Aylık arşivler: Eylül 2021

100 çocuktan 7’sinde gecikmiş dil ve konuşma sorunu bulunuyor

Doğum öncesi, doğum anı ya da doğum sonrası nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan anatomik, nörolojik, fizyolojik özellikli durumlar, bebeğin iletişim-dil-konuşma becerilerinin gelişmesini de olumsuz yönde etkileyebiliyor. Erken çocukluk döneminde ülkemizde ortalama 100 çocuktan en az 7’sinde gecikmiş dil ve konuşma sorunu olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, erken teşhisin önemine dikkat çekiyor.

 

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölüm Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Araştırma ve Uygulama Merkezi (ÜSESKOM)  Müdürü Prof. Dr. Ahmet Konrot, gecikmiş konuşmaya ilişkin değerlendirmede bulundu.

 

Çocuklar konuşmayı dinleyerek öğreniyor

 

Konuşma denildiğinde aklımıza ilk gelen şeyin, insanların doğal olarak üretebildikleri kimi seslerin dilin sistematiğine uygun olarak kullanılması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Bir başka ifade ile konuşma, sözel dilin seslerle ifade edilmesidir. Çocuklar dili ve konuşmayı, çevrelerinde konuşulan dili dinleyerek ve işittiklerini uygulayarak öğrenirler. Bu yol, dil kodunun kurallarını edinmelerini sağlar.  Konuşma yoluyla ifade edilen dil hemen öğrenilmez, zaman içinde yerleşir, edinilir.” dedi.

 

1 yaşındaki çocuk bir-iki kelime kullanmalı

 

Konuşmanın yaşa göre gelişim gösterdiğini belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Farklı yaşlarda farklı davranışlar beklenir. Örneğin 1 yaşında çocuk bir-iki kelime kullanmalı, ‘Buraya gel’ gibi basit istekleri takip edebilmeli ve ‘Ayakkabıların nerede?’ gibi basit soruları anlayabilmelidir. 2-3 yaşlarında, iki ya da üç kelimelik cümleleri konuşurken veya bir şeyler sorarken dilini kullanmalı ve iki isteği aynı anda yerine getirebilmelidir. Örneğin ‘Topunu getir ve masanın üstüne koy’ gibi. Ayrıca çocuğun konuşması hem aileye hem de onu tanımayanlara anlaşılır olmalıdır. Her çocuğun kendine özgü gelişimi vardır.” diye konuştu.

 

İşitme kayıpları, konuşmayı geciktirebilir

 

Konuşmayı geciktiren bazı etkenler olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Doğum öncesi, doğum anı ya da doğum sonrası nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan anatomik, nörolojik, fizyolojik özellikli durumlar, bebeğin iletişim-dil-konuşma becerilerinin gelişmesini de olumsuz yönde etkileyebilir.  Örneğin işitme ve görme özellikle yaşamın ilk yıllarında dil ve konuşmanın öğrenilmesi için çok önemlidir. Görme, seslerin kaynağını keşfetmemize yardımcı olur. İşitme, sesler arasındaki farklılıkları ayırt etmemizi, konuşma seslerini tanımamızı, onların akustik özelliklerine ait bilgileri edinmemizi sağlar. Hafif işitme kayıpları bile çevrelerindeki dil ve konuşma girdilerini kaçırmalarına sebep olabilir ve önemli gelişimsel gecikmelerle sonuçlanabilir.” uyarısında bulundu. 

 

Zihinsel gelişim sürecindeki olumsuzluklar da konuşmayı geciktirebilir

 

“Duyu organlarından gelen uyaranların ilişkilendirilmesi bilişsel, zihinsel bir süreçtir” diyen Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Bir bebek işitiyor ama bunları anlamlandırmada sorunlar yaşıyorsa, buna bağlı olarak dil ve konuşma gelişiminde de sorunlar yaşayabilir. Dolayısıyla dil ve konuşma gelişimin nedenlerinden birisi de zihinsel gelişim sürecinde ortaya çıkan olumsuzluklardır. Bazen çocuklar dilin kurallarını öğrenebilmek için yeterli dil girdisine maruz kalmayabilirler. Çocuk konuşmaya ihtiyaç duymayabilir çünkü aileler konuşmadan ziyade,   çocuğun işaretlerine ve jestlerine hemen karşılık verirler. Ayrıca birçok dil özrünün tanımlanabilen bir nedeni yoktur.” diye konuştu.

 

100 çocuktan 7’sinde gecikme sorunu var

 

Uluslararası literatüre bakıldığında çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan gecikmiş dil ve konuşma bozuklukları oranının 3-15 arasında değişkenlik gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Ülkemizde yapılan çalışmalarda da benzer oranlar elde edilmiştir. Erken çocukluk döneminde Türkiye’de ortalama 100 çocuktan en az 7’sinde gecikmiş dil ve konuşma sorunu vardır demek yanlış olmaz.” dedi.

 

Erken müdahale çok önemli

 

Ailelerin çocuklarının dil ve konuşma sorunu olduğundan şüphelendikleri anda uzmana başvurması gerektiğini belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Aileler kaygı duymaya başladıkları zaman ve gecikmeden uzmana başvurmalıdır. Hiçbir çocuk yardım almak için küçük değildir. Eğer bir sorun varsa, erken müdahale önemlidir. Eğer sorun yoksa içleri rahat eder. Bu amaçla çocuklarda iletişim-dil-konuşma gelişimi konusunda bilgi ve beceriye sahip, alanında yetkin bir dil ve konuşma terapistine başvurmalarını öneririm.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

DFDS gemisine “Avrupa Feribot Denizcilik” Zirvesi’nde uluslararası ödül

DFDS Akdeniz İş Birimi’nin bağlı olduğu Avrupa’nın 22 – 23 Eylül tarihlerinde Amsterdam’da gerçekleştirilen ve denizcilik sektörünün liderlerini bir araya getiren ”Avrupa Feribot Denizcilik Zirvesi” (Ferry Shipping Summit) kapsamında DFDS filosundaki eşsiz Ro–Ro gemisi büyük ödülün sahibi oldu. Ödül, zirvenin organizatörleri Bo-Lennart Thorbjörnsson ve Frans Baud tarafından verildi.

DENİZCİLİK ve lojistik alanlarında Avrupa’nın lider firması Danimarkalı DFDS, 22 – 23 Eylül tarihlerinde Amsterdam’da gerçekleştirilen Avrupa Feribot Denizcilik Zirvesi’nde eşsiz dev Ro–Ro gemisi ile uluslararası büyük ödülün sahibi oldu. Avrupa’da denizcilik sektörünün ve endüstri liderlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir buluşma olarak gerçekleştirilen ve prestijli bir feribot ve taşımacılık konferansı konsepti olarak tanınan zirvede Ocak 2019 ile Ocak 2021 tarihleri arasında filosuna altı gemi ekleyen DFDS; mega Ro–Ro gemisindeki üstün özelliklerle “2020 Yılın Ro-Ro gemisi” ödülünün sahibi oldu. 

  • 450 treyler kapasitesi
  • Benzersiz rampa sistemi
  • Eşzamanlı yükleme ve boşaltma ve çok hızlı geri dönüş süreleri ile öne çıkan Ro-Ro gemileri ile Ro-Ro gemilerinin kapasiteleri ve eşsiz özellikleri sayesinde “2020 Yılın Ro-Ro gemisi” ödülünü DFDS filosundaki Mega yük gemisi aldı. DFDS Mega yük feribotlarının tasarımı ünlü tasarım, mühendislik ve proje yönetimi danışmanlık şirketi Knud. E. Hansen tarafından gerçekleştirildi. Knud. E. Hansen, 1937'den beri dünyanın dört bir yanındaki tersanelere ve gemi sahiplerine kapsamlı bir dizi tasarım sunuyor.

 

DFDS Hakkında: DFDS, Avrupa'da taşımacılık ve nakliye hizmetleri sunmaktadır. 8.000'den fazla nakliyeci, DFDS’nin gemi ve liman terminali hizmetlerine ek olarak esnek taşımacılık ve lojistik çözümlerine güveniyor. DFDS’nin 8.000 binden fazla çalışanı, 20’den fazla ülkeden oluşan ağında yer alan gemilerde ve ofislerde görev alıyor. 1866 yılında kurulmuş olan ve merkezi Kopenhag’da bulunan DFDS, Nasdaq Kopenhag'da işlem görüyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Eylül ayının getirilerinde Projesi Olan Coinler Hit Yaptı

Eylül ayı kripto paralar için hareketli geçerken, projesi olan, ileriye yönelik yatırım alan projelerin ön plana çıktığını görüyoruz. DeFi ve NFT projelerinin ön plana çıktığı bu ayın getirilerinde yüzde 44 ALGO, yüzde 50 ATOM, yüzde 67 AVAX ve yüzde 26 SOL ön plana çıkıyor. Diğer tarafta Huobi’de yer alan bu coinlerin BTC paritelerini daha avantajlı olduğunu görüyoruz. Bitcoin’in sene sonuna doğru yeni bir atağa girmesi halinde yapılacak coin yatırımlarının BTC paritesi bazında alınması belirli miktarda risk karşılığında daha iyi sonuçlar verebilir. BTC’nin eylül ayında gördüğü düşük seviye 39.500 Çin’in kripto paraları yasaklamasının ardından gelmişti. BTC’nin bu ay içerisinde dip yaptığı düşünülürse ya da stop loss seviyesi olarak 38.000 bandı ele alınırsa projesi olan bu coinleri USDT yerine BTC paritesi bazında yatırım yapmak aynı zamanda eylül ayının düşük seviyelerinden BTC almak anlamına gelebilir. Yeni ayda bizleri bekleyen bir takım riskler mevcut. Öncelikle SEC’in kapısında bekleyen 19 adet Bitcoin ETF’i var. SEC’in bunlara ret vermesi piyasa açısındna daraltıcı bir gelişme olabilir. Diğer tarafta regülasyon konusunda gelen söylemlerin belirsizliği ve ABD’nin siyasi risklerinden ötürü yaşanabilecek borç tavanı krizinde temerrüde düşme riski bulunuyor. En önemlisi de kasım ayında başlaması beklenen tapering’e ek olarak Fed’in tahminlerden önce faiz artırımı yapabileceği fiyatlaması başlayabilir. Merkez bankalarının senkron para politikalarına Avrupa Merkez Bankası (ECB) de katılabilir ve hızlanan ekonomik aktiviteler ve enflasyondaki kalıcı durum ECB’nin erken faiz artırması ile sonuçlanabilir. Faiz artırımları riskli varlık getirilerini baskılayacağından bu beklentiler kripto paraların aşağı yönlü riskler hanesine +1 katkıda bulunmaktadır. Tüm bunlar ekim ayında da bizleri yalnız bırakmayacağı için Bitcoin’de zarar kes noktası mutlaka bulunmalı ve hesaplanan ya da hesaplanamayan risklerin stop loss ile alınması gerekir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

OYAK Yatırım ile Fibabanka’dan Yeni İş Birliği

Teknolojik alt yapısı ile müşterilerine ve sektöre değer katan çözümler geliştiren Fibabanka ve sermaye piyasalarının köklü kuruluşu OYAK Yatırım iş birliğinde FibaBorsa kullanıma açıldı.

Müşterilerinin ihtiyaç duydukları her an ve her yerde yanında olan Fibabanka, üstün teknolojik alt yapısıyla bankacılık lisansı olan bir teknoloji şirketi gibi çalışırken, müşterilerine kesintisiz, hızlı ve yerinde bankacılık hizmetleri sunmaya devam ediyor. Bu doğrultuda Fibabanka, OYAK Yatırım iş birliğiyle dijital yatırımlarına FibaBorsa’yı ekledi.

Fibabanka müşterileri; dijital kanallarda yer alan ‘Yatırımlar’ menüsünden FibaBorsa’ya kolay ve hızlıca ulaşabiliyorlar. Yatırımcılar takip etmek istedikleri hisse senetlerinin listesini oluşturabilir, ‘Piyasalar’ sekmesinden canlı fiyatları ücretsiz görerek Borsa İstanbul’da işlem gören tüm hisse senetlerinde alım satım işlemlerini gerçekleştirebilirler.

Fibabanka Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Mert yaptığı değerlendirmede; “Müşterilerimize tek bir uygulamadan sunduğumuz geniş yatırım ürünleri yelpazemize Borsa İstanbul işlemlerini de ekledik. Böylece müşterilerimiz, Fibabanka Mobil ve İnternet Bankacılığı kanallarımızdan ulaşılabilecekleri FibaBorsa ile hisse senetlerindeki fırsatları değerlendirebilecekler. Müşterilerimizin, birikimlerini Kiraz Hesap’la sürekli değerlendirebildiği, diledikleri an diledikleri yatırım ürününde basit, anlaşılır ve hızla işlem yapabilecekleri, eksiksiz bir yatırım ekosistemi sunmaktan gurur duyuyoruz. Önümüzdeki dönemde de Fibabanka olarak müşterilerimizin hayatlarını kolaylaştıran, yatırımlarını en iyi şekilde yönetmelerini sağlayacak yenilikler sunmaya devam edeceğiz” dedi. 

 

OYAK Yatırım Genel Müdürü Erkan Ünal iş birliği ile ilgili;

‘’Yenilikçi vizyonumuz ve kaliteli hizmet anlayışımız ile odak noktamız olan müşterilerimize sunduğumuz ürün ve hizmetlerimizi istikrarlı bir şekilde sürdürmeye devam ediyoruz.   Dijitalleşmenin ön planda olduğu günümüzde, misyonumuz gereği ürün ve hizmetlerimizi yatırımcılara sunarken teknolojiyi de ön planda tutuyoruz. OYAK Yatırım olarak Fibabanka ile gerçekleştirdiğimiz entegre sistemimiz sayesinde Fibabanka müşterileri FibaBorsa üzerinden kolayca yatırım hesabı açarak emir iletimlerini hızlı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirebilecekler. Önümüzdeki dönemde de farklı ürün ve hizmetler sunarak yatırımcılarımıza ve sermaye piyasalarına değer katmaya devam edeceğiz’’dedi.

Hisse senedi almanın dijital ve kolay yolu: FibaBorsa

Kullanıcılar, Fibabanka Mobil ve İnternet Bankacılığı kanallarındaki ‘Yatırımlar’ menüsünden hisse senedi hesap açılış işlemlerini gerçekleştirebiliyor ve yine ‘FibaBorsa İşlemleri’nin altında bulunan ‘OYAK Yatırım Hesabı’na Transfer’ menüsünden para transferi yapabiliyor. Hesap açılış işlemleri tamamlandıktan sonra hisse senedi alım satımına hızlı ve kolayca başlayabiliyor. Kiraz Hesap’tan 7 gün 24 saat ‘OYAK Yatırım’ hesaplarına para transferi yapabiliyor ve hesaplarında kalan bakiye üzerinden faiz kazanabiliyor.

Yurt içi hisse senetlerinde canlı fiyatlar sunan FibaBorsa, hızlı ve kolay işlem yapma, limit, piyasa ve piyasadan limite emri bırakma gibi avantajlarıyla öne çıkıyor. FibaBorsa’ya, başka platformlara giriş yapmadan, Fibabanka Mobil ve İnternet Bankacılığı kanallarından kolayca geçiş yapılabiliyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

HUAWEI, Dijital Finans ve Güvenlik için İnovasyon Laboratuvarı’nda Sektör Ortaklarıyla İş Birliği Yapıyor

HUAWEI Bölgesel Ekosistem Geliştirme Bölümü ve Finlandiya'daki Ar-Ge merkezi arasındaki benzersiz iş birliği ile Dijital Finans ve Güvenlik İnovasyon Laboratuvarı (Fin²Sec) 28 Eylül’de açıldı. 

 

Avrupa'da bankacılık, finans ve ödeme hizmetlerinin dijitalde bir ilk olması için giderek artan acil ihtiyacı karşılamak üzere tasarlanan laboratuvar ile HUAWEI, ilerlemeyi hızlandırmak ve müşteri taleplerini karşılamak için birden fazla sektör paydaşıyla iş birliği yapmak istiyor.

 

Fikirlerin ve programların tartışılıp geliştirilebileceği bir kuluçka merkezi olarak Helsinki merkezli laboratuvarı kuran HUAWEI, teknoloji için bir temel oluşturmayı, gelişmiş endüstri standartlarını şekillendirmeyi, günümüz ihtiyaçlarına uygun ürün ve hizmetler geliştirmeyi hedefliyor. Laboratuvar ayrıca müşteri deneyimini ve sadakatini artıran yenilikçi teknoloji çözümleri aracılığıyla finansal hizmetler sektörünü kolaylaştırmaya ve desteklemeye odaklanacak. Genel hedef, sağlıklı ve erişilebilir bir finansal yaşamı teşvik etmek için her kişiye, eve ve kuruluşa güvenli, dijital finansal hizmetler ve ödeme süreçlerinde iyileştirmeler getirmek olacak.

 

Helsinki Üniversitesi ve Aalto Siber Güvenlik Enstitüsü'nün destekçisi olan HUAWEI, Dijital Finans ve Güvenlik İnovasyon Laboratuvarı'nı 15 laboratuvar katılımcısı ile birlikte açarken, Aalto Üniversitesi ile yakın bir şekilde çalışarak Avrupa çağındaki bankaları, FinTech'leri ve endüstri derneklerini de dahil etti. Avusturya'dan Raiffeisen Digital, Polonya'da lider bir mobil ödeme sistemi olan BLIK ve Norveç'ten bir açık bankacılık hizmetleri öncüsü olan Neonomics dahil olmak üzere birçok finansal hizmet markası lansman etkinliğinde bir araya gelerek, bu alanda karşılaştıkları zorluklara benzersiz bir bakış açısı sundu.

 

Huawei Tüketici Elektroniği Grubu Orta Doğu Avrupa, İskandinav ve Kanada Bölgesi Başkanı Derek Yu yaptığı açıklamada, “Huawei'nin son birkaç yıldaki hedefi, tüketiciler için kusursuz bir yapay zeka yaşam deneyimi sunmaktı. Dijital Finans ve Güvenlik İnovasyon Laboratuvarı'nın (Fin²Sec) açılması, günümüzün tüketici ihtiyaçlarına çözümler sunan yeni fikirleri kolaylaştırma taahhüdümüzü pekiştiriyor. Geleceğin teknolojisi ve hizmetleri için açtığımız kapılar için çok heyecanlıyız ve Fin²Sec'in bu sektörde inovasyonda bir sıçrama sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

 

Kişisel finans alanındaki yaygın zorluklara teknik çözümler geliştirme girişimi olan Fin²Sec’in hayata geçmesi ile banka ve finans uygulamalarında sistemler daha güvenilir olacak. Türkiye’deki neredeyse tüm bankacılık uygulamalarının, olabilecek en yüksek güvenlik koşullarında, HUAWEI altyapısı ile kullanıcılara sunulması, tüm dünyaya örnek oluşturacak bir başarı olarak sayılıyor.

 

Açılış töreni

Laboratuvar 28 Eylül'de Finlandiya'nın Helsinki kentinde düzenlene bir törenle açıldı. Tüm gün süren etkinlik boyunca HUAWEI ve katılımcı paydaşlar, finans sektörünün en acil güvenlik ve gizlilik zorluklarından bazılarının ana hatlarını ve dijital bankacılık, ödemeler ile açık bankacılık alanındaki en son sektör trendlerini paylaştı. Bankacılık ve finans katılımcıları, Fin²Sec Laboratuvarı'nın katılımcılarıyla ortak iş birliği yoluyla ele almaya çalışacağı temel tüketici sorunlarının bulunduğu alanları da vurguladı.

 

Lansman etkinliğinde konuşmacılar tarafından ödemelerin zorluklarına da değinildi ve geçen yıl Euro Banking Association (EBA) ve McKinsey tarafından yürütülen araştırma vurgulandı. Bulgular, özellikle teknoloji, organizasyonel çeviklik ve para kazanma modellerinde bankacılık ödemeleri işini büyütmek için gereken yetenek ve uygulamalardaki boşlukları belirledi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sonbaharda en çok hangi hastalıklar görülüyor?

İçerisinde bulunduğumuz sonbahar mevsiminde çocuklarda en çok “soğuk algınlığı” olarak da isimlendirilen, çoğunluğu viral olan üst solunum yolları enfeksiyonları görülüyor. Uzmanlar, yüksek ateş, nefes almada zorlanma, kulak ağrısı, işitme kaybı, 10 güne rağmen burun akıntısının devam etmesi gibi durumlarda hekime danışılmasını tavsiye ediyor. Çocukların özellikle kapalı ortamlarda maske takmaları, el hijyenine dikkat etmeleri ve arkadaşlarının kişisel eşyalarını kullanmamaları korunmada etkili oluyor.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Murat Topak, sonbahar mevsiminde çocuklarda en sık görülen KBB hastalıklarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

En çok soğuk algınlığı görülüyor 

Sonbaharın mevsimsel özellikleri nedeniyle ayrıca okulların açılması ile birlikte viral üst solunum yolları enfeksiyonlarının sık görülmeye başladığı bir dönem olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Topak, “En sık gördüğümüz hastalık, soğuk algınlığı olarak da isimlendirdiğimiz çoğunluğu viral olan üst solunum yolları enfeksiyonlarıdır. Bununla bağlantılı olarak orta kulak iltihaplarının da sıklığı artar. Orta kulak iltihaplarının bir bölümü  ağrı ateş gibi akut enfeksiyon bulguları ile ortaya çıkabildiği gibi bir bölümü de pek fazla bulgu vermeyen sadece işitme kaybına yol açan orta kulak nezlesi olarak da bilinen bir şekilde ortaya çıkabilir.” uyarısında bulundu.

Bu hastalıklara bağlı olan şikayetlerin sürmesi halinde bir uzmana başvurulması gerektiğini belirten   Prof. Dr. Murat Topak, “Yüksek ateş, nefes almada zorlanma, kulak ağrısı, işitme kaybı, 10 gün geçmesine rağmen burun akıntısının devam etmesi gibi durumlarda uzman değerlendirmesi uygun olur.” dedi.

Çocuk kulağını tutuyorsa dikkat!

Küçük yaştaki çocukların şikayetlerini ifade edemediklerini belirten Prof. Dr. Murat Topak, “Şikayetlerini ifade edemeyen küçük çocuklarda kulağını tutarak, başını sallayarak ağlama, yanaklarını ovuşturma, huzursuzluk, iştahsızlık   gözlenmesi durumunda bunların bu bölgedeki yapıların enfeksiyonlarından kaynaklanıyor olabileceği düşünülmelidir.” diye konuştu.

İşitme kaybı ortaya çıkabilir

Prof. Dr. Murat Topak, ayrıca küçük çocukların işitme kaybını ifade edemeyeceklerinden seslenildiklerinde tepki göstermemeleri, televizyon izlerken yanına yaklaşmaları işitme kaybı olasılığı hakkında bir ipucu olabileceğini ifade etti.

Covid-19 olup olmadığı için test yaptırılmalı

Prof. Dr. Murat Topak, Covid-19 enfeksiyonunun basit bir üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer bulgular verebileceğinden ayırt edici tanı için testlere ihtiyaç olduğunu da kaydetti.

Kapalı ortamlarda maske kullanılmalı

Prof. Dr. Murat Topak, “Bu tip hastalıkların bulaşmasının önlenmesi için çocukların özellikle kapalı ortamlarda maske takmalarının, el hijyenine dikkat etmelerinin, arkadaşlarının kişisel eşyalarını kullanmamalarının  sağlanması önemlidir.” tavsiyesinde bulundu.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Tiroid Kanserinin Görülme Sıklığı yüzde 185 Arttı! Araştırmada Türkiye De Var!

En saygın uluslararası tıp dergilerinden JAMA’da yayınlanan yeni bir çalışma, tiroid kanserinin görülme sıklığının dünyada yüzde 185 arttığını gösterdi. 195 ülkenin bulunduğu çalışmada Türkiye de yer alıyor. Çalışmanın bir diğer önemli sonucu, dünyada tiroid kanserine bağlı ölüm oranları artarken Türkiye’de bu oranın azalıyor olması.

 

Amerikan Tıp Birliği tarafından yayınlanan ve dünyanın en saygın tıp dergilerinden biri olan JAMA’da tiroid kanseri masaya yatırıldı. 195 ülke üzerinde yapılan ve çarpıcı sonuçların yer aldığı bu çalışmada Türkiye’de yer alıyor. Çalışmanın sonuçlarını değerlendiren Endokrin Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erhan Ayşan, bu kadar geniş kapsamlı çalışmaları literatürde ender gördüklerini vurguladı.

‘’TÜRKİYE’DE ÖLÜM ORANLARI DÜŞÜYOR”

Yeditepe Üniversitesi, Endokrin Cerrahi Bölümünden Prof. Dr. Erhan Ayşan “Tiroid kanserinin görülme sıklığı tüm dünyada 185 arttı ve bu endişe verici bir değer. Bununla birlikte hastalığa bağlı ölüm oranlarında da yükselme görülüyor. Hatta bu artış hızının 80’lere ulaştığı ülkeler var. Türkiye’ye baktığımızda, ne yazık ki ülkemizde de tiroid kanseri vakalarında artış söz konusu. İyi haber şu ki, ölüm oranları dünya ile aynı paralellikte gitmiyor. ABD, Çin ve Hindistan’da ölüm oranları artarken, Türkiye’de azalıyor. Bu önemli bir nokta. Konunun derinine indiğimizde Türkiye’de tiroid hastalıkları ve guatr konusunda farkındalığın olduğunu görüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

“TİROİD KANSERİNDE EN ÖNEMLİ ETKEN GENETİK FAKTÖRLER” 

Türkiye’de özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinde tiroid kanserinin ve guatrın yaygın olarak görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Erhan Ayşan, “Bununla ilgili bir farkındalık var ve bu sayede insanlarımız tiroid ve guatr ile ilgili şüpheleri olduğunda hemen doktora gidebiliyorlar. Bu, ülkemiz için önemli bir avantaj. Yapılan araştırmada da dikkat çekildiği üzere, genetik faktörlerin tiroid hastalıkları ve tiroid kanseri için çok önemli bir etken olduğunu görüyoruz. Ailede bir kişide bile tiroid kanseri ya da guatr tespit edildiğinde diğer aile bireylerinin artmış bir risk altında olduğunu biliyoruz. Tiroid kanseri açısından ikinci önemli faktör ise radyasyon maruziyeti. Çevresel faktörler ve sigara kullanımı da tiroid kanserinde riski artırıcı unsurlar arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı.

 “TEŞHİSİN GECİKTİĞİ VAKALARDA YAPILABİLECEKLER SINIRLI”

Hastalığın hem yüksek hem de düşük sosyoekonomik düzeye sahip insanlarda arttığını belirten Prof. Dr. Erhan Ayşan sözlerine şöyle devam etti: “Ölümler düşük sosyoekonomik düzeye sahip insanlarda daha fazla. Bu durumun en önemli nedeninin de hekime geç başvurmak olduğu gösterilmiş. Yüksek sosyoekonomik düzeye sahip insanlar ise hekime, hatta konunun uzmanı olan endokrin doktorlarına erken başvuruyor ve bu sayede hastalığın tedavisini çok erken evrelerde alabiliyorlar. Böylece ölüm oranları bu gruptaki insanlarda daha düşük oluyor. Ne yazık ki düşük sosyoekonomik düzeye sahip topluluklarda bu başarılamadığından geç teşhis ve geç tedavi nedeniyle ölümler daha fazla gerçekleşiyor. Nitekim dünyada tiroid kanserine bağlı ölümlerin en fazla olduğu ülke olan Etiyopya’da, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla son derece düşükken, bu değerin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Katar’da ölüm oranları en düşük seviyede. Unutulmamalıdır ki, tiroid kanseri erken teşhis edildiğinde tamamen tedavi edilebilen nadir kanserlerden biridir.”

KANSERİ ERKEN EVRELERDE YAKALAMAK İÇİN BUNLARA DİKKAT!

Tiroid kanserinin önemli bir özelliğinin bulgu vermemesi olduğunu belirten Prof. Dr. Erhan Ayşan konu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu: “Bu durum hastalığın geç teşhis edilmesinde önemli faktörlerden biri. İnsanlarımız şu noktalara azami dikkat göstermeli: Öncelikle, ailede tiroid kanseri vakası var mı? Bunu büyüklerimize soracağız. Ailede böyle “bir kişi bile varsa” mutlaka bir endokrin uzmanına başvurmaları ve mutlaka tiroid ultrasonu yaptırmaları gerekiyor. İşte bu aşamada yapılan hatalardan biri de, hasta doktora başvurduğunda sadece kan tahlilleri yapılması, ultrason yapılmaması oluyor. Kan tahlili normal çıktığında ‘bende bir şey yok’ deniyor. Bu çok yanlış! Tiroid kanseri kan bulgusu vermez. Dolayısıyla her hastada mutlaka ultrason yapılması gerekiyor. Ultrason son derece basit, ucuz, radyasyon içermeyen bir görüntüleme tekniğidir. Yaş ilerledikçe tiroid kanseri riski artıyor. Dolayısıyla bizim önerimiz 40 yaşından sonra yılda bir kez tiroid ultrasonu yapılması yönünde. Tiroid kanseri tanısı alan her hasta ameliyat olmalı. Bu teşhisi alan kişi hemen bir endokrin cerraha gitmeli. Doğru yapılmış bir ameliyatla yüzde yüz başarı sağlanabilmektedir.”

Son olarak, çeşitli tiroid hastalıklarının ortaya çıkmasında gıda faktörüne de dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Endokrin Cerrahi Uzamanı Prof. Dr. Erhan Ayşan, “Karadeniz, ülkemizde kara lahananın en fazla üretildiği ve tüketildiği bölgedir. Ne yazık ki, kara lahana vücutta iyodu tutuyor. Tutulan iyodu tiroid bezi kullanamadığı için bez büyüyor yani guatr ortaya çıkıyor. İşte Karadeniz’de guatrın fazla görülmesinin sebeplerinden biri de bu. Biz bu yiyeceği kesin olarak yasaklamıyoruz ancak tüketiminin azaltılmasını öneriyoruz” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Haluk Levent “AHBAP dernek olsun hiç istemedim”

AHBAP Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sanatçı Haluk Levent, Gazeteci Şelale Kadak’ın Youtube kanalına konuk oldu. Haluk Levent “Doğruluk mu Cesaret mi” adını taşıyan programda birbirinden samimi açıklamalarda bulurken AHBAP’ın dernek olmasını hiç istemediğini ve bir hayırsever iş insanının AHBAP derneğinin merkezi için “Yalımı alın, kullanın” teklifinde bulunduğunu açıkladı.

Uzun yıllar boyunca ana akım medyada köşe yazarlığı yapan Şelale Kadak, YouTube kanalında yayınladığı “Doğruluk mu? Cesaret mi?” programına bu kez sanatçı Haluk Levent’i konuk etti. Sanatçı kimliğinin yanı sıra 6 yıl önce kurduğu AHBAP platformu aracılığıyla toplumsal faydaya yönelik yardım organizasyonları gerçekleştiren Levent, ünlü gazeteciye samimi açıklamalarda bulundu.

“AHBAP dernek olsun hiç istemedim”

Bir platform olarak başladıkları yolculukta derneğe dönüştüklerini dile getiren Haluk Levent, dernek olduktan sonra üzerlerine ekstra bir sorumluluk yüklendiğini ve aslında AHBAP’ın dernek olmasını hiçbir zaman istemediğini söyledi. “Platformken biz parayı hiçbir zaman görmüyorduk sadece bağışçı ile ihtiyaç sahiplerini bir araya getiriyorduk. Ama zamanla pandemi yangınlar gibi afetler bu yardım kampanyalarını çok daha büyük organizasyonlar için harcamamızı gerektirdi. Bu da bağışları dernek olarak toplayıp ihtiyaç sahiplerine ulaştırma şekline dönüştü.

“AHBAP için yalısını tahsis etmek isteyen oldu”

Programda AHBAP derneğinin toplu ulaşıma yakın bir bina ihtiyacı olduğunu dile getiren Haluk Levent, hayırsever iş insanının “Beykoz’daki yalımı alın, kullanın” teklifinde bulunduğunu açıkladı. Yalının bulunduğu yer AHBAP çalışanlarının rahatlıkla ulaşım sağlayabilecekleri bir noktada olmadığı için bu teklifi geri çevirmek zorunda kaldığını dile getiren sanatçı, dernek için bina arayışına devam ettiklerini dile getirdi. 

 “Hibe edilmek istenen fonları kabul etmiyoruz”

AHBAP Derneği olarak hibe edilmek istenen fonlara ret cevabı verdiklerini dile getiren Haluk Levent, sadece şartlı bağış kabul ettiklerinin altını çizdi. “Yurt dışından gelen bağışların tamamı şartlı geliyor. Çünkü AHBAP platformunun lobisi yok, fonu yok, bir takım yerlerde dayıları amcaları yok. Biz bir gençlik hareketiyiz ve iyiliği yaymaya çalışıyoruz”

“Fransız helikoptere 1 milyon euro ödedik”

Haluk Levent, yaz aylarında Türkiye’de gerçekleşen yangınları durdurmak için topladıkları bağışlarla Fransa’dan kiraladıkları helikoptere 1 milyon euro ödediklerini belirterek “Fransız Airbus firmasının Puma helikopterini ayarladık. Bu helikopter aslında Fransız hükümetinin helikopteriydi ve 12 gün boyunca onu bize kiraladılar.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Müziğin En İyileri Ekim Ayınca CRR’de

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu Ekim ayında zengin bir program ile müzikseverlerin karşısına çıkıyor.

Salgın döneminde müziğin iyileştirici etkisini yansıtmak için 2020-2021 sezonunda çevrimiçi konserlerle müziğin her türüne ev sahipliği yapan CRR Konser Salonu; yeni normal süreci ile birlikte, canlı müziğin sihrini hep birlikte yaşamak için tüm önlemlerini alarak 2021-2022 sezonuna dopdolu bir program hazırladı.

Eylül ayında dünyaca ünlü müzisyenlerin katıldığı, 1.İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ile sezon açılışını yapan CRR konser Salonu’nda 2 Ekim’de festivalin kapanış konseri gerçekleştirilecek. Konserde Borusan Quartet ile uluslararası yarışmalardan birçok ödül kazanmış çellist Nil Kocamangil performans sergileyecek.

Doğu ve batı müziğinin en iyi örneklerinin yer aldığı Ekim ayı programında, Şef Cem Mansur yöntemindeki CRR Senfoni Orkestrası 12 Ekim’deki konserinde Grieg’in, popülaritesini hiç kaybetmeyen, repertuvarda albenisi en yüksek eserlerinden biri olan Piyano Konçertosu’nda piyanist Gülsin Onay’a eşlik ediyor. Konserde ayrıca 100. ölüm yıldönümünde büyük besteci Camille Saint-Saens’a selam gönderiliyor ve az bilinen gençlik eseri 2. Senfoni seslendiriliyor. 

Amsterdam’daki dünyaca ünlü Royal Concertgebouw Orkestrası üyelerinden oluşan Concertgebouw Oda Orkestrası’nın 20 Ekim’deki konserinin solisti ise çellist Nil Kocamangil. 

Cazın Büyüleyici Sesleri

Yeni sezonda müziğin her türüne ev sahipliği yapacak olan CRR Konser Salonu’nda caz konserlerinin ilki 11 Ekim’deUluslararası caz sahnelerinin aranan gruplarından biri olan Danny Grissett Quartet müzikseverlere unutulmaz bir akşam yaşatacak. Geniş bir hayran kitlesine sahip olan ve 60'lardan bu yana caz dünyasına giren en yaratıcı piyanist olarak değerlendirilen Brad Mehldau ise uzun bir aranın ardından üçlüsüyle birlikte 30 Ekim'de CRR sahnesine konuk oluyor.

Dünyanın Müziği CRR’de

CRR Konser Salonu’nun yeni sezonunda dünya müziğinin de en iyi örnekleri sergilenecek. 

16 Ekim’de José Huertas Flamenko Topluluğu, Miguel de Cervantes’in dünya edebiyatına kazandırdığı ölümsüz eseri Don Kişot’tan sahneye uyarladıkları muhteşem bir gösteri ile Cemal Reşit Rey Konser Salonu’na konuk olacak. 

Ekim ayı programında yolculuklar üzerine birbiri ile bağlantılı kaçırılmaması gereken iki konser yer alıyor. İlki 21 Ekim’de Marco Polo’nun Müzikal Yolculukları. Akdeniz müzik geleneklerinin en önemli topluluklarından ikisi olarak bilinen “En Chordais” ve “Constantinople” müzik topluluğu, Marco Polo'nun anısına renkli bir müzik yolculuğunu yeniden yaratmak için bir araya geliyor. 

Ve 26 Ekim’de büyük müzisyen  Jordi Savall ve Hesperion XXI grubu “İbn Battuta Zaman Yolcusu konseri ile CRR seyircisi ile buluşuyorJordi Savall bu konserle müzik yolculuğuna Çin’in yanı sıra Suriye, Ermenistan, Yunanistan, Türkiye ve İbn Battuta’nın yolculuğu süresince ziyaret ettiği ülkeler ve kültürlerden konuk müzisyenlerle birlikte devam edecek.

Cumhuriyet Bayramı Coşkusu

Cumhuriyet Bayramı coşkusu, CRR’de yine cumhuriyetin yetiştirdiği bestecilerin eserlerine yer veren özel bir konserle yaşanıyor. N.Kodallı ve Cemal Reşit Rey’in eserlerinin seslendirileceği 29 Ekim’deki konserde Naci Özgüç yönetimindeki Filarmonia İstanbul topluluğuna ünlü piyanistimiz Özgür AydınBeethoven’in 3. Piyano Konçertosu’yla katılıyor. 

Türk Müziğinin Ustaları

CRR, Ekim ayında Türk müziğinin usta isimlerine de ev sahipliği yapıyor. Coşkun Karademir ile konuk sanatçı Zeynep Bakşi Karatağ’ın 10 Ekim’deki konserinde Türk Halk Müziği’nin sevilen eserlerine yer verilirken,  Melihat Gülses 24 Ekim’deki konserinde Klasik, Neoklasik ve günümüzün form dışı eserlerinin de yer aldığı bir repertuvarı, kendine has üslup ve tarzı ile seslendirecek. 14 Ekim’de Kudsi Ergüner Topluluğu’nun “İstanbul’un Kutsal Nağmeleri” ve 27 Ekim’de Meşk-i Musiki’nin ''Dönemler, Bestekârlar, Makamlar ve Formlar'' konserleri CRR  Ekim ayı programındaki  konserler arasında.

Çocuklar İçin Barış Ormanı 

Çocuklara çevrenin, doğanın korunmasına yönelik bir farkındalık sağlayan, müzikleri ve renkli sahneleme teknikleriyle minik seyirciler kadar yetişkinlerin de ilgisini çeken Barış Ormanı çocuk operası 10 Ekim ve 24 Ekim’de CRR Konser Salonu’nda sahneleniyor.

İDSO Konserleri

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın (İDSO) 1, 8, 22 ve 28 Ekim’de CRR konser Salonu’nda gerçekleştireceği konserlerde keman virtüözü Veriko Çumburidze, bas -bariton Burak Bilgili, kornocu Mustafa Kaplan ve çellist Poyraz Baltacıgil’e eşlik edecek.

Ekim ayı programında yer alan konserlerin biletleri BİLETİX’ten satışa sunuldu. 

Pandemi önlemleri çerçevesinde oturma kapasitesinin yarıya indirildiği CRR Konser Salonu’na müzikseverler İçişleri Bakanlığı’nın yayımladığı genelge doğrultusunda HES kodu üzerinden yapılacak kontrolle alınacak. Aşı olmamış ya da hastalığı geçirmemiş kişilerin konsere katılımının sağlanabilmesi için son 48 saat içinde yapılmış negatif sonuçlu PCR testi kontrolü gerçekleştirilecektir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ödüllü senarist Russell T Davies Dr. Who’ya “Showrunner” Olarak Dönüyor

Kariyeri boyunca pek çok ödülün sahibi olan Russell T Davies, gelecek yıl diziden ayrılacak olan Chris Chibnall'ın yerini alacak. Russell, Doctor Who’nun bir sonraki dizi sorumlusu (showrunner) olarak TARDIS'in kontrolünü devralacak.

 

Dünyaca ünlü ödüllü senarist Russell T Davies, Doctor Who'nun 2023'teki 60. Yıldönümünü kutlamak için ekranlara bomba gibi bir dönüş yapıyor.  2005 yılında Doctor Who'nun yeniden canlanmasından sorumlu olan Russell, diziyi tekrar küresel bir fenomen haline getirirken, televizyon dünyasının en büyük hitlerinden biri olmasında da büyük bir rol üstlendi. Bu süre zarfında iki spin-off  olan “Torchwood” ve “Sarah Jane'in Maceraları”nı yaratarak Doctor Who hayranlarının yüzlerini güldürdü. 2009 yılında diziden ayrılan Davies, son olarak “Years and Years”, “A Very English Scandal” ve National TV Awards’ta En İyi Drama Ödülü kazanan “It's a Sin” yapımıyla büyük başarı kazandı.

 

Ömür boyu Doctor Who hayranı olacağını ifade Russell T Davies, geri dönüşüyle ilgili şunları söyledi: "En sevdiğim şovuma geri döndüğüm için çok heyecanlıyım. Çok hızlı bir zaman yolculuğu yapıyoruz, arkadaşım ve tam bir kahraman olan Chris Chibnall'ın dümende olduğu, Jodie Whittaker'ın muhteşem Doktor’u canlandırdığı seri devam ediyor ve şimdilik ben hala bir izleyiciyim.”

 

Russell’ın sözlerine Chris Chibnall ise şunları ekliyor: “Doctor Who'nun 60. yıl dönümünde İngiltere'nin senaryo yazarlığı konusunda değerli isimlerinden birinin eve dönmesini görmek oldukça heyecan verici. Russell, kendisine geri teslim edilmek üzere olan bu işi inşa eden isimlerden biri.  Doctor Who, BBC, Galler'deki ekran endüstrisi… Dürüst olmak gerekirse, tüm dünyadaki izleyicilerin ileride neler olacağı konusunda heyecanlanmak için pek çok nedeni var.”

 

Chris Chibnall ve Jodie Whittaker, BBC'nin Yüzüncü Yıl kutlamalarının bir parçası olarak 2022 yılının sonbaharında yayınlanacak destansı üçlü özel bölümle diziden ayrılacaklarını duyurdular. Türkiye’deki izleyiciler ise bu özel sezonu BBC First ekranlarından izleyebilecekler.

 

İzleyicilerin merakla beklediği bir sonraki Doktor ise önümüzde tarihlerde açıklanacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı