Aylık arşivler: Mart 2021

"Kulüplerin hakkını yedirmeyeceğim"

Son haftalarda birçok kulübün hakem hatalarına yönelik sert açıklamaları sonrasında Kulüpler Birliği'nin de "VAR" uygulamasını hedef alan çıkışı, futbol camiasında gözleri bu noktaya çevirdi.

 

Oluşturduğu "Dinamik Grup" ile İZVAK Başkan Adaylığını açıklayan Emre Sarıgedik, "Hakem hatalarına karşı İzmir kulüplerinin hakkını Ankara'da, İstanbul'da, tüm mecralarda arayacağız. İzmir kulüpleri yalnız değil. Biz gerektiği noktada masaya yumruğu vuracağız” mesajı verdi.

 

Sarıgedik, "Kulüpler Birliği tarafından Türkiye Futbol Federasyonu'na "VAR" uygulamasına yönelik olarak yapılan eleştiriler, futbolumuz adına endişe vericidir. Hakemlerin tarafsızlıklarının böylesine en üst perdeden tartışıldığı, neredeyse her hafta birkaç kulübün sert açıklamalar yaptığı bir futbol, seyir zevki düşük bir futbol haline gelir. Bugün için yalnızca Süper Lig'imizde bulunan, önümüzdeki süreçte ise TFF 1. Lig'de de uygulanması beklenen VAR sisteminden gelen şikayetler bir an önce değerlendirilmeye alınmalıdır. Sezonun başından beri profesyonel liglerin her kademesinde İzmir kulüplerimizin hakem hataları nedeniyle kayıplara uğruyor olmasından büyük rahatsızlık duyuyoruz. Kaygı verici gelişmelerin önüne geçmek için atılacak her türlü adımda kağıt üstünde değil, sahada ve omuz omuza mücadele eden taraf olacağız. İzmir kulüplerimizin başarıya giden yolda karşısına kasıtlı bir engel çıkması durumunda buna sesini yükselten olmak için taşın altına elimizi değil, gövdemizi sokacağız." ifadelerini kullandı.

 

İZVAK'ın bu konuda çok daha aktif bir görev üstlenmesi gerektiğini söyleyen Sarıgedik, "İzmir Spor Kulüpleri Birliği Vakfı'nın bize göre işlevi stat takibi ve belediye kasasından çıkan parayı dağıtma aracılığının ötesinde, 100 yıllık camiaların hak arama mücadelesine her platformda destek vermektir. Bu yolda kimseyi karşısına almaktan çekinmemektir." dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Bu hastalıklar kadınları erkeklerden farklı etkiliyor

Cinsiyet, uygar toplumlarda çok önem verilen bir kavram olduğu kadar, sağlık eğitimde oldukça önem arz etmektedir. İnsan türünün devamı, kadın sağlığının genel toplum sağlığını göreli olarak çok daha büyük başka bir araya gelebilirilmemesi olanaksızdır. Sağlık sorunları kadınlara ya da erkeklere özgü olabilir. Ancak, hem erkeklerin hem de ortak olarak karşılaştıkları sağlık sorunlarında, daha fazla etkilendiğinde de gözleniyor. Örneğin, kısırlık gibi sorunla karşı kalındığında sorun erkeğe de ait olsa tedavi yöntemleri göz önünde bulunacaklar bu durumdan daha çok etkilenmektedir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Erkut Attar, kadın ve erkeklerin farklı üreme organlarına ve hormonlara sahip olmasının yanı sıra, 

Kadın erkek Biyolojisi Hakkında Araştırmalar sonuçlandıkça Elde edilen verilerin Tedavi yaklaşımlarında önemli Diğer kazanımlar sağlayacağını dile getiren ettik  Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ettik  Dr. Erkut Attar, “Kadınlar Günü” özelinde hangi sağlık Sorunlarının kadınları daha Fazla etkilediğini anlattı. 

 "OSTEOPOROZ KADINLARDA ERKEKLERDEN DAHA YAYGIN"

Osteoporoz için risk faktörlerinin başında kadın olmak geliyor. Erkut Attar, sözlerine devam etti: “Üstelik menopozla birlikte yumurtalıklarda östrojen hormon üretiminin azalması kemik kaybına neden olmaktadır. Dolayısıyla tüm bunlar kadınları osteoporoz daha riskli gruba sokmaktadır. Genç kadınlarda da erken yumurtalık yetmezliği veya erken menopoz kemik kaybının daha genç yaşlarda başlamasına neden olabilmektedir. Menopozla birlikte ortaya çıkan en büyük sorunlardan biri de kadınlarda kalp ve damar hastalıklarındaki artışlardır. ” 

 

KADINLARDA KALP KRİZİ BELİRTİLERİ FARKLI OLABİLİR

İnsan ölümlerinde ilk yayın kalp hastalıkları bulunmaktadır. Her iki cinsinde bakıldığında göğüs ağrısı en yaygın belirtilerin başında geliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. , kriz yaşanmadan önce bir aydan daha uzun süre en az bir semptom yaşadığını gösteriyor. Bunun dışında, uykuda, aşırı yorgunluk, baş dönmesi, nefes darlığı, kaygı bozukluğu, sırt ve omuz bölgesinde ağrı da kadınlarda kalp krizi belirtileri arasında yer alıyor. Menopoz döneminden sonra da östrojen hormonu seviyesinin düşmesine bağlı olarak kalp krizi riskinin arttığı biliniyor. Bu Kısaca kadınlarda şiddetli göğüs ağrısı, bir veya iki kola birden yayılan ağrı, hızlı veya düzensiz kalp atışı, midede ağrı veya rahatsızlık ve terleme kalp krizi belirtileri yer alıyor. Önemli olan, bu yakınmaların farkına varmak ve olabildiğince hızlı bir şekilde hekime ulaşmaktır. ”

 

“KADINLARDA DEPRESYON RİSKİ ERKEKLERE ORANLA İKİ KAT DAHA FAZLA”

“Araştırmalara göre oranla daha fazla depresyon yaşıyor ortaya çıkıyor” diyen Prof. Dr. Erkut Attar, “Dünya Sağlık Örgütüne göre de ruh sağlığında cinsiyet önemli bir belirleyici olmaktadır. Kadınların adet dönemlerinde yaşadıkları gerginliklerde ve depresif bozukluklarında hormonal rol oynadığı düşünülmektedir. Kadınlarda özellikle endometriozis (çikolata kisti) nedeniyle ortaya çıkan kronik ağrıların da depresyon ve uykularıyla birlikte görülebildiğini biliyoruz. Bununla birlikte, erkeklerin yaşadıkları ruh hali değişikliğini kabul edip tedavi alma olasılıklarının da düşük düşük olduğu görülüyor ”diye konuştu. 

 

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARI KADINLARDA DAHA SIK GÖZLENİYOR

İdrar yolu enfeksiyonları erkeklere oranla kadınlarda daha fazla görülüyor. Araştırmalar, yaklaşık 40'ının yaşamlarının bir döneminde bir idrar yolu enfeksiyonu öğretildiğini gösterirken erkeklerde bu oran 12'ler seyrediyor. Dr. Erkut Attar “Bunun temel nedeninin kadın anatomisi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erkut Attar“ Kadın üretra açıklığı anüse yakın oluğu için, anüsten üretraya bakteri geçişi daha kolay olabilmektedir. Ayrıca bazı araştırmalar, daha düşük östrojen seviyeleri nedeniyle menopozdan sonra da kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının arttığını gösteriyor ”diye konuştu. 

 

KADINLAR OSTEOARTİDE DAHA EĞİLİMLİ

Artritin en yaygın şekli olan osteoartrit eklem ağrısı, eklemlerde sertlik ve ödemle kendini gösteren bir sorun. Milyonlarca insanı etkileyen bu kadınları erkeklerden daha fazla etkiliyor. Bu verinin araştırmalarla da Ortaya konduğunu söyleyen  Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Erkut Attar ettik, bilgileri şu aktardı: “Araştırmalar, 50-60 yaş arası kadınlarda aynı yaş grubundaki erkeklere oranla yaklaşık 3.5 kat daha fazla el osteoartrit geliştiğini gösteriyor. Diz osteoartriti gelişmesi hakkında da kadınlarda erkeklerden 40 daha fazlayken, kalça osteoartriti gelişme çağında da yine kadınlarda erkeklerden 10 daha fazladır. Bu değişimin testi yine hormon seviyelerindeki ter, kas iskelet sistemindeki farklılıklar ve kadınlarda kilo almainin daha yüksek olması gösteriliyor. ”

 

KADINLAR ERKEKLERDEN DAHA FAZLA İNME GEÇİRİYOR

Erkut Attar, konuyla ilgili şu bilgileri verdi: "Yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve aile öyküsü hem kadınlar, hem de erkeklerdeki risk faktörleri olarak sıralandı. Ancak, gebelik ve lohusalık migren ya da baş ağrısı sıklığı ve diğer kadınlara özel risk faktörleri arasında yer alıyor. Sanıldığının karşılığı, doğum kontrol hapları gebelik ve lohusalıkla kıyaslandığında daha az damar tıkanıklığına yol açtığı için genel popülasyonda inme oranlarının göreli olarak azalmasına neden olmaktadır. Diğer kısım, doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda yumurtalık, rahim ve barsak kanseri daha az oranda görülmektedir. ”

 

 

MENOPOZ VE SONRASI KADINLARDA CİDDİ SAĞLIK SORUNLARININ DAHA SIK ORTAYA ÇIKTIĞI DÖNEMDİR

Menopoz döneminde kadın hayatını ve yaşam alanında önemli ölçüde etkileyen önemli ölçüde etki ve yumurtalık kanseri riskinin artacağına işaret eden Prof. Dr. Erkut Attar konuyla ilgili şu noktalara işaret etti: “Ortaya çıkardığı en ciddi sorunlardan biri meydana gelen kemik kayıplarıdır. Menopoz ile birlikte görülebilen kemik kayıpları kadının erken yaşlanmasına neden olabileceği, ileri yaşlarda özellikle ev kazalarına bağlı olarak ortaya çıkan kemik kırıkları yaşam kalitesi ve süresi uzerinde rol oynar. Menopoz döneminde ortaya çıkabilecek organ sarkmaları ve genellikle buna bağlı tip pelvik ağrı, cinsellikte sorunlar ve idrar kaçırma gibi yakınmalar kadın olan güvenini azaltmaktadır. ”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Toplumsal ruh sağlığı için kadınlar güçlendirilmeli…

  Pandemi sürecinde kadınların ailedeki yüklerinin çok arttığına dikkat çeken uzmanlar, bu durumun travmalara ve tükenmişlik sendromuna yol açtığını vurguluyor. Uzmanlar, Kadınlara yüklenen fazla sorumluluklar kaygı düzeyini arttırmakta, strese yol açmakta ve uzun süreli kronik stres ve kaygı hali de psikolojik sorunlara dönüşebilmektedir” uyarısında bulunuyor. Bu dönemde görev ve sorumlulukların paylaşılmasını tavsiye eden uzmanlar, kadınların yaşadığı travmaların toplumu da etkileyerek “Toplumsal radyoaktivite”ye yol açabileceğinin altını çiziyor.  

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nden, Uzman Klinik Psikolog Selvinaz Çınar Parlak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde pandemi sürecinde kadın olmayı ve bu dönemin kadınlar üzerindeki etkilerini değerlendirdi.

Pandemi travmatik bir hal aldı

Pandemi sürecinin hayatın doğal akışını bozduğunu aktaran Selvinaz Çınar Parlak,  insanların yaşamlarını büyük oranda evlerinde sürdürmek durumunda kaldığını hatırlattı. Bu süreçte aile sisteminin doğal akışının da bozulduğunu söyleyen Selvinaz Çınar Parlak, “Aileler üzerindeki hem psikolojik hem de fiziksel yük artarak strese neden olmaktadır ve bu uzun süreli stres oldukça ciddi travmatik bir süreç haline gelebilmektedir” dedi. 

Günlük yaşamın yükü kadınlarda kaldı

Aile sisteminde “bakım verme” rolünün daha çok kadına atfedildiğini anlatan Uzman Klinik Psikolog Selvinaz Çınar Parlak, özellikle ataerkil toplumlarda ailenin bakım vereninin anne olduğunu söyledi. Kadınların yeterince desteklendiklerinde bakım veren rolünde oldukça olumlu deneyimler ve güçlü duygular yaşayabildiğini belirten Selvinaz Çınar Parlak, şöyle devam etti: “Ancak pandemi sürecinde aileler sosyal izolasyon ve desteğin azalması,  meslek hayatının olumsuz etkilenmesi, maddi sıkıntılar gibi birçok güçlükle karşı karşıya kaldılar. Çocukların eğitimlerinin aksaması, yaşam tarzı ve alışkanlıklarının büyük ölçüde değişmesi, pek çok ek sorumluluk ve yükleri beraberinde getirdi. Günlük yaşamı organize etmekteki zorluk ve yüklerin, büyük oranda kadınlar ve annelerde kaldığını görmekteyiz.” 

Kadının yaşadığı travma aileyi etkiler

Taşıyabileceğinden fazla sorumluluk ile karşı karşıya kalmanın kadınların kaygı düzeylerini artırdığını aktaran Selvinaz Çınar Parlak, bu süreçte çiftlerin iletişiminin ve sorumlulukları eşit paylaşmalarının her zamankinden daha da önemli bir hale geldiğini söyledi.

Uzman Klinik Psikolog Selvinaz Çınar Parlak, şu uyarılarda bulundu: “Kadınlara yüklenen fazla sorumluluklar kaygı düzeyini arttırmakta, strese yol açmakta ve uzun süreli kronik stres ve kaygı hali de psikolojik sorunlara dönüşebilmektedir. Tükenmişlik sendromu, depresyon ve kaygı bozuklukları uzun süreli ve kronik stres sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu süreçte kadınların yüklerinin arttığı ve stres yaşadıkları evlerde pandemi, travmatik bir sürece dönüşmektedir ve kadının yaşadığı travma etkisi tüm aileyi kaçınılmaz olarak etkileyecektir.” 

Toplumsal radyoaktivite yaşanabilir

Pandemi koşullarının aile üzerinde yarattığı stresin aile içi iletişimi bozduğunu ifade eden Selvinaz Çınar Parlak, ebeveynlerin psikolojik sağlığının da olumsuz etkilendiğini dile getirdi. Bu durumun aile sistemini olumsuz etkileyecek kalıcı sorunlara yol açabildiğini anlatan Selvinaz Çınar Parlak, şöyle devam etti: 

“Pandemi sürecinde aile içi şiddetin arttığını, çocuklarda istismar oranlarında artış olduğu ve boşanma oranlarının da hızla artışa geçtiği bildirilmektedir. Anne ruhsal açıdan kötüleştiğinde çocuklara gereken duygusal desteği veremeyecektir, bu zorlu süreçte duygusal destek alamamış çocuklar da travmatize olacaktır.  Aile sisteminde özellikle bakım veren anne ya da baba psikolojik olarak hastalandığında diğer aile üyeleri de bu durumdan olumsuz etkilenmekte ve uzun süreli kronik sorunlara yol açabilmektedir. Böylece toplumsal ruh sağlığı da olumsuz etkilenmektedir.  Bu durumları Yolanda Gampel, 2009 yılında “radyoaktivite”   kavramı ile adlandırmıştır.” 

Zorlu koşulların travmaları nesiller boyu sürebilir

Annenin yaşadığı stres ve travmatik izlerin çocuğun da ruhsallığında derin yaralara yol açtığını aktaran Selvinaz Çınar Parlak, savaş dönemlerinde ve zorlu koşullarda yaşanan travmaların bıraktığı izlerin nesiller boyu etkili olabildiğini söyledi.

Radyoaktivite kavramının, aile içinde yaşanan travmanın bulaşma ve yayılma gücünü ifade ettiğini söyleyen Selvinaz Çınar Parlak, “Bir anne ruhsal sorunlar yaşadığında çocukları da etkilenir ve bir aile travmatize oluyorsa bundan nesiller boyu kuşaklar etkilenebilir, aynı zamanda toplumsal sorunlara yol açar. Toplumsal ruh sağlığımızı korumak ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek için kadınları ve anneleri güçlendirmek önceliğimiz olmalıdır. Annenin ruh sağlığı son derece önemlidir ve mutlaka dikkate alınmalıdır” dedi. 

Çocukların bakımı eşit oranda paylaşılmalı

Çocuklara bakım verme yükünün ebeveynlerce eşit oranda paylaşılması gerektiğini ifade eden Selvinaz Çınar Parlak, kadınlara, kendilerine kişisel zaman ayırabilmeleri konusunda destek olunması gerektiğini de söyledi. Selvinaz  Çınar Parlak diğer önerilerini şöyle sıraladı: “Bakım yük
lerinin ve ev içi sorumlulukların paylaşılmasına olanak sağlanmalıdır, aile bir bütün olarak sorumlulukları paylaşmalıdır. Pandeminin yarattığı olumsuz durumlarda sosyal destek alabileceği kamu kurum ve kuruluşlardan yardım talep etmelidirler. Aileler, çocuklar ve kadınlar için sosyal hizmet olanakları daha aktif hale gelmelidir. Kadınların ev ve aile içi sorumlukları ile artan yükleri konusunda destek alabilecekleri hizmet olanakları ve yararlanabilecekleri kamu hizmetleri oluşturulmalıdır.” 

Kadınlara yeni toplumsal sistemler gerekiyor

Annelik ve babalık işlevlerinin de iyi yapılandırılması gerektiğini aktaran Uzman Klinik Psikolog Selvinaz Çınar Parlak, kadınların ve çocukların fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması kadar ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmasının da önemli olduğunu dile getirerek sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu süreçte babaların, çocuklarının ruhsal süreçleri hakkında ciddiyetle bilgilendirilmesi ve süreci destekleme çalışmalarına katılımı için destekleyici çalışmaların yapılması gerekmektedir. Kadınların güçlendirilmesi ailenin sağlığı açısından çok derece önemlidir. Yardıma ihtiyaç duyan kadınların taleplerini karşılayacak toplumsal sistemler gereklidir. Ailelerin farkındalığı için psikoeğitimler ve psikolojik destek mekanizmaları gerekmektedir. Stres altında olan tüm kadınlar ertelemeden psikolojik destek hizmetlerinden yararlanmalıdır."

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Güvenli nefes alanı, restoran ve kafelerde bulaş riskini azaltıyor

Pandemi sürecinde, kontrollü normalleşme kararlarının açıklanmasıyla birlikte “çok yüksek riskli” iller dışında ülke genelinde restoran ve kafeler yüzde 50 kapasiteyle faaliyetlerine başlıyor. Bir şeyler yemek – içmek için gidilen restoran ve kafelerin, evlerimizden sonra en çok maskesiz zaman geçireceğimiz mekanlar olduğunu söyleyen Froumann Yönetim Kurulu Başkanı Burak Yakupoğlu, “ortam havasının EPA kriterlerinde tutulması, virüslerden korunmada kilit rol oynuyor” dedi.

 

Pandemi sürecinde, kontrollü normalleşme kararlarının açıklanmasıyla birlikte “çok yüksek riskli” iller dışında ülke genelinde restoran ve kafeler yüzde 50 kapasiteyle faaliyetlerine başlıyor. Söz konusu gelişme restoran ve kafe gibi mekanlardaki hava kalitesinin önemini bir kez daha gündemin ilk sıralarına taşıyor. “Kafe ve restoranların belirlenen kriterler çerçevesinde faaliyetlerine yeniden başlıyor olması sevindirici bir gelişme” diyen Froumann Profesyonel Hava Temizleme Sistemleri Yönetim Kurulu Başkanı Burak Yakupoğlu, yeme – içme mekanlarındaki havalandırmanın bu süreçte çok daha büyük önem taşıdığını belirterek şu bilgileri verdi:

 

“Maskesiz en çok zaman geçireceğimiz mekanlar restoran ve kafeler”

“SARS CoV-2 özellikle kapalı ortamlarda bulaşma riski yüksek olan bir virüs. Bu nedenle restoran ve kafelerin kapalı ortamlarındaki havanın temiz olması sağlık açısından ciddi önem taşıyor. Market, hastane, ofis, okul, postane gibi alanlarda maskelerimizi çıkartmadan durma şansımız var. Ancak en çok maskesiz kalacağımız ortamlar restoran ve kafeler. Çünkü bu mekanlarda bir şeyler yiyip içeceğiz. Dolayısıyla maskemizi çıkartacağız. Maskelerimizi çıkartacağımız bu ortamlarda da işletmelerin hava kalitesini Çevre Koruma Ajansı (EPA)’nın belirlediği değerlerde tutması gerekiyor.”

 

Yapılan araştırmaların ısıtma-soğutma sistemlerinin, ortamdaki mevcut havayı mekan içinde dağıttığı için hijyenik olmadığını ve salgın hastalıların bulaşmasını artırdığını ortaya koyduğunu söyleyen Yakupoğlu, “Çocuklar, yaşlılar, şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan kişiler pandemi sürecinde daha çok risk altında. Ortam havalandırmasını iyileştirmek, bu süreçte virüslerden korunmak için kilit önem taşıyor,” dedi.

 

Virüsün bulaşma riskini artırıyor

Havada asılı bulunan Covid – 19’un, solunum yoluyla bulaştığı da göz önüne alındığında, kapalı ortam havasını çekerek aynı havayı tekrar ortama veren ısıtma – soğutma sistemlerinin bu şekilde sosyal mesafeyi de ortadan kaldırdığını, aynı havayı mekan içinde dolaştırması nedeniyle bulaşın artmasına neden olabileceğini aktaran Yakupoğlu şu bilgileri verdi:

 

“Pandemi ile hayatımızdaki bir çok şey değişiyor, bu gerçeği kabul etmemiz gerek. Eskiden kapalı ortam havası klasik ısıtma – soğutma sistemlerine emanetti. Artık kapalı ortam havasının insan sağlığı için uygun standartlara gelmesini sağlayan cihazlar gereklilik haline geldi. Bu noktada kapalı ortam havasında virüs ve bakterileri çekerek, filtreleyebilen, güvenli nefes alanı oluşturan ve insan sağlığına olumsuz hiç bir etkisi olmayan havalandırma sistemleri ön plana çıkıyor.”

 

Restoran ve kafelerde güvenli nefes alanı sağlamak mümkün

Havayı nefes hizasından çekerek filtre edebilme özelliğiyle “dünyada ilk” olan Froumann’ın, bulunduğu her yerde “güvenli nefes alanı” oluşturarak, kaliteli havayı artık güvenle solumanın mümkün olduğunu belirten Burak Yakupoğlu, geliştirdikleri cihazların bu özelliği ile restoran ve kafelerde insanların gönül rahatlığı ile maskelerini çıkartmalarına imkan tanıdıklarını söyledi. Burak Yakupoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

 

“Modern tasarımlarıyla dikkat çektiği kadar, tekerlekleri sayesinde pratik taşınabilme özelliğiyle de  konforlu kullanış imkanı sunan Froumann Profesyonel Hava Temizleme cihazları ile ‘güvenli nefes alanı’ oluşturarak, kaliteli havayı güvenle içinize çekebilirsiniz. Froumann, T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından Yetkilendirilmiş COVID-19 Tanı Laboratuvarı olan İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Moleküler Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda yapılan testlerle SARS CoV-2 Virüsünü  yüzde 99 oranında filtre ettiğini üniversite testiyle kanıtlayan ilk marka. Kapalı ortam havasında uzun süre asılı kalabilen ve virüsler dahil tüm kirleticileri filtreleyebiliyor. Avrupa Alerji Araştırma Merkezi (ECARF) tarafından da onaylanan ilk Türk markası olan Froumann tasarımlarında kullandığı H14 HEPA filtre sayesinde havadaki 0,3 mikron ve daha büyük tüm partikülleri ultra hassas filtreleme yaparak, 99,97 verimlilikte tutma özelliğine de sahip.”

 

Farklı büyüklükteki mekanlarda kullanılabilecek, N100 SDS, N90 SDS, N100, N90, N80 olmak üzere beş farklı modeli olan Froumann, 100 metrekareden başlayarak 300 metrekareye kadar olan tüm kapalı ortamlarda havayı filtreleyebiliyor. Bu açıdan bakıldığında Froumann’ın sadece kafe ve restoranlar için değil okul, hastane, market ve mağazalar gibi insan trafiği yoğun tüm alanlar için önemi daha da belirginleşiyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kadına yönelik şiddetin bilinmeyen yüzü: Psikolojik Şiddet

Beslenme, diyet ve psikoloji danışmanlık hizmetlerini bir araya toplayan Formteg Danışmanlık Merkezi kurucularından Psikolog G. Tansu Ocak, 8 Mart Kadınlar Günü’ne yönelik açıklamalarda bulundu. Kadına yönelik şiddetin yalnızca fiziksel kaynaklı olmadığını, psikolojik şiddetin de yıkıcı sonuçlar doğurabileceğine dikkat çeken Psikolog Ocak, “ Şiddete maruz kalan kadınlar suçluluk, yalnızlık, çaresizlik gibi duyguları yoğun bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu da depresyon, anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu, alkol-madde bağımlılığı, bedensel kaynağı bulunamayan psikosomatik hastalıklar gibi psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır” ifadelerini kullandı. 

 

Kadına yönelik şiddet ne yazık ki toplumumuzun büyük sorunları arasında yer alıyor. 2021 yılının yalnızca ilk iki ayında 48 kadın hayatını kaybetti. Geride bıraktığımız 2020 yılında ise 408 kadın şiddete kurban verildi. 

 

Kayıtlara yansıyan bu rakamların dışında, kadına yönelik şiddetin farklı boyutlarına da dikkat çeken Formteg Danışmanlık Merkezi kurucularından Psikolog G. Tansu Ocak, şiddetin yalnızca fiziksel kaynaklı olmadığını, psikolojik şiddetin de yıkıcı sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti. Psikolog Ocak, şiddeti tanımlayarak, fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin nasıl tanımlayabileceğimize dair önemli bilgiler paylaştı. 

 

“CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ KADINLARIN RUH SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR” 

Cinsiyet eşitsizliğinin yaşandığı toplumlarda bireylerin daha sağlıklı ve üretken olduğuna dikkat çeken Psikolog G. Tansu Ocak, “Cinsiyet eşitsizliği, kadınların ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Kişilerin sadece cinsiyetlerinden dolayı omuzlarına yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri kişileri istemedikleri şeye maruz bırakmakta bunlar aşırı strese ve kaygıya sebep olmakta dolayısıyla tüm bunlar ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Oysa cinsiyet eşitliği, her cinsiyetten insanın eşit haklara, sorumluluklara ve fırsatlara sahip olmasıdır. Cinsiyet eşitliği, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti engeller. Vatandaşlarına hiçbir ayırım yapmadan, eşit değer veren ülkeler daha güvenli ve daha sağlıklıdır. Bu da ruh sağlığını olumlu yönde etkilemekte ve sağlıklı bir neslin temelini oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı. 

 

“ŞİDDET DÖNGÜSÜNÜ ZAMANINDA KIRMAK ÖNEMLİDİR” 

Şiddeti kabul etmek ve hoş görmenin şiddet döngüsünü besleyeceğini ifade eden Psikolog Tansu Ocak, “Şiddet kişilerin yaşam tarzına, yaşına ve tutumuna bağlı olarak ilişkilerde farklı şekillerde kendini gösterir. Bazen şiddet o kadar küçük başlayabilir ki bunu şiddet olarak tanımlamak bile zordur. Örneğin, şiddet lakap takmak, ekonomik olarak kısıtlamak veya diğer insan ilişkilerinden soyutlanmak şeklinde başlayabilir. Sürdürülmesini veya tırmanmasını önlemek için şiddet döngüsünü zamanında kırmak önemlidir. Az da olsa hiçbir şiddet kabul edilmemeli veya hoş görülmemelidir.     Şiddet denildiği zaman akla ilk olarak fiziksel şiddet gelmektedir. Ancak şiddet bununla sınırlı değildir. Kadına yönelik şiddet, fiziksel olduğu kadar, psikolojik(duygusal), cinsel ve ekonomik boyutlarıyla da görülmektedir” şeklinde konuştu. 

 

“PSİKOLOJİK ŞİDDET DAHA YAYGIN ANCAK DAHA AZ BİLİNİYOR” 

Kadına yönelik şiddetin türlerini açıklayan Psikolog Ocak, az bilinen ve tepki gösterilmeyen psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin de yıkıcı sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti. 

Psikolog Ocak şiddet türlerini; 

  • “Fiziksel şiddet; fiziksel gücün kullanılması ile doğrudan vücut bütünlüğüne verilen zarardır. Tokat, tekme, yumruk, itme, korktuğu bir yerde veya bir şeyle yalnız bırakma, işkence etme vb. tutum ve davranışlarda bulunma fiziksel şiddete örnektir.
  • Psikolojik şiddet; genellikle fiziksel şiddetten daha yaygındır ancak daha az bilinmekte ve daha az tepki gösterilmektedir. Bunun nedeni ise psikolojik şiddetin çok az fark ediliyor olması. Psikolojik şiddete maruz kalmış kişiler, psikolojik şiddete uğramamış kişilere göre bir başkasına psikolojik şiddet uygulamaya daha eğilimli oluyorlar. Tehdit, aşağılama, aşırı ve acımasızca eleştirme, manipülasyon, isim takma, emir verme, küfretme, alay etme, hakaret etme, duygusal olarak ihmal etme, küçümseme, pasif agresif davranışlar (küsmek, surat asmak, terk etmekle tehdit etmek…) sergilemek psikolojik şiddetin örneklerindendir. Yapılan çalışmalarda ülkemizde her iki kadından biri psikolojik şiddete maruz kalmaktadır.
  • Cinsel şiddet; kişiyi rahatsız eden, kişinin kendi rızası olmadan herhangi bir cinsel eyleme maruz kalmasıdır. Cinsel şiddet hem fiziksel hem psikolojik şiddet barındırır. Fiziksel şiddetten farkı cinsel şiddette kişinin cinsel bütünlüğüne yapılan bir saldırı söz konusudur. Ancak bu saldırı sadece fiziksel bir nitelik taşımak da zorunda değildir. Sözlü olarak yapılan cinsel taciz de cinsel şiddettir. Cinsel saldırıya uğramış birine verilen zararlardan biri de olayın yarattığı travmadır dolayısıyla cinsel şiddetin içerisinde psikolojik
    şiddet de vardır.
  • Ekonomik şiddet; kişinin ekonomik olarak ihtiyaçlarından mahrum bırakılması ve paranın güç, tehdit, kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Kadının çalışmasına veya işinde ilerlemesine engel olma, eşit işe eşit ücret ödememe, kadın olduğu için mirastan mahrum etme, kadının maaşına el koyma, kişiyi parasız bırakma veya az bir miktarla geçinmesini bekleme, para biriktirmesine engel olma gibi davranışlar ekonomik şiddetin örneklerindendir” ifadeleriyle açıkladı.

 

“PSİKOLOJİK ŞİDDETİ FARK ETMEK ZORDUR” 

Psikolojik şiddetin en çok aile yakınları tarafından uygulandığını, dolaylı olarak gerçekleştiği için fark edilmesinin zor olduğunu belirten Psikolog Tansu Ocak, “Psikolojik şiddetin en çok bulunduğu yer kadının aile ortamıdır. Psikolojik şiddetin farkına varılması zordur çünkü genelde kişinin en yakınları tarafından uygulanır. Fark edilememesinin bir diğer sebebi de doğrudan değil, dolaylı bir biçimde yapılıyor olmasıdır. Aşağılayıcı küçümseyici tavırlara maruz kaldıklarından şiddete uğrayan kişiler kendilerini yetersiz, kötü ve suçlu hissetmekte bu da zamanla düşük benlik saygısına neden olmakta ve dolayısıyla kendilerine uygulanan psikolojik şiddetin farkına varamamalarına ve tepki gösterememelerine sebep olmaktadır” diye konuştu. 

 

“PSİKOLOJİK ŞİDDET NASIL FARK EDİLİR”

Psikolog Tansu Ocak psikolojik şiddeti fark edilebilir kılmak için, “Eğer bu yazıyı okuduğunuzda, ilişkilerinizde psikolojik şiddetin olup olmadığını merak ediyorsanız muhtemelen psikolojik şiddete maruz kalıyorsunuzdur. Bu durum, zararsız bir şekilde başlayabilir ve zamanla şiddetin seviyesi artabilir. Kendinizi ilişkinizde rahat, özgür hissetmiyor, baskı altında, kısıtlanmış, aşağılanıyor ve aşırı eleştiriliyorsanız psikolojik şiddete maruz kaldığınızı söyleyebilirim. Zaman kaybetmeden durumun farkına varmak, harekete geçmek ve psikolojik destek almak gerekir” ifadelerini kullandı. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Zorlu Holding'den, “Eşitlik doğamızda var” mesajı

Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi Başkanı Selen Zorlu Melik: 

“Pandemi ile birlikte hem günlük yaşantımızda hem de iş hayatında hepimiz zorluk çekiyoruz; ancak kadınlar bütün dünyada bu süreçten ekonomik, sosyal, kültürel açıdan çok daha radikal şekilde etkileniyor. Oysa eşitlik doğamızda var. Birbirimizden güç almak, birlikte mücadele etmek ve var olma mücadelesi için birlikte emek vermek doğamızın en olağan parçası. Herkes için daha yaşanabilir, eşitlikçi ve iyi bir geleceği ancak sorumluluğu eşit şekilde paylaştığımızda inşa edebiliriz. Biz Zorlu Grubu olarak bu farkındalıkla, “Herkes için Eşit Bi'Hayat mümkün” diyerek çıktığımız yolda, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Eşit Bi’Hayat Manifestomuzu bu dönemde yayınladık, Eşit Bi’Hayat Sözlüğü’nü açık kaynak olarak devreye aldık ve Ev İçi Şiddeti Önleme Politikası’nı yayınladık. Doğadaki dengeyi, bütüncüllüğü ve ahengi; yaşamın her alanındaki yansımasını koruyabilirsek hepimiz için daha Eşit Bi’Hayat’ın mümkün olduğuna inanıyor; bu inançla çalışıyoruz.

 

Zorlu Holding, Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında “Eşit Bi Hayat Mümkün” diyerek hayata geçirdiği toplumsal cinsiyet eşitliği uygulamalarıyla kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel hayata katılımını güçlendirmeye devam ediyor.

 

Grubun çeşitli sektörlerinden gönüllü yaklaşık 100 kişilik bir çalışma grubuyla ve komiteyle beraber yönetilen toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarıyla grup içerisinde büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Beş ana sektörde, 33 bine yakın çalışanıyla Zorlu Grubu’nda, toplumsal cinsiyet eşitliği alanındaki çalışmalar; çeşitlilik ve kapsayıcılık ekseninde söylem, iş ortamı ve iş birlikleri başlıkları altında stratejik yol haritasıyla ele alınıyor.  

 

Araştırmalar, kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddetin pandemi döneminde arttığını açık şekilde ortaya koyuyor

 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle mesaj veren Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Selen Zorlu Melik, kadınlar için koşulların pandemi döneminde daha zorlayıcı olduğuna dikkat çekerken, eşitliğin hayatın her alanında olması gerektiğine ve bunun aslında doğamızda olduğuna vurgu yaptı. Selen Zorlu Melik, Zorlu Holding’in pandemi koşullarında ihtiyacın daha da belirginleştiği toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı çalışmalarına ara vermeden devam ettiklerini ifade ederek sözlerini sürdürdü: “Pandemi döneminde eşitsizliklerin dramatik şekilde arttığını ve özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddet konusunda maalesef olumsuz gelişmelerin daha sıklıkla ve sert şekilde yaşandığını gördük. Covid-19 krizinin işletmeler üzerindeki etkilerini inceleyen TÜSİAD araştırmasında, Covid-19 krizinden dolayı çalışanlarının iş-yaşam dengesinde zorlandığını gözlemleyen firmaların 34'ü kadınların daha olumsuz etkilendiğini belirtiyor. Yine bu süreçte Birleşmiş Milletler Kadın Birimi tarafından yayınlanan “COVID-19 Kadınlara Yönelik Şiddetin Sonlandırılması” başlıklı rapor, kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddetin pandemi döneminde arttığını açık şekilde ortaya koyuyor. Pandemi sürecinde kadın ve kız çocuklarının, uğradığı şiddete istinaden istedikleri yardım talebi Fransa, Avustralya, Arjantin ve Singapur’da yüzde 25 ile 33 oranında artmış durumda. Türkiye’deki artış ise yüzde 27.8 olarak raporlanmış. Buna hep birlikte dur demek zorundayız. Bunun için kolektif şekilde hareket etmeliyiz. Psikolojik ve sosyal koşulların daha da zorlaştığı bir süreçte; hepimiz aynı hassasiyetle birbirimizin yanında olmalıyız.” 

 

Zorlu Holding olarak, kapsayıcılık ve çeşitliliğin kurumlarda yarattığı güce ve sinerjiye olan inançla; fırsat eşitliğine kadınların iş dünyasında ve yaşamın her alanında daha fazla yer alması için çalıştıklarını dile getiren Selen Zorlu Melik sözlerini şöyle sürdürdü: “Pandemi ile eşitsizliklerin sonuçlarını daha da yıkıcı şekilde yaşayan kadınlar bu süreçte çok daha olumsuz etkileniyor. Oysa ‘eşitlik doğamızda var’, birbirimizden güç almak, birlikte mücadele etmek ve var olma mücadelesi için birlikte emek vermek doğamızda var. Hayalini kurduğumuz daha iyi geleceği ancak, pandemide yaşadığımız ve benzeri birçok zorluğun yükünü birlikte taşıyıp; meselelere birlikte ve eşitlikçi çözümler sunduğumuzda inşa edebiliriz. Biz Zorlu Holding olarak bu farkındalıkla, ‘Herkes için Eşit Bi'Hayat mümkün’ diyerek çıktığımızda yolda, pandemide daha da görünür olarak yaşadığımız eşitsizliklerin sonuçlarına karşın; toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki çalışmalarımızı aralıksız sürdürdük. Bu anlayışla, Eşit Bi’Hayat Manifestomuz doğrultusunda söylem, iş ortamı, paydaşlarla iş birliği dahil her alanda fırsat eşitliğini gözeterek hareket etmeyi hedefleyen bir iş kültürünü adım adım inşa ediyoruz. Düzenlediğimiz mentorluk programlarından atölye ve eğitimlere kadar birçok uygulama ile bu konuda kurumsal farkındalığı artırıyoruz. Yine pandemi döneminde hayata geçirdiğimiz herkesin kullanımına açık Eşit Bi’Hayat Sözlüğü ile günlük hayatta ve grup olarak yürüttüğümüz iletişim çalışmalarımızda cinsiyetçi söy
lemlerden uzak durulması ve bu konuda farkındalık oluşturulması için çalışıyoruz. Biz Zorlu Holding olarak şiddete ve ayrımcılığın her türlüsüne karşıyız. Bu anlayışla bir süre önce ‘Ev İçi Şiddeti Önleme Politikası’nı yayınladık. Bu politika doğrultusunda, şiddete maruz kalan çalışma arkadaşlarımız ve çocuklarının içinde bulundukları durumu güven ve gizlilik içinde paylaşabilecekleri destek ve yardım mekanizmaları oluşturduk. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farklı kurumlarla iş birliklerimizi geliştirerek, kadınların iş hayatında ve sosyal hayatta daha da güçlenmesi için var gücümüzle çalışıyoruz. Diliyorum ki; artan farkındalık, hayata geçirilen uygulamalar ve bu konuda giderek güçlenen kolektif bilinç ve artan iş birliği ile eşit bir hayat inşa edeceğiz. ‘Eşitlik doğamızda var’ diyoruz ve doğadaki bu dengeyi sistemlerimize taşır, günlük hayatımızda korursak hepimiz için ‘Eşit Bi'Hayat’ın mümkün’ olduğu inancıyla hareket ediyoruz
.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Yuval Noah Harari: “Gerçekten istersek Covid-19 tarihin son salgını olabilir!”

Sapiens, Homo Deus, Sapiens: Grafik Tarih kitaplarıyla dünyanın en çok okunan tarihçi ve düşünürlerinden biri olan Yoval Noah Harari, Pazar günü saat 14.00’de başarılı gazeteci Çınar Oskay’ın GAİN’de yayınlanmaya başlayacak “Konuşmamız Lazım” programına konuk oluyor.

 

Dünyanın en akıllı insanlarıyla izleyiciyi buluşturacak olan Konuşmamız Lazım’a katılan Harari; pandemi, dijitalleşme, algoritmalar ve dünyanın geleceğine dair hem tespitlerde bulunurken, kişisel olarak uygulanabilecek önerilerde bulundu.

 

Elimizde yeni salgınları engelleyecek teknolojiler var, ama…

Gelecek öngörüleriyle de bilinen Harari, Koronavirüs salgınına dönük önlemlerin bu salgının insan tabiatını ve sosyal yaşamını değiştirmeyeceğini öne sürdü. Yeni patojenlerin ortaya çıkması engellenemeyecek olsa da sağlık ve ilaç araştırmalarına yatırım yaparak bunların büyük salgınlara dönüşmesini engelleyebilecek gücümüzün olduğunu söyleyen Harari’ye göre COVID-19’da yaşanan başarısızlığın sebebinin siyasi liderler olduğunu söyledi.

 

Dünyayı bekleyen üç büyük tehdit

Yuval Noah Harari dünyanın önünde üç büyük tehdidin olduğunu ileri sürdü: yeni ve daha güçlü silahlarla çıkacak bir üçüncü dünya savaşı, ekolojik çöküşü beraberinde getirecek iklim krizi ve teknolojinin gelişiminin kötü amaçlarla kullanılması. Harari, veri toplama ve bu verileri analiz etme teknolojilerinin tarihte asla görülmemiş bir boyuta ulaştığını ve hem devletlerin hem şirketlerin eline denetlenmesi mümkün olmayan, kötüye kullanıma açık bir güç verdiğini söyledi.

 

Bizi takip eden cihazları biz satın alıyoruz

20. yüzyılın büyük istihbarat organizasyonlarının aynı anda kaç kişiyi takip edebileceği ile ilgili fiziksel sınırlardan bahseden Harari, artık akıllı telefonların ve veri toplamayı mümkün kılan cihazların bu sınırı ortadan kaldırdığını söyledi. İnsanları onları korkutarak ya da kızdırarak harekete geçirebileceklerini keşfeden algoritmaların; sensörler, internet geçmişi ve kameralar sayesinde izledikleri insanların kendileri hakkında bile bilmediği gerçekleri tahmin edebildiğini ekledi.

 

“Cersei yerine Buda’yı tercih ederim.”

Çınar Oskay’ın kendisi için hazırladığı quiz’e cevap veren Harari, sıkı bir Game of Thrones hayranı olmasına rağmen “Cersei ile mi akşam yemeği yemek istersin, Buda’yla mı?” sorusuna Buda cevabını verdi. Harari aynı zamanda önümüzdeki bir veya iki yüzyıl içerisinde zihin ve bedenlerimizde yapacağımız değişikliklerin sonucunda “homo sapiens” türünün tarihe karışacağını iddia etti.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Fwd: DEÜ YERLİ KAN POMPASI ÜRETİMİNDE SONA GELDİ

Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde geliştirilen yerli kan pompasında seri üretim aşamasına gelindiğini açıklayan DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, “Kalp damar cerrahisi alanında ameliyathanelerde kullanılan ve hayati öneme sahip yerli kan pompamızı ürettik. Bu başarıya imza atan Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Erdem Silistreli ile ekibini kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum” diye konuştu.

 

Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Silistreli ve ekibi, DEÜ bünyesinde yerli taşınabilir kan pompası üretti. Benzerlerinden daha küçük bir tasarıma sahip olan kan pompasının laboratuvar, kan ve akım testleri tamamlandı. Seri üretim aşamasına gelinen cihazın ithal ürünlere göre düşük maliyeti ve yerli üretim avantajı ile sağlık sektörüne tedarik kolaylığı sağlanması hedefleniyor.

 

YERLİ ÜRETİME DESTEK

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Türkiye’nin yerli ve milli üretim ile ilgili ulusal politikalarını destekleyecek faaliyetler yürüttüğünü söyleyen Rektör Prof. Dr. Nükhet Hotar, “Özellikle sağlık hizmetinin aksamadan devam ettirilmesi noktasında medikal cihazların yerli üretim olması hayati önem taşıyor. Covid-19 sürecinde ülkeler kendi üretimleri olan stratejik öneme sahip ürünlerin ihracatını ya yavaşlattı ya da tamamen durdurdu. Dolayısıyla bu ürünleri ithal eden ülkeler çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Bu nedenle ülkemizin yerli ve milli üretim ile ilgili ulusal politikalarını önemsiyor ve destekliyoruz. Üniversite olarak hem akademik kadromuza hem de DEPARK bünyesinde Ar-Ge faaliyeti yürüten firmalara tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Kalp damar cerrahisi alanında ameliyathanelerde kullanılan ve hayati öneme sahip yerli kan pompamızı geliştirdik. Seri üretim için de çalışmalarımız sürüyor. Bu başarıya imza atan Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Erdem Silistreli ve ekibini yürekten kutluyorum” diye konuştu.

 

TESTLER TAMAM; SIRA SERİ ÜRETİMDE

Yerli kan pompasının patentinin Dokuz Eylül Üniversitesi’ne ait olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erdem Silistreli, testleri tamamlanan cihazın seri üretim aşamasına geldiğini belirtti. Silistreli,  “Gerçek boyutlu prototipi üretilen cihazımızın laboratuvar, kan ve akım testlerini tamamladık. Benzerlerinden farklı olarak daha küçük ve kullanımı kolay olan taşınabilir kan pompamız kablosuz olarak kontrol edilebiliyor. Verileri depolayabilen cihaz aynı zamanda kablosuz olarak da veri aktarımı yapabiliyor. Veriler hem hasta ile ilgili geriye dönük değerlendirmeler yapılabilmesi hem de bilimsel araştırmalara istatistiki bilgiler aktarılması için arşivleniyor. Kablosuz aktarım yapabilen cihazımızın yakın gelecekte verileri doktor ya da perfüzyonistin kullandığı mobil cihazlara aktarmasını sağlamayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kovid-19 Denetimleri Hızlandı

Aliağa Kaymakamı Ömer Karaman ve Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın katıldığı Kovid-19 denetimlerine Aliağa İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Balıkçıoğlu, Aliağa Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Serdar Berk ile emniyet, zabıta ve ilçe tarım müdürlüğüne bağlı ekipler de eşlik ediyor.

 

İŞLETME SAHİPLERİNE KURALLAR HATIRLATILDI

Genelge gereği ilk olarak Aliağa genelinde faaliyet gösteren restoran, lokanta, kafeterya, tatlıcı, pastane gibi yeme içme yerleri ile kahvehane, kıraathane, kır/çay bahçesi, dernek lokali gibi umuma açık yerlere denetim gerçekleştirildi. Yapılan denetimlerde işletme sahiplerine yüzde 50 kapasite ile hizmet verilmesi, maskesiz müşteri kabul edilmemesi, masalar arasında bulunan sosyal mesafenin 1,5 metre olması, müşterilerin HES Kodu ile kabul edilmesi, ‘Kapasite Sınırlaması Sonrası Oturma Düzeni’ planının müşterilerin görebileceği şekilde asılması gerekliliği konusunda bilgilendirmeler yapıldı.

 

Kovid-19 denetimlerinin sıklaştırılacağını belirten Aliağa Kaymakamı Ömer Karaman, kurallara uyma konusunda Aliağa’nın örnek bir kent olduğunu söyledi.

 

‘Haftalık Tematik Denetimler’ genelgesi gereği hafta boyunca gerçekleştirilecek denetimlerin takvimi şöyle;

7 Mart Pazar: Otel ve konaklama tesisleri, kayak otelleri ve tesisleri,

8 Mart Pazartesi: Şehir içi ve şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapılan her türlü toplu ulaşım araçları (okul servisleri dahil) ile havalimanı/gar/otogar gibi yerler,

9 Mart Salı: Berberler/kuaförler/ güzellik merkezleri, hamamlar, saunalar, masaj salonları,

10 Mart Çarşamba: İnternet kafeler/salonları, düğün ve/veya nikah salonları, lunapark/tematik parklar, ganyan, iddaa ve milli piyango bayileri,

11 Mart Perşembe: Cadde, sokak meydan gibi yerlerde maske denetimi, halı sahalar/spor tesisleri ile cami ve mescitler,

12 Mart Cuma: AVM’ler, marketler, bakkallar, manavlar, kasaplar, kuruyemişçiler kurulma/faaliyette bulunma süresi yöreden yöreye farklılık gösteren pazaryeri/semt pazarı, sosyete pazarı gibi yerlerin kurulu olduğu/faaliyette bulunduğu günlerde denetlenmesi sağlanacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Yenilenen Ege Çocuk Acil Servisi hizmete açıldı

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi Acil Servisinin yenilenmesi için EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’ın destekleriyle başlatılan yenileme çalışmaları tamamlandı. Acil Servisin resmi açılış törenine Rektör Budak, Tıp Fakültesi ve hastane yönetimi, öğretim elemanları ve sağlık çalışanları katıldı. EÜTF Hastanesinin borçlarının ödenmesinden personel sayısının artırılmasına ve alt yapısının yenilenmesine kadar birçok alanda çok ciddi atılımlar yaptıklarını dile getiren Rektör Budak, hastanenin adeta altın yıllarını yaşadığını söyledi. Sağlık hizmetlerinde kaliteyi her geçen gün bir üst noktaya taşıdıklarına dikkat çeken Rektör Budak, “Sağlıkta kalite standartlarımızı güçlendirmek için gerçekleştirdiğimiz bir çalışmayı daha sonuçlandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Acil Servis, sağlık hizmetlerinde kritik önem taşıyan ve aynı zamanda riskin en yüksek olduğu birimler arasında yer alıyor. Anında müdahale gerektiren vakaların tanı ve tedavilerinin gerçekleştiği bu birimlerde, enfeksiyondan yaralanmaya, hayati risk taşıyan bir kanamadan kalp krizine dek oldukça geniş bir yelpazede sağlık problemlerinin ilk müdahalesi gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla buradaki temel amaç, hızlı ve etkili kararlar alarak gerekli müdahalenin gerçekleştirilmesidir. Kaybedilen bir saniyenin bile hayati sonuçlar doğurabileceği Acil Servislerde, sağlık çalışanlarımız her saniyeyi verimli geçirerek canla başla mücadele ediyor. Ancak bu mücadelenin başarılı olmasında sağlık çalışanlarımızın yetkinlikleri kadar hastane koşulları da ciddi bir pay üstleniyor. Acil servislerin hem hastalar hem de sağlık çalışanları için elverişli koşullara sahip olması, burada yürütülen hizmetlerin ihtiyaca uygun biçimde, hızlı ve etkili kararların alınmasına yardımcı olacak biçimde organize edilmesi büyük önem taşıyor” diye konuştu.

 

TÜRKİYE’NİN SAYILI MERKEZLERİNDEN

 

A Plus olan EÜTF Hastanesinin nitelikli sağlık hizmetlerini daha çok kişiye ulaştırıp, değişen sağlık ihtiyaçlarına uygun olarak kapasite ve olanakları sürekli geliştirebilmek için hiç durmadan çalıştıklarını söyleyen Rektör Budak, “Tıp Fakültemiz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı bünyesinde yer alan Çocuk Acil Bilim Dalımız, yan dal uzmanlık sınavı ile çocuk acil yan dal uzmanı yetiştiren ülkemizdeki sayılı merkezlerden biridir. Bununla birlikte, Çocuk Acil Servisimizde her yıl on binlerce çocuğumuzun sağlık ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Servisimize başvuran hasta sayısındaki belirgin artış ve İl Sağlık Müdürlüğü tarafından oluşturulan tescil komisyonunun belirttiği eksikliklerin giderilmesi doğrultusunda Acil Servisimizde birtakım yenilemelere gittik. Tadilat projemiz dahilinde Çocuk Hastanesi Acil Servisimizin bünyesindeki mevcut olanakları iyileştirmenin yanı sıra pek çok yeni olanak kazandırdık. Mayıs ve haziran aylarında yaptığımız personel alımlarıyla vardiya başına düşen hemşire ve personel sayımızdaki eksiklikleri giderdik. Yaptığımız diğer çalışmalarla birlikte Acil Servisimize, danışmadan güvenliğe; izolasyon odalarından, bebek bakım odalarına kadar pek çok yeni alan kazandırdık. İnanıyorum ki bu tür çalışmalarımız sayesinde, her geçen gün bir öncekinden daha güçlü bir alt yapıyla bölgemize ve ülkemize katkı sağlamaya devam edeceğiz. Yenilenen Çocuk Acil Servis alanımızın üniversitemize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum” dedi.

 

YILDA YAKLAŞIK 100 BİN HASTA KARŞILANABİLECEK

 

EÜTF Çocuk Hastanesi Acil Servisinin sağlık hizmetleri sunumu açısından 3. düzey olarak kabul edilse de gerek fiziksel mekan gerekse personel sayısı açısından sıkıntılar yaşadıklarını dile getiren EÜTF Çocuk Acil Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ulaş Saz, “Kısıtlı imkanlarla hizmet vermeye çalışıyorduk. İhtiyaçlarımızı Rektör hocamız ve yönetimimizle konuştuk. Düzenlenmeye karar verildi ve Rektör hocamız sayesinde, hizmet verdiğimiz alanı 3 katına çıkartıldı. Bu sayede daha önce yıllık yaklaşık 80 bin hasta karşılayabiliyorken artık 100 bin hastayı karşılayıp en güzel hizmeti sunabileceğiz. En yeni teknolojik tıbbi cihazlarımızla, emzirme odasından negatif basınçlı odaya kadar yenilenen alanlarımızla 3. düzey sağlık hizmeti verebileceğiz” diye konuştu. Açılışın ardından Rektör Budak, acil serviste Prof. Dr. Saz’dan bilgi aldı. Acil servis çalışanları ve Prof. Dr. Saz, desteklerinden dolayı Rektör Budak’a teşekkür etti.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı