Aylık arşivler: Mayıs 2021

Centrum’dan ‘bağışıklığınıza multi destek*’ sağlayan reklam filmi

Centrum’un, güçlü bir bağışıklık sistemi için takviye edici gıdanın önemini anlattığı eğlenceli reklam filmi yayında.

 

Bağımsız araştırma şirketlerinin yaptığı araştırmalara göre** Covid-19 döneminde takviye edici gıdaların kullanım oranı yüzde 40 oranında artarken, her 5 kişiden 3’ü bu dönemde besin takviyesi kullanmaya başladı. Tüketiciler; içerisinde olduğumuz pandemi döneminde daha sağlıklı beslenmek,  daha uzun süre spor yapmak, uyku düzenine dikkat etmek gibi bağışıklık destekleyici birçok önlem alırken, yüzde 74’lük bir kesim hala bağışıklık destekleyici alternatifler arıyor.  

 

GSK Tüketici Sağlığı’nın bu zorlu dönemde Centrum markasıyla tüketici içgörülerine dayanarak çektiği yeni reklam filminde yer alan; Aslı Hanım ve Can Bey karakterleri “bağışıklık sistemini güçlendirmek için  düzenli spor, sağlıklı beslenme ve düzenli uyku haricinde  ne yapılabilir?” sorusunu izleyenlerle buluşturuyor. Centrum, yeni reklam filminde 13 vitamin ve 11 mineral içeriğine vurgu yaparak tüketicileri vitamin ve mineraller konusunda bilinçlendirmeyi hedefliyor.’Centrum’la bağışıklığınıza multi destek* ‘sloganıyla çekilen eğlenceli reklam filminde son dönemde çok popüler olan kıyafet değiştirme akımından ilham alındı.

 

Barış Berberoğlu imzalı reklam filminin prodüksiyonunu Hogarth ve 3/2 üstlendi. 

 

Künye

Reklamveren: GlaxoSmithKline Tüketici Sağlığı

Reklamveren Yetkilileri:   

Gülden Duykan Kankotan – Pazarlama Direktörü

Özge Özgüleryüz – Marka Müdürü

Reklam Ajansı: 4129Grey

CEO&CCO: Alemşah Öztürk

Strateji ve Müşteri İlişkilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı: Leslie Krespin

Yaratıcı Yönetmen: Merve Subaşı

Tasarım Direktörü: Koray Doyran

Yaratıcı Ekip: Tuğkan Cabbar, Pınar Ulus, Özülkü Usel

Müşteri İlişkileri: Ekin Burcu Güler, Aycan Uçaravcı

Dijital İletişim Ekibi: Soner Saygılı, Defne Ayvaz

Operasyon Ekibi: Yaşar Eser, Miray Sincer

Ajans Prodüktörleri: Gülşah Batıbeki, Kasım Bektaş, Can Aran, Sezgin Saka

Medya Planlama: Publicis Group 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Mobil uygulamaların kullanımı kolay riski çok

Günümüzde bankacılık, e-ticaret, kriptopara, e-devlet uygulamaları yaygın olarak bireyler ve kurumlar tarafından kullanılıyor. Sundukları çözümlerle hayatı kolaylaştıran mobil uygulamalardaki riskler de giderek artıyor. Kişisel ve kurumsal bir çok değerli veri barındıran uygulamalara yönelik kötü amaçlı kişilerin neden olduğu güvenlik  ihlalleri ne yazık ki kötü sonuçlar doğuruyor.

 

 

 

Mobil dünyadaki tehditleri araştıran ve çözümler geliştiren siber güvenliğin lider kuruluşu ESET kullanıcıların güvenliğini sağlamak için önemli projelere imza atıyor. Google Play ve Chrome’u korumak için Google ile işbirliği yapan ESET, müşterileri ve şirketleri korumak ve bilinçlenmelerini sağlamak için dünya genelinde araştırmalar gerçekleştiriyor.  

 

ESET’in Birleşik Krallık, ABD, Avustralya, Japonya ve Brezilya'da çeşitli sektörlerde yer alan 10.000 tüketici ve 1.200 şirket liderinin katıldığı Finansal Teknolojiler (Fintech) araştırması, FinTech uygulamalarından yararlanırken insanların ne kadar risk aldığını ve risklerin ne kadar farkında olduğunu ortaya koyuyor. Uygulamaların popülerliği giderek artarken, hiç kimse pandeminin dijital hayatlar üzerindeki etkisiyle ilgili öngörüde bulunamıyor. Bölgesel ve ulusal kısıtlamalar, fiziksel anlamda şirketlerin kısıtlanması sonucunda dijital cihazlara ve uygulamalara yönelim her zamankinden çok daha fazla. FinTech platformlarını ve çözümlerini kullanmaya duyulan ilgi inanılmaz derecede arttığı için uygulama güvenliğinin mutlaka ciddiye alınması gerekiyor.

 

Dijital uygulamalara ilgi her zamankinden fazla 

Araştırmanın sonuçları müşteriler ve şirketler arasında FinTech çözümlerinin popülerliği oldukça artığını gösteriyor. Dünya genelindeki müşterilerin neredeyse üçte ikisi (62) bir şekilde FinTech uygulaması veya platformu kullanıyor. Ayrıca şirket liderlerinin üçte ikisinden fazlası (68) şirketlerinin FinTech yatırımlarının 2021/2022 yılında artmasını beklerken, ankete katılan üst düzey yöneticilerin 81’i de COVID-19’un finans bilgilerinin güvenliğini iyileştirmeye duyulan ihtiyacı artırdığı konusunda hemfikir.

 

Gizlilik politikaları okunmuyor

Ancak dünya genelindeki müşterilerin 42’si ücretsiz bir FinTech uygulaması veya platformu kullanırken, bu müşterilerin yarısı kullandıkları uygulamanın verilerini satması durumunda neler olabileceğini bilmiyor. Ayrıca insanların yalnızca 31’i indirmeden önce bir FinTech uygulamasının hüküm ve koşullar metnini okurken, yalnızca 29’u gizlilik politikasını okuyor. 

Ankete katılan tüketiciler arasında beş kişiden biri kendisini teknoloji yetkinliği konusunda gelişmiş olarak derecelendirse de bunların 31’i parola yöneticisi kullanmıyor. Dört veya daha fazla FinTech uygulaması kullananların büyük bir çoğunluğu güvenlik yazılımı yüklüyor ve bu nedenle daha iyi korunuyor. Ancak FinTech uygulamalarının riskleriyle ilgili çok fazla bilgi sahibi değiller. Yalnızca 17’si dijital cüzdan, bütçe uygulamaları veya e-ticaret uygulamaları gibi FinTech uygulamalarının kullanılmasından kaynaklanabilecek risklerle ilgili mevcut bilgilerin yeterli olduğunu düşünüyor. 

 

Siber suçlular sektörleri olumsuz etkileme potansiyeline sahip  

Şirketlerin 72’si daha iyi finans güvenliği için yeni teknolojilere aktif olarak yatırım yapmaya öncelik veriyor. Üst düzey yöneticilerin 81’i yeni teknoloji çözümlerine yatırım yaparken siber güvenliğe öncelik verdikleri bir yaklaşım benimsediklerini belirtiyor. Dünya genelinde şirketler FinTech çözümlerine ve siber güvenliğe öncelik verse de siber suçlular büyük bir tehdit unsuru oluşturmaya devam ediyor. Ankete katılan şirketlerin yarısından fazlası (58) güvenlik konusunda kendine güvenirken, bir siber güvenlik olayından etkilenebileceğinin de farkında. Bu şirketlerden bilgi işlem, araştırma ve analiz sektöründe olanlar (93) ve muhasebe, bankacılık ve finans sektöründe olanlar (87) bir siber güvenlik olayının kendilerini büyük ihtimalle etkileyebileceğini düşünüyor. Geçmişte bir siber saldırı deneyimleyen şirketler 45’lik bir orana sahip. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye'de organik kelimesi suistimal ediliyor

Son yıllarda organik gıda kavramı tüketicilerin giderek daha çok dikkatini çekiyor. Ancak bir gıdanın organik olabilmesi için hangi özelliklere sahip olması gerektiğini biliyor muyuz? Organik gıda üretiminin sanılandan çok daha fazla aşaması var.

Etiket okuma alışkanlığının yanında etikette belirtilen özellikler hakkında da yeterli bilgiye sahip olmanın önemine değinen, Türkiye’nin ilk sağlıklı ve organik atıştırmalık markası GekoO’nun kurucusu Biyolog Özlem Atabaş, organik gıda üretiminin aşamaları ile ilgili önemli bilgiler verdi. Atabaş, organik ürün kullanımının özellikle felsefi ve ahlâki yönlerinin altını çizerek, bunun bir yaşam tarzı olarak benimsenmesi gerektiğini söyledi.

ORGANİK ÜRÜN NEDİR?

“Ekolojik döngü içerisinde doğaya uyumlu bir üretim modeli olan organik (ekolojik, biyolojik) tarım kısaca; toprak, ekosistem ve insan sağlığını devam ettiren bir üretim sistemidir” şeklinde konuşan Atabaş, Türkiye'de ‘organik’ kelimesinin suistimal edildiğine vurgu yaptı. 

Türkiye’de, organik sertifikası olmadığı halde bu etiketle satılan sayısız ürün olduğuna dikkat çeken Atabaş, “Adı ‘organik’ ile başlayıp hiçbir ürünü organik olmayan e-ticaret siteleri, dükkanlar, pazarlar ve sosyal medya hesaplarında yanıltıcı tanıtım ve satış yapılıyor” şeklinde konuştu.

Peki organik ürün nedir? Atabaş, tüketicilere konu ile ilgili şu bilgiyi verdi:

“Organik ürün; hormon, genetik olarak modifiye edilmiş organizmalar (GDO), sağlığa zararlı tarım ilaçları, suni gübre, yapay kimyasallar, antibiyotikler, koruyucuların kullanılmadığı sağlıklı ürünlerdir. Bir ürünün organik olarak üretilip pazarlanabilmesi için, T.C. Organik Tarım Kanunu ve Organik Tarım Yönetmeliği'ne uygun olarak üretilip, Tarım Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş Organik Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşları tarafından denetlenmesi, laboratuvar analizlerinin yapılması, izlenebilirlik sistemi ile her aşaması kayıt altına alınıp belgelendirilmiş olması gerekir.”

Atabaş, dünya çapında organik tarım hareketini bir çatı altında toplayan Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM), organik tarımın uluslararası güvenilirliğini sağlayacak olan temel standartları oluştururken ortaya koyduğu 4 temel ilkeyi de hatırlattı:

SAĞLIK: Toprak, bitki, hayvan, insan; tüm gezegen sağlığını bir bütün olarak sürdürmek

EKOLOJİ: Ekolojik sistem ve döngülerine sadık kalmak

ADALET: Ortak çevre ve yaşam fırsatlarında adaleti sağlamak

ÖZEN: Şu an ve gelecek nesillerin refahı ve çevreyi korumak için tedbir ve sorumluluk almak

“Benim için ‘organik’ sadece kendi sağlığımız için organik ürün tüketmek demek değil” şeklinde konuşan Atabaş, “Aynı zamanda yaşam tarzımızı da bu üretim sisteminin felsefi ve ahlâki yönüyle bütünleştirmek; doğayla uyumlu bir bütün olmaktır” diyerek tüketicilere yol gösterici mesajlar verdi.

ORGANİK GIDADA ÇARPICI SORULAR

Organik gıda tüketiminin sadece insan sağlığı için değil doğaya uyumlu bir yaşam için de önemli olduğunu vurgulayan Atabaş, tüketicilere çarpıcı sorular soruyor:

“Bir gıdanın; popüler beslenme akımları ve düşük maliyet kaygılarıyla yerelliğine ve biyoçeşitliliğine müdahale ediliyorsa, yetiştirildiği bölgenin ekosistemi tahrip ediliyorsa, tarım işçileri adaletsiz çalışma koşullarına sahipse, uzak ülkelerden nakliye, soğutma ve ambalajlama işlemlerinde karbon ayak izi çok yüksekse, kısaca doğal kaynaklara endirekt zarar veriliyorsa o gıda teknik olarak organik kabul edilebilir ama ekolojik olabilir mi?”

 

‘DOĞAL, KATKISIZ, ÇİFTLİKTEN…’ ORGANİK Mİ GERÇEKTEN?

Organik gıdaların üretim aşamaları bunlarla da bitmiyor. Pestisit, herbisit gibi tarım zehirleri, suni gübreler, depolama sırasında yapılan ilaçlamalara da değinen Atabaş, şunları söylüyor:

“Yediğimiz elmanın içinden çıkan bir kurtçuk, yeşilliklerin arasında gezen tırtıllar, bakliyatların bir süre kelebeklenmesi işin doğasında var ve bir nevi garanti. Zehirli bir gıda yemektense minik bir kurtçukla elmamı seve seve paylaşmayı tercih ederim. Yalnız, unutmayalım elmanın kurtlu olması suni gübre kullanılmadığı, hormonsuz olduğu anlamına gelmez.” 

Ürün etiketlerinde yer alan ve tüketicileri yanıltan ifadelere de dikkat çeken Atabaş, “Bir ürünün ‘doğal, naturel, katkısız, hormonsuz, saf, köy ürünü, çiftlikten, ev yapımı, sağlıklı’ gibi ifadelerle pazarlanması onun organik olduğu anlamına gelmez” uyarısında bulundu. Atabaş, tüketicilere “Eğer bir ürünü kendiniz yetiştirmiyorsanız mutlaka organik sertifikası olup olmadığına bakın” mesajını verdi.

GEZEGENİN SAĞLIĞI İÇİN DE ORGANİK GIDA TÜKETMEK…

Organik üretim ve tüketimin sadece insan için değil gezegenin sağlığı ve iyiliği için de önemli olduğunu vurgulayan Özlem Atabaş, organik ve organik olmayan (konvansiyonel) gıdaların arasındaki farkları şöyle sıraladı:

*Organik ürünlerin kokusu, aroması, damakta bıraktığı gerçek tat konvansiyonel bir ürünle asla karşılaştırılamaz. Bunun yanında son kullanma tarihini uzatmak için koruyucu kullanılmadığından organik gıdanın daha taze olduğu söylenebilir.

*Bazı bilimsel çalışmalar, organik besinlerin konvansiyonel olarak yetiştirilen benzerlerinden daha fazla vitamin, mineral, antioksidan gibi besin öğelerine sahip olduğunu göstermektedir. Ek olarak koruyuculara, kimyasallara ve besinlere alerjisi olan insanlarda sadece organik b
esinleri tükettiğinde bu semptomların azaldığı veya yok olduğu görülmüştür.  

*Organik ürünler pestisit, fungusit, herbisitler ve insektisit gibi kimyasalları içermez. Suni gübre, GDO’lu tohum kullanılmaz. Bu kimyasalların ve yapay maddelerin bölgesel tarımda çokça kullanılan ve yediğimiz besinlerin içinde veya üzerinde kalan kalıntıların riski büyüktür. Bugün otizmden, hormon bozukluklarına, kanserden alerjilere birçok kronik hastalığın sessiz tetikleyicileri olduğunu bilimsel kanıtlarıyla biliyoruz.

* Organik çiftçilik çevre için daha iyidir. Ekolojik tarım uygulamaları hava kirliliğini azaltır, suyu korur, toprak kaymasını azaltır, toprak verimliliğini arttırır ve daha az enerji kullanır. Organik çiftçilik küçük hayvanlar ve kuşlar için de daha iyidir; çünkü kimyasal ilaç kalıntıları kuşlar, arılar ve küçük hayvanlar için yeniden üremeyi zorlaştırabilir ve hatta onları öldürebilir. 

*Organik çiftlikler daha verimli toprağa sahip olma, daha az enerji kullanma ve daha fazla karbon tutma eğilimindedir. Araştırmalar, organik çiftliklerin geleneksel tarıma kıyasla 45 daha az enerji kullandığını, 40 daha az karbon emisyonu açığa çıkardığını ve 30 daha fazla biyolojik çeşitliliği teşvik ettiğini göstermiştir.

TÜRKİYE’DE ORGANİK GIDAYA OLAN GÜVEN DÜŞÜK

Türkiye’de organik üretime olan güven düzeyinin çok düşük olduğunu belirten Atabaş, bu ürünlerdeki fiyat politikasının da tüketiciyi uzaklaştırdığının altını çizdi. Ancak bu noktada aslında konvansiyonel ürünlerin ‘fazla’ ucuz olduğunu vurgulayan Atabaş, güvenli gıda tüketiminin bireysel sağlık giderlerini önemli ölçüde azalttığını bir kez daha hatırlattı.

Atabaş, Türkiye’deki bir diğer sorunun da ülkemizde üretilen organik ürünlerin çok büyük bir yüzdesinin yurt dışına ihraç edilmesi olduğunun altını çizdi. Bu sorunun iç piyasadaki satışların artmasıyla çözülebileceğini vurgulayan Atabaş, “İç pazarda likidite gerçekten bizi aşan bir sorun” yorumunu yaptı.

GEKOO NE VAADEDİYOR?

GekoO’da dürüst ve adil, gıda güvenliğine dayalı, gerekli sertifikalar ve dinamik bir kontrol mekanizmasına sahip şekilde üretim yaptıklarını belirten Özlem Atabaş, ürünlerinin hammaddelerine kadar organik ürün belgesine sahip olduğunu belirtti. 

Paketleme aşamasına kadar etkin bir şekilde kontrol edilen GekoO ürünlerinde üretim ve pazarlamanın tüm aşamalarında karbon ayak izi, geri dönüşüm gibi, doğa dostu üretim ve tüketim ilkelerine dikkat edildiğinin altını çizen Atabaş, “Adil ve dürüst ticarete inandığımız için uzun vade talep eden, yüksek iskontolar ile çalışan zincir marketlerden ve satış noktalarından uzak duruyoruz. Aşırı tüketimi önlemeyi, ürüne değer vermeyi, emeğe ve doğaya saygıyı duymayı her seferinde hatırlatıyoruz” şeklinde konuştu.

Atabaş, kadınların ekonomik olarak güçlenmesini ve kadın istihdamını arttırmayı hedeflediklerini de vurgulayarak, “Bu işi yapmamızın tek akılcı nedeni, ekolojik tarımın küresel iklim değişikliğini gerileteceğine, en önemlisi yaşamı ayakta tutacağına inanmamız” mesajını verdi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Johnson & Johnson Vision’ın astigmatik kırma kusuruna yönelik yumuşak kontakt lensi ACUVUE OASYS® 1-Day for ASTIGMATISM artık Türkiye’de

Göz sağlığı alanında dünya lideri Johnson & Johnson Vision’ın, Göz Kapağı ile Stabil olan Tasarım ve HydraLuxe™ teknolojisiyle kalıcı ve net görüş, aynı zamanda maksimum konfor2 sağlayan günlük kullan-at kontakt lensi ACUVUE OASYS® 1-Day for ASTIGMATISM Türkiye’de satışa sunulmaya başladı.

Görme kusuru olan bireylerin yaklaşık yarısının en az bir gözünde astigmat görülür3 ve tam düzeltmeyle hastanın görüşü iyileşirken yaşam kalitesi de artar4. ACUVUE OASYS® 1-Day for ASTIGMATISM iki teknolojiyi birleştirir:

  • HydraLuxe™ Teknolojisi, bireyin kendi gözyaşı filmiyle bütünleşen gözyaşı benzeri moleküller ve yüksek düzeyde nefes alabilen hidrate edilmiş silikon içerir5. Bu gözyaşı benzeri moleküller, stabil gözyaşı tabakasını desteklemeye ve yorgun göz hissini önlemeye yardımcı olur.
  • Göz Kapağı ile Stabil olan Tasarım, baş ve göz hareketlerinde bile lensin doğru yerde kalmasına yardımcı olmak için göz kapaklarının doğal gücünden yararlanır.

ACUVUE OASYS® 1-Day for ASTIGMATISM, 99 ilk uygulama başarısı6 ve olağanüstü görme performansıyla uygulama verimliliğini destekler6.

Johnson & Johnson Vision Türkiye Profesyonel Eğitim ve Gelişim Müdürü Op. Dr. Banu Arslan, “Astigmatik kırma kusuru olan bireylere en uygun kontakt lens seçeneğini sunmak için yola çıktık. ACUVUE OASYS® markasından beklenen maksimum konforla net görüş sağlayacak bir kontakt lens tasarlamak için en iyi malzeme ve teknolojilerimizi bir araya getirdik. Esas olarak, yerçekimiyle stabil duran ve genellikle alt kısımlara doğru kalınlaşan diğer astigmat lenslerinin aksine ACUVUE OASYS® 1-Day for ASTIGMATISM, göz kapaklarının doğal gücünü kullanarak göze sabitlenir. Aynı zamanda simetriktir ve bu sayede lensle alt göz kapağı arasında minimum etkileşim sağlar” dedi.

ACUVUE OASYS® 1-Day for ASTIGMATISM geniş bir parametre aralığında satışa sunulacaktır. Bu kontakt lens, UVA ışınlarının 96'sından fazlasını ve UVB ışınlarının 99,9'unu bloke ederek birinci sınıf UV koruması sağlar.*

 

Gözden Esinlenen Tasarım 

Johnson & Johnson Vision, 30 yılı aşkın süredir özellikle kaliteli kontakt lensler üzerinden görme kalitesini iyileştirmeye odaklanarak insanların yaşamlarına önemli farklılıklar katan teknolojiler yaratma hedefinden asla ödün vermiyor.

Göz sağlığı uzmanları, hasta ihtiyaçlarına odaklanarak AR-GE çalışmalarını gözün doğal işlevini tamamlayacak şekilde tasarlanmış yenilikçi çözümler üretmeye yönlendirdi. ACUVUE® markası, göz yapısına uyumlu kontakt lensler geliştirerek, kontakt lens kullanımı sırasında gözün doğal sağlığını en üst seviyeye çıkarmayı hedefler. Bu sayede hastalara ve göz sağlığı uzmanlarına olağanüstü bir deneyim sunar.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Metin Kartal'dan örnek davranış!

Bugüne kadar yapmış olduğu yardımlarla isminden sıkça söz ettiren ünlü iş insanı Metin Kartal,200 aileye Ramazan paketi dağıttı.

Ticaretin yanı bir dergide Ekonomi müdürlüğü  ve haber sitesinde köşe yazarlığı yapan Kar Gümüş Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kartal,pandemide zor durumda olan 200 aileye Ramazan paketi dağıttı. Başalatıkları kampanyanın Ramazan ayının sonuna kadar  devam edeceğini dile getiren Kartal,'Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de pandemi nedeniyle çok zor günler geçiriyoruz. Maddi durumu iyi olmayan 200 aileyi tespit ettik ve gıda yardımında bulunduk. Yardımlarımız devam edecek. İnşallah bu zor günleri millet olarak hep birlikte atlatacağız'dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

ABD’ye açılan başarılı Türk girişimi Repzone

ABD’ye Açılan Repzone’dan Dünyanın Her Yerine Global Pos Veri Toplama Hizmeti

 

Bilgera Yazılım tarafından geliştirilen “Repzone” platformu, Koronavirüs salgının etkisinin sürdüğü tüm sektörler için yapay zeka teknolojisini kullanarak, verimliliği artıran hizmetler sunuyor. Çok kanallı B2B ticaret platformu “Repzone”, satış ekibi otomasyonu, perakende yönetimi, B2B e-ticaret ve rota takip gibi imkanların yanı sıra, Global Pos Satış Veri Toplama özelliğine de sahip.

 

2007’de Türkiye’nin dünyada öncü yazılım şirketleri arasında yer alması hedefiyle kurulan Bilgera Yazılım, tasarladığı yapay zekadan faydalanan bulut tabanlı “Repzone” platformu saha satış otomasyonu ve veri toplamanın çok ötesinde, pazar ihtiyaçlarına paralel olarak "B2B", çoklu kanal ile global veri toplama gibi ek özellikleri de bünyesinde barındırıyor. Uygulama, özellikle Koronavirüs salgınının ekonomik etkilerinin devam ettiği bu günlerde Global Pos veri toplama özelliğiyle öne çıkıyor.

 

Repzone Satış Pazarlama ve İş Geliştirme Koordinatörü Ayhan Sivri, Global Pos veri toplama hizmetinin salgın şartlarında şirketlere sahadan veri edinme ve bunların analizi konusunda çok önemli avantajlar sağladığını belirtiyor. Salgın döneminde alınan tedbirler doğrultusunda saha personellerinin faaliyetlerinde oluşan ziyaret kısıtlamalarının sorumlu oldukları satış noktalarından alınan stok, satış v.b. verilerin azalmasına neden olduğunu belirten Ayhan Sivri, bu eksikliğin satış kanallarının ticari paketlerinden (ERP) sağlanacak olan entegrasyonlar aracılığıyla bu verilerin toplanmasında firmalara çözüm sağladıklarını belirtmektedir. 

 

B2B TİCARET PLATFORMU OLARAK GENİŞ HİZMETLER SUNUYORUZ

 

P&G ve ABD'de start-up şirketlerindeki tecrübesinin ardından, Bilgera Yazılım’ı kuran Umut Sevin, platformda Mobil CRM, Mağaza İçi Etkinlik, Global POS veri toplama yapılabildiğini de sözlerine ekleyerek, firmalara sundukları desteği, “Saha operasyonu olan tüm firmalara değer katıyoruz. Su anda çoklu kanal B2B ticaret platformu olarak sunulan platformda Mobil CRM, Mağaza İçi Etkinlik, Saha Satış Otomasyon, B2B, Global POS (satış/stok) verisi toplama yapılabiliyor. Saha veri toplama, denetim ekipleri dinamik olarak tasarlanabilen formlar üzerinde resim, video, imza destekli olarak veri giriş imkanları da sağlanıyor. Saha satış ekipleri tüm saha satış surecini uçtan uca platform üzerinden yürüyor. Müşteriler siparişlerini B2B platformumuz üzerinden girebiliyor. Bölgesel distribütör ve büyük perakende noktalarının satış verileri sisteme aktarılıyor” sözleriyle anlatıyor.

 

SALGIN DÖNEMİNDE SAHADAN VERİ TOPLAMA KOLAYLIĞI

 

Repzone Satış Pazarlama ve İş Geliştirme Koordinatörü Ayhan Sivri ise Global Pos veri toplama hizmetinin Türkiye ve global ölçekte şirketlere sunulduğunu vurguluyor. Bu sayede sahadan veri toplama ve analiz ile raporlama işlemlerinin salgın şartlarından da devam edebildiğini belirten Sivri, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Global Pos Veri Toplama hizmetiyle müşterilerin ticari paketlerinden stok, satış verilerini belirlenen periyotlarla Repzone platformuna alıyoruz ve bu verilere sağlanan analiz ile raporlarla müşterilerimize çözümler sunuyoruz. Dolayısıyla hem B2B platformuyla hem de Global Pos ile pandemi döneminde yaşanan sahadan veri edinilmesi, bunların anlamlı hale getirilmesi ve raporlanmasında yaşanan eksikliği bu şekilde kapatıyoruz."

 

SAHA VE VERİ: UÇTAN UCA KONTROL

 

Ayhan Sivri sözlerine şunları ekledi: “Satış ve dağıtım kanalı bulunan tüm firmaların distribütörlerine ait satış verilerini direkt olarak bayilerin kullanmakta olduğu ticari paketlerden veya 3. Parti entegrasyonlar üzerinden elektronik ortamda toplayan bir çözüm olan Global Pos Veri Toplama özelliği ile B2B Ticaret platformunda veri toplama, analiz ve uçtan uca kontrol etme gibi faydalar sunarak müşterilerimize değer katıyoruz. Verilerin merkezi iş zekası platformuna aktarılması, işlenmesi ve analiz edilmesi ile B2B ticarette yeni bir döneme kapı açıyoruz.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türk Telekom’dan “İşin Geleceği Hackathonu”

Türk Telekom, genç yetenekleri ve yenilikçi fikirleri desteklemeye devam ediyor. Bu kapsamda, Türk Telekom’un düzenlediği ‘İşin Geleceği Hackathonu’nda yurt içinden ve yurt dışından katılan gençler yarışacak. Etkinlik kapsamında, Covid-19 süreci ile iş dünyasında karşı karşıya kalınan problemler ve yenilikçi uygulama önerileri çevirim içi platformda ele alınacak.

 

 

İlk üçe 45 bin TL ödül

Bireysel veya en fazla dört kişilik takımlarla, iş geliştirme, tasarım ve proje yönetimi alanlarında yarışacak katılımcılardan dereceye giren üçüncüye 10 bin TL, ikinciye 15 bin TL, birinciye 20 bin TL olmak üzere toplamda 45 bin TL’lik ödül verilecek. Bir yıl boyunca Türk Telekom Santral Topluluk Merkezi’nde ücretsiz ofis imkânı sunulacak. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

NetWork ile Şehirde Yaz Erkek Koleksiyonu

NetWork, İlkbahar/Yaz 2021 sezonunda güçlü ve dinamik koleksiyonuyla stil sahibi erkekleri doğanın çekim alanına davet ediyor. Mevsimin yüksek enerjisini yansıtan tasarımların her biri, şıklık ve konforun mükemmel birlikteliğini ortaya koyuyor.

 

Saks mavisi, fıstık yeşili, hardal sarısı gibi canlı renklerin yanı sıra toprak tonlarının da geniş yer kapladığı koleksiyonda, smart casual gömlekler natürel dokuları ve doğadan ilham alan desenleriyle öne çıkıyor. Kusursuz kalıpları ve geniş renk yelpazesiyle dikkat çeken şort ve denim pantolon modelleri yüksek dozda hareket özgürlüğü ve kolay kombinleme olanağı sunarken, konforlu trikolar jogger pantolonlara mükemmel bir uyumla eşlik ediyor.

 

Minimal stil kodlarından referans alan NetWork Shoes&Bags koleksiyonu da doğal malzemeleri ve güçlü renk paletiyle günün her anında tercih edilebilecek farklı alternatifler sunuyor. Pastel renkli süet loafer’lar, kalitesiyle farkını ortaya koyan deri makosenler ve yalın hatlara sahip sneaker’lar, deri ve süet çantalarla bir araya gelerek modern ve zamansız görünümler yaratıyor.

 

Tüm tasarımları ve daha fazlasını keşfetmek için NetWork mağazalarına davetlisiniz.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sürdürülebilir Dünya için Bilgi Teknolojileri

ÇEVKO (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıklarını Değerlendirme) Vakfı, öncülüğünü yaptığı sürdürülebilir geri dönüşüm sisteminin gelişimi ve ambalaj atıklarını kaynağında ayrı toplamanın artırılması hedefiyle yaptığı çalışmaları 30 yıldır artan bir ivmeyle sürdürüyor. Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı, sahip olduğu bilgi birikimi, yurt içi ve yurt dışı ilişkileri, deneyimli insan kaynağı, özel sektör – kamu ve yerel yönetimler – akademik kurumlar ve toplumsal iş birliklerinin sinerjisiyle, İklim Değişikliği ve Döngüsel Ekonomi konularında da düşünsel önderlik yapan kuruluşlar arasında yer alıyor.

 

ÇEVKO Vakfı’nın 30’uncu, Türkiye Bilişim Derneği (TBD)’nin 50’inci yılı kapsamında düzenlenen “Dijitalleşen Dünyada Çevre ve Doğal Kaynaklar: Belediye, Tüketici ve Sanayi Perspektifinden Sıfır Atık Yönetimi” çalıştayı, yerel yönetim, özel sektör ve STK yetkililerini bir araya getirdi. 

 

Online ortamda gerçekleşen çalıştayın açılış konuşmasını yapan ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, sözlerine “Gelecek kuşaklar, belki de, Endüstri Devrimi’nden sonraki zamanı “Antroposen Çağı”, içinde bulunduğumuz 1990’dan sonraki zamanı da “Bilişim Dönemi” olarak adlandıracaklardır.  Gerçekten de bugün 8 milyara yaklaşan insan nüfusu, üzerinde yaşadığı dünyayı ve çevresini yapmakta olduğu tarımsal, endüstriyel ve diğer etkinliklerle etkilemiş, bir yandan temel gereksinimlerini karşılamaya, gelişmeye ve refahını arttırmaya çalışırken diğer yandan iklim değişikliğine, biyo-çeşitliliğin azalmasına, kısıtlı kaynakların tükenmeye yüz tutmasına yol açmıştır.   İşte, insanın doğa karşısında bu kadar etkili ve güçlü hale geldiği bu çağa, bu nedenle, günümüzün düşünürleri Antroposen Çağı adını veriyorlar.  İnsan, doğa karşısındaki bu gücünü bilim ve teknoloji sayesinde elde etti.  Bilim ve teknolojinin insanlara sağladığı kolaylıklar saymakla bitmez.  Son otuz yıldır yaşamımızda tanık olduğumuz önemli ve büyük gelişmeler bilgi teknolojilerinin ürünüdür” diyerek başladı ve “Bu bilinçle baktığımızda, bilgi teknolojileri Antroposen Çağı’nda çevremize verdiğimiz zararların önlenmesinde ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmamızda anahtar rol oynamaktadır” dedi.

 

Mete İmer, sözlerini şöyle sürdürdü: ““Sürdürülebilir kalkınma; çevresel, ekonomik ve toplumsal boyutları dikkate alarak gelişmemizi sürdürmek anlamını taşımaktadır.   Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamanın yolu, günümüzde, döngüsel ekonomiden geçmektedir.  Yeni bir ekonomik model olan döngüsel ekonomi “sürdürülebilir üretim”, “sürdürülebilir tüketim” ve geri dönüşümün ileri bir uygulaması olan “üst dönüşüm” süreçlerini içermektedir.  Atıkları kaynak olarak gören bu ekonomik model, değerlendirilemeyen atıkları en aza indirmeyi hedeflemektedir.”

 

ÇEVKO Vakfı’nun 30 yıldır, ülkemizde ambalaj atıklarının değerlendirilmesi, geri dönüşümün geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla çalıştığını vurgulayan Mete İmer, “Genişletilmiş üretici sorumluluğu ilkesiyle sanayi kuruluşlarının, belediyeler ve tüketicilerle birlikte ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması ve geri dönüştürülmesine katkı sağladık.  Son 15 yılda 5.000’i aşan ekonomik işletmenin yükümlülüğünü üstlenerek, 30 ilde, 160’a yaklaşan belediyede yaşayan 30 milyon yurttaşı kapsayan uygulamamızla 7 milyon 400 bin ton ambalaj atığının geri dönüşüme sevk edildiğini belgeledik.  Dünyada BM Paris Anlaşması’nın imzalandığı 2015 yılından itibaren, katkı verdiğimiz geri dönüşüm çalışmalarının iklim değişikliğine neden olan yaklaşık 2 milyon ton karbon dioksit eş değerinde sera gazı salımının önlenmesini sağladığını hesapladık” dedi.

 

Mete İmer, devamla şunları söyledi: “Vakfımız son yıllarda iklim değişikliği ile mücadeleye ve döngüsel ekonomiye geçişe odaklanmış bulunmaktadır.  Döngüsel ekonominin doğal bir sonucu olan “sıfır atık” idealine bağlıyız ve ülkemizde sıfır atık yönetimini desteklemek için sanayi, belediye ve bireylerin içinde olacağı bilgi teknolojilerinin kullanıldığı sistemleri yaşama geçiriyoruz. İşte bu çalıştayda ÇEVKO Vakfı olarak, belediye sıfır atık yönetimi, bireylerin belediye atık toplama sistemine katılımının sağlanması ve sanayi kuruluşlarında sıfır atık yönetimine ulaşılması için hazırladığımız yazılımları, ve belediye ve sanayi kuruluşu yetkililerinin bu uygulamalarla ilgili görüşlerini sizlerle paylaşıyoruz.”

 

Çalıştayda söz alan ÇEVKO Vakfı Bilgi Teknolojileri Müdürü Kaan Akyolcular, çevre ve bilişim teknolojisi arasındaki ilişkiyi anlattı ve ÇEVKO Vakfı tarafından ambalaj atıkları yönetimi için kurulan ve daha sonra bakanlıkla entegre olan ulusal Ambalaj Bilgi Sistemi hakkında bilgiler aktardı. Akyolcular ayrıca atıkların ayrılması, biriktirilmesi ve geri dönüşüme sevk edilmeleri aşamalarında kullanılmaya başlayan bilgi teknolojileri hakkında da bilgi verdi.

 

ÇEVKO’nun hazırladığı sanayide sıfır atık yazılımı hakkında bilgi veren ÇEVKO Vakfı Kamu Yönetimi, Dış İlişkiler ve Projeler Müdürü Alphan Eröztürk de sıfır atık kavramı üzerinde durdu.  Yazılımı sıfır atıkla ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde değerlendirdi. Sanayi kuruluşlarının yasal zorunluluklar, kurumsal hedefleri ve maliyet avantajı gerekçeleriyle sıfır atık yönetimine geçmekte olduklarını belirten Eröztürk, ÇEVKO Vakfı’nın sanayinin gereksinimlerini dikkate alarak bir yazılım oluşturduğunu ifade etti ve bu yazılımın aslen bunun bir kaynak yönetimi yazılımı niteliği taşıdığını
olduğunu belirtti.  Yazılımın, dijital atık haritası ile durum analizi, mevzuata uyum, tek platformdan çoklu alan yönetimi, verimlilik takibi, kurumsal ve resmi sistemlerle entegrasyon, esnek raporlama, maliyet analizi ve ekonomik yararın hesaplanması konularını içerdiği bilgisini verdi.

 

Çalıştaydaki konuşmasında, sanayinin gereksinimlerini ele alan Ball İçecek Paketleme Fabrika Müdürü Berk Günseber Sürdürülebilirliğin, ölçmenin ve veri yönetiminin önemini vurguladı.  Kendi kurumlarında test edilmeye başlanan ÇEVKO Vakfı yazılımının sanayiyi destekleyeceğini belirtti ve ÇEVKO Vakfı’na teşekkür etti.

 

ÇEVKO Vakfı Atık Yönetimi Uzmanı İsmail Uzunosmanoğlu ise, belediye sıfır atık yazılımı Nereye Atayım Saha Bilgi Yönetim Sistemi hakkında bilgi verdi.   Yazılımın toplama operasyonlarının dijital harita üzerinde izlenmesi, toplanan atıkların konteynerler üzerine konulan kare kodlar yoluyla kayıt altına alınması, araç yakıt ve personel maliyetlerinin takibi ve azaltımı konularını içerdiğini anlattı; yazılımın ayrıca belediyenin Sıfır Atık belgesi alması için gerekenlerin pek çoğunu sağladığını sözlerine ekledi.

 

Sıfır atık konusunda pilot olarak seçildikten sonra Nereye Atayım yazılımını kullandıklarını belirten Burdur Bucak Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Hasan Çevik, daha önce ölçemedikleri için yönetemediklerini ifade etti ve belediye bünyesindeki ekipmanların belirlenmesinin, etiketlenmesinin, harita üzerine kaydedilmesinin, araçlara araç takip sistemi konulmasının, yol tarifi, araçların gittikleri rotanın izlenmesinin, yurttaşların şikayetlerine yanıt verilmesinin bu yazılım sayesinde gerçekleştiğini anlattı. 2018-2020 yılları arasında yaklaşık yüzde 19’luk, enflasyon dikkate alındığına yaklaşık yüzde 35’lik tasarruf elde ettiklerini vurguladı.  Yazılımın belediyede Temizlik İşleri ile Çevre Koruma bölümleri arasında eşgüdüm sağlanmasına katkıda bulunduğunu bildirdi.

 

Kocaeli’nin Gölcük Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Serkan Aksöz de Nereye Atayım programını yeni kullanmaya başladıklarını; ilk aşamada, belediye konteynerleri, lokasyonların belirlenmesi ve kayıt altına alınmasına, ambalaj atıkları yönetimine odaklandıklarını ifade etti.  İlerleyen zamanda evsel atıkları da bu sürece dahil etmek istediklerini bildirdi.

 

İlker Teknik’ten Ergin Erdinç, Nereye Atayım mobil uygulamaları hakkında bilgi verdi.   Bir mobil uygulamanın atıkların toplanması ile ilgili olduğu, bu uygulamanın Android veya iOS sisteminin kullanıldığı cep telefonlara indirilebildiğini belirtti.  Atık toplama personeline yönelik olarak hazırlanan bu uygulamanın konum-durum, araçlar, operasyonlar, bina ve yerleşkeler ve ekspertiz bölümlerinden oluştuğunu anlattı.  Hazırlanan diğer mobil uygulamanın tüketicilerin kullanımına yönelik olduğunu söyledi. İlk kez Bucak Belediyesi’nde yaşayanlar için yaptırılan bu uygulamanın biriktirme ekipmanlarına giden yol tarifi gibi özellikler içerdiğini kaydetti.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Audi TechTalks'ta konu akustik ve ses sistemleri

Ses ve akustiği bilgi-eğlencenin kalitesinden çok daha fazla olarak gören Audi, her modeli için en iyi şekilde uyarlanmış, bütünsel ve doğal bir ses yaratmak için çalışıyor: Audi’de müzik sisteminin sesi kalitenin temel nitelikleri arasında yer alıyor.

 

Otomobilleri içinde heyecan ve ilham veren bir ortamda olmak isteyen müşteriler, ses konusunda da son derece hassas. Arka plan sesinin bozulmadığı, ahenk olarak birbiriyle uyumlu olan sinyal, uyarı ve bilgi ve göze çarpmayan aktivasyon sesleri içeren akustik bir mekan istiyor.

 

Peki insanlar otomobil içinde hangi sesleri algılıyor ve bu sesler nereden geliyor? 

 

İşte Audi’nin TechTalks etkinlikleri adı altında düzenlediği teknoloji buluşmalarının bir yenisinde bu konu masaya yatırıldı.

 

Bir otomobilde sonik fon, geniş bir yelpazede gürültü ve seslerin bir karışımından meydana gelir. Motor sesi, lastiklerin yolda dönüşüyle oluşan olağan sürüş sesleri ve otomobil hareket halindeyken şasideki hava akımından kaynaklanan aeroakustik sesler gibi… Bununla birlikte, geçici gürültü kaynakları da; hafif de olsa ses çıkaran cam otomatikleri, kapı kapanma sesi, uyarı, sinyal ve bilgi sesleri, işlevsel mesajlar gibi akustik geri bildirim sesleri mevcuttur. 

 

Audi, istenmeyen gürültü kaynaklarını Rustle ve Rumble ekibiyle tespit ediyor? 

Araç içindeki gürültünün azaltılması konusunu Audi bütünsel olarak ele alıyor. Otomobilin tasarımından, şasi geliştirmesine ve kalite güvencesine kadar olan alanlarında görevli uzman kişilerden oluşan Rustle ve Rumble ekibi bu amaç için birlikte çalışıyor. 

 

Bu uzmanlar, her yeni Audi modeli farklı yol ve titreşim koşullarına uygun ortamı sağlayan özel cihazlarda ve hydropulse ekipmanlarıyla test edip değerlendirir. Otomobile titreşim veren servohidrolik dört noktalı bir test standı olan bu özel cihaz, yolcu bölümünde 50 Hertz'e kadar düşük frekanslardaki titreşimlerden kaynaklanan tıkırtı ve gıcırtı gibi rahatsız edici sesleri araştırmaya ve saptamaya yarıyor. Tek tek bileşenler veya tüm şasi titreşim tepkilerine göre test ediliyor.

 

İçten yanmalı motorlar ve elektrikli otomobiller arasında akustik farklılıklar var mı?

Bir elektrik motoru, bir içten yanmalı motorun aksine, herhangi bir salınıma, titreşime veya mekanik sese neredeyse hiç neden olmaz. Böyle bir ortamda, daha önce algılanamayan sesler ön plana çıkabilir. Lastiklerin yolda dönerken çıkardığı ses de buna dahil…

 

Audi, tüm bu rahatsız edici etkileri ortaya çıktıkları anda mümkün olduğunca en aza indirmek için büyük bir çaba sarf ediyor. Örneğin, Audi e-tron'un şasisinde rahatsız edici bir gürültünün iletilebileceği tüm alanlar özel olarak izole edilmiş ve ayrıştırılmış. Yani kasa içindeki tasarımla ilgili açıklıklar ve boşluklar mikrofiber malzemeyle doldurulmuş. Döşeme özel bir malzeme ile kaplanmış. Ön tarafta, komplike çok katlı yalıtım sırası, gürültünün ön taraftan iç mekana geçmesine engel oluyor. Benzer bir yapı arkada da yer alıyor. Elektrik motorları, gürültü azaltıcı kapsüller içinde muhafaza edilmiş. Taban altı kaplaması dahi sesi absorbe edecek şekilde tasarlanmış. İç mekanda köpük destekli halı kaplamalar sessizliği koruyor. 

 

Genellikle, bir otomobil 85 km/s ve üzeri hızlara ulaştığında rüzgar gürültüsü fazlasıyla belirginleşir. Bu gürültü, Audi e-tron'da oldukça düşük bir seviyede kalıyor ve kapı lastikleri, dış aynalar ve su tutucu şeritlerin yoğun bir biçimde ince ayarlanması sayesinde iç mekana hemen hemen hiç geçmiyor. Yolcular, yüksek hızlarda dahi rahat bir şekilde sohbet edebiliyor. Otomobilin ön camı standart olarak çift cama sahiptir. Audi isteğe bağlı olarak yan camlar için akustik cam da sunuluyor.

 

Otomobildeki sesleri yükseltmek veya aktif olarak önlemek

Aktif akustik önlemleri son yıllarda çok daha önemli bir hale geldi. Örneğin aktif gürültü önleme (ANC) ile motor sesinin belirli bir kısmı azaltılabiliyor. Tavan kaplamasına yerleştirilen ve iç mekandaki ses seviyesini ölçen ANC mikrofonlarına dayanan sistemde, bir kontrol cihazı, rahatsız edici ses dalgalarını tersine çeviriyor ve subwoofer aracılığıyla nötrleştirici ses tasarrufu sağlıyor. Bununla birlikte, istenen sesleri vurgulamak için egzoz sisteminde aktüatörler de kullanılıyor. Güçlü hoparlörler, motor sesinin istenildiği gibi dinamik bir etkiye sahip olmasını sağlıyor. 

 

Otomobilde keyifli ve rahatsız edici olmayan bir atmosfer deneyimi nasıl oluşabilir? 3B ses

Ses geliştiriciler burada devreye giriyor. Her bir sesin otomobildeki akustik ahenge katkıda bulunmasını sağlamak üzere tüm seslerle ilgileniyor ve gerekirse onları ayarlıyor, bastırıyor veya vurguluyorlar,

 

Pek çok gürültü kaynağına sahip olmasının yanısıra, otomobiller bir akustik alan konusunda özel zorluklara da sahipler: yolcularun farklı pozisyonlarda oturması, içeri
deki kişi sayısı, panoramik tavana sahip olup olmaması, kumaş veya deri kaplamaları olması ve hepsinden önemlisi, seslerin hoparlörlerden dinleyicilerin kulaklarına gitme süresi gibi…

 

3B ses terimi, bir mekanın tamamen üç boyutunu akustik olarak yansıtan bir sesi tanımlar. Ses kaydı icat edildiğinde, ses tek bir hoparlör aracılığıyla yeniden üretildi – mono. 1960'larda ise üç boyutlu ses yaygın olarak kabul görmeye başladı: iki mikrofon müziği farklı konumlardan kaydetti ve tekrar çalındığında, kaydedilen müzik iki farklı kanala tahsis edildi. Böylece, mekansal bir ses duygusu, stereo efekti üretildi. "1-D" terimi bunu yani stereo sesi ifade ediyor.

 

Buna göre "2-D", çevresel ses düzeni anlamına geliyor: Bu çok kanallı teknoloji, yaklaşık olarak milenyumun başından beri kullanılıyor. Müzik, bir subwoofer'dan ve önden, arkadan ve yanlardan birkaç hoparlörden geliyor – hoparlörlerin sayısına bağlı olarak, 5.1 ve 8.1 gibi. Bu düzeyde her ses efekti yalnızca bir hoparlöre veya yalnızca belirli bir hoparlör grubuna atanıyor.

 

3B ses elde etmek için ise aynı seviyede olmayan ek bir ses kaynağına ihtiyaç duyuluyor. Audi 2016 yılında tanıttığı mevcut Q7 modelin yeni neslinde, Bang & Olufsen ses sistemlerini, 3B sesle sunmuştu. Böylece iç mekan, müziğe salonda kaydedilmiş hissi veren büyük bir sahneye dönüşüyor. Audi'nin Fraunhofer Enstitüsü ile birlikte geliştirdiği bu teknolojinin arkasında bir algoritma mevcut. Symphoria 2.0 3B algoritması, stereo veya 5.1 kayıtlardan gelen bilgileri 3B için hesaplıyor ve 3B hoparlörler için işliyor. Bu anlamda Audi, büyük sınıf modellerde en yüksek konfigürasyon seviyesinde, bir dijital sinyal işlemcisi, 23 hoparlörle birlikte 24 kanal ile 1.920 Watt'lık güçlü bir amplifikatörü kapsayan Bang & Olufsen ses sistemleri kullanıyor. 

 

Audi, kompakt sınıfta da ses kalitesinden ödün vermiyor. Aksine teknik konsepti mekansal koşullara uygun hale getiriyor. Örneğin A1 modelinde, ön camda dikey olarak yukarı doğru yönlendirilen ve ön camı bir yansıtıcı yüzey olarak kullanan dört orta seviye hoparlör bulunuyor. Bu sayede, kompakt sınıftaki bir otomobilde bile yüksek kaliteli 3B ses elde edilebiliyor..

 

Dijitalleşme ve ses gelişi

Audi,  geliştirdiği ses yazılımı çözümü soundCUBE ile sürüm çeşitliliğini ve ilgili geliştirme süresini önemli ölçüde azaltıyor. Audi ayrıca, ultra modern dijital ses laboratuvarında yeni ses çözümlerini sanal olarak iyileştiriyor. Gerçeğe yakın simülasyonlar kullanan uzmanlar, daha bir prototip ortaya çıkmadan önce dahi çeşitli seriler için ses ayarını değiştiriyor. Bu, her yolcu için kendi en etkili noktasında mümkün olan en iyi kişisel dinleme deneyimini sağlamak için her bir koltuğun ses konfigürasyonunu sanal referans odasında analiz etmeyi mümkün kılıyor.

 

Sıradaki büyük yenilik

Audi’nin ses uzmanları şu anda ses laboratuvarında yarınların bütünsel ses deneyimi üzerinde yoğun bir şekilde çalışıyor. Çalışmanın merkezinde ise Sürükleyici 3B yer alıyor. Geleneksel 3B surround ses ile, sesler belirli algoritmalara göre belirli hoparlörlere atanıyor. Kanal yönelimli bu sistemin aksine, sürükleyici 3B ses nesne yönelimli. Böyle bir süreçte, ses dosyalarındaki sesler, karşılık gelen sesin gerçek alanda nasıl ve nerede duyulması gerektiğine dair kesin bilgileri içeren kayıt sırasındaki akustik durumun mükemmel bir yansıması olan meta verilerle zaten bağlantılıdır. Tüm duyuları etkileyen tamamen yeni eğlence deneyimlerinin odak noktasında sürükleyici ses bulunuyor. Ancak gelecekte, otomatik olarak sürülen bir otomobildeki insanlar, kendilerini sürüş görevine adamayı bırakabildikleri zaman, böyle bir ses deneyiminin tamamen zevkini çıkarabilecek şekilde tüm duyularına sahip olacaklar.

 

Sıradaki büyük yenilik: 5G yüksek hızlı mobil iletişim standardının gelecekteki dağıtımı, yeni, yüksek kaliteli. Şimdiye kadar, birçok kişi otomobilde akıllı telefonlarını ses akışı hizmetleri için birincil alıcı olarak kullandı. Bluetooth kullanılarak telefondaki kayıtlar otomobile kolayca aktarılıyordu. Ancak, Bluetooth kablosuz teknolojisi için bant genişliği sınırlı olduğundan, bazen ses kalitesi kaybına da neden oluyor. Yakın gelecekte, Audi ilk defa, gerçek çok kanallı ses akışı için yerleşik SIM kart ve yüksek performanslı bir alıcı modülü vasıtasıyla otomobilin kendisini bir alıcı olarak kullanmayı planlıyor. Bu, Audi ses mühendisleri açısından, geleceğe giden yolda bir başka kilometre taşı olarak görülüyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı