Aylık arşivler: Ocak 2022

Çocuğunuzun Sağlık Durumu Tırnaklarına Yansıyabilir

Çocuğunuzun tırnaklarında çizgiler görüyorsanız, tırnaklarında yumuşama ve sık kırılma oluyorsa ya da tırnak çevresinde siğiller varsa tüm bu durumlar çeşitli hastalıkların habercisi olabiliyor. Yetişkinlerde olduğu gibi bebek ve çocuklarda da tırnaklar pek çok sağlık sorununun sinyallerini verebiliyor. Bu nedenle bebek ve çocuklarda genel muayene sırasında tırnakların incelenmesi önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Hatice Bulut, çocuklarda sık görülen tırnak sorunları ve işaret ettiği hastalıklar hakkında bilgi verdi. 

Tırnaklar ciddi hastalıklar ve sağlık problemleri hakkında önemli bilgiler verebilmektedir. Bu nedenle hem ailelerin hem de doktorların çocukların tırnaklarını inceleme konusunda dikkatli olması gerekmektedir. Tırnak bulguları bazen bir sendromun veya cilt hastalığının habercisi olabilmektedir. Fakat çoğunlukla çocuklarda ve bebeklerde tırnak bozuklukları;  normal sayılabilecek fizyolojik değişiklikler olarak ortaya çıkar, kendiliğinden gerileyebilir. Bu durumlarda ileri araştırma veya tedavi gerekmediği bilinmeli; ebeveynler de bu konuda bilgilendirilmelidir.

Tırnaktaki farklılıklar doğuştan gelen hastalıkların habercisi olabilir

Tırnak gelişimi bebek anne karnındayken dokuzuncu haftada başlayarak, beşinci aya kadar sürmektedir. Çocuklarda tırnak hastalıkları doğuştan veya sonradan olmak üzere ortaya çıkabilir. Doğuştan olan hastalıklar bebek ilk doğduğunda yapılan ilk muayenede fark edilebilmektedir. Bu, sendromik bir durumun veya organ sistemlerini tutan bir hastalığı gösterebilir. Sonradan kazanılmış tırnak hastalıkları ise yetişkin kişilere benzemekle birlikte bazı farklılıklar da söz konusu olabilmektedir. Halk arasında tırnak mantarı olarak bilinen onikomikoz ile tırnak tümörleri buna örnek olabilir. 

1-    Beau çizgiler: Beau çizgiler yenidoğan dönemindeki bebeklerin çoğunda ilk ay görülebilen bir durumdur. Bu çizgiler bebek 3-4. aylara geldiğinde kaybolur. Ancak daha büyük çocuklarda bu çizgiler oyun sırasında bir travma, ateşli hastalıklar, "El- ayak- ağız hastalığı"nda belirti olarak çıkabilmektedir. Bunun yanında kemoterapi alan çocuklarda da Beau çizgileri görülebilmektedir. 

2-    Kaşık tırnak: Genelde tırnak yüzeyinde incelme, yumuşama ve düzleşmeyle karakterize olan bu durum yenidoğan döneminde normaldir. Fakat bebek büyüdüğünde tırnak düzelir. Süt çocuklarında ve daha büyük çocuklarda bunun görülmesi demir eksikliği anemisi şeklinde bir kansızlığın belirtisi olabilir.  

3-    Onikoşizi: Genelde el ve ayak başparmaklarında görülen tırnak ucunun tabakalar halinde yarıklanması yani onikoşizi durumu da çocuğun başparmağını emmesiyle olabildiği gibi, ortam neminden de kaynaklanabilmektedir. 

4-    Periungual siğil:  Altı yaş altı çocuklarda el tırnaklarında human papilloma virüsün tetiklediği siğiller çok sık olmaktadır. Siğiller tırnak çevresinde gelişmektedir. Tırnak yeme alışkanlığı ile hastalık tetiklenmektedir. Hastaların üçte birinde hastalık kendiliğinden gerilemektedir. Yine de lezyonun yayılımını ve ağrı oluşumunu engellemek için tırnağa sürülebilen keratolitik özellikte ilaçlarla tedavi yapılması gerekmektedir.

5-    Tırnak mantarı: 18 yaş altında, ergenlik dönemi çocuklarında sık rastlanan tırnak mantarı hava almayan, dar ayakkabılar giyildiğinde ortaya çıkabildiği gibi; kötü hijyen nedeniyle de olabilir. Bunun yanında eğer çocukta bağışıklık sistemine yönelik bir hastalık varsa da tırnak mantarı meydana gelebilmektedir. Tırnak plağının sarı renk değişimi, tırnak ucuna doğru kalınlaşma, tırnak dokusunda ayrılma ve tabakalanmalar görülür. İlk tercih edilen tedavi şekli tırnağa uygulanan mantar önleyici cila ve kremlerdir. Tedavi uzun sürelidir.

6-    Tırnak etrafı enfeksiyonu: Küçük çocuklarda, çoğunlukla parmak emmenin tetiklediği, tırnak etrafındaki yumuşak dokuda, genelde bakterilerden kaynaklanan enfeksiyon bulunmaktadır. Enfeksiyon nedeni ile o bölgede kızarıklık, ağrı ve şişlik bulunur. Apse gelişimi çocukluk döneminde grubunda nadir olmaktadır. Fakat dokuda apse geliştiği zaman genellikle drene edilip boşaltılması gerekmektedir.

7-    Tırnak yeme (Onikofaji): Kronik tırnak yeme sorunu çocuklarda stres yaratan anksiyete bozuklukları ve obsesif-kompulsif bozukluklarla ilişkili olabilir. Tırnak yeme sonrasında tırnaklarda kalıcı kısalma ve doku hasarlanması sonucu enfeksiyon gelişimi görülebilir. Bu durumda çocuklarda etken stres faktörleri ortadan kaldırılmalıdır. Tırnak düzgün kesilip bakımı iyi yapılmalıdır. Şüpheli durumlarda, eğer obsesif -kompulsif bozukluk tespit edilmişse farklı tedaviler gerekebilir.

8-    Batan ayak tırnağı (Onikokriptozis): Tırnak dokusunun yan tarafları derinin içine doğru gömük vaziyettedir. Bebek ve süt çocuklarında fizyolojik bir durum olup genelde tedavi ve müdahale gerekmemektedir. Daha büyük çocuklarda; tırnakların yanlış kesimi, sıkı ayakkabılar, aşırı terleyen ayaklar batan ayak tırnağına neden olabilir. Tedavi seçimi batmanın derecesine bağlı olarak ilaç tedavisi veya cerrahi yöntem olarak yapılabilir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Genital Siğiller Rahim Ağzı Kanseri İşareti Olabilir

Genital siğillerden bazılarının rahim ağzı kanserine dönüşebildiğine dikkat çeken Medical Park Tarsus Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Vedat Günyar, “Önlenebilir bir kanser türü olan rahim ağzı kanseri yavaş gelişir. Erken evrede teşhis ve tedavi edilebilirse, çoğu hastada tam iyileşme sağlanabilir. Bu nedenle PAP Smear ve HPV DNA genotipleme testleri ile tarama yapılması büyük önem taşır” dedi.

Serviks (rahim ağzı) kanserinin ülkemizdeki kadınlarda en sık görülen ilk 10 kanser arasında yer aldığına dikkat çeken Medical Park Tarsus Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Vedat Günyar, önlenebilir bir kanser türü olan serviks kanserinin yavaş geliştiğini söyledi. Op. Dr. Günyar, rahim ağzı kanserinde erken evrede teşhis ve tedavi ile çoğu kişide tam iyileşme sağlanabileceğini vurgulayarak uyarılarda bulundu.

200 CİVARINDA HPV TİPİ MEVCUT

Her siğilin tehlikeli olmadığını ve tedavisinin mümkün olduğunu dile getiren Op. Dr. Günyar, “Genital siğil hastalığı, HPV açılımı ‘Human Papilloma Virüs’ olarak bilinen bir DNA virüsüdür. 200 civarında HPV tipi vardır. Bunlardan 60’ı kadın genitalinde etkilidir. En çok siğil yapan ise HPV6 ve HPV11’dir. Bunlarda kanser gelişimi olmaz. Kansere neden olan tipler onkojenik olanlardır, en çok suçlananlar Tip 16 ve Tip 18’dir” ifadelerini kullandı.

SMEAR TESTİ İLE TEŞHİS EDİLEBİLİR

Op. Dr. Günyar, HPV enfeksiyonunda tanı koyma yöntemini şöyle anlattı:

“Genital siğiller (kondilom) genellikle gözle görünen lezyonlar yaratsa da, bazen led büyüteçlerle tüm genital bölgenin taranması gerekir. Buradaki alınan örneğin patoloji ve HPV DNA testine gönderilmesi tanıyı kesinleştirir. Spekulum muayenesinde rahim ağzında damarlı, kanamalı görüntü, bu bölgeden alınan PAP Smear ve HPV DNA genotipleme testleri ile ön tanı konulur. Smear’de hücresel bozukluk ve HPV DNA testinde yüksek risk grubu tespit edilirse, kolposkopik rahim ağzı biyopsisi ile kesin tanı konulur.”

KAŞINTI GÖRÜLEBİLİR

Siğillerin ağrısız ve acısız olabileceğini söyleyen Op. Dr. Günyar, “Bazen de kaşıntı ve buna bağlı olarak tahriş hissi yaratabilmektedir. Genital siğil, HPV virüsünün bazı tiplerinden kaynaklı genital bölgede kendini gösteren bir lezyondur. Siğiller deride kabarık milimetrik lezyonlar yaratarak nadiren büyürler. Deri renginde olabileceği gibi, pembe veya kahverengi tonlarda da olabilabilirler. Bağışıklık sistemi düşük, diyabetli hastalarda büyük ve birleşmiş siğiller gözükmektedir. Lezyonlar kendiliğinden geçebileceği gibi boyut ve sayısı artabilir. Bazen kanama ve kaşıntı da yapabilmektedir” diye konuştu.

CİNSEL İLİŞKİ İLE BULAŞABİLİR

Siğillerin bir kişiden diğerine bulaşması için temasın yeterli olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Günyar, şu bilgileri paylaştı: 

“Siğiller cinsel ilişki ile bulaşır. Kondilomu olan biri ile ortak eşya kullanımı sonrasında bulaşma riski bulunmaktadır. Cinsel ilişki sırasında HPV’den korunmak için kondom kullanılsa dahi virüs kondomun kapatmadığı bölgeden bulaşabilmektedir. Genital siğil görünür olmasa bile HPV ile efekte olan deriye teması sonucunda da bulaşmaktadır. Bazı kişilerin vücutlarında bulaşma olsa bile, virüs lezyonsuz olarak uzunca bir süre kalabilmektedir. Kişinin derisi sağlamsa partnerinde lezyon olsa bile bulaşacak diye bir kaide yoktur, bulaşma olmaz. Deri bütünlüğünün bozulmasına neden olan epilasyon gibi yöntemlerden sonra siğil bulaşma riski artmaktadır.”

ENFEKSİYONA UZUN ZAMAN SONRA DA RASTLANABİLİR

HPV enfeksiyonunun cinsel ilişki veya temas sonrasında bir-iki hafta ile yıllar sonrasında da ortaya çıkabileceğini vurgulayan Op. Dr. Günyar, bu sürecin kişinin bağışıklık sistemi ve mevcut kronik hastalıklarla da ilgili olduğunu söyledi.

SİĞİLLER YAYGINSA CERRAHİ YÖNTEM KULLANILABİLİR

Detaylı muayene sonrasında lezyon yaygınlığına göre tedavi yönteminin belirlenmesi gerektiğinin altını çizen Op. Dr. Günyar, “Siğiller erken fark edildiğinde az ve sınırlı alanlarda lezyonlar varsa, krem kullanarak yok etmek mümkün olur. Siğillerin yaygın olduğu hastalarda; dondurma ve yakma uygulanmaktadır. Büyük ve yaygın kondilomlarda ise cerrahi yöntem uygulanmalıdır” şeklinde konuştu.

HPV VE KANSERDEN KORUNMA

Genital siğil yapan tiplerin Tip 6 ve Tip 11 olduğunu söyleyen Op. Dr. Günyar, “Serviks kanseri ile ilişkili tipler ise Tip 16 ve Tip 18’dir. Bu tipler 15-20 yıl gibi süre içinde hücresel değişikliklere yol açarak kansere sebep olmaktadır. Bu nedenle kadınların yıllık Pap Smear kontrollerini yaptırması şarttır. Bilinçli olup rahim ağzı kanseri taraması yani Smear testini yaptırmak ve HPV aşısı olmak, rahim ağzı kanserini önemli derecede azaltmaktadır” diyerek sözlerini noktaladı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Egeşehir Laboratuvarı’na TSE onayı

30 Ekim depreminin ardından İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kenti afetlere karşı dirençli hale getirmek için kurduğu Türkiye’nin en kapsamlı yapı ve zemin laboratuvarı TSE onayı aldı. Uluslararası standartlarda çalışmalar yürüten Çiğli’deki Egeşehir Laboratuvarı, ülke çapında deney kapsamı en geniş merkez oldu. Başkan Soyer, “İzmir’de yaşayan herkesin kendini güvende hissetmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz” dedi.

Türkiye’nin en kapsamlı deprem araştırmaları ve risk azaltma projelerini hayata geçiren İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Çiğli’de kurduğu yapı ve zemin laboratuvarı Türk Standartları Enstitüsü (TSE) onayı aldı.  İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in İzmir'i afetlere dirençli kılma vizyonu doğrultusunda 30 Ekim depreminin ardından Büyükşehir Belediyesi iştiraki Egeşehir A.Ş. bünyesinde kurulan Egeşehir Laboratuvarı, TSE tarafından verilen “Deney Laboratuvarı Onay Belgesi”ne sahip laboratuvarlar içinde deney kapsamı en geniş merkez oldu. Beton, kaya ve zemin incelemelerinde ihtiyaç duyulacak “46 ayrı deney ve test yapılabilir” onayını alan tek laboratuvar olan merkezin Türkiye’ye örnek olması hedefleniyor.

“Ortak akılla çalışıyoruz”
Merkezin İzmir’deki binaların yapı güvenliği ve zemin araştırmalarında ihtiyaç duyulan deney ve testler için ulusal ve uluslararası standartları karşılayabilecek altyapıyla kurulduğunu söyleyen Başkan Tunç Soyer, “30 Ekim İzmir depremi öncesinde Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı’nı kurduk. Depremden 10 gün gibi kısa bir süre sonra çeşitli üniversitelerden akademisyenler, afet yönetiminde paydaş kurum ve kuruluşların temsilcileri, ilçe belediyeleri, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla ‘İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması’ düzenledik. Türkiye'de deprem ve afet konusunda uzman bilim insanlarının içinde yer aldığı Afet Bilim Kurulu’nu oluşturarak deprem çalışmaları için bütçemizden 200 milyon lira kaynak ayırdık. İzmir’de yaşayan herkesin kendini güvende hissetmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu. Dirençli bir kent inşa etmek için ortak akılla çalıştıklarını da belirten Soyer, “Egeşehir Laboratuvarı tüm kurum ve üniversitelerle işbirliği içinde projeler yapmaya, yeni uzmanların yetişmesine ve deney yöntemlerinin geliştirilmesine de katkıda bulunacak ” dedi.

“Yapı sağlığıyla ilgili her şeyi yapabilecek durumdayız”
Egeşehir A.Ş. Genel Müdürü Ekrem Tükenmez ise “30 Ekim depremi bize saha çalışmalarında gerekli olan test, deney ve analizler için altyapı ihtiyacı olduğunu gösterdi. Depremden sonra Ortak Akıl Buluşması’nda yapı envanteri yapılması, planların gözden geçirilmesi, fay hatlarının incelenmesi ve mikrobölgeleme çalışması yapılması gibi öneriler ortaya çıkmıştı. Bütün bunları yapmak için de altyapıya ihtiyaç vardı. Bunun üzerine İzmir’deki mevcut binalar için risk analizi yapacak ve zeminle ilgili test ve deneyler için ulusal ve uluslararası standartları karşılayabilecek nitelikte bir laboratuvar kurduk. Artık 46 farklı deneyi yapabilecek durumdayız. Riskli yapı tespiti de dahil olmak üzere yapı sağlığıyla ilgili her şeyi yapabiliyoruz. Laboratuvar aynı zamanda zeminle ilgili kaya ve toprak deney ve testleri için teknik altyapıya sahip. Doğada göremediğimiz yerler var. Yüzeye ilişkin yorum yapabiliyoruz ama bir de yeraltı dediğimiz, bilemediğimiz bir alan var. Bu merkez işte göremediğimiz bu alanları da tanımak için kurgulandı” diye konuştu. Hem riskli yapı tespiti hem de geniş alan ölçeğinde zemin araştırmalarının yapılabileceği bu kapsamda bir laboratuvarın örneğinin Türkiye'de olmadığını söyleyen Ekrem Tükenmez, “Bu merkezin bir enstitüye dönüşebilecek ve bilim insanı yetiştirecek kapasitesi var” dedi.

Dayanım parametreleri tespit ediliyor
Egeşehir Laboratuvarı Beton Laboratuvarı Bölüm Yöneticisi, inşaat mühendisi Ulaş Bağcı ise bina risk analizlerinin nasıl yapıldığına değinerek “Riskli yapı olarak nitelenen binaların kolonlarından aldığımız karot numuneleriyle basınç dayanımı testi yapıyoruz. Ardından analiz programlarını da kullanarak risk tespitine geçiyoruz. Dolayısıyla zemin koşullarının tespiti, yerel zemin sınıflandırması, zemin ve kaya türlerinin sınıflandırılması, zemin profilleri, şişme-oturma, taşıma gücünü tespit etmeye yönelik deney ve testler yapılıyor” dedi.

Zemin Kaya Laboratuvarı Bölüm Yöneticisi, jeoloji mühendisi Gözde Nazlı Kalbaz ise “Arazi koşullarını temsil eden numuneler üzerinde iki aşamalı deneyler yapılıyor. İlk aşamada zeminin fiziksel özelliklerini, yani malzemeyi tanımlıyoruz. İkinci aşamada cihazlarla dayanım parametrelerini tespit ediyoruz ve bu parametreleri ilgili kişilere yönlendiriyoruz. Onlar da proje aşamasını tamamlıyor” diye konuştu.

Laboratuvarda hangi testler yapılıyor?
Laboratuvar, riskli yapı tespiti ile zemin etütleri için gerekli deney, analiz ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik cihaz ve ekipmanlarla donatıldı. Merkezde riskli yapı tespitine yönelik tahribatsız-geri sıçrama deneyleri, basınç dayanımı, beton basınç dayanımının yerinde tayini, karot alma ve muayene ve basınç dayanımı, sertleşmiş betonun yoğunluğunun dayanımı tayini gibi testler yapılıyor.
Ayrıca zemin deneyleri kapsamında üç eksenli UU deneyi, direkt kesme, konvansiyonel ve otomatik konsolidasyon, kıvam limitleri, tane boyu dağılım, özgül ağırlık ve konik penetrasyon ile birlikte tam otomatik ve bilgisayar kontrollü olarak rezonant kolon ve burgusal kesme, statik üç eksenli basınç dayanımı ve konsolidasyon, şişme deneyleri gerçekleştiriliyor. Laboratuvarda bulunan “rezonant kolon burgusal kesme deney cihazı” ile numuneler üzerinden zeminlerin deprem sırasındaki kayma rijitlikleri, dayanımları ve deprem hareketini sönümleme özellikleri doğrudan ölçülerek ve bu veriler ile zeminlerin deprem sırasındaki yer hareketini büyütme, sıvılaşma gibi davranışları daha hassas biçimde değerlendirilir hale geliyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Boehringer Ingelheim, 100 Yıllık Uzmanlığıyla Solunum Yolu Hastalıkları Hakkında Farkındalığı Artırmaya Devam Ediyor

•    Türkiye’de yaklaşık 7 milyon insan kronik solunum yolu hastalıklarıyla yaşamaktadır. 1,2

•    COVID 19 nedeniyle kronik akciğer hastalarının ağır hastalanma olasılığı çok daha yüksektir. 3

•    İdiyopatik Pulmoner Fibrozis (İPF), progresif bir hastalık olup akciğerlerde skar dokusu oluşmasına yol açar; erken tanıyla zamanında tedavi alınması ilerlemeyi yavaşlatabilir. 4

 

 

 Dünyanın lider ilaç şirketlerinden Boehringer Ingelheim, toplumun ve sağlık profesyonellerinin kronik solunum yolu hastalıklarıyla ilgili farkındalığını artırmak amacıyla “İdiyopatik Pulmoner Fibrozis” farkındalığına odaklanıyor. Bu farkındalık odağı kapsamında, toplumun koruyucu önlemler ve akciğer hastalıklarının erken teşhis edilmesi hakkında bilgilendirmeyi amaçlıyor. Solunum yolu hastalarının COVID-19’a bağlı komplikasyonlar geliştirme olasılığının daha yüksek olmasından ötürü farkındalık yaratılması daha da önem kazanıyor. 3

 

Türkiye’de yaklaşık 7 milyon insan kronik solunum yolu hastalıklarıyla yaşadığı tahmin ediliyor. 1,2 İPF, akciğerlerin skar doku geliştirmesi ve kalınlaşması ile seyreden, yorgunluk nedeni olabilen ve hastaların nefes almasını giderek zorlaştıran nadir ve yaşam boyu süren bir hastalık. 4-6

 

İPF, pek çok intersitiel akciğer hastalığında (İAH) görülüyor. Bu hastalıklar akciğerlerdeki hava keseciklerini destekleyen dantel benzeri bir doku ağı olan interstisyumu etkiliyor. Semptomlar kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte bazı hastalarda nefes darlığına ve organların yeterince oksijen almamasına yol açabiliyor. 6,7 İPF ayrıca hastaların COVID-19'a bağlı ciddi komplikasyon geliştirme riskini artırıyor. 3

 

“İPF hastalığını daha iyi anlamak ve en iyi tedavi seçeneklerini sunmak için çalışıyoruz”

Solunum yolu hastalarının COVID-19’a bağlı komplikasyonlar geliştirme olasılığının daha yüksek olmasından ötürüfarkındalık yaratılması daha da önem kazandığına dikkat çeken Boehringer Ingelheim Türkiye Spesifik Ürünler İş Birimi Direktörü Dr. Nilüfer Dayangaç şu açıklamada bulundu: “Solunum yolu hastalıkları alanındaki güçlü mirasımızı ileriye taşıyarak İPF hastalığını daha iyi anlamak ve en iyi tedavi seçeneklerini sunmak için Ar-Ge çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. İPF gibi zorlayıcı solunum yolu hastalıkları olan kişilerin yaşam kalitesini iyileştirmeye, semptomları tanımaları ve tedavi almaları için doğru bilgiyle güçlendirmeye odaklanıyoruz. Bu alandaki gelişen tedavi portföyümüz, hastaların yaşam kalitesini iyileştirme vizyonumuzun da kanıtı niteliğinde.”

 

Boehringer Ingelheim’in solunum yolu hastalıkları alanındaki yolculuğunun KOAH ile başladığını belirten Boehringer Ingelheim Türkiye Medikal Direktör ve Medikal Hizmetler Birim Müdürü Dr. Belgin Özdilsiz: “Solunum yolu hastalıkları alanındaki yolculuğumuz, KOAH için tedaviler geliştirerek başladı. Bir asırdır idiyopatik pulmoner fibrozis gibi nadir hastalıklara yönelik terapötik uzmanlığımızı güçlendirmeye devam ediyoruz. İPF teşhisi koymak çoğu zaman kolay değildir çünkü nefes darlığı, öksürük ve yorgunluk gibi birçok semptomu KOAH gibi daha yaygın diğer hastalıklarınkine benzer. İPF konusundaki uzmanlığımızı ve iç görülerimizi tıp camiasıyla paylaşmayı, sağlık profesyonellerinin hastalığı tanımalarına, en yeni teşhis ve tedavi uygulamalarını daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı amaçlıyoruz” dedi.

 

“İPF’de erken tanı ve multidisipliner tedavi çok önemli”

İPF’nin ciddi vakalarda bile semptom göstermeyebildiğine dikkat çeken Dr. Belgin Özdilsiz, “Bu durum güçten düşme, yorgunluk, egzersiz kapasitesinin azalması, yaşam tarzı ve aktivite seviyelerindeki değişiklikler gibi hemen dikkat çekmeyen bulgu ve semptomlara dikkat etmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İPF teşhisi konduğunda multidisipliner interstisyel akciğer hastalıkları ünitelerinin, hastaların bakım ve tedavi almalarını sağlamaları, böylece hastalığın ilerlemesini yönetmelerine ve yaşam kalitelerini iyileştirmelerine yardımcı olmaları gerekiyor” açıklamasında bulundu. Boehringer Ingelheim bu hastalık için yenilikçi çözümler geliştirmenin yanı sıra en iyi uygulamaların ülkeler arasında paylaşılmasını kolaylaştırmak, hastalara yönelik sağlık hizmetlerini ve tedavi seçeneklerini geliştirmek amacıyla Orta Doğu, Türkiye ve Afrika bölgesinde yaygın bir şekilde İnterstisyel Akciğer Hastalığı (İAH) merkezleriyle ve bu alanda uzman hekimlerle birlikte çalışıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çölyakla İigili Doğru Bilinen 11 Yanlış

Bebeklik çağından yaşlılığa kadar her dönemde ortaya çıkabilen çölyak hastalığı, belirtileri ve yol açtığı rahatsızlıklar nedeniyle “binbir surat” olarak bilinir. Buğday, arpa, yulaf ve çavdarda bulunan glüten maddesi, genetik yatkınlığı olan kişilerde ince bağırsaklarda tahribata neden oluyor. Hastalığın en etkin tedavisi ise glütenden uzak durmak. Acıbadem Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Gastroentroloji Uzmanı Prof. Dr. Şafak Kızıltaş, migren, depresyon, kemik erimesi, infertilite, huzursuz bağırsak sendromu gibi birçok hastalığın temelinde yatan çölyak hakkında doğru bilenen yanlışları anlattı.

 

Çölyak modern çağın hastalığıdır!

Hayır, aksine kökeni milattan öncesine dayanan bir hastalıktır. Dünyanın en yaygın genetik hastalığı olan çölyak, ince bağırsağı ve birçok organı tutan, bağışıklık sistemini etkileyen bir hastalık. Eski Yunancada karın anlamına gelen “coeliaca” kelimesinden adını alan hastalığın izlerine M.Ö. 1. yüzyılda bile rastlanıyor. Arkeolojik kalıntılar insanoğlunun Mezopotamya’daki ilk ıslah edilmiş buğdayla beslenmeye başladığından itibaren bu hastalığa yakalandığına gösteriyor. İlk tanı ise 1888'de İngiliz patolog Samuel Gee’nin hastalığın histolojik bulgularını ince bağırsak biyopsilerinde göstermesiyle konuldu. Hastalığa yol açan etken maddenin buğdaydaki glüten olduğu da 1950’lerde kesinleşti.

Yaygın bir hastalık değildir!

Aksine, dünyada en yaygın görülen hastalığıdır. Hastalığın tanımlandığı ilk yılarda görülme sıklığının 4 bin ila 5 bin kişide bir olduğu düşünüldüğünü belirten Gastroentroloji Uzmanı Prof. Dr. Şafak Kızıltaş “Oysa bugün yapılan çalışmalar, birçok toplumda ve ülkemizde çölyak hastalığının her 100 kişiden birinde gözlendiğini ortaya koyuyor. Bu oran Kuzey Avrupa’da 60-70 kişide bire, Batı Avrupa’da da yüzde 5-6’ya çıkıyor. Tanımlanan hastaların sayısına bakıldığında, bunun buzdağının su üstündeki bölümü olduğu benzetmesi yapılabilir. Saptanamayan hastaların çok daha büyük bir kitle olduğu düşünülüyor” diyor.  

Çölyak, genetik bir hastalık değildir! 

Hayır! Bu hastalık genetik geçişlidir. Çölyak, tek yumurta ikizlerinden birinde varsa diğerinde de yüzde 75 oranında görülüyor. Birinci derece akrabalarda yüzde 20, ikinci derece akrabalarda da yüzde 5 oranında rastlanıyor.

Çocuklukta ortaya çıkar!

Bu hastalığın ortaya çıkış bulguları çok farklı olabilir. Süt çocukluğu, oyun çocukluğu gibi erken dönemlerde ortaya çıkabildiği gibi, 70 ve 80 yaşlarda tanımlanabilen geç olgular da bulunmaktadır. Yani çölyak, her yaşta görülebilen bir hastalıktır. 

Tek belirtisi şişlik ve karın ağrısıdır

Çölyak’ın birçok belirtisi vardır. Klasik bulguları karın ağrısı, ishal, kansızlık, kilo alamama, boy kısalığı, fiziksel ve ruhsal gelişme geriliği, diş minesinde sorunlar ve kemik erimesidir. 

Çölyak yalnızca sindirim sisteminde hastalık yapar

Aksine, çölyak tüm vücut sistemlerinde çeşitli hastalıklara neden olabilir. Kadınlarda adet düzensizliği, kısırlık, hamilelikte sık düşükler çölyaktan kaynaklanabildiğini belirten Gastroentroloji Uzmanı Prof. Dr. Şafak Kızıltaş, çok farklı hastalıklara yol açabileceğini vurgulayarak şu bilgileri veriyor: “Çölyak, karaciğer fonksiyonlarında sorun, kalp kası bozukluğu, D ve B grubu vitamin eksikliği, folik asit eksikliği, dermatit, ağızda aft, ülser, nörolojik bozukluklar, depresyon, böbrek ve eklem hastalıklar gibi farklı sorunlara neden olabilir.” 

Huzursuz bağırsak sendromunun nedeni çölyaktır

Huzursuz bağırsak sendromu, farklı bir hastalıktır. Ancak Çölyak görülme sıklığının, dispepsi (karında ağrı, gerginlik, erken doyma, iştahsızlık, bulantı, geğirme) ve huzursuz bağırsak sendromu sorunu olan hastalarda yüzde 2-3 ‘e çıktığı bilinmektedir. 

Glüteni azaltmak çölyakı tedavi eder

Bir çay kaşığının sekizde biri kadar un tüketilmesi halinde bile, alınan glüten hastalığı tetikliyor. Mekanizma şöyledir: Yiyeceklerin bağırsaklardaki emilimi sırasında vücudun savunma mekanizması glütene karşı savaş açar ve antikorların ince bağırsaktaki fırçamsı yüzeye saldırmasıyla bağırsak duvarında hasar olur. Bu hasar nedeniyle besin maddeleri emilmeden sindirim sistemi yoluyla atılır. Glütenli besinlerin az tüketilmesi sorunu bir parça hafifletse de tedavi etmez. Çölyak hastaları bu sorunla karşılaşmamak için içinde hiç glüten barındırmayan yiyecekler yemelidir. 

Tanı için kan tetkiki yaptırmak yeterlidir!

Yalnızca kan tetkiki yeterli değldir. Tanı için en önemli yöntem, hekimin muayenesi, hastanın öyküsünün iyi dinlenmesi ve hekim farkındalığıdır. Kan tetkiklerinde çölyak antikorlarına bakılldığını belirten Gastroentroloji Uzmanı Prof. Dr. Şafak Kızıltaş çölyak antikorlarının (Anti-EMA IgA, Anti-ttg IgA ) pozitifliği oranı hastalıkta yüksek olduğuna dikkat çekerek ince bağırsak biyopsilerinin alınması gerektiğini belirtiyor. 

Bazen ince barsak biyopsileri de yeterli gelmeyebilir. Bu gibi durumlarda doku tipi tayininin yapılması ( HLA DQ2-HLA DQ8 ) önerilmektedir. Çölyak hastalarının yüde 95’inde bu doku tipleri pozitiftir, bu nedenle Çölyak hastalığının olup olmadığını göstermede önemli rol oynar. 

Glüten içeren yiyeceklerden uzak durmak yeterlidir

Çölyak’ın tedavisinde en etkin yöntem, glüten içeren yiyecekleri yememek olsa da, yine glüten içeren temizlik ve kozmetik ürünlerinden de uzak durulması gerekir. 

Glütensiz yiyecek diyetine zaman zaman ara verilebilir

Bu hastalığın tedavisinde en önemli adım, glüten tüketimine son verilmesidir. Üstelik bu diyet, hiç ara verilmeden ömür boyu sürdürülmesi gerekir. Diyetine özen gösteren kişilerin ince bağırsağında 6-12 haftada düzelme başlar. Bir yılın sonunda da hastaların yüzde 70’inde tam iyileşme sağlanır. Bir yılda düzelmeyen hastalarda bağışıklık sistemini baskılayan bazı ilaçlar kullanılır. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

‘Notre Dame’ın Kamburu Müzikali’ 4 Ocak Salı Trump Sahne’de

Victor Hugo’nun ölümsüz eseri ‘Notre Dame'in Kamburu Müzikali’, 4 Ocak Salı saat 20:30’da Trump Sahne’de izleyicisiyle buluşuyor.

Vural Bingöl ile Erhan Yaman’ın sahneye koyduğu oyunun yönetmenliğini de Vural Bingöl üstleniyor. Kostüm tasarımının Andrea Primavera’ya, dekorun Kamil Vatansever ve Kadir Namdar’a ses ve ışık tasarımının Ömer İzgin’e ait olduğu oyunda; Vural Bingöl, Kamala Mustafayeva, Andrea Primavera, Erhan Yaman, Murat Yaşar Özdemir, Merdis Uçkan, Alaattin Bahar, Ayça Azize Ergün, Nilüfer Ömürlü, Hayri Diken, Ezgi Eneç, Seymur İlham ve Özden Ulusoy rol alıyor.

 

Oyunda çirkin ve kambur bir kilise zangocu olan Quasimodo, Fransa’nın ruhani ve dini lideri Claude Frollo ve krala bağlı komutan Phoebus’un çingene kızı Esmeralda’ya olan aşkları anlatılıyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Borusan Sanat’tan 2022’ye Merhaba

Borusan Sanat, sahnesinde ağırladığı değerli şef ve solistler ile 2022’ye unutulmaz bir gece ile merhaba diyor! 6 Ocak Perşembe günü, sürekli konuk şefi Patrick Hahn yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), solist kemancı Sergei Dogadin’e eşlik ediyor. Bu eşsiz konserde klasik müzik repertuvarının en sevilen yapıtlarından oluşan program dinleyicisi ile buluşuyor.

 

Dünyaca ünlü müzisyenlerin yanı sıra seçkin şef ve solistleri ağırlayarak hafızalardan silinmeyecek konserlere imza atan Borusan Sanat ikinci dönem programını, hazırladıkları Yeni Yıl Konseri ile birlikte müjdeliyor. 2022 yılının ilk konseri ile 6 Ocak’ta izleyicilerinin karşısına geçecek olan BİFO, yıl boyunca sürecek konserlerinde izleyicilerine keyifli bir müzik şöleni sunmaya devam edecek.

 

BİFO’nun yeni sezonda eşlik edeceği solistler arasında Gökhan Aybulus, María Dueñas, Kian Soltani yer alırken, BİFO’yu onursal şefi Gürer Aykal, sürekli konuk şefi Patrick Hahn ayrıca Ryan Mcadams ve Diego Matheuz yönetecek.

 

Klasik müziğin en sevilen yapıtlarıyla yeni yıla merhaba!

BİFO, sürekli konuk şefi Patrick Hahn’ın yönetiminde müzik dünyasının prestijli yarışmalarından biri olan Çaykovski Yarışması birincisi, Valery Gergiev ve Mariinsky Tiyatrosu’ndaki performansları ile ayakta alkışlanan keman virtüözü Sergei Dogadin ile Yeni Yıl Konseri’nde buluşuyor. 6 Ocak Perşembe günü saat 20.00’de Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde gerçekleşecek Yeni Yıl Konseri, Gershwin’in sevilen orkestral eserlerinden Girl Crazy uvertürü ile başlayıp, Çaykovski'nin zafer ve enerjiyle dolu başyapıtı 1812 Uvertürü ile son bulacak.

 

Konser öncesinde Serhan Bali Zorlu PSM Meydan Fuaye alanında müzik üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirecek, bu sohbetin devamı  ve konser eşzamanlı olarak bir Karnaval radyosu olan Borusan Klasik üzerinden canlı olarak dinlenebilecek.

 

Karnaval.com üzerinden yayın yapan Borusan Klasik’e internette karnaval.com/borusanklasikdinle adresinden ulaşabilir, mobil ortamda iPhone (App Store) ve Android (Google Play Store) cihazlarınıza indireceğiniz “Karnaval”, iPad için yine App Store’dan indireceğiniz “Karnaval Radyo” uygulamasıyla radyoyu dinleyebilirsiniz.

 

Borusan Sanat’ın sezon boyu düzenlediği tüm konserlerin biletleri passo.com.tr ve PASSO Mobil Uygulaması’ndan satın alınabilecek. Etkinliklerde PDF bilet ve karekod gibi dijital bilet seçenekleri sunulacak ve etkinliklere mobil cihazlardan konser özelinde belirlenen karekod gösterilerek girilebilecek. 

 

YENİ YIL KONSERİ

6 OCAK 2021 PERŞEMBE 20.00

ZORLU PSM TURKCELL SAHNESİ

 

BORUSAN İSTANBUL FİLARMONİ ORKESTRASI

PATRICK HAHN şef

SERGEI DOGADIN keman

 

SERHAN BALİ ile konser öncesi söyleşi

19.00-19.30

 

GERSHWIN Girl Crazy, uvertür

KORNGOLD Keman Konçertosu, Re Majör, op.35

R. STRAUSS Don Juan, senfonik şiir, op.20 (TrV 156)

HAÇATURYAN Spartacus’ten Adagio

ÇAYKOVSKİ Fındıkkıran, bale süiti, Op.71a: III. Valse des fleurs

ÇAYKOVSKİ 1812 Uvertürü, op.49

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kripto para yasa tasarısı öncesi Rain Türkiye ödenmiş sermayesini 50 milyon TL’ye yükseltti

Dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren güvenilir kripto varlık platformu Rain’in Türkiye iştiraki Rain Türkiye, yasal düzenlemeye hazırlık olarak güçlü bir sermaye artırımına gitti ve ödenmiş sermayesini 50 milyon TL’ye yükseltti.

 

Ülkemizde herkesin yeni nesil finansal hizmetlere güvenli şekilde erişebilmesi için faaliyetlerini sürdüren Rain Türkiye, sektöre ve kullanıcılara güven aşılamaya devam ediyor. 2021 yılında ülkemizdeki çalışmalarını hızlandıran Rain Türkiye, pandemi sürecinde büyümeye devam etti ve çalışan sayısını da artırdı. Bir finans kuruluşu vizyonu ile çalışan ve kullanıcıları için güvenlik ve regülasyonlara uyumu esas alan Rain Türkiye, sektöre yatırım yapmayı da sürdürüyor. Şirket, bu çerçevede ödenmiş sermayesini 50 milyon TL’ye yükseltti. 

 

Rain Türkiye Genel Müdürü Mehmet Çamır, konuyla ilgili şunları söyledi: “Rain olarak kendimizi herkesin kripto gibi yeni nesil hizmetlerden faydalanabilmesi için sorumlu görüyoruz. İnsanların kripto yolculuğunda güvenebilecekleri ve değer elde edebilecekleri, basit, güvenli ve kullanımı kolay hizmetler sunan güvenilir bir yol arkadaşı olmak için çalışıyoruz. Kullanıcılarımız için güvenlik ve regülasyonlara uyum, Rain Türkiye’nin temel önceliğidir. Buna yönelik ilgili ekipleri oluşturup, organizasyonel çalışmalar yaparak, bir finans kuruluşu vizyonu ile regülasyon varmışçasına çalışıyoruz. Ayrıca sektörle ilgili doğru bilgilendirme ve eğitimleri, uluslararası tecrübemizi aktararak vermek istiyoruz. Sektördeki sorumluluğumuzun bilinciyle, regülasyona hazırlık olarak sermaye artırımı kararı aldık ve ödenmiş sermayemizi 4 milyon 35 bin TL’den 50 milyon TL’ye çıkardık. Amacımız; Türkiye’de konuya ilişkin regülasyonların çıkmasıyla lisanslı bir platform olmak. Rain olarak global stratejimiz kapsamında, dünyada faaliyette bulunduğumuz ve bulunacağımız tüm ülkelerde gerekli lisansların alınması için çalışmaya öncelik veriyoruz. Regülasyonların en yakın zamanda hayata geçirilmesinin sektördeki bütün paydaşlar için gerekli ve faydalı olacağını savunuyoruz.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ford 2022 Yılı Trend Raporu’nu açıkladı

Ford’un gelenekselleşen ‘Trend Raporu’ ‘yeni normal’ ile değişen beklentilerin ve yaşanan gelişmelerin 2022 ve sonrasında dünyayı nasıl etkileyebileceğini anlamak için tüketici davranış ve tutumlarındaki değişiklikleri analiz ediyor.

 

Ford tarafından bu sene 10. kez hazırlanan ve Amerika, Asya, Avrupa ile Orta Doğu’daki 14 ülkeyi kapsayan “Ford Trend Raporu” araştırması yayınlandı. 2022’yi kapsayan “Trend Raporu”, tüketici davranış eğilimleri ve dünya genelindeki değişimi tetikleyecek trendler hakkında bilgi edinmemizi sağlaması açısından büyük önem taşıyor.

2022 Yılı Ford Trend Raporu, pandemi ile yaşanan değişikliklerin geleceği nasıl şekillendireceğine odaklanıyor, gezegenimizin ve sosyal hayatımızın geleceğine dair çarpıcı öngörülere yer veriyor. Ayrıca teknolojiden elektrikli araçlara, aileden sürdürülebilirliğe kadar pek çok konunun ‘geleceğine’ bir bakış sunuyor.

Küresel araştırmada öne çıkan konu başlıkları şöyle: 

  • Gezegenimizin Geleceği: İklim değişikliği, dünya genelinde yetişkin nüfusunun 29’unun geleceğe dair başlıca kaygı duyduğu konular arasında yer alıyor. Yetişkinlerin 81’i, iklim değişikliği yüzünden çocuklarının geleceği konusunda endişeli olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte, teknolojinin iklim değişikliğinin etkilerini azaltabileceğine dair de bir umut var.

 

  • Mobilitenin Geleceği: Sürücüsüz araçların güven değeri artarken, ebeveynlerin 65’i, çocuklarının bir yabancı tarafından kullanılan bir araçta olmasındansa sürücüsüz (otonom) araç kullanmasını tercih edeceğini belirtiyor. Ayrıca, Y ve Z kuşaklarının 31’i, yeni kuşakların araba kullanmayı öğrenmeye ihtiyaç duymayacağını düşünüyor. Raporda ortaya çıkan ilginç bir konu ise; dünya çapında erkeklerin 38’inin 2050 yılına kadar uçan arabaların hayatımıza gireceğini düşünmesi.

 

  • Üretkenliğin Geleceği: Pandemi sonrası yaşamın belli yönlerinin eskisi gibi olup olmayacağı sorulduğunda dünya çapındaki yetişkinlerin 13’ü işin “asla normale dönmeyeceğini” söylüyor. Z kuşağının 21’i 2035 yılına kadar iş dünyasının ağırlıklı olarak serbest çalışanlardan oluşacağını düşünüyor.

 

  • Bilginin Geleceği: Dünya çapındaki yetişkinlerin 65’i, 2035 yılında bilginin doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu ayırt etmenin bugüne kıyasla çok daha zor olacağını  ifade ediyor. Nüfusun 58’i yapay zekanın geliştirilmesinin yüksek eğitimin önemini azaltmayacağına inanırken, nüfusun 68’i robotların öğretmenlerin yerini alacağını düşünüyor.

 

  • Kimlik ve Aidiyetin Geleceği: Dünya çapındaki yetişkinlerin 64’ü, insanların gelecekte karşıt bakış açılarına gösterdiği hoşgörünün bugüne kıyasla daha az olacağını düşünüyor. Bununla birlikte, nüfusun 44’ü, klasik cinsiyet normlarının kendi yaşam süreleri içinde ortadan kalkacağına inanıyor.

 

  • Ailenin Geleceği: Dünya çapında araştırmaya katılan tüm genç yetişkinlerin yarısına yakını evliliğin 2035 yılına kadar modası geçmiş bir kavram haline geleceğini düşünürken, Z kuşağının 79’u gelecekte çocuk sahibi olma, çocuk yetiştirme fikrine sıcak baktıklarını belirtiyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İnşaat profesyonellerinden tam not alacak yeni halat sistemi

Bütünleşik hizmet kapsamıyla inşaat profesyonellerinin iş ortağı olmayı hedefleyen Hilti, sahada çalışmayı daha verimli, kolay ve güvenli hale getirmek için yeni ürünler geliştirmeye devam ediyor. Gelenekselleşen Marketing Wave etkinliğinde piyasaya sunulacak MW Portfolyosu’nun lansmanını yapan şirket, zorlu inşaat sahalarına yenilikçi ve mobilitesi yüksek bir perspektif kazandırmayı amaçlıyor. Klasikleşmiş yöntemlere göre birçok avantaj sunan MW Halat Sistemi, binaların dayanıklılık performansını artıran Hilti Modüler Kanal Sistemleri’ne (MT) entegre edilerek inşaat profesyonellerinin ihtiyaçlarına cevap vermeye hazırlanıyor.

 

Geleceği referansalan inovatif yaklaşımı, yeni nesil mühendislik anlayışı ve pazarda fark yaratan ürünleriyle sektörünün öncüsü olan Hilti, yeni portföyü ile inşaat sektörü için katma değer yaratmayı sürdürüyor. MW Portföyünde yer alan halat sistemleri, esnekliği estetikle buluştururken inovatif mühendislik anlayışıyla geliştirilen ve en hafif yüklerden en ağırlarına kadar entegre bir portfolyo sunuyor. EN61439 direktiflerine uygun olarak tasarlanan MW Halat Sistemleri, tüm beton ve çelik üzerine olan ankraj çözümleri ile çalışıyor.

 

Geleneksel yöntemlere göre 4 kat daha hızlı kurulum

Tüm askılama uygulamalarında kullanılmak üzere tasarlanan Hilti MW Portfolyosu; farklı aplarda çelik halatlar, ana bağlantı elemanları ve hataya yer veremeyecek kilitler içeriyor. Portfolyonun en önemli özellikleri arasında şantiyeye büyük esneklik getirmesi ve geniş bir yelpazede mekanik ve elektrikle ilgili tüm uygulamaların askılanmasına yardımcı olması yer alıyor. Çelik teller, mekanik, elektrik, havalandırma, aydınlatma gibi tesisatları askıya almanın en efektif ve pratik yolunu sunuyor. Geleneksel askılamalara göre çok daha pratik olan MW Portfolyosu ,zorlu ana malzemeler içinse çok daha esnek. MW Halat Sistemleri, dört kata kadar daha hızlı kurulum fırsatı sunarak maliyetten de tasarruf edilmesini sağlıyor.

 

Hareket özgürlüğüyle esnek, kullanım özgürlüğüyle estetik

Binada açık kalacak kısımlarda yapılacak askılamalar için neredeyse görünmez yapısıyla estetik bir görünüm oluşturan Hilti Halat Sistemleri mimarların da işini kolaylaştırıyor. Özel alet gerektirmeden kullanıma hazır kilitlerle kurulum gerçekleştirilebilen sistem, kesme veya germe gibi süreçleri de ortadan kaldırıyor. Hiçbir kesim ve sıcak çalışmaya gerek duymadığı için güvenliği maksimum seviyeye çıkaran Hilti Halat Sistemleri, busbar uygulamalarında da kullanılmak üzere tüm EN 61439direktiflerine uygun bir tasarıma da sahip. Sismik sınırlama uygulamalarında ise bağlantı ANSI/ASHRAE standart 171’e göre onaylanmış testleri bulunuyor. Üstelik uygulamalarda ve sismik sınırlamalarda kullanılacak tüm hesaplar, Hilti’nin gelişmiş mühendislik yazılımı PROFIS Engineering üzerinden yapılıp uygulanabiliyor. Yapısal bağlantı tasarım yazılımı sayesinde Hilti Halat Sistemleri, hatasız ve güvenli bir şekilde kurulabiliyor.

 

Yüzde yüz uyum, yüzde yüz çözüm

Lansmanı yapılan Hilti Halat Sistemleri, Hilti Modüler Kanal Sistemleri’yle birlikte uyumlu bir şekilde çalışabiliyor. Hilti’nin 360 derece hizmet anlayışına uygun olarak tüm çözümleri birbirleriyle entegre bir şekilde kullanılarak inşaat sahalarında maksimum performans gösteriyor. Bunlardan biri olan Hilti MT Modüler Kanal Sistemleri, tüm askılama ve destek sistemlerini tek bir teknolojide buluşturarak güncel yönetmeliklere uygun en verimli ve güvenilir teknolojileri bir araya getiriyor.3D yapılar için daha esnek kullanımıyla dikkat çeken sistem, Hilti Halat Sistemleri’nden maksimum performans alınmasını sağlayarak yüzde yüz uyum içinde kurulabiliyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı