Aylık arşivler: Şubat 2024

Nilüfer Belediyesi amatör sporcuların yanında

Nilüfer Belediyesi, Amatör Spor Kulüpleri Ayni ve Nakdi Yardım Destek Projesi ile spora ve sporculara desteğini sürdürdü. Proje ile Nilüfer’deki 32 amatör spor kulübüne 1 milyon 850 bin TL değerinde ayni ve nakdi destek dağıtıldı.

Sporu toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştırmayı ve bu konudaki  bilincini artırmayı hedefleyen Nilüfer Belediyesi, faaliyetlerini sürdürmek konusunda zorluklar yaşayan amatör kulüplere desteğini sürdürüyor. Bu kapsamda Nilüfer Belediyesi Amatör Spor Kulüpleri Ayni ve Nakdi Yardım Destek Projesi gerçekleştirildi. 100. Yıl Spor Salonu’ndaki programa Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir, Nilüfer Amatör Spor Kulüpleri Derneği (NASK) Başkanı Osman Uçar ve çok sayıda amatör sporcu, antrenör katıldı.

Programın açılışında konuşan Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, Nilüfer’in sağlıklı geleceğini oluşturmak için uzun yıllardır çaba gösterdiklerini hatırlatarak, Spor Şenlikleri’nde her yıl binlerce çocuğu sporla buluşturduklarını söyledi. Amatör spor kulüplerinin de bu alanda gerçekleştirdikleri çaba, emek ve özverinin farkında olduklarını belirten Erdem, katkı sağlayanlara teşekkür etti. Nilüfer’in spor kenti olmasıyla övündüklerini anlatan Erdem, “Her yaş grubundan sporcuların kazandıkları madalyalarla göğsümüz kabardı, gururlandık. Bu emeği görmezden gelemezdik. Zorlu günler yaşadığımız o pandemi sürecinden sonra, Amatör Spor Kulüplerine Ayni ve Nakdi Yardım Destek Projesini hayata geçirdik. 

Son 3 yılda yaklaşık 100 bin sporsevere kulüplerimiz aracılığıyla ulaştık. 2022 yılında 400 bin, 2023 yılında 1 milyon ve bu yıl da 1 milyon 850 bin liralık ayni ve nakdi yardımı 32 amatör spor kulübüne desteği sağlıyoruz. Amacımız; Nilüferliler’e, genç kuşaklara yaşam boyu spor yapma bilincinin kazandırılması, sportif etkinliklerde buluşmaları, özellikle de Nilüfer’de sporu bir yaşam biçimi haline getirmek, yaşam boyu spor kültürünü yaygınlaştırmak ve etkin kılmak” dedi.

CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir de Nilüfer’in sporda öne çıkmasında bugüne kadar başkanlık yapanların payının büyük olduğunu söyledi. Bu örneği önümüzdeki dönemde de sürdürmek istediklerini dile getiren Özdemir, seçimi kazanıp belediye başkanı olduğunda bu durumu büyütüp, kuvvetlendirmek istediklerini kaydetti.

Nilüfer Amatör Spor Kulüpleri Derneği (NASK) Başkanı Osman Uçar da desteklerin sağlanmasında Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’e teşekkür ederek, amatör sporun yaşatmak için emeği geçenleri tebrik etti.

Başkan Erdem ve Özdemir spor malzemelerinin yer aldığı paketleri birlikte dağıtırken, malzemelerini alan gençlerin mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Tören sırasında Fethiye İdman Yurdu Sporcuları, Başkan Erdem’e fincan takımı hediye ederken, Özlüce Spor Kulüp Başkanı Tayfun Sertkaya da desteklerinden dolayı Erdem’e teşekkür plaketi verdi.
Destek  kolisinde 30 adet federasyon onaylı resmi maç topu, 1 takım slalom seti, 10 adet antrenman hunisi, 25 adet antrenman çanağı, 20 adet antrenman yeleği, 1 takım engel seti (5’li), 2 çift kaleci eldiveni, 1 adet antrenman merdiveni, 1 adet koordinasyon çemberi (12’li), 5 adet atlama ipi, 2 adet fox 40 düdük, 7 çift futbol tekmelik, 1 adet kronometre gibi spor ürünleri yer aldı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Epilepsi Nöbetinde Doğru Sanılan 5 Yanlış Müdahale!

Tokat atmak, hastanın üzerine su dökmek, soğan ve sarımsak koklatmak, ağzına kaşık ve parmak sokarak çenesini açmaya çalışmak! Bu ve benzeri yanlışlar; halk arasında ‘sara hastalığı’ olarak bilinen epilepside, çevredekilerin nöbet geçiren hastaya iyi niyetle yaptığı ancak fayda yerine zarar veren davranışlardan sadece birkaçını oluşturuyor. 

Acıbadem Maslak Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Erkan Acar hastanın hayatını kaybetmesine bile yol açabilecek bu tür davranışların, epilepsi hastalığına yönelik toplumsal farkındalığın az oluşundan kaynaklandığını belirterek “Kişiler ansızın kaskatı kesilerek kendini yere atan, çenesi kilitlenen ve ağzından tükürükler gelerek boğulacağı düşüncesine yol açan bir hastayı karşısında gördüklerinde paniğe kapılarak ne yapacaklarını şaşırabiliyor ve ellerinden gelen faydayı sağlamaya çalışıyorlar. Ancak yanlış yapılan uygulamalar hastanın ya ciddi şekilde yaralanmasına ya da hayati kaybına neden olabiliyor” diyor. Ülkemizde en sık görülen nörolojik hastalıklardan biri olan epilepside toplumsal farkındalığın az oluşunun, bu hastaların ‘akıl hastası’ olarak bile görülmesine yol açabildiğini kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Erkan Acar “Epilepsi ne bir akıl hastalığıdır ne de bulaşıcıdır ancak özellikle gelişmemiş toplumlarda bu hastaların doğru tanı almaması ve tedavi edilmemesi onları toplum dışına iterek normal hayatın akışına uyum sağlamalarına engel olmaktadır” diyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Erkan Acar, epilepsi nöbetinde doğru sanılan 5 yanlış müdahaleyi ve doğrularını anlattı,  önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

  • Tokat atmak: YANLIŞ!

 

DOĞRUSU: Özellikle sokakta sıklıkla karşılaşılan ve yanlış bilinen bu ilk müdahalenin hastalara herhangi bir faydası olmamakla beraber, travmalara sebep olabilmektedir. Hastalara yapılacak en doğru müdahale, onları yatırıp yan çevirerek beklemektir. Böylece tükürük ve salyası kendiliğinden aşağı doğru akarken, ortaya çıkabilecek solunum yolu sıkıntıları (tükürük kaçması, dilin solunum yolunu tıkaması vs) engellenebilir. 

 

  • Üzerine su dökmek: YANLIŞ!

 

DOĞRUSU: Hasta yakınları ve çevredeki müdahale etmeye çalışanların sıklıkla başvurduğu bu yöntem hiçbir şekilde fayda sağlamamaktadır. Hatta hastaların bazen ağızlarına veya burunlarına su kaçmasına sebep olarak solunumlarının bozulmasına yol açabilmektedir. Hastanın üzerine su dökmekten kaçınarak boğazını saran bir giysisi varsa gevşetebilir, sakin ve yatıştırıcı şekilde davranarak başını yere çarpmamasına yardımcı olabilirsiniz. 

 

  • Hastaları yerinden kaldırmak: YANLIŞ!

 

DOĞRUSU: Epilepsi nöbeti esnasında sıklıkla yapılan hatalardan biri de hastaları yerinden kaldırmaya çalışmaktır. Bu esnada hastayı bir yerden bir yere taşımaya çalışmak, yaygın kasılmalar sebebiyle hastaların düşerek kafa travması gibi ciddi problemlerle karşılaşmalarına yol açabilmektedir. Bu nedenle hasta tehlikeli bir bölgede (trafik alanı, yol kenarı, düşebileceği bir yer) değilse en doğru müdahale hastayı yan çevirerek atağın geçmesini beklemektir. 

 

  • Sarımsak/soğan koklatmak: YANLIŞ!

 

DOĞRUSU: Epilepsi nöbeti esnasında yaygın bir inanış olan sarımsak/soğan koklatmanın hiçbir bir faydası olmamaktadır. Etraftan gelecek herhangi bir koku, nöbetin sonlanmasına katkısı bulunmadığı gibi aksine hastanın solunum yolunu kapatması durumunda nefes almasını engelleyerek hayati riske yol açabilir. Bu nedenle soğan ve sarımsak koklatmaktan kaçınmak gerekir. 

 

  • Ağızlarına çatal/kaşık/parmak sokmak: YANLIŞ!

 

DOĞRUSU: Dr. Öğretim Üyesi Erkan Acar “Epilepsi ataklarında sıklıkla görülen tüm vücutta kasılma hali sonrası oluşan çenede kilitlenme nedeniyle hastaların ağzı bir süre açılmamaktadır. Bu esnada çatal/kaşık kullanarak hastaların çenesini açmaya çalışmak tam tersine dişlerin kırılmasına, dudak/dil yaralanmalarına sebep olmaktadır. Hastaların ağızlarına parmaklarını sokmaya çalışan hasta yakınları ise şiddetli çene kasılmaları nedeniyle kendileri zarar görebilmektedir. Bu esnada yapılacak tek şey hastaları yan çevirip kasılmanın sonlanmasını beklemektir. Kasılma çoğunlukla birkaç dakika içinde bitecek ve hastanın çene kasılması da sona erecektir” diyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kırık, kısa veya eksik dişler 'gülüş tasarımı' ile düzeltilebiliyor

Güzel bir gülüş ve kusursuz dişler yüzdeki en önemli unsurlar arasında yer alıyor. Modern diş hekimliği sayesinde diş hekimlerinin kişinin yüzüne uygun en ideal gülüşü tasarladığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Klinik Koordinatörü Dt. Arzu Tekkeli, “Günümüzde artık diş hekimliğindeki yenilikçi uygulamalarla beyaz ve estetik dişlere ve estetik bir gülümsemeye sahip olmak mümkün. Kırık, çatlak veya aşınmış dişler, ön bölgede renklenmiş eski dolgular, renklenmiş dişler, dişler arası boşluklar, konuşurken veya gülünce görünmeyen kısa dişler, dudak ve yüze göre büyük veya uzun dişler, ön bölgede diş kaybına bağlı eksiklikler, çapraşık dişler, diş minesi hasarı, ortodontik tedavi ile tedavi edilememiş dişler veya ortodontik tedavi için gerekli zamanı yaratamamış hastalar gülüş tasarımı ile sağlıklı ve estetik bir gülümsemeye sahip olabilir” açıklamasında bulundu.

 

Yüze ideal bir gülüş kazandırmak için yapılan gülüş tasarımının çeşitli nedenlerle estetik açıdan görünümü bozulan dişlerin ve diş etlerinin multidisipliner bir yaklaşımla yeniden tasarlanması olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Klinik Koordinatörü Dt. Arzu Tekkeli, “Son yıllarda büyük ilgi gören ‘gülüş tasarımı’, kişinin tüm yüz estetiğini dikkate alarak multidisipliner bir yaklaşımla hastanın dişlerine dair tüm sorunları aynı anda çözülebiliyor. Simetri, diş eti hattı, gülüş hattı, gülüş genişliği, altın oran gibi belirleyiciler gözetilerek dişlerin diş eti ile uyumu ve formunun belirlendiği, dudaklar ve dudağı çevreleyen dokuların değerlendirildiği estetik analizler bu kapsamda değerlendiriliyor” diye konuştu.

 

Gülüş tasarımında 3 aşama!  

Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Klinik Koordinatörü Dt. Arzu Tekkeli, gülüş tasarımıyla ilgili 3 aşamayı paylaştı:

 

Değerlendirme aşaması

Hasta ile hekimin bu süreçte uyum içinde olması önemli.  Bu konuda tecrübeli bir hekim hastaya doğru sorular sorarak, klinik deneyimlerinden örnekler göstererek hastayı yönlendirmeli ve hastanın talepleri anlaşılmalıdır. Hastanın estetik beklentisi anlaşıldıktan sonra ağız içi fotoğrafları ve yüz fotoğrafları çekilir. Ağız içi ölçüleri alınır. Panoramik röntgen çekilerek hangi tedavilere ihtiyaç duyulacağı konuşulur.

 

Tasarımın onay aşaması

Bu aşamada tasarım ağızda denenir ve hasta ile koordine bir değerlendirme yapılır. Standardize edilmemiş, kişiye özgü tasarlanan bu gülüş hastanın beklentisi ve hastaya dair estetik analizler gözetilerek değerlendirilir. Tasarımda yapılması istenen uzatmalar, kısaltmalar, form ve renk değişikliklerine bu aşamada karar verilir. Prova seansı da bu aşamadadır ve temel amacı; kişinin gülüş tasarımını onaylayarak kabul etmesi, onaylamadığı noktaları ifade etmesi ve bu noktaların istenen şekilde değiştirilerek düzeltilmesidir.

 

Tasarımın simantasyonu

Hastanın onayı alındıktan sonra rehabilite edilmiş uygun tasarımlar ağza yapıştırılır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Mustafa Heper reklam filminde!

Son olarak kadrosunda yer aldığı “Filme Gel” isimli sinema filminde sergilediği başarılı performansıyla isminden sıkça söz ettiren Mustafa Heper, bir zeytinyağı markasının reklam filmi için kamera karşısına geçti.

“Zeytin Ana” reklam filminde Vahdet Çakar, Metin Yıldırım, Nilüfer Kurt, Kadir Gültekin ve Ece Baykal gibi bir birinden başarılı isimlerle kamera karşısına geçen yakışıklı oyuncu Mustafa Heper, usta oyuncular gibi rolünü başarıyla canlandırarak, çok sevdiği oyunculukta, hedefine emin adımlarla ilerliyor.

Çok keyifli geçen çekimlerde, daha önce bir sinema filminde birlikte çalıştığı eski dostlarıyla bir araya gelip hasret gideren Mustafa Heper, ilk reklam filmi olmasına rağmen, sergilediği başarılı performansıyla hem rol arkadaşlarından, hemde reklam filminin yönetmeni İhsan Taş’tan tam not aldı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

MUSTAFA HEPER OYUNCULUĞUYLA TAM NOT ALDI – Türkiye Haber Merkezi


Bugüne kadar yer aldığı projelerde sergilediği başarılı performansıyla isminden sıkça söz ettiren Mustafa Heper, bir zeytinyağı markasının reklam filmi için kamera karşısına geçti.

“Zeytin Ana” reklam filminde Vahdet Çakar, Metin Yıldırım, Nilüfer Kurt, Kadir Gültekin ve Ece Baykal gibi bir birinden başarılı isimlerle kamera karşısına geçen yakışıklı oyuncu Mustafa Heper, usta oyuncular gibi rolünü başarıyla canlandırarak, çok sevdiği oyunculukta, hedefine emin adımlarla ilerliyor.

Çok keyifli geçen çekimlerde, daha önce bir sinema filminde birlikte çalıştığı eski dostlarıyla bir araya gelip hasret gideren Mustafa Heper, ilk reklam filmi olmasına rağmen, sergilediği başarılı performansıyla hem rol arkadaşlarından, hemde reklam filminin yönetmeni İhsan Taş Taş’tan tam not aldı.

Çarpıcı Kadınların Hayat Öyküleri – Türkiye Haber Merkezi



Melda Davran’ın “Kalbinin Rotasındaki Kadınlar “adlı kitabı yayımlandı.Kitapta kimler yok ki.. Türkiye’nin ilk dublaj sanatçılarından Adalet Cimcoz, dramını neşesiyle örten Adile Naşit, “Ben modayı taklit etmem, yaratırım,” diyen Alev Ebuzziya, ilk kadın parti genel başkanı Behice Boran, hastaneler kuran Bezm-i Âlem Sultan, rehberi “Küçük Prens” olan filozof İoanna Kuçuradi ve diğerleri… Türkiye’nin farklı dönemlerinden, toplumun farklı katmanlarından gelseler de kendilerine dayatılanları değil, kalplerinin sesini dinlemeyi tercih eden kırk bir kadının çarpıcı hayat öyküleri ülkenin yakın tarihine ışık tutarken kendi yolunda ilerlemek isteyenlere ilham oluyor.

İHSAN TAŞ İLE SİNEMA ÜZERİNE – Türkiye Haber Merkezi

Soru 1: Öncelikle Merhabalar. Nasılsınız?

İhsan Taş: Merhabalar… Çok teşekkür ederim, sizde iyisiniz umarım?

 

Soru 2: Çok teşekkür ederiz, bizlerde iyiyiz çok şükür. Hemen ilk soruma geçiyim. Sinemaya nasıl başladınız ve İhsan Taş için sinema neyi ifade eder?

İhsan Taş: Bir Aşktır Sinema… Öyle bir aşk ki, ölünceye kadar sürsün istersiniz. Sinema gelecek kuşaklara yazılmış en güzel canlı mektuplardır bana göre. Ben daha önce gazete ve magazin dergilerinde köşe yazarlığı yapıyordum. O dönemlerde bazı dizilere Basın danışmanlığı yapmaya başladım. Setleri görünce çok sevdim ve zaten bir daha da bırakamadım. 2012 yılında kendi soyadımı taşıyan “TAŞ FİLM” şirketini kurdum ve şu ana kadar 5 tane sinema filmi çektim.

 

Soru 3: En son filminiz “FİLME GEL” filminden bahsedebilir misiniz?

İhsan Taş: Filmi çekerken ekip olarak çok eğlendik. Umarım sinemaseverlerde filmi izlerken beğenir ve keyif alırlar.

 

Soru 4: Senarist olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

İhsan Taş: Her şey bir hayal ile başlar en başta… O hayali kafanızda ilk önce canlandırıp, ondan sonra yazıya döküyorsunuz. Hayallerinizi ne kadar zengin tutarsanız (kitap okuyarak, gezerek, etrafınızı gözetleyerek, insanlarla sohbet ederek) o kadar daha çok güzel işler ortaya çıkarabilirsiniz. Onun için benim tek tavsiyem hayallerinizin peşinden gidin, ama hayatın gerçekliğinden de kopmadan tabi…

 

Soru 5: Bir sinema filmini başarıya götüren unsurlar önem sırasına göre nedir?

İhsan Taş: Bana göre bir filmi başarıya götüren 4 ana unsur vardır. Bunlardan ilki “İyi bir senaryo” İkincisi “Düzgün oyuncu kadrosu” Üçüncüsü “İyi bir dağıtım” Dördüncüsü de “İyi bir reklam” Bu 4 ayağı sağlam oluşturabilirseniz, başarıya ulaşırsınız diye düşünüyorum.

 

Soru 6: Teknolojik gelişmelerin durmadığı dünyada sinemanın geleceğini nerelerde görüyorsunuz?

İhsan Taş: Tabi sinemada her geçen gün kendini yenileyecek ve çağa ayak uyduracaktır diye düşünüyorum. Örneğin; Tanıdık bir oyuncunun fotoğraflarını tüm açılardan çekip, oyuncuya bir ücret verilip, belki de sete dahi gelmesine gerek kalmadan, teknik müdahalelerle, o oyuncu oynuyormuş gibi izleyeceğiz.  Çok yakın bir zamanda belki de hayata geçilecek bu sistem… Zamanla göreceğiz…

 

Soru 7: En başarılı işiniz olarak gördüğünüz film hangisiydi ve neden?

İhsan Taş: Hepsinin yeri ayrı tabi… İlk 3 filmimde tecrübe edindim. 4. filmim “Dedemin Gözyaşları” bendeki yeri çok özeldir mesela… Gerek konusuyla, gerekse de verdiğim emekle. Çünkü yaklaşık 5 yılda ortaya çıktı proje… Film bir Dede ile Lösemi hastası torununun hayat hikâyesini konu alıyor. Çok güzel ve ailecek izlenebilecek, nahif bir film oldu.

 

Soru 8: Türk sinemasının doğru ve yanlışları nelerdir?

İhsan Taş: Türk Sineması, Yeşilçam döneminde daha başarılıydı bence… Hem de o filmler, onca imkânsızlıklarla çekilmesine rağmen… Şu an çok daha fazla imkânlar olduğu halde hala yapılan filmlerin çoğu, o eski filmlerin tadını vermiyor bana göre… Eski Yeşilçam dönemindeki hem oyuncular, hem de teknik ekiptekiler, işini severek ve saygı duyarak yapıyorlardı. Şimdilerde bakıyorsunuz, inanın senaryoyu dahi okumadan sete gelen başrol oyuncularını gördük bu sektörde. Yaptığı işe bu derece ciddiyetsizce bakan biri, oynadığı filme nasıl bir katkı sağlamış, bakmaksızın, bir de istediği rakamları duysanız, inanın dudak uçuklatan cinsten astronomik rakamlar. Film vizyona giriyor, sonra bir bakmışsınız ki, filmi 2 bin kişi bile izlememiş. Nasıl olacak peki bu şekilde? Yapımcının harcadığı onca emeğe ve paraya yazık değil mi? İçinde bulundukları işin ne kadar büyük olduğundan bi haber, setlerin çoğunda maalesef, ekipçe yapılan işe saygı duymaksızın disiplinsizce hareket eden bu tarz insanlar var. Çoğu, sette alkol veya başka şeyler tüketip huzursuzluk çıkarıyorlar, ya da oynadığı rolün etkisinde kalıp, gerçek dünyadan koparak, hayal dünyasında yaşıyorlar. (Bunu sette yapmaları veya sete alkollü gelip, ekibe sorun çıkartmalarına karşıdır bu tavrım. Yoksa özel hayatlarında kim ne yaparsa, yapar… Bu kimseyi ilgilendirmez. Bizi de.) Bir yapımcı olarak, setleri denetleyen bir denetleme mekanizmasının olmasını isterdim. Örneğin; Sete bir ekip yollansa, bu işin muhatapları kimlerse, onlar tarafından… Set boyunca her gün hem alkol, hemde uyuşturucu testi yaptırsalar ve kullananlara büyük cezalar verseler. Emin olun bir daha kimse yapmaz ve herkes işine düzgün gelip, bir birine saygılı davranıp, evine döner. Buna kesin bir çözüm bulunmadığı sürece, Türk Sineması yerinde sayacaktır diye düşünüyorum. Çünkü sette genelle herkesin şikâyet ettiği konuların en başında bunlar geliyor.

 

Soru 9: Telif hakları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

İhsan Taş: Valla telif hakları çıksın, çıkmasına ama sadece bir tarafı koruyan telif sağlıklı olur mu? Oyuncular telif hakkı çıksın diyor ama filmin tüm riskini yapımcılar üstleniyor. Yapımcı iflas ederken de, onu koruyan şartlar olması gerekmez mi? Yapımcıları da, güvence altına alan şartlar oluşmadığı sürece bana göre telif hakları çıkması imkânsız… Şu dönemde iyi bir sinema filmi çekmenin maliyeti 20-30 milyon TL’den başlıyor. Oyuncular çok yüksek rakamlar istiyorlar (güçlü isimler oynatamazsanız filminiz hem gişede iş yapmıyor, hemde kanala vermekte zorlanıyorsunuz. Mecburen iyi oyuncular oynatmak istiyorsunuz) Eeee, film iş yapmayınca, yapımcı iflas edince ne oluyor? Oyuncu aldığı ücretin yüzde 10’unu bile iade ediyor mu? Hayır… Olan yapımcıya oluyor… O zaman en sağlıklısı, hem yapımcıları, hem yönetmenleri, hemde oyuncuları bir araya getirerek hepsinin haklarını eşit şekilde koruyacak bir noktada uzlaşmak. Bana göre tek çözüm yolu bu…

 

Soru 10: Sanatın başka hangi dallarından hoşlanıyorsunuz? Bilmediğimiz yönleriniz var mı?

İhsan Taş: Sanatın her dalını çok severim. Sanatı sevmeyen bir kimse, topluma nasıl faydalı olabilir ki? Bir Ülkede toplumun kültür seviyesinin artmasında sanatın öneminin çok büyük olduğunu düşünüyorum. Bizler Sinema yapıyoruz, başka dostlarımız Tiyatro, bir başkaları Resim, diğerleri farklı farklı… Hepsinin de ayrı güzel yönleri var. Yaptığı işi, severek yapan herkese saygı duyuyorum. (sanat ile ilgili) Resim yapmayı çok severim, birde arada da olsa şiirler yazıyorum… Bir kaç tane şarkı sözü de yazmışlığım var ama ilerleyen zamanlarda sesine gidecek sanatçılara hediye etmeyi düşünüyorum…

 

Soru 11: Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?

İhsan Taş: Çok ta boş zamanım olduğu söylenemez ama ofisimdeyim genelde… Sevdiğim dostlarım geliyor, sohbet ediyoruz. Çekmeyi düşündüğüm senaryolarım var, boş zamanlarımda onları gözden geçiriyorum. Fırsat buldukça yeni filmlere ve tiyatro oyunlarına giderim. Yeni bir sinema filmi projemiz var. Bir yandan da onun görüşmeleri oluyor. Tatlı yoğunluklar bunlar tabi… Yeter ki iş olsun, çalışmayı seviyorum. Çalıştıkça, bir şeyler ürettikçe mutlu oluyorum… Birde Sosyal sorumluluk etkinliklerine fırsat buldukça katılıyorum. Topluma fayda sağlayacak projelerde yer almaktan her zaman onur duymuşumdur ve gönüllü katılmışımdır.

 

Soru 12: Bu değerli sohbet için çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz.

İhsan Taş: Asıl ben teşekkür ederim vakit ayırdığınız için.

İyi çalışmalar dilerim…

 

NVIDIA App: DLSS 3 ve Reflex ile Game Ready Sürücüler Performansını Üst Düzeye Taşıyor

NVIDIA App, DLSS 3 ve Reflex ile ‘Nightingale’i optimize eden yeni Game Ready Driver ile başlıyor!

Son NVIDIA Game Ready Sürücüler, PC ve dizüstü bilgisayarlarında NVIDIA GPU’ları bulunan oyuncular ve içerik üreticiler için vazgeçilmez bir yardımcı olan yeni NVIDIA NVIDIA app, beta sürümüyle birlikte piyasaya sürüldü. NVIDIA uygulamasının beta sürümü, NVIDIA Kontrol Panelini ve GeForce Experince’i modernize etmek ve birleştirmek için atılan ilk adım niteliğini taşıyor.

Game Ready Sürücüler, DLSS 3 ve Reflex ile yeni bir PVE açık dünya hayatta kalma oyunu olan Nightingale’i destekliyor.

NVIDIA App Beta’yı Şimdi İndirin!

İster oyun tutkunu ister içerik üreticisi olun, NVIDIA app bilgisayarınızı en son NVIDIA sürücüleriyle güncel tutma sürecini kolaylaştırırken GeForce NOW, NVIDIA Broadcast ve NVIDIA Omniverse gibi NVIDIA uygulamalarının hızlı bir şekilde keşfedilip yüklenmesini sağlar. 

Birleşik bir GPU kontrol merkezine sahip olan NVIDIA uygulaması, oyun ve sürücü ayarlarının tek bir yerden hassas bir şekilde ayarlama yapılmasına olanak tanır. Ayrıca, GeForce RTX kullanıcıları için yenilikçi yeni yapay zeka destekli filtreler de dahil olmak üzere güçlü oyun kayıt araçlarına, performans izleme katmanlarına ve oyun geliştirme filtrelerine kolay erişim için yeniden tasarlanmış oyun içi yer paylaşımı sunar. 

Bu ilk beta sürümü, mevcut uygulamalarımızdaki en önemli özelliklerin çoğunu bir araya getirirken, kullanıcı deneyimini optimize ediyor, paketleri ve ödülleri kullanmak için isteğe bağlı bir giriş içeriyor ve oyun ve yaratıcılık deneyimlerinizi yükseltmek için yeni RTX özelliklerini sunuyor.

NVIDIA uygulaması ayrıca yeni yapay zeka destekli Freestyle Filtreleri içeriyor. RTX HDR, HDR ekranlarda SDR (Standart Dinamik Aralık) oyunlara sorunsuz bir şekilde HDR (Yüksek Dinamik Aralık) eklerken RTX Dynamic Vibrance, NVIDIA Kontrol Paneli Dijital Vibrance özelliğini geliştirerek oyunlarda görsel netliği daha da artırıyor.

GeForce Oyuncuları NVapp beta sürümünü buradan indirebilirler. 

Game Ready İçin Fazla İyileştirme ve Güncelleme

  • Yeni Game Ready Sürücüler, 4 yeni oyun için optimal ayarlar ekliyor:
    • Granblue Fantasy: Relink
    • Nightingale
    • Pacific Drive
    • Skull and Bones

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akut Lösemi Çoğunlukla Viral Bir Enfeksiyon Sonrası Görülüyor!

Halk arasında kan kanseri veya kemik iliği kanseri olarak da bilinen lösemi, çocukluk çağında dünyada ve ülkemizde en sık görülen bir kanser türü. Öyle ki çocukluk döneminde tüm kanserlerin yüzde 30-35’ini lösemi oluşturuyor. Ülkemizde her yıl 1200-1500 çocuğa lösemi tanısı konulmakla birlikte, bilinmeyen vakalar da göz önüne alındığında, yaklaşık olarak yılda 2000 çocuğun bu hastalığa yakalandığı tahmin ediliyor. Lösemi tedavi edilmediğinde ölümcül olabiliyor. Ancak bilimsel gelişmeler ışığında, uygulanan güncel tedavi protokolleriyle, çocukluk çağı lösemileri umutsuz değil, aksine yüksek oranlarda tam iyileşmenin sağlanabildiği bir hastalık haline geldi. Tedaviden etkin sonuçlar alınmasında ise erken teşhis ve tedavi kilit rol üstleniyor.  Acıbadem Ataşehir Hastanesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Uzmanı Doç. Dr. Sema Aylan Gelen, erken teşhis için ebeveynlerin bazı belirtilerde zaman kaybetmeden hekime başvurmaları gerektiğine işaret ederek,  “Örneğin, erişkinlerden farklı olarak, sağlıklı olan bir çocuk yorulmaya veya aşırı hareketli olmasına bağlı olarak; bacak ağrısı, bel ağrısı veya eklem ağrısından şikayet etmez. Eğer çocukta kemik ağrısı varsa, mutlaka ciddiye alınmalıdır” diyor. 

 

En yaygın akut lösemi görülüyor

Lösemiler; kemik iliğindeki öncü hücrelerin gelişimlerinin duraklamaları ve kontrolsüz çoğalmaları sonucunda kemik iliğini, periferik kanı ve bazen diğer organları istila ederek normal kan hücrelerinin oluşmasını engelleyen bir hastalık grubu. Çocukluk çağında gelişen lösemilerde en yaygın akut lösemiler görülüyor. Çocukluk çağı lösemilerinin yüzde 70-75’i akut lenfoblastik lösemi, yüzde 25-30’u akut myeloblastik lösemi, çok daha az kısmı da juvenil miyelomonositik lösemi ve kronik miyeloid lösemiden oluşuyor. Akut lenfoblastik lösemi 2-5 yaş arasında, akut miyeloblastik lösemi ise 0-2 yaş ve adolesan dönem olmak üzere iki dönemde daha sık gözleniyor. Çoğunlukla viral bir enfeksiyon sonrasında geliştiği için bu yaş grubunda löseminin sık görülmesinin bir nedeni olarak, okul öncesi ve okul çağındaki çocuklarda enfeksiyon sıklığının fazla olması gösteriliyor. 

 

Bu belirtilerde zaman kaybetmeyin! 

Lösemide erken teşhis büyük öneme sahip. Zira gecikme olursa, tedavi sürecinde zorluklara ve hayati risklere sebep olabiliyor. Lösemi genellikle ani başlayan belirtiler ile ortaya çıksa da, bir kısmı sinsi ve yavaş ilerliyor, aylar süren seyir izleyebiliyor. Doç. Dr. Sema Aylan Gelen, lösemi hastalığına özgü belirti olmadığını belirterek, çocuklarda görülen ve hekime mutlaka başvurulması gereken uyarıcı işaretleri şöyle sıralıyor:  

  • Sık tekrarlayan enfeksiyonlar
  • Anemi kaynaklı halsizlik, çabuk yorulma, çarpıntı, solukluk
  • Uzun süre devam eden ve inatçı ateş ve enfeksiyonlar
  • Ciltte kırmızı noktalar, kolay morarma ve kanama
  • İştah kaybı ve istemsiz kilo kaybı
  • Gece terlemeleri
  • Karın ağrısı ve şişkinlik
  • Kemik ağrısı ve eklem ağrısı
  • Lenf bezlerinde şişme veya hassasiyet

 

Pek çok etken yol açabiliyor, ancak…  

Son yıllarda tedavilerdeki ilerlemelere rağmen lösemi sıklığında artış olması, bu hastalığın sadece genetik etkilenme sonucu değil, çevresel etmenlere de bağlı olabileceğini destekliyor. Radyasyon, bazı ilaçlar, petrol ürünleri, benzen gibi organik maddeler, böcek öldürücü ilaçlar nedeniyle oluşan çevresel kirlenme, gıda maddelerindeki katkılar ile bazı kimyasal maddelerin lösemiye yol açtığı biliniyor. Bazı genetik sendromlar da (en sık Down sendromu) lösemiye sebep olan faktörler arasında yer alıyor. Bunların yanı sıra löseminin enfeksiyona yanıt olarak da ortaya çıkabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Sema Aylan Gelen, “Bebeklik döneminde enfeksiyonlardan korunma amaçlı aşırı izolasyona bağlı olarak enfeksiyonların geç çocukluk döneminde geçirilmesi, bağışıklık sisteminin anormal yanıt vermesine yol açabilir. Bu durumun da lösemi riskini arttırabildiği düşünülmektedir. Tüm bu etkenler lösemi riskini yükseltseler de çocuklarda lösemi gelişiminde her zaman kesin bir neden saptanamayabilir” bilgisini veriyor. 

 

Tedavi edilebilen bir hastalık

Lösemi umutsuz değil, aksine günümüzde uygulanan güncel tedavi yöntemleri sayesinde gün geçtikçe artan tedavi başarısıyla  yüksek oranlarda iyileşmenin sağlanabildiği bir hastalık. Tedavi, löseminin tipine ve tanımlanan risk gruplarına göre; kemoterapi, radyoterapi, hedefe yönelik ilaçlar, immünoterapiler, psikososyal destek ve kemik iliği nakli bileşenlerinden oluşuyor. Çocukluk çağında görülen akut lenfoblastik lösemi hastalarının yüzde 80-90’nında uzun dönem sağ kalım sağlanıyor. Akut miyeloblastik lösemide ise son 40 yıl içinde sağ kalım oranı yüzde 10’dan yüzde 50’lere kadar yükselmiş durumda. Doç. Dr. Sema Aylan Gelen, lösemili hücreleri yok etmenin temel yolunun kemoterapi olduğunu belirterek, “Bazı lösemi türlerinde hastalığın beyine yayılmasını önlemek veya yayılım varsa tedavi etmek için radyoterapi (ışın tedavisi) verilir. Akut lenfoblastik lösemi hastalarının yaklaşık yüzde 10’unda, akut miyeloblastik lösemide ise  yüzde 30-50’sinde kök hücre nakli gerekir. Yüksek risk grubundaki hastalar ve kanserin nüks ettiği hastalar kemik iliği nakli adayıdır” diyor.  

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çocukluk çağında başlayan bu rahatsızlık yaşam boyu sürüyor!

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun, çocukluk çağında başlayan ve erişkinlik döneminde yaşam boyu devam eden bir rahatsızlık olduğunu belirten uzmanlar, çocukluk çağında tanı almamış bireylerin, erişkinlik çağında tanı alabildiğini söylüyor.

Tanı ne kadar erken koyulursa tedavi etmenin o kadar kolay olduğunu kaydeden Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Yağmur Zorbozan, “Genellikle bu kişilerin hayatında çocukluk çağından beri olan odaklanamama, sabırsızlık, sakarlık, dürtüsellik, okul başarısında düşüklük, dikkat eksikliği, potansiyelin altında kalma gibi sorunlar meydana gelebiliyor.” dedi.

NP Feneryolu Tıp Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Yağmur Zorbozan, erişkinlerde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) konusu hakkında bilgi vererek, tedavi yöntemlerini anlattı.

“Çocukluk çağında başlayan ve yaşam boyu devam eden bir rahatsızlık”

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun, çocukluk çağında başlayan ve erişkinlik döneminde yaşam boyu devam eden bir rahatsızlık olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Emine Yağmur Zorbozan, “Çocukluk çağında tanı almamış bireyler, erişkinlik çağında tanı alabiliyorlar. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun birçok tanı kriteri vardır. Bu tanıları psikiyatri hekimleri koyuyor. Kişiden aldığımız öyküye dayalı klinik tanı koyma sistemiyle, bir takım yardımcı testler yaparak tanı koyuyoruz. Genellikle bu kişilerin hayatında çocukluk çağından beri olan odaklanamama, sabırsızlık, sakarlık, dürtüsellik, okul başarısında düşüklük, dikkat eksikliği, potansiyelin altında kalma gibi sorunlar meydana gelebiliyor.” dedi.

“Bir takım psikometri testleri de uygulanarak bütüncül bir tanı konuluyor”

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Yağmur Zorbozan, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda hastanın detaylı olarak muayene edildiğini, öyküsünün alındığını ve aynı zamanda bir takım psikometri testleri uygulanarak bütüncül bir tanı konulduğunu anlatarak, “Tanı ne kadar erken koyulursa tedavi etmek o kadar kolay olur. Genellikle ilaçlardan faydalanıyoruz, diyetler uygulanabilir, TMS (Transkraniyal manyetik stimülasyon) yapılabilir, bilişsel davranışçı terapiler yapılabilir, bütünsel bir tedavi yaklaşımıyla kişinin hayatı daha işlevsel hale gelebilir, işlerini daha iyi organize edebilir, günlük hayata daha kolay adapte olabilir, trafik cezaları azalır, sakarlıkları azalır, alkol-madde kullanımında azalma olur. Tedavi ile kişinin hayatında olumlu değişiklikler olur.” diye konuştu.

Başlıca tedavi yöntemleri nelerdir?

Tanı kesin ve net ise ilaç tedavisi uygulandığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Emine Yağmur Zorbozan, “İlaç tedavisi için 2 grup ilaç vardır. Biri stimulan ilaçlar diğeri nonstimülan ilaçlar. Bunlarda FDA onayı olan belli başlı moleküller var. Genellikle kişinin yaşına, yaşam tarzına, ek hastalıklarına, geçmişte fayda gördüğü ilaçlara göre bir anamnez alıp kişi için en uygun ilaç tedavisine başlıyoruz.” dedi.

Tek başına ilaç tedavisinin yeterli olmadığını da dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Emine Yağmur Zorbozan, “Bunun yanında bir takım davranışsal öneriler veriyoruz. Bilişsel davranışçı terapi uyguluyoruz, günü düzenleme, kişinin kendini tanıması, işlerini organize etmesi için yardım alması gibi durumlarda, terapi ile destekliyoruz. Bir takım özel diyet yöntemleri, araştırılan alternatif yöntemler, neurobiofeedback (kişinin kendi bedenini kontrol altına alarak, üzerinde bazı değişiklikler yapabilmesi), TMS bunlar da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavisinde kullanılabiliyor.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı