Aylık arşivler: Mart 2024

Depreme karşı koymanın yolu denetim, eğitim ve yapı güvenliğinden geçiyor

Türk Ytong Genel Müdürü Tolga Öztoprak, 1-7 Mart 2024 tarihleri arasındaki Deprem Haftası sebebiyle açıklamalarda bulundu. Deprem zararını azaltmak için toplumsal olarak bilinçlenmemiz ve depreme dayanıklı yapılaşmayı hayata geçirmemiz gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye’nin deprem gerçeğini her gün hatırlaması gerektiğine vurgu yapan Tolga Öztoprak, “Depremi, deprem olduğunda hatırlayıp zaman geçtiğinde unutmak, yokmuş gibi davranmaktan kaçınmalıyız. Depremlerde kaybedilen hayatları yerine koyamayız ama depreme dayanıklı binalar inşa ederek kayıpları en aza indirebiliriz. Ytong olarak bu gerçeği unutmadan çalışmaya, üretmeye; eğitime ve bilinçlendirme çalışmalarına destek vermeye devam edeceğiz” dedi.  

Türk Ytong Genel Müdürü Tolga Öztoprak, 1-7 Mart 2024 tarihlerindeki Deprem Haftası ile ilgili olarak çeşitli açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin deprem gerçeğini her gün hafızalarda taze tutarak buna göre hareket etmesi gerektiğine dikkat çekti. Türk Ytong olarak deprem bölgesindeki çalışmalara destek verdiklerini aktaran Öztoprak, “Deprem sebebiyle eğitimine ara vermek zorunda kalan mimarlık öğrencilerine burs veriyoruz. Üniversitelerdeki eğitimlerimiz aralıksız  devam ediyor. Gelecek nesillere sağlam yapılar ve güzel bir gelecek bırakmak için çalışmalarımızı ara vermeden sürdürüyoruz.” dedi.

Depreme karşı bilinçlenme

Tolga Öztoprak, “Deprem zararını azaltmak için toplumsal olarak bilinçlenmemiz ve yapı güvenliğimizi en yüksek derecede sağlayacak depreme dayanıklı yapılaşmayı hayata geçirmemiz gerekiyor. Türkiye dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor ve 85 milyona ulaşan nüfusun yüzde 98’lik bölümü, deprem kuşağı üzerinde yaşıyor. Toplumsal olarak depreme karşı bilinçlenme düzeyini en üst seviyelere çıkarmamız gerekiyor.” diye konuştu

Gerçek bir denetimden geçen binalar ayakta

Tolga Öztoprak , deprem sonrasında yapılan araştırmalarda standartlara uygun projelendirilen, projeye uygun nitelikli yapı malzemeleri tercih edilen ve gerçek bir denetimden geçen binaların sağlam bir şekilde ayakta durduğunun ortaya çıktığını belirtti. Tolga Öztoprak ayrıca “Standartlarına uygun üretilen malzemenin, tekniğine uygun şekilde yerinde kullanılmasını sağlar, yerinde denetim ve kontrol hizmeti almalarını zorunlu hale getirirseniz depreme dayanıklı ve sağlam yapılar oluşur, aslında kural çok basit ve adımlar çok net” dedi.

 

Hafif yapılar hayat kurtarır 

Tolga Öztoprak, depreme dayanıklı yapılaşmada yapı malzemelerinin önemine dikkat çekerek “Deprem esnasında binalar, yapı ağırlığı ile orantılı biçimde depremden etkilenirler. Daha hafif binalar inşa ettiğinizde binaya etkiyen deprem yüklerini, deprem risklerini de azaltmış oluyorsunuz. Bunun için hafif yapı malzemesine ihtiyaç var.  Biz Ytong olarak bu konuyu kurulduğumuz günden bu yana önemsiyor ve duvar bloklarımızı daha hafif hale getirmek için AR-GE çalışmaları yapıyoruz.  Örneğin geçtiğimiz yıl piyasaya çıkardığımız Ytong 0,08 duvar bloklarımız  sağlamlığından ödün vermeden standart gazbeton bloklara göre daha hem daha hafif hem de ısı yalıtım performansı daha yüksek bir malzeme. Tüm üreticileri bu bilinçle üretmeye ve binalarımızı hep birlikte iyileştirmeye davet ediyoruz.” dedi

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Hefa Group 84 Ülkeye İhracat Yapıyor

Ürünlerin çeşitliliği ve kalitesi ile dünyanın birçok ülkesinde ilgiyle karşılanan Hefa Group; yarım asırlık geçmişi ve her geçen yıl bünyesine kattığı ülkeler ile ihracattaki gücünü sürdürülebilir kılıyor.

‘Fast and First Quality: Hızlı ve Üstün Kalite’ sloganıyla dünyaya açılan, sektörde 69 yıllık tekstil ve suni deri mazisine sahip olan Hefa Group; 2 üretim tesisinde toplam 32.500 m² kapalı alanı ile faaliyetlerini sürdürüyor, yurt dışı pazarında yerini sağlamlaştırıyor.

 

‘En önem verdiğimiz pazar yeri Amerika’

Yakın zamanda gerçekleşen Meksika B2B görüşmelerine katılan, 11-15 Mart tarihlerinde ise ‘I Of The World (IOW) Amerika B2B görüşmelerine katılacağını bildiren Hefa Group Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Şahinler: ‘Her geçen yıl farklı ülkeleri de dahil ederek ihracat gücümüzü arttırıyoruz. İhracat stratejimiz, geniş bir coğrafyaya odaklanmaktadır. Ana ihracat pazarlarımız; Amerika, İngiltere, Azerbaycan, İtalya, Polonya, Yunanistan, İspanya, Rusya, Tayland, Kolombiya, Almanya, İsrail, Libya ve Tunus. Bu bölgelerdeki müşterilere, farklı sektörlerde kullanmak üzere kumaş ve suni deri ürünlerimizi ihraç ediyoruz.

En önem verdiğimiz pazar yeri ise Amerika. Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri de bu sırayı takip ediyor. Ancak, sadece bu pazarlarda değil, aynı zamanda yeni pazarlara açılmayı da hedefliyoruz. Bu yeni pazarlara açılma sürecinde, stratejik bir planlama ile yerel taleplere uygun ürün ve hizmetlerimizi sunarak başarı elde etmek ana hedefimiz.

Tekstil sektörüne yatırımlar devam ediyor!

Murat Şahinler: ‘Şirketin tekstil sektöründeki yatırımları ve ihracat hedefleri de gelecek için umut verici görünüyor. Şahinler Ailesi’nin başarısı, Türkiye’deki girişimciliğin gücünü ve potansiyelini bir kez daha gösteriyor. İhracat pazarlarımızı genişletmek ve güçlendirmek için çeşitli stratejiler izliyoruz. Bu stratejiler; hedef pazarlardaki talepleri ve eğilimleri analiz etmek için aktif pazar araştırmaları yürütmek, uluslararası ticaret fuarlarına katılarak yeni iş bağlantıları kurmak, yerel acenteler veya distribütörlerle iş birliği yaparak yerel pazara ulaşımı güçlendirmek gibi önemli adımları içeriyor. Ayrıca, ürün yelpazemizi sürekli geliştirerek ve iyileştirerek rekabet avantajımızı artırmaya çalışıyoruz.

Döviz kurlarındaki ve enflasyondaki artışlar, ihracat faaliyetlerimizi etkileyebiliyor. Bu nedenle, oluşabilecek riskleri yönetme stratejileri ile finansal planlamamızı bu tür belirsizliklere karşı güçlendiriyoruz. Döviz kurlarındaki artışlar ile başa çıkabilmek için fiyatlandırma stratejilerimizi gözden geçiriyor ve maliyet etkinliğimizi korumak adına sürekli iyileştirmeler yapmaya odaklanıyoruz. Enflasyon artışları ile başa çıkmak için verimliliği artırıyor, maliyetleri kontrol altında tutarak dirençli bir yapı oluşturuyoruz. ‘sözlerine yer verdi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

CERN İnovasyonlarını Türk Girişimcilerle Buluşturuyor

YTÜ Yıldız Teknopark, CERN Venture Connect (CVC) Programı ile Türk start-up’larına seçilmiş CERN teknolojilerine erişim imkânı sağlayarak girişimcileri yeniliklerini keşfetmeye ve bu teknolojileri kullanarak şirket kurmaya olanak sağlıyor.  

Üye ve Ortak üye ülkelerinde derin teknoloji konusunda deneyimli paydaşlardan oluşan bir ağ kuran dünyanın en prestijli araştırma merkezlerinden biri olan CERN, girişimcilere inovasyonlarına erişme imkânı sunuyor. Türkiye ayağında tek partneri olan YTÜ Yıldız Teknopark ile iş birliğine giden CERN, başlattığı CERN Venture Connect (CVC) Programı çerçevesinde, girişimcilere önemli destekler sunuyor. Teknopark’ın global markası YTU Startup House ile etki potansiyeli olan güçlü iş fikrine sahip ve CERN teknolojisiyle uyumlu olan girişimcileri, CERN’in yıllara dayanan teknolojik uzmanlığını kendi sektörlerine uygulamalarına olanak tanıyacak. Küresel bilim ve girişimcilik ortamında önemli bir adım olarak kabul edilen CVC programı, YTÜ Yıldız Teknopark’ın araştırma ve geliştirme ekosistemine entegre ederek Türk girişimcileri kendi inovasyonlarıyla buluşturacak.

“CERN’ün Uluslararası Ağı Girişimcilerimiz İçin Büyük Fırsat”

CERN Venture Connect’in (CVC) girişimcilere eşsiz fırsatlar sunduğunun altını çizen YTÜ Yıldız Teknopark Genel Müdür Yardımcısı İsa Turgut İnci, şunları söyledi: “CERN inovasyonlarının, enerji fiziği alanının ötesine geçerek farklı sektörlerde kullanılabilmesi oldukça önemli bir detay. Örneğin girişimcilerimiz, CERN’ün yüksek enerji fiziği deneylerinde kullanılan veri analitiği yöntemlerini sağlık sektöründe hastalık teşhisini geliştirmek için uygulayabilir veya enerji üretiminde sürdürülebilirliğe önemli katkılarda bulunabilirler. Bu iş birliği ile girişimcilerimiz, çeşitli sektörlerde inovasyon fırsatlarına erişme şansı elde edecekler. Bu da girişimcilerimize teknolojik sınırları zorlama ve yaratıcı projeler geliştirmenin kapılarına da açmış olacak. CERN’ün global çapta yaptığı bu partnerlik, sadece Türkiye için değil aynı zamanda küresel ölçekte bilim ve teknoloji dünyasına büyük katkılarda bulanacak. Amacımız, ülkemizin bilim ve teknoloji alanındaki güçlü potansiyelini dünyaya gösterebilmek. Bu bağlamda CERN’ün uluslararası ağı, girişimcilerimizin global iş birlikleri içerisinde olmalarını sağlayarak sınırları aşmalarını kolaylaştıracak. Partnerlik sayesinde teknoloji dünyasında yeni fikirlerin, projelerin ve çözümlerin ortaya çıkacağına eminiz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kök Hücre SVF Tedavisi ile Cilde Canlandırıcı ve Gençleştirici Dokunuşlar

Güvenli, steril ve hayat değiştiren operasyonlar ile danışanlarına güzel ve değerli bir dünyanın kapılarını açan Doku Clinic, 400 sağlık çalışanı ve 20’ye yakın uzman doktoru ile kalıplaşmış metotların dışına çıkarak  farklı çözüm önerilerini dünyanın dört bir yanından gelen hastaları ile buluşturmaya devam ediyor.

İstanbul’un merkezi Şişli’de 5 bin m2 genişliğindeki kliniği ile alanında A+ hizmet sunan Doku Clinic; saç ekimi, cilt gençleştirme, bölgesel incelme, lazer tedavileri, dolgu uygulamaları ve plastik cerrahi alanlarındaki başarılı çalışmaları ile adından sıkça söz ettiriyor.

Ulusal ve uluslararası sağlık standartlarının ışığında, son tıbbi teknolojiyi etik değerler çerçevesinde kullanmaya özen göstererek, hastalarının geleceğine değer katma hedefi taşıyan Doku Clinic’in en çok tercih edilen uygulamalarından biri olan SVF Kök Hücre Tedavisi hakkındaki merak edilen tüm detayları sizler için derledik.

 

Öncelikle SVF Nedir?

SVF, hücrelerin, büyüme faktörlerinin ve yağ dokusundan elde edilen diğer bileşenlerin bir karışımı olan Stromal Vasküler Fraksiyon anlamına gelir. Hastanın kendi vücudundan, genellikle karın veya uyluk gibi bölgelerden az miktarda yağın alındığı, liposuction adı verilen bir işlemle çıkarılır. Yağ toplandıktan sonra SVF’yi adipositler (yağ hücreleri) gibi diğer bileşenlerden ayırmak için işleme tabi tutulur.

SVF, rejeneratif ve iyileştirici özellikler açısından zengindir ve bu da onu tıbbi ve estetik uygulamalarda değerli bir kaynak haline getirir. Doku onarımını ve kolajen üretimini teşvik etme, kan dolaşımını iyileştirme ve bağışıklık tepkisini modüle etme yeteneğine sahiptir. Bu özellikler SVF’yi cilt ve estetik görünümün çeşitli yönlerini iyileştirmek, cilt yaşlanması, yara izleri, saç dökülmesi ve hacim kaybı gibi kozmetik kaygıları gidermek için oldukça rağbet gören bir tedavi yöntemi haline getirmektedir.

 

SVF Kök Hücre Tedavisi Hangi Bölgelere Uygulanabilir?

Stromal Vasküler Fraksiyonun (SVF) çok yönlülüğü, geniş bir estetik uygulama imkânı tanır ve vücudun çeşitli bölgelerini iyileştirmek için hedefe yönelik çözümler sunar. SVF’nin etkili bir şekilde uygulanabileceği bazı önemli bölgeleri şu şekilde sıralayabiliriz;

Yüz Gençleştirme: SVF enjeksiyonları ince çizgiler, kırışıklıklar ve hacim kaybı gibi yüzdeki yaşlanma belirtilerini giderebilir. SVF, kollajen üretimini teşvik ederek ve cilt kalitesini iyileştirerek genç bir görünümün yeniden kazanılmasına ve yüz hatlarının iyileştirilmesine yardımcı olabilir.

Yara İzi Revizyonu: Akne, ameliyat veya yaralanmadan kaynaklanmış olsun, yara izleri SVF tedavileriyle gözle görülür şekilde azaltılabilir. SVF’nin rejeneratif özellikleri dokuların yeniden şekillenmesini ve onarılmasını teşvik ederek daha pürüzsüz, daha eşit renkte ve kalitede bir cilt dokusu sağlar.

Saç Restorasyonu: SVF, saç hacminin artmasını teşvik etmek ve saç foliküllerinin kalınlığını ve yoğunluğunu iyileştirmek için de kullanılmaktadır. SVF, yeni kan damarlarının oluşumunu teşvik ederek saç folikülü yenilenmesi için destekleyici bir ortam sağlamakla birlikte, saç dökülmesi veya incelmesi yaşayan kişiler için yoğun etkili bir çözüm sunmaktadır.

Meme Büyütme: SVF enjeksiyonları, geleneksel meme implantlarına doğal bir alternatif olarak da kullanılabilir. SVF’yi meme dokusuna enjekte ederek hacmi artırabilir, konturu ve meme şeklini iyileştirebilir, böylece doğal görünümlü ve uzun ömürlü sonuçlar elde edilebilir.

El Gençleştirme: Cilletki nem hacim kaybı ve görünür damarların zamanla daha belirgin hale gelmesiyle birlikte eller genellikle yaşlanmanın öncelikli işareti olarak nitelendirilirler. SVF enjeksiyonları ellere hacim kazandırabilir, cilt kalitesini iyileştirebilir ve damarların görünümünü en aza indirerek daha genç ve gençleşmiş bir görünüm sağlar.

Kalça Büyütme: Yaygın olarak “Brezilya Popo Kaldırma” olarak adlandırılan SVF enjeksiyonları, kalçaların şeklini, hacmini ve hatlarını iyileştirir. Kalçanın hedeflenen bölgelerine SVF enjekte edilerek doğal görünümlü bir büyütme sağlanabilir ve genel simetri ve orantı yakalanır.

Cilt Sıkılaştırma ve Germe: SVF kök hücre tedavileri yüz, boyun, kollar ve karın gibi bölgelerdeki sarkan cildi sıkılaştırır. SVF, kollajen üretimini uyararak ve cilt elastikiyetini artırarak cildi gençleştirir ve sıkılaştırır, böylece daha genç ve elastikiyetini kazanmış bir görünüm elde edilir.

Vücut Şekillendirme: SVF enjeksiyonları, karın, uyluk ve yan kısımlar da dahil olmak üzere vücudun çeşitli bölgelerini şekillendirmek için de kullanılabilir. İnatçı yağ birikintilerini hedef alarak ve yeniden doku yapılanmasını teşvik ederek daha düzgün hatlar elde edilmesine ve vücut şeklinin iyileştirilmesine yardımcı olur.

Tüm bu kapsamlı özellikleriyle değerlendirdiğimizde SVF’nin estetik işlemlerde uygulanabileceği en rağbet gören alanlarına yer vermiş olduk.  Yenileyici özellikleri ve çok yönlü uygulamalarıyla Doku Clinic uzmanlığı ve kalitesindeki SVF kök hücre tedavisi uygulamalarında hastalara estetik hedeflerine ulaşmada güvenli, etkili ve doğal bir yaklaşım sunulmaktadır.

 

SVF Kök Hücre Tedavisi Tek Seanslık Bir İşlem midir?

SVF tedavilerinin dikkat çekici yönlerinden biri, fark edilebilir ve uzun süreli sonuçlar elde etmek için genellikle tek bir seansa ihtiyaç duymalarıdır. Zaman içinde aralıklı birden fazla seans gerektirebilen bazı geleneksel estetik prosedürlerin aksine, SVF prosedürleri genellikle tek bir seansta kapsamlı ve uzun ömürlü kalıcı  iyileştirmeler sağlamaktadır.

Ek olarak, SVF hastanın kendi vücudundan türetildiği için, genellikle minimum düzeyde ret veya advers reaksiyon riski vardır ve bu da sıkıntısız bir tedavi sürecine olanak tanır. SVF kök hücre tedavisini uygulamayı düşünen birçok kişi için, tek bir seansın rahatlığı, ve bununla birlikte günlük yaşamlarını minimum düzeyde kesintiye uğratarak arzu edilen sonuçlara kısa zamanda ulaşılması da SVF’yi en rağbet gören estetik tedavilerden biri haline getirmektedir.

 

Doku Clinic, doğru, güvenilir ve çözüm odaklı hizmet sunmayı amaçlıyor.

Tüm bu genel çerçevenin altında, medikal estetik ve plastik cerrahi alanında hizmet sunan Doku Clinic, danışanlarına sonsuz konfor, güvenli, açık ve anlaşılır bir süreç sunarken ömür boyu müşteri hizmeti ile hayatlara dokunmaktan mutluluk duyuyor.

Doğuştan gelen güzelliğinizi yalnızca korumakla kalmayıp geliştiren, mevcut çekiciliğinizden ödün vermeden özelliklerinizi hassas bir şekilde vurgulayan lüks bir bakımın keyfini çıkarmak istiyorsanız Doku Clinic’in sunduğu tüm  hizmetler için dokumedical.com web sitesini ziyaret edebilir, aklınızdaki soruları uzman doktorlara ücretiz konsultasyon alarak danışabilirsiniz.

Unutmayın, güzellik yolculuğunuzda kendinizi sevme ve doğal güzelliğinizi korumak her zaman en önemli adımdır.

 

GÜZELLİĞİNİN EN DOĞAL SIRRI: MAGELLAN® VAMPİR FACELIFT

Doku Clinic, estetik ve sağlık kavramlarını bir araya getirerek plastik ve estetik cerrahi, medikal estetik, saç ekimi ve diş tedavileri alanlarında geniş bir hizmet yelpazesi sunmaktadır. Uzman doktor kadrosu ve ileri teknoloji medikal cihazlarıyla her hastanın kişisel ihtiyaçlarına odaklanarak özelleştirilmiş hizmetler sunan Doku Clinic, hastalarına daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamayı amaçlar. Estetik cerrahi alanında rinoplasti, meme estetiği, yüz ve vücut estetiği gibi çeşitli cerrahi işlemlerini, hastaların beklentilerini karşılamak ve en iyi sonuçları elde etmek amacıyla titizlikle uygulamaktadır.

Doku Clinic’in sunduğu hizmetlerden bir diğeri de cilt yaşlanmasına karşı mücadelede en yeni ve en etkili çözümlerden biri olan Magellan® Vampir Tedavisidir. Adını ünlü kaşif Ferdinand Magellan’ın Pasifik okyanusunu keşfetmesinden ilhamla hücrelerin gücünün bu sistemle keşfedilmesinden almaktadır. FDA onaylı bu tedavi, kişinin kendi kanından elde edilen kök hücreler ve trombosit büyüme faktörlerinin benzersiz bir yoğunlukta konsantre edilmesiyle uygulanan çok özel bir yüksek teknoloji uygulamasıdır.

Cildi en doğal şekilde gençleştirmek için kandaki aktive edilmiş trombositlerin ürettiği büyüme faktörlerini kullanılarak işleme alınan  Magellan® Vampir Tedavisini diğer PRP işlemlerinden ayıran en önemli özelliği ise kişinin kendi kanının 50 ml oranında alınarak kapalı, steril sistemde bekletildikten sonra elde edilen yüksek yoğunluktaki PRP’nin kişisel ihtiyaca göre kişiye özel olarak ayarlanıyor olmasıdır.

Cildin yüzeysel katmanlarına enjekte edilecek ve mezoterapi prensibine göre hareket edecek olan bir fraksiyondur. Burada trombositler hücre çoğalmasını ve kollajen ve elastin sentezini uyaracaktır. Büyüme faktörleri ihtiyaç duyulan bölgeye enjekte edildiğinde, yeni hücre oluşumu için kök hücreleri uyarır. Böylelikle yeni kolajen, yeni fibroblast, yeni kan hücrelerinin salınımı sağlanır.

Magellan® Vampir Tedavisi cilt yenileme, ciltteki hasarların giderilmesi ve cilt gençleştirici etkisiyle son yılların en çok tercih edilen uygulamaları arasında yer almaktadır. FDA onaylı Magellan® Vampir Tedavisi; yüz, göz ve ağız çevresi, boyun, dekolte ve genital bölge olmak üzere kozmetik, dermatoloji ve üroloji uygulama alanlarını kapsayarak hem yüze, hem vücuda hem de saça uygulanabilir.

FDA onaylı Magellan® Vampir Tedavisinin yeniliği, diğer geleneksel otolog mezoterapi yöntemlerine göre büyüme faktörleri açısından %85’e kadar daha zengin plazma elde etmemize olanak sağlamasıdır. Kişinin vücudunda sıkılışma ve rejuvenasyon istediği tüm bölgelerde uygulanabilir.

Magellan® Vampir Tedavisi uygulandıktan hemen sonraki sonuçlarda; kırışıklıkları yumuşatma, boyun ve yüz sıkılaştırma, cilt dokusunun iyileştirilmesi, renk bozukluklarının ve cilt pigmentlerinin düzeltilmesi, yanıklardan, travmadan ve hatta sivilcelerden kaynaklanan yara izlerinin iyileşmesi ve çatlak izlerinin ortadan kaldırılması gibi gözle görülür sonuçlar alınmaktadır.

Bu tedavi, var olan güzelliğinizi bozmadan doğal güzelliğinizi korumanıza ve ön plana çıkarmanıza yardımcı olur. Her biri, cildinizi canlandırırken doğal güzelliğinizi öne çıkarır. Unutmayın, güzellik yolculuğunuzda kendinizi sevme ve doğal güzelliğinizi korumak her zaman en önemli adımdır.

Ayrıntılı bilgi için Doku Clinic internet adresini ziyaret edebilirsiniz: dokumedical.com

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sirena 48 ABD'li Denizcilerle İlk Kez Buluşuyor

Sirena Yachts’ın bugüne kadar ürettiği, kendi boyutlarındaki diğer rakiplerine göre benzersiz bir iç hacim ve kişiselleştirme alternatifleri ile en cömert modellerinden Sirena 48, ABD’li denizcilerin karşısına ilk kez çıkmak için gün sayıyor. 

Sirena Yachts’ın bugüne kadar inşa edilen kendi boyutlarındaki diğer rakiplerine göre benzersiz bir iç hacim ve kişiselleştirme alternatifleri ile en cömert modellerinden Sirena 48, ilk kez ABD’li yat tutkunlarıyla buluşacak. 21-24 Mart tarihleri arasında yapılacak Palm Beach International Boat Show’da sergilenecek olan Sirena 48’den bugüne kadar 13’ü ABD’ye olmak üzere 27 adetten fazla satıldı.

Sirena Yachts’ın Amerika operasyonunun başında bulunan Constantinos Constantinou, Sirena 58 gibi yeni Sirena 48’in de ülkede büyük bir heyecanla beklendiğin söyledi ve “Yeni model, Sirena Yachts’ın ABD ve Amerika kıtasının tamamında en çok satan ürünlerinden biri olacak niteliklere sahip” dedi.

Sirena 58, 58 Coupe, 68, 78 ve 88 modellerinden oluşan seriyi tamamlayan Sirena 48, ideal olarak optimize edilmiş yerleşim planı sayesinde benzer boyuttaki yatlardan çok daha fazla alan sunuyor. 

İki seçeneğin en iyi özellikleri

Tersanenin daha büyük modellerinde olduğu gibi deplasman modunda verimli performansa sahip yarı deplasmanlı gövdesiyle süratli seyirlere olanak tanıyan Sirena 48, her iki gövde seçeneğinin en iyi özelliklerini sunuyor. Deniz üzerinde baş döndüren bir güzelliğe sahip Sirena 48’in çarpıcı trawler tasarımı usta isim Germán Frers’in imzasını taşıyor. 

Sirena 48’in hacimli gövdesi, misafirlerinin keyifle vakit geçirebileceği geniş bir iç mekan sunuyor. Bir servis botu, jet ski veya farklı deniz oyuncaklarını taşıyabilecek büyüklükteki yüzme platformu ise su üzerinde zaman geçirmek isteyenler için mükemmel bir alan yaratıyor. 

27 knot’lık maksimum hızıyla dikkat çeken Sirena 48, süratinin yanı sıra keyifli geçen verimli, uzun ve daha yavaş seyahatler için de ideal. Modelin seyir sürati 17-20, ekonomik seyir sürati ise 10 knot.

Esnek yerleşim seçenekleri

Sirena 48’de, sahiplerinin ihtiyacına uygun olacak şekilde farklı yerleşim şekilleri mevcut. Kıç havuzluk için sunulan iki alternatif yerleşim seçeneği de bu segmentteki modellerde çok nadir görülen bir özellik. Sirena 48 sahipleri teknelerini alırken açık yerleşim ya da daha geleneksel kıç güverte seçenekleri arasında seçim yapabiliyor. Özelleştirme kıç bölüme kadar uzanabiliyor veya mürettebat kamarası yerine geniş bir depolama alanı tercih edilebiliyor. Geniş depolama alanı tercih edildiğinde tam boy bir kapı ya da kıç aynada açılan oturma bölümü bulunuyor. 

Sirena 48’in en güzel yanlarından biri, tekne sahibi hangi düzenlemeyi tercih ederse etsin, misafirlerin açık alanlardan en iyi şekilde faydalanmasını sağlamak amacıyla akılcı bir şekilde tasarlanmış flybridge’inden faydalanabilmesi. Standart donatılmış flybridge’de, yemek masası ve güneşlenme minderleri yer alıyor. 

Sirena 48’in misafir konaklama bölümü üç zarif ve geniş lüks kamaranın yanı sıra, bir adet opsiyonel mürettebat kamarasından oluşuyor. Tekne sahibinin kamarası ise 60 ft üzeri bir tekneyle kıyaslanabilecek cömertlikte hacme sahip. Markanın tüm modellerinde olduğu gibi yüksek kalite standartlarında üretilmiş ve kusursuz bir işçiliğe sahip Sirena 48’de de ayrıntılara gösterilen olağanüstü özen göze çarpıyor.

Sirena 48 hibrit versiyonuyla daha çevreci

Kısa süre önce Sirena 48’in heyecan verici yeni bir hibrit versiyonunu tanıtan Sirena Yachts, daha sürdürülebilir yatçılık alanında cesur adımlar atıyor. Sirena Yachts’ın bu girişimi sayesinde egzoz emisyonu olmaksızın sessiz seyir yapabilmek bu boyda da mümkün hale geldi.  

Çift 213kW/285 HP elektrik motorlarla sevk edilen Sirena 48 Hibrit, 14 knot hıza ulaşıyor. Sessiz elektrik modunda, büyük batarya grubundan doğrudan güç alabiliyor ve değişken sürat sağlayıcıları devreye sokmaya gerek kalmaksızın 30 deniz mili kadar yol kat edebiliyor.

Coupé versiyonunun sabit tavanı, Sirena 48’e daha sportif bir dış görünüş kazandırırken doğal ışığın, teknenin sosyalleşme merkezi olan aşağıdaki salon bölümüne dolmasını sağlıyor. Daha da önemlisi bu özellik, yatın ağırlığı ve rüzgar direncini azaltırken elektrikli tahrikin performansını ve menzilini artırıyor. Sabit tavanın üzerine yerleştirilen güneş panelleri, yatın yalnızca elektrik gücüyle çalışma modundaki menzilini uzatmaya yardımcı oluyor.

Sirena 48’in kendi boyut ve aralığındaki bir tekne için eşi görülmemiş bir seçenek ve esneklik sunduğuna dikkat çeken Sirena Marine Ticari Direktörü Ali Onger, “Her türlü hava koşuluna uygun bir yat olan Sirena 48’in hem Akdeniz hem de ABD pazarlarında çok ilgi göreceğini tahmin ediyoruz. Şimdiye kadar bu modelden 27’den fazla adette satmış olmamız bunun bir kanıtı” diyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Penta Teknoloji kârlılıkta ve ciroda 2023'te rekorlara imza attı

 Dünyanın önde gelen teknoloji markalarını Türkiye ile buluşturan Penta Teknoloji’nin 2023 yılı konsolide cirosu, önceki yıla göre yüzde 86 artışla 18,2 milyar TL oldu. 

Penta Teknoloji; 2023’te güçlü finansal pozisyonunu geliştirerek, kârlılık ve ciroda başarılı bir dönemi geride bıraktı. 2023 yılı finansal sonuçlarını Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) duyuran Penta Teknoloji; 12 aylık konsolide cirosunu, önceki yıla göre yüzde 86 artışla 18,2 milyar TL olarak açıkladı. Aynı dönemde Penta Teknoloji bir önceki yıla göre yüzde 80 artışla toplam 1,4 milyar TL brüt kâr elde etti. Penta Teknoloji’nin 2023 yılı FAVÖK’ü yüzde 78 artışla 989,8 milyon TL, FAVÖK marjı ise yüzde 5,4 olarak gerçekleşti. Aynı dönemde 539,9 milyon TL vergi öncesi kâr elde eden Penta Teknoloji, 2023 yılında finansal performansını yeni rekorlarla taçlandırmış oldu. 

Erünsal: “Müşterilerimize ihtiyaçlarını tek bir adresten karşılama imkanı sağlıyoruz”

2023 yılında kurdukları yeni iş birlikleriyle dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinin yenilikçi ürünlerini iç pazara sunmaya devam ettiklerini söyleyen Penta Teknoloji Genel Müdürü Fatih Erünsal şunları söyledi: “E-ticaret platformlarından teknoloji marketlerine, bireysel tüketici ürünlerinden kamu ve kurumsal ihtiyaçlara kadar geniş bir yelpazede ülkemizin dijitalleşmesine katkı sağlıyoruz. Faaliyette bulunduğumuz güçlü ekosistemde, iş ortaklarımızı dünyanın lider teknoloji markalarıyla buluşturuyor, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma vizyonunu desteklerken; müşterilerimize ihtiyaç duydukları ürünleri güvenilir ve tek bir merkezden, ‘Penta Teknoloji’ ile satın alma fırsatı  sunuyoruz. 2023 yılındaki başarılı performansımızı 2024 yılında da sürdürerek,   yeni iş birlikleri ve müşterilerimize sunacağımız uçtan uca çözümlerle Penta Teknoloji markasına değer katmaya devam edeceğiz.” 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tırnaklarda 8 Önemli Hastalık Sinyali!

Tırnaklarımız parmak uçlarına destek vererek dokunma ve taşımayı sağlayan önemli yapılar olduğu gibi kozmetik olarak da hayatımızın merkezinde yer alıyorlar. Bakımlı olmanın en önemli göstergelerinden biri olan tırnaklarımız aynı zamanda pek çok ciddi hastalığın işareti de olabiliyor. Acıbadem International Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Şenay Ağırgöl,  bu nedenle tırnaklarda aniden oluşan veya giderek artış gösteren değişimlerde hekime başvurmak gerektiğine dikkat çekerek, “Yaygın görülen pek çok önemli hastalık tırnakların renginde, şeklinde veya yüzeyinde  oluşan değişimlerle kendini belli edebilir. Değişimlerin dikkate alınması, çeşitli dermatolojik veya sistemik hastalıkların tanı konulmasına yardımcı olabilir. Bu nedenle kişinin tırnak değişimini açıklayacak protez tırnak ve yapıştırıcı kullanmak gibi belirgin bir aktivasyonu yoksa dermatoloji hekimine başvurmasında fayda vardır.” diyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Şenay Ağırgöl, tırnaklarda oluşan değişimlerin işaret edebilecekleri bazı hastalıkları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu. 

Sarı tırnak 

Tırnak ve çevresindeki dokuların giderek kalınlaşırken tırnakların sarı renk almaya başlaması ‘sarı tırnak sendromu’ olarak ifade ediliyor.  “Tüm tırnakları etkileyen sarı renk önemlidir ve bu tablo akciğer hastalıkları, lenfödem ile kronik sinüzitle ilişkili olabilir” bilgisini veren Dr. Şenay Ağırgöl, şöyle devam ediyor: “Deri hastalıklarında sarı renk değişikliği en sık mantar nedeniyle görülür. Mantar ilerlediği zaman tırnağın sertliğini bozar. Tırnak yumuşak ve kırılgan hale gelerek kalınlaşır, ardından dökülür. Erken fark edilirse kolayca tedavi edilebilir, ancak kalınlık artınca aylar süren ilaç tedavisi kullanmak gerekir” 

Kaşık tırnak 

Tırnak bombeliğinin değişerek tırnak ortasının çökük, kenarlarının kalkık hale gelmesi ‘kaşık tırnak’ olarak ifade ediliyor.  Dermatoloji Uzmanı Dr. Şenay Ağırgöl, kaşık tırnağın en sık demir eksikliği anemisi nedeniyle oluştuğunu vurgulayarak, “Ayrıca tiroit, tip 2 diyabet ve plummer vinson gibi yemek borusu hastalıklarında veya kanserlerde de kaşık tırnak oluşabilir. Tırnaklar kaşık şeklini almaya başladıysa, en azından vücuttaki demir miktarına baktırmakta fayda vardır”  diyor. 

Tırnakta bombeleşme 

Normalde iki tırnak birbirine değdirilince elmas deseni görülürken, tırnağın bombeliği arttığında bu görüntü bozuluyor. Tırnakta bombeleşme; akciğer hastalıkları, kalp hastalıkları, akciğer kanseri, kalp zarı enfeksiyonları, doğumsal kalp hastalığı, akciğer absesi, inflamatuar bağırsak hastalıkları, siroz ve sindirim sistemi kanserlerinin belirtisi olabiliyor. Tek taraflı bombelik artışı da aynı taraftaki damarlarda oluşan bir soruna işaret edebiliyor.

Teri tırnağı 

Tırnak yatağının uç kısmında az bir bölümünün ince bant şeklinde kırmızı ve kahverengi, diğer kısmının ise tamamen beyaz renk alması ‘teri tırnağı’ olarak adlandırılıyor. Karaciğer hastalıkları, siroz, otoimmün hepatit, romatoit artrit, reiter sendromu, tip 2 diyabet, kalp hastalıkları veya böbrek yetmezliğinin belirtisi olabiliyor. Teri tırnağının ilerleyen yaşla birlikte görülme sıklığının arttığını belirten Dr. Şenay Ağırgöl, “Tırnak dip kısımları beyaz ve ucu ay şeklinde bir görünüm aldıysa hekime başvurmak gerekir” diyor. 

Yüksük tırnak 

Tırnak üzerinde minik çukurcukların oluşturduğu yüksük tırnak genellikle cilt hastalıkları sebebiyle oluşuyor. En yaygın nedenlerinden biri olan el egzamaları uzun süre devam ederse ve tedavi edilmezse tırnak yapısını da bozabiliyor.  Ayrıca sedef, sarkoidoz, lupus ve liken hastalıklarında da çukurcuklar görülebiliyor. Tüm tırnakları etkileyen yüksük tırnak şiddetli bir saçkıran nedeniyle de gelişebiliyor.  

Beyaz tırnak 

Beyazlık tırnağın tamamını kaplayabileceği gibi çizgisel veya noktasal şekilde olabiliyor. Beyaz tırnaklar çoğunlukla manikür ve tırnak yeme gibi sorunlardan kaynaklansalar da bazen altta sistemik veya genetik bir hastalık yatabiliyor. Arsenik ve ağır metal zehirlenmeleri,   vitamin eksiklikleri, böbrek yetmezliği, sinir hastalıkları, polisitemia vera, hemokromatozis,  kindler sendromu ile lupus hastalıklarının yanı sıra organ nakli ve ilaçların yan etkileri sebep olabiliyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Şenay Ağırgöl, deri hastalıklarında da sedef, liken, tırnak mantarı, saçkıran ve vitiligo hastalıklarının beyaz tırnağa yol açabileceğini vurgulayarak, “Her beyaz tırnak hastalık değildir, ancak hekimin değerlendirmesinde fayda vardır” diyor. 

Kırılgan tırnak 

En çok el tırnaklarında görülen ‘kırılgan tırnak’ genellikle vücutta su ve yağ içeriği azaldığı zaman oluşuyor.  Dermatoloji Uzmanı Dr. Şenay Ağırgöl, travmalar, liken, saçkıran ve darier hastalığı, egzama gibi cilt hastalıkları ile tiroit hastalıkları, beslenme bozuklukları ve romatizmal hastalıklar gibi sistemik hastalıkların, çinko ile C vitamini, E  vitamini eksiklikleri ile ilaçların yan etkilerinin de tırnakların kırılmasına neden olabileceğini belirterek,  sözlerine şöyle devam ediyor: “Kırılgan tırnaklarda öncelikle buna yol açan hastalık varsa, tedavi edilmelidir. Destekleyici ve takviye edici gıdalar verilebilir. Demir, çinko ile biotin tırnak kırılganlığını azaltmada etkili olabilir. Tırnak nemlendiricileri ve kısa süreli tırnak cilası uygulamak da tırnağı destekleyebilir” 

Tırnak ayrılması

Tırnak plağı tırnak yatağından ayrılınca, araya renk yapan bakterilerin   girmesi nedeniyle tırnak yeşil veya kahverengi renk alabiliyor. Mantarlar da bu açıklıktan tırnağa eklenebiliyor ve bunun sonucunda tırnak kalınlaşabiliyor. Tırnak ayrılması genellikle travma, tırnak mantarı ve egzama gibi etkenler sonucu oluşsa da bazen sebebi bulunamıyor. Dr. Şenay Ağırgöl, tırnak ayrılmasının tedavisinde travma, su ve deterjandan kaçınmanın en önemli basamak olduğunu belirterek, “Ayrılan bölgelere enfeksiyon eklenmemesi için dikkat edilmelidir. Tırnak yatağı sert şekilde temizlenmemelidir. Temizlik yaparken plastik eldiven altına pamuklu eldiven takılmalıdır. Tırnaklar düzelene kadar kalıcı tırnak uygulamalarından kaçınılmalıdır” diye konuşuyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uzmanlar 'Nadir Hastalıklar' için bir araya geldi

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi (EÜTF)ve Ulusal Nadir Hastalıklar Derneği (NADHAS)  iş birliğinde “2. Nadir Hastalıklar Günü Sempozyumu” düzenlendi. Nadir hastalıklar konusunda deneyimli akademisyenlerin bilgi alışverişinde bulunduğu etkinliğe, EÜ Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Sezai Taşbakan, EÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi ve NADHAS Derneği Başkanı Prof. Dr. Nihal Mete Gökmen, alanında uzman akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Sezai Taşbakan, “Nadir hastalıklara hekimler tarafından nadiren rastlandığı için farkındalık biraz zaman alabiliyor. Biz doktorların farkındalığını artırmak açısından eğitimler çok önemli. Özellikle bu tarz multidisipliner bir yapılanma olması çok güzel. Bu sempozyuma birçok disiplinden hocalarımız katkı veriyor. Başta düzenleme kuruluna, Prof. Dr. Nihal Mete Gökmen Hocamıza ve katkı sunanlara teşekkür ediyorum”  dedi.

NADHAS kısa adıyla da bilinen Ulusal Nadir Hastalıklar Derneğini Ocak 2023 tarihinde İç Hastalıkları İmmünoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömür Ardeniz, Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu ve Genel Dahiliye ve Geriatri Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Aslı Kılavuz ile bir araya gelerek kurduklarını ifade eden Prof. Dr. Nihal Mete Gökmen, “Bugün ikincisi düzenlenen Nadir Hastalıklar Sempozyumumuza katılım gösteren çok değerli hocalarımıza, farklı şehirlerden gelen uzmanlara ve öğrencilerimize çok teşekkür ediyoruz. Toplumda görülme sıklığı 2 binde 1’den daha az olan hastalıklar, bilim dünyası tarafından nadir hastalıklar olarak tanımlanıyor. Kronik bir süreç izleyerek uzun yıllar devam eden bu hastalıklar, önemli sağlık sorunlarına da yol açıyor. Bilim insanları 8 binin üzerinde nadir hastalık olduğuna dikkat çekiyor” dedi.

 Prof. Dr. Nihal Mete Gökmen, “Nadir hastalıklara karşı insanları bilinçlendirmek, bu hastaların tanı ve tedaviye kolayca ulaşmalarını sağlamak amacı ile her yıl şubat ayının son günü Nadir Hastalıklar Günü kapsamında çeşitli etkinliklerle farkındalık çalışmaları yürütülüyor. Ulusal Nadir Hastalıklar Derneği olarak hem nadir hastalıklara dikkat çekmek hem de güncel bilgileri bilim dünyası ile paylaşmak amacıyla 2. Nadir Hastalıklar Günü Sempozyumunu düzenliyoruz. Nadir hastalıkları nadir yapan sadece görülme sıklığının az olması değil, hekimlerin farkındalığının da son derece az olmasıdır. Hekim farkındalığındaki azlığın en önemli nedeni tıp fakültelerinde eğitim müfredatında nadir hastalıkların hemen hemen hiç yer almamasıdır. Nadir hastalıklar konusunda farkındalığın artması mezuniyet sonrası verilecek eğitimler, toplantılar ve kongreler ile ancak mümkün olabilecektir. NADHAS’ı kurmamızın yegane amacı; bir araya gelip tek bir nadir hastalık bilim dalını değil de hepsini bir arada konuşabilmek, çünkü farkındalığın artması bizlerin bir araya gelmesiyle mümkün” diye konuştu.

Gün boyu süren etkinlikte, “Nadir Hastalıkların Alerjik Yüzü”, “Nadir Hastalıkların Romatolojik Yüzü”, “Nadir Hastalıkların Acil ve Yoğun Bakım Yüzü”, “Nadir Hastalıklar Seyir Defteri”, “Hastam Her Şeye Alerjik”, “Rabdomyoliz Kalıtsal Metabolik Hastalıklar İçin İpucu!”, “İmmun Yetmezlik”, “Herediter Anjiyoödem” ve “Nadir Hastalıkların Nörolojik Yüzü”  konuları hakkında bilgi verildi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

EÜTF Toplum Ruh Sağlığı Merkezi ağır ruhsal rahatsızlığı olan bireyleri topluma kazandırıyor

İzmir’de üniversite hastanesine bağlı ilk ve tek tescil edilen Toplum Ruh Sağlığı Merkezi olan Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi (TRSM), bölgede ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastalara ve ailelerine yönelik hizmetler veriyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi (EÜTF) Hastanesi Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezi kronik ağır ruhsal rahatsızlığı olan; şizofreni, psikotik bozukluk, bipolar bozukluk ve bilişsel yıkımla giden daha da kronikleşmiş formlarda olan hastaların hizmet aldığı köklü bir merkez olma özelliği taşıyor.

         Ege Üniversitesi TRSM Sorumlu Hekimi Dr. Öğr. Üyesi Damla İşman
Haznedaroğlu, “Merkezimiz, yataklı tedavi ihtiyacını ortadan kaldırarak hastaların daha iyi takibini sağlamayı, toplumsal ve ruhsal beceri eğitimleriyle rehabilitasyonu bir arada götürmeyi amaçlayarak kuruldu. Ege Üniversitesi TRSM, çok uzun yıllardır varlığını sürdüren bir birim. Önceleri psikoz birimi olarak ayaktan hasta rehabilitasyon hizmetleri yürütüyorduk. Daha sonra TRSM olarak ruhsatlandırıldık. Merkezimizde yaklaşık 900 kayıtlı hastamız bulunuyor. Çeşitli kronik ağır ruhsal hastalık grubundan tanıları olan hastalarımıza hizmet veriyoruz” dedi.

“Sanat ile tedavi uyguluyoruz”

         Terapilerin sadece hastayla değil aileleri ile de koordineli bir çalışma içinde sürdürüldüğünü ifade eden Dr. Öğr. Üyesi İşman Haznedaroğlu, “Öncelikle hastamızın ailesine hastalığı ve süreci detaylı bir biçimde anlatıyoruz. Aile grup terapileri ve psiko-eğitim gruplarımız oluyor. Burada hastalık esnasında devam eden atakları tedavi edip, nüksleri engellemeye çalışıyoruz, ayrıca ruhsal ve  toplumsal rehabilitasyon hizmetleri veriyoruz. Bunu verdiğimiz poliklinik hizmeti, hastalık ile ilgili psiko-eğitim etkinlikleri,  uğraş eğitimlerimizle yani spor, müzik, tiyatro, seramik, ahşap boyama ya da mutfak etkinliklerimizle sağlamaya çalışıyoruz. Özellikle farklı birimlerden gelen eğitmen hocalarımızla örneğin beslenme ve diyet konusunda da hastalarımızla atölyeler gerçekleştiriyoruz” dedi.

         “Tek tip tedaviler her hastada etkin olmayabilir”

Dr. Öğr. Üyesi İşman Haznedaroğlu, “Merkezimize gelen hastaların ihtiyaçlarını göz önüne alarak kişisel bakım ve tedavi planları oluşturuyoruz. Her hasta özelinde ihtiyaçlar çok farklı olabiliyor. Barınmaktan tutun sosyal güvenlik sorununa veya tedaviye ulaşmakla ilgili zorluklara dek çok yönlü ele almamız gereken durumlar oluyor. Şizofreni hastalarındaki nükslerin birçoğu ilaç tedavisinde yaşanan uyumsuzlukla ya da stres veren yaşam olayları sonrasında oluyor. O noktada daha yakın, daha bireyselleştirilmiş bir takip önemli. Çünkü her hastada tek tip bir tedavi her zaman etkin olmayabilir. Bizler hastalarımızın toplum içinde çalışan, üreten ve hastalığın nüksetmelerini tanıyıp kendi hastalık yönetimlerini daha iyi yapacak bireyler haline dönüşmelerini istiyoruz” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi İşman Haznedaroğlu, “Merkezimizde kurulduğu aşamadan bu yana, kayıtlı bütün hastaları tanıyan bir ekiple çalışıyoruz.  Bu durum süreklilik açısından bir avantaj sağlıyor.  Başka kurumlardaki TRSM kadroları dönüşümlü görevlendirmeler şeklinde olabiliyor. Fakat bizim kadromuz hastalarımızı karşılayan sekreterimizden hemşirelerimize, psikoloğumuzdan sosyal hizmet uzmanımıza dek sabittir, hastalarımız ekibin tümünü birebir tanır. Üniversite hastanesinin içinde olmamız açısından da ekipman temininde zorluk yaşamıyoruz” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi İşman Haznedaroğlu, ruh sağlığı hizmetlerinin devlet tarafından denetlenebilir olmasının önemli olduğunu da vurguladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kakao, Balık, Meyve, Kuruyemiş… Bazı Besinler Ruh Sağlığını da Besliyor

Mevsim geçişlerinde yaşanan duygusal dalgalanmalar, zaman zaman hayatı zorlaştırabiliyor. Araştırmalara göre, günlük yaşamdaki besin tercihleri de ruh sağlığı üzerinde etkili oluyor. Neyse ki, bazı meyve ve sebzeler ile balık, kuruyemiş ve çikolata gibi gıdalar, ruhsal ve mental sağlığı pozitif etkiliyor. Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Kübra Sert, ilkbahara adım attığımız bugünlerde modumuzu yükselten besinleri anlattı.

Araştırmalara göre, tükettiğimiz besinler yalnızca bedensel sağlığı değil ruhsal sağlımızı da etkiliyor. İlkbahar ve yaz aylarında yetişen meyve ve sebzelerle birlikte balık, kuruyemiş ve çikolata gibi bazı gıdalar, ruh sağlığına iyi geliyor. Medicana Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Kübra Sert, ruh haline iyi gelen besinlerle ilgili önerilerde bulundu. “Tükettiğimiz besinlerin beden sağlığımıza olduğu kadar ruh sağlığımıza etkileri de çok önemli” diyen Sert; doğru besin tercihleriyle depresyon, anksiyete gibi duygu durum bozukluklarının etkilerini azaltmanın mümkün olduğunu söylüyor. 

Doğru beslenme tarzı ile beyin fonksiyonlarının etkili çalışmasına katkıda bulunulduğunun altını çizen Dyt. Kübra Sert, şöyle devam ediyor: “Belirli gıdalar, sinirler arası iletişimi sağlayan nörotransmitterlerin öncüleri olduğundan, beynin kimyasal bileşimini ve beyin fonksiyonlarını etkiler. Tüketilen besinlerin çeşitliliğine göre mental sağlık ve ruh hali etkilenebilir.” 

Dyt. Kübra Sert, ruh sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan besinleri ise şöyle sıralıyor:

  • KAKAO: Endorfin salgılanmasına destek olan kakao kişinin kendini mutlu hissetmesini sağlar. Yeterli porsiyonlarda çikolata tüketimi hem lezzetiyle hem kokusuyla mideyi ve beyni besler. Güçlü bir antioksidan içeriğine sahip çikolatanın yapılan bazı çalışmaların sonucunda kalp hastalıkları üzerindeki olumlu etkileri gözlemlendi.
  • BALIK: Deniz ürünleri tüketimi vücuttaki serotonin miktarını artırarak, ruh hali üzerinde olumlu etkiler gösteriyor. Bunun yanında artan omega-3 alımıyla beraber uyku ve iştah kontrolünün sağlamsına fayda gösterir.
  • MEYVE-SEBZELER: Antioksidan içeriği yüksek olan besinlerdir. Vücuttaki inflamasyon seviyelerini düşürücü etki gösterir. Özellikle muz tüketimi, yüksek potasyum içeriğinden kaynaklı sinir sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. İlkbahar ve yaz döneminde bollaşıp çeşitlenen meyve ve sebzeleri tüketmenin depresyon ve duygu durum bozuklukları üzerinde olumlu etkileri bulunuyor.
  • KURUYEMİŞLER: Yağlı tohumlar olarak da bildiğimiz kuruyemişler E vitamini deposudur. Serotonin üretiminden sorumlu triptofandan zengin besin öğeleridir. Triptofan içeriklerinin yüksek olması sebebiyle doğrudan ruh halimiz üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Özellikle; badem, kaju, ceviz, ay çekirdeği triptofanın en iyi kaynaklarından. Badem, çinko ve selenyum içeriğinin zengin olmasından kaynaklı depresyon üzerinde olumlu etkiler gösteriyor. Kuruyemişler bitkisel protein, sağlıklı yağlar ve lif bakımından zengin besinlerdir. Günlük beslenmede mutlaka yeterli miktarda yer verilmesi gerekiyor.
  • FERMENTE GIDALAR: Sindirim sistemiyle bağlantılı olarak, fermente gıdaların tüketimi zihinsel sağlığı olumlu yönde etkiliyor. Vücuttaki serotoninin yüzde 90’ı bağırsaklarda üretiliyor. Bağırsak sağlığı, iyi bir ruh haline sahip olmak için önem taşıyor. Yoğurt, kefir, kombu çayı, turşu gibi fermente gıdalar, bağırsak sağlığını olumlu yönde etkileyerek ruh halini düzenlemeye katkı sağlıyor.
  • SU: Yeterli su tüketimi, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışabilmesi için oldukça önemli. Günlük olarak; “Kilo x 30” kuralı ile günlük tüketmeniz gereken su miktarını bulabilirsiniz. Duygu durum bozuklukları ve günlük motivasyon içinde yeterli miktarda su tüketimi olmazsa olmazdır. Yapılan bazı çalışmalarda; yüzde 5’lik su kaybının bile dikkat bozukluklarına neden olarak ruh halini olumsuz etkilediği gözlemlendi. Bu nedenle yeterli su tüketimi mutlu hissetmeyi sağlıyor.

“Tek çare, karbonhidratlı ve şekerli gıdalar değil”

Modumuz düşük olduğunda yüksek karbonhidrat içeren gıdalara yöneldiğimizi belirten Sert, bunun nedenini ise şöyle açıklıyor:

“Duygu durumu, yemek seçimlerini doğrudan etkiliyor. Bireyler genellikle stres altındayken kendilerini rahatlatacak yiyeceklere eğilim gösterir. Bu besinler genellikle çikolata, pasta vb. gibi yüksek karbonhidrat, yağ ve şeker içeren ürünler olur. Bunun sebebi; bu besinleri tükettikten sonra beyinde bulunan ödül merkezinin uyarılmasıyla stres seviyesinin azalmasıdır. Karbonhidrat içeriği yüksek olan besinler endorfin ve serotonin seviyelerinin yükselmesine neden olur. Bunun sonucunda stres seviyesi azalır ve kişide rahatlama gözlemlenir. Günlük beslenmede sürekli yüksek enerji içeren besinlere maruz kalmak, ilerleyen dönemlerde birçok kronik ve mental bozukluklara neden olabilir. Obezite, diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, depresyon, anksiyete gibi hastalıkların oluşmasında beslenme büyük bir rol oynar. Günlük beslenme rutininize triptofan açısından zengin besinleri eklemek duygu durum bozuklukları yaşamanızın önüne geçebilir (Muz, ananas, erik, badem, süt, deniz ürünleri, yumurta vb.). Bu besinler serotonin sentezini direkt etkileyerek duygu durum bozukluğunun önüne geçebilir. Düzenli ve dengeli bir beslenme rutini oluşturarak, meyve sebze tüketiminizi artırarak, yüksek karbonhidrat tüketiminden uzaklaşarak ve en önemlisi su tüketiminizi ihmal etmeden oluşturulmuş bir rutin, duygu durum bozuklukları yaşamanızın önüne geçmede yardımcı olabiliyor.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı