada veri güvenliği olduğunu belirtti. İkinci sırada ise yüzde 28’lik oranla verimliliğin artırılması yer alıyor. Ayrıca, şirket yöneticilerinden KOVID sonrasında finansal güvenliğin artırılmasına yardımcı olacak belirli teknolojileri değerlendirmeleri de istendi. En popüler cevap ödeme/kredi kartı dolandırıcılığının tespiti (54) oldu.

 

Şirketler güvenlik konusunda yatırım yapmaya istekli

 

ESET’in Ticaretten Sorumlu Başkanı Ignacio Sbampato sonuçlarla ilgili şu yorumda bulundu: “Şirket verilerinin güvenli ve emniyette olmasını sağlamak, ESET’in misyonunun temelini oluşturur. Dünyanın büyük bir kısmının zorlu ekonomik koşullarla mücadele ettiği günümüzde, şirketlerin ve finansal bilgilerinin en iyi siber güvenlik çözümleriyle korunması, her zamankinden daha büyük bir öneme sahip. Kullanıcılarımızı ve kullanıcılarımızın finansal geleceklerini korumak için, şirketlerin önceliklerini ve tutumlarını daha iyi anlamak amacıyla FinTech araştırma projesi düzenledik. Elde ettiğimiz sonuçlar, şirketlerin güvenlik konusuna önem vermeye devam ettiğini ve olası tehditlerden korunmak için yatırım yapmaya hazır olduklarını gösterdi.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye’deki ebeveynlerin 57'si siber zorbalığın öncelikli sorun olduğunu söylüyor

Çeşitli dijital tehditlerin olduğu çağdaş dünyada ebeveynlik daha da zor hale geldi. Günümüzün en önemli sorunlarından olan siber zorbalık, stres, depresyon ve sosyal izolasyonu tetikleme gibi riskler taşıyor. Bunu engellemek için çocukla iletişimi sürdürmek ve onlara internet konusunda doğru tavsiyelerde bulunmak gerekiyor.

"Sorumlu Dijital Ebeveynlik" anketine göre, Türk ebeveynlerin 57'si siber zorbalığın çocuklarıyla ilgili endişeler söz konusu olduğunda en büyük endişe kaynağı olduğunu dile getiriyor. İnternetteki bu yaygın akım halihazırda çocuğun okuldaki performansı üzerinde olumsuz etki (45), devam eden stres (29), sosyal aktivitede azalma veya sosyal izolasyon (28), depresyon (26), özgüvende azalma (26) veya uykusuzluk (24) gibi sorunlara yol açabiliyor.

Türkiye'deki çocukların 20'si siber zorbalıkla karşılaşıyor, bu durumdan etkilenen birilerine şahit oluyor veya bizzat kendisi zorbalık yapıyor. Bu etkileyici oran, ebeveynleri bu duruma dur demek için düşünmeye itiyor. Ancak tüm ebeveynler bunun farkında değil. Türkiye’deki ebeveynlerin 31'i çocuklarıyla internet etiğini tartışmazken, dörtte biri internetteki güvenlik kurallarını konuşmuyor.

Kaspersky Network Çocuk Güvenliği Başkanı Andrey Sidenko, şunları ifade ediyor: “İnternette ebeveynler için her zaman belirli bir tehdit ortamı var. Ancak her çocuk ailesine siber zorbalıktan bahsetmediği için bu tehdit genellikle görünmez kalıyor. Anketimize göre, ebeveynlerin 23'ü internette bir şeyin çocuklarını tehdit ettiğini düşünürken, 18'i bunu ne olduğuna cevap vermekte zorlanıyor ve konu hakkında yeterince iletişim kuramıyor. Bunlar oldukça rahatsız edici rakamlar.”

Bu bağlamda, çocuğunuzun internette varlığını korumak için özel önlemler almak büyük önem taşıyor. Kaspersky şunları öneriyor:

  1. Çocuklarınızın çevrimiçi yaşamına daha fazla dahil olun. Onlarla sosyal medya platformlarında arkadaş olun, sosyal medyadaki modern trendler ve eğilimler hakkında daha fazla bilgi edinmek için iletişim kurun. Çevrimiçi deneyimlerini tartışmak için çocuğunuzla düzenli olarak sohbet edin. Herhangi bir endişesi olduğunda size danışabileceklerini hissettiren bir iletişim stratejisi oluşturun.
  2. Çocuğunuzun davranışındaki değişikliklerin farkına varın. Daha izole hale gelip gelmediklerini ve okuldaki performanslarını gözlemleyin. Bunu izlemek için gerekirse okulla bağlantı kurun.
  3. Çocuğunuzun dijital yaşamına daha başarılı ve daha verimli bir şekilde bakmak için Kaspersky Safe Kids gibi güvenilir bir güvenlik çözümü kullanın.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

BB: realme’den ‘Çift Platform Çift Amiral Gemisi’ atağı

Yepyeni GT serisini MWC Shangai öncesinde tanıtan realme, aynı zamanda orta-üst düzey pazarı hedefleyen "Çift Platform Çift Amiral Gemisi" stratejisini duyurdu

 

Dünyanın en hızlı büyüyen akıllı telefon markası realme, yeni amiral gemisi modeli realme GT'yi MWC öncesinde tanıttı. realme aynı zamanda orta-üst düzey ürün serisini kapsamlı bir şekilde şekillendirecek ve gençlere çok daha yüksek performans ve trend belirleyici tasarım getiren "Çift Platform Çift Amiral Gemisi" stratejisini de duyurdu.  

 

Çift amiral gemisiyle üst düzey pazara sıçrayacak

 

2020 yılında elde ettiği büyüme ivmesini devam ettiren realme, 2021'in sadece ilk iki ayında önemli bir kilometre taşına ulaşarak akıllı telefon kullanıcı sayısını 70 milyona ulaştırdı. Counterpoint'e göre de realme'nin 2020 yılındaki dünya genelinde akıllı telefon satışları yüzde 65 büyüyerek 42,4 milyona ulaştı. realme bu rakamlarla dünyada yüzde 50'den fazla büyüyen tek akıllı telefon markası olma başarısını elde etti.

 

realme, yeni yılda orta-üst düzey ürünleri marka geliştirme için kritik bir hedef şeklinde ele alarak bu segmentteki telefon ürün yelpazesini kullanıcılara ilham olacak şekilde artıracak. realme sektöre daha kapsamlı bir orta-üst düzey seri sunma planını ‘Cesaret Et’ ruhuna bağlı kalarak gerçekleştirecek. Hem Qualcomm Snapdragon 8 serisini hem de MediaTek Dimensity serisi 5G platformunu benimseyecek olan şirket, sırasıyla performans ve görüntüye odaklanan iki amiral gemisi serisini piyasaya sunarak genç kullanıcılara daha fazla premium ürün seçeneği sağlayacak.

 

Tamamen hıza odaklı yüksek performanslı amiral gemisi

 

GT serisi, şirketin "Çift Platform Çift Amiral Gemisi" stratejisi kapsamında akıllı telefon portföyünde en yüksek performansa sahip amiral gemisi serisi olacak. Snapdragon 888 ile performans açısından yeni amiral gemisi olacak GT; kullanıcıların yüksek performansın gücünden ve sürekli artan bir deneyimden faydalanmalarına olanak tanıyacak. 

 

Snapdragon 888'in performansını en iyi şekilde açığa çıkarmak için GT serisi, yenilikçi bir şekilde Paslanmaz Çelikten VC Soğutma Sistemiyle donatıldı. Soğutma sisteminde paslanmaz çeliğin kullanıldığı yeni soğutma sistemi, ısı yayma yapısını optimize ederek telefonun ısı yayma performansını daha da iyi bir hale getiriyor.

 

realme GT, aynı zamanda tasarım açısından da benzersiz ve sıra dışı bir yapıya sahip. Yüksek performansla eşleşen hız hissini sağlamak için ilk defa kullanılan Çift Tonlu Vegan Deri Tasarımı, iki ayrı renkten iki farklı malzemeden oluşuyor.  Bu görsel etkiyi elde etmek için arka kapak ve iç çerçevede tek parça kalıplama işlemine öncülük eden şirket Vegan Derinin siyah parlak bir "yarış pisti" konseptiyle uyumlu olmasını sağladı. Vegan Deri, aynı zamanda daha hassas bir doku, daha yumuşak dokunuş hissi ve daha iyi renk efekti ile bir üst düzeye yani 2. nesle yükseliyor.

 

realme'nin amiral gemisi yolculuğuna başlayacağı realme GT serisi 4 Mart'tan itibaren belirli ülkelerde satışa sunulacak. Hem realme'nin akıllı telefon ürün yelpazesine hem de orta üst düzey pazara yeni bir heyecan getirecek olan seri aynı zamanda dünya genelindeki tüm tüketicilere yenilikçi bir ruh katacak. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Enerjisa Enerji 2020’de 1,8 Milyar TL yatırım yaparak tüm paydaşları için değer yaratmaya devam etti

Elektrik dağıtım ve perakende satış sektöründe Türkiye'nin lider şirketi Enerjisa Enerji, 2020’de güçlü bir finansal performans göstererek yılın ikinci yarısında nakit akışında önemli bir toparlanma yakaladı. Covid-19 pandemisinin küresel ve yerel piyasalarda yarattığı belirsizlikler devam etmesine rağmen, Enerjisa Enerji 2020 yılında 1 milyar 790 milyon TL tutarında şebeke yatırımı gerçekleştirirdi. Konsolide Faaliyet Geliri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 büyüme ile 5 milyar 609 milyon TL oldu.

20’si halka açık olan ve ana sermayedarları Sabancı Holding ve E.ON SE olan Enerjisa Enerji, 31.12.2020 tarihi itibariyle mali tablolarını açıkladı. Buna göre şirket, 2020 yılında konsolide Faaliyet Gelirini geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 artırarak 5 milyar 609 milyon TL’ye çıkardı.  

“Kesintisiz enerji temini için şebeke yatırımları ilk öncelik

Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar, “Pandeminin damga vurduğu bu yılda önceliğimiz iki alandaydı. Elektrik dağıtım ve satış hizmetini tüm bölgemiz genelinde kesintisiz bir şekilde devam ettirmek, bir yandan da çalışanlarımızın, tedarikçilerimizin ve müşterilerimizin sağlıkları için gereken tedbirleri en iyi şekilde sağlamak. 

2020 yılının sektörümüz için en önemli gelişmesi ise, dördüncü uygulama dönemi parametrelerinin açıklanması oldu. Yeni dönemde de verimli, kaliteli ve sürdürülebilir hizmet sağlama ilkelerimiz paralelinde çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Sürdürülebilir çözümlere önem veriyoruz 

Enerjisa olarak müşterilerimiz için sürdürülebilir ve yenilikçi çözümlere önem veriyoruz. Ana iş kollarımızın dışında bu yıl önemli adımlardan bir tanesi de “İşimin Enerjisi” markasıyla lanse ettiğimiz teknolojiyi ve sürdürülebilirliği odağına alan müşteri çözümlerimizdi. Enerjisa Enerji olarak tüm stratejimizi küresel enerji trendleri ve ülkemizdeki yerel dinamikleri göz önünde bulundurarak şekillendiriyoruz. Yeni enerji dünyasının temelinde dağıtık üretim, verimlilik, yenilenebilir enerji, e-mobilite gibi kavramlar var. İşimin Enerjisi ürün ailesi de bu alanlarda sektörde öncü yaklaşımımızın birer göstergesi olarak büyük öneme sahipler.

“Baz Alınan Net Kar 2020’de 1.878 milyon TL’ye ulaştı ve bu şekilde büyüme oranı Faaliyet Gelir artış oranının önemli ölçüde üzerinde gerçekleşti.”

Enerjisa Enerji CFO’su Michael Moser, Genel olarak, 2020 sonuçlarımız finansman maliyetlerinde düşüş, güçlü operasyonel performansımız, ihtiyatlı bilanço yönetimimiz ve efektif vergi oranımızdaki düşüşün etkisi ile Covid’in etkilerine rağmen güçlü bir büyüme göstermiştir. 2020’de güçlü bir kar artışı ve yılın ikinci yarısında nakit akışında önemli bir toparlanma yakaladık. Baz Alınan Net Kar, 2020’de 1.878 milyon TL’ye ulaştı, bu şekilde artış oranı Faaliyet Geliri artış oranının önemli ölçüde üzerinde gerçekleşti. Aynı zamanda güçlü sonuçlarımız sayesinde finansal net borcun faaliyet gelirine oranı geçen yıl 1,9 kat iken, bu yıl 1,7 kata düştü.

Öte yandan, dördüncü uygulama dönemine ilişkin heyecanlıyız. Altyapı yatırımlarını, kurumsal yönetimi ve kalite artışını destekleyen bir regülasyon çerçevemiz var ve bu bize önümüzdeki beş yıl için yüksek öngörülebilirlik sağlıyor.

Paydaşlar için uzun vadeli değer sağlamak ve Türkiye'de Yeni Enerji Dünyasına geçişe öncülük etmek için sadece kısa vadeli finansallara değil, sürdürülebilirliğe de odaklanıyoruz. Sürdürülebilirlik alanında sınıfının en iyisi olma yolculuğumuza 2021’de de devam edeceğiz.

Hissedarlarımıza sürdürülebilir temettü taahhüdümüze uygun şekilde yönetim kurulumuz Genel Kurul’da görüşülmek üzere hisse başına 96 kuruş temettü önerdi. Bu 60,37 temettü oranına ve geçen seneye göre 60 artışa denk gelmektedir” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Futbolu Bilen “Var” ile Taraftarın Sesi Stüdyoya Geliyor.

Ekranların en farklı futbol programı Futbolu Bilen “Var’’da yine tartışma, kahkaha ve keyifli dakikalar hâkimdi!

Ekranların en farklı futbol programı, Futbolu Bilen “Var’’ yine Pazartesi gecesine bomba gibi düştü. Eğlence, tartışma, heyecan ve kahkahanın bir arada olduğu programda, zaman zaman tansiyon yükseldi, zaman zaman izleyiciyi gülümseten anlar yaşandı.

Programda ilk olarak Fenerbahçe’nin Göztepe’ye 1-0 yenilmesi konuşuldu. Ceyhun Fersoy, “Takımın içinde büyük sorunlar var. Takımda gerginlik var. İçeride bir gruplaşma, iç savaş var.”’ var diyerek kendi takımını eleştirdi. Ceyhun Fersoy’un bir başka eleştirisi ise Caner Erkin’e oldu “Caner Erkin, neden her topa gidiyorsun’’ diyerek yıldız futbolcuya da sitem etti.

Futbolu Bilen “Var”da masaya yatırılan bir diğer konu ise Trabzonspor-Fenerbahçe maçı oldu. “Trabzonspor-Fenerbahçe derbisini kim kazanır?” sorusu soruldu. Onur Dilber “Derbi hakkında bir korku var, Fenerbahçe biraz tedirgin” dedi. Onur Dilber’ in sözleri Fenerbahçe taraftarını biraz kızdırdı

Trabzonsporlu Seymen Aydın’ın sözleri ise oldukça iddialıydı. Aydın “Hiç olmadığı kadar rahat bir Fenerbahçe maçı olacak. Rahat bir şekilde yeneceğiz.’’ Dedi. Futbolu bilen “Var’’ ekibi Süper Lig’deki son durumu da yorumladı. Beşiktaşlı Erdem Baş  “Bu hafta biz olmadığımız için heyecanı olmayan zevksiz maçlar izledik.’’ Dedi.

Kahkaha ve tartışmanın bir arada devam ettiği programda iyi futbol mu, 3 puan mı? sorusuna cevap arandı. Gergin anların yanı sıra programda neşeli anlar da vardı!

Programın ikinci yarısı Trabzonsporluların kemençeli kutlamaları ile başladı. Trabzonsporluların bu kutlamalarına Fenerbahçeli Caner Güler’ den cevap gecikmedi.

Ceyhun Fersoy’un Şota taklidi yine stüdyodakileri kahkahaya boğdu.

 Futbolu Bilen “Var’’ artık Pazar akşamları izleyicisiyle buluşacak.

Programın moderatörü Şoray Uzun Futbolu Bilen “Var” programın yeni gün ve saatini izleyicisine duyurdu. Pazar 22.00’de…

Söz alan Aydın Sarman’ ın  “Bir futbolcu isterse teknik direktörü harcar’’ diye başlayan sözleri stüdyoyu kahkahaya boğdu.

Programa damgasını vuran bir başka olay ise, Etem Caner Karaüç’ün Galatasaray atkılı fotoğrafı oldu.

Futbolu Bilen “Var’’ da programın sonlarına doğru altyapıdaki yeteneklerin takımlara nasıl kazandırılması gerektiği konuşuldu.

Ekranların en farklı futbol programı Futbolu Bilen “Var’’ yine izleyicisini ekran başına kilitledi. Program bundan sonra Pazar akşamları saat 22.00’de 360 ekranlarında olacak.

Futbolseverleri ekran başına kilitleyen, ezber bozan futbol programı Futbolu Bilen "Var''  izleyiciden yine tam not aldı. Futbolu Bilen “Var’’ , yeni gününde ve yeni saatinde her Pazar 22.00’de 360 ekranlarında izleyicileriyle buluşmaya devam edecek.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Yeteneklerini fark et mobbingden korun!

En fazla sağlık çalışanları mobbinge maruz kalıyor

Son zamanlarda sıkça gündeme gelen mobbingin kişide değersizlik hissi oluşturduğunu belirten uzmanlar, bu duyguyla birlikte uyku düzeninde bozulma, karamsarlık, çökkünlük, depresif ve anksiyete belirtileri ortaya çıktığını söyledi. Dünya genelinde en fazla mobbingin yaşandığı iş grubunun sağlık çalışanları olduğunu belirten uzmanlar, mobbingden korunmada kişinin kendi yeteneklerinin farkında olmasını, derin ve doyurucu ilişkiler kurulmasını tavsiye ediyor.

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, son günlerde gündeme gelen mobbingle mücadelede yapılması gerekenlere ilişkin önerilerini paylaştı.

Mobbing sistematik yapılıyor

Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, mobbingin “Çalışanın işyerinde bir veya birden fazla kişi tarafından sistematik ve uzun süreli şekilde küçük düşürülmesi, aşağılanması, dedikodusunun çıkarılması, işi için gerekli bilgilere ulaşmasının engellenmesi ve bunlardan kaynaklı çalışan kişinin ruhsal ve sosyal açıdan rahatsız edilerek işi bırakmasına vardıracak noktaya ulaştırılması” olarak tanımlandığını söyledi.

Mobbing depresif belirtilere yol açıyor

İşveren ve çalışan diğer kişiler tarafından mobbinge uğramanın farklı şekillerde etkilediğini kaydeden Serkan Elçi, işveren tarafından maruz kalınan bu tür davranışların çalışan üzerinde değersizlik hissine neden olduğunu vurgulayarak “Bu değersizlik beraberinde uyku düzeninin bozulmasına, sonrasında da depresif ve anksiyöz belirtileri doğurmaktadır. Karamsarlık, çökkünlük, önceden keyif alınan uğraşlardan keyif alamama, öfke, kaygı gibi belirtiler en sık görülenleridir” diye konuştu. 

Çalışanlar da mobbing uygulayabiliyor

Diğer çalışan grup tarafından mobbinge maruz kalmanın da yine benzer belirtiler gösterebildiğini kaydeden Uzman Klinik Psikolog Psikolog Serkan Elçi,  şunları söyledi:

“Yalnızlık, sosyal içe çekilme, umutsuzluk, beğenilmeme ve sonucunda da düşük özgüveni getirmektedir. Ne yaparsa yapsın başarısız olacağına dair inançlar derinleşip kendine dair çekirdek inanç haline gelmesine neden olmaktadır. Bu da kişinin sadece o iş yeri içerisindeki ruh halini değil, bir sonraki iş yaşantısını hatta sosyal ve aile yaşantısı içerisine de aksedebilecek nitelik taşımaktadır.” 

Narsistik kişiler mobbing uygulamaya yatkın

Mobbing uygulayan kişilerde kişilik bozukluğu ihtimalinin kuvvetli olduğunu ifade eden Serkan Elçi, narsistik denilen, kendini diğerlerinden üstün gören, kimsenin başarısının kendi başarısının üzerinde olmadığını düşünen kişilik özelliğinin özellikle mobbing uygulamaya müsait olduğunu kaydetti.

İş yerinde zihinsel tehdit algılayan kişiler de mobbing uyguluyor…

Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, “Bunun yanı sıra aşırı denetleyici, sürekli güçlü olma arzusu taşıyan, göz önünde bulunmaya dair aşırı çaba sarf eden ve bunları kötü niyetli davranışlarla sergilemekten de kendini alıkoyamayan kişiler de mobbing uygulamaya yatkındır. Zaman zaman da ya terfi almasına ya da işten çıkarılmayla ilgili zihinsel bir tehdit algılayan kişiler, kendilerini tehdit altında hissederek baskı ve şiddet uygulayarak egemenlik kurmaya çalışmaktadırlar” diye konuştu.

En fazla sağlık çalışanları mobbinge uğruyor

Yapılan araştırmaların sıklıkla dürüst, iş etiğine sahip, çekingen ve politik davranmayan kişilerin mobbinge maruz kaldığını gösterdiğini aktran Serkan Elçi, bu durumun diğer kişilerin kötü niyetli hırslarıyla, diğerlerinin hakkını savunamayacağını düşünmeleriyle de ilintili olduğunu söyledi. 

Serkan Elçi, ayrıca şunları söyledi: “Dünya genelinde en fazla mobbingin yaşandığı iş grubunun sağlık çalışanları olduğunu araştırmalar göstermektedir. Hem meslek gereği yoğun efor sarf etmeleri gereken hem de diğer yandan amirleri veya diğer mesai arkadaşlarının bu uygulamalarıyla iş yükleri daha da artmaktadır. Bu da hata yapmalarına veya işlerinin yarım kalıp yetişmemesine de neden olmaktadır. Kendilerine dair başarısızlık hisleri daha da artacağı için ruhsal çökkünlük de beraberinde gelecektir.” 

Olumlu ilişkilere odaklanılmalı

Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, mobbingle mücadele için önerilerini şöyle sıraladı:

“Psikolojik iyi oluş kavramında belirtildiği gibi; kişinin yeteneklerinin farkında olması, yetenekleri doğrultusunda katkı sağlaması, iş dışı sosyal yaşantısının güçlü ve sosyal desteğin yeterli düzeyde olması, derin ve doyurucu ilişkiler kurulması, anlamlı bir yaşam sürdüğüne inanması, iş dışında yaparken keyif aldığı ve zamanın nasıl geçtiğini unutabildiği meşguliyetlerinin olması mobbingten kurtulmaya yardımcı olacaktır. Nietzsche’nin dediği ‘yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla katlanabilir’ sözü mobbingle mücadele için gerekli ruhsal donanıma sahip kişiler için söylenebilir.  Aile ve arkadaş ilişkilerine odaklanmak, bize iyi gelen olumlu ilişkilerin de farkında olmak bu hususta oldukça önemlidir.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Maske kullanımı bu sorunu açığa çıkardı!

Covid-19 süreciyle birlikte günlük hayatımızın bir parçası olan maske kullanımı; kişinin kendi ağız kokusunu fark etmesini ve çözüm arayışını beraberinde getirdi. Boşanmalarda gerekçe sayılabilecek kadar ciddi bir sorun olan ağız kokusu, iş yaşamında da özellikle konuşarak iletişim kurmada sıkıntı yaşanmasına yol açıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Protetik Diş Tedavisi Uzmanı Dr. Dt. Hatice Ağan “Ağız kokusu da tıpkı ter kokusu gibi oldukça hassas bir konu; insanlar bazen en sevdiklerine bile ağzının koktuğunu söylemeye çekinebiliyor, kişinin kendisinin bunu fark etmesini bekliyor. Ancak Covid-19 enfeksiyonuyla birlikte hayatımızın bir parçası haline gelen maskeler nedeniyle hastalarda ağız kokusu konusunda ciddi bir farkındalık oluştu. Sık sık maske değiştirmesine rağmen, yediklerinden bağımsız kötü bir koku aldığını söyleyen ve ağız kokusu şikayetiyle kliniğimize başvuran hastaların sayısı pandemi süresinde oldukça arttı.” diyor. Ağız kokusu ya da tıbbi adıyla halitozisin farklı nedenleri olduğunu söyleyen Dr. Dt. Hatice Ağan, hem ağız kokusuna yol açan  nedenleri anlattı, hem de alınabilecek etkili önlemleri sıraladı; önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.  

 Ağız kokusunun birçok nedeni var! 

Halitozisin (ağız kokusu) cinsiyetler arasındaki dağılımına bakıldığında farklı çalışmalar olmasına rağmen erkeklerde kadınlardan daha fazla olduğu görülüyor. Yaşın ilerlemesi ağız kokusunun artması için belirgin bir faktör olurken, buna karşın özellikle karma dişlenme dönemleri ile boğaz ve bademcik enfeksiyonları sırasında çocuklarda da ağız kokusu sorunu yaşanabiliyor. Dr. Dt. Hatice Ağan ağız kokusunun patolojik ve fizyolojik nedenleri olduğunu belirterek, bu nedenleri şu şekilde açıklıyor:

  • Fizyolojik halitozis; daha çok beslenme alışkanlıkları, soğan, sarımsak vb. gıdalar ve uzun süre aç ve susuz kalmaya bağlı olarak ortaya çıkarken, tehlikeli olan patolojik halitozis ise bazı sağlık sorunlarından kaynaklanabiliyor.
  • Patolojik halitozis; kulak-burun-boğaz hastalıkları, geniz akıntıları, sinüzit ve bademcik hastalıkları, reflü, ülser, gastrit gibi sindirim sistemi hastalıklarının yanı sıra; akciğer ve solunum yolu hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, diyabet, hematolojik hastalıklardan kaynaklanabiliyor.

En yaygın nedeni ağız ve dişler!

Ağız kokusunun en yaygın nedenini ağız ve diş sağlığı sorunları oluşturuyor. Öyle ki bu tüm nedenler içindeki oranı, yüzde 80’e ulaşıyor. Diş çürükleri ve çürük yüzeylerde biriken plaklar, bakteri tabakaları, ağızla uyumsuz dolgular ve diş eti iltihapları ağız kokusunun en belirgin sebepleri arasında yer alıyor. 

Diş aralarında biriken gıdalar, diş etinde kokuşmaya neden oluyor. Dişlerin yüzeyine yapışan plak ve tartar önce diş etinin iltihaplanmasına yol açıyor; oradan da çene kemiğine sirayet edebiliyor. 

20 yaş dişleri olarak adlandırılan üçüncü azı dişleri de, ağız içinde kendine yer bulmaya çalışırken sadece çapraşıklığa değil, ağız kokusuna da neden oluyor.

Kötü ağız hijyeni yani düzenli diş fırçalamama ve diş ipi kullanmama da ağız kokusunun en yaygın sebepleri listesinde yerini alıyor. 

Popüler diyetler ve şekerli beslenmeye dikkat!

Dr. Dt. Hatice Ağan fazla protein tüketiminin, vücudumuzu enerji için yağ hücrelerini yakmaya zorladığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Bu işlem de keton adı verilen artık ürünlere; dolayısıyla nefes ve idrar yolu ile salınan bir kokuya yol açıyor. Yapılan araştırmalarda da vejetaryenlerde, hayvansal kaynaklı gıdaları tüketenlere göre daha az ağız kokusuna rastlandığı belirtiliyor. Günümüzün güncel diyet modellerine baktığımızda, protein ağırlıklı ve ketojenik diyetler ya da aralıklı oruç dediğimiz uzun süreli açlık durumu da ağız kokusuna yol açabiliyor. Bu tip diyetleri yapanlara bol su tüketmelerini öneriyoruz. Vitamin, mineral eksiklikleri ve tükürük akışındaki azalma da ağız kokusuna neden olabiliyor.” 

Ağız kokusunu ölçen cihazlar mevcut

Ağız kokusu farkındalığı maskelerle artsa da bu sorun için teşhis ve tedavi arayışı yeni değil. Sülfür bileşiklerinin ölçümü yapılarak hastalara ağız kokusu seviyesi ve nedenleri hakkında objektif bilgi veren halitozis ölçüm cihazları olduğunu belirten Dr. Dt. Hatice Ağan “Bu cihazlarda yapılan ölçümler sayesinde hastanın ağız kokusunun neden kaynaklandığını ve hangi seviyede olduğunu görebiliyor ve ona göre bir tedavi planı hazırlıyoruz. Gerektiğinde KBB ve Gastroenteroloji hekimleri ile bir arada çalışıyoruz.” diyor. 

Ağız kokusuna karşı 7 basit ama etkili önlem! 

Dr. Dt. Hatice Ağan’a göre alınacak 7 basit önlemle ağız kokusunun önüne geçmek mümkün. Bu önlemler şu şekilde sıralanabilir; 

Düzenli diş fırçalama ve ara yüz bakımı 

Dişler günde en az iki kez, ikişer dakika, diş etinden dişe doğru fırçalanmalı; ayrıca çürüklerin en çok olduğu diş araları diş ipi veya ara yüz fırçası ile temizlenmelidir. Şarjlı veya manuel fırçalarla dişlerin dile, damağa, yanağa bakan yüzeyleri ve çiğneyici yüzeyleri temizlenmelidir.  

Dil fırçalama

Dilin kadifemsi dokusu yüzeyinde çok miktarda mikroorganizma barındığından, bu mikroorganizmaların özel dil fırçaları ile temizlenmesi ağız kokusunu önlemede çok önemlidir. Ağız gargaraları da antiseptik özelliklerinden ötürü ferah bir nefes sağlamada faydalıdır.  

Düzenli diş muayenesi 

Zamanında çekilmeyen 20 yaş dişleri, arka bölgede cep oluşumu ve kokuya neden olabilir. Dişlerdeki çapraşıklık ortodontik olarak düzeltilmez ise ağız bakımı zorlaşır. Dişlerin çürümesi ve dişeti hastalıklarının oluşumu kolaylaşır. Koruyucu diş hekimliği uygulamaları, yılda iki kez düzenli olarak yapılan diş hekimi kontrolü ile diş taşı temizliği, yukarıda sayılan tüm ağız ve diş kaynaklı sorunların ilerlemeden ve ağız kokusuna sebebiyet vermeden çözülmesini sağlayacaktır. 

Protezlerin temizlenmesi 

Düzenli temizliği yapılmayan protez yüzeylerinde bakteri ve mantar birikimi olabilir. Yemek artıklarının yapışmasıyla kokuşma meydana gelebilir; bu nedenle protezler özel fırçalarla temizlenmeli, antiseptik solüsyonlarda saklanmalıdır.  

Bol su tüketimi 

Bol su içmek ağız kokusu ile mücadele etmekte faydalıdır. Ağız içindeki birikintilerin uzaklaştırılmasını sağlar ve ağız
kuruluğunun önüne geçer. 

Tütün ürünleri ve alkolden uzak durmak  

Dr. Dt. Hatice Ağan “Tütün ürünleri ve alkol genel sağlığı tehdit ettiği gibi ağız kokusuna da yol açar. Sigara ve alkolü bırakmak için onlarca sebebe ağız kokusu da eklenebilir. Sigara kullanımına bağlı ağızda eklentiler artar, tartar birikimi kolaylaşır. Sigara, diş eti hastalıklarının daha sinsi ilerlemesine neden olur. Tütün ve aşırı alkol kullanımı ağız kanserlerinin de en önemli nedenlerinden biridir.” diyor.  

Sebze ve meyvelerin ısırılarak tüketilmesi  

Elma, havuç gibi yiyeceklerin ısırılarak tüketilmesi sırasında tükürük artışı artar ve diş yüzeyleri daha kolay temizlenmiş olur. Meyveleri ısırarak yemek, tükürük bezlerinin salgı üretimini aktive eder. Şekersiz sakız çiğnenmesi de tükürük miktarını artırarak ağız kokusunun önüne geçebilir. 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ev Tozu Konusundaki Eğitim Eksikliği Sağlığımızı Etkiliyor Olabilir Mi?

Dyson’ın yeni araştırması, küresel pandeminin başlangıcından bu yana 5 kişiden 3'ünün evlerini daha sık temizlediğini ortaya koyuyor.

Dyson, hijyenin her şeyden önemli olduğu bu dönemde, temizlik alışkanlıklarını ve davranışlarını araştıran, ev tozu anlayışımızı ve sağlığımız üzerindeki etkisini derinlemesine inceleyen ilk yıllık küresel toz araştırmasının sonuçlarını duyurdu.

10 ülkeden 10.754 katılımcıyla yürütülen araştırma, tozun endişe kaynağı ve temizlik için tetikleyici olmasına rağmen, dikkat çekici şekilde az kişinin evlerindeki tozun kaynağının farkında olduğunu ortaya çıkardı.

Araştırmaya katılanların yüzde 59'u COVID-19 salgınından bu yana daha sık temizlik yapsa ve her 4 kişiden 1'i evlerindeki toz konusunda "aşırı derecede endişeli" olsa da çoğu; ev tozu, virüsler ve diğer mikrobik canlıların arasındaki potansiyel bağlantı hakkında kararsız kalmaya devam ediyor. 

Dyson'da Mikrobiyoloji Araştırma Bilimcisi Dennis Mathews konuyla ilgili, "Çok azımız evlerimizdeki tozun içinde ne olduğu hakkında düşünüyor. Görünen toz bileşenlerinin ötesinde, görünmez yapısına ilişkin genel anlayışımız sınırlı." diyor.

Ev tozu; ölü deri hücreleri, saç, toz akarları, toz akarı dışkıları, bakteriler, virüsler, küf, küçük böcekler ve diğer lifler dahil olmak üzere karmaşık parçacıklardan oluşur. Bu parçacıkların çoğu yalnızca mikroskop altında görülebildiğinden, çoğu kişinin iç mekandaki toz hakkında net bilgisinin olmaması şaşırtıcı değil.

Mathews, “Bu görünmez bileşenler sağlığımızı etkiliyor. Bu yüzden insanların ev tozunu, hatta göremedikleri tozu en iyi şekilde nasıl yok edeceklerini anlamaları çok önemli. İnsanlar, tozların içinde ne olduğunun ve toz oluşumunun nasıl geliştiği konusunda daha bilinçli olsalardı, evlerini temizlerken zamanlarını ve dikkatlerini nereye odaklayacaklarını daha iyi bilirlerdi”. diye belirtiyor. 

Dyson Küresel Toz Araştırması, 5 kişiden 1'inin virüslerin ev tozunda bulunabileceğini öğrendiklerinde şaşırdığını ve yüzde 5'ten azının toz akarlarının ve dışkılarının toz bileşenleri olduğunu bildiğini gösterdi. Gerçekte ev tozu akarı dışkısı, dünya çapında alerjenik hastalıkların en önemli etkileyicileri olarak kabul ediliyor.

Mathews, “Uzmanlar arasında tozun hastalığın bulaşmasında oynadığı rol konusunda tartışmalar var. İlk çalışmalar toz ve virüsler arasında bir bağlantı olduğunu gösterirken, bunu gerçekten anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor. Bu küresel araştırma da   evlerimizde tozu oluşturan şeyler hakkında daha fazla eğitime ihtiyaç olduğunu gösteriyor. İçeride çok  daha fazla zaman geçirdiğimiz küresel bir pandeminin ardından, insanların sağlığımızı etkileyebilecek mikroskobik parçacıkların evlerimizin her yerinde toz halinde bulunabileceğini ve çoğu kişinin günlük olarak temizlik yapması gerektiğini fark etmesi önemli.” diye ekliyor. 

Nitekim, insanlar evde daha az toz olmasının daha sağlıklı bir ortam yarattığını kabul etme eğilimindeyken (yüzde 77) ve araştırmaya katılanların üçte biri, tozu temizlemenin ana sebebinin “sağlıklı kalmayı” sağlamak olduğunu belirtirken, tozun sağlık üzerindeki etkisi büyük ölçüde belirsiz.

Dennis, "Tozu düşündüğümüzde, bu araştırmanın sağlığımızı etkileyebilecek mikroskobik parçacıkları görmezden gelmememiz gerektiğini gösterdiğini umuyoruz. Gözümüzle görebildiğimiz tozla temizlik durmamalı.” diye açıklıyor.

Türkiye’de Yapılan Ev Tozu Araştırması Neleri Ortaya Çıkarmıştı?

2020 yılında Dyson’ın Türkiye’deki evlerde bulunan kirleticiler, bunların sağlık üzerindeki etkileri ve temizlik alışkanlıklarıyla ilgili bilgi edinebilmek amacıyla İstanbul Üniversitesi İstatistik Uygulama ve Araştırma Merkezi’yle gerçekleştirdiği “Ev Tozu Araştırması” da dikkat çekici sonuçlar ortaya koymuştu. 

Araştırmaya göre bireylerin yüzde 75’i evlerinde bulunan toz tiplerinin farkında değilken, araştırma yürütülen evlerde en çok ağır metallere (yüzde 93’ünde 14 farklı ağır metal) daha sonra bakterilere (yüzde 43,3’ünde 7 farklı bakteri) ve son olaraksa mantarlara (yüzde 26,7’sinde tek tür mantar) rastlandı. Bu sonuçlara göre; 10 evden 9’unda metal ve ağır metale rastlanırken, evlerde görülen ortalama metal sayısının bakteri sayısından yüzde 150 daha fazla olduğu görüldü.

Elde edilen sonuçlara göre; evlerde söz konusu alerjenlerle yaşayanlar, yüzde 22 oranında solunum bozuklukları, zatürre, burun, göz vb tahrişler, yüzde 22 oranında beyin işlevlerinde bozulma, kemik yapısında zayıflık, doğurganlıkta azalma, yüzde 22,5 oranında böbrek, karaciğer sorunları ve yüzde 11,3 oranında kırmızı kan hücrelerinde azalma ve kromozon bozuklukları-mutasyonlara uygun hale gelme problemleriyle karşı karşıya. Araştırma; evinde yoğun miktarda bakteri bulunan bireylerin yüzde 56,7’sinde alerjik hastalıkların, bakteri ve metal yoğunluğu yüksek evlerdeki bireylerin yüzde 7,69’undaysa alerji ve astım problemlerinin aynı anda olduğunu gösterdi.

Üstelik hastalıklara rastlanan evlerin yüzde 100’ü seyrek ya da orta sıklıkta değil, aksine sıklıkla elektrikli süpürgesiyle  temizlik yapıyor. Çok detaylı olmasa da genellikle haftada ortalama 3 kez elektrikli süpürge kullanıyor. Çoğunlukla astım hastalığına sahip ve evini haftada yaklaşık 3 defa temizlediğini belirten bireylerin (yüzde 99,78) yaşadıkları ortamda hastalığa sebep olan parçacıklara rastlanması, doğru şekilde temizliğin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.   

Dyson mühendislerinin ve mikrobiyologlarının yaklaşık 20 yıldır gerçek toz üzerinde çalışarak, evlerdeki g&o
uml;rünen kir ve kalıntıları kolayca temizlemekle beraber mikroskobik parçacıkları yakalayıp filtreleyen makineler tasarlamasının arkasında, evinizi temiz, sizleri sağlıklı tutmak yatıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı