Aylık arşivler: Eylül 2023

Modern gıda perakendesi gelişmiş ülkelerin seviyesine gelmeli

Modern gıda perakendesinin önemli temsilcisi Gıda Perakendecileri Derneği (GPD), sektörel gelişim verileri ile birlikte sektör gündemine dair konulara dair açıklamalarda bulundu. GPD Yönetim Kurulu Başkanı Alp Önder Özpamukçu 2022 yıl sonu itibariyle toplam gıda perakendesi pazarının büyüklüğünün 1,1 Trilyon TL olarak ölçüldüğünü, bunun içinde modern yani organize kanalın büyüklüğünün 500 milyar TL olduğunu açıkladı. 

Sektörün, büyüme hacmi ve gıda fiyatlarında yaşanan değişimler dikkate alındığında, göz önünde olmasının gayet normal olduğuna değinen Özpamukçu, bu gelişimin ülkelerin ekonomileri için büyük önem taşıdığını ifade etti. Türkiye’de modern kanal payının yüzde 45 seviyelerinde olduğunu belirten Özpamukçu: “Modern perakende bu yapısıyla kendisi kayıt içinde olduğu gibi ekosistemindeki diğer paydaşlarını da kayıt içine alarak ekonomiye büyük katkı sağlıyor. Ancak Türkiye’de modern gıda perakendesi gelişmiş ülkelerin halen çok gerisinde: Ciro bazında modern gıda perakendesi %45’lerde seyrediyor. Avrupa’da %70 ila %90 arasında bu oranlar. Burada yaratılan rekabetçi yapıyla gelişmiş ülkelerde perakendeciler enflasyon artışıyla mücadeleye büyük katkı sağlıyor. Bununla beraber sektörde bir değişim ve dönüşüm söz konusu. Tüketici refahının daha rekabetçi bir ortamda gelişmesi, ülkemizde istihdam olanaklarının artması ve aynı zamanda dijitalleşme gibi verimlilik artırıcı uygulamalara entegrasyonun gerçekleşmesi için zaten bir değişim ve dönüşüm şart.” dedi.

Ülke gündeminde önemli yer tutan gıda fiyatlarının seyri konusunda bu fiyatları dengelemekte özellikle modern perakendecilerin çabalarına dikkat çeken Özpamukçu, tedarik zincirinden kaynaklı maliyetlerin sektörde her ne kadar minimumda tutulmaya çalışılsa da; artan petrol, doğalgaz, nakliye, lojistik, işgücü vb. maliyetlerin bu çabalara sekte vurduğunu vurguladı.

 

Algı yanıltmaları, bizi gerçek sorunun çözümünden uzaklaştırıyor

Marketlere yönelik algı yanıltmalarının gerçek sorunun çözümünü zorlaştırdığını ifade eden Özpamukçu: “Bazı temel ürünlerde çok sık yapılan bir karşılaştırma var, tarladan çıktığı ham fiyatı ile market reyonundaki rakam karşılaştırılıp, aradaki fark doğrudan marketin karıymış gibi ifade ediliyor. Bu arada oluşan maliyetleri görmezden gelmek ve market reyonundaki satış fiyatına göre yorum yapmak son derece yanlış. Sanki bu ürünlerin bahsedilen fiyatları sadece marketlerde yüksekken çarşı da pazarda tarla fiyatına satılıyormuş, pazar fiyatları benzer değilmiş gibi bir algı özellikle yaratılmakta. Ülkemizde gıda firesinin 15 milyar dolar seviyesinde olması, meyve sebze de tarladan rafa giderken fire işçilik ve nakliyenin çok yüksek ağırlığı sebebiyle bu fiyatların her satış noktasında tarladan çok farklı şekilde oluştuğu özellikle görmezden gelinmek isteniyor. Sebze meyve ürünlerinde modern kanaldaki satış noktalarının büyük çoğunluğu müşteri çekme noktasındaki önemi sebebiyle bazen kar etmeden, bazen zarar ederek veya çok cüzi karlarla bu operasyonu yürütüyor. Bu ürünlerdeki toplam pazar payımız da yüzde 10’u geçmiyor. Açık pazarlar ve ev dışı tüketim bu ürünlerde pazarın en büyük kısmını oluşturuyor.  Bu algı yanıltmaları gerçek sorunumuz olan maliyet artışı sorununa odaklanmanın önüne geçerek bu alandaki vermemiz gereken mücadeleyi zayıflatıyor ve sorunun büyümesine katkı veriyor.” değerlendirmesinde bulundu.

 

Tüketici tercihi esas olmalı

Kanallar arası rekabete de değinen Özpamukçu, burada esas karar vericinin tüketici olduğunu, e-ticaretin ve teknolojinin de etkisiyle çok hızlı değişen perakende dünyasında verimli olanların geliştiği verimliliğini artıramayanların tüketici tarafından tercih edilmeyerek gerilediğini belirtti. Gıda perakendesinin toplamındaki mağaza sayılarına verimlilik açısından bakıldığında, mağaza sayılarında büyük çoğunluğun geleneksel kanalda olduğunun ifade eden Özpamukçu, “Yıllar içindeki azalmanın çoğunlukla 50m2 altı kategorilerde tüketici tercihlerine bağlı olarak gerçekleştiği görülmekte. Son 6-7 senede manav, kasap, balıkçı gibi uzmanlaşmış esnaftaysa 6.620 binlik bir artış yaşanmış.” dedi.

Modern perakendenin istihdama katkısını, ülke ortalamasının üstünde bir performansla sürdürdüğüne dikkat çeken Özpamukçu, “Bugün tahminlere bakıldığında 2025 yılında modern perakendenin etkisi ile gıda perakendesinde neredeyse 60 bin kişilik bir istihdam artışı görünüyor. 2016’dan 2022’ye 122 bin kişi iş gücüne kazandırılmış. Bunun ülke ekonomisindeki çarpan etkisine değinmiyoruz bile. 2025’te 524 bin insan aktif şekilde gıda perakendeciliğinden gelir elde ediyor olacak. 10’yıldan az bir zamanda yarım milyon vatandaşı iş gücüne kazandırmak demek bu.” dedi.

 

Çözüm verimlilik ve üretimde seferberlik

Bu büyüme rakamlarının yanında borsaya kota olan gıda perakendecilerine bakıldığında, sektörün net kâr marjının yansıtılanın aksine oldukça düşük seviyelerde seyrettiğini ve ortalama yüzde 2 – 3 seviyesinde karla dönen işletmelerin başarısının tek çıkış yolunun verimlilik olduğuna vurgu yapan Özpamukçu, verimliliğin nasıl sağlanacağı konusunda kamu iş birliği ve koordinasyonunun çok önemli olduğunu ifade etti. Özpamukçu şöyle devam etti: “Gıda perakendesine daha bütüncül kapsayıcı bir biçimde yaklaşılması, geleneksel perakendenin hızla modern perakendeye entegre edilmesi şart. Tarım ve hayvancılık işimizin %80’lerini oluşturuyor, bu alanda verimlilik sağlanması ise hepimize fayda sağlayacak

Planlı Üretim – Güçlü Kooperatif-Birlik ve Şirketlerin bu alanda oluşumu en temel işimiz. Enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarı her zaman söylediğimiz gibi zincirin son halkası olan gıda perakendecilerinin değil, tedarik zincirinde yer alan bütün oyuncuların topyekûn mücadelesini gerektiriyor.”

Özpamukçu sözlerini şöyle devam ettirdi: “Yeni açıklanan Orta Vadeli Plan’da yer alan, devletimizin belirlediği hedeflere tüm sektörlerin, bilhassa bizim tedarikçilerimizin uyumlanmasıyla enflasyonla mücadelenin hız kazanacağına inanıyoruz.”

 

GPD Hakkında:

2012 yılında kurulmuş olan Gıda Perakendecileri Derneği (GPD), ulusal, bölgesel ve yerel modern gıda perakendecileri ile hızlı restoran ve kahve zincirlerinin temsilcisi konumunda. GPD üyesi marketler ve gıda servis zincirleri 40 bin satış noktasında 450 bini aşkın kişiyi istihdam ederek kayıtlı ekonomiye büyük katkı sağlıyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Yapay Zekâ Tıbbi Hataları Azaltacak"

Belli bir süre içerisinde ilaç kullandığı halde düzelmeyen psikiyatrik hastaya kişiye özel ilaç tedavisi yapıldığını dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, psikiyatrik hastaların en büyük zorluluğunun hastaların anlaşılmaması olduğunu söyledi. İleri teknoloji görüntüleme cihazlarıyla; düşünen, hisseden ve karar veren beynin uygun çalışmadığını, somut, biyolojik kanıtlarıyla görüyoruz diyen Prof. Dr. Tarhan, kişiselleştirilmiş tedavi için yapay zekânın tüm avantajlarından faydalandıklarını kaydetti. Tarhan, “Yapay zekâ ile tıbbi hatalar azalacak, önemli datalar toplayacağız, kaçırdığımız birçok şeyi yakalama imkânı bulacağız.” dedi.   

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kişiye özel tedavinin tıpta eskiden beri var olduğunu ama sistematize bilgilerle birleştirilmesinin yeni olduğunu kaydederek, sözlerine şöyle devam etti: 

“Kişiye özel tedavi kavramını ABD Eski Başkanı Barack Obama’yla gündeme geldi. Obama herkese aynı ilacı vermek yerine kişinin genetik yapısına ve beyin fonksiyonuna göre ona uygun kişiselleştirilmiş tedavi yapılmasıyla ilgili ciddi bir proje başlattı. Beyin Girişimi projesi olarak adlandırılan İleri İnovatif Nöroteknolojiyle beyin araştırmalarının yapılmasına yönelik olan bu programın amacını beyinle ilgili hastalıkların tedavisine yardımcı olmak olarak özetleyebilirim. Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Hastanesi bilim ortaklığıyla Beyin Haritalama ve Tedavileri Derneği ile (Society for Brain Mapping and Therapeutics – SBMT), küresel düzeyde işbirlikleri yapıyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Hindistan’da G20 – Neuroscience20 (BRAIN- SPINE- MENTAL- HEALTH) konferansında ülkemizi temsil eden tek üniversite olduk. Yine 03-08 Eylül 2023’de ise 12 farklı ülkeden 60 uluslararası araştırmacının katılımıyla gerçekleştirilen 6. BaCI (Basic Clinical and Multimodal Imaging) Konferansına ev sahipliği yaptık. Konferansta nörobilim, genetik ve tıp alanlarındaki son gelişmeleri ele aldık. Beynin bilinmeyen yönlerinin keşfi ve nörobilimin geleceğini şekillendirmek için her türlü girişime destek veriyor, bilimsel organizasyonlar düzenlemeye devam ediyoruz.” 

“Kritik kavram, hastanın yüksek yararıdır”

Tarhan, “Askerlikte şöyle söylenir: ‘Komutan sadece yapılan işlerden değil, yapılmayan işlerden de sorumludur.’ Bir hekimin de bir sağlıkçının da böyle olması gerekiyor. Sadece yaptığı tedavilerden değil, yapmadığı tedavilerden de sorumlu olmalı. Hastaya zarar vermenin türlerinden biri de hastayı tedavisiz bırakmaktır. Dünyanın bir yerinde bir yöntem gündeme gelmişse, takip etmek ve gerektiğinde uygulamak durumundayız. ‘Ben sadece bunu bilirim, bunu uygularım’ derseniz siz sadece olaya kendi açısından bakan uzman olursunuz. Kritik kavram hastanın yüksek yararıdır. Hastanın yüksek yararı için, her türlü bilimden, geleneksel, modern her türlü metottan faydalanmak gerekir.” uyarısında da bulundu. 

Kişiye özel ilaç dönemi 

2000’li yıllardan sonra dünyada iki ciddi devrim yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları ifade etti:

“Bunlardan biri genetik devrim, ikincisi 2018 itibariyle nörobilim devrimi. Genetik devrimde, gen haritası çıkarıldı. Artık insanın genomu belli. Bir insandan DNA alınıyor o DNA’nın dizilimi çıkarılıyor o genom haritasındaki ortak geninde karşılaştırılıyor, o kişinin genetik profiline göre ilaç veriliyor. DNA analizi yapıp, ilacın hastaya uygunluğuna ve metabolize olma hızına bakılıyor. Karaciğer gerçekten müthiş bir laboratuvar. Hangi gen nasıl işliyor onlara baktığımız zaman, hızlı metabolize ediyorsa o ilacı, o kişiye verirsek boşa gidiyor. Gelişmiş ülkelerde, özellikle Batı’da bazen epilepsi ilaçlarında genetik inceleme olan ilacı verirlerse, hasta alerji olursa, hekim sorumlu oluyor. Bu ilacın böyle bir riski var, analiz yapmadan vermesi halinde tazminat ödeyen hekimler var.” 

“Maksimum tedavi şekli kişiye özel tedavidir” 

Tedavinin uygulama aşamalarından bahseden Tarhan, “Hastalık daha yeni başlamış ve minimum tedaviye yanıt vermiyorsa optimum tedavi yapılır.  Ona da yanıt vermezse maksimum tedavi yani kişiye özel tedavi devreye alınır. Tedavinin standartlarına göre hareket edilir. Mesela 6 ay içerisinde ilaç kullandığı halde düzelmemişse kişiye özel ilaç tedavisi yapılır. İlaç verirken artık DNA’sına göre ilaç verme yöntemi bilinçli vakalarda şu anda müthiş bir kolaylık. Biz kendi alanımızda bilinçli hastaların yurtdışına gitmesini büyük ölçüde azalttık. Türkiye sağlık alanında çok ciddi bir çığır açan girişimler yaptı. Bizde kendi alanımızda bunu yapmaya çalıştık, çalışıyoruz.” dedi. 

“Psikiyatrik hastaların en büyük zorluğu hastaların anlaşılamaması”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, psikiyatrik hastaların en büyük zorluğunun hastaların anlaşılamaması olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

“Hasta acı çekiyor, ızdırap çekiyor, bakıyorsunuz herkes ‘takma kafana, gez toz geçer, kendi kendinin doktoru ol’ diye nasihat ediyor. Bu kişi bize geliyor. Kişiye özel tedavi yöntemleriyle kişinin beyin fonksiyonlarına bakıyoruz. Bakıyoruz ki o kişinin beyninde savaş var. Beyindeki sinyal akışı bozulmuş, enerji akışı bozulmuş, serotonin, dopamin gibi maddeler azalmış. Düşünen beyin, hisseden beyin, karar veren beyin uygun çalışmıyor, somut biyolojik kanıt var. Bunu gösterince hastalar ağlamaya başlıyor. Hatta eşler iyi niyetli bir şekilde hastayı getiriyorlar. Bazı hastalar “Ben sana demedim mi bak bu kadar hastayım.” diye eşine söylüyor.

Tedavi planını gösterince, hastalığa ve tedaviye inanırsa beyin %40 iyileştirici kimyasallar salgılıyor diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Beyin harekete geçiyor. Bir de onun tersi var. ‘Nosebo etkisi’ deniliyor. Bir insan hasta olmadığı halde hastalığına inanırsa ‘Bu hastalık bende var!’ derse oluyor. Örneğin; ‘Başım dönecek’ derse başı sallanmaya başlıyor. Böyle bir durumda beyni hastalığın varlığı ile ilgili pozisyon alıyor, algılamalar yapıyor ve kimyasal üretiyor. Bu nedenle kişiye özel tedavi verilmesi için iç hastalıklarda bile beynin göz önüne alınması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Yapay zekâ tıbbi hataları azaltacak

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kişiselleştirilmiş tedavinin 3’üncü önemli ayağının da derin öğrenme ve yapay zekânın kullanımı olduğuna vurgu yaparak, sözlerine şöyle devam etti:

“Yapay zekâ tıbbi hataları da azaltacak. Hekimin karmaşık durumlar içinde kalması halinde, karara varmasını destekleyecek. Böyle olunca tıbbi hasarlar minimalize edilecek ve önemli bir avantaj sağlayacak. Biz hekimler önemli datalar toplayacağız. Radyoloji yapay zekayı en iyi kullanan alan olmaya başladı. Örneğin şu anda kullandığımız yapay zekâ ve derin öğrenme tabanlı MR cihazı kullanıyoruz. Patenti bize ait. Bu cihaz uzmana gözünden kaçan bir şey olmasın diye ön tanı verebiliyor. O da bunun üzerine onu doğruluyor veya yanlışlıyor. Yapay zekâyla beyin görüntülemesini yaparak, kaçırdığımız birçok şeyi yakalama imkânı sağlayacağız.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Alzheimer Başlangıcı Depresyonla Karıştırılıyor

Alzheimer hastalığı ile diğer nörolojik hastalıkların karıştırılmaması gerektiğini dile getiren Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. A. Oğuz Tanrıdağ, “Alzheimer hastalığının diğer nörolojik hastalıklardan en önemli farkı, beynin gövdeyle ilişkilerine dokunmayıp, beynin başta hafıza olmak üzere zihinsel işlevlerini etkilemesi ve bunun yanısıra davranışlarda ve gündelik yaşam alışkanlıklarında bozukluklar yapmasıdır.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. A. Oğuz Tanrıdağ, Alzheimer hastalığı ve diğer nörolojik hastalıkların farkları ve benzerlikleri konusunda bilgiler verdi.

Prof. Dr. Tanrıdağ, Alzheimer hastalığı ile diğer nörolojik hastalıkların farkları ve benzerlikleri konusundaki bilgilerin kapsamlı bir kitabın içeriğini oluşturacağını ifade ederek, “Dahası bu tür bilgiler için sadece nöroloji uzmanı olmak yetmez aynı zamanda psikiyatri, iç hastalıkları ve genetik uzmanlığı da gerekir.” dedi. 

Prof. Dr. Tanrıdağ, şöyle devam etti:

“Kısaca, Alzheimer hastalığının diğer nörolojik hastalıklardan en önemli farkı; beynin gövdeyle ilişkilerine dokunmayıp beynin başta hafıza olmak üzere zihinsel işlevlerini etkilemesi ve bunun yanısıra davranışlarda ve gündelik yaşam alışkanlıklarında bozukluklar yapmasıdır. Bunun nedeni hastalığın beyinde zihinsel işlevlerle ilgili bölgelerde etkili olmasıdır. Bunların başında da hastalığın yakın dönem hafızayla ilgili olan temporal lobların içinde bulunan hipokampustan başlaması ve bağlantı yolları üzerinden ilerlemesidir.”

Alzheimer hastasının görünümü ve nörolojik muayenesi  farklı

Bu özelliklerin Alzheimer hastasının görünümünü ve nörolojik muayenesini Parkinson hastalığı, MS, ALS, inme, epilepsi, kas ve sinir hastalıklarından farklı kıldığını dile getiren Tanrıdağ, “Sadece Alzheimer ihtimali açısından nöroloji ve psikiyatri doktorlarını ilgilendiren en önemli husus bu hastalıkta alışılmış nörolojik muayenenin normal olmasıdır. Bu durum pratikte tanı açısından karışıklıklara yol açar ve başlangıç ve orta evre hastaların normal ya da depresyonda sanılmalarıyla sonuçlanır. Dolayısıyla nörolojik muayenenin normal bulunması hastayı Alzheimer olasılığından dışlamaz ve ek tetkiklerin yapılmasını gerekli kılar.” açıklamasını yaptı.

“Alzheimer tanısı için beyin check-up tetkikleri yapılmalı”

Alzheimer olasılığı söz konusu olduğunda yapılacak ek tetkikleri de anlatan Prof. Dr. Tanrıdağ, şunları dile getirdi:

“Bu tetkikler beyin görüntüleme, bilgisayarlı EEG ve nöropsikolojik testlerdir. Bundan ötürü Alzheimer tanısı sadece nörolojik muayeneyle konulamaz, beyin Check-Up tetkiklerinin yapılmasını zorunlu kılar. Bütün bunların yanısıra nörolojik muayenede anormal bulgulara raslanması Alzheimer tanısını dışlamaz. Çünkü Alzheimer hastalığı diğer nörolojik hastalıklarla birlikte görülebiliyor. Örneğin, yaşlılıkta görülen inmeler, kafa travmaları, genel anestezi ve enfeksiyonlar Alzheimer sıklığını arttırıyor.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Cumhuriyet'in 100.Yılına Özel Hazırlanan Dev Müzikal ''1923'' Sezonu Açıyor

Milli Mücadele’nin başladığı Bandırma Vapuru’ndan Meclis’in açılışına, Büyük Taarruz’dan Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan Cumhuriyet hikayesini fantastik ögelerle anlatan ‘1923’ müzikali 23-24 Eylül tarihlerinde Zorlu PSM’de sezonu açıyor.

 

Başrollerinde başarılı oyuncular Kerem Alışık, Özge Özder ve Ece Dizdar’ın yer aldığı, sahne üstünde ve sahne arkasında 200 kişilik bir ekip çalışmasıyla sahneye taşınarak göz alıcı dekor ve multimedya tasarımıyla hazırlıkları 18 ay süren geçtiğimiz sezon ilk kez sanatseverlerle buluşan “1923” yeni sezonda Zorlu PSM’de sahnelenmeye devam ediyor. Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu, Piu Entertainment ve Zorlu PSM ortak yapımı, Zorlu Holding ve Grup şirketlerinin katkılarıyla Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluş hikayesini yeni kuşaklara eşsiz bir performans ve büyüleyici bir sahne tasarımıyla aktararak Türkiye tiyatro tarihinin en büyük ve en kapsamlı yerli müzikal projelerinden biri olarak hayata geçirilen müzikalde izleyiciler görkemli ve fantastik bir zaman yolculuğuna çıkıyor. 

 

Milli Mücadele ile başlayarak Cumhuriyetin kuruluş sürecini anlatan ve bugüne  kadar sahnelenen en büyük tiyatro prodüksiyonlarından biri olan 1923 müzikalinin 23-24 Eylül gösterimlerinin biletleri passo.com.tr’de ve biletix.com’da ve tiyatrolar.com.tr’de satışta. 

23 Eylül  

Kapı Açılış: 18.00 

1923: 19.00 

 24 Eylül 

Kapı Açılış: 14.00 

1923: 15.00

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kaspersky, Orta Doğu bölgesindeki ilk Şeffaflık Merkezinin açılışını gerçekleştiriyor

Kaspersky, Suudi Arabistan’da yer alan yeni tesisiyle Orta Doğu’daki ilk Şeffaflık Merkezi’nin kapılarını açtı. Kaspersky’nin çözümlerinin ve süreçlerinin bütünlüğü konusunda güven oluşturmak ve güvence vermek amacıyla Kaspersky’nin imzasını taşıyan Global Şeffaflık Girişimi çerçevesinde açılan merkez, ziyaretçilere şirketin şeffaflık uygulamalarına genel bir bakış sunmaktan şirketin kaynak kodlarının incelemesine kadar çeşitli hizmetler sunacak.

Kaspersky, Orta Doğu’daki ilk Şeffaflık Merkezi için Riyad’ı seçerek “2030 Suudi Vizyonu” hedefleriyle yakından uyum sağlamayı hedefledi. Dijital dönüşüme öncelik veren ve Suudi Arabistan’ın teknoloji ve inovasyonda bölgesel merkez olma konumunu desteklemeyi amaçlayan bu vizyon, ülkeyi uluslararası şirketlerin Riyad’da yerel merkezlerini kurmaları için cazip bir konuma dönüştürdü.

İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakan Yardımcısı Haytham AlOhali, bakanlık yetkililerinin de katılımıyla yeni Şeffaflık Merkezinin açılışını yaptı. Açılış etkinliğine hükümet yetkililerinin yanı sıra Kaspersky iş ortakları ve müşterileri, medya temsilcileri ve Kaspersky’nin staj programı kapsamında Suudi Arabistan’dan gelen öğrenciler de katıldı. Suudi Arabistan’daki yeni tesisin açılmasıyla Kaspersky Avrupa, APAC, Kuzey ve Latin Amerika ve Orta Doğu’da bulunan 10 Şeffaflık Merkezi’nden oluşan bir ağa sahip oldu.

Riyad’daki Şeffaflık Merkezini ziyaret edenler, tüm Kaspersky şirket içi çözümlerinin kaynak kodlarını inceleyebiliyor. İnceleme seçenekleri, “mavi”, “kırmızı” ve “siyah” renklerdeki kayak pisti sınıflandırmalarını takip eden karmaşa seviyeleriyle belirleniyor. “Mavi pist”, Kaspersky ürün ve hizmetlerinin güvenlik geliştirme süreçlerinin yanı sıra veri yönetimi prosedürlerine genel bir bakış sunuyor. “Kırmızı pist”, kaynak kodların en kritik yönlerinin gözden geçirilmesine olanak tanıyor ve belirli işlevlerin hedefe yönelik analizini sağlıyor. “Siyah pist”, ziyaretçilerin Kaspersky uzmanlarının yardımları eşliğinde en kapsamlı kaynak kodu incelemesini gerçekleştirmesine yardımcı oluyor.

Kaspersky’nin Kurucusu ve CEO’su Eugene Kaspersky, şirketin bu yeni girişimi hakkında şunları söyledi: “Dijital güvenin geliştirilmesinin gerçek öncüleri olarak, bu yıl Küresel Şeffaflık Girişimimizin beşinci yıl dönümünü kutluyoruz. Bugün, bu girişimin şu anda hızlı ve kapsamlı bir dijital dönüşümden geçen Orta Doğu’ya gelişini kutluyoruz. Ürünlerimize yönelik güveni arttırmak için, paydaşlarımızı Riyad’da yeni açılan Şeffaflık Merkezimizde ağırlamaktan ve şirketimiz ve çözümleri hakkında her türlü soruyu yanıtlamaktan mutluluk duyuyoruz. Suudi Arabistan bölgenin önde gelen teknoloji merkezlerinden biri olarak adını duyurmaya çalışırken, şeffaflığı evrensel bir standart haline getirme yolundaki dijital yolculuğunda onu desteklemeyi heyecanla bekliyoruz.”

Kaspersky, bu yılın başlarında Küresel Şeffaflık Girişimini daha da geliştirme planının bir parçası olarak 2024 ortasına kadar Orta Doğu, Afrika ve Asya-Pasifik bölgesinde ek yeni tesisler açarak, Şeffaflık Merkezleri ağını daha da büyütmeyi planladığını duyurdu.

2017 yılında başlatılan girişim, paydaşları Kaspersky ürünleri hakkında eğiterek teknolojinin “kara kutusunu” açmayı ve aynı zamanda Kaspersky ürünlerinin, iç süreçlerinin ve operasyonlarının güvenilirliğini doğrulamak ve onaylamak için daha geniş topluluklarla etkileşim kurmayı amaçlıyor. GTI geliştirme sürecinin bir parçası olarak Kaspersky, kaynak kodunu dış incelemeye açan ilk siber güvenlik tedarikçisi oldu.

 

Kaspersky hakkında

Kaspersky, 1997 yılında kurulmuş küresel bir siber güvenlik ve dijital gizlilik şirketidir. Kaspersky’nin derin tehdit istihbaratı ve güvenlik uzmanlığı, dünya genelinde işletmeleri, kritik altyapıları, hükümetleri ve tüketicileri korumak için sürekli olarak yenilikçi çözümlere ve hizmetlere dönüşmektedir. Şirketin kapsamlı güvenlik portföyü, gelişmiş ve gelişen dijital tehditlerle mücadele etmek için önde gelen uç nokta koruması, özel güvenlik ürünleri ve hizmetleri ile Siber Bağışıklık çözümlerini içeriyor. 400 milyondan fazla kullanıcı Kaspersky teknolojileri tarafından korunmaktadır ve şirket 220.000’den fazla kurumsal müşterinin kendileri için en önemli olanı korumalarına yardımcı oluyor. www.kaspersky.com adresinden daha fazla bilgi edinin.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Dünya Müteahhitlik Listesine “Rönesans” Etkisi

Rönesans Holding, dünya inşaat sektörüne yönelik en köklü ve saygın değerlendirme olan ENR’nin “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” 2023 listesinde Avrupa şirketleri arasında 9’uncu sırada yer aldı.

Gelirlerinin yüzde 70’inden fazlasını yurt dışındaki projelerden elde eden Rönesans Holding, Türk şirketleri arasındaki liderliğini de korudu.

 

Dünyanın en uzun ve en derin demiryolu tüneli Gotthard Base, Avrupa’nın en yüksek binası Lakhta Center, dünyanın en büyük doğalgazdan benzin üretim tesisi olan Türkmenistan GTG, dünyanın en fazla izolatöre sahip binası Başakşehir Çam Sakura Şehir Hastanesi… En zorlu ve birbirinden farklı coğrafyalarda, böyle yüzlerce kritik ve stratejik öneme sahip projelere imza atan Rönesans Holding için gelenek bozulmadı. Uluslararası inşaat sektörünün en prestijli yayını ENR (Engineering News Record) tarafından her yıl hazırlanan ‘Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi’ listesinde Rönesans bu yıl da zirvedeki yerini korumayı başardı. Global müteahhitlik firmalarının merkezlerinin bulunduğu ülkeler dışındaki gelirlerinin esas alarak hazırlandığı listede Rönesans, “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesinde 38’inci, Avrupa’da ise 9’uncu sırada yer aldı. Küresel ölçekte inşaat ve yatırım projelerinin içerisinde yer alan ve aralarında Hollanda, Almanya, İsviçre, Orta Asya ülkeleri ve Karayipler’in de bulunduğu 30 ülkedeki şirketleri ile doğrudan faaliyette bulunan Rönesans Holding, 2015 yılından bu yana Avrupa’nın en büyük ilk 10 uluslararası müteahhitlik şirketi arasında yer alırken, Türk şirketleri arasındaki liderliğini de koruyor.

 

DÜNYA DEVLERİYLE BİRLİKTE YAZILAN BİR BAŞARI HİKAYESİ

Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı İpek Ilıcak Kayaalp Rönesans’ın ENR listesindeki yeri ile ilgili yaptığı açıklamada, “Sekiz yıldır, hiç kesintisiz Avrupa’nın en büyük 10 uluslararası inşaat şirketinden biri olduk; bundan gurur duyuyoruz. Önümüzdeki dönemde de dünyanın farklı coğrafyalarında prestijli ve katma değeri yüksek projelere odaklanmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar yaptığımız gibi, uluslararası ortaklarımızın çok kıymetli desteklerini yanımıza alarak hedefimize ilerleyeceğiz. Uluslararası finans ve ihracat kredi kuruluşları ile yıllar içinde oluşturduğumuz iş birliğiyle, yakın zamanda Sri Lanka’da gerçekleştirdiğimiz projeye benzer, dünyanın gelişmekte olan bölgelerine temiz su ve güvenli altyapı çözümleri ulaştırmak gibi sayısız yeni projeyi hayata geçirmeyi sürdüreceğiz,” dedi.

2015 yılında Rönesans bünyesine katılan Hollanda merkezli inşaat ve gayrimenkul geliştirme şirketi Ballast Nedam, Hollanda hükümeti ve Hollanda ihracat kredi kuruluşu Atradius’un destek ve finansmanıyla Sri Lanka’da Su Temini projesini hayata geçirmişti. Bu proje ile Hemmathagama bölgesinde yedi köyde yaşayan yaklaşık 100 bin kişi temiz suya ulaşabilecek.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Adel Kalemcilik, UNICEF İşbirliği ile 40 Milyon Dolarlık Satış Hedefliyor

Kırtasiye sektöründe Türkiye’nin lider firması olan Adel Kalemcilik, United Nations Children’s Fund’un (UNICEF) onaylı global tedarikçisi olarak, önümüzdeki 2 yıl içinde 40 milyon dolarlık ihracat potansiyeli yakaladı. Uluslararası işbirliklerine hız kesmeden devam eden Adel Kalemcilik’in Genel Müdürü Oğuz Uçanlar, ileriki dönemlerde farklı uluslararası fırsatların da bunu takip edebileceğini belirtti. 

 

50 yılı aşan tecrübesi ile 1969’dan beri faaliyet gösterdiği kırtasiye sektöründe Türkiye’nin lider firması olan Adel Kalemcilik, ihracat faaliyetlerini artırmak için çalışmalarını güçlü bir şekilde sürdürüyor. Çocuk, ergenlik ve gençlik alanlarına odaklanan ve dünyanın en prestijli sivil toplum örgütlerinden biri olan UNICEF’in bu yıl onaylı global tedarikçileri arasına giren şirket, dünya çocuklarının kırtasiye ihtiyaçlarını karşılayacak. 

Uçanlar: “UNICEF iş birliğini farklı uluslararası fırsatlar takip edecek” 

UNICEF ile sağlanan iş birliğinin büyük bir uluslararası potansiyele işaret ettiğini belirten Adel Kalemcilik Genel Müdürü Oğuz Uçanlar“UNICEF, yalnızca 2022 yılında değeri 134 milyon doları aşan eğitim kitlerini dünyanın dört bir yanına ulaştırdı. Bu iş birliğiyle birlikte, önümüzdeki iki yıllık dönemde yaklaşık 40 milyon dolarlık önemli bir satış hacmi yakalayacağımızı, farklı uluslararası fırsatların da bunu takip edebileceğini öngörüyoruz. UNICEF’in ilk siparişlerini aldık, var gücümüzle üretim ve sevkiyatlarımızı sağlıyoruz.” dedi.

İhracat oranını %30’a çıkarmayı hedefliyor

Adel Kalemcilik, iki yıl içinde ciro içerisindeki ihracat oranını %30’a çıkarmayı planlıyor. Bu hedef doğrultusunda yoğun bir şekilde çalışan şirket, dünya kırtasiye ithalatının yüzde 21’inin yapıldığı Kuzey Amerika pazarına, HRS Global ile imzaladığı protokol anlaşması ile giriş yaptı.  Rusya’da da ihracat faaliyetlerini artıran Adel Kalemcilik, ürünlerini ilk kez Rusya’nın en büyük çevrim içi pazaryeri olan Ozon’da tüketiciyle buluşturdu. Şirket, önümüzdeki dönemde Türki Cumhuriyetler, Mısır, Azerbaycan ve Filistin’e de odaklanacak.

 

Adel Kalemcilik hakkında:

Türkiye’de kırtasiye denince ilk akla gelen ve bir geleneğe dönüşen Adel Kalemcilik, sektördeki 54. yılını kutluyor. 1969 yılında Anadolu Grubu bünyesinde faaliyete geçen Adel Kalemcilik, kurulduğu günden bu yana dünyanın en eski yazım gereçleri firması olan Faber-Castell ile yürüttüğü iş birliğini ortaklığa dönüştürmüş ve Türkiye’ye değer katan yatırımlarını ara vermeden sürdürmektedir. Adel Kalemcilik, 27 senedir Borsa İstanbul’da işlem görüyor. 

Çayırova’da 36 bin metrekare üzerine kurulu üretim tesisiyle Adel Kalemcilik, kâğıt ürünleri haricinde gerek üretim miktarları gerekse ürün çeşitliliği açısından Türkiye’nin ve yakın coğrafyanın en büyük kırtasiye ürünleri üreticisi konumunda ve 40’ın üzerinde ülkeye ihracat yapıyor.

Temmuz 2015’te Çayırova’daki yeni üretim tesisine taşınan Adel Kalemcilik, 4.000’e yakın kırtasiye ürün çeşidi ile Faber-Castell, Graf von Faber-Castell, Adel, Max, Panfix ve Citizen gibi kırtasiye markaları ile Sluban, Playgro gibi oyuncak markalarının pazarlama ve satışını gerçekleştiriyor. Aynı zamanda şirket, TRT ile yaptığı lisans anlaşması ile yayınlanan 6 çizgi filmin oyuncak ve kırtasiye lisans haklarını da elinde bulunduruyor. 

“Kendi çocuklarımıza kullandırmayacağımız hiçbir ürünü piyasaya sunmuyoruz” felsefesiyle hareket eden Adel Kalemcilik, yılda ortalama 40 bin ürün güvenliği ve kalite testi gerçekleştiriyor.

Adel Kalemcilik, özünde barındırdığı “İyilik” değerinden beslenen ve Birleşmiş Milletler’in 2030 yılına kadar ulaşmayı hedeflediği Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içinde yer alan İklim Eylemi ve Nitelikli Eğitim alanlarında “İyilik Ağacı” çatısı altında topluma fayda sağlayan çok sayıda sponsorluk ve kurumsal sosyal sorumluluk projesi yürütüyor. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

EY Türkiye, İzmir'deki Gümrük ve Küresel Ticaret Ekibi ile Ege Bölgesi'nde Hizmetlerini Genişletiyor

 EY Türkiye, Ege Bölgesi’ndeki şirketlerin büyümesine katkı sağlamak ve operasyonlarına destek olmak üzere İzmir ofisinde Gümrük ve Küresel Ticaret Hizmetlerini devreye aldı.

 

EY Türkiye, İzmir Ofisi’ne transfer olan EY Gümrük ve Dış Ticaret Hizmetleri Direktörü Evren Kılıç liderliğindeki ekip; küresel ticaret danışmanlığı, küresel ticaret süreç analizi ve denetim hizmeti, gümrük uyuşmazlıkları danışmanlığı, Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikası danışmanlığı, gümrük müşavirliği yeterlilik analizi, küresel ticaret ve gümrük eğitimleri gibi konular başta olmak üzere birçok alanda hizmet verecek.

 

EY Türkiye (Ernst & Young); danışmanlık, denetim, kurumsal finansman, strateji ve vergi hizmetlerinin yanı sıra birçok sektörde ve alanda faaliyetlerini sürdürmeye, müşterilerine kesintisiz çözümler sunmaya devam ediyor. İzmir ofisine yatırımlarını büyüten ve ekibini daha da güçlendiren EY Türkiye, Eylül ayı itibarıyla Gümrük ve Küresel Ticaret Hizmetleri ile Ege Bölgesi’ndeki gücünü daha da artıracak.

EY Türkiye Şirket Ortağı ve İzmir Ofis Lideri Barış Ünalır; “EY Türkiye İzmir Ofisi olarak doğrudan vermiş olduğumuz hizmetler arasına, Gümrük ve Küresel Ticaret Hizmetlerini de dahil etmenin sevincini ve haklı gururunu yaşıyoruz. Kendisi de bir İzmirli olan Evren Kılıç ve liderliğindeki ekibimizin, İzmir ve Ege Bölgesi’ndeki tüm müşterilerimize ve bölgenin değerli firmalarına, çok önemli destek ve katma değer sağlayacaklarına gönülden inanıyoruz.” dedi.

EY Türkiye Şirket Ortağı ve Dolaylı Vergiler Lideri Sercan Bahadır; “İzmir başta olmak üzere tüm Ege Bölgesi’ndeki şirketlerde büyük potansiyel olduğunu düşünüyor ve EY’ın uluslararası tecrübesini ve profesyonel hizmetlerini şirketlerin ihtiyaçlarına yönelik yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. EY Türkiye olarak, paydaşlarımızın büyümesinde ve küresel değer zincirine katkı sağlama hikayesinde yanlarında yer almaktan büyük mutluluk duyuyoruz.” dedi.

EY Türkiye Gümrük ve Dış Ticaret Hizmetleri Direktörü olarak İzmir ofisine transfer olan Evren Kılıç ise; “EY Türkiye olarak müşterilerimiz için her zaman bir danışmandan öte, kolaylaştırıcı ve destekleyici bir çözüm ortağı rolünde olmayı benimsiyoruz. İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi’ndeki tüm şirketlerin, gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmak için buradayız. Bu hedef ve yaklaşımımız ile bu bölgedeki şirketlerin dış ticaret ve gümrük operasyonlarına destek olmak için sabırsızlanıyoruz.” sözleriyle yeni görevini değerlendirdi.

2005 yılında Gümrük Müfettişi olarak mesleğe başlayan Evren Kılıç, yaklaşık 11 sene Bakanlık Müfettişi olarak çalıştı. Bu süre boyunca gümrük ve dış ticaret işlemlerine ilişkin birçok incelemelerde bulundu. 2016 yılında EY Türkiye bünyesine katılan Kılıç, ulusal ve uluslararası birçok firmaya gümrük ve dış ticaret alanında danışmanlık ve denetim hizmeti veriyor.

EY Hakkında

EY olarak amacımız; müşterilerimiz, çalışanlarımız ve toplum için değer yaratırken aynı zamanda sermaye piyasalarında güvenin ve daha iyi bir çalışma dünyasının oluşmasına katkıda bulunmaktır. Dünya çapında 150’den fazla ülkede, sahip olduğumuz veri ve teknoloji ile hizmet veren ekiplerimizle, denetimde güveni sağlarken müşterilerimizin gelişmesine ve dönüşmesine destek oluyoruz. Bağımsız denetim, danışmanlık, hukuk, kurumsal finansman, strateji ve vergi hizmetlerimizle iş dünyasının karşılaştığı zorluklara yeni çözümler sunacak doğru soruları soruyoruz.

EY adı küresel organizasyonu temsil eder ve Ernst&Young Global Limited’in her biri ayrı birer tüzel kişiliğe sahip olan, bir veya daha çok, üye firmasını temsil edebilir. Sınırlı sorumlu bir Birleşik Krallık şirketi olan Ernst&Young Global Limited müşteri hizmeti sunmamaktadır. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

18-24 Eylül Uluslararası İşitme Engelliler Haftası

Her yaştan bireyi etkileyebilir
 İşitme kaybı doğuştan olabileceği gibi yaşam boyu maruz kalınan birçok farklı nedene bağlı da oluşabilir ve her yaştan bireyi etkileyebilir. İşitme kaybı iletişimi ve konuşmayı, algılamayı, kişilerin sosyal hayatını, eğitim ve meslek hayatını önemli ölçüde etkileyen ve aslında çoğunlukla tedavi veya rehabilite edilebilen bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya popülasyonun %5’inde (430 milyon insan) rehabilitasyon gerektiren işitme kaybı mevcuttur. TÜİK, Türkiye Sağlık Araştırması 2022 verilerine göre ise Türkiye’de toplumun %3,4’ünde işitme kaybı görülmektedir; bu oran 75 yaş ve üzerinde %27,8’e çıkmaktadır.

İşitme kaybının nedenleri
 
Yenidoğan ve çocukluk döneminde genetik faktörler, anne karnındayken geçirilen enfeksiyonlar, doğum sırasında oluşan asfiksi (oksijen eksikliği), bilirubin yüksekliği (sarılık), menenjit ve diğer enfeksiyonlar işitme kaybına sebep olabilir. Erişkin dönemde ise kronik hastalıklar, sigara, ani işitme kaybı, yaşlılığa bağlı işitme kaybı, otoskleroz gibi nedenlerle işitme kaybı görülebilir. Yaşam boyu maruz kalınan yüksek sesler ve gürültü, kullanılan bazı ototoksik ilaçlar ve geçirilen enfeksiyonlar da işitme kaybına neden olan faktörlerdendir.

İşitme kaybı önlenebilir nedenlere bağlı olarak da gelişebilir
 
Çocuklarda işitme kaybının yaklaşık %60’ı, önlenebilir nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yetişkinlerde de yüksek seslere ve ototoksik ilaçlara maruz kalma gibi işitme kaybının en yaygın nedenleri önlenebilir. Halk sağlığı stratejilerinin uygulanması ile bunların önüne geçilebilir veya erken dönemde tespit edilip kişiler uygun tedavi ve rehabilitasyona yönlendirilebilir. Ülkemizde de her yenidoğan bebeğe işitme taraması yapılmaktadır. Çocukluk dönemi aşılama programları ile bağışıklama yapılmaktadır. İş yerlerinde gürültüye ve kimyasal maddelere maruziyeti azaltmaya yönelik iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili koruyucu öneriler bulunmaktadır. Dünya sağlık örgütünün verilerine göre günümüzde yaklaşık 1 milyar genç, gürültü maruziyeti nedeniyle kalıcı ve önlenebilir işitme kaybı riski altındadır. İş yerleri dışında sosyal hayatta da yüksek sesle müzik dinlemek, gürültülü ortamlarda uzun süre bulunmak işitmeyi olumsuz etkilemektedir.

İşitme kaybı şüphesi olması durumunda hemen uzmana başvurulmalı
 
İşitme kaybı ve kulak hastalıklarının erken teşhisi tedavinin en önemli basamaklarından biridir. Yapılan odyolojik testlerle işitme kaybı tespit edilen kişilerde mümkün olduğunca erken ve uygun bir şekilde müdahale edilmesi, olumsuz etkileri azaltmaktadır. Kalabalık ortamlarda konuşulanları anlamakta zorluk yaşıyorsanız, televizyonun veya radyonun sesini yüksek açma ihtiyacı hissediyorsanız, kulak çınlaması varsa işitme duyunuzun test edilmesi gerekir. 

İşitme kaybının tedavi ve rehabilitasyonu
 
Orta kulak kaynaklı kulak zarı delikleri, kronik kulak enfeksiyonları, orta kulakta kireçlenme gibi hastalıklarda meydana gelen işitme kayıpları cerrahi olarak tedavi edilebilir, ek olarak işitme cihazı önerilebilir. İç kulak kaynaklı işitme kayıplarında öncelikle işitme cihazı önerilir. İleri derecede işitme kaybı olan ve işitme cihazından fayda görmeyen hastalarda koklear implant yerleştirilir. 

İşitme kaybı olan bir kişiyle konuşurken yavaş ve anlaşılır olun
 
İşitme engelli bir kişiyle konuşurken, mümkünse yüzünüzü ve ağzınızı görebileceği şekilde durun. Elinizle veya maskeyle ağzınızı kapatmamaya çalışın, ışığın yeterli bir şekilde yüzünüze geldiğinden emin olun. Yavaş ve anlaşılır konuşun, sesinizi yükseltin ancak bağırmamaya çalışın. Arka plan seslerini (müzik sesi, açık pencereden gelen gürültü) olabildiğince azaltmaya çalışın. Söylediklerinizi anlamakta zorlanıyorsa, aynı kelimeyi tekrarlamak yerine farklı kelimelerle anlatmaya çalışın.

İnsanlara işitme kaybınızı anlatın
 
İnsanlara işitme probleminiz olduğunu söylemekten çekinmeyin. Karşınızdaki kişinin yüz ve dudak hareketlerini takip edin. Duymakta güçlük çektiğinizde karşınızdakinden tekrarlamasını veya daha yavaş konuşmasını isteyin. Çoğu insan düşünceli olacak ve konuşmalarında daha dikkatli olacaktır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Güneyde Kenan Doğulu Heyecanı

Konser sezonunun ilk günlerinden bu yana Türkiye’nin her şehrinden binlerce hayranıyla buluşan Kenan Doğulu, geçtiğimiz günlerde Gaziantep, Adana ve Antalya’da sahne aldı. KerkiSolfej organizasyonuyla konser serisine hız kesmeden devam eden Doğulu, en sevilen şarkılarını müzikseverler için seslendirdi. 

Müzik dünyasının efsane ismi Kenan Doğulu, sıcak yaz günlerinin devam ettiği güney şehirlerinde geniş repertuarıyla unutulmaz anlara imza attı. Bu sene kariyerinin 30. yılını kutlayan yıldız, nesillerdir dillerden düşmeyen parçalarını kendine hayran bırakan enerjisi ve dinamik sahne performansıyla taçlandırdı. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı