Aylık arşivler: Ocak 2024

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 64,77, aylık yüzde 2,93 arttı

TÜFE’deki (2003=100) değişim 2023 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre %2,93, bir önceki yılın Aralık ayına göre %64,77, bir önceki yılın aynı ayına göre %64,77 ve on iki aylık ortalamalara göre %53,86 olarak gerçekleşti.

TÜFE yıllık değişim oranları (%), Aralık 2023

Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup %40,39 ile konut oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %93,24 ile lokanta ve oteller oldu.

Ana harcama grupları itibarıyla 2023 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup %-1,33 ile giyim ve ayakkabı oldu. Buna karşılık, 2023 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %5,30 ile eğlence ve kültür oldu.

Endekste kapsanan 143 temel başlıktan (Amaca Göre Bireysel Tüketim Sınıflaması-COICOP 5’li Düzey) 2023 yılı Aralık ayı itibarıyla, 20 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 11 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 112 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti.

 

Özel kapsamlı TÜFE göstergesi (B) yıllık %68,02, aylık %2,39 oldu

İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE’deki değişim, 2023 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre %2,39, bir önceki yılın Aralık ayına göre %68,02, bir önceki yılın aynı ayına göre %68,02 ve on iki aylık ortalamalara göre %58,58 olarak gerçekleşti.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Evcil hayvanların sağlığı, kokuların doğurabileceği risklerle karşı karşıya!

Kokular, evcil hayvanlar için büyük bir risk olabiliyor. Kokuların içerdiği bileşenler, özellikle yapay kokular ve uçucu yağlar, evcil dostlarımızın sağlığına zarar verebiliyor. Veteriner Hekim Burcu Çevreli, “Birçok evcil hayvan sahibi, bazı kokuların hayvanlar için zehirli olduğunun farkında değil.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Tıbbi Direktörlük Laboratuvar Sorumlu Yöneticisi Veteriner Hekim Burcu Çevreli, özellikle köpeklerde ve kedilerde kokuların yol açabileceği ciddi sağlık sorunları hakkında bilgi verdi.

Koku ve parfüm arasında fark var

Veteriner Hekim Burcu Çevreli, koku ve parfüm arasında bir fark olduğunu ifade ederek, parfümün temel işlevinin hoş bir koku vermek olduğunu, köpeklerin de insanlardan yaklaşık 10 bin kat daha iyi koku alabildiğini ve kokulara karşı oldukça duyarlı olduklarını söyledi.

Yapay kokular hem hayvanlar hem de insanlar için tehlikeli! 

‘Koku’ kelimesi köpek şampuanının etiketinde yer alıyorsa ürünün yapay kokular içerdiğini dile getiren Veteriner Hekim Burcu Çevreli, şunları kaydetti:

“Bu, tüm yapay kokuların güvensiz olduğu anlamına gelmez, ancak fitalatlar, yapay kokularda bulunan en yaygın toksik kimyasallardandır, köpekler ve insanlar için de en tehlikeli bileşenlerden biridir. Fitalatlar, ürünleri (plastikler ve ev ürünleri dahil) yumuşatmak ve elastikiyetini arttırmak için kullanılan plastikleştiricilerdir. Ayrıca Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı tarafından resmi olarak kanserojen ilan edildiler. Amaçları kokularda kullanılan diğer bileşenleri birbirine bağlamaktır ancak sonuç olarak köpeğinizin endokrin sistemine zarar verebilir. Yapay kokular ayrıca etanol, benzil asetat, benzil alkol ve linalool gibi diğer toksik kimyasalları da içerebilir.”

Bazı kokular hayvanlar için zehirli olabilir

Veteriner Hekim Burcu Çevreli, kedilerin esansiyel yağlara karşı köpeklerden daha hassas olduğunu kaydederek, “Bu nedenle, kedinizde kullanılması güvenli olan ürünleri seçerken daha dikkatli olmanız gerekir. Esansiyel yağlar ve çeşitli kokular her tür şeyin içinde bulunur. Aromaterapi, temizlik ürünleri, içecek aromaları, parfümler, kişisel bakım ürünleri, oda spreyleri, mumlar ve daha fazlasını içerir. Ve birçok evcil hayvan sahibi, bazı kokuların hayvanlar için zehirli olduğunun farkında değildir.” dedi.

Evcil hayvanlar ve uçucu yağlar…

Evcil hayvan sahiplerine esansiyel yağ içeren ürünlerden kaçınmalarını öneren Veteriner Hekim Burcu Çevreli, şöyle devam etti:

“Evcil hayvanlarımız, fenol adı verilen bir bileşik nedeniyle uçucu yağlardan hastalanabilir. Fenoller bitkilerde doğal olarak, uçucu yağlarda yoğun olarak bulunur. Fenoller deriden, burundan ve ağızdan kolayca emilir. İnsanlar için fenoller karaciğer tarafından metabolize edilir ve toksik etkiler azalır. Ancak kedilerde karaciğer enzimleri daha az olduğu için özellikle risk altındadır. Bu onların tüm bu farklı kimyasalları bizim gibi metabolize edemeyecekleri anlamına geliyor. Bu yağlar ve kokular hayvanımızla temas ettiğinde derisini ve ağzını da yakabilmektedir.”

Kedilerde uçucu yağ zehirlenmesi belirtileri…

Kedilerde uçucu yağ zehirlenmesi belirtilerine de dikkat çeken Veteriner Hekim Burcu Çevreli, bu belirtileri; gözlerini veya ağzını patilemek, dudaklarında, dilinde veya derisinde kızarıklık, kusma, zayıflık, nefes almada zorluk, kas titremeleri, salya akması, denge kaybı, sulu burun ve gözler olarak sıraladı.

Bazı kokular köpeklerin merkezi sinir sistemini etkileyebiliyor

Esansiyel yağlar ve sıvı parfümlerin köpekleri de etkileyebildiğini anlatan Veteriner Hekim Burcu Çevreli, şöyle devam etti:

“Bazen bu yağlar köpeklerimizde davranış sorunlarına veya değişikliklere yol açabilir. Bazı kokular merkezi sinir sistemi üzerinde olumsuz etkilere ve solunum sorunlarına neden olmaya başlar. Bu yağları, özellikle de çay ağacı yağını yutmak köpeğimizin sindirim sistemi için de tehlikeli olabilir. Ancak bildiğimiz şey, bunların yanlış kullanılmasının köpeğinizin merkezi sinir sistemini olumsuz yönde etkileyebileceği ve ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabileceğidir. Bu esansiyel yağlar bize lezzetli gelse de evcil hayvanlar için (hem burunları hem de ciltleri) oldukça tahriş edicidir. Bu nedenle, güvenli tarafta olmak için köpek şampuanlarından ve koku olarak esansiyel yağların kullanıldığı topikal ürünlerden kaçınmak en iyisidir. Çözüm ise alerjen içermeyen kokulardır.”

Kaçınılması gereken zehirli kokular

Veteriner Hekim Burcu Çevreli, kaçınılması gereken zehirli kokuların ve esansiyel yağları; çay ağacı, karanfil, narenciye, tarçın, Ylang Ylang, çam, okaliptüs ve kış yeşili olarak sıraladı.

Toksik olmayan kokular ve evcil hayvanlar için güvenli esansiyel yağlar

Burcu Çevreli, köpekler ve kediler için toksik olmayan kokular ile evcil hayvanlar için güvenli esansiyel yağları da şöyle sıraladı:

“Mür, buhur, papatya, nane, lavanta, zencefil ve biberiye.” 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Duygusal bir boşluk hissiyle mücadelenin adı: 'Languishing'

Depresyon veya tükenmişlik kadar ciddi olmasa da yaşam enerjisini azaltıyor

Günlük yaşamın karmaşıklığı, iş stresi ve sosyal baskılar arasında sıkışıp kalan pek çok kişi, ‘languishing’ adı verilen duygusal bir boşluk hissiyle mücadele ediyor. Bu durumun, motivasyonun düşmesine ve yaşam enerjisinin azalmasına sebep olabildiğini kaydeden Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, “Günlük yaşamın monotonluğu, heyecan kaybı, amaçsızlık gibi duygular hissetmeye neden olabiliyor.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, ruhsal sağlık üzerinde olumsuz etkileri olan bir duygusal durum olan ‘Languishing’ hakkında bilgi verdi.

Umutsuzluk ve içsel boşluk gibi hislere yol açabiliyor

‘Languishing’in yaşam enerjisinin ve motivasyonunun düşük olduğu, ama depresyon veya tükenmişlik gibi ciddi bir ruhsal bozukluk olmayan bir duygusal durum olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, “Bu durum kitlesel hadiseler, iş stresi, aile sorunları gibi etkenlerle ortaya çıkabilir ve kişide ilgi kaybı, umutsuzluk ve içsel boşluk gibi hislere yol açabilir. Languishing, ruhsal sağlık üzerinde olumsuz etkileri olan bir duygusal durumdur. Kişinin, yaşam enerjisinin ve motivasyonunun düşmesine neden olan ama depresyon veya tükenmişlik gibi ciddi bir ruhsal bozukluk olmayan bir durumdur.” dedi.

Kişinin duygularını tanıma ve yönetme becerisini zayıflatabilir

Bu durumun uzun sürmesi veya zorlu hislerin artmasının majör depresyona yol açabildiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, “Languishing, duygusal sağlık üzerinde de etkilidir. Kişinin duygularını tanıma ve yönetme becerisini zayıflatabilir; kendine güvenini, özsaygısını ve özgüvenini azaltabilir. Bununla birlikte kişinin mutluluk, sevinç, heyecan gibi olumlu duyguları yaşama kapasitesini düşürebilir.” diye konuştu.

Languishing durumunda olan bir kişi, sosyal ilişkilerinde de sorunlar yaşayabilir

Languishing durumunda olan bir kişinin, yaşamda bir anlam veya amaç bulamama, ilgi ve heyecan kaybı, umutsuzluk ve içsel boşluk gibi hislere sahip olabileceğini de anlatan Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, “Bu kişilerin genel yaşam tatmini, enerji seviyeleri ve motivasyon düzeyi de olumsuz yönde etkilenebilir. Bu durum içinde olan bir kişi, yaşamın zorluklarına karşı daha az dirençli, daha az üretken, daha az yaratıcı ve daha az başarılı olabilir. Languishing durumunda olan bir kişi, sosyal ilişkilerinde de sorunlar yaşayabilir. Ayrıca kişinin kendisini yalnız, izole ve anlaşılmaz hissetmesine de sebebiyet verebilir.” dedi.

Sosyal izolasyon bu durumun yaşanmasında etkili

Hangi faktörlerin, insanları languishing durumuna sokabileceğini de dile getiren Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, şöyle devam etti:

“Burada birkaç nedenden söz edilebilmektedir. Bunlara bakacak olursak;

• Modern yaşamın hızı: Günümüzde iş, eğitim, aile, sosyal hayat gibi pek çok alanda başarılı olmak için bireyler yoğun bir yaşam sürdürmektedir. Bu durum, stres, baskı, yorgunluk ve tükenmişlik gibi olumsuz duygulara yol açabilir. Ayrıca, insanlar kendilerine zaman ayırmak, hobi veya ilgi alanlarına yönelmek, dinlenmek ve keyif almak gibi ihtiyaçlarını ihmal edebilir. Bu da languishing durumunu tetikleyebilir.

• Sosyal izolasyon: İnsanlar, içinde bulunduğu şartlar ve kitlesel hadiseler gibi büyük ölçekli olaylar nedeniyle sosyal ilişkilerini kısıtlamak zorunda kalabilir. Bu da insanların yalnızlık, anlaşılmazlık, desteksizlik gibi duygular yaşamasına neden olabilir. Sosyal bağlantılar, insanların ruh halini olumlu yönde etkileyen önemli bir faktördür. Sosyal izolasyon ise bu durumun yaşanmasında etkilidir.

• Kişisel zorluklar: Sağlık sorunları, ekonomik sıkıntılar, ailevi problemler, travmatik olaylar gibi durumlar insanların ruhsal sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu tür zorluklarla başa çıkabilmek için uygun baş etme stratejileri geliştirmek önemlidir. Aksi takdirde, languishing durumu ortaya çıkabilir.

Günlük yaşamın monotonluğu, heyecan kaybı, amaçsızlık gibi duygular hissetmeye; belirsizlikler, kaygı seviyesinin artmasına ve kontrol duygusunun azalmasına; ilgi kaybı ise, insanların kendilerini boş ve anlamsız hissetmesine, motivasyonlarının düşmesine ve enerjilerinin azalmasına neden olabiliyor.”

Languishing durumundan kurtulma veya bu durumu önleme stratejileri

Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, Languishing durumundan kurtulma veya bu durumu önleme konusunda da şunları sıraladı:

“Duygularınızı paylaşmak, duygusal yükü azaltmaya ve duygusal dengenizi sağlamaya yardımcı olabilir. Arkadaşlarınızla, ailenizle veya bir uzmanla konuşarak kendinizi rahatlatın. 

Sağlıklı alışkanlıklar edinin: Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku, zihinsel sağlığınızı destekleyen önemli faktörlerdir. Vücudunuza iyi bakarak ruh halinizi de iyileştirebilirsiniz. 

Hobiler ve ilgi alanlarına zaman ayırın: Kişisel ilgi alanlarınıza ve hobilere zaman ayırmak, motive olmanıza ve zihinsel canlılığınızı artırmanıza yardımcı olabilir. Keyif aldığınız aktiviteler yaparak yaşam enerjinizi yükseltebilirsiniz. 

Sosyal bağlantılar kurun: Sevdiklerinizle iletişim kurmak, sosyal destek ağı oluşturmanıza yardımcı olabilir. Yakın ilişkiler duygusal dengenizi güçlendirebilir. Sosyal izolasyondan kaçınarak ruh halinizi iyileştirebilirsiniz. Kendinizi ödüllendirin ve takdir edin. Kendinize zaman ayırarak stresten uzaklaşın. 

Bu yöntemlerin işe yaramadığını düşündüğünüzde ise profesyonel yardım alın: Eğer languishing dönemi uzun sürüyor veya zorlu hisler artıyorsa, bir uzmana başvurmayı düşünün. Profesyonel destek, duygusal dengeyi sağlamak için önemlidir. 

Bu stratejiler, languishing durumunu olumlu yönde etkileyebilecek davranışlar veya alışkanlıklardır. Languishing durumu, hayatın değişkenlikleri karşısında insanların duygusal sağlığını korumak için bilinçli adımlar atmalarını gerektirir. Kendinize zaman ayırmak, iyi bakmak ve gerektiğinde profesyonel yardım almak, duygusal dengeyi sürdürmeye yardımcı olabilir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kadıköy belediyesi alan kadıköy'ün ilk prodüksiyonu “kayıp adımlar

Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy’ün ilk prodüksiyonu olan “Kayıp Adımlar” oyunu 6 Ocak’ta gala gösterimiyle seyircisi karşısına çıkıyor. 

2021yılından itibaren birbirinden değerli tiyatro ve müzik gruplarını ağırlayan Alan Kadıköy, 2022 yılında  ilk prodüksiyonunu hayata geçirmek için yönetmenlere açık çağrıda bulunmuştu. 82 yönetmenin proje dosyalarının değerlendirilmesinin ardından tiyatro alanında proje üretimi desteklenecek olan yönetmen Zeynep Özden oldu.

Alan Kadıköy’ün ilk prodüksiyonu“Kayıp Adımlar”

Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy’ün ilk prodüksiyonu olan yönetmenliğini Zeynep Özden’in yaptığı Kayıp Adımlar tiyatro oyunu Türkiye’de ilk kez Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy sahnesinde seyircisiyle buluştu. 

Moliere ödüllü Fransız yazar Denise Bonal’in yazdığı, Zeynep Özden’in yönettiği Kayıp Adımlar; ayrılığın ve kavuşmanın, sevincin ve hüznün, gitmenin ve dönmenin, kalmanın ve zorunlu gidişlerin yarattığı hikâyeleri hayali bir tren garında buluşturuyor. Denise Bonal’in 1990’ların sonunda yazdığı, Damla Kellecioğlu’nun çevirdiği Kayıp Adımlar oyunu, Türkiye’de ilk kez seyirci karşısına, Efe Eğilmez, Bilge Çınar, Elif Sözer, Zeynep Özden uyarlamasıyla çıkıyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Prostat biyopsisinde son yenilik: cilt yüzeyi biyopsisi

Son yıllarda gelişen teknoloji ile sağlık alanında ciddi ilerlemeler kaydedildi. Bu gelişmeler, ürolojik hastalıkların tanı ve tedavisinde de yenilikler sağladı. Yeni teknolojiler ve en güncel yöntemlerle tanıların daha doğru konulduğunun altını çizen Liv Hospital Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Eymen Gazel Prostat kanseri hakkında bilgiler verdi.

Erkeklerde en sık görülen kanser: Prostat

Prostat kanseri erkekler arasında en sık görülen kanser türlerinden biridir. Fakat erken teşhis edildiğinde uygun şekilde tedavi edilebilir. 

Kan tahlili ile bakılan Prostat Spesifik Antijen (PSA) gibi bilinen taramaların yanı sıra üç tesla prostat manyetik rezonans (MR) gibi gelişmiş görüntüleme yöntemlerinin de kullanılması, doğru ve erken tanı imkanını artırmaktadır. Tüm bu tarama testleri kanser açısından bize bir risk oranı vermekteyken asıl tanı biyopsi yardımıyla yapılan patolojik inceleme ile koyulur.

Prostat biyopsisinde şüpheli lezyondan örnek almak çok önemli

Prostat erkeklerde bulunan bir salgı bezidir. Şekil ve yapı itibariyle portakala benzetilmektedir. Prostat kanseri şüphesi ile çekilen MR görüntülerinde bu bezin bir ya da birkaç bölgesinde bazen 1cm den de küçük olabilen kanser odakları izlenmektedir. Hastaya doğru tanı koyulabilmesi de bu küçük lezyonlardan parça alınması (biyopsi) ile mümkündür.

Bu küçük şüpheli alanları yakalayabilmek amacıyla günümüzde artık prostat biyopsisinde MR-ultrason (USG) füzyon yöntemi kullanılır. Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, biyopsi yapılan ultrason (USG) cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmekte, böylece klasik biyopsilerdeki gibi “körleme” parça almak yerine “hedef gözeterek” doğrudan şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Bu şekilde hastalara daha erken ve daha doğru tanı konulmuş olur.

Yeni nesil Mr-Ultrason füzyon biyopsi

Prostat biyopsisinde son yenilik ise biyopsi işlemin rektum (makat)’dan değil perineal bölgeden yani cilt yüzeyinden gerçekleştirilmesidir.

 Bu sistemin fark ve avantajları ve avantajları

  • MR ve Usg görüntüleri birleştirilerek şüpheli lezyon hedefleniyor.
  • İşlem rektum (makat) içinden değil de perineal (cilt) bölgeden yapıldığından enfeksiyon riski minimalize edilmiş oluyor.
  • Hastanın biyopsi haritası bilgisayar sisteminde kayıt altına alınıyor. Bu sayede şayet alınan örnek kanser çıkarsa lezyonun tam koordinatları bilindiğinden ameliyatsız (fokal) tedavilere olanak sağlıyor.

Bu yöntem sayesinde hastaların prostat biyopsi işleminden en çok çekindikleri enfeksiyon riski ve gaytada kanama olması görülmemektedir. Bu sebeple perineal (ciltten) yapılan biyopsiler çok daha konforlu ve güvenli kabul edilmektedir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Hareket bozukluklarına “beyin pili” yöntemi !

Su içmek, yemek yemek, yürümek, yazı yazmak, oturup kalkmak… Günlük en temel ihtiyacımız olan ve kolaylıkla yapılan bu hareketler bazı kişiler için adeta imkansız hale gelebiliyor. Hastaların yaşam kalitelerini ciddi şekilde bozabilen ve çevrelerine bağımlı hale gelmelerine neden olan bu sorunun adı, ‘hareket bozukluğu! Hareketlerde yavaşlama, katılık ve titremenin ön planda olduğu Parkinson hastalığı, yine titremenin ön planda olduğu esansiyel tremor ile  istemsiz kasılmalarla seyreden distoni, hareket bozukluğuyla en sık seyreden hastalıkları oluşturuyor. Hastalar, sağlıklı insanların günlük hayatlarının bir parçası olarak çok rahat yapabildikleri yürüme, koşma ve elleri çeşitli işlerin gerçekleştirilmesi için kullanma gibi temel işlevleri zaman ilerledikçe daha da kötüleşen bir şekilde yapamaz hale gelebiliyorlar. Hareket bozukluklarında ilaç tedavisinin yetersiz kalmaya başladığı ve/veya ilaca bağlı yan etkilerin oluştuğu durumlarda, uygun hastalarda ‘beyin pili’ ön plana çıkıyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Bayraklı,  günümüzde yaygın olarak kullanılan beyin pilinin hastaların günlük işlevlerini tekrar normale çok yakın şekilde yapabilmelerine imkan sağladığını belirterek, “Beyin pili elektrik akımı verilen bölgede beyin hücrelerindeki elektriksel aktiviteyi değiştirmeyi sağlayan bir yöntemdir. Hareket bozukluğunun giderilmesi sayesinde hastaların yaşam kaliteleri yükseliyor. Başkalarına bağımlı olmaktan kurtulmaları hastaların psikolojilerini de olumlu yönde etkiliyor” diyor. 

SORU: Beyin pili nedir?

Hareket bozukluğu hastalıklarının çoğu, beyinde hareketin yapılmasını sağlayan bölgelerdeki hücrelerin yıkımı (dejenerasyonu) ve sonrasında bu hücrelerin ürettiği  ve hücreler arası iletişimi sağlayan kimyasalların (nörotransmitter) düzensizliğinden veya azalmasından kaynaklanıyor. Derin beyin stimülasyonu (DBS) veya nöromodülasyon olarak da tanımlanan beyin pili, beynin istenilen bir bölgesine (hareketle ilgili bir çekirdek) elektrik uyarısı verilmesini sağlayan bir yöntem. Bu sistem bir pil, beyin dokusu içerisinde hedeflenen bölgeye yerleştirilen iki elektrot ve elektrotları pile bağlayan iki uzatma kablosundan oluşuyor. Hedeflenen beyin bölgesine elektrot yerleştirilerek o bölgeye elektrik uyarısı veriliyor. Pilin boyutları değişim göstermekle beraber yaklaşık 6.5x5x15 milimetre ve 50-60 gram ağırlığında oluyor. Dışarıdan hastada sadece cerrahi kesilere ait izler ve kabarıklıklar görülebiliyor. 

SORU: Hangi mekanizmayla etki ediyor? 

Beyin pili hedeflenen beyin bölgesine elektrot yerleştirilerek o bölgeye elektrik uyarısı verilmesiyle çalışıyor. Hareket bozukluklarında; beynin hareketle ilişkili bölgelerinde yer alan hücrelerde yıkım (dejenerasyon) oluyor. Bu yıkım, normal hareketi ortaya koymak için o beyin bölgelerinin oluşturdukları elektriksel aktivitede değişim meydana getirerek, hareketlerin düzgün şekilde oluşması için gerekli olan senkronizasyonun oluşma sürecini bozuyor. Bu bölgelere elektrik sinyali veriliyor. Bozulan sinyal aktivitesinin tekrar normale yaklaşmasıyla (aktifleştirilmesi veya baskılanması sonucunda) hareketlerde düzelme sağlanıyor. 

SORU: Beyin pilinin ömrü nedir? 

Beyin pilinin ömrü yaklaşık 4-5 yıl olmakla beraber, kullanım parametrelerine göre bu süre artabiliyor veya azalabiliyor. Distoni hastalarında pilin ömrü daha kısa olabiliyor. Prof. Dr. Fatih Bayraklı, “Bu sürenin ardından basit bir cerrahi işlemle eski pil kablolara müdahale edilmeden yenisiyle değiştirilebiliyor” diyor. Şarj edilebilen pillerde bu süre daha uzun. Fakat  şarj edilebilen pillerin kullanımına (her hafta mutlaka şarj edilmeleri gibi) hasta ve hastaya bakım verenlerin veya yardımcı olanların çok iyi uyum göstermeleri gerekiyor. Zira şarj edilmesi unutulduğunda pil kapanıyor ve yenisiyle değişmesi gerekiyor. 

SORU: Ameliyat öncesinde hangi hazırlıklar yapılıyor? 

Beyin pili cerrahisi öncesinde, elektrotun yerleştirileceği beyin bölgesini görmek için Beyin MR tetkiki yapılıyor. Bu MR tetkikleri üzerinde cerrah istenilen bölgeyle ilgili hedefleme çalışmasını yazılım üzerinde gerçekleştiriyor. Ameliyat günü hastanın başına lokal anestezi veya gerekirse genel anestezi altında sert bir çerçeve takılıyor ve hasta beyin tomografisi tetkikine alınıyor. Tomografi ile MR tetkikleri yazılım aracılığıyla birleştiriyor ve hedef elektrotun hangi koordinatlarda ilerletileceğine yönelik sayısal değerler elde ediliyor. Ardından hasta operasyon odasına alınıyor ve cerrahi işlem başlıyor. 

SORU: Beyin pili ameliyatı nasıl yapılıyor? 

Beyin pili ameliyatı iki aşamalı gerçekleştiriliyor. Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Bayraklı,  “İlk aşamada, özellikle Parkinson ve esansiyel tremor hastalarıyla konuşa konuşa elektriksel uyarılardaki tepkilerini değerlendiriyoruz” diyerek, ameliyat sürecini şöyle anlatıyor: “Beyin elektrotlarının istediğimiz bölgeye geldiğinin elektrofizyolojik olarak belirlenmesi, ameliyat öncesi MR üzerinde belirlediğimiz hedefte olduğumuzu gösteriyor. Bunlara ilave olarak, cerrahi esnasında uyanık olan hastada hedef bulunduktan sonra uyarı verilerek fayda ve yan etki profilinin çıkarılması, ameliyat sonrası pil ayarlamasının yapılmasını kolaylaştırıyor. Hastanın bulgularında düzelme görüldüğünde kalıcı elektrot yerleştiriliyor ve ameliyatın 2’inci aşamasına geçiliyor. Hasta genel anesteziye alınıyor ve pil sağ göğüs üzerinde köprücük kemiğinin 5-7 santim altına gelecek şekilde cilt altına yerleştiriliyor. Distoni hastalarında bu işlemlerin tamamı hastaların klinik durumlarından dolayı uyutularak yapılıyor”

SORU: Pil tedavisi herkese uygulanabilir mi? 

Hareket bozukluğu sorunu yaşayan her hastaya beyin pili ameliyatını uygulamak mümkün olmuyor. Bu yöntemin hastaya fayda sağlayıp sağlamayacağı veya hastanın böyle bir girişime aday olup olmadığı ayrıntılı klinik değerlendirme ve tetkikler sonrasında belirleniyor. 

SORU: Hastalar günlük yaşamlarına ne zaman dönebiliyor?

Hastalar ameliyatın ardından genellikle iki gün sonra taburcu oluyorlar. Beyin pili parkinson ve esansiyel tremor hastalarında genellikle 2 hafta sonra, distoni hastalarında ise hemen açılıyor. Hastaların sonraki 2-3 aylık dönemde ilaç ve pil ayarları yapılıyor. 

SORU: Düzenli hekim kontrolü neden önemli? 

Beyin pili yöntemi hastalığın nedenini tedavi etmiyor, sadece oluşan klinik bulgulara bir çözüm sunuyor. Prof. Dr. Fatih Bayraklı, bu nedenle beyin pilinin hastalığın ilerleyen fazlarında etkisiz kalabildiğini belirterek, “Ayrıca hastaların yaşamları cerrahi öncesine göre daha iyi hale gelse de hareket bozukluğuna yol açan hastalıklar ilerledikleri için oluşabilecek ek veya ilave sorunların farkına varılması gerekiyor. Dolayısıyla hastaların ameliyat sonrasında hekim kontrolüne ve tedavilerine mutlaka devam etmeleri gerekiyor” diyor.  

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yanlış kulaklık seçimi kulak sağlığını bozuyor

Günümüzde akıllı telefon kullanımının artmasıyla birlikte kulaklık kullanımı da oldukça yaygınlaştı. Özellikle de bu cihazları kullanan hedef kitlenin yaşı giderek düşüyor. Çocukların teknolojik aletlerle çok küçük yaşlarda tanışmaya başladığını ve bu durumun da çeşitli sağlık problemlerini beraberinde getirebildiğini vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Saltürk, “Masum gibi görünse de küçük yaşlarda kulaklık kullanımı, ses düzeyi optimum bir seviyede ayarlanmadığı takdirde kulak sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Özellikle çocuklarda kulaklık kullanımında daha dikkatli olmak gerekiyor” açıklamasında bulundu.

Müzik dinleme, film izleme ve oyun oynama gibi aktiviteler için her yaştan insan yoğun olarak kulaklıkları tercih ediyor. Kulaklık kullanımın olumsuz sonuçlarından etkilenenler arasında çocukların özel bir grup olduğunu vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Saltürk, “Çocukların dış kulak yollarının küçük oluşu nedeniyle ses daha dar ve kısa bir kanala toplanıyor. Bu durum çocukları erişkinlere göre daha fazla akustik enerjiye maruz bırakıyor. Bu nedenle çocuklarda kulaklık kullanımında daha dikkatli olmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Kulaklıklar kalıcı işitme kaybına yol açabiliyor

Akustik travma incelendiğinde yetişkin bir insan için 70 dB ile saatlerce çalışmak herhangi bir sorun oluşturmazken, 100 dB ile birkaç dakika içinde kalıcı işitme kaybının gelişebildiğini, hatta 125 dB ile kalıcı işitme kaybı oluşumunun saniyelere inebildiğini hatırlatan Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ziya Saltürk, “Bu değerler yetişkinler için yapılan çalışmalar ile elde edilen veriler. Çocuklara özgü yayınlanmış ayrıntılı bir çalışma bulunmuyor fakat kaynaklarda çevresel sesleri azaltan kulaklıkların çocuklar için daha uygun olduğu belirtiliyor” dedi.

Kulaklık seçimi çocuğa özel olmalı

Çevresel seslerin kesilmesi durumunda 4 dB kadar bir düşüş sağlandığını ve yetişkinler için üst ses sınırın 80-85 dB olduğunu açıklayan Prof. Dr. Ziya Saltürk, “Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği, çocuklarda sesin 75 dB altında tutulması ve haftalık 40 saat ile sınırlandırılmasını öneriyor. Bu noktada işitme kaybı yatkınlığı olan çocuklara ayrı bir özen gerekiyor. Grup için bu değerlerin daha da aşağıya çekilmesi gerekiyor. Kulaklıkların çocuk kulağına uygunluğundan emin olmak gerekiyor. Çocuk kulak yapısına uygun olmayan kulaklıklar, çocuklarda mekanik hasara ve buna bağlı olarak dış kulak yolunda enfeksiyonlara neden olabiliyor. Bu nedenle çocukların kulağına uygun, yumuşak kulaklıkların tercih edilmesi gerekiyor” yorumunda bulundu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Değersiz şeyleri istifleme erkeklerde daha fazla görülüyor

İstifleme sorunları yaşlılarda daha yaygın

İstifleme bozukluğu, biriktirilen ve atılamayan eşyaların bir benzerlik taşımadığı, yaşam alanlarını sınırlayan bir durum olarak tanımlanıyor. İstifleme sorunlarının yaşlılarda daha yaygın olarak görüldüğünü dile getiren Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “İstifleme bozukluğu tanısı alan kişiler genellikle yalnız ve izole bir hayat yaşayan, partneri olmayan, maddi sorunları olan, ihmal edilmiş bir çocukluk dönemi yaşamış ve ailesinde istifleme bozukluğu bulunan bireylerdir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, çöp biriktirme, istifçilik hastalığı hakkında bilgi verdi.

Çöp biriktirme bir hastalık mı?

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, kompulsif biriktirme hastalığı (dispozofobi), biriktirme bozukluğu veya istifçiliğin, kişilerin değersiz, gereksiz ve sağlıksız ortam yaratan eşyaları saklamaları, biriktirmeleri veya atmamaları olarak tanımlanabildiğini anlattı.

İstifleme bozukluğunda toplanan ve atılamayan eşyalar arasında bir benzerlik ya da bağlantı bulunmadığını dile getiren Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, şöyle devam etti:

“Biriktirilen eşyalar, eski gazete veya dergi, plastik eşya, eski kıyafet, mektup, posta, poşet, çöp, torba, karton ve akla gelebilecek her türlü şeyden oluşabilir. Neredeyse tamamı düzensiz ve dağınık bir toplama özelliğinin eseridirler.”

Başkalarının bu eşyalara dokunmasına tepki gösteriyorlar

İstifleme bozukluğunda, sahip olunan eşyalara karşı aşırı bağlılık söz konusu olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “Biriktirilen tüm eşyaların gerekliliği ve ilerde kullanılabileceği algısı oluşur. Biriktirilen nesnelerin kaybedilme ve atılması düşüncesi kişide yoğun kaygı oluşturur. Başkalarının bu eşyalara dokunmasına, ödünç almasına veya yerini değiştirmesine dahi tepki gösterilebilir. Sahip olduklarını elden çıkarma güçlüğü ve toplanan nesnelerin birikmesi bir noktadan sonra kişinin yaşam alanını sınırlayabilir. Biriktirilen eşyalar günlük yaşam işlevselliğini bozmaya başlarken kişi çevresiyle sıkıntılar yaşayabilir ve hatta kişide sağlık sorunları oluşabilir.” şeklinde konuştu.

İstifleme belirtileri ilk olarak çocukluk döneminde ortaya çıkıyor

İstifleme bozukluğunun erkeklerde ve kadınlarda eşit sıklıkta görüldüğünü de dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “Dağınıklık ve atmakta zorlanma her iki cinsiyette farklılık göstermezken, erkeklerde değersiz şeyleri istifleme daha fazla görülüyor. İstifleme belirtileri ilk olarak çocukluk ya da erken ergenlik döneminde ortalama 12-13 yaşlarında ortaya çıkarken yaşla birlikte giderek şiddetleniyor ve 30’lu yaşların ortasında bireyin düzenine ve çalışmasına engel olmaya başlıyor. Hastalığın tanısı genellikle 40’lı yaşlarda konuluyor ve gidişatı genellikle kronik bir seyir gösteriyor.” dedi.

Yalnız ve izole bir hayat yaşayanlarda görülüyor

Yapılan çalışmalarda, yaş artışı ile birlikte istifleme belirtilerinin şiddetinin arttığını da ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “Bu nedenle klinik olarak önemli istifleme sorunları, yaşlılarda daha yaygın olarak görülüyor. İstifleme bozukluğu tanısı alan kişiler genellikle yalnız ve izole bir hayat yaşayan, partneri olmayan, maddi sorunları olan, ihmal edilmiş bir çocukluk dönemi yaşamış ve ailesinde istifleme bozukluğu bulunan bireylerdir.” diye konuştu.

Ağır depresyonla birlikte görülebiliyor

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “İstifleme bozukluğuna en sık eşlik eden psikiyatrik bozukluklar ağır depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dürtü kontrol bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğudur. Daha nadir olmakla birlikte bağımlı, paranoid veya şizotipal kişilik bozuklukları, demans ve psikoz gibi psikiyatrik hastalıklar da istifleme bozukluğu olanlarda görülebiliyor.” dedi.

Çocuklukta yaşanan olaylar çöp biriktirmeye neden olur mu?

İstifleme bozukluğu olanların, hastalığın başlangıcından veya belirtilerin arttığı dönemlerden önce stresli veya travmatik bir yaşam olayı belirttiğini anlatan Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “Cinsel istismar ve fiziksel istismar gibi travmatik yaşam olayları yaşamış bireylerde istifleme davranışı daha sık görülüyor ve belirtiler daha şiddetli olabiliyor. Aynı zamanda çocukluk çağında yaşanan duygusal istismar ve fiziksel ihmal (ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması) istifleme bozukluğu ile önemli ölçüde ilişkili bulunuyor.”dedi.

İstifleme hastalığı genetik geçişli mi?

Aile üyelerinde istifleme bozukluğu olan bireylerde istifleme bozukluğunun daha yaygın olarak görüldüğünü de ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, “İstifleme davranışı olan bireylerin yarısının benzer istifleme sorunları olan birinci derece bir akrabası bulunuyor ve bu durum davranışın genetik geçişli olduğunu düşündürüyor. Yapılan ikiz çalışmaları da istifleme davranışının yaklaşık yüzde 50’sinin genetik faktörlere bağlanabilir olduğunu gösteriyor.” diye konuştu.

Kişiler biriktirme bozukluğunu bir hastalık olarak görmüyor

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, istifleme bozukluğu olan kişilerin genellikle yakın çevreleri tarafından ya da yasal süreçlerin zorlamasıyla tedaviye getirildiğini belirterek,  sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu, istifleme davranışından muzdarip kişilerin büyük bir bölümünün biriktirme bozukluğunu bir hastalık olarak görmemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle hastaların tedavi uyumları genel olarak düşük düzeydedir. Psikoeğitim, bilişsel davranışçı terapi ve destek grupları tedavide önemli bir yere sahiptir. Terapi sürecinde kullanılan belirli tekniklerle, biriktirme davranışına zorlayan nedenleri anlama, karar verme becerilerinin geliştirilmesi ve yüzleşme üzerine çeşitli çalışmalar yapılır. Psikiyatri hekiminin uygun gördüğü vakalarda ilaç tedavisi de bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İş Sanat Pat Pat Patara: Antik Kente Doğru Müzikli Bir Yolculuk

İş Sanat’ın yeni oyunu “Pat Pat Patara,” seyircileri büyüleyecek bir çocuk oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Yekta Kopan’ın kaleme aldığı, Lerzan Pamir’in yönettiği, Patara Antik Kentinde geçen oyun, genç maceraperestlere eğlenceli ve öğretici bir deneyim sunacak.

Biletleri satışa çıktıktan sonra hızla tükenen Pat Pat Patara, yoğun ilgi ve talep üzerine 27 Ocak Cumartesi günü saat 15.00’te de ek bir gösterimle seyircisiyle buluşacak.

“Geçmişin bilgilerini, bulup çıkarır. Eski değerleri, günümüze taşır,” bilmecesiyle başlayan oyunda arkeolog Aslı önderliğinde, Efe, Defne ve sınıf arkadaşları, Patara Antik Kenti’nin esrarengiz atmosferinde eşsiz bir yolculuğa çıkar.  

Oyuncu kadrosunda Özge Fışkın, Şeyla Halis Çiçekdemir, Baran Güler, Mert Aydın, Derman Çinkılıç, Elif Gizem Aykul, Emrecan Karakum, İrem Kayakököz ve Mehmet Berker Korkmaz yer alıyor. Müziklerini Tolga Çebi‘nin yaptığı oyunun dekor tasarımı Merve Yörük, kostüm tasarımı ise Gül Sağer‘e ait.

4 yaş ve üzeri izleyiciler için önerilen oyun, tarihin merak ve heyecan dolu sürprizleriyle küçük tiyatro severleri buluşturacak.

Yönetmen Lerzan Pamir, heyecanını şu sözlerle ifade ediyor: “Genç seyircilerimizi Patara’nın büyüleyici dünyasına taşımak, eğlence aracılığıyla merak ve tarih sevgisi aşılamayı hedefliyoruz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yeni yıla yeni parola

Yeni yıl için  birçok karar almış olabilirsiniz. Dijital dünyada güvenliğinizi artırmak için parolalarınızı gözden geçirin.  ESET Türkiye Ürün ve Pazarlama Müdürü Can Erginkurban parola güvenliğine yönelik önerilerini paylaştı. 

Oturum açma bilgilerimiz dijital yaşamlarımızın anahtarlarını temsil eder. Yayın hizmetleri, çevrimiçi bankacılık ve mesajlaşma, araç çağırma hesapları ve sosyal medyaya kadar her şey olabilir. Bu hesaplarda genellikle kart bilgilerimiz ve kişisel verilerimiz saklanır. Bu yüzden siber suç dünyasında bu kadar popülerler. Haziran ayında yayımlanan bir rapor, çevrimiçi suç pazarlarında 24 milyar kullanıcı adı ve parola kombinasyonunun dolaştığını ortaya koydu. 2020 rakamlarına göre bu, yüzde 65’lik bir artış ve neredeyse gezegendeki her insan için dört tane anlamına gelir.

Suçlular parolaları ele geçirmek için çeşitli teknikler kullanırlar. Bilgisayar korsanları hesabınıza girdikten sonra, burada depolanan tüm kişisel ve kart verilerini çalabilir  ya da bunları ödeme kartı ve diğer dolandırıcılıklarda kullanabilirler. 2021’de hileli ödeme kartı işlemlerinin değeri 32 milyar ABD Dolarını aştı ve 2027’ye kadar 38,5 milyar ABD Dolarına yükseleceği tahmin ediliyor.

En çok hacklenen parolalar

Ne yazık ki internet kullanıcıları kötü niyetli kişilerin hayatını istemeden de olsa kolaylaştırıyor.  Güvenlik olaylarında ortaya dökülen parolalardan oluşan 3 TB’lık bir veri tabanına göre, 30 ülkede en popüler parola yaklaşık beş milyon kez kullanılan “password” oldu. İkinci sırada “123456” gelirken onu biraz daha uzun olan “123456789” takip etti. İlk beşi tamamlayanlar ise “guest” ve “qwerty” oldu. Bu girişlerin çoğu bir saniyeden daha kısa bir sürede kırılabiliyor.

Parola güvenliği nasıl sağlanır?Parola güvenliği doğru yapabileceğimiz en kolay şeylerden biri.  Dijital yaşamlarımız için bazı anlık faydalar sağlar. Kişisel ve finansal bilgilerinizi korumaya yardımcı olmak için aşağıdaki ipuçlarını değerlendirin:

  • Parolaları asla tekrar kullanmayın, aksi takdirde kimlik bilgisi dolduranlar tek bir oturum açma bilgilerini ele geçirdiklerinde birden fazla hesap açabilirler.
  • Parolanızı başkalarıyla paylaşmayın.
  • Kullanılmayan hesapları kapatın çünkü ihlal edildiklerini fark etmediyseniz bunlar güvenlik riski oluşturabilir.
  • Bir parola yöneticisi kullanın ve bir parola oluşturucu kullanmayı da düşünün. Parola kasası otomatik olarak uzun, güçlü ve benzersiz parolalar önerecek ve saklayacaktır. İlgili herhangi bir sitede oturumunuzu açacaktır. İhtiyacınız olan tek şey ise ana paroladır. ESET HOME Security Premium bu iş için biçilmiş kaftan.
  • Parola gücünü düzenli olarak kontrol edin ve çok zayıf veya güncel olmayanları güncelleyin.
  • Mümkün olan yerlerde çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA) etkinleştirin, artık çoğu hesapta bunu yapma seçeneği var. Kimlik doğrulama için yüz veya parmak izi taraması veya tek seferlik parola gibi başka bir “faktör” gerektirerek parolalara ekstra bir güvenlik katmanı ekler.
  • Herkese açık Wi-Fi üzerinden oturum açmayın çünkü aynı ağda bulunabilecek dijital dinleyiciler parolanızı ele geçirebilir.
  • Bilgi hırsızları ve diğer kötü amaçlı yazılımların yanı sıra kimlik avı saldırıları ve diğer tehditlere karşı korunmak için saygın bir şirketin güvenlik çözümlerini kullanın.
  • Dışarıdayken omuz sörfçülerine dikkat edin. Dizüstü bilgisayarınız için bir ekran koruyucu kullanmayı düşünün.
  • İstenmeyen e-posta ve mesajlardaki şüpheli bağlantılara tıklamayın. Şüpheniz varsa, mesajı geri göndererek değil iletişim bilgilerini Google’da arayarak doğrudan gönderenle iletişime geçin.
  • Yalnızca HTTPS kullanan sitelere giriş yapın, çünkü bunlar güvenlidir ve bu nedenle giriş bilgilerinizi ele geçirebilecek saldırılara karşı ekstra koruma sağlar.
  • Parolalarınızın bir veri ihlaline karışıp karışmadığını kontrol eden bir hizmete kaydolun.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı