Aylık arşivler: Nisan 2021

Aliağa Petkimspor TOFAŞ Maçı Ertelendi

ING Basketbol Süper Ligi’nin 27.Haftasında Aliağa Belediyesi Spor Salonu’nda oynanacak olan Aliağa Petkimspor TOFAŞ mücadelesi, Aliağa Petkimspor’un teknik ekibinden iki antrenörün Covid-19 testlerinin pozitif çıkması nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi.

 

Aliağa Petkimspor, sosyal medya hesapları üzerinden ertelemeye ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Kulübümüz tarafından 1 Nisan Perşembe günü yapılan Covid-19 PCR testleri sonuçlanmış ve teknik ekipten iki antrenörümüzün test sonuçları pozitif çıkmıştır. Herhangi bir semptom göstermeyen antrenörlerimizin izolasyon ve tedavi sürecine başlanmıştır. 3 Nisan Cumartesi günü TOFAŞ Spor Kulübü ile oynayacağımız karşılaşma Türkiye Basketbol Federasyonu tarafından ileri bir tarihe ertelenmiştir”

 

Aliağa Petkimspor’un rakibi TOFAŞ, kulübün sosyal medya hesabından, rakibimiz Aliağa Petkimspor 'a geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, en kısa sürede sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyoruz, paylaşımında bulundu.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Vitamin İlaçlarının Kansere Karşı Bir Etkisi Var mıdır?

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Tayfun Hancılar, sık kullanılan vitamin ilaçları hakkında bilgilendirdi.

Doğal olmayan yollarla alınan yüksek doz vitaminler zararlı!

Amerika ve İngiltere’de yüzde 50 oranında insanın, vitamin ve doğal olduğu iddia edilen preparatları kullandığı düşünülürse; bu pazarın ekonomik büyüklüğü ve neden bu tür ilaç ve karışımların bu kadar çok olduğu anlaşılabilir. Vitaminler aslında hücrelerimiz için vazgeçilmez elementlerdir. Yokluğu, ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda doğal olmayan yollarla alınan yüksek doz vitaminlerin, ne kadar zararlı olabileceği ortaya çıkmıştır. Uluslararası büyük bir araştırma olan SELECT çalışmasında; yüksek doz Vitamin E ve Selenyumun prostat kanserini önlemediği, hatta E vitamini yüksek doz kullanımının prostat kanseri riskini bir miktar arttırdığı ortaya çıkmıştır. A vitamininin akciğer kanserinde önleyici özelliği araştırılırken, 29 bin sigara içicisi riskli kişiye yüksek doz beta karoten verilmiş ancak bu kişilerde akciğer kanseri görülme oranı yüzde 18 artmıştır.   Akciğer kanserine yakalanmış kişilere, yüksek doz beta karoten verildiğinde bu kişilerde maalesef ölüm oranları artmıştır.

“Doktor önerisi olmadan vitamin kullanmayın”

Geçtiğimiz gün açıklanan bir Cochrane analizinde, yüksek doz C vitamininin; sigara içen kişilerde akciğer kanserine karşı koruyucu özelliği olmadığı, hatta kadınlarda bir miktar akciğer kanseri görülme sıklığını arttırdığı öne sürülmüştür. Aynı çalışmada yüksek doz E vitamininin, akciğer kanserine karşı koruyucu olmadığı ve kullanan kişilerde beyinde kanama riskini arttırdığı gözlenmiştir. Tüm veriler göz önünde tutulursa, yiyeceklerden vitamin emilimini bozan bir hastalığınız yoksa (Çölyak hastalığı, Crohn hastalığı, kistik fibroz, siroz, kanser gibi) ek vitamin almak, yararları bir yana ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle; doktor önerisi olmadan vitamin ilaçları kullanmayın. Evet, yapay vitaminleri önermiyoruz ama unutmamak gerekir ki; vitaminler vücudumuz için hayati öneme sahiptir. Düzenli ve dengeli olarak almak gerekir. O halde; kısaca hangi vitamin ne işe yarar ve doğal olarak nasıl elde edilir?

A vitamini

A vitamini eksikliği; gece körlüğü, saçta dökülme, çocuklarda gelişme geriliği, cilt, saç ve tırnak sağlığında bozulmalar, enfeksiyona eğilim yapar. A vitamini ihtiyacı yetişkin erkek için 10 mg, kadın için 8 mg’dır. Günde bir havuç tüketirseniz, bu ihtiyacın yaklaşık 2/3 ünü alabilirsiniz. A vitamini, karaciğerde depolandığı için fazlası zararlıdır. Örneğin; her gün bir bardak havuç suyu içen kişilerin ten renginde değişiklikler görülebilir. Bu nedenle haftada en fazla; 3 bardak havuç suyu içmek veya günde 1 adet havuç yemek yararlı olacaktır. Ayrıca somon, balkabağı, kavun, karalahana da yüksek miktarda A vitamini vardır.

C Vitamini: Yüksek doz C vitamini kanseri tedavi eder mi?

C vitamini eksikliğinde; yorgunluk, halsizlik, kas ve eklem ağrıları, diş etlerinde kanama, dişlerde anormallikler ve enfeksiyonlara yatkınlık görülebilir. Fazla alındığı takdirde, idrarla atılır. İhtiyaçtan çok fazla alımlarda; böbreklerde taş oluşumuna, ishal ve alerjik deri belirtilerine neden olabilir. Erişkin bir kişinin günlük C vitamini ihtiyacı 80-90 mg arasındadır. Enfeksiyonlarda ihtiyaç yüksek olduğu için 500-1000 mg almak gerekebilir. C vitamini vücutta depolanmadığı için alınacak miktarı, üçe bölmek daha doğru olur. Bir limonda 53 mg, portakalda 53 mg, kivi 92 mg, domates 13 mg, 100 gr çilek 58 mg, 100 gr kuşburnu 436 mg C vitamini içerir. Demek ki sağlıklı bir kişi; günde 2 portakal ve kuşburnu tüketerek yeterli C vitaminini almış olur. Bunların dışında; lahana, patates ile ıspanak, marul, yeşil biber gibi yeşil yapraklı sebzeler zengin C vitamini kaynaklarıdır. Son yıllarda yüksek doz C vitamininin kanseri tedavi ettiği iddia edilmektedir. Ancak bu konuda yapılmış ve olumlu sonuç vermiş bir çalışma yoktur. Yapılan araştırmalar, güvenilir kriterlere sahip olmadıkları için olumlu ya da olumsuz kesin bir yargıya varmak zordur.  

D vitamini

Son dönemde, en popüler vitamindir. D vitamininin; temel kaynağı güneştir ve ultraviyole B ışınlarının ciltte oluşturduğu bazı metabolik süreçlerin sonunda üretilmektedir. Balık, balık yağı ve yumurta sarısı her ne kadar D vitamini içerse de, güneş ışınları mutlaka gereklidir. Güneşli günlerde kol bacak ve yüzü açıkta bırakarak, yaklaşık 20 dakika (esmer kişilerde 30 dakika) güneşlenmek D vitamini sentezi için çok önemlidir. Ancak güneş kremleri ya da cam arkasında güneşlenmek D vitamini sentezini engeller bu nedenle; açık havada ve güneş kremi kullanmadan güneşlenmek gereklidir. D vitamini eksikliği kemik hastalıklarına yol açtığından, kas ve kemik ağrısı yaşanabilir. Bebeklerde ve çocuklarda büyümenin gecikmesine, kas güçsüzlüğüne ve iskelet deformitelerine neden olan raşitizmlere yol açabilir. D vitamini eksikliğinde bağışıklık sistemi doğru çalışamaz ve hastalıklarla mücadelede yetersiz kalabilir. Obeziteye zemin hazırlar. Uyku bozuklukları yaşanabilir. Alzheimer hastalığı riskini arttırır. Ülseratif kolit, Crohn, Multipl Skleroz (MS) gibi bağışıklık sisteminin neden olduğu hastalıklarda; düşük D vitaminine rastlanmaktadır. Bazı çalışmalar yüksek D vitamini seviyesi olan bireylerde kolorektal tümörlerin yüzde 30 oranında daha az görüldüğünü saptamış olsa da sonuçlar henüz tam anlamıyla kabul görmemiştir. 

D vitamini kansere karşı etkili mi?

Meme kanserine yakalanmış ve D vitamini değeri yüksek olan kadınların, bu değeri daha düşük olanlara göre, yaşam süreleri daha uzundur. Meme kanserine yakalanmış kişilerin; D vitamini seviyesinin 50 mg/ml ve üzerine çıkarılması, tedaviyi olumlu yönde etkilem
ektedir. SUNSHINE çalışmasında ise; yüksek doz D vitamini desteğinin, 139 kemoterapi alan kolorektal (kalın bağırsak) kanserli hastalarda hastalığın kontrolünü artırdığı gösterilmiştir. D vitaminin diğer kanser türleriyle ilişkisi üzerine yapılan çalışmalarda ise, yararına ilişkin net kanıtlar sağlanamamıştır. Yeni Zelanda'da 5 bin 110 kişinin dahil olduğu çalışmada; 4 yıla kadar yüksek dozlarda oral (ağızdan) D vitamini alan kişilerde, ne kanser riskinde ne de kalp damar hastalığı riskinde azalma gözlenmedi. D vitamini ve kanser ilişkisine dair bugüne kadar yapılan en kapsamlı gözlemsel çalışmada; D vitamininin, sigara kullanmayanlarda dahi, akciğer kanserinden korunmada etkili olmadığı tespit edilmiştir. Yeni açıklanan VITAL araştırmasında, 25 bin 871 sağlıklı kişiye; koruyucu amaçlı vitamin D3 (2000 IU) ve omega-3 verilmiş ancak ne kansere, ne de kalp hastalıklarına karşı koruyucu bir etki saptanmamıştır. Yani kolon ve meme kanseri olan kişiler için D vitamini kullanımı uygun olabilir ama koruyucu olma özelliği şu an için tartışmalıdır. 

E vitamini

E vitamini eksikliği kalp ve diğer kaslarda yorgunluğa, karaciğer hastalıklarına, kırmızı kan hücrelerinin kolayca parçalanmasına neden olmaktadır. E vitamini hücre hasarlarını önler, antioksidan özelliği sayesinde serbest radikallerin hücrelere zarar vermesini engeller, kanserin ve kardiyovasküler hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Cildi yaşlanmaya karşı korur, cildin nem dengesinin korunmasına, yara ve yanık izlerinin hızlı bir şekilde iyileşmesine, kırışıklıkların ve diğer cilt sorunlarının önlenmesine katkı sağlar. Saç ve tırnak sağlığını geliştirir. Cinsiyet hormonlarının düzenlenmesinde çok etkindir. Eksikliği kısırlığa yol açabilir. Ancak birçok besinde E vitamini olduğu için eksikliği çok ender görülür. Günlük ihtiyaç yetişkin erkeklerde 10 mg, kadınlarda 8 mg ve çocuklarda 3-10 mg arasında değişmektedir. Bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, soya, yeşil yapraklı sebzeler, baklagillerdir. Zeytinyağı, fındık yağı gibi bitkisel yağlarda, fındık, badem, ceviz, kereviz, lahana, brokoli, balkabağı gibi sebze ve yeşillikler, hamsi, somon, uskumru, sardalya ve ton balığı gibi balık türleri, Avokado, muz ve kivi gibi meyveler ve yumurtada bulunur.

B12 vitamini

B12 yetersizliğinde; sinir sisteminde bozukluklar, pernisiyöz anemi oluşur. Kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması ve kasılmalar en belirgin eksiklik belirtileridir. Dikkat edilmesi gereken nokta B12 sadece hayvansal gıdalarda bulunur. Et, balık, süt, yumurta, peynir gibi… Kırmızı et, deniz ürünleri ve yumurtada yüksek miktarda bulunur.

B6 vitamini

B6 vitamin eksikliğinde; sinir sistemi bozuklukları, dilde ve deride yaralar, hipokromik anemi denilen kansızlık, çocukluk çağında sık görülen eksikliklerdir. Özellikle; anne sütü ile beslenmeyip, hazır mama ile büyütülen çocuklarda; B6 eksikliği sık görülmektedir. Et, sakatat, baklagillerde, muz, avokado, patates, bezelyede yüksek oranda B6 vitamini bulunur.

B17 vitamini (amygdalin) kanseri tedavi eder mi?

B17 aslında, bir vitamin olarak değerlendirilmemelidir. Diğer vitaminler gibi vücutta eksikliği, bir hastalığa yol açmaz. Uzun süre B17 vitamininin, vücutta hidrojen siyanür oluşturarak kanseri tedavi ettiğine inanıldı. Kayısı çekirdeğinde B17 vitamini bol olduğu için kanser hastaları tarafından tüketildi. Özellikle amygdalin, yarı sentetik formu Laetril kanser tedavisinde denendi. Ancak yapılan araştırmalarda B17 vitamininin, kanseri tedavi ettiğini gösteren bir sonuca ulaşılamadı. Özellikle acıbadem ve kayısı çekirdeği; yüksek miktarda, günde 40-60 adet (çocuklarda 6-10 adet) tüketilirse siyanür zehirlenmesi sonucunda ölüme yol açabilir. Güvenli kullanımı konusunda bilgi olmadığı için, acıbadem ve kayısı çekirdeği kullanımı önerilmez. Ancak meyvelerden alınan, B17 güvenlidir. Elma, kiraz, şeftali, armut, erik çekirdekleri, kabak çekirdeği, keten tohumunda bulunur. Böğürtlen, yaban mersin, kiraz, kızılcık gibi orman meyveleri,   acıbadem, tere, pancar, bambu yaprağında da bol miktarda B17 vitamini bulunur. B17 vitamininin fazla ve bilinçsizce kullanılması; siyanür zehirlenmesi belirtilerine benzer; ateş, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, karaciğer hasarı,  kan basıncında bir düşüş, denge ve zorluk yürüme, koma ve en sonunda ölüme yol açabilir. Laetril ilaç olarak, birçok ülkede ölüm tehlikesi nedeni ile yasaklanmıştır.

Peki ne yapmalıyız?

Vitamin ve bazı doğal olduğu iddia edilen takviye edici hiçbir ilacın, kanser ya da diğer hastalıklar üzerinde koruyucu etkisi net olarak gösterilememiştir. Her yıl bir vitamin popüler hale getirilmekte, ciddi sayıda kişiye önerilmekte ve daha sonra ya etkisiz olduğu ya da fazla kullanımı zararlı olarak açıklanmaktadır. Önerimiz; haftanın 3 günü birer saat düzenli tempolu yürüyün, olanağınız varsa bol bol yüzün, sigara ve alkolden uzak durun, haftada 2 kez kırmızı et ya da deniz ürünleri, tam buğday ya da çavdar ekmeği, haftada en az 3 kez yumurta ve bakliyat tüketin, günde 2-3 kez bir porsiyon meyve yemeye çalışın. Esmer bulgur ya da siyah pirinç tüketin beyaz un ve şeker kullanmayın, çay veya kahvenizi şekersiz için. Elbette yazıldığı kadar kolay değil ancak; bu şekilde düzenlenmiş bir yaşam tarzı ile kalp krizi ve kanser riskinizi en az yüzde 50 oranında düşürebilirsiniz. Yapay vitamin ve destek ürünlerinden uzak durun, doktorunuz tıbbi olarak gerekli bulmadıkça ve sizi bu gerekliliğe ikna etmedikçe kullanmayın…

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Evrim Başaran’ın kızı İlke Şengür, model oldu

‘Digital Fashion Week İstanbul' ile moda dünyası dijitale taşındı. Markalar ve tasarımcıların yeni sezonda koleksiyonlarını Türkiye'nin tarihi ve doğal mekanlarında dijital olarak internet ortamında sergileyebileceği projede yerli ve yabancı 40 manken boy gösterdi.
Gayrimenkul Danışmanı Evrim Kırmızıtaş Başaran’ın kızı İlke Şengür de projede yer alan mankenlerden biriydi.
Pandemi nedeniyle moda sektörünün zor zamanlar geçirdiğini belirten Şengür, “Barış Küçükçifçi'nin imzasını taşıyan projeyle moda dijitale taşındı. Böylelikle çok sayıda marka ve tasarımcı, koleksiyonlarını internet ortamında sergileme imkanı buldu. Ben de Sevcan Topbaş imzalı elbiseleri taşıyan 40 mankenden biri olarak projede yer almaktan çok mutluluk duydum” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çağlar Söyüncü’den kafa karıştıran hamle! Zehra Yılmaz ile takipleştiler…

Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2021 09:48

Milli futbolcu Çağlar Söyüncü ilk kez özel hayatıyla konuşuluyor. Milli takım için geldiği İstanbul’da ortak arkadaşları vasıtasıyla güzel oyuncu Zehra Yılmaz ile tanıştığı öne sürülen Çağlar Söyüncü’nün son hamlesi kafaları karıştırdı…

Haberin Devamı

İngiltere Premier Lig ekiplerinden Leicester City forması giyen milli futbolcumuz Çağlar Söyüncü, milli takım formasıyla göz doldurduğu Dünya Kupası elemeleri maçlarının ardından bu kez özel hayatıyla gündeme geldi.

24 yaşındaki başarılı futbolcunun geçtiğimiz günlerde güzel oyuncu Zehra Yılmaz’ı sosyal medyadan takibe aldığı ortaya çıktı. 27 yaşındaki Zehra Yılmaz’ın da Çağlar Söyüncü‘yü geri takip etmesi dikkatlerden kaçmadı.

SADECE 116 KİŞİYİ TAKİP EDİYOR

Haberin Devamı

Instagram’da sadece 116 kişiyi takip eden yıldız futbolcunun güzel oyuncuyla takipleşmesi hem kafaları karıştırdı hem de beraberinde dedikoduları getirdi. Milli takım için İstanbul’a gelen milli futbolcunun ortak dostları aracılığıyla Zehra Yılmaz ile tanıştığı belirtiliyor.

10.000 TL’ye varan “Hoş geldin bonusu” sadece Misli.com’da! Hemen üye ol…

Kaynak : Hürriyet

İBB Şehir Tiyatroları Türk Tiyatrosu'nun değerli sanatçıcı Handan Uran Ertuğrul'u kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, opera sanatçısı, oyuncu, Tiyatromuzun Kurucusu Muhsin Ertuğrul’un değerli eşi Handan Uran Ertuğrul’u kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor. Kederli ailesine, tüm sevenlerine ve Türk Tiyatrosu’na başsağlığı dileriz.

Handan Uran Ertuğrul’un cenaze töreni, 2 Nisan 2021 Cuma günü saat 10.00’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenecektir. Sanatçı, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda saat 12:00’de kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verilecektir.

 

HANDAN URAN ERTUĞRUL

1927 yılının 4 Şubat’ında İstanbul’da doğdum. 1939’da Ankara’da Ayşe Abla Radyo Çocuk Kulübünde canlı yayın olarak oynadığım çocuk rolleri sayesinde, Ayşe Abla’nın kurduğu yeni kulübün doğal azası oldum. 1943 yılındaki sınavda Opera Şan Bölümünü kazanarak girdim. Okuldaki çalışmalarım ve sevgili hocam Carl Ebert’in de yönlendirilmesi ile aynı zamanda tiyatrodaki çalışmalarım da sürdü. 7 yıllık öğrenimimi 6 yılda tamamlayarak, opera sanatçısı olarak çalışmaya başladım. Bir yıl süreyle sesimi dinlendirmek amacı ile başladı tiyatro çalışmaları. 1992 yılının 4 Şubat’ında 65 yaşını doldurarak emekli oldum. Operada Figaro’nun Düğünü, La Boheme, Cosıfan Tulle, Yarasa’da oynadım. Ayrıca tiyatroda sayısını unuttuğum ve içlerinde Maria Magdelena, Peer Gynt, Faust, Elektra’nın da olduğu nice nice piyeslerde oynayarak bu yıllarım dolu dolu sanatın içinde geçti. Son zamanlarda Muhsin Ertuğrul Çıraklık Okulu adı altında Dragos’taki evimizi değerlendirdik. Daha ziyade okuma imkânı bulamamış çocuklarımıza çıraklık eğitimi vermeye çalıştığımız okulumuzda halen 1600 çocuğumuzun çeşitli meslek odalarında eğitildiği bir okul açtık. Ayrıca Atatürk Kız Talebe Yurdu yapımını yardımsevenlerin desteğiyle bitirdik.

Oyunları

1946 Faust; 1948 Kadınlar Arasında, Paydos, Figaro’nun Düğünü; 1949: Paydos, Bir Komiser Geldi; 1950: Yarasa; 1951: Miras, Eski Şarkı, Pembe Evin Kaderi, Öteye Doğru; 1952: Alın Yazısı, Elektra, Köşe Başı, Gölgeler; 1953: Bir Piyes Yazalım, Çığ, Fatih, Derin Mavi Deniz, Güzel Helena, Ramak Kaldı, Ölü Kraliçe, Batak, Cosi Fan Cutte; 1954: Avanak, Tarıdağ ziyafeti; 1955: Şatoya Davet, Tilki; 1956: Bu Gece Başka Gece, Genç Osman, Korku, Nora; 1957: Üçüncü Selim, Kıraliçe Ve Asiler, Aşk Acısı; 1958: İki Efendi’nin Uşağı, Rehin Sandığı, Oturma Odası; 1959: Ekmek Parası; 1960: Caligula, Ayrı Masalar; 1962: Foto-Finiş, Cengizhan’ın Bisikleti; 1963: Rose Bend; 1964: Hizmetçiler, 1965: Kördüğüm.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İBB Şehir Tiyatroları Salondan Yayın'da Nisan ayı etkinlikleri başlıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, kültür-sanat etkinliklerini sanatseverlere Nisan ayında da online olarak ulaştırmaya devam ediyor. Sanatseverleri, oyunculuk üzerine atölye programları, İstanbul’un kültür sanat hayatına yön veren usta isimlerle söyleşiler, yönetmenlerimizin ve oyuncularımızın yorum ve performansıyla hayat bulan tiyatro seyircisinin unutamadığı tiratlar vb. pek çok etkinlik bekliyor.

 

Nisan ayında Şehir Tiyatroları Youtube hesabından sanatseverlerle buluşturacağımız söyleşi ve atölye programları:

3 Nisan Cumartesi günü 15:00’te Oyunculuk Atölyesinde, Burak Davutoğlu konuşma ve diksiyon üzerine bu ay yeni bir videoyla bizlerle olacak. Türkçenin ses yapısı, doğru, güzel ve etkin konuşma teknikleri ve oyunculuk mesleğiyle konuşma, tonlama gibi çalışmalar, bu atölye kapsamında paylaşılacak.

4 Nisan Pazar günü 18:00’de 10 Klasik Eserden 10 Tirat programında Aslı Menaz, Engin Alkan’ın yönetiminde, Sofokles’in Antigone adlı oyunundaki tiradıyla kamera karşısına geçecek.

8 Nisan Perşembe günü 20:00’de Ustalarla Söyleşi programımızın konuğu Oyuncu Gökhan Mete olacak.

10 Nisan Cumartesi günü 19:00’da, “Sahnenin Gizli Kahramanları” isimli söyleşimizin yeni konuğu Cengiz Özdemir olacak.

 

11 Nisan Pazar günü 18:00’de, 10 Klasik Eserden 10 Tirat programında Müslüm Tamer, Aslı Öngören’in yönetiminde, Carlo Goldoni’nin İki Efendi’nin Uşağı adlı oyunundaki tiradı için kamera karşısına geçecek.

 

17 Nisan Cumartesi günü 15:00’te, Oyunculuk Atölyesi’nde, Süeda Çil ile role hazırlık atölyesi gerçekleştirilecek.

18 Nisan Pazar günü 18:00’de, 10 Klasik Eserden 10 Tirat programında Yeşim Koçak, Ali Gökmen Altuğ’un yönetiminde, Henrik Ibsen’in Bir Bebek Evi adlı oyunundaki tiradıyla kamera karşısına geçecek.

 

24 Nisan Cumartesi günü 19:00’da, “Sahnenin Gizli Kahramanları” isimli söyleşimizin yeni konuğu Fatma Demir olacak.

 

25 Nisan Pazar günü 18:00’de, 10 Klasik Eserden 10 Tirat programında Sevil Akı, Erarslan Sağlam’ın yönetiminde, William Shakespeare’in Macbeth adlı oyunundaki tiradıyla kamera karşısında olacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

HyperX Bellekler, 7156 MHz ile DDR4 Hız Aşırtma Dünya Rekorunu Kırdı

Kingston Technology Company, Inc.'in oyun ve E-spor marka lideri HyperX, HyperX Predator DDR4 belleklerinin hız aşırtmayla 7156MHz DDR4 bellek frekansına ulaşarak yeni bir dünya rekoruna imza attığını duyurdu. Söz konusu dünya rekoru, Tayvan'daki MSI OC ekibi tarafından 3,50 GHz 11. Nesil Intel® Core™ i9-11900KF takılı MSI MEG Z590I UNIFY anakart üzerinde, HyperX 4600MHz Predator DDR4 8G modülü kullanılarak elde edildi (parça numarası HX446C19PB3K2/16). Rekora dair tüm detaylar PC’lere dair hız aşırtma, test, haberler ve ipuçları konusunda sektörün önde gelen yayınlarından HWBOT'da yayınlandı. 

 

HyperX DRAM işletme müdürü Kristy Ernt, rekora dair şunları söyledi: "Bu örnek DDR4 hız aşırtma performansının bir parçası olmaktan dolayı son derece heyecanlıyız. Mühendislerimiz dünya rekorları kıran sınıfının en iyisi oyun bellekleriyle, sınırları zorlamak ve daha hızlı çözümler getirmek için bellek hızını ve verimini artırmak üzere sürekli çalışıyor."

 

HyperX Predator DDR4 yüksek performanslı bellekler, cesur ve agresif stili bir araya getiriyor. Satın alınabilecek frekanslar, CL12 – CL19 arası gecikmeler eşliğinde 4800MHz'e kadar uzanıyor. HyperX bellek modülleri Intel® XMP'ye hazır, Intel’in en yeni yonga kümeleri için optimize edilmiş ve AMD’nin en yeni yonga kümelerinin birçoğuyla uyumlu olarak sunuluyor.

   

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Samsung Alışveriş Festivali fırsatlarından faydalanmak için son günler!

 Tüketicileri kaçırılmayacak fırsatlarla buluşturan Samsung Alışveriş Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Akıllı telefondan tablet ve akıllı saate, beyaz eşyadan televizyon ve monitöre pek çok üründe indirim ve hediye fırsatlarından faydalanmak için sayılı günler kaldı. 

Geçtiğimiz hafta başlayan Samsung Alışveriş Festivali kapsamında sunulan indirim şöleni, hayatı kolaylaştıran yeniliklere sahip Samsung ürünlerini 4 Nisan’a kadar tüketicilerle buluşturmaya devam ediyor. Bitimine sayılı günler kalan festivalde, kullanıcılar seçili Samsung satış noktalarından ve belirli kampanyalar için Samsung Online Mağaza (shop.samsung.com/tr/) üzerinden yaptıkları alışverişlerde Samsung’un birçok akıllı ve inovatif ürününü indirim ve hediyelerle satın alma fırsatını yakalıyor.

Festival kapsamında tüketicileri Para Kart fırsatları da bekliyor. Satın alınan Samsung ürünlerinden 2 adet alanlar yüzde 20, 3 adet alanlar yüzde 30 daha fazla TL yüklü Para Kart kazanma şansı elde ediyor.

Bunun yanı sıra Samsung’un seçili Galaxy A serisi telefonlarını satın alanları Galaxy Fit2 akıllı bileklik hediyesi beklerken, Galaxy S21 Serisi 5G akıllı telefonlardan birini alanları ise Galaxy Tab A (8.0”,2019) tablet hediyesi bekliyor. Seçili Samsung beyaz eşyalardan 3 tane alan kullanıcılar ise Samsung marka 32 inç HD Smart TV hediyesinin sahibi oluyor. Seçili Samsung QLED 8K ve Lifestyle TV’lerden satın alanlara da akıllı telefon, soundbar ve robot süpürge hediye ediliyor.

Üstelik kaçırılmayacak fırsatlar bunlarla da sınırlı değil. Seçili Samsung ürünlerinin yanında Samsung TV, akıllı telefon, soundbar, süpürge, tablet, ütü ve giyilebilir teknoloji ürünleri gibi daha birçok sürpriz hediye Samsung Alışveriş Festivali süresince kullanıcıları bekliyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Burundan uygulanan sprey aşının insan deneylerine başlanıyor

Türk bilim insanlarının Covid-19'a karşı geliştirdiği Türkiye’nin ilk burundan uygulanan (intranazal) yerli aşısı için geri sayım başladı. Sprey şeklinde burundan uygulanacak olan aşıyı geliştiren ekibin arkasında ise Nanografi Nano Teknoloji A.Ş.’yi bünyesinde barındıran Ahlatcı Holding var. Tamamen yerli imkanlarla geliştirilen aşı çalışmalarında gelinen noktanın önemini vurgulayan Ahlatcı Holding ve Nanografi Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ahlatcı, “Türk bilim insanlarının imza attığı bu proje hem Türkiye hem de dünya için büyük önem taşıyor. Yürüttüğümüz çalışmayla, ülkemiz için üzerimize düşeni yapmanın mutluluğunu yaşıyoruz” dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınını önlemek için aşı çalışmaları hız kesmeden devam ederken, yerli ve milli aşı çalışmalarından da güzel haberler geliyor. Bilim insanlarına verdiği desteği sürdüren Ahlatcı Holding’in bünyesinde yer alan Nanografi Nano Teknoloji A.Ş.’nin yürüttüğü çalışmalar sonucunda Nisan ayında insan deneylerine başlanacak olan Türkiye’nin ilk intranazal yerli aşısı klasik aşılardan farklı olarak burundan sprey şeklinde uygulanacak. Aşının bu teknolojisi sayesinde virüs ile daha etkin mücadele edilebileceği öngörülüyor. Yerli aşının, mutasyon durumunda çok hızlı bir şekilde yeniden modellenebilmesi de Covid-19 ile mücadelede önemli bir adım olarak görülüyor. 

40 bilim insanı bir araya geldi

ODTÜ Teknokent bünyesindeki Nanografi Nano Teknoloji çatısı altında faaliyete başlayan Türk bilim insanları tarafından yürütülen yerli aşı projesi ülkemizin sahip olduğu gelişmiş Ar-Ge birikiminin de bir göstergesi. Bugüne dek pek çok öncü nanoteknoloji ürünü patenti almayı başarmış bir ekip tarafından geliştirilen yerli aşı projesi, 40 Türk bilim insanını bir araya getirerek büyük bir bilimsel çalışma zemini oluşmasını da sağladı. 

Oda sıcaklığında taşınabiliyor ve saklanabiliyor

Yenilikçi bir aşı türü olan intranazal aşı RNA ve inaktif aşı teknolojisinden farklı olarak protein temelli olarak tasarlandı. İçerisinde virüs veya virüs benzeri bir parçacık bulunmuyor. Ayrıca hayvan deneyleri de tamamlanmış durumda. Intranazal aşıyla ilgili konuşan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, şunları söylüyor: “Aşı oda sıcaklığında taşınabiliyor ve saklanabiliyor. Burundan verildiği için virüsün direkt vücuda girmesini engelleyebiliyor. Diğer aşıların, kan hücreleriyle karşı karşıya gelene kadar hiçbir etkisi yok. Dolayısıyla aşılı kişilerin virüsü alıp başkalarına bulaştırmasını da engelliyor. Bu şu ana kadar üretilen aşılar ile başarılmış bir şey değil. Uygulaması çok kolay, enjektör girmiyor. Aşı kararsızlığını azaltıyor.”

 Ahlatcı Holding, aşının tüm gelirini devlete bırakacak

Aşıyı geliştirmekte olan Nanografi Nano Teknoloji A.Ş.’yi bünyesinde barındıran Ahlatcı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ahlatcı, “Koronavirüs salgınıyla mücadelede üzerimize düşeni yerine getirmek amacıyla alanında uzman 40 bilim insanını Nanografi çatısı altında bir araya getirdik. Yerli aşı çalışmasını ülkemiz için üzerimize düşen bir vazife olarak görüyoruz. Bu çalışmayla birlikte ülkemizin bilim insanlarının neler yapabildiğini tüm dünyaya göstermeyi amaçlıyoruz. Nisan ayında aşının insan deneylerine başlayacağız. Bu yıl içerisinde ayda 25 milyon doz, yılda da 300 milyon doz üreterek ülkemizin ihtiyacının tamamını karşılayacağız” dedi.

Türkiye'nin ilk, bölgenin ise en büyük hacimli nanoteknoloji yatırımı 

Ahmet Ahlatcı, “Grafen Seri Üretim Tesisi Türkiye'nin ilk, bölgenin ise en büyük hacimli nanoteknoloji yatırımı olacak. Bu yatırımla yıllık grafen üretiminde 100 tonun üzerine çıkacağız. Bu üretim hattı grafen üretiminin zorluklarının çözüldüğü, kullanıcı dostu bir model” şeklinde sözlerine devam etti.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Pandemi otizmli çocukların kaygısını artırdı

Pandemi sürecinin otizmli çocukları ve aileleri daha fazla etkilediğine dikkat çeken uzmanlar, pandemide sürekli koşulların değişmesinin çocukları ve ailelerini ruhsal açıdan zorladığına işaret ediyor. Uzmanlar, “Otizmin en belirgin özelliği olan sosyalleşmede zorlanma, pandemide zaten sosyalleşme imkanlarının azalması ile ailelerin çocuklarındaki farklılıkları geç farketmelerine yol açabilmektedir” uyarısında bulunuyor. Pandemi sürecinde belirtilerin iyi gözlenmesi ve tedavilerin aksatılmaması tavsiye ediliyor.

 

2 Nisan, dünya genelinde Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak anılıyor. Birleşmiş Milletler tarafından otizm konusunda farkındalık yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmak amacıyla “Dünya Otizm Farkındalık Günü” ilan edildi. 2 Nisan’da başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde dünyada otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi, bu konudaki farkındalığın artırılması ile erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

 

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, Dünya Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada pandemi sürecinin otizmli çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirdi.

 

Otizmli çocuklar pandemiden daha fazla etkilendi

 

Pandemi sürecinde her çocuk ve ailenin etkilendiğini ancak otizmi bulunan çocukların ise daha çok etkilendiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yükseli “Yapılan araştırmalar çocuklar arasında otizmi bulunan çocuk ve ergenlerin pandemiden en fazla etkilenen gruplardan biri olduğunu göstermektedir. Pandemide otizmli bireyleri etkileyen birçok farklı faktör söz konusu olmuştur. Küçük çocuklara tanı konması, tanısı olan çocukların tedavi yaklaşımları, çocukların ruhsal durumları, ebeveynlerin ruhsal durumları ve bunların çocuğa yansıması bu faktörlerin en başta gelenleridir” diye konuştu.

 

Pandemide otizmin fark edilmesi zorlaştı

 

Henüz tanısı konmamış belirtileri olan çocukların fark edilmesinin bu süreçte gecikebildiğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, şunları söyledi:

“Bunun bir nedeni bazı ailelerin sağlık kuruluşlarına başvurmakta çekiniyor olmalarıdır. Kimi aileler de çocuklarında gördükleri farklı davranışları pandeminin etkilerine bağlama eğiliminde olup beklemek istiyor. Ancak bu durum altta yatan nörogelişimsel bir rahatsızlık varlığında tanıda gecikmeye neden oluyor. Bununla beraber otizmin en belirgin özelliği olan sosyalleşmede zorlanma, pandemide zaten sosyalleşme imkanlarının azalması ile ailelerin çocuklarındaki farklılıkları geç farketmelerine yol açabilmektedir. Halbuki otizmin erken tanınması ve tedaviye başlanması çok önemli olup, çocuğun iyilik hali için önemli bir koşuldur. Ebeveynlerin bir şüphe varlığında beklememek ve yüzyüze bir değerledirmenin sağlanabileceği bir sağlık kuruluşlarına başvurmaları gereklidir.”

 

Eğitimde aksamalar yaşandı

 

Otizmli çocukların eğitimlerinin de pandemi sürecinden etkilendiğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Pandemi döneminde okulların ve özel eğitim kurumlarının bir dönem kapatılması gündeme gelmiş olup halen eğitimde pandemi öncesi eğitim olanaklarının sağlanması konusunda aksamalar yaşanmaktadır. Bu durum çocukların yeterli tedavi görmelerini engellemektedir. Benzer açıdan gerek mekanların kapanması gerek sokağa çıkma kısıtlmaları nedeniyle fiziksel aktivite yapma olanakları da azalmıştır. Eğitim ve fiziksel aktivite miktarlarının azalması çocukların ruhsal durumlarını da etkilemektedir” diye konuştu.

Pandemi ile beraber yaşanan bu sürecin, otizmi olan çocuk ve ergenlerde ek olarak görülebilecek kaygı bozukluklarını ve depresyon riskini arttırdığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli çocuklarda duygularını kontrol etmekte zorlanma, dürtüsellik, davranış sorunları da artma eğilimde olmuştur. Sadece çocuklarda değil, ebeveynlernde de ruhsal sıkıntıların artmış olduğunu görmekteyiz” diye konuştu.

 

Pandemideki belirsizlik ruhsal açıdan zorlanmalara yol açıyor

 

Otizmi bulunan bireylerin değişiklikler karşısında uyum sağlamakta zorlandıklarını, eski rutinlerini devam ettirme eğiliminde olduklarını vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Bu nedenle pandemi döneminin özelliği olan belirsizlik, sürekli koşulların (örneğin sokağa çıkma saatleri) değişmesi çocukları ve ailelerini ruhsal açıdan zorlamaktadır. Bununla beraber pandemi ve koronavirüs ile ilgili bilgilerin değişmesi ve haber akışının fazla olması otizmli bireylerin süreci takip etmesini zorlaştırmakta ve kaygı duymalarına yol açmaktadır. Her ne kadar otizmli bireyler sosyalleşmekte zorlansa ve kendi hallerinde olma hali göze çarpsa da onlar da arkadaşlarını ve tanıdıklarını göremedikleri için üzüldüklerini ifade etmektedirler. Bu durum yaş ilerledikçe daha belirgin olmaktadır” diye konuştu.

 

Otizmli çocuklar kurallara uymada güçlük çekti

 

Pandemi döneminde bireylerin uygulaması gereken temizlik ve sos
yal mesafe önlemlerinin çocuklara anlatılmasının ve çocukların bu kurallara uymasının kolay olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Otizmli bireylerin ise bu kuralları anlaması ve içselleştirmesi daha meşakkatli olmaktadır. Bu kurallara uymaya zorlanmak otizmli çocukları strese sokmaktadır. Özellikle çocuğun yaşı küçük ve ek öğrenme problemleri yaşıyorlarsa bu süreç daha zor olmaktadır. Pandemi ve koronavirüs ile ilgili bilgilendirme yapmak, kuralların öğrenilmesini sağlamak özel eğitim modülleri içinde uygulanmalıdır. Özel eğitim uzmanlarının ise değişen koşullarla beraber çocukların yaşayacağı ruhsal rahatsızlıklar ile ilgili bilgilendirilmesi, pandemi ile ilgili kuralların mümkün olduğunca çocuk tarafından öğrenilmesinin sağlanması konusunda eğitim görmeleri uygun olacaktır” dedi.

 

Tedavi süreçleri aksatılmamalı

 

Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, otizmli çocukların tedavilerinin bu süreçte aksatılmaması gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Sosyal izolasyon herkes için zorlayıcı olmakla beraber yaşadığımız dönemin etkilerinin ileriki zamanlarda daha net anlaşılacağı düşünülmektedir. Bu süreçte yetkililer tarafından mümkün olduğu kadar yüzyüze eğitimlerin ve yüzyüze sağlık hizmetlerinin devam etmesinin sağlanması çok önemlidir. Ailelerin ise otizmden şüphelendikleri durumlarda bir çocuk psikiyatristine başvurmaları gerekmektedir. Tanısı bulunan çocukların ise tanı ve tedavi için ihtiyaç duydukları görüşmelerin aileler tarafından yerine getirilmesi, ertelenmemesi gerekmektedir. Sadece çocukların değil, ailelerinin de stres azaltıcı tekniklere başvurmaları bu dönemde faydalı olacaktır.”

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı