Aylık arşivler: Ocak 2025

Kış ayları leke tedavisi için daha uygun

Leke tedavilerinin kışın uygulanmasının daha uygun olacağını belirten VM Medical Park Gebze Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Şule Bilici Geçer, “Leke tedavisinde melanin sentezini baskılayan kremler, melanini uzaklaştıran kimyasal soyucu ajanlar veya lazerle termal hasar yoluyla lekelerin uzaklaştırılması gibi metotlar uygulanabilir. Doktorunuz tarafından size uygun seçeneklerden bir veya birkaçı önerilebilir” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi Dermatoloji (Cildiye) Uzmanı Dr. Şule Bilici Geçer, cilt lekeleri ve leke tedavileri hakkında açıklamalarda bulundu.

Cilt lekelerinin nasıl oluştuğundan bahseden Uzm. Dr. Geçer, “Lekeler, cildimize rengini veren melanin pigmentinin fazla üretilmesiyle oluşurlar. Gebelikte ‘kloasma’ da dediğimiz alın, dudak üstü, yanaklarda kahverengi yamalar şeklinde veya yaşın ilerlemesi ile el, yüz ve dekolte bölgesinde bölgesel lekelenmeler şeklinde oluşur. Ayrıca yanaklarda küçük kahverengi lekeler (çil) şeklinde görülebilir” diye konuştu.

BİLİNÇSİZ UYGULANAN KOZMETİK ÜRÜNLERİ NEDEN OLABİLİR

Uzm. Dr. Geçer, cilt lekelerinin nedenlerini şöyle sıraladı: 

  • Genetik yatkınlık,
  • Yaşlanma,
  • Güneş ışınları,
  • Hormonlar (hamilelik, tiroit hastalıkları vb.),
  • İlaçlar (doğum kontrol hapları, bazı antibiyotikler, antidepresanlar, hormon tedavileri, epilepsi ilaçları),
  • Bilinçsiz uygulanan cilt bakımları ve kozmetik kullanımı (bilinçsiz uygulanan peelingler, sir ağda vb.),
  • Cilt hastalıklarının iyileşmesinden sonra      oluşan lekeler (akne, egzema, cilt enfeksiyonları ),
  • Sigara.

TÜTÜN DUMANI BİLE CİLTTE LEKEYE YOL AÇABİLİR

Cilt lekelerine karşı alınabilecek önlemlere değinen Uzm. Dr. Geçer, şu bilgileri paylaştı:

“Leke oluşumunda en önemli etken güneş ışınlarıdır. Hem UVA hem UVB’den korunmaya yönelik bir güneş kremi kullanılmalıdır. Sadece dışarıda değil, araba ve ev içinde de camdan geçen ışınların lekeyi artırabileceği bilinmelidir. Dışarı çıkılmadan 30 dakika önce güneş kremi sürülmeli, evde bile olsanız gün içinde güneş kremi tekrarlanmalıdır. Güneş kreminin yanı sıra geniş kenarlı şapkalar, gözlük ve şemsiye kullanılmalıdır. Tütün dumanının, mekanizması tam olarak aydınlatılmamış olsa da lekelere neden olduğu bilinmektedir. Foto yaşlanma ve cilt kırışıklıklarına da neden olan sigara kullanımının bırakılması tedavinin başarılı ve kalıcı olmasında önemli bir yer tutar. Bilinçsiz uygulanan peelingler, yıkama jelleri, kremler, sabun ve parfümler leke oluşumuna neden olabilmektedir. Doktorunuzun önerisi dışında kozmetik ürün kullanılmamalıdır. Leke oluşumuna neden olabilecek doğum kontrol ilacı gibi ilaçlar doktorunuza danışılarak değiştirilebilir veya başka bir yönteme geçilebilir.”

KOYU TENLİLERDE TEDAVİ DAHA UZUN SÜRÜYOR

Leke tedavilerinin amacını anlatan Uzm. Dr. Geçer, “Leke tedavisinde amaç lekelerin azaltılması, bunun yanında yinelemelerini de önlemektir. Leke tedavileri lekenin türüne, boyut ve derinliğine bağlı olarak uygulanır. Açık tenli kişilerde lekeler tamamen ortadan kalksa da tekrarlama ihtimali vardır. Koyu tenli kişilerde ise tedavi daha zor ve daha uzun sürmektedir, bunu yanında tekrarlama olasılığı daha fazladır. Güneş koruyucu, tedavi süresince ve tedavi sonrası tekrarı önlemek için düzenli şekilde kullanılmalıdır” dedi.

KREMLER, LEKE SOYUCU AJANLAR VE LAZER YÖNTEMLERİ UYGULANABİLİR

Leke tedavisinin kimler için uygun olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Geçer, “Öncelikle lekenin oluşum nedeni, yaş, meslek, gebelik ve emzirme, kullanılan ilaçlar gibi durumlar doktorunuz tarafından değerlendirilir ve size uygun tedavi seçenekleri belirlenir” açıklamasında bulundu.

Leke tedavilerinin nasıl yapıldığını anlatan Uzm. Dr. Geçer, “Güneşten korunmak tedavinin temelini oluşturur. Leke tedavilerinin kışın uygulanması daha uygun olacaktır. Leke tedavisinde kullanılan tedaviler; melanin sentezini baskılayan kremler, melanini uzaklaştıran kimyasal soyucu ajanlar veya lazerle termal hasar yoluyla lekelerin uzaklaştırılması şeklinde olabilir. Doktorunuz tarafından size uygun seçeneklerden bir veya birkaçı önerilebilir” ifadelerini kullandı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

2024’te en çok personel istihdamı özel güvenlik görevlisi mesleğinde oldu

Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından açıklanan 2024 verilerine göre; 74.900 kişi özel ve kamu sektörlerinde olmak üzere silahsız özel güvenlik görevlisi olarak İŞKUR aracılığıyla istihdam edildi.

Bu verilere göre, özel güvenlik görevlisi pozisyonu 2024’te en çok istihdam sağlanan ilk 10 meslek içinde ilk sırada yer aldı. İŞKUR tarafından açıklanan verileri yorumlayan Güvenlik Servisleri Organizasyon Derneği (GÜSOD) Başkanı Turgay ŞAHAN; “Bu seviyede bir istihdam yaratılmasına karşın özel güvenlik görevlilerinin çalışma koşullarının zorluklarıyla birlikte düşük ücret politikalarının (asgari ücret) uygulanması istihdam açığını büyütmeye devam ediyor. Bu olumsuzluklar da nitelikli personel bulunamaması sorununu yaratıyor. Veriler, özel güvenlik görevlisi pozisyonunun en çok tercih edilen meslek olduğunu gösterse de aslında bu pozisyonda yüksek bir turnover olduğunun açık bir kanıtı.” dedi.

 

Yaklaşık 14 bin özel güvenlik görevlisine daha ihtiyaç var

 

İŞKUR verilerine göre, 2024’te 555.921’i kadın, 897.912’si erkek olmak üzere 1 milyon 453.833 kişi işe yerleştirildi. Bu kişilerden 74.900’ü ise özel güvenlik görevlisi pozisyonunda istihdam edildi ve silahsız özel güvenlik görevlisi pozisyonu 2024’te en çok istihdam sağlanan ilk 10 meslek içinde ilk sırada yer aldı.

 

Özel güvenlik sektörünün ekonomik büyüklüğü 72 milyar TL’nin üzerinde. 548 eğitim kurumu, 361 belediye şirketi, 73 alarm izleme merkeziyle birlikte 100 bini aşkın yerde görev yapan 371 bin özel güvenlik görevlisi sektörün büyüklüğünü gözler önüne serse de yaklaşık 14 bin özel güvenlik görevlisine daha ihtiyaç duyuluyor. 2024’te Avrupa’da 37 milyar euro büyüklüğe erişen özel güvenlik sektörünün 2025’te ülkemizde 4,5 milyar euroluk bir hacme ulaşması bekleniyor. 

 

Sektörün sorunları arasında eğitimli ve nitelikli personel eksikliği önde geliyor

 

İŞKUR verilerini özel güvenlik sektörü ekseninde yorumlayan Güvenlik Servisleri Organizasyon Derneği (GÜSOD) Başkanı Turgay ŞAHAN, “Böylesine yoğun bir istihdama rağmen İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerdeki hastaneler, okullar, toplu konutlar ve kamu binaları gibi birçok yerde daha fazla özel güvenlik görevlisine ihtiyaç var. Veriler, özel güvenlik görevlisi pozisyonunun en çok tercih edilen meslek olduğunu gösterse de aslında bu pozisyonda yüksek bir turnover olduğunun açık bir kanıtı. Sektörümüzde iyileştirilmesi gereken en önemli konuların başında ise eğitimli ve nitelikli personel eksikliği geliyor.” dedi.

 

Çalışanların haklarını koruyacak adımlar atılmalı

 

ŞAHAN, “Özel güvenlik görevlisi olarak hizmet verenler, asgari ücret seviyesinde maaş alması ve özlük hakları gibi nedenlerden dolayı sık sık iş değiştiriyor. Dolayısıyla özel güvenlik şirketleri sürekli olarak yeni personel arayışına giriyor ve bu durum da talep çok algısına yol açıyor. Sadece işverenlerin değil, devletin de özel güvenlik sektörüne yönelik politikaları ve düzenlemeleri gözden geçirmesi ve çalışanların haklarını koruyacak adımlar atması gerekiyor. Kamusal ve özel alanlarda güvenliğin sağlanmasında büyük rol oynayan özel güvenlik görevlilerinin emeğinin karşılığını tam olarak alamaması sektörün gelişmesine de engel oluyor. Özel güvenlik sektöründeki yüksek turnover oranının önüne geçmek için ücretlerin ve özlük hakların iyileştirilmesi gerekiyor.” açıklamasını yaptı.

 

Özlük hakları ve çalışma şartları iyileştirilmeli 

 

Turgay ŞAHAN, “Özel güvenlik görevlilerinin vardiyalı çalışma düzeni, resmi tatillerde de görev yapmaları ve mevsimsel şartlardan doğrudan etkilenmeleri bu meslekte faaliyet gösterenleri olumsuz etkiliyor. Çalışma şartlarının ve özlük haklarının iyileştirilmemesi de deneyimli ve nitelikli iş gücünün kaybına neden oluyor. Özel güvenlik görevlileri asgari ücret alıyor, görevli arkadaşlarımızın ücretlerinin artırılması ve özlük haklarının iyileştirilmesi onların motivasyonlarını artıracaktır. Bu sayede sektörümüz de nitelikli personel bulma konusunda zorluk yaşamayacaktır.” şeklinde sözlerini sürdürdü. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Menemen Belediyesi’nden örnek hizmet!

Menemen Belediyesi, ilçede fizik tedavi ihtiyacı olan 65 yaş üstündeki engelli ve yatalak vatandaşları yalnız bırakmıyor.

Menemen’in uzman fizyoterapistleri, geride kalan 2024 yılında tam 862 tedavi uygulayarak, hayati bir ihtiyaca cevap verdi. Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, “Menemen Belediyesi olarak sosyal belediyecilikte öncü ve örnek olmaya devam ediyoruz. Özelde çok yüksek bedeller tutan bu hizmeti, Menemenli hemşehrilerimize ücretsiz olarak sağlıyor, hemşehrilerimizin yanında oluyoruz. Menemen ailemizin her bir Ferdi bizim için kıymetli.” dedi.

Menemen Belediyesi’nin evde sağlık hizmetinin en önemli uygulamalarından biri fizik tedavi oldu. 2023 yılında başlayan hizmet, 2024 yılında da vatandaşlardan çok ilgi gördü. Bu kapsamda fizyoterapist sayısı ikiye çıkarılırken, yardımcı ekip sayısı da artırıldı. 65 yaşının üstünde engelli, yatalak ve hastaneden fizik tedavi alabilir raporu bulunan 30 hastaya yıl boyunca toplamda 862 tedavi uygulandı. Böylece yaş alarak Menemen’in çınarı olmuş yaşlıları sağlığına önemli bir katkıda bulunuldu.

“Diğer ilçelerde yaşayanlar da talep ediyor”

Özel sağlık merkezleri üstünden sağlandığında yüklü bir hizmet bedeline denk gelen evde fizik tedavi hizmetinin ücretsiz olarak sunuluyor olması, Menemenliler tarafından da çok sevildi. Öte yandan fizik tedavi hizmetinin yanında saç sakal traşı, temizlik gibi yan hizmetlerin de verildiği vatandaşlar, Menemen Belediyesi’nin yaptığı bu uygulamanın, birçok kente örnek olduğunu, başka ilçelerde kendileriyle aynı rahatsızlığı bulunan vatandaşların Menemen’deki hizmeti, kendi ilçelerine de istediklerini dile getirdi.

“Ailemizin sağlığına özen gösteriyoruz”

Evde fizik tedavi hizmetini değerlendiren Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan, “Menemen Belediyesi olarak 2023’te ücretsiz fizik tedavi hizmetini başlattığımızda ilginin bu kadar yoğun olacağını beklemiyorduk. Hemşehrilerimizin buna gerçekten ihtiyacı olduğunu gördüğümüzde kapasitemizi arttırma kararı aldık. 2024’te tedavi sayımızın bine yaklaşması çok önemli. Özenli, titiz ve dikkatli çalışmalarından dolayı ekip arkadaşlarımı kutluyorum. Özelde çok yüksek bedeller tutan bu hizmeti, Menemenli hemşehrilerimize ücretsiz olarak sağlamak bizim için çok önemli. Ailemizin bir ferdi gibi gördüğümüz, her biri değerli birer komşumuz olan hemşehrilerimizin her zaman yanındayız” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tatil coşkusu Zümrüdüanka ile sürdü

Antalya Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (AŞT) çocukların dolu dolu bir tatil geçirmesi amacıyla düzenlediği “Çocuklar ve Gençler için Tiyatro Şenliği” yoğun bir ilgiyle sürüyor. Tiyatro Şenliği kapsamında sahnelenen Zümrüdüanka oyununda çocuklar keyifli anlar yaşadı.

 

Antalya Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından düzenlenen “Çocuklar ve Gençler İçin Yarıyıl Tiyatro Şenliği” kapsamında sahnelenen Zümrüdüanka oyunu, izleyicilerden yoğun ilgi gördü. Yıldız Kenter Sahnesi’nde sahnelenen oyun, çocukların ve ailelerin keyifli vakit geçirmesini sağladı. Oyun, izleyicilere hem eğlenceli hem de öğretici bir deneyim sundu. 

YENİ OYUN EFSANE OLMUŞ

Kızı ile birlikte gelen Burak Selçuk oyunu beğendiğini ifade ederek  “Sürekli olarak Antalya Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nı tercih ediyoruz. Yeni oyun efsane olmuş . Umarım gösterimler devam eder, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.

ZÜMRÜDÜANKA İLE BÜYÜLÜ BİR YOLCULUK

45 dakika süren Zümrüdüanka oyunu, felaketlerin gölgesinde bir çıkış yolu arayan kuşların, Hüt-Hüt’ün rehberliğinde padişahlarını bulma yolculuğunu konu alıyor. Kaf Dağı’na ulaşmak için birbirinden zorlu yedi yolu aşmaya çalışan kuşların hikâyesini ele alan tiyatro  minik izleyicileri büyüledi. Sabır Tarlası, Aşk Denizi, Marifet Dağı ve daha birçok durak, görkemli bir sahne tasarımı ve etkileyici anlatımla çocuklara sunuldu.

TİYATRO ŞENLİĞİ DEVAM EDİYOR
Yarıyıl tatili boyunca sürecek olan “Çocuklar ve Gençler İçin Tiyatro Şenliği” kapsamında birbirinden farklı oyunlar sahnelenmeye devam ediyor. Kuş Adımları 28-29 Ocak Saat 15.00, 31 Ocak Saat 15.00, Balon Ağacı  1 Şubat  Saat  15.00, Marangozun Köpeği Kaştanka  2 Şubat  Saat 15.00 tarihlerinde sahnelenecek. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Altın 3 bin doları, gümüş 40 doları aşacak

Geçen yılı rekor seviyelerde kapatan altın fiyatlarının, bu yıl da yükselişini sürdürmesi bekleniyor. Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. tarafından hazırlanan “Kıymetli Madenler 2025 Yılı Beklentileri” raporunda, jeopolitik risklerin yanı sıra olası ticaret savaşları ile risklerdeki artış, merkez bankalarının talebi ve faizlerdeki düşüşün etkisiyle altının 2025 yılında ons bazında 3 bin doları aşacağı tahmin ediliyor. Raporda, risklerdeki artış faiz indirimleri ve endüstriyel talebin etkisiyle gümüş fiyatlarının da ons bazında 40 doları aşması bekleniyor.  

 

Kıymetli maden ticaretinde Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş., “Kıymetli Madenler 2025 Yılı Beklentileri” raporunu açıkladı. Raporda, geçen yıl tarihi rekor seviyelerini gören altının ons fiyatının bu yıl da artmaya devam ederek ons bazında 3 bin doları aşmasının beklendiğine işaret edildi. Kıymetli madenlere ilişkin fiyat beklentilerinin yer alması nedeniyle yatırımcılar tarafından da merakla beklenen Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. “Kıymetli Madenler Beklentileri” raporunda, geçen yıl yatırımcısının yüzünü güldüren gümüş fiyatlarının 2025 yılında da yükselişine devam edeceği ve ons bazında 40 doları aşabileceği tahmininde bulunuldu. Raporda, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da başta altın ve gümüş olmak üzere platin ve paladyum gibi kıymetli madenler açısından “boğa piyasası”nın hâkim olacağı belirtilirken raporda pozitif bir yıl beklendiği de vurgulandı.

 

Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. “Kıymetli Madenler 2025 Beklentileri” raporunda,  “Geçen yıl faizlerde toplamda 100 baz puan indirime giden FED’in bu yıl enflasyon beklentilerine paralel daha temkinli bir politika izlemesi bekleniyor. Ancak temkinli de olsa faiz indirimlerinin devamının kıymetli madenlere olumlu yansımasını bekliyoruz. Diğer yandan ABD Başkanı Donald Trump’ın, gümrük vergileri konusunda seçim sürecinde dillendirdiği politikaları hangi ölçüde uygulayacağı ve bunların ticaret savaşlarına etkisinin ne olacağı konusunda belirsizlikler söz konusu. Daha net ifadeyle 2025; siyasi, ekonomik ve ticari kaygıların etkisiyle yatırımcıların güvenli liman varlıklarına ilgisini devam edeceği bir yıl olacak. Ayrıca, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’in, 2025’te ekonomiyi canlandırmaya yönelik adımlarının ne kadar başarılı olacağı endüstriyel kullanım alanı olan metallerin değerlemelerinde etkili olacak” denildi.

 

Altın fiyatları 2024’te dolar bazında yüzde 27 arttı, gümüş 12 yılın zirvesini gördü

Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. “Kıymetli Madenler 2025 Beklentileri” raporunda, dünya ekonomisi, merkez bankalarının para politikaları, jeopolitik riskler, küresel piyasalardaki gelişmeler, endüstriyel arz-talep durumu ve bunların kıymetli madenlere olası etkileri ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Raporda, geçen yıl jeopolitik risklerdeki artış, faiz indirimleri, ABD seçimlerinin yarattığı belirsizlikler gibi faktörlerle, altının ons fiyatının tarihi seviyelere çıktığına, gümüş fiyatlarının ise son 12 yılın zirvesine yükseldiğine dikkat çekildi. Üçüncü yılını dolduran Rusya – Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’da İsrail – Filistin – İran arasındaki savaş nedeniyle artan jeopolitik risklerin yanı sıra ABD başkanlık seçimlerinin yarattığı belirsizliklerin güvenli liman olarak görülen altına yönelimi artırdığı belirtildi. Raporda, “Artan risklerin yanı sıra geçen yıl içlerinde TCMB’nin de olduğu bazı merkez bankaları altına kayda değer bir talep gösterdiler. Tüm bunlarla birlikte Amerika Merkez Bankası FED’in sıkı para politikasını gevşeterek eylül ayından itibaren faizleri indirmesi, altın fiyatlarını ons bazında 2.790 dolar gibi tarihi seviyelere taşıdı. Rekor seviyenin ardından bir miktar gevşeyen altın fiyatları 2024 yılını ons bazında 2.623 dolarda kapattı. Böylece altın geçen yıl yatırımcısına dolar bazında yüzde 27 getiri sundu” denildi.

 

Yüksek riskler bu yılda altına olan talebi artıracak

Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. “Kıymetli Madenler 2025 Yılı Beklentileri” raporunda, Orta Doğu ve Ukrayna’da yaşanan savaşların yanı sıra Trump’ın olası yüksek gümrük vergileri politikalarından dolayı ticari alanda da gerilimlerin tırmanmasıyla 2025’in, risklerin yüksek seviyede süreceği bir yıl olacağına dikkat çekildi. Raporda, “Jeopolitik risklerin yanı sıra küresel ticarete ilişkin olası risklerdeki artış ve hızı yavaşlasa bile olası faiz indirimlerinin, altının cazibesini artırıp fiyatlamalara olumlu yönde etki etmesini bekliyoruz. Ayrıca merkez bankalarının rezerv çeşitlendirme yolunda altın talebine devam edeceğini ve altının sergilediği başarılı performansla ETF’lere de ilginin artacağını tahmin ediyoruz. 2024 yılında olduğu gibi bu yıl da jeopolitik riskler, merkez bankaları alımları ve faiz indirimleri gibi faktörlerin altın fiyatlarının yükselmesini desteklemeye devam edeceğini öngörüyoruz” denildi. Raporda, “Boğa Piyasası”nın 2025 yılında da devam edeceğini ve altının ons bazında 3 bin doları aşmasının beklendiği vurgulandı. 

 

Gümüş, 40 doları aşacak

Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. “Kıymetli Madenler 2025 Yılı Beklentileri” raporunda, jeopolitik risklerdeki artış, ekonomik belirsizlikler ve endüstriyel talepteki artışın etkisiyle gümüşün de geçen yıl altın gibi yatırımcıların ilgi odağı haline geldiğine dikkat çekildi. Raporda, “Gümüş, geçen yıl altının yanı sıra ralli yaşayan bir diğer kıymetli maden oldu. En son pandemi döneminde test ettiği 30 dolar/ons direnç seviyesini aşmayı başardı. Yılın en yüksek noktasını ise 34,87 dolar/ons ile gören beyaz maden, son 12 yılın zirve seviyelerine yükseldi. Bir miktar gevşemeyle yılı 28,90 dolar/ons ile tamamlayan gümüş, geçen yıl yatırımcısına yüzde 21 kazanç sağladı” denildi. Jeopolitik risklerin devam etmesi ve faiz indirimlerinin 2025 yılında gümüş fiyatlarını yukarı yönde etkileyeceğinin belirtildiği raporda, temiz teknolojilere geçiş ve dekarbonizasyon sürecinde bulunduğumuz günümüz dünyasında, endüstriyel talebin kayda değer bir şekilde sürecek olmasının da gümüş fiyatlarının artmasında etkili olacağı vurgulandı. Raporda, güneş panelleri ve elektrikli araçlar başta olmak üzere, endüstriyel talebin artması ve arzın talebin gerisinde kalacağı beklentisiyle 2025’in, gümüşün yukarı yönde hareketini sürdüreceği bir yıl olacağı ve yıl içerisinde ons bazında 40 dolar seviyesini aşacağı öngörülüyor.  

 

Platin ve paladyum fiyatları toparlayacak

Troy Kıymetli Maden Ticaret A.Ş. “Kıymetli Madenler 2025 Yılı Beklentileri” raporunda, hibrit araçtan bataryalı elektrikli araçlarına yönelik talep ve arzındaki artışın bu madenlerin kullanımını azalttığı için platin ve paladyuma olan talebin de olumsuz etkilediği belirtildi.  Raporda, 2024 yılını platin, yüzde 9 kayıpla 906 dolar, paladyumun ise yüzde 17 kayıpla 914 dolar seviyesinde kapattığı hatırlatıldı. Raporda, “Platin ve paladyumun, güncel seviyelerde fiyatlanmasının operasyonel açıdan sürdürülebilir olmadığını düşünüyor ve adil değerlerine doğru bir toparlanma aşamasına gireceğini tahmin ediyoruz. Bu açıdan 2025’i, platin ve paladyumun içinde bulundukları düşüş kanalının dirençlerini zorlayacağı bir yıl olarak değerlendiriyoruz” denildi. 

Raporda, katalitik dönüştürücü anlamında olan talep ve iklim krizi ile mücadele kapsamında gerçekleştirilen enerji dönüşümünde önemli bir yer tutan temiz hidrojen teknolojisinde kullanılması nedeniyle gelecek talep ve altın fiyatlarındaki artış nedeniyle mücevherat olarak artan talebin bu yıl platin fiyatını yukarı yönlü etkileyeceği belirtildi. Raporda, bu yıla 906 dolar seviyesinde başlayan platinin fiyatının, arz tarafındaki kısıtlamaların etkisiyle yükseleceği ve bu yılı 1.200 dolar seviyelerinde kapatacağı tahmini yer alıyor. 

Son dört yıldır yaşadığı sert kayıplarla ons bazında 900 dolara kadar gerileyen paladyum açısından mevcut seviyelerin alım fırsatı yarattığı belirtilen raporda, paladyum fiyatının gelecek taleple artacağı ve yılı 1.175 dolar seviyelerinde tamamlayacağı öngörülüyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tetra Pak’tan ‘temiz etiket’ rehberi: Üreticiler ve tüketiciler nelere dikkat etmelidir?

“Temiz etiket” kavramı günümüz bilinçli tüketicilerinin en çok dikkat ettiği konular arasında yer alıyor. Bu alanda gıda üreticilerine düşen birçok sorumluluk bulunuyor. Tetra Pak Türkiye, İran, Kafkaslar ve Orta Asya Pazarlama Direktörü Gaye Atakan, temiz etiket konusunda hem üreticilere hem de tüketicilere önemli mesajlar verdi.

İnsanı ve gezegeni korumaya yönelik bir yaklaşımla gıdayı her yerde güvenli ve erişilebilir hale getirmeyi taahhüt eden Tetra Pak, gıda güvenliği konusunda günümüzün en önemli başlıklarından biri haline gelen temiz etiket kavramına dair hem üreticilere hem de tüketicilere yönelik önerilerini paylaştı.

 

Temiz etiket nedir ve neden önemlidir?

Tüketici trendleri, gıda üreticileri için sürekli fırsatlar yaratırken aynı zamanda üretimle ilgili zorluklar da doğuruyor. Günümüzde tüketiciler, giderek daha fazla tanınabilir ve doğal malzemelerden oluşan basit bir içerik listesine sahip ürünler talep ediyor.  Bu da daha az veya hiç yapay katkı maddesi ya da sentetik kimyasal kullanılmaması anlamına geliyor ve böylece “temiz etiket” kavramı ortaya çıkıyor.

 

Tetra Pak Türkiye, İran, Kafkaslar ve Orta Asya Pazarlama Direktörü Gaye Atakan, “Temiz etiket, bir ürünün içerik listesindeki malzemelerin doğal ve tanınabilir olması anlamına gelir. Bu, katkı maddeleri, koruyucular ve yapay kimyasallardan arındırılmış, doğal ve sağlıklı bir profil sunar,” diyerek modern tüketicilerin bu konudaki hassasiyetinin arttığına dikkat çekti. Atakan, “Tüketiciler sadece kendileri için değil, gezegen için de daha bilinçli kararlar alıyor. Temiz etiket hem bireysel sağlığa hem de çevresel sorumluluğa katkı sağlayan bir anlayıştır” diye de ekledi.

 

Temiz etiket konusunda üreticilere düşen görevler

Atakan, üreticilerin temiz etiket trendini benimsemelerinin hem zorluklar hem de fırsatlar sunduğunu belirterek şunları söyledi: 

“Tüketiciler, gıdalarının sağlıklı ve güvenli olmasını bekler. Tüketicilerin giderek daha fazla geleceği düşünen üretim yöntemleriyle ve daha az katkı maddesi kullanılarak üretilmiş yiyecekleri önceliklendirdiklerini gözlemliyoruz. Üreticiler için ise temiz etiket trendi, tariflerinde değişiklik yapmayı, bazen yeni yatırımlar gerektiren üretim süreçlerini gözden geçirmeyi ifade ediyor. Ancak bu yatırımların, üreticiler için  potansiyel pazar payı artışları, daha yüksek gelir ve hatta daha iyi kâr marjları getirebileceği söylenebilir. Daha temiz bir üretim süreci, potansiyel atıkları azaltarak hem çevresel hem de ekonomik faydalar sağlar. Temiz etiketli gıda ürünleri üretmek, tüketicilerin doğal, katkı maddesi içermeyen ürünlere yönelik taleplerini; güvenlikten, lezzetten veya raf ömründen ödün vermeden karşılamak için dikkatli planlama ve uygulama gerektirir. Gıda üreticileri hedef pazarlarını tanımlayarak, temiz etiket beklentilerini anlayarak ve gerekli tarif veya süreç değişikliklerini değerlendirerek başlayabilirler. Yüksek hijyen standartları sağlamak ve uygun ısı eşanjörlerini kullanmak, koruyucu maddeler olmadan mikrobiyal riskleri en aza indirir. Son olarak doldurma, depolama ve dağıtım süreçlerini temiz etiket standartlarıyla uyumlu hale getirmek, katkı maddelerini azaltabilir, aynı zamanda ürün stabilitesini sağlayabilir, şeffaflık ve sürdürülebilirliğe yönelik tüketici tercihlerini karşılayabilir.”

Atakan, ayrıca, “Benzersiz olmak ve piyasadaki rekabetten sıyrılmak, yatırımınızı geri kazanmanızı sağlayabilir. Daha temiz bir üretim süreci, aynı zamanda potansiyel ürün atıklarını azaltacak ve bu da veriminizi artıracaktır” diye de ekledi.

 

Tüketiciler temiz etiket konusunda nelere dikkat etmelidir?

“Tüketicilerin temiz etiket yönünde bir tercihleri varsa aldıkları ürünün etiketini çok iyi incelemelidirler. Az sayıda ve tanınabilir içeriklere sahip, organik, GDO içermeyen veya doğal içerikli olarak işaretlenmiş ürünleri tercih edebilirler. Ayrıca etikette yer alan etik ve iklim dostu iddialara da dikkat edilmelidir” diyen Atakan, bilinçli bir tüketim alışkanlığının temiz etiket çabasını destekleyeceğine vurgu yaptı.

 

Geleceğin temiz etiket trendleri

Atakan, ayrıca temiz etiket kavramının gelecekte sadece içerik listesiyle sınırlı kalmayacağını, aynı zamanda üretim, paketleme ve tedarik zinciri gibi alanlarda da şeffaflığın önem kazanacağını belirterek “Üçüncü nesil temiz etiket ürünler, doğal içeriklerin yanında, etik, sürdürülebilir ve iklim dostu iddialarla daha fazla tüketici dikkatini çekecektir” dedi.

 

Tetra Pak gelişmiş çözümleri ile temiz etiketi destekliyor

Dünyanın lider gıda işleme ve paketleme çözümleri şirketi Tetra Pak, doğal ve katkı maddesi içermeyen ürünleri de destekleyen işleme, doldurma ve depolamaya yönelik gelişmiş çözümler sunarak üreticilerin temiz etiketli gıda üretimini tercih etmeleri durumunda onlara destek oluyor. Tetra Pak’ın ısı eşanjörleri ve nitrojenle işlenmiş soğuk depolama sistemleri gibi ekipmanları, koruyucu maddelere ihtiyaç duymadan içerik kalitesinin optimize edilmesine, raf ömrünün uzatılmasına ve gıda güvenliğinin korunmasına yardımcı oluyor. Ayrıca Tetra Pak’ın hijyenik tasarımları ve hassas proses kontrolleri, tadı ve dokuyu korurken kontaminasyon riskinin minimum düzeyde olmasını sağlıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Baba olma ihtimalini artıran 8 önemli öneri!

Son yıllarda erkek infertilitesi, yani erkeğe bağlı kısırlık dünya genelinde artış gösteren bir sağlık sorunu olarak dikkat çekiyor. Öyle ki her 100 çiftten 17’sini etkileyen infertilitenin yaklaşık yüzde 40-50’sinde erkek faktörü önemli bir rol oynuyor.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından  yapılan araştırmalara göre; her 6 erkekten 1’i yaşamı boyunca infertilite sorunu yaşıyor.  Sperm sayısının ve kalitesinin düşmesi ise infertilitede önemli bir yer tutuyor!  Üstelik, son 50 yılda, dünya genelinde sperm sayısında ve kalitesinde kayda değer bir düşüş yaşanıyor. Bu konuda yapılan çalışmaların değerlendirildiği 2023 yılında, birden fazla bilimsel çalışmaların sonucunu birleştiren istatiksel analize göre; sperm  sayısı  1973 yılında mililitrede ortalama 100 milyon iken 2018’de mililitrede 50 milyona düşmüş. Bu rakamlar spermlerin yüzde 50 gibi yüksek bir oranda azaldığını ortaya koyuyor!  Acıbadem International Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ramazan Yavuz Akman, günümüzde çevresel etkenlerin ve yaşam tarzı değişikliklerinin bu artışta belirleyici bir rol oynadığına dikkat çekerek, “Üstelik sperm sağlığını tehdit eden alışkanlıklar günümüzde gittikçe artmaktadır. Dolayısıyla infertilite problemi yaşayan erkeklerde öncelikle yaşam alışkanlıklarının gözden geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Sorunu çözmeye yönelik adımlarla sperm kalitesini ve sayısını artırmak mümkün olabilmektedir” diyor. 

 

SPERMLERİ OLUMSUZ ETKİLEYEN 3 ÖNEMLİ NEDEN!

Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ramazan Yavuz Akman, erkeklerde sperm sayısı ile kalitesini etkileyen üç önemli faktörü şöyle özetliyor: 

Çevresel faktörler

Plastiklerde ve kişisel bakım ürünlerinde bulunan bisfenol A (BPA) ve ftalaitler gibi hormonal sistemlere zarar verebilen kimyasallara maruz kalmak erkek üreme sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Ayrıca kurşun, kadmiyum ile cıva gibi ağır metaller, tarım ilaçları ve endüstriyel kimyasal atıklar gibi çevresel kirleticilere maruz kalmak da sperm hareketliliğinde, yapısında ve sayısında sorun oluşturabiliyor. Bu faktörler oksidatif strese yol açarak spermde DNA hasarına  ve bunun sonucunda infertiliteye sebep olabiliyor.  Bunların yanı sıra artan hava kirliliği de serbest radikal üretimini artırarak spermlerde DNA hasarına yol açabiliyor. 

Yaşam tarzı  faktörleri 

Sigara ve düzenli alkol tüketimi sperm kalitesinin düşmesine neden olabiliyor. Testosteron takviyeleri de dahil olmak üzere belirli ilaçların kullanımı da geçici veya kalıcı kısırlık oluşturabiliyor. Bunların yanı sıra hazır yemek tüketimi, paketli gıdalar, yüksek şekerli diyetler ile obezite hormonal dengesizliklere ve sperm kalitesinde düşüşe yol açabiliyor. 

Radyasyon ve elektromanyetik elementler

Elektronik cihazlardan kaynaklanan radyasyona ve elektromanyetik alanlara maruz kalmak oksidatif strese, yani sperm DNA’sında meydana gelen oksitlenmeye ve DNA hasarına neden olarak sperm kalitesini olumsuz etkileyebiliyor.

 

SPERM KALİTESİNİ VE SAYISINI ARTIRAN 8 ÖNEMLİ ÖNERİ

Çevresel faktörler, yaşam alışkanlıkları ile radyasyon ve elektromanyetik elementler sperm sayısı ile kalitesini tehdit eden faktörler. Ancak alınacak önlemlerle erkeklerde üreme sağlığını olumsuz etkileyen bu etkenlerden korunmak mümkün. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ramazan Yavuz Akman, sperm sayısını ve kalitesini artıran 8 önemli öneriyi şöyle özetliyor: 

Akdeniz tipi beslenin

Antioksidanlar, vitaminler ve minerallerden zengin dengeli bir beslenme alışkanlığı edinmek sperm parametrelerini iyileştirebiliyor. Yapılan çalışmalarda; bol miktarda meyve, sebze, tam tahıllar ve sağlıklı yağlar içeren Akdeniz diyeti gibi beslenme alışkanlıkları daha iyi sperm kalitesiyle ilişkilendirilmiş. 

Çevresel toksin seviyelerini azaltın 

Plastikleştiren ürünlere, plastiklere, kimyasallara ve endokrin bozan etkenlere maruziyeti azaltmak sperm kalitesini korumaya yardımcı olabiliyor. Bu nedenle paketli gıdalardan uzak durmanız ve organik tarım ürünlerine öncelik vermeniz fayda sağlayabiliyor.

İdeal kilonuzu koruyun

Obezitede artan yağ dokusu nedeniyle vücut ısısı ve hormonal denge bozuluyor, testislerdeki ısı artıyor, sperm yapımında etkili olan testosteron düzeyi azalıyor ve testosteron ile östrojen dengesi bozuluyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ramazan Yavuz Akman, bu faktörlerin de sperm sayısının ve hareketliliğinin azalmasına yol açabildiğine işaret ederken, üreme sağlığı için sağlıklı bir kiloyu korumanızın çok önemli olduğunu belirtiyor.  

Düzenli egzersiz yapın  

Düzenli fiziksel aktivitede bulunmak genel sağlığı iyileştirerek ve oksidatif stresi, yani sperm DNA’sında meydana gelen oksitlenmeyi azaltarak, sperm kalitesini artırabiliyor. Ancak dikkat! Aşırı egzersiz, halter gibi ağırlık kaldırma egzersizleri özellikle varikoseli olan kişilerde hastalığın ilerlemesine yol açması nedeniyle olumsuz etkilere sahip olabiliyor. 

Sigara ve alkolü bırakın! 

Sigara ile aşırı alkol tüketimi oksidatif stresi artırıyor ve spermin hareketliliğinin yanı sıra kalitesini de olumsuz etkiliyor. Sigarayı bırakmak ve alkol alımını azaltmak, sperm üretimi ile kalitesinde artış sağlayabiliyor.  

Laptopunuzu kucağınızda kullanmayın

Günümüzde evden çalışma sisteminin artmasına paralel olarak laptopun kucakta kullanımı da artış gösteriyor. Ancak laptopun uzun süre kucakta kalması cihazın çalışırken ürettiği ısı sebebiyle testislerde sıcaklık artışına yol açarak sperm üretimini olumsuz etkiliyor ve sperm sayısında azalmaya neden olabiliyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ramazan Yavuz Akman, “Laptopu dizüstü yerine masa gibi düz bir yüzeyde kullanmak sperm sağlığını koruma açısından son derece önemlidir” diyor.

Yüksek sıcaklıktaki ortamlarda bulunmayın

Sıcak küvet banyoları ve sauna gibi sıcak ortamlara uzun süre maruz kalmak sperm üretimini bozabiliyor. 

Stresten kaçının

Çağımızın önemli bir sorunu olan kronik stres hormonal dengeyi ve sperm üretimini olumsuz etkileyebiliyor. Bu nedenle, stresli durumlardan mümkün olduğunca kaçının ve ihtiyaç halinde psikolojik danışmanlık veya farkındalık gibi stres yönetimi tekniklerinden faydalanın.  

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Mavi ışığa maruz kalmak, modern yaşam ve stres uyku kalitesini bozuyor…

Hem uykuya dalmamızı hem de kaliteli bir uyku süreci geçirmemizi sağlayan melatonin hormonunun akşam 22:00 ile sabah 06:00 arasında verimli bir şekilde salgılandığını belirten uzmanlar, sağlıklı bir uyku düzeninin, hem ruhsal hem de fiziksel sağlığın temel taşı olduğunu söylüyor.

Yetersiz uykunun ruhsal sağlığımızı ciddi şekilde etkileyebileceğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Uykusuz kaldığımızda duygusal dengemiz bozulur, stresle baş etme kapasitemiz azalır ve anksiyete veya depresyon gibi sorunlarla karşılaşma riskimiz artar. Uzun süreli uykusuzluk durumunda, daha ciddi ruhsal hastalıkların gelişme riski de artar.” dedi. Modern yaşam tarzının, mavi ışık ve stres gibi faktörlerle uyku kalitesini bozduğunu söyleyen Alp, dijital ekranlardan uzak durmak ve her gün aynı saatlerde yatıp kalkmak gibi alışkanlıkların kaliteli bir uyku için faydalı olacağına vurgu yaptı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, uyku alışkanlıklarının özellikle ruhsal sağlık üzerindeki etkileri hakkında açıklamalarda bulundu.

Sağlıklı bir yaşam için uyku saatlerinin düzenli olması gerekir…

Sağlıklı bir uyku düzeninin, vücudumuzun biyolojik saatiyle uyumlu bir şekilde planlanması gerektiğini hatırlatan Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Genel olarak akşam 22:00 ile sabah 06:00 arasında uyumak önerilir. Çünkü vücudumuz, bu saatlerde melatonin hormonunu en verimli şekilde salgılar.” dedi.

Melatoninin, hem uykuya dalmamızı hem de kaliteli bir uyku süreci geçirmemizi sağladığını aktaran Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Ayrıca güneşin doğuşuyla birlikte uyanmak, hem ruhsal hem de fiziksel sağlığımız üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Elbette herkesin yaşam tarzı farklıdır, ancak uyku saatlerinin mümkün olduğunca düzenli olması sağlıklı bir yaşam için temel bir gerekliliktir.” şeklinde konuştu.

Uzun süreli uykusuzluk ciddi ruhsal hastalıkların gelişme riskini artırıyor!

Yetersiz uykunun ruhsal sağlığımızı ciddi şekilde etkileyebileceğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, şöyle devam etti:

“Öncelikle, uykusuz kaldığımızda duygusal dengemiz bozulur. Stresle baş etme kapasitemiz azalır ve anksiyete veya depresyon gibi sorunlarla karşılaşma riskimiz artar. Bunun yanı sıra, beynimizin bilişsel işlevleri de etkilenir. Konsantrasyon eksikliği, hafıza problemleri ve karar alma zorlukları yaşayabiliriz. Ayrıca, uzun süreli uykusuzluk durumunda, daha ciddi ruhsal hastalıkların gelişme riski de artar. Düzenli ve yeterli uyku, ruhsal dayanıklılığımızın temel taşlarından biridir.”

Biyolojik saatin bozulması yorgunluk, enerji kaybı ve dikkatsizliğe neden olabiliyor!

Vücudumuzun biyolojik saatinin, gün ışığından etkilendiğini ve bu saatin uyku-uyanıklık döngümüzü düzenlediğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Beynimizdeki biyolojik saat mekanizması, sabah gün ışığını algıladığında bizi uyanmaya hazırlar, akşam karanlığı hissettiğinde ise uykuya dalmamızı destekler. Eğer biyolojik saatimiz düzenliyse, enerjimiz gün içinde dengeli olur ve gece rahatça uyuyabiliriz.” dedi.

Vardiyalı çalışma, jet lag veya gece geç saatlere kadar dijital ekranlara maruz kalmak gibi faktörlerin biyolojik saatimizi bozabileceğinin altını çizen Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, bu durumun yorgunluk, enerji kaybı ve dikkatsizlik gibi sorunlara yol açabileceğini söyledi.

Modern yaşam tarzı az ve kalitesiz uykuya neden oluyor!

Kaliteli bir uyku için bazı alışkanlıklar edinmenin önemli olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, “Öncelikle, her gün aynı saatlerde yatıp kalkmaya özen göstermek gerekir. Yatak odanızın serin, sessiz ve karanlık olması da uyku kalitesini artırır. Bunun yanı sıra, uyumadan önce dijital ekranlardan uzak durmak, melatonin hormonunun salgılanmasını destekler. Sağlıklı bir uyku için ayrıca gün içinde düzenli egzersiz yapmak, akşamları ağır yemeklerden kaçınmak ve kafein tüketimini sınırlamak da faydalı olacaktır.” dedi.

Modern yaşam tarzının, insanların uyku düzeni üzerinde oldukça büyük bir etkiye sahip olduğuna da değinen Uzman Klinik Psikolog Zeynep Betül Alp, sözlerini şöyle tamamladı:

“Günümüzde akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve televizyonlar nedeniyle mavi ışığa maruz kalıyoruz. Bu durum, uyku düzenimizi bozan en önemli faktörlerden biri. Ayrıca, yoğun iş temposu ve stres, insanların uyku süresini kısaltıyor. Gece geç saatlere kadar sosyal medya, dizi ya da oyun gibi aktivitelere yönelmek de uyku saatlerini geciktiriyor. Sonuç olarak, modern yaşamda birçok insan hem daha az hem de daha kalitesiz uyku uyuyor.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Prof. Dr. Akay, “Ağız ve diş sağlığınız için sigarayı bırakın”

Tütün ürünleri ve yoğun tütün kullanımı bireylerin sadece akciğerlerine değil aynı zamanda ağız sağlığına da zarar veriyor. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. Cemal Akay, tütün ürünlerinin zararlarını anlatarak en iyi tedavinin sigarayı bırakmak olduğunu söyledi.

Prof. Dr. M. Cemal Akay, tütün ürünlerinin 4 binden fazla toksik madde içerdiğini söyleyerek, “Sigara dışındaki nargile, elektronik sigara, meyve aromalı tütün ürünleri için daha az zararlıymış gibi bir imaj çizilmeye çalışılsa da bu ürünlerde bulunan toksik madde sayısı da çok yüksektir. Toksik maddelerin çoğu kanser yapıcı özelliktedir. Ağız bölgesi, sigara ve alkol kullanımında ilk temas bölgesi olduğu için sadece dişler ve diş etleri değil ağızdaki tüm dokular, bu kanserojen maddenin etkisinde kalıyor. En büyük etki de dişlerde oluyor. Tütün alışkanlığı sebebiyle dişlerde renk değişikliği görülüyor ve diş eti enfeksiyonları ile diş taşı oluşumunda artış yaşanabiliyor” dedi.

Ağız hijyeninin bozulmasının beslenmeyi de etkilediğini belirten Prof. Dr. Akay, “Tütün kullanan hastalar karbonhidrat ağırlıklı besleniyorlar. Hem karbonhidratın hem de katranın etkisiyle zararlı ürünler diş ve diş etine yapışınca enfeksiyona sebep oluyor. Önlem alınmadığında önce diş eti kanamalarıyla başlayan süreç kemik kayıplarıyla devam ediyor. Sigara içen bireylerde dişlerin çevresindeki çok ince olan alveol kemiği dokusu hızla erimeye başlıyor, dişlerde çürük oluşumu olmasa bile destek dokusu kaybına bağlı dişte sallanmalar meydana geliyor. Bu durum yemek yemeyi zorlaştırırken enfeksiyonlar ve apseler meydana geliyor. Süreç, diş kaybı ile sonuçlanıyor. Ama sigara içen bireylerde dişler kaybedildikten sonra mevcut olumsuz etkiler kemik dokusunda devam ediyor” diye konuştu.

“Tütün ve alkolün birlikte kullanımı kanser riskini artırıyor”

Prof. Dr. Akay, sigara içen hastalarda ağız kanserinin görüldüğünü vurgulayarak, “Karşılaştığımız ağız kanseri vakalarında çoğunlukla sigara kullanımı etkili. Ancak tütün çiğneme, nargile, özellikle pipo ve puro gibi ürünler de dudak ve dil kanserlerine yol açıyor. Alkol ile birlikte sigara kullanan vakalarda ağız kanserinin görülme oranı yüzde 75 olarak karşımıza çıkıyor. Sigara ve alkolün az dozda kullanılması bile kansere yol açabiliyor. Bunu önlemenin yolu bu zararlı maddelerden uzak durmaktır. Ayrıca sigara içen bireylerde cerrahi müdahalelerden sonra ağızda iyileşme bozukluklarıyla çok sık karşılaşıyoruz. Bu bireylerin tedavisinde başarı oranı yüzde 98-99’dan yüzde 70’lere düşüyor. Sigara içen bireylerde ortaya çıkan tüm organları kapsayan fonksiyonel bozukluklar iyileşir mi, diye düşünecek olursak yapılacak en iyi şey sigarayı bırakmak oluyor” dedi.

Tütün ürünleri kullanan bireylerin sadece diş fırçalama ve diş ipi kullanmasının ağız sağlığı için yeterli olmadığını belirten Prof. Dr. Akay, “Bireylerin 4 aylık aralıklarla diş hekimlerine başvurup daha detaylı diş taşı temizliği yaptırmalarında fayda olabilir ama tütün ürünleri kullanımı devam ettiği sürece bu hasarların önüne geçmek imkânsız. O yüzden çözüm, tütün ürünlerinin yol açtığı hastalıkları tedavi etmek yerine sigaraya hiç başlanmamalıdır” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Brisa ve Enerjisa Enerji, Brisa’nın Aksaray Fabrikası’ndaki Güneş Enerjisi Santralini Büyüttü

Brisa ve Enerjisa Enerji, sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sunacak önemli bir iş birliğine imza attı. Tasarruf ve verimlilik odaklı İşimin Enerjisi çözümleriyle müşterilerine uçtan uca yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği uygulamaları sunan Enerjisa Enerji, Brisa’nın Aksaray fabrikasında kurulu güneş enerjisi santralinin kapasitesini yaklaşık 2 bin 600 panel ile artırdı. Yaklaşık 13 bin güneş paneline ulaşan bu santral ile Brisa, 2025 yılındaki enerji ihtiyacının yüzde 18’ini yenilenebilir enerji ile karşılayarak yılda yaklaşık 4.260 ton karbon salımı önleyecek.

Türkiye lastik sektöründe sürdürülebilirlikte öncü Brisa ile müşterilerine uçtan uca yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği uygulamaları sunan Enerjisa Enerji yeni iş birliğine daha imza attı. Karbonsuzlaşma yol haritası kapsamında, yenilenebilir enerji kullanımını artırmayı hedefleyen Brisa, Aksaray fabrikasındaki güneş enerjisi santralinin kapasitesini yine Enerjisa ile artırdı.

Güçlerini ilk kez 2022’de duyurdukları proje ile birleştiren iki şirket, Brisa’nın Aksaray’daki üretim tesislerinde devreye aldığı Güneş enerjisi santrali projesi ile temiz enerji kullanımını başlatmıştı. Yeni iş birliği ile Enerjisa Enerji, Brisa’nın Aksaray fabrikasının çatısına kurduğu Güneş enerjisi santralinin kapasitesini, araziye kurduğu yaklaşık 2 bin 600 panel ile artırdı. Santrale yapılan bu ek yatırım ile beraber Brisa’nın toplam enerji tüketiminde yenilenebilir enerjinin payı yükselmiş oldu.

‘İşimin Enerjisi’ çatısı altında yapılan ve toplamda yaklaşık 13 bin güneş paneline ulaşan santralin  toplam DC kurulu gücü 5,3 MWp, AC Kurulu gücü ise 4,5 MWe seviyesine ulaşacak. Böylece Brisa’nın Aksaray’daki fabrikasının enerji ihtiyacının yüzde 18’i yenilenebilir enerji ile karşılanmış olacak.  

4 bin 260 ton karbondioksit salımının önüne geçilecek

‘Herkes için daha iyi bir gelecek’ vizyonuyla sürdürülebilir projelerini hayata geçiren Enerjisa Enerji ile tüm iş süreçlerini sürdürülebilirlik ekseninde tasarlayan Brisa’nın yeni iş birliği ile üretilen enerji, yaklaşık 2 bin 740 hanenin yıllık elektrik ihtiyacına denk geliyor. İşimin Enerjisi altında gerçekleşen en büyük GES uygulamalarından biri olan bu projeyle, yaklaşık 13 bin güneş paneli ile yıllık yaklaşık 4 bin 260 ton karbon salımının önüne geçilerek doğa ve ekosistem üzerinde kalıcı olumlu etkiler bırakılması öngörülüyor.

 “Karbonsuz bir gelecek için önemli bir adım attık”

Brisa olarak sürdürülebilir bir gelecek için somut adımlar atmaya devam ettiklerinin altını çizen Brisa CEO’su Haluk Kürkçü, Enerjisa Enerji ile gerçekleştirilen iş birliklerinin karbonsuzlaşma yol haritalarında önemli bir adım olduğuna vurgu yaptı. Kürkçü, yaptığı değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı: “Brisa olarak, sürdürülebilirlik hedeflerini Bilim Temelli Hedefler inisiyatifine onaylatan Türkiye’de ilk şirket ve global düzeyde tek lastik şirketiyiz. Bu kapsamda, 2030 yılı için belirlediğimiz kritik hedeflerimiz var. Örneğin, 2020’ye kıyasla karbon emisyonlarımızı %56 oranında azaltmayı, %100 yenilenebilir enerjiye geçmeyi hedefliyoruz. Aksaray fabrikamızda daha önce devreye aldığımız, 3,5 MWe’lik güneş enerjisi santrali yatırımında yeni bir kapasite artışına giderek, yenilenebilir enerji kullanımımızı ciddi oranda artırıyoruz. Bridgestone Corporation ve Sabancı Holding’in vizyonundan ilham alarak her yıl enerji ve su verimliliği, karbon ve atık azaltımı konularında kararlıkla ilerlemeye ve sürdürülebilirlik performansımızı güçlendirmeye devam ediyoruz. Enerjisa Enerji ekibine bu süreçteki iş birliği için teşekkür ediyorum” dedi.

“Yeni nesil enerji teknolojileri uygulamalarında kilit rol oynadığımızı biliyoruz”

İşimin Enerjisi çatısı gerçekleştirdikleri projelerin hem ekonomik verimlilik hem de sürdürülebilirlik hedeflerine doğrudan etki ettiğini belirten Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar, “Yenilenebilir enerjiye yaptığımız yatırımlar ve stratejik iş birlikleriyle Türkiye’nin enerji dönüşümüne öncülük etmeye devam ediyoruz. ‘İşimin Enerjisi’ çatısı altında Brisa ile hayata geçirdiğimiz güneş enerjisi santrali, çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlamakla kalmıyor hem de yerinde üretim ve tüketim sayesinde tasarruflu, verimli bir enerji uygulaması oluyor. Dış ticaret açığının en büyük kaleminde enerji ithalatı gören bir ülkenin en büyük fabrikalarından birini bu anlamda dönüştürmekten gururluyuz.

Tüm iş ortaklarımız ile doğaya saygı duyduğumuz, aynı zamanda da kaynaklarımızı doğru yönettiğimiz böyle başarılı projeler ile geliştirmeye devam edeceğiz. Brisa örneğinde şunu gördük ki, yenilenebilir enerjinin pozitif etkisi ciddi anlamda hissedilmiş ve kapasite artırımına gidilmek istenmiş. Türkiye’nin karbon azaltımında ve yeni nesil enerji teknolojileri uygulamalarında kilit rol oynadığımızı biliyor ve bunun sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Proje süresi boyunca panellerin temizliğinden tüm bakım ve onarımına kadar projeye sahip çıktığımız, enerji performans sözleşmesinin tüm gerekliliklerini takip ettiğimiz, en verimli yönetimi yaptığımız İşimin Enerjisi projelerinin giderek artmasını temenni ediyorum. Brisa’ya da yenilenebilir enerjiye olan inancı ve anlamlı iş birliği için teşekkür ediyorum.” dedi.

İşletmelere yatırım maliyeti yansıtmıyor

Enerjisa Enerji, ‘İşimin Enerjisi’ çözümleri altında gerçekleştirdiği GES projesi ile çevre dostu bir üretim süreci oluşturmanın yanı sıra, işletmelere yatırım maliyeti yansıtmadan enerji maliyetlerinden tasarruf etmelerine de imkân tanıyor. Enerjisa Enerji ‘Enerji Performans Modeli’ ile yatırım masrafı olmadan işletmeler için bir çözüm ortağı olarak özel iş modelleri geliştiriyor işletmelerin performans riskini üstlenirken enerjiden tasarruf etmeleri güvence altına alıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı