Aylık arşivler: Mayıs 2021

Devrim Yakut yeni kitabıyla D&R’a konuk oldu

Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Devrim Yakut, D&R canlı yayınında sevenleriyle buluştu. Yeni çıkardığı “Aklımın Aynalı Çarşısı” isimli kitabını kitapseverlere sunan Devrim Yakut, usta tiyatrocu Levent Tülek moderatörlüğünde keyifli bir sohbet gerçekleştirdi. Yakut, yeni kitabı ve hayatıyla alakalı bilinmeyenleri D&R takipçileriyle paylaşırken, kitaptan elde edilen gelirin tamamını bağışlayacağını belirtti.

Kültür, sanat ve eğlence dünyası D&R, gerçekleştirdiği canlı yayınlarla başarılı sanatçıları takipçileriyle buluşturmaya devam ediyor. “Aklımın Aynalı Çarşısı“ adlı kitabıyla okurlarla buluşan oyuncu Devrim Yakut, D&R Home’da gerçekleşen canlı yayında Levent Tülek’in sorularını yanıtladı. Çocukluğu ve yazarlık yönüyle ilgili konulara değinen Yakut, Tülek ile samimi bir sohbet gerçekleştirdi. 

Kitap yazmanın hiçbir şeye benzemediğini belirten Devrim Yakut, “Ne film çekip galasına gitmeye, ne tiyatroda ‘premier’ yapmaya benziyor. Belki onlara çok alıştığımız için bu fazla heyecanlı geliyor. Tiyatrodaki, sinemadaki gibi de değil. Değişik bir heyecanı var.” dedi.

“Hikaye anlatılan bir evde büyüdüm”

Yakut, çocukluğunda yalnızlığı sevdiğini söylerken “Arkadaşlarım vardı ama çok fazla değildi. Kendiyle kalmaktan, yalnız kalmaktan şikayet eden biri değilim. Galiba kendini beslemeyi refleks haline getirmiş biriyim ben. Buna oyuncu olmak da eklenince daha derin bakmalar giriyor devreye sanırım. Bir de ben çok hikaye anlatılan bir evde büyüdüm. Annem çok iyi bir hikaye anlatıcısıydı. Babam derin hikaye değil ama komik hikaye anlatan biriydi. Benim de iyi hikaye anlattığı söylenen birine dönüştüğüm söylenirdi. Ben de şaşırdım o yazabilme haline… Şaşırmaktan sonra çok sevdim bu işi… Dolayısıyla hayatımdan beslendim. Yaşadıklarımdan, karşılaştıklarımdan…” dedi.

“Naif olan her şeyi seviyorum”

Geçmiş hikayeleri çok sevdiğini söyleyen Devrim Yakut, “Eski olması gerekmiyor, ben naif şeyleri çok seviyorum. Eskiyi sevmemizin nedeni belki de o naiflik. Naiflik, nezaket; insanı insan yapan özellikler. Dünya çok hoyrat bir yer. Bizim gibi insanların tutunabileceği naif bir dalı bile kalmış olsa, onu bırakmak istemiyoruz. Manavın tezgahında ürünü sergileyiş biçimindeki naifliğe de bayılıyorum.” şeklinde konuştu.

“Kitaptan gelen telif gelirini bir vakfa bağışlayacağım” 

Kitaptan gelen telif gelirini bir vakfa bağışlayacağını belirten Yakut, şunları kaydetti: “Pandemi, biraz elimize kitap almak için işe yaradı. Ara verdiğimiz zamanlar oluyordu, oluyordur. Ben, kitabımı okuyan 18 yaşındaki biri farklı, 23 yaşındaki biri farklı bir tat alsın isterim. Burada canlı yayındayken de söylemek istiyorum: Önümüz bayram, bu kitaptan gelen telif gelirini bir vakfa bağışlayacağım. Kendileri açıklanmasını istemediği için söyleyemiyorum. Alınan her “Aklımın Aynalı Çarşısı” kitabı, hayırlara vesile olacak.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

OPET’e Kincentric Best Employers’tan bir kez daha Türkiye’nin En İyi İşyeri Ödülü

Türkiye’nin önde gelen akaryakıt şirketlerinden OPET, çalışan deneyimine dayanan Kincentric Best Employers (En İyi İşyerleri) 2020 araştırmasında bir kez daha “Türkiye’nin En İyi İş Yeri” ödülünü almaya hak kazandı. Kincentric Best Employers programı kapsamında çalışanlar tarafından yapılan değerlendirmeler ışığında oluşturulan listede, çalışanlarına en iyi iş yeri deneyimi ve çalışma ortamını sağlayan şirketler, "Türkiye'nin En İyi İşyeri" olmaya hak kazandı. Araştırmada şirketler, Çalışan Bağlılığının yanında “Çeviklik, Bağlı Kılan Liderlik ve Yetenek Odağı” endekslerine göre değerlendirildi. OPET, aynı zamanda akaryakıt dağıtım sektöründe listede yer almaya hak kazanan tek şirket olarak belirlendi. OPET, Türkiye’nin en geniş katılımlı işyeri araştırmasında geçen yıl da çalışanlarına en iyi işyeri deneyimi ve çalışma ortamını sağlayan şirketler arasında yer almıştı. OPET’te çalışan deneyimine büyük önem verdiklerini belirten OPET Genel Müdürü Cüneyt Ağca “Çalışanlarımız en büyük değerimiz. İnsan kaynakları politikalarımızda mutlu bir çalışan deneyimi yaratmayı hedefliyoruz. Çalışma arkadaşlarımıza güçlü iletişim ve motivasyon ortamı sağlıyoruz. Kurumsal olanaklar ve faydalarla gelişime, başarıya doğru yönlendiriyor ve başarıyı ödüllendiriyoruz. İş verimliliklerini sürekli yükseltmeyi, kariyer olanakları sağlamayı amaçlıyoruz” dedi.

 

“ÇALIŞANLARIMIZIN MUTLULUĞU BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ”

 

Pandemi döneminde de çalışan deneyimine odaklandıklarını dile getiren Ağca, “Çalışanlarımızın mutluluğu bizim için çok önemli. Sürekli gelişimin teşvik edildiği, sağlıklı ve güvenli bir iş ortamı en önemli önceliklerimizden biri. Çalışma arkadaşlarımız için güçlü iletişim ve motivasyon ortamı sağlamayı, insan kaynakları sistem ve uygulamalarıyla tüm arkadaşlarımızı dinlemeyi önemsiyoruz. Pandemide de ilk günden itibaren tüm çalışanlarımıza ‘bizim için önemlisiniz’ düşüncemizi hissettirmeye çalıştık. Salgınla birlikte pek çok kurum ve kuruluş gibi biz de uzaktan çalışma sistemine geçtik. Sık sık online buluşmalar yaptık. Eğitim programlarımızı da çevrimiçi hale getirdik. Uzaktan çalışmanın getirdiği çeşitli zorlukları hafifletebilmek ve stresle baş edebilmek için çevrimiçi etkinlikler, konusunda uzman kişilerle buluşmalar hayata geçirdik. “Sen Nerede İnsan Kaynakları Orada” uygulamasını başlatarak tüm sorularının hızla ve eksiksiz cevaplanabilmesini sağladık. 7/24 hizmet veren “OPET Çalışan Destek Hattı” ile çalışanlarımıza ve birinci dereceden yakınlarına psikolojik danışmanlık ve hukuki konular da dahil pek çok konuda uzmanlar tarafından bilgi desteği vermeye devam ediyoruz. Çalışanlarımızın bağlılığı ve mutluluğu kurumsal markamızın başarısını da beraberinde getiriyor. Çalışan deneyimi odaklı çalışmalarımıza devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. 

 

ÇALIŞANLAR ŞİRKETLERİNİ 4 KATEGORİDE DEĞERLENDİRİYOR

En İyi İşyerlerinin çalışanların görüşleri doğrultusunda belirlendiği program, Türkiye’de 2006 yılından bu yana uygulanıyor. İnsan Kaynakları ve Yönetim Danışmanlığı alanında dünyanın önde gelen şirketlerinden Kincentric’in 50 yılı aşkın süreyle çalışanlarla yaptığı ve işyeri mükemmelliğini ölçümlediği araştırmalar kapsamında, 2020 yılında Türkiye’nin En İyi İşyeri ödülünü alan şirketler Çalışan Bağlılığının yanında “Çeviklik, Bağlı Kılan Liderlik ve Yetenek Odağı” endekslerine göre belirlendi. Dünya’da 20 yıldır 78 farklı pazarda yürütülen Best Employers Programı’na sadece son 5 yılda 4.000′in üzerinde farklı şirket dâhil oldu, 15 milyon çalışana ulaşıldı. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

McKinsey & Company, COVID-19’un tüketiciler üzerindeki kalıcı etkilerini değerlendirdi

McKinsey Global Enstitüsü, pandeminin tüketici talebi üzerindeki etkilerini değerlendirdiği raporunu yayınladı. Tüketicilerin, harcanabilir gelir ve yaşlarına göre gruplara ayrıldığı raporda; tüketim harcamalarını oluşturan farklı sektörlerden vakalar derinlemesine analiz edilerek, pandemiye bağlı davranışsal değişikliklerden hangilerinin ‘kalıcı’ olacağına ilişkin öngörüler paylaşılıyor. Dünya genelinde tüketici talebindeki dönüşün segmentler bazında çok farklı olacağına dikkat çeken McKinsey & Company Ortağı İlke Bigan, “Şirketlerin ve politika yapıcıların, üst gelir gruplarındaki baskılanmış talebin açığa çıkışıyla, alt gelir grupları ve genç aileler için devam eden belirsizliklerin yaratacağı talep baskısını doğru yönetmeleri gerekecek” dedi.

 

 

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, COVID-19 salgının farklı alanlar üzerindeki etkileriyle ilgili raporlarını paylaşmaya devam ediyor. McKinsey’nin işletme ve ekonomi araştırma kolu olan McKinsey Global Enstitüsü (MGI), ‘Tüketici Talebindeki İyileşme ve COVID-19’un Kalıcı Etkileri’ raporunu yayınladı. 

 

Fransa, Almanya, İngiltere ve ABD’de yapılan araştırmalara dayanan bu raporda; pandeminin, toplumun değişik kesimlerinde ekonomik açıdan yarattığı etkiler inceleniyor.   Bu amaçla, tüketiciler; harcanabilir gelir ve yaşlarına göre dokuz gruba ayrılıyor. Bunun yanı sıra tüketici harcamalarının neredeyse dörtte üçünü oluşturan sektörlerden, altı vaka derinlemesine analiz ediliyor. Raporda, bu analiz sonuçlarına bağlı olarak, tüketici talebinin nasıl gelişeceğine ve pandemiye bağlı davranışsal değişikliklerden hangilerinin ‘kalıcı’ olacağına ilişkin öngörüler ortaya konuyor.

 

Biriken tasarruflarla beslenen bastırılmış talep, hızlı bir toparlanma sürecine işaret ediyor 

 

Pandeminin ilk aylarında, Çin, ABD ve Batı Avrupa'da; tüketici harcamalarındaki ani ve derin düşüş, sağlık endişesiyle vazgeçilen hizmetlerden kaynaklandı. Seyahat, eğlence ve yemek gibi yüz yüze hizmetlerin, kısıtlamalarla birlikte birden durması, yüzde 11 ile 26 arasında değişen talep düşüşünün sebebi oldu. 

 

McKinsey raporuna göre; bu kategoriler uzun vadede büyüyor ve tüketici anketleri, pandemiden sonra güçlü bir talep toparlanmasına işaret ediyor. McKinsey uzmanları, bu noktada; tüketicilerin bastırılmış talebinin, bazı kesimler için oluşan önemli miktardaki tasarruf birikimleriyle birleştiğinde ‘intikam alışverişine’ dönüşebileceğini belirtiyor. Zira ABD ve Batı Avrupa’da, tasarruf oranındaki yüzde 10 ile 20 puan arasında değişen artışın, birçok haneyi harcama yapmaları için güçlü bir konuma getirdiğine vurgu yapılıyor. Bu artış oranının, ABD’de yıllık tasarrufların ikiye katlanmasına denk geldiği belirtiliyor.

 

Bu tablo, pandemiyi sona erdirecek etkili bir aşı uygulamasının; artan tüketici güveninin, bastırılmış talep ve birikmiş tasarruflarla beslenerek, talepte pandemi öncesi seviyelere ulaşılmasında etkili olabileceğini gösteriyor. Ayrıca Çin’de salgının kontrol altına alınmasıyla birlikte tüketici harcamalarında gözlemlenen toparlanma, çoğu ülke için iyimserliğin başka bir nedeni olarak öne çıkıyor.  Bütün bu olumlu tablonun yanı sıra raporda; bu ölçekte bir krizin beklenen olumsuz yanlarından birinin de düşük gelirli hanelerdeki iş kayıpları ve gelir belirsizliği olduğuna dikkat çekiliyor. Yüksek gelirli haneler pandemi döneminde tasarruf miktarlarını artırarak ya da büyük ölçüde zarar görmeden atlatabilse de düşük gelirli hanelerin yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle toparlanmanın özellikle ABD’de düzensiz olacağı öngörülüyor.

 

Pandemi, tüketici davranışında kalıcı değişikliklere yol açıyor

 

Pandemi, bir yandan tüketicilerin tercihlerinde dijitali daha fazla benimsemesini hızlandırırken, diğer taraftan da ev dışında harcanan zaman ve paranın kesintiye uğramasına neden oldu. Bu dönemde yaşanan davranış değişikliklerinin kalıcı olup olmayacağını belirlemek için McKinsey uzmanları; geniş bir yelpazeyi kapsayan sektörlerden alınan altı tüketim grubunu inceledi. Bunlar arasında; çevrimiçi market alışverişinin hızlanmasının, evin varsa bahçenin; spor, oyun, hobi gibi farklı etkinlikler için yeniden düzenlenmesinin ve buna yönelik ekipman alışverişlerin yükselen trendler arasında yer aldığı görüldü. Ayrıca, uzaktan eğitime geçiş ve sanal sağlık hizmeti ziyaretlerine talepteki artış da dikkat çekiciydi. Bunlarla birlikte, canlı eğlencedeki ciddi düşüş ve uçak yolculuklarındaki azalma da madalyonun diğer tarafında yer aldı.

 

Pandemi dönemindeki tüketici davranışlarının kalıcılığını ölçmek için bir test geliştiren McKinsey & Company, 2020-2024 dönemine odaklanarak, tespit edilen değişimlerin büyük ekonomiler örneğine uyumunu değerlendirdi. Sonuç olarak raporda; çevrimiçi marke
t alışverişinin, sanal sağlık hizmetlerinin ve tüketicilerin ev için yaptıkları yeni düzenlemelerin kalıcı olacağı belirtiliyor. Pandemi öncesindeki değerlerine dönmesi beklenen değişimlerin ise; uzaktan eğitim, uçak yolculuklarına ve canlı eğlence etkinliklerine olan talepte yaşanacağı öngörülüyor.  

 

Şirketlerin ve hükümetlerin uygulamaları da kalıcılıkta belirleyici rol oynuyor

 

Kalıcılık için önemli bir ön koşulun da yeterli altyapı yatırımlarına bağlı olduğunun altını çizen raporda, bu durum; tüketici, şirketler ve hükümetler açısından ele alınıyor. Örneğin; tüketiciler için güvenilir internet erişimi ya da uzaktan eğitimle ilgili yaşadıkları deneyimler kalıcılıkta belirleyici rol oynuyor. Endüstri söz konusu olduğunda; çevrimiçi markette teslimat yetenekleri yüksek ve veri tabanını başarılı şekilde yönetebilen şirketler, tüketicilerin sahip olduğu seçenekleri belirleyerek yeni ortama hızlı ve etkili bir şekilde cevap verebiliyor. McKinsey uzmanları, bütün bunların yanı sıra tüketiciler nezdinde sürdürülebilirlikle ilgili yükselen hassasiyetin de kalıcılık üzerinde etkileri olacağını belirtiyor.

 

McKinsey & Company Ortağı İlke Bigan: 

“Çevrimiçi market alışverişi ve sanal sağlık hizmetlerinin yükselişi, pandemi sonrasında da kalıcı olacak.”

 

Pandeminin tüketici alışkanlıklarında büyük değişime neden olduğunu vurgulayan McKinsey & Company Ortağı İlke Bigan raporla ilgili yaptığı açıklamada; “Sektör ayrımı olmaksızın dijital ürün ve hizmetlerin benimsenmesi, bu dönemde önemli bir hız kazandı. Araştırmalarımız, örneğin ABD’de, bu hız sayesinde; e-ticaretin pandeminin ilk üç ayında 10 yıllık gelişime eş değer büyüme kaydettiğini ortaya koydu. Araştırmamızda ayrıca; tüketicilerin tercihlerindeki değişimin, marka sadakatlerine yansıdığını da gördük. Tüketicilerin yüzde 40’ı, bu dönemde yeni bir marka ya da perakende şirketini denediğini belirtiyor. Bu arada e-ticaretin yaygınlaşmasının ve büyüme trendini sürdürmesinin her ülkede aynı şekilde geçerli olduğunu söylemenin de mümkün olmadığının altını çizmek isterim. Zira bu dönemde tüketicilerin yaşadığı e-ticaret deneyimi de kalıcılıkta belirleyici rol oynuyor. Örneğin, pandemi döneminde tüketicilerin yüzde 60’ının internet üzerinden alışveriş yaptığı İtalya’da, bu deneyimi tatmin edici bulanların oranı yüzde 10’dan az. Bu durum nedeniyle; İtalya’da, yeni normalde e-ticaret kullanım oranlarında artışın sınırlı olacağını söylemek mümkün. Çin’de ise tam tersi bir tablo var ve online alışveriş eğiliminin uzun vadede süreceği tahmin ediliyor” dedi.  

 

 

Tüketici davranışlarındaki değişimin kalıcılığında, şirketlerin bu sürece yanıtı kadar hükümetlerin üstlendiği rolün de etkili olduğunu belirten McKinsey & Company Ortağı İlke Bigan sözlerini şöyle sürdürdü; “Sağlık hizmetlerinin sanallaşması, çevrimiçi market alışverişinin neredeyse ikiye katlanması, evde vakit geçirme alışkanlığının yaygınlaşması dijitale yönelen tercihlerin örnekleri arasında yer alıyor. Ayrıca evden çalışmanın beraberinde getirdiği ev içi harcamaların artması, evlerin tadilatı gibi yeni tüketici davranışları yaygınlaşıyor. McKinsey & Company olarak; pandemi dönemi ortaya çıkan yeni tutumlardan hangilerinin devam edeceğini kapsamlı bir analizle belirlemeye çalıştık. Araştırmamızın sonuçlarına göre; çevrimiçi market alışverişi ve sanal sağlık hizmetlerinin yükselişi kalıcı olacak. Ayrıca, pandemi döneminde en güvenli alanımız olan evlerimize kazandırdığımız yeni fonksiyonların da kalıcı olacağı anlaşılıyor. Tüketici davranışlarındaki değişimde ve bunların kalıcı olmasında, şirketlerin ve hükümetlerin eylemlerinin de önemli etkileri olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu çerçevede, şirketlerin iş modellerini ve hükümetlerinse altyapı politikalarını yeni normale göre yeniden ele almalarında büyük fayda bulunuyor.” 

 

Tüketiciler gelir ve yaş gruplarına göre dokuz bölüme ayrılıyor

 

Araştırmada tüketiciler; düşük, orta ve yüksek gelir gruplarının yanı sıra gençler, orta yaşlılar ve 65 yaş üstü olarak üç grup altında ve çapraz tablolar halinde dokuz bölümde toplanıyor. Tüketim toparlanmasına ilişkin davranışsal varsayımlar için Oxford Economics iş birliğiyle geliştirilen ekonomik senaryoların baz alındığı raporda; McKinsey küresel iş liderleri paneli tarafından ortaya konan en yüksek ihtimalli üç iyileşme senaryosuna odaklanılıyor. Bunların üçünün de ekonomiye yapısal bir zararın gelmediği ancak farklı iyileşme hızlarını öngören senaryolar olduğunun altı çiziliyor.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Suriyeli Girişimciliğin Ciddi Bir Potansiyeli Var

Uluslararası sivil toplum kuruluşu SPARK'ın Avrupa Birliği'nin finansal desteğiyle düzenlediği ‘Türkiye'de İş Yaratma: Suriyeli ve Türk KOBİ'ler için Finansmana Erişim’ konulu konferans internet üzerinden gerçekleştirildi. Konferansta, Türkiye'deki Suriyeli ve Türk KOBİ'lerin bölgede daha fazla büyümek ve istihdam yaratmak için finansmana erişimlerini artırma konusundaki acil ihtiyaçları ele alındı.

 

 

Konferansta ilk kez, finansmana erişim, zorluklar ve çözümlerle ilgili yeni bir kapsam belirleme çalışması sunuldu. Online olarak gönderilen anket ve yüz yüze görüşmelerle yapılan araştırmalara dayanarak, her düzeyde KOBİ'lerin bankacılık ve finansman hizmetleri ile ilgili gündeme getirdiği temel sorunlar detaylandırıldı.

 

Rapora göre, KOBİ'ler önemli bir büyüme potansiyeline sahip, ancak bu konuda yapısal zorluklarla karşı karşıyalar: SuTP (Geçici Koruma Altındaki Suriyeli) statüsü; serbest dolaşım sınırlamaları, dil engelleri, Türk ekonomi sistemi hakkında bilgi eksikliği gibi kısıtlamalar anlamına geliyor. İşletmelerinin ve çalışanlarının kayıt altına alınması, vatandaşlık başvuru süreçlerinin yeteri kadar şeffaf olmaması gibi konuları da bu zorluklara ekleyebiliriz.

 

KOBİ Haritası: Suriyeli KOBİ'lerin 90'ı Türkiye'de kalmayı ve işlerini büyütmeyi düşünüyor

 

Online olarak gönderilen anket ve yüz yüze görüşmeler aracılığıyla aşağıdaki sonuçları elde ettik:

  • Suriyeli işletmelerin 30’u start-up olarak kabul edilebilirken, 70’ini ise 100’den az çalışanı olan KOBİ’ler oluşturuyor.
  • 40'ı gıda ve perakende, 20’si toptan ticaret, 20’si tekstil ve giyim imalatı, 10’u eğitim hizmetleri, kalan 10’u ise diğer sektörlerde faaliyet gösteriyor.
  • Suriyeli işletmeler oldukça yeni ve neredeyse tamamı 2011'den sonra kuruldu. İşletme açılışlarının sayısı 2016-2017 yılları arasında zirveye ulaştı.
  • Çalışan işçi sayısına göre işletmelerin 80'i mikro işletmeler, 18'i küçük işletmeler ve sadece 2'si orta ölçekli işletmelerdir.
  • Hepsi yerel pazarı hedefliyor (sadece Suriyeli tüketiciler için) ve yalnızca 30'u yerel pazarların yanı sıra ihracat pazarlarını da hedeflediklerini iddia ediyor.
  • 30'dan fazlasının lisansı bulunmamaktadır ve sadece 70'i Türk İş Kanunu'nun gerekliliklerine göre kayıtlıdır.
  • Suriyeli KOBİ'lerin 90'ı, finansal kaynaklar ve işletmeleri için daha fazla alan sağlanırsa Türkiye'de kalmayı ve işlerini büyütmeyi düşünüyor.

 

Suriyeliler için finansal erişim sorunları

 

Finansal erişime gelince, sorunlar bir kredi kartı alırken veya para transfer etmek için bir banka hesabı açarken başlıyor. Bu amaçla, resmi kredilerin aile veya arkadaşlardan gelen gayri resmi krediler yerine işletmelerin kapasite geliştirilmesinde daha etkili olduğu düşünülse de, bir SuTP'nin banka kredisi alması neredeyse imkansız görünmektedir. Bankacılık açısından bakıldığında, Suriyeli KOBİ'ler borç veren için küçük ve riskli oldukları, güvenilirlikten yoksun oldukları, kayıtsız oldukları veya kayıtsız çalışanlarla çalıştıkları ve en önemlisi yaptırımlara maruz kalan bir ülkeden gelen yabancı oldukları ve çoğunlukla bankacılık açısından riskli ülkelere ihracat yaptıkları için göz ardı edilmektedir. Vatandaşlıktan çıktıktan sonra bile, yönetim kurulunda Suriyeli bir isme sahip olmak, uluslararası yaptırımlardan korkan bankalar için bir sorun teşkil edebilir.

 

Türkiye'deki Mülteciler İçin Finans ve Bankacılık

 

"Türkiye'deki Mülteciler için Finans ve Bankacılık" panelinde, Türkiye'nin 2010'ların başından bu yana 3,5 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaptığı ve Suriyeli girişimcilerin 20.000'den fazla iş kurduğu belirtildi. Suriyelilere ait işletmeler için özellikle finansal hizmetlere ve kredilere erişimde önemli zorluklar devam etmektedir. Bu oturum, resmi bankacılık sektöründeki temel sorunları ele almak için atılacak gerekli adımlara ve yeni fintech teknolojilerine odaklanan zorluklara ve çözümlere genel bir bakış sunmaktadır.

Türkiye'deki Suriyeli Girişimciler için Zorluklar ve Fırsatlar

Panelde; KOBİ'lerin yönetmeliklere uyma, Türkiye pazarına ulaşma konusunda yaşadıkları ve hatta aynı sektördeki diğer Türk şirketlerinin karşılaştıkları güçlükler de ele alındı. Suriyeli girişimciler, günlük zorluklar ve Suriyeli girişimcilerin Türkiye ekonomisi için sundukları fırsatlar hakkında konuştular.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Boyner, “Anneler Günü” Reklam Filminde “Anne Sözü Dinleyin” Diyor

Boyner, özel gün iletişimini yine ters köşe yapan etkileyici bir reklam filmiyle taçlandırıyor. Anneler Günü için hazırlanan reklam filminde annelik kavramına ve annelerden beklenenlere dikkat çekilirken, toplumsal farkındalığı artırmak hedefleniyor.  #AnneSözüDinleyin

 

 

“Anne Sözü Dinleyin!” başlıklı kampanya, anneliğin sokulduğu kalıpları eleştirirken, kadınların bu kalıplara uymadan da kendi istediği şekilde harika bir anne olabileceğini farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Bir süredir kültürel değerlerimizin önemini ve güzelliğini “Bizim Tarzımız Güzel” kampanyasıyla dile getiren Boyner, bu reklam filminde de “Bizim annelerimizin her tarzı güzel” diyor. 

Kadınların toplumsal tabu ve yönlendirmelere gerek duymadan iyi bir anne olabileceğinden yola çıkan ve konuyla ilgili farkındalık yaratmak isteyen reklam filmi “Anne sözü dinleyin. Annelere karışmayın! İstersek işte istersek evde kariyer yaparız…Ses etmeyin! Anne sözü dinleyin! Kendimize mi bakıyoruz, keyfimize mi bakıyoruz. Siz kendinize dert etmeyin. Anne sözü dinleyin! Evladımızı ister beşikte, ister koynumuzda yatırırız. Kimi ilgilendirir, boş verin!” diyerek annelerin kendisi ve çocuğu için en iyisini bileceğine vurgu yapıyor ve herkesi anne sözü dinlemeye davet ediyor. 

Her zaman olduğu gibi Anneler Günü’nde de tüm kadınların yanında olduğunun altını çizen Boyner’in “Anne Sözü Dinleyin!” reklam filmi “Kalıplara sığmayan kocaman kalpli annelerimizin, Anneler Günü kutlu olsun. Bizim annelerimizin her tarzı güzel.” mesajıyla bitiyor.

 

 

Boyner’in “Anne Sözü Dinleyin!” reklam filmi VMLY&R reklam ajansı imzası taşıyor.

Reklamveren: Boyner Büyük Mağazacılık

Pazarlama ve Marka Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı: Nurçin Koçoğlu

Marka Yönetimi Müdürü: Ebru Eğilmez

Marka Yöneticisi: Gizem Piroğlu, Fırat Alagöz

Sosyal Medya Yöneticisi: Hazal Altuntaş

Reklam Ajansı: VMLY&R İstanbul

Yönetici Kreatif Direktör: Arkın Kahyaoğlu 

Kreatif Direktör: Renan Erdener, Erdem Güler 

Yaratıcı Grup Başkanı: Cem Yolal 

Yaratıcı Ekip: Ezgi Etçi, Mine Pek, Ecem Yurdagül

Müşteri İlişkileri: Merve Çiçek Tuyun, Tuğçe Saraçoğlu

Strateji: Burak Kaçi

Ajans Prodüktörü: Umut Tangör

Grafik: Erdoğan Kirpi

Yapım Şirketi: Baran Baran

Müzik: FFW

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kısıtlamada çalışamayanlar kirasını ödeyemiyor

Kısıtlamada çalışamayanlar kirasını ödeyemiyor

Pandemi nedeniyle işini kaybeden, gelirleri düşen ya da ödeme zorluğu yaşayan insanlar, kiralarını ödemekte zorlanıyorlar. 17 günlük kapanma özellikle de esnaflar, proje bazlı serbest çalışanlar ile günlük kazanan insanları daha zora soktu. Bu durum kiracılarla ev sahiplerini karşı karşıya getirdi. 

 

 

Ev sahipleriyle kiracılar karşı karşıya geldi

Ev sahibi kiracı sorunlarının son dönemde arttığını belirten Gayrimenkul Danışmanı Evrim Kırmızıtaş Başaran, “Geçen yıldan itibaren ödeme yapmakta zorlanan birçok kiracı ile ev sahibi karşı karşıya geldi. Kiracılar işlerini kaybettikleri ya da gelirleri azaldığı için ödeme yapamıyorlar. Ancak diğer taraftan kira gelirleriyle geçinen insanlar var. Bu durum ev sahiplerini de çok etkiledi” dedi. 17 günlük tam kapanmayla bu sorunun daha da öncelikli hale geldiğini aktaran başaran, “Esnaflar, proje bazlı serbest çalışanlar, günlük kazananların para akışı kesildi. Şimdiden bu ayın kirasını ödeyemeyeceğini söyleyen kiracılar var” diye konuştu.

Öncelik anlaşma yolu

Bu gibi durumların ilk olarak karşılıklı anlayışla çözüme ulaşılabileceğini aktaran Başaran, “Kiracının ben ödeme yapmıyorum deme hakkı yok. Ancak kiracı pandemide zora düştüyse öncelik anlaşma yolu. Ev sahibi ve kiracı birbirlerini en azından kısa bir süre için idare etmelerini isteyebilirler. Eğer böyle bir anlaşma durumu oluşmuyorsa o zaman farklı seçenekler devreye giriyor” ifadelerini kullandı.

Dava açabilir

Başaran’ın verdiği bilgilere göre anlaşma oluşmaması durumunda ödeme yapmakta zorlanan kiracı, uyarlama davası açabilir.  Dava için geçerli bir sözleşme olması gerekiyor ve sözleşmenin gerçekleştirildiği günden sonra öngörülmesi veya göz önünde tutulması mümkün olmayan olağanüstü olayların meydana gelmesi gerekir. Olağanüstü duruma borçlunun neden olmaması, bu durum sebebiyle borçlunun aşırı ifa güçlüğüne düşmesi durumunda dava açılıyor. Uyarlama davasında borcun ertelenmesi, bölünmesi, bedelin düşürülmesi gibi nedenleri içeriyor. 

Zamlar ne olacak?

Evrim Kırmızıtaş Başaran, pandemi döneminde zam artışlarıyla hakkında ise şunları söyledi: “Her yıl TÜFE 12 aylık ortalaması oranında kira artışı yapılır. Fakat pandemi nedeniyle bu oran ev sahibi ve kiracı arasında değişebilir. Hata hiç yapılmayabilir. Ya da birkaç aylık zamdan muaf olunması durumu olabilir. Bu gibi durumlar için de mutlaka sözleşmeye ek maddeler eklenmeli

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Serter: "Basın özgür değilse, demokrasi yoktur"

İzmir Milletvekili Bedri Serter, “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde özgür basının, özgür gazeteciliğin demokrasinin vazgeçilmezi olduğunu unutmayalım! Basın özgür değilse demokrasi yoktur özgürlük yoktur! Özgür basının her zaman yanındayım!” dedi.

 

İzmir Milletvekili Bedri Serter, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü nedeniyle bir mesaj yayımladı. Serter mesajında Özgür basın olmadan demokrasinin, özgürlüklerin olamayacağına dikkat çekti ve "Gün geçtikçe ülkemizde demokrasiden, basın özgürlüğünden geri adımlar atıldığını görüyoruz. En son İçişleri Başkanlığı'na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı ve kolluk personeli kamusal alanda görev yaparken ses ve görüntü alınmasının engellendiği genelge ortadadır ve tek adam rejiminin ülkeyi getirdiği noktayı göstermektedir.

 

Kişi hak ve özgürlükleri kapsamında yapılan toplumsal olaylarda artık gazetecilerin cep telefonlarına el konmaktadır. Son 1 ayda ne yazık ki 50 gazetecinin hakim karşısına çıktığı bir ülkeyiz. İkizdere'de taş ocağı açılmasın diye mücadele eden halkın gösterilmemesi, yandaş müteahhitlerin ülkeyi nasıl sömürdüklerinin anlaşılmaması için mücadele eden iktidar ve korona virüsün yayılmasını sağlayan lebaleb kongreler gösterilmesin diye el altından mesajlar gönderen iktidarın yöneticileri basına sansürde artık sınır tanımamaktadır. Ülkemizde her türlü baskı ve dayatmaya rağmen halkın haber alma özgürlüğünü her zaman savunan ve bunun için çalışan özgür basının ve onun temsilcilerinin emekçilerinin yanında olacağım" diye konuştu. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

CHP'li Köse İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına tepki gösterdi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Danışmanı Fatma Köse, 19 Mart'ta feshedildiği duyurulan İstanbul Sözleşmesi'nin sona erme tarihinin 1 Temmuz olarak açıklandığı Cumhurbaşkanlığı Kararı'na tepki gösterdi.
İktidarın tüm tepkilere rağmen İstanbul Sözleşmesi'ni iptal etme inadından vazgeçmediğini ifade eden Köse,  " Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 20 Mart'ta İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak feshedildiğini duyurdu. Fesih kararı 23 Mart 2021 Pazartesi günü Avrupa Konseyi’ne de bildirdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı açıklamasında, 'Fesih kararının' nedeni 'Sözleşme’nin eşcinselliği meşrulaştırıyor olması' iddia edildi. Resmi Gazete’de İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili yeni bir Cumhurbaşkanlığı Kararı yayımlandı. Yeni kararla sözleşmenin sona erme tarihi 1 Temmuz olarak açıklandı. Türkiye'nin sözleşmeden tek taraflı çekildiğini açıkladığı 20 Mart'tan bugüne şiddet azalmadı. Kadınlar, öldürülmeye devam ediyor. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayetler artarak sürdü. 
Geçtiğimiz Mart’ta en az 36 kadın öldürüldü, dokuz kadına tecavüz edildi. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı kadına yönelik şiddeti teşviktir. Kadına yönelik şiddetle mücadelemiz sürecek" dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Başkan Sarı: Milli Bayramlarımızın Değerini Bilmeyenler Bize Milliyetçilik Dersi Vermeye Kalkmasın!”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Balıkesir İl Başkanı Serkan Sarı, ülke ve Balıkesir gündemine ilişkin bir basın açıklaması yaptı.
     Gündeme dair önemli açıklamalarda bulunan CHP Balıkesir İl Başkanı Sarı: “Halkımızın Milliyetçi duyguları üzerinden açıklama yapmaya çalışan, Milliyetçilik söylemleri sadece ağzında olan, hiçbir zaman icraatlarda göremediğimiz başkanların, yapmış olduğu açıklamalarla kendi eksikliğini kapatma çabası içersinde olduğunu görmekteyiz. Öncelikle vurgulamak isterim ki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan bütün vatandaşlarımızın ortak değeri olan Milli Bayramlarımızın değerini bilmeyen veya önemsemeyenler bize milliyetçilik dersi vermeye kalkmasın. Çocukluğumuzdan beri hepimiz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının coşkusu ile büyüdük, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklarımıza armağan ettiği bu önemli bayramda, Atamızın huzuruna çıkarak başta Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bugüne kadar vatan savunmasında yaşamını yitiren şehitlerimize ve gazilerimize minnet ve şükranlarımızı sunmayı her zaman onurlu bir görev olarak kabul ettik, fakat Milli Bayramlarımızın değerini bilmeyenler bize Milliyetçilik dersi vermeye kalkıyorlar bunu gördükçe Cumhuriyetimizin kurucu ve koruyucu partisinin temsilcileri olarak üzülüyoruz.
KUVA-Yİ MİLLİYE KENTİNE YAKIŞIR BİR TAVIR İLE TEMSİL ETTİKLERİ MAKAMLARA SAYGI BEKLİYORUZ
 Cumhur İttifakı ortağı İl ve ilçe Başkanlarının ve Belediye Başkanlarının hiçbirinin Balıkesir’de Atatürk Anıtında düzenlenen resmi törenlere katılmadığını hep birlikte gördük. Anlaşılan o ki eksikliklerini saklayabilmek ve gündemi değiştirebilmek adına İl Başkanı bir takım açıklamalar yapma ihtiyacı duymuş. Öncelikle Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, Altıeylül Belediye Başkanı Hasan Avcu, Karesi Belediye Başkanı Dinçer Orkan halkımızı temsil etmek üzere seçildikleri o koltukların bir zorunluluğu ve gereği olarak sabah düzenlenen resmi törenlere neden katılmadıklarının bir açıklamasını yapmak zorundadırlar. Milli Bayramlarımıza şahsen veya temsil ettikleri siyasi parti yüzünden gerekli saygıyı göstermiyorlarsa da, temsil ettikleri makam gereği Kuva-yi Milliye şehrine yakışır bir tavır ile katılmaları gerekmektedir. Bizler Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset yapan siyasetçiler olarak Milli değerlerimize, birliğimize ve beraberliğimize, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, Türk Bayrağının şanlı gölgesi altında "Ulus Devlet" bilinci ile yaşamaya saygı gösteren bütün vatandaşlarımız ile birlikte olmak için mücadele ediyoruz.
ŞEHİT ÖĞRETMEN ŞENAY AYBÜKE YALÇIN'IN İSMİ GENÇLİK MERKEZİNDE YAŞAYACAK
 Geçtiğimiz günlerde kamuoyunda tartışmalara yol açan bir mahkeme kararı ile Şehit Öğretmen Şenay Aybüke Yalçın’ın ismi, Edremit’te verilmiş olduğu bir liseden kaldırılmıştır. Edremit Liseliler Derneğinin açmış olduğu dava ile ilgili olarak halkımızın yaşadığı hassasiyetleri göz önünde bulunduran Edremit Belediye Başkanımız Selman Hasan Aslan’ın talimatıyla Edremit İlçemize kazandırmaya çalıştığımız, tadilatı bitmek üzere olan Atatürk Gençlik Merkezimizin isminin ‘’Atatürk Gençlik Merkezi Şehit Öğretmen Aybüke Şenay Yalçın Kültür Kompleksi’’ olarak değiştirilmesi kararı alınmıştır. Böylece hain terör örgütü PKK tarafından şehit edilen Edremit’in evladı şehit öğretmenimizin adı yaşatılmış olacaktır. Cumhur İttifakı temsilcilerinin bu olay karşısında siyasi bir rant elde etme çabasının ötesine gitmeyen söylemleri karşısında biz Cumhuriyet halk partili siyasetçiler olarak, Cumhuriyetimizin aydınlanma mücadelesinde görev yapan Genç Öğretmenizin adını yaşatmak ve gençlerimize örnek teşkil edecek bir kültür merkezine onun adını vermek için gerekli adımları atmış bulunuyoruz. 
SOYKIRIM İDDİALARINI EN SERT DİLLE KINIYORUZ
  Üzülerek görüyoruz ki Türk ulusuna soykırımcı diyen okyanus ötesinin sesi Biden'a bırakın aslan gibi  kükremeyi, kedi gibi bile miyavlayamayanların yanında durmanın ezikliği ile bu konuda tek söz edememiştir. CHP, Biden'a en sert tepki ve açıklamayı yapan parti olmuştur. Ülkemizi töhmet altında bırakan bu açıklamaları bizler en sert dille kınıyoruz. Sayın il başkanının ortaya karışık açıklama yapacağına, ülkemize, ulusumuza hakaret saydığımız Soykırım açıklamasına tepkisini göstermesini bekliyorum. Ülkemizi rezil edenlerin, ABD başkanının soykırım sözüne Türk Halkının beklediği gerekli ve güçlü cevabı veremeyenler olduğunu bütün Dünya bilmektedir. Sözde çözüm süreci adı altında kazılan terör hendeklerini görmezden gelen, terör örgütü mensuplarını kapılarda kurdukları mahkemelerde aklayıp, birlikte halay çekenler ile ittifak kurmuş olanlar bize milliyetçilik dersi veremezler. Vitrin süsü arayanlar, ülkeyi yönetmeye çalışanların bütün beceriksizlik ve yanlışlarına rağmen yanlarında duranların kim olduğuna bakmalıdırlar. 
EKMEĞİNİN PEŞİNDE OLAN ESNAFIMIZI YALNIZ BIRAKANLAR MİLLİYETÇİLİKTEN BAHSETMESİN
  Ekmeğinin peşinde olan halkımızın her daim yanında olduklarını ve destek verdiklerini söyleyip, bugüne kadar hiçbir çarşı, pazar ziyaretinde görünemeyen; bu salgın döneminde zor durumda kalıp evine ekmek götüremeyen esnafın yaşadığı zorluklardan bir nebze olsun bahsetmeyenler bize milliyetçilik dersi veremezler. 
  Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet etmiş olduğu Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek bizlerin en öncelikli görevidir. Bu tarz ucuz siyaset oyunlarına karşı hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Ösen, 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü’nü kutladı

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen, basını özgür olmayan bir ülkede demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediğinden söz edilemeyeceğini söyledi.

 

3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla bir açıklama yapan DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Ösen, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılındaki “Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır” ve 1929 yılındaki “Gazeteciler bizatihi gördüklerini, bildiklerini, düşündüklerini samimiyetle yazmalıdırlar” sözlerine de atıfta bulunarak “Basın özgürlüğü, demokrasinin sigortasıdır, basını özgür olmayan bir ülkede demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediğinden söz edilemez” dedi.

 

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün özel hayatı gerekçe göstererek eylemlerde görüntü alınmasını engelleyen 27 Nisan günü yayınladığı genelgenin ilk günden itibaren basın özgürlüğünü kısıtlayıcı şekilde uygulanmaya başlandığını vurgulayan Seda Kaya Ösen, şu açıklamayı yaptı:

“Devletin bütün eylem ve işlemleri kamunun denetimine tabidir. Aksi halde güçlü bir demokrasiden söz edilemeyeceği açıktır. Emniyet Genel Müdürlüğü, kamuya açık alanlarda özel hayatı gerekçe göstererek polisin müdahalesi sırasında görüntü alınmasını yasaklamaya çalışarak bir hukuk garabetine imza atmıştır. Üstelik bu genelge daha ilk günden yazılı ve görsel medya mensuplarının kamuoyu adına denetim görevlerini yapmalarını engelleyecek şekilde uygulanmaya başlanmış, 1 Mayıs günü yürüyüş ve basın açıklaması yapmak isteyenlere yönelik olarak polisin orantısız şiddetini görüntülemeye çalışan basın mensupları engellenmiştir. Yönetme erki şiddetten yana evrilmeye başlayan hükümetin artık basının görüntü almasına bile tahammülü kalmamaya başlamıştır. Kaldı ki ‘polisin özel hayatı’ gerekçesi, ilerleyen süreçte yurt içinde can güvenliğimizin teminatı emniyet güçlerinin her işlemine kamuoyunda şüphe ile yaklaşılmasına neden olunacağı da akıldan çıkarılmamalıdır. Sadece bu uygulama bile tek adam rejimi olarak uygulanmaya çalışılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yerine neden güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunduğumuzun haklı göstergesidir.”

 

 

 

 

DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Ösen, Sınır Tanımayan Gazeteciler'in (RSF) yayınladığı yıllık Dünya Basın Özgürlüğü raporunda, salgın sırasında 180 ülkenin neredeyse dörtte üçünde gazeteciliğin tamamen veya kısmen engellendiği, Türkiye’nin listede Bangladeş, Rusya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin ardından 153. sırada yer aldığını da hatırlatırken, “Hepimiz biliyoruz ki, basın demokratik hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru, haber alma ve yayma özgürlüğünün,  en etkili aracıdır. Toplum ve ülke yararına kamuoyunun duygu ve düşüncelerini objektif olarak yansıtmasına, insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Tarafsız ve objektif bir biçimde haber ve bilgi akışı sağlayarak toplumu aydınlatma ve doğru bilgilendirme görevi yapmaktadır. Önemli bir kamu hizmeti niteliğindeki bir görevi yerine getirmektedir. Çok zorlu şartlarda kamuoyuna haber ve bilgi akışını sağlamak adına büyük bir özveriyle, yerel, yaygın, yazılı, görsel ve işitsel alanda görevlerini sürdüren tüm basın mensuplarımızın, “Dünya Basın Özgürlüğü Günü”nü kutluyorum” dedi.

 

1994 yılında Birleşmiş Milletler tarafından alınan bir karar doğrultusunda, 3 Mayıs tarihi tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlanıyor.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı