Aylık arşivler: Şubat 2021

Mars Logistics'in Otomotiv Yedek Parça Taşımacılığındaki Hacmi 10 Arttı

Mars Logistics Otomotiv Grubu Genel Müdür Yardımcısı Abdülkadir Yanık, otomotiv sektörü özelinde bakıldığında, pandemi sebebiyle otomotiv firmalarının yurt içi ve yurt dışı üretimlerini durdurduğunu, fabrikaların tekrar açıldıktan sonra hem pandemi öncesi alınan siparişlerin hem de yeni siparişlerin oluşmasından dolayı piyasada bir talep patlaması yaşandığını, mayıs ayının ortasından itibaren otomotiv sektörünün ivme kazandığını belirtti.

2019 ile 2020 yılını kıyaslayan Yanık, pandemi sonrası döneme bakıldığında, 2020 yılının önceki yıla kıyasla daha iyi geçtiğini ve hedeflerine ulaştıklarını söyledi.

Otomotiv Milk Run’ında 10luk büyüme

Milk Run hizmetinin yurt dışı otomotiv yedek parça taşımacılığı ile hemen hemen paralel yürüdüğünü ifade eden Yanık, “Milk Run hizmetimizi daha çok, Türkiye’de üretim yapan otomotiv firmalarına sağlıyoruz, bunlar da satış rakamlarıyla paralel ilerliyor.” dedi ve mayıs ayının ortasından itibaren Milk Run’da da aynı ivmenin başladığını, pandemi sonrası rakamlardan memnun olduklarını söyledi.

2020 yılında otomotiv Milk Run’ında cirosal bazda yaklaşık 10’luk bir büyüme sağladıklarını söyleyen Yanık, “2020 pazar payımız öngördüğümüz gibi 51 olarak gerçekleşti. 2021 yılında ise bünyemize yeni eklediğimiz firmalar ile pazar payımızın artacağını ve 55-60 civarında bir pay elde edeceğimizi düşünüyoruz.” dedi.

Şu anda otomotiv Milk Run’ında 7 firma ile çalıştıklarını ifade eden Yanık, 2021 yılında da mevcut müşterileri derinleştirmeyi ilk hedef olarak gördüklerini, çalışmadıkları firmaların işlerini de alarak daha da büyümeyi öngördüklerini belirtti. 

Müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda çözümler üretiyoruz”

Sürekli olarak değişen ve gelişen bir sektörde olduklarını ifade eden Yanık, “Teknolojik değişmelere ayak uydurduğumuz ve yeni taşıma modelleri geliştirdiğimiz sürece otomotivde ciddi bir hacimle devam edeceğimizi öngörüyorum” dedi ve müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda yeni çözümler ürettiklerini şu şekilde belirtti: “Müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda inovatif çözümler üretiyoruz ve üretmek de zorundayız. Hatta müşteri talep etmese bile, biz mevcut durumu analiz edip, süreçleri nasıl daha iyileştirebiliriz, nasıl daha kısaltabiliriz diye plan yapıp müşterimize önerilerimizi sunuyoruz.”

Mars Logistics’in esnek bir firma olduğunu ifade eden Yanık, “Mars Logistics’te hiçbir iş için olumsuz cevap yok. İstenilen işle ilgili çeşitli çözümler üretilip müşterinin tercihine bırakılan bir sistem var. Mars Logistics olarak her zaman sözümüzün arkasındayız ve her zaman müşteri memnuniyetini hedef alan bir sistemimiz var.” dedi.

Mars Logistics Hakkında:

1989 yılında kurulan Mars Logistics, tüm lojistik hizmetlerinin sunulduğu bir grup şirketi olarak faaliyet göstermektedir. Uluslararası karayolu, havayolu, denizyolu ve demiryolu taşımacılığı hizmeti sunan Mars Logistics, proje taşımacılığı, intermodal taşımacılık, fuar ve etkinlik lojistiği, depolama, gümrük yönetimi ve sigorta alanlarında da hizmet vererek müşterilerine entegre bir sistem sunmaktadır. Merkezi İstanbul’da olan, yurtiçinde ve yurtdışında şubeleri bulunan Mars, 174.550 m²’lik açık ve kapalı alanda gümrüklü ve gümrüksüz depolama hizmetleri ile müşterilerine akıllı çözümler sağlamaktadır. Mars Logistics başta otomotiv ve tekstil olmak üzere kimya, sağlık, kozmetik, enerji, perakende gibi birçok sektöre sektör bazında özel çözümler geliştirmektedir. Türkiye’nin en genç ve en büyük filolarından birine sahip olan Mars Logistics, 2.650 araçlık filosu ile Avrupa, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler’e karayolu taşımacılığı hizmeti vermektedir. WIN’in kurucu üyesi olan Mars Hava ve Deniz Kargo ise dünyanın tüm ülkelerine ulaşmakta ve havayolu & denizyolu taşımacılığında da profesyonel bir sistem sunmaktadır. Türkiye’nin en büyük 200 şirketi arasında yer alan Mars, yayınladığı son sürdürülebilirlik raporu ile Türkiye’deki GRI onaylı A+ seviyesindeki ilk 10 firmadan birisi olmayı başarmıştır. 1500’ün üzerinde çalışanıyla, lojistik sektöründe fark yaratarak büyümesini sürdüren Mars Logistics, Intermodal Taşıma Sistemi ile çevreci ve sürdürülebilir bir hizmet modeli sunmaktadır.  Sektörde sürekli gelişimi ve değişimi hedefleyen Mars, kurumsal sosyal sorumluluk projelerinde özellikle eğitime destek vermeye odaklanmıştır.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Yerli çağrı merkezi altyapısı 18 ülkeye açıldı

Geçtiğimiz yıl web chat, Facebook Messenger, WhatsApp ile sesli bot ve yazılı bot kullanan şirket sayısını bir önceki yıla göre 433 artırmayı başaran Alotech 550’den fazla şirkete hizmet vermeye başladı. Cirosunu yüzde 100 artıran Alotech, Red Herring North America Top 100 listesine girme başarısı da gösterdi. Dünyanın en prestijli teknoloji ödülleri arasında yer alan ve yenilikçi şirketlerin sıralandığı Red Herring'in Top 100 listesinde geçtiğimiz yıllarda Facebook, Google, Salesforce, Spotify ve YouTube gibi firmalarda yer almıştı.

Yurt dışında şirketlere verdiğimiz danışmanlıkla öne çıkıyoruz”

Alotech ve Call Center Studio kurucu ortağı Cenk Soyak yurt dışındaki hızlı büyüme ivmesine dair açıklamalarda bulundu; “İlk olarak Türkiye'deki müşterilerimiz yurt dışına açılırken bizleri de yanlarında götürdüler ve farklı ülkelerdeki ekipleri için de bizi kullanmaya başladılar. 2020 ikinci yarısı itibariyle direkt yurt dışında hem iş ortaklıkları ile hem de pazarlama faaliyetleri ile farklı pazarlara giriş yapmaya başladık. Şu ana kadar onun üzerinde proje satışı gerçekleştirdik” dedi.

Global pazarda rakiplerinden bir adım öne çıkmalarını ürün özelliklerine ek sundukları danışmanlık desteği ile artan verimliliğe borçlu olduklarını belirten Soyak, “Birçok şirket iş süreçlerini doğru tasarlamadığı için yüz binlerce dolarını kaybediyor. Bizimle tanışan şirketlerde öncelikli olarak süreçleri nasıl tasarlamalıyız konusuna odaklanıyoruz. İşlerini dinliyoruz.  Operasyon ekiplerinin daha verimli çalışacağı, maliyetleri minimize edecek yapılar olarak tasarlıyoruz. En önemlisi devamlı memnuniyet için 7×24 destek sunuyoruz.”

Uluslararası büyüme uluslararası ekip

Türkiye’ye ek olarak Kanada, Fas, Bulgaristan, Venezuela, Filipin, Hindistan ve Amerika vatandaşlarından oluşan 92 kişilik bir ekibe ulaşan AloTech, 2020 yılında ekibini 50 Büyüttüğünü Açıkladı. Şirket üstelik, #BenneredeysemAlotechorada mottosuyla yaklaşık bir yıldır lokasyon bağımsız olarak hizmet veriyor. 

Yapay zeka kullanımıyla operasyonel maliyetlerde ortalama 40 tasarruf

Ayrıca Yapay Zeka üzerine 2020 yılında bir departman kuran AloTech mevcut yapısı dahilinde otomatize edebileceği ve maliyetleri azaltabileceği alanlarda müşterilerine destek vermeye de başladı. Şirket ilk yılında 10’a yakın müşteride geliştirdiği sesli ve yazılı bot servisleri ile operasyonlara gelen çağrıların ortalamada 40’ını çağrı merkezi ekiplerine ulaşmadan çözerek ciddi bir müşteri memnuniyeti artışı ve maliyet avantajı sağladı. Alotech’in 2021 hedefleri arasında hali hazırda hizmet verdiği 550’nin üzerinde müşterisi için benzer analizleri yaparak yapay zeka içeren çözümleri en hızlı şekilde operasyonlarına dahil etmek yer alıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Eğitimde sanal gerçeklik dönemi

Eğitimi baştan sona şekillendiren koronavirüsün etkileri, kalıcı hale geliyor. Hem yüz yüze hem de uzaktan eğitimin bir arada yürütüldüğü hibrit modeller, birçok ülkede yeni eğitim öğretim dönemleri için uygulanmaya hazırlanılıyor. Bu noktada eğitimde kişiselleştirilmiş, sürükleyici, yenilikçi ve 3 boyutlu öğrenme ortamları sunan sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerine olan ilgi de artıyor.
Sanal ve artırılmış gerçeklik unsurlarını bir bilgisayarda bir araya getiren teknoloji firması zSpace ise sunduğu uygulamalarla dersleri ilginç, pratik ve etkileşimli hale getiriyor.
Eğtimin geleceği hakkında bilgi veren zSpace Türkiye Müfredat ve Eğitim Tasarım Uzmanı Elif Çilek Ataman, “Teknoloji, eğitimin amacını geleneksel öğretimden daha çok öğrencilerin nasıl öğrendiklerini keşfetmeleri için güçlendirmeye yönelik dönüştürmüş durumda. Aynı zamanda kişiselleştirme çabası sayesinde, bireysel öğrenme stilleri eğitimin geleceğinin merkezinde yer alıyor. Artan teknolojik gelişmelerle birlikte, yenilikçi ve uygulamalı öğrenimi içerecek şekilde gelişmesini gerektirmektedir” dedi.
*Uzaktan eğitim kalıcı hale geliyor*
Koronavirüs sonrasında uzaktan eğitim ve hibrit eğitim modelleri kalıcı hale geliyor. Bu nedenle zSpace uygulamalarına talebin daha da artması bekleniyor.
Öğrenciler sınıfta değilken deneyimsel öğrenmeyi yönetmenin zor olduğunu belirten Ataman, “Uzaktan ve yüz yüze eğitimde sınıflarda öğrenci verimliliğini artırmak için harmanlanmış bir öğrenme yaklaşımını benimsemenin önem arz etmektedir. Bu nedenle uygulamalarımıza olan ilgi ve talepler artış göstermektedir. Zamanla bu ilginin ve taleplerin daha da artacağını tahmin ediyoruz” diye konuştu.
Ataman bu noktada zSpace’in sağlayacağı faydaları ise şu şekilde sıraladı: “Hibrit öğrenme ortamlarında zSpace, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına göre işbirliğine ve farklı öğrenme stillerine uygun eğitim içerikleri sunar. zSpace sürükleyici, uygulamalı, kapsayıcı ve 3 boyutlu eğitim içeriklerini ve duyusal uyaranları kullanarak, öğrencilerin deneyimleyerek öğrenmesini sağlar.  Öğrenciler geleneksel sınıflarda erişemeyecekleri nesneleri görselleştirebilir, etkileşime girebilir ve hissedebilir. zSpace ile öğrenciler derslere aktif olarak katılıyor, 21. yüzyıl becerilerin sergiliyorlar ve öğrenmeye daha istekli oluyorlar.”
*Öğrenmeyi kolaylaştırıyor*
Eğitimde sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojisinin öğrencilerin alıştıkları teknolojinin ötesinde, yeni dünyalar keşfedebileceği, yenilikçi, sezgisel ve devrim niteliğinde bir öğrenme deneyimi sunduğunu belirten Elif Çilek Ataman “K12 Eğitiminde zSpace uygulamaları, öğrencileri müfredatla uyumlu öğrenme deneyimleri ile buluşturur. Öğrenciler, disiplinlerarası konulara odaklanarak birden fazla müfredat alanında kavramlar hakkında bilgi ve anlayış oluştururlar. zSpace, öğretimi ve öğrenmeyi merak ile destekleyen, deneyimler ve ortamlar sağlar. Öğrenciler sorular sorarak, bilgi toplayarak, modeller geliştirerek, fikirleri test ederek, verileri analiz ederek ve sonuçlar geliştirerek öğrenirler. Öğretmenler için ise öğrencilere ders boyunca yardımcı olacak araçlar ve kaynaklar oluşturarak öğrenmeyi kolaylaştırır” dedi.
*Kalbin içinde gezecekler*
zSpace içeriğinde yer alan her uygulama, müfredat kazanımlarına uygun tasarlanmış etkinlikleri içerdiğini belirten Ataman, zSpace ile yapılabilecekler hakkında ise şunları kaydetti “Örneğin fen derslerinde kalbin yapısının ve işleyişinin öğrencilere anlatılması her zaman olmuştur. Yıllar boyunca öğretmenler, öğrencilere nasıl bir yapıya ve işleyişe sahip olduğunu göstermek için kalp diseksiyonları yaparlar. Ancak öğrenciler kalp artık çalışır durumda olmadığı için kalbi atarken gözleyemezler. Ya da kalbin odacıklarının, kapakçıklarının ve damarların daha ince ayrıntılarını göremezler çünkü hepsi birbirinin üzerine katlanmış şekildedir. Ancak zSpace ile bu süreç öğretmen ve öğrenci faydasına yönelik bir değişiklik oluşturmaktadır. Öğrenciler zSpace kalemini kullanarak kalbin kapakçıkları arasında gezinebilirler. Nasıl çalıştığını anlamalarına yardımcı olmak için kalbi parçalara ayırabilir ve tersine çevirebilirler. zSpace, öğrencilerin iki boyutlu bir şekilde değil, 3 boyutlu bir şekilde anlamalarını geliştirmelerine olanak tanıyan daha derin bir etkileşim düzeyi ve daha derin bir öğrenme düzeyi oluşturur.”
*Yaşayarak öğreniyorlar*
Klasik eğitim modellerinin yerini kişiselleştirilmiş, sürükleyici, yenilikçi ve 3 boyutlu öğrenme ortamları sunan sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin aldığını aktaran Ataman, “Sanal gerçeklik,  eğitici içeriğin öğrencilere aktarılma yöntemini dönüştürerek merakı teşvik eder, ilgiyi artırır ve geleneksel sınıf ortamlarında her zaman mümkün olmayan görselleştirmeler sunar” diye konuştu.
Bu şekilde öğrencilerin yaşayarak öğrendiğini ifade eden Ataman, “Bir lise öğrencisi sınıf ortamında kasları öğrenirken, bir video izlemek ya da kitapta okumak yerine zSpace ile sanal bir kolu hareket ettirebilir ve açıkta bir pazı kasının kasılmasını görebilir. Başka bir zSpace uygulamasıyla öğrenciler aslında bütün bir devre kartı inşa edebilirler. Aynı zamanda motorları çalıştırabilir, ışıkları yakabilir vb. şekilde devre elemanlarını birleştirme yapabilirler. Aynı zamanda plastik, metal, cam gibi çeşitli malzemelerin iletkenliğini test edebilirler. Öğrenciler zSpace uygulamaları ile araştırma sürecini kullanır, verileri toplar ve analiz yaparlar” dedi.
Ataman’ın verdiği bilgilere göre zSpace daha derin öğrenmeyi geliştirmeye yardımcı oluyor. Öğretmenlerin önceden kurdukları etkinlik düzenekleri kaybolmaz ve bir sonraki ders için hepsinin tekrar hazırlanmasına gerek kalmaz. Sistem aynı zamanda öğrencilerin çalışmalarını da kaydederek öğretmene gönderilmesine olanak veriyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye'de mutluluk oranları düştü

2020 Yılı Dünya Mutluluk Raporuna göre 156 ülkeyi kapsayan incelemede Finlandiya dünyanın en mutlu ülkesi oldu. İkinci sırada Danimarka yer alırken, Türkiye’de ise mutluluk oranları düşüşe geçti.   Türkiye’deki bireylerin 48,2’sinin mutlu olduğunu belirtirken, bu rakam geçmiş yıllarla kıyaslandığında ise 2019 yılında yüzde 52,4, 2011 yılında ise yüzde 62,1 olarak kaydedildi.

KADINLAR DAHA MUTLU

Ajans Press’in, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden elde ettiği bilgilere göre, 2020 Yaşam Memnuniyeti Araştırması belli oldu. Böylelikle Türkiye’nin yüzde 48,2’sinin mutlu olduğu gözlenirken, yıllar içinde dalgalanma yaşasa da oranın düştüğü gözlendi. Bu rakam geçmiş yıllarla kıyaslandığında ise 2019 yılında yüzde 52,4, 2011 yılında ise yüzde 62,1, 2003 yılında ise yüzde 59,6 olduğu kaydedildi. Cinsiyet bakımından mutluluk oranları incelendiğinde, 2020 yılında bu oran kadınlarda yüzde 53,1 iken erkeklerde yüzde 43,2 olarak saptandı. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında kadınların hep daha mutlu olduğu gözlendi. Yaş gruplarına göre bakıldığında ise 65 yaş üzerinin yüzde 57,7 ile en mutlu kişiler olduğu belirlendi.

İSKANDİNAV ÜLKELERİ BAŞI ÇEKTİ

Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporuna göre dünyadaki en mutlu ülkenin Finlandiya olduğu belirlendi. Dünyada en mutlu ilk 10 ülkesi ise şu şekilde sıralandı; Danimarka, İsviçre, İzlanda, Norveç,  Hollanda, İsveç, Yeni Zelanda, Avusturya ve Lüksemburg. Mutluluk endeksleri oluşturulurken, kişi başına düşen gelir, sosyal destekler, sağlıklı yaşam süresi, güven, cömertlik, sosyal özgürlükler gibi parametreler göz önünde bulunduruldu. Türkiye’nin ise bu listeye 93’üncü sıradan giriş yaptığı görüldü.

Medya takip kurumu Ajans Press, mutluluk ile alakalı basına yansıyan haber adetlerini inceledi. Ajans Press dijital basın arşivinden derlediği bilgilere göre geçen yıl mutluluk ile alakalı basına 77 bin 543 haber yansıdığı tespit edildi. Pandemi dönemi ile birlikte kısıtlı görüşmeler, sokağa çıkma yasakları ve bazı iş kollarının kapanması insanların mutluluk oranlarında düşüşe neden oldu. 

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

“Doğu Akdeniz'de Türkiye karşıtı koalisyon mümkün mü?”

Türkiye’nin, Yunanistan ile çıkar uyuşmazlığı yaşadığı Doğu Akdeniz’deki gelişmeler 2021 yılına da damgasını vuracak. Bölgede bulunan doğalgaz rezervlerinin paylaşımı konusunda Türkiye’nin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını tehdit eden gelişmeler Ankara’yı daha ileri adımlar atmaya yöneltiyor. Atina ise Fransa’nın açık desteği ve Biden’ın ABD Başkanlığı’na oturmasıyla daha cesur davranabilir. Almanya’nın başlattığı diyalog çabaları sonucu istikşafı görüşmeler başlasa da tarafların masada mutabakata varmaları güç görünüyor. 

 

Geçtiğimiz yıl Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını tehdit eden gelişmeler gündeme oturmuştu. Almanya’nın girişimleriyle Ankara ile Atina arasında başlatılan istikşafi görüşmeler umut vadetse de ABD seçimlerinde Türkiye’nin çıkarlarına ters düşen politikalar izleyeceğini deklare eden Joe Biden’ın seçilmesi, Fransa’nın giderek daha girişken bir şekilde Doğu Akdeniz’de Yunanistan taraftarlığına soyunması 2021 yılında da Doğu Akdeniz’in gündemden düşmeyeceğini gösteriyor. 

Dış Politika Uzmanı Dr. Sibel Zengin, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri değerlendirerek, yakın geleceğe yönelik ihtimalleri değerlendirdi. Dr. Zengin, Türkiye’nin çıkarlarından vazgeçmeyeceğini ancak Yunanistan’ın da AB sürecini kullanarak topladığı destek sayesinde giderek daha cesur adımlar atmaya çalıştığını vurgulayarak, “Diyalog öncesi ve sırasında güç gösterileri görmemiz mümkün. Yunanistan, istikşafı görüşmelerin 61. turu sırasında Fransa’dan 18 Rafale savaş uçağı alımına dair anlaşma imzaladı. Yine görüşmeler sürerken ABD ile ortak askeri tatbikat yaptı. Nitekim ciddi bir silahlanma sürecine giren ve askeri harcamalarını artıran Yunanistan, Türkiye’ye silah ve denizaltı teknoloji transferini yönelik yaptırımların uygulanması konusunda Avrupalı müttefiklerine sıkı baskı uyguluyor” ifadelerini kullandı.

‘Ümitli ama temkinli bir bakış açısı geliştirmeliyiz’ 

“AB-Türkiye ilişkilerinde zorlu bir yılın ardından bu seneyle birlikte karşılıklı diyalog zemininde umut verici bir tablo izlenmektedir” diyerek sözlerine başlayan Dr. Zengin,  “Aynı zamanda, Birliğin üç büyük üyesi Almanya, Fransa ve İngiltere’de yaşanmakta olan değişikliklerin ilişkiler üzerinde yansımalarını görmeye devam edeceğiz. Doğu Akdeniz meselesinde arabulucu Merkel’in Eylül ayında koltuğu bırakmaya hazırlandığı, bölgede hırçın ve etkisi tartışmalı Fransa’nın daha da baskın olacağı, Türkiye’nin üyeliğini destekleyen İngiltere’nin kendisinin dahi artık bir üyesi olmadığı bir AB’nin mevcut durumdaki iyimser yönünün de ani dönüşümlere açık olduğunu söylemek mümkün. Bu çerçevede, ilişkilerin normalleşmesi için ümitli ama temkinli bir bakış açısı geliştirmek daha faydalı olacaktır. Bu ihtiyatlı yaklaşımın Mart ayında gerçekleşecek yaptırımlar konusunun netleşmesiyle daha kritik hale geleceği açık. Türkiye’ye silah ambargosu ve teknoloji transferi gibi konularda sert yaptırımlar şimdilik beklenmiyor olsa da AB’nin ortak hareket etmek istediği Biden yönetiminin tutumu belirleyici olacaktır” dedi. 

“Giderek ayrışan ve popülist bir dilin hâkim olduğu Avrupa” 

Avrupa’daki durumu değerlendirerek Türkiye’ye karşı geliştirilecek olası politikaları değerlendiren Dış Politika Uzmanı Sibel Zengin, “Bugün Türkiye’nin karşısında Euro bölgesi krizi, Brexit ve ardından küresel pandemi ile gücü ve ekonomisi derinden sarsılmış, içe kapanık, ayrışan ve popülist siyasetin hâkim olduğu bir Avrupa bulunmaktadır. Fransa’nın, Birliğin liderliğini Almanya’dan kapmak, NATO’dan bağımsız bir Avrupa ordusu kurmak ve Akdeniz’de gücünü pekiştirme gayretinde olma görüntüsü de resmin ayrı bir parçası diyebiliriz. Yine de her ne olursa olsun AB, uzun vadede Birliğin çıkarlarını korumak, küresel ve bölgesel güç dengelerinde yeni düzene ayak uydurabilmek için şartlarını iyileştirme çabası içinde olmaya devam edecektir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın Birliğin iki üyesi olması sebebiyle, Ege Denizi ve Kıbrıs’ı sınırları içinde gören AB kendi enerji ihtiyacı ve güvenliği açısından bu ülkelerin taraf olduğu deniz yetki alanları konusundaki sorunları da bu nedenle egemenlik meselesi olarak değerlendirmektedir. Öyle görülmekte ki; AB, Yunanistan ve GKRY lehine bölgede devreye soktuğu çok denklemli parametrelerle Türkiye’yi dar bir coğrafi alana hapsetmenin yanı sıra bölgedeki etkisi ve menfaatlerini de sınırlandırmayı amaçlamaktadır” şeklinde konuştu. 

“ABD, AB’nin elinden tutar mı?”

Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki olumsuz ilişkiler denklemine ABD’yi de ekleyen Dr. Zengin, “Şüphesiz tam üyelik müzakerelerinin 2016’dan itibaren çıkmaza girmesi başta olmak üzere; mülteci krizi ve vize serbestliği konularında Türkiye-AB arasındaki tansiyon uzun süredir yüksek seyretmektedir. İlişkiler, geçtiğimiz yıldan itibaren Doğu Akdeniz meselesiyle daha da olumsuz bir seyir izlemiş, Yunanistan ve Fransa’nın baskılarıyla Ankara’ya karşı olası yaptırımlar masaya gelmişti. Türkiye açısından acil ve kritik bir konu olan Gümrük Birliği’nin genişletilmesi konusu dahi askıya alındı. Yıl biterken siyasi diyalog süreci tamamen tıkanmış, yaptırım tehdidi ile ciddi bir güven bunalımı ortaya çıkmıştı. Peki, Obama ekolünün devamı niteliğinde sayılabilecek yeni ABD yönetimi, Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de ortaklaşa sert bir tutum alır mı? Diğer bir deyişle AB’nin elinden tutar mı?” sorusuyla sözlerini tamamladı. 

‘Yaptırımlarda AB-ABD ortak yaklaşımı’ 

Türkiye’ye yönelik olası yaptırımlar konusunda anlaşamayan A
B üyesi ülkelerin ABD’nin yeni tavrıyla eşgüdüm kazanabileceğine dikkat çeken Dr. Zengin, “Türkiye’ye yönelik olası yaptırımlar konusunda üyeleri arasında fikir ayrılıkları yaşayan AB, Doğu Akdeniz meselesini yeni ABD yönetimi ile eşgüdüm içerisinde yürütmek istiyor. Özellikle başkanlık seçimlerinin sonuçlanmasını bekleyen Brüksel, 10-11 Aralık Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye karşı alınacak kararları Mart 2021’e ötelemişti. Seçimler sonrası AB’nin yaptırımlar konusunda Washington ile ortak tavır alma niyetinde olduğunu açıklaması ise bundan sonra Türkiye üzerinde baskıların daha çok artacağına işaret ediyor. Rusya’dan S-400 savunma sistemi alımı nedeniyle Türkiye’ye CAATSA yaptırımı uygulama kararı alan ABD’nin GKRY’ye silah ambargosunu kaldırdığını açıklayarak Doğu Akdeniz meselesinde tarafını çoktan seçtiğini söylemek mümkün. Bu durumda yaptırımlar Atlantik’in iki yakasından eş zamanlı gelebilir. Gelinen noktada; 20 Ocak’ta işbaşı yapan Joe Biden ve ekibinin, AB ile transatlantik ittifakı güncelleyip bölgede Türkiye’nin artan etkisini kısıtlamak ve onu köşeye sıkıştırmak niyetinde olduğunu çıkarmak mümkün. Yeni yönetimin Türkiye ile ilk teması yalnızca ulusal güvenlik danışmanı düzeyinde kurması ve Dışişleri Bakanı Blinken'ın Türkiye'den kasıtlı olarak “sözde stratejik ortak” olarak bahsedip mesafeli bir yaklaşım sergilemesi de ilişkilerde yaşanabilecek bir güven bunalımına dikkat çekmekte” ifadelerini kullandı. 

‘Biden seçilir seçilmez Macron’u aradı’ 

“Biden’ın seçilir seçilmez AB’den Merkel yerine ilk olarak Macron’u araması, Fransa’yla birlikte hareket etme amacı taşıyor” diyen Dr. Zengin, “Türkiye’ye gözdağı vermek için bölgeye donanma gemisi ve savaş uçağı gönderen, askeri tatbikatlar yapan, son olarak Yunanistan’a Rafale savaş uçakları satan Fransa ile ortak hareket etmek istemesi, ABD’nin bölgede Türkiye ile krizi tırmandırabilecek manevralara yönelebileceğini ve yeni bir denge arayışına gireceği ihtimalini artırıyor. Suriye ve Libya sorunlarını da denkleme ekleyince, peşinden AB’yi ve ABD’yi sürükleyen bir Fransa ortaya çıkıyor. Bu çerçevede, Türkiye ile Yunanistan arasında uzun süredir yapıcı bir rol oynayan Merkel’in Eylül’de koltuğu bırakmasıyla bölgedeki tansiyonun düşeceği kuşkulu görünmekte. Dolayısıyla 25-26 Mart’ta gerçekleşecek AB Konseyi yaptırım kararlarının ne yönde alınacağı Türkiye açısından kritik” şeklinde konuştu. 

Peki, rüzgâr tersine eser mi? 

İstikşafı görüşmelerin yeniden başlamasıyla olumlu bir tablo çizilebileceğine dikkat çeken Dr. Zengin, “Türkiye ve Yunanistan arasında yıllardır süregelen kronik gerginlik, AB’nin sorunun doğrudan bir tarafı haline gelmesiyle 2020 sonunda sert bir dile dönüşmüştü. Ancak AB Liderler Zirvesi için tarih yaklaşırken iki NATO müttefiki arasında ‘anlaşmazlıkların çözümü için olmasa da gerilimi düşürmeye yarayan’ ve 2016’da kesilen istikşafi görüşmelerin yeniden başlaması olumlu bir sinyal olarak değerlendirilmelidir.

Diğer tarafta iki komşu ülkenin diyalog masasına oturması karşılıklı iyi niyet göstergesi iken aynı süreçte ABD’nin bölgede Yunanistan ve GKRY ile ortak tatbikat yapması ise kışkırtan ve endişe veren bir gelişmedir. Bu gibi kışkırtmalar sürdüğü sürece önümüzdeki günlerin sıcak geçmesi de olasılıklar dâhilinde bulunmaktadır. Tersine uzlaşmacı bir yaklaşım sürdürülürse Zirve’den anlaşmazlıkların müzakerelerle devam etmesi kararı çıkabilir. Türkiye, buna yönelik olarak Doğu Akdeniz Konferansı önerisi getirmiştir.

AB tarafından da “pozitif gündem” çağrısı ile Mart zirvesi öncesi olumlu bir hava esmeye başladığını görmekteyiz. Türkiye, AB üyeliği perspektifinden asla kopmadığını ve işbirliği beklediğini geçtiğimiz günlerde tekrar yineledi. Nihayetinde yaptırım veya izolasyon rüzgârı hangi yönde eserse essin Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinden kopmadan Doğu Akdeniz denkleminde de çıkarlarına ters düşen pasif bir rol oynamayacağı konusunda kararlılığı sürmektedir” dedi. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Muhafazakar seçmen Yaşar Aydın diyor

AK Parti’den kopan muhafazakâr seçmen Onur Hareketi Lideri Yaşar Aydın’a güveniyor.
İktidara geldiğinde muhafazakârlar için umut olan AK Parti, muhafazakâr seçmenin de gözünden düşmeye başladı. Partiden koparak, DEVA, Gelecek gibi yeni oluşumların ortaya çıkması, küskünler gibi isimlerin ortaya çıkması da aslında bunun göstergesi.

Huzur, sakinlik ve bir lokma bir hırka şiarıyla muhafazakâr seçmen, AK Parti içerisinde kullanılan ötekileştirici dili, şatafatı ve israfı, artık hoş karşılayamayacak noktaya geldi. Muhafazakâr seçmen, komşusunun, akrabasının veya bir yakının farklı bir partiye destek çıktığı için “terörist” ilan edilmesine artık tepkili. Yine görüşme yapılan muhafazakâr seçmenlerden bazıları da Erdoğan’ın Kur-an’ı Kerim’i elinde, miting meydanında kullanmasını hatırlatarak, işin bambaşka noktaya evrildiğini ifade ediyor.

İktidardan ümidi kesen muhafazakârlar ümidini ise muhalefete bağlamıyor. Çünkü muhafazakârlar, mevcut muhalefete ve söylemlerine, samimi olmadığı, günlük politik manevralar olarak gördüğü için inanmıyor ve güvenmiyor.

Bu sırada devreye bambaşka bir isim giriyor. O da Onur Hareketi Lideri Yaşar Aydın. Bugüne kadar takip ettikleri Aydın’ın ne söylüyorsa içten ve samimi bir şekilde söylediğini ifade eden muhafazakârlar yönünü Yaşar Aydın’a çevirmiş gibi. Yine görüşme yapılan, özellikle AK Parti’den kopan muhafazakâr seçmenler, yeni umutlarının Aydın ve Onur Hareketi olduğunu söylüyor. Muhafazakâr seçmene göre Aydın, ülke insanını en iyi tanıyan kişi. Bunun gerekçesi de söylemlerinin derinliği, bilgi birikimi ve fikirlerindeki açıklık ile samimiyet.

Ülkedeki muhafazakâr yoğunluğunun Aydın’a yönelmesi ise dengeleri şimdiden alt üst edebilecek gibi duruyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

ECE Türkiye, Help Steps ile Adımları İyiliğe Çevirecek

ECE Türkiye yönetiminde bulunan İstanbul’daki Marmara Park, Aqua Florya, Antalya’daki TerraCity, Antalya Migros AVM ve Afyonkarahisar’daki Park Afyon alışveriş merkezleri, adımları bağışa çevirebilen bir uygulama olan Help Steps ile iş birliği yapıyor. İş birliği çerçevesinde ECE Türkiye genel merkezi ile Marmara Park, Aqua Florya, TerraCity, Antalya Migros AVM ve Park Afyon Alışveriş Merkezi çalışanlarının yanı sıra AVM ziyaretçilerinin attığı adımlar “Attığımız Her Adımda İyilik Var!” projesi üzerinden bağışa dönüşecek.

 

Help Steps uygulaması, akıllı telefon kullanıcılarını harekete teşvik ederek sağlıklı yaşama dikkat çekerken, bağış yapma motivasyonu da sağlıyor. Help Steps uygulamasını ücretsiz olarak IOS ve Android cihazlarına indiren kullanıcılar, cep telefonları ceplerindeyken tüm gün her zamanki gibi yürüyor. Bu adımlar aynı zamanda bir adımsayar olan Help Steps uygulamasında birikiyor. Kullanıcılar, akşam saat 24.00 olmadan uygulamaya girip “Adımlarımı HS’ye çevir” butonuna basıyor ve kısa bir reklam izliyor. Adımları HS puanına dönüşen kullanıcılar, bu puanları ihtiyaç sahibi bireysel yararlanıcılar veya sivil toplum kuruluşlarına uygulama üzerinden bağışlıyor. 

 

Projenin duyurusu, alışveriş merkezlerinin iç alanlarında ve sosyal medyada yapılacak. “Attığımız Her Adımda İyilik Var!” projesine katılmak isteyen ziyaretçilerin uygulamayı yükledikten sonra AVM davet kodunu girmesi yeterli olacak. Adımların günlük TL karşılığına göre hesaplanacak toplam tutar, kullanıcıların Help Steps hesabında görülecek. Kullanıcılar, biriktirdikleri tutarı uygulama içerisindeki Kızılay, KAYD, AHBAP, HAÇİKO, TOG, TEGV, TOFD, UCİM gibi 21 kurumdan seçtiğine bağışlayabilecek. Ayrıca taraftarlar da Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Galatasaray Spor Kulübü’ne adımlarını bağışlayarak destek olabilecek.

 

Davet kodları:

Marmara Park                MARMARA2021

Aqua Florya                  AQUA2021

TerraCity                       TERRACITY2021

Antalya Migros AVM    AMIGROS2021

Park Afyon                    PARKAFYON2021

  

ECE Türkiye Hakkında 

Ekim 2000’de İstanbul’da kurulmuş olan ECE Türkiye, aktif olduğu 13 ülkede yönetmekte olduğu yaklaşık 200 alışveriş merkezi ile Avrupa sektör lideri olan Alman ECE’nin Türkiye iştirakidir. Bir yatırım ve hizmet firması olan ECE Türkiye, alışveriş merkezlerinin geliştirilmesi ile ilgili olarak mimari ve konsept planlama, proje yönetimi, kiralama, alışveriş merkez yönetimi, bütçeleme hizmetleri ile finansal ve hukuki hizmetlerin tümünü aynı çatı altında toplamaktadır. Bununla birlikte, ECE Türkiye, alışveriş merkezlerini bir platform olarak görmekte ve ortak çalışma alanları, sağlık ve kültür merkezleri, yeme-içme ve eğlence alanları veya marka showroom’ları gibi alışveriş harici branş ve fonksiyonları da entegre ederek bu kompleks yapıların çekim gücünü artırmaktadır. Türkiye’nin en prestijli alışveriş merkezlerinden olan İstanbul’daki MIPIM Ödülü sahibi Marmara Park, Aqua Florya, Axis İstanbul ve Beylikdüzü Migros Alışveriş Merkezi, Ankara’da ANKAmall, Eskişehir’de Espark, Afyonkarahisar’daki Park Afyon, Bursa’daki Sur Yapı Marka ile Antalya’daki TerraCity ve Antalya Migros Alışveriş Merkezi, ECE Türkiye tarafından başarıyla yönetilmektedir. Türkiye’de 20, Avrupa’da ise 55 yıllık tecrübesi ile ECE, projeye özel sunduğu hizmetler, yenilikçi konseptler, güçlü mağaza ve marka karması, profesyonel yaklaşım ve uzmanlığı, müşteri odaklı stratejisi ve yüksek performans bilinirliği ile perakende sektörünün geleceğine yatırım yapmaktadır.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Teknopark İstanbul Girişimlerinden Malwation 7 Milyon Değerleme ile Yatırım Aldı

Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation’da zararlı yazılım analizi ve geliştirilmesi alanında yeni nesil teknolojiler üzerinde çalışın Malwation 7 milyon değerleme ile tohum yatırımına imza attı. 8 kişilik genç ekip; iş insanı Sertaç Özinal ve Alesta Yatırım’dan aldıkları ilk tohum yatırımını pazar faaliyetlerini güçlendirmek ve global arenada adından söz ettirecek bir ürün geliştirmek üzere değerlendirmeyi hedefliyor. Malwation’ın siber güvenlik operasyonları yürüten tüm kurum ve kuruluşlarda kullanılmak üzere geliştirdiği AIMA ve MSP ürünlerinin Türkiye’de herhangi bir alternatifi bulunmuyor. Ürünler yenilikçi özellikleriyle de global arenada rakiplerinden sıyrılıyor.

 

Aldıkları yatırıma yönelik değerlendirmelerde bulunan Malwation Kurucu Ortağı Kağan Işıldak: “Malwation olarak geliştirdiğimiz ürünler sayesinde aldığımız bu ilk tohum yatırımı için oldukça heyecanlıyız. Genç ve dinamik ekibimizle büyük bir özveriyle geliştirdiğimiz bu çözümler sektöre önemli katkılar sunacak. Zararlı yazılım analiz platformlarında temel problem, bu sanal sistemlerin ve gözetleme araçlarının tespit edilebilir olmaları. AIMA ile biz bu sorunu ortadan kaldırıyoruz. Geliştirdiğimiz ve kullandığımız teknoloji sayesinde ajan kullanmadan, hypervisor seviyesinde izleme yaparak zararlı yazılımları çalışmaları gerektiği gibi izleyerek kullanıcıya FalsePositive oranı düşük bir rapor sunarak aksiyon sürecinde doğru adım atmalarını sağlıyoruz. Global anlamda Antivirüs ve EDR’ları test eden kurumlarla iletişim halindeyiz ve onların bu test süreçlerine de yakın zamanda dahil olacağız.  Yapmış olduğumuz PoC’lerde ve iç testlerimizde gördüğümüz kadarıyla da ürettiğimiz zararlı yazılımlar ve uyguladığımız test yöntemleri, müşterinin alım kriterlerini ciddi anlamda etkileyecek durumda. Malwation olarak bu yatırımımızı en doğru şekilde değerlendirip kurum ve kuruluşların ihtiyaçlarını gidereceğiz. Yatırımcılarımıza bize güvendikleri için tekrar teşekkür ediyoruz. “diyor.

 

Malwation’ın halihazırda AIMA ve MSP olmak üzere 2 adet ürünü bulunuyor. Malwation AIMA’ kullanıcılara yeni nesil analiz teknolojisiyle otomatize ve interaktif şekilde gelişmiş zararlı yazılımlara karşı detaylı raporlar sunarak onların bu süreçte en doğru aksiyonları almalarına ve bu zararlı yazılımların getirdiği tehditleri detaylı olarak anlamalarına yardımcı oluyor. AIMA; müşterilerin incident response süreçlerinde zararlı yazılımları otomatize ve interaktif olarak incelemelerine olanak sağlayan bir platform sunuyor. Bu platform sayesinde, normalde uzun süren manuel zararlı yazılım analiz sürecini otomatize hale getirerek hem analiste zaman kazandırılıyor hem de rapor çıktıları sayesinde içeride aksiyon alınması gereken noktalarda ilgililere yardımcı oluyor.

 

Malwation; MSP (Malware Simulation Platform) ile de kurumların siber güvenlik mimarilerinde büyük yatırım yaptıkları uç nokta güvenlik ürünlerinin (Antivirus, EDR) en sıkı koşullarda test edilebilmesi için dinamik olarak zararlı yazılım üretebilecekleri bir platform sunuyor. Bu sayede en doğru ürünü seçebilmelerini ve olası saldırı durumlarına karşı donanımlı olmalarını sağlıyor. MSP projesiyle otomatize şekilde zararlı yazılım üretiyor. Kurumların senelik alımlarda EDR ve antivirüs gibi ürünlere ciddi yatırım yapmalarından yola çıkan şirket MSP ile kurumların en doğru yatırımı yapmalarına ve karşılaşabilecekleri olası saldırılara cevap verebilecek doğru donanımlara sahip olmasını hedefliyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Anadolu Isuzu, Galatasaray Spor Kulübü’ne ulaşım desteği vermeye devam ediyor

Galatasaray Spor Kulübü’ne  2019 yılından bu yana güvenli ve konforlu seyahat olanağı sunan Anadolu Isuzu, kulüp ile yaptığı partnerlik anlaşmasını uzattı.

 

Türkiye’nin ticari araç üreticisi Anadolu Isuzu, spora verdiği destek kapsamında Galatasaray Spor Kulübü ile işbirliğine devam ediyor. Galatasaray Spor Kulübü’ne 2019 yılından bu yana Novo ve Turkuaz otobüsleri ile güvenli ve konforlu seyahat olanağı sunan Anadolu Isuzu, kulüp ile yaptığı partnerlik anlaşmasını uzattı.  

 

“Galatasaray ile iş birliğimizi ileri taşıyoruz”

Toplum ihtiyaçlarına duyarlı bir marka olarak, ülkenin değerlerine katkıda bulunmayı hedefleyen proje ve iş birliklerine devam ettiklerini belirten Anadolu Isuzu Genel Müdürü Tuğrul Arıkan, “Türk sporunu ve sporcularımızı destekleme hedefiyle Galatasaray ile 2019 yılından bu yana sürdürdüğümüz iş birliğimizi daha da ileri taşıyoruz. Türkiye’nin en köklü spor kulüplerinden Galatasaray, Türk sporunun yurtdışında başarılarla anılmasında büyük rol oynuyor. Galatasaray ile yaptığımız yenileme anlaşması kapsamında 2021 – 2023 sezonunda da sporcularımızın ulaşımlarını en konforlu ve güvenli şartlarda sağlamaya devam edeceğiz” diye konuştu.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Mamografinizin sonucunun şüpheli olması ne anlama gelir?

Meme kanserinin erken tanısında önemi her geçen gün daha da anlaşılan mamografi 40 yaşından sonra her kadının düzenli kontrolleri içinde mutlaka olması yapılması gereken bir inceleme. Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, mamografiyle yaklaşık 2 yıl önceden meme kanserinin öncü lezyonlarının yakalanabildiğine işaret etti. 

 

Erken tanı günümüzde birçok kanser için çok yüksek oranda tedavi başarısı getiriyor. Bunların başında da meme kanseri yer alıyor. Tarama ve beraberinde erken tanı sayesinde meme kanseri tedavisinde bugün yüzde 90’la varan oranlarda tedavi başarısı sağlanabildiğine işaret eden Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, tarama ve tanı mamografisi konusunda bilgi verdi. 

Tarama mamografisinin herhangi bir belirti ya da şikâyeti olmadan, olası kanserli hücrenin araştırılması amacıyla yapıldığını anlatan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, görüntülerle şüpheli bir görüntünün tespit edilmesi halinde ayrıntılı değerlendirme için kadının geri çağrıldığını belirtti. Özellikle ayrıntılı değerlendirme için tekrar çağrılan kadınların bu durumdan çok endişe ettiklerini, korktuklarını anlatan Doç. Dr. Filiz Çelebi, “Bu konuda endişeye kapılmaya gerek yok. İstatistiklere bakıldığında ayrıntılı görüntüleme ve testler için geri çağırdığımız kadınlar arasından her 10 kadından 1’inden bile az oranlarda meme kanseri tanısı konuluyor” dedi. Gerek tarama, gerekse tanı amaçlı yapılan mamografi için asıl önemli noktanın zaman kaybetmemek diye konuşan Doç. Dr. Filiz Çelebi, “Tarama sonrası memede bir takım belirtilerin görülmesi demek mutlaka kanser olduğu anlamına gelmez. Tarama amaçlı yapılan mamografi, genellikle 10-15 dakika sürer. Tanısal amaçlı yapılan mamografide ise süre şüpheli alanlar daha ayrıntılı değerlendirildiği için biraz daha uzundur. Yoğun meme dokusuna sahip hastalarda ve mamografide net değerlendirilemeyen lezyonlar olduğunda tanı koymak amacıyla mamografiyle birlikte ultrasonografiye de ihtiyaç duyulabilir. Hekiminiz, memede şüpheli lezyonun sadece mamografi ve ultrason ile tanı koyulamadığı durumlarda ek tetkik olarak ya da ailevi meme kanseri öyküsü olan  olgularda tarama amacıyla , MR incelemesi de önerebilir.”

 

AĞRI SEVİYESİ KİŞİDEN KİŞİYE DEĞİŞEBİLİR

Birçok kadının mamografiyi ağrılı bir işlem olduğu gerekçesiyle geciktirdiğini hatırlatan Doç. Dr. Filiz Çelebi, bu yaklaşımın son derece tehlikeli olduğunu ve zaman kaybına neden olarak meme kanseri teşhisini geciktirebileceğini vurguladı.. İşlem sırasında hissedilen ağrının da kişinin ağrı eşiğine göre değiştiğini belirten Dr. Filiz Çelebi, sözlerine şöyle devam etti: “Ağrı seviyesi; mamografi çekiminin adet dönemi öncesine denk gelmesi, kişisel acı toleransı ve işlem sırasında kişinin nasıl konumlandırıldığına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Oluşabilecek ağrı ve hassasiyetin önüne geçmek için adet döngüsü bittikten sonra mamografi çekimi yapılması tercih edilmelidir. 

 

KESİN TANI İÇİN BİYOPSİ ŞART

40 yaşından sonra yılda bir kez yaptırılan mamografide meme kanserlerinin büyük ölçüde erken tanısının konulabildiğini işaret eden Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Bağdat Caddesi Polikliniği Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Çelebi, “görüntüleme yöntemleriyle memede şüpheli bir lezyon görüldüğünde, kanserinin kesin tanısı için görüntüleme eşliğinde biyopsi yapılması gerekir” uyarısında bulunarak sözlerini bitirdi. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı