Aylık arşivler: Mart 2025

Princeton, Cambridge, Oxford gibi Üniversitelerden Ünlü Bilim İnsanları İstanbul’da Genetik ve Biyomühendislik Kongresi’nde Konuştu

 

Princeton, Cambridge, Oxford gibi Üniversitelerden Ünlü Bilim İnsanları İstanbul’da Genetik ve Biyomühendislik Kongresi’nde Konuştu

 

 

Uluslararası akademik camiada ses getiren bu bilimsel etkinlik, Yeditepe Üniversitesi Biyoteknoloji Topluluğu ev sahipliğinde gerçekleşti. Genetik ve Biyomühendislik Kongresi, dünyanın en saygın üniversitelerinden gelen bilim insanlarını İstanbul’da bir araya getirdi. Princeton, Cambridge, Oxford, Kyoto ve KU Leuven gibi üniversitelerden araştırmacılar, bilim dünyasına yön veren güncel çalışmalarını paylaştı.

 

Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce üniversite öğrencisi, lisansüstü araştırmacı ve akademisyenin katılımıyla gerçekleşen kongre, bilimsel içeriği ve yüksek katılım oranıyla dikkat çekti. Kongre boyunca, evrimsel biyolojiden epigenetik mirasa, yapay zeka destekli biyomedikal uygulamalardan kanser biyolojisine kadar uzanan geniş bir yelpazede sunumlar gerçekleştirildi. Bilimsel üretimiyle yalnızca kendi alanlarında değil, pek çok disiplinde öncü olan üniversitelerden gelen katılımcılar, laboratuvarlarında geliştirdikleri son araştırma sonuçlarını Yeditepe Üniversitesi’nde paylaştı.

 

Dr. Naveed Akbar – Kalp Hastalıklarında Yeni Ufuklar 

 

Oxford Üniversitesi’nden Dr. Naveed Akbar “Kalp krizi geçirdikten sonra vücut kendini onarmaya çalışır. Bu iyileşme sürecinde bağışıklık sisteminin nasıl davrandığını inceliyoruz. Özellikle beyaz kan hücrelerinin bu süreçteki rolü, kalbin ne kadar hasar aldığını ve nasıl iyileştiğini anlamada önemli ipuçları veriyor” dedi.

 

Hücrelerin birbirleriyle haberleşmesine ilişkin de bilgi veren Akbar, “Vücudun içindeki hücreler, birbirine küçük bilgi paketleri gönderir. Biz bu mesajları okuyarak, kalpte bir sorun olup olmadığını daha erken anlayabiliriz. Bu, kalp hastalıklarının daha doğru ve hızlı teşhis edilmesine yardımcı olabilir” diye konuştu. 

 

Dr. Akbar, aynı zamanda diyabet hastalarının bağışıklık sistemlerinin kalp krizi gibi durumlara nasıl tepki verdiğini de araştırdıklarını ekleyerek “Diyabet hastalarında bağışıklık sistemi farklı çalışabiliyor. Bu da kalp iyileşmesini etkileyebiliyor. Bu süreci daha iyi anlayarak kişiye özel tedaviler geliştirmeyi hedefliyoruz” ifadelerini kullandı. 

 

Dr. Eleonora Leucci – Kanseri Saklandığı Yerden Çıkarmak

 

 

 

Belçika KU Leuven’den Dr. Eleonora Leucci de, kanserin ilaçlara karşı nasıl direnç kazandığını araştıran çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Kanserin tedaviye direnç göstermesinde, hücrelerin içinde bulunan ve genellikle göz ardı edilen bazı özel moleküllerin önemli rol oynadığını anlatan Leucci, bu moleküllerin kanser hücrelerini bağışıklık sisteminden gizleyebildiğini söyledi.

 

Özellikle cilt kanseri (melanom) üzerinde çalışan Leucci, “Rosalınd” ve “Lısrr” adı verilen moleküllerin, kanser hücrelerini adeta görünmez hâle getirdiğini belirtti. Leucci, “Eğer bu yapıları hedef alabilirsek, kanseri saklandığı yerden çıkarabilir ve tedaviyi daha etkili hâle getirebiliriz” dedi. Leucci’ye göre, bu keşif gelecekte kanser tedavisinde tamamen yeni yollar açabilir.

 

Prof. Dr. Michael S. Levine – Omurgalıların Evrimi 

 

Evrimsel gelişim biyolojisi alanında dünya çapında otorite kabul edilen Princeton Üniversitesi’nden Prof. Dr. Michael S. Levine, “Omurgalıların Kafası Nasıl Evrim Geçirdi?” başlıklı sunumunda, basit canlılardan balık ve kuş gibi omurgalıların nasıl evrimleştiğini anlattı. Vücudun özellikle baş ve sinir sistemini oluşturan genlerin nasıl çalıştığını örneklerle açıklayan Levine, kafa içindeki büyük sistemlerin evrimsel gelişimini genetik bilimi üzerinden ele aldı.

 

Prof. Dr. Cantas Alev – Embriyonik Gelişim, Laboratuvara Taşınıyor 

 

Kyoto Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cantas Alev ise bebeklerin anne karnındaki gelişme hızlarının neden farklı olduğunu araştırıyor. Yapay zekâ sayesinde embriyonik gelişim süreci bilgisayar ortamında analiz edilebiliyor. Prof. Dr. Alev, bu sayede genlerin nasıl çalıştığını ve hücrelerin birbiriyle nasıl iletişim kurduğunu daha net gözlemlediklerini; bu çalışmaların hastalıkların nedenlerini anlamaya ve tedavi yöntemleri geliştirmeye katkı sağladığını belirtti.

 

Prof. Dr. Eric Miska – Epigenetik Kalıtımın Sınırları 

 

Epigenetik, yani genlerin çalışma biçimini etkileyen ama DNA dizisini değiştirmeyen kalıtsal mekanizmalar, son yıllarda bilim dünyasında büyük ilgi görüyor. Bu alanda önemli çalışmalara imza atan Cambridge Üniversitesi’nden Prof. Dr. Eric Miska da, genlerimizin sadece anne ve babamızdan aldığımız kalıtımla değil, yaşam tarzı, çevresel faktörler ve hücre içindeki bazı moleküllerle de şekillendiğini anlattı.

Dr. Miska ayrıca, “transpozon” adı verilen ve genetik materyal içinde yer değiştirebilen parçacıklardan da söz etti. Bu parçacıklar, genlerimizin yerini değiştirerek ya da yeni gen ifadelerini tetikleyerek genetik yapı üzerinde şaşırtıcı etkiler yaratabiliyor. Bu durum bazen hücrelerde faydalı değişikliklere yol açarken, bazen de hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabiliyor.

 

 

 

Genetik ve Biyomühendislik Kongresi, genç araştırmacıların dünya bilimiyle doğrudan temas kurmasına olanak sağladı. Katılımcılar yalnızca sunumları izlemekle kalmadı; atölye çalışmaları, soru-cevap oturumları ve birebir görüşmelerle bilim insanlarıyla doğrudan iletişim kurma fırsatı buldu.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bipolar bozuklukta doğru tanı ve düzenli tedavi önemli!

Bipolar bozuklukta doğru tanı ve düzenli tedavi önemli!

 

Bipolar bozukluğun ‘iki uçlu ruhsal bozukluk’ olarak bilindiğini belirten uzmanlar, bu bozuklukta depresif ve manik dönemler görüldüğünü söylüyor.

 

Erkeklerde daha erken yaşlarda bipolar bozukluk görülme riski olduğunu dile getiren Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Yağmur Zorbozan, “Bipolar bozukluğun tedavisi için ilk olarak doğru teşhis koyulması önemli. Tanı koyulduktan sonra ataktaki kişinin tedavisi ve atağı geçmiş iyileşmiş kişilere yönelik tedaviler olarak süreç başlatılır.” dedi. Tedavide ilaç ve psikoterapinin temel yöntemler olduğunu ve bazı durumlarda hastane yatışı gerekebildiğini vurgulayan Zorbozan, tedavinin doktor kontrolünde düzenli sürdürülmesinin önemine dikkat çekti.

 

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Yağmur Zorbozan, 30 Mart Bipolar Günü kapsamında bipolar bozukluğun belirtileri, teşhis süreci ve atak dönemlerine göre tedavi yaklaşımları hakkında bilgi verdi.

 

Erkeklerde bipolar bozukluk gelişme riski daha erken başlayabiliyor!

 

Bipolar bozukluğun halk arasında ‘iki uçlu ruhsal bozukluk’ olarak bilindiğini dile getiren Dr. Emine Yağmur Zorbozan, “Kadınlarda 35’li yaşlardan erkeklerde ise 20’li yaşlardan sonra başlayabilir.” dedi.

 

Bipolar bozukluğun depresif ve manik dönemler olarak ayrıldığını aktaran Zorbozan, “Depresif dönem kişinin normalden daha mutsuz, daha üzgün ve yetersiz hissettiği dönemdir. Manik dönem ise olduğundan daha mutlu, daha kendini yukarıda gördüğü dönemdir.” açıklamasını yaptı.

 

Bipolar bozuklukta tedavi yaklaşımı atak dönemlerine göre belirleniyor!

 

Bipolar bozukluğun tedavisi için ilk olarak doğru teşhis koyulmasının önemine vurgu yapan Dr. Emine Yağmur Zorbozan, “Birey çeşitli testlere tabii tutulmalı. Tanı koyulduktan sonra iki türlü tedavi yöntemi vardır. Bunlar ataktaki kişinin tedavisi bir diğeri ise atağı geçmiş iyileşmiş kişilere yönelik tedavilerdir.” dedi.

 

Hastalara genelde ilaç ve psikoterapi uygulandığını ifade eden Zorbozan, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

“Depresif dönemde intihar gibi düşünceleri olan hastaların, genellikle hastaneye yatmasını uygun görüyoruz. Bu tarz düşünceleri olan kişiler belli aralıklarla muayene edilmeli. Ataklar azaldıkça ilaçların dozu da düşürülür. Depresyon tedavisinde süreç bu şekilde ilerler.

 

Manik epizod dönemde ise kişiler normalden daha mutlu, enerjik hisseder ve coşkulu olur. Ama bu durum her zaman olumlu sonuçlanmaz. Bu dönemde birçok sorunla karşı karşıya gelinebilir. Manik hastalara da genelde hastane yatışı önerilir. Günlük ilaç tedavileri ve psikoterapiler uygulanır. Hipomanik olan hastalarda ise genellikle hastane yatışına gerek duyulmaz.”

 

Tedavinin düzeni ve doktor kontrolünde ilerlemesi önemli!

 

Kişilerin atakları geçtikten sonra ilaçlarını ve doktor muayenelerini ihmal etmemeleri gerektiğinin altını çizen Dr. Emine Yağmur Zorbozan, “Tedavi kişiye özel olarak uygulanır. İyileştikten sonrada ilaçları kesmemek gerekir. Bu tür hastalıklarda zaman içinde ilaç kesme denemeleri yapılır. Bu süreçte aile ile iletişim halinde olunması gerekir.” uyarısını yaptı.

 

Kişi, hastalık evresini geçerek iyileşmeye başlayıp eski haline döndüğünde, kişiye yaşadığı hastalığın iyi bir şekilde anlatılması ve ilaçları hakkında bilgi verilmesi gerektiğine dikkat çeken Zorbozan sözlerini şöyle tamamladı:

 

“Önemli nokta tedavinin düzeni ve doktor kontrolünde ilerlemesidir. Belli bir süre sonra mevcut hastalıkta bir iyileşme olmuyorsa ilk yapılması gereken tanıyı gözden geçirmektir. Tanının doğru konulması, doğru ilacın kullanılması ve kişiye etkin bir doz verilmesine rağmen iyileşme görülmüyorsa ilaç değiştirilmeli veya güçlendirilmeli. Bunlara ek olarak psikoterapiler, sosyal destek ve kişinin kendini rehabilite etmesi gibi birtakım faktörler de değerlendirilmeli.”

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

EÜ Konservatuarından Türk Sanat Müziği Konseri

EÜ Konservatuarından Türk Sanat Müziği Konseri

 Ege Üniversitesi (EÜ) Devlet Türk Musikisi Konservatuarında (DTMK)  Mutlu Tamsöz solistliğinde “Bir Demet Nihavend” adlı etkinlik düzenlendi. DTMK’nın Etkinlik Salonunda gerçekleştirilen konsere, DTMK Müdürü Prof. Dr. Ali Maruf Alaskan, konservatuvar yönetimi, akademisyenler, çalışan personel, öğrenciler ve sanatseverler katıldı.

DTMK Öğr. Gör. Dr. Erkan Aydın yönetiminde konservatuvar öğrencisi Mutlu Tamsöz, ünlü bestekârlardan 6 eser seslendirdi. Mutlu Tamsöz’e, çelloda Semih Gümüşel, kanunda Mert Altınköprü, kemanda N. İrem Coşkuner, udda M. İmran Keleş, ritimde Gökalp Namlısoy  eşlik etti.

Etkinlikte; ‘Mümkün mü unutmak güzelim’, ‘Hayal İçinde Akıp Geçti’ ,‘Üç Yıl Beni Sevdanın İpek Saçları Sardı’, ‘Koklasam Saçlarını’ , ‘Bakmıyor Çeşm-i Siyah Feryade’ , ‘Gel Güzelim Çamlıcaya’ eserleri seslendirildi.

Prof. Dr. Ali Maruf Alaskan, sahne alan EÜ Devlet Türk Musikisi Konservatuarı öğrencilerine etkinlik sonunda  ‘Teşekkür Belgesi’ takdim etti.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Başkan Ünsal ve belediye çalışanları iftar sofrasında buluştu

Başkan Ünsal ve belediye çalışanları iftar sofrasında buluştu

Karşıyaka Belediye Başkanı Yıldız Ünsal, yüzlerce kurum çalışanı ile iftar sofrasında bir araya geldi. Emekçilerin Ramazan Bayramı’nı da kutlayan Başkan Ünsal “Birlik ve beraberlik ruhumuz, bizim en büyük gücümüzdür. Ele ele, gönül gönüle çalışarak halkımıza en iyi hizmeti sunmaya devam edeceğiz” dedi.

Ramazan ayı boyunca ilçenin dört bir yanında iftar organizasyonları düzenleyen Karşıyaka Belediyesi, yüzlerce kurum çalışanını da aynı sofranın etrafında buluşturdu. Örnekköy Şantiye Tesisleri’nde gerçekleştirilen iftar yemeğine, Karşıyaka Belediye Başkanı Yıldız Ünsal, meclis üyeleri ve bürokratlar da katıldı. Hep birlikte iftar yapan Ünsal ve çalışanlar, birlik ve beraberlik örneği sergiledi. Başkan Ünsal, yıl boyunca sergiledikleri özverili çalışmalar için de personeline teşekkür etti, Ramazan Bayramı’nı kutladı.

ÖZVERİYLE HİZMETE DEVAM
Belediye Başkanı Yıldız Ünsal “Ülke olarak, zorlu bir dönemden geçiyoruz. Ekonomik sıkıntılar, toplumsal sorunlar ve yoğun bir çalışma temposu içinde, hepimiz büyük bir özveriyle görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Ancak, bu zorlukların üstesinden gelmenin en güçlü yolunun birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yürümek olduğunu düşünüyorum. Yerel seçimlerden sonra geçen 1 yıllık süreçte bana bu güveni gösterdiğiniz için ve yol arkadaşlığı yaptığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Karşıyaka Belediyesi olarak, halkımıza en iyi hizmeti sunma çabamızda, sizlerin emeği ve katkısı her şeyden daha kıymetlidir. Bu anlamlı buluşmaya katılımınız için teşekkür ediyor, sizin ve ailelerinizin Ramazan Bayramı’nı şimdiden kutluyorum” diye konuştu.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Dünya Tiyatro Günü’nde “tiyatro” konuşuldu

Dünya Tiyatro Günü’nde “tiyatro” konuşuldu 

Nilüfer Belediyesi, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Pancar Deposu’nda usta oyuncuları ağırladı. Söyleşide, tiyatrodaki deneyimlerini aktaran Salih Kalyon, Orhan Aydın ve Cengiz Bozkurt; tiyatronun sorunlarını ve iyi oyuncu olmanın özelliklerini aktardı.

Nilüfer Belediyesi, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne özel söyleşiler düzenledi.  Söyleşilerde Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği atölyeye katılan gençler, yazım süreci deneyimlerini aktarırken, tecrübeli oyuncular da tiyatronun dünü bugünü ve geleceğini konuştular. Pancar Deposu’ndaki söyleşilere Nilüfer Belediye Başkan Yardımcıları Okan Şahin ve Serpil Altun ile Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in eşi Nuray Özdemir’in yanı sıra çok sayıda tiyatro tutkunu katıldı. 
Program Nilüfer Kent Tiyatrosu (NKT) Sanatçısı Sultan Ahmet Çakır’ın ‘Uluslararası Bildiri’yi okuması ile başladı. Daha sonra Doç. Dr. Süreyya Karacabey’in moderatörlüğünde “Bir Süreç Olarak Tiyatro: Oyun Yazma Durakları” başlıklı söyleşi yapıldı. Meltem Uzunkaya, Fulden Aytaç, Salihcan Sezer ve Kadir Samet Karaman, Nilüfer Belediyesi’nin oyun yazma atölyesinde yaşadıkları deneyimleri paylaştı.

Daha önce tek kişilik ve iki kişilik oyunlar yaptığını söyleyen Salihcan Sezer, atölye sayesinde ilk defa 12 kişilik oyun yazdığını ve gelişimine büyük katkı sağladığı aktardı. Kendisinin psikiyatri uzmanı olduğunu anlatan Meltem Uzunkaya ise tiyatro metni yazmanın çok farklı bir tecrübe olduğunu belirterek, bu atölye çalışmasının gelişimini teşvik ettiğini kaydetti.

Tiyatroya başlama sürecinden bahseden ve öğrencilik döneminde okulun çatı katında skeçler yaptıklarını anlatan Fulden Aytaç ise “Bir hayat ve dünya var ama çatı katında başka şeyler de mümkündü. O deneyim en büyük motivasyon. Başka hayat dünya mümkün. Oyun ve yazarlık düşünme atölyesi bu anlamda bana çok katkı sağladı” dedi.

Dışarıdan bir gözün takibinin güzel bir duygu olduğunu ifade eden Kadir Samet Karaman ise her yerde okuma tiyatrosu yapamadıklarını belirterek, katıldıkları atölyede bunu deneyimlemenin mutluluğunu aktardı.

GEÇMİŞ VE GELECEK TİYATRO NEREYE
İkinci oturumun başında Ayşe Gülerman Kum, ‘Ulusal Bildiriyi’ okudu. Daha sonra ikinci oturuma geçildi. “Geçmiş ve Gelecek Tiyatro Nereye?” başlığının ele alındığı söyleşiyi Nilüfer Kent Tiyatrosu (NKT) Müdürü Kazım Güçlü yönetti. Deneyimli tiyatro sanatçıları Salih Kalyon, Orhan Aydın ve Cengiz Bozkurt da deneyimlerini ve düşüncelerini aktardı.

SALİH KALYON: TİYATRODA GÖZLEM ÇOK ÖNEMLİ
Osmanlı döneminde tiyatrocuların şahitliklerinin kabul edilmediğini söyleyen Salih Kalyon, Atatürk sayesinde Cumhuriyet’in ilanıyla haklar elde ettiklerini kaydetti. İyi bir tiyatrocunun sahnede nasıl duracağını bilmesi gerektiğini ifade eden Kalyon, “İnsan haklarından, hayvan haklarını bilmeli. Dünyadan başka bir ortamı analiz ederek, yaşama nasıl aktarabilirimi tiyatrocu bilmeli. Tiyatro, insanla var olan bir sanattır. Tiyatroda gözlem çok önemlidir ve disiplin işidir” dedi.
Türkiye’de 200’e yakın antik tiyatro bulunduğunu söyleyen Kalyon, bunların 6000-7000 yıl öncesine dayandığını aktardı. Tiyatronun Türkiye’de talep gördüğünü de belirten Kalyon, “Bugün ekonomik sıkıntı seyirci oranını biraz düşürdü ama geçen sene ve ondan önceki sene tiyatro, altın çağını yaşadı. Şu anda da kötümser olmamalıyız” diye konuştu.  

ORHAN AYDIN: SANATÇI HAYATIN İÇİNDE OLMALI
Bu günün dünya genelinde 10 gün gibi uzun süre kutlandığını söyleyen Orhan Aydın ise tiyatronun sorunları üzerine söyleşiler, paneller; gazete ve televizyonlarda yayınlar yapıldığını kaydetti. Aydın, Türkiye’de tiyatronun gelişimi için Nilüfer Kent Tiyatrosu, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın önemli olduğunu ifade etti. İyi bir oyuncunun iyi bir gözlemci olması gerektiğini vurgulayan Orhan Aydın, “Sanatçı hayatın içinde olmalı. Sırça köşklerdeki hayatla sanat olmaz. Halkların kültürlerinden, acılardan, halk danslarından, yaşam biçiminden kültürel durumlardan beslenmeli” diye konuştu.

CENGİZ BOZKURT: OYUN YAZARI ÇIKMIYOR
Tiyatro ile tanışma hikayesini anlatan Cengiz Bozkurt ise bunun örnek olabileceğini aktardı. ODTÜ’de fizik okurken, tiyatro topluluğuna katıldığını ancak daha sonra rektörlüğün kararıyla bu topluluğun kapatıldığını söyleyen Bozkurt, fizik bölümünü bırakıp, tiyatro oyunculuğu ile devam eden hikayesini anlattı. Tiyatro topluluğunun kapanmasının hayatının akışını değiştirdiğini belirten Bozkurt, “Kapanmasa belki oyuncu olamayacaktım. Her yasakçı zihniyetin bir olumlu etkisi vardır. Yasakçı zihniyet ile kapatılan dernek, televizyon kanalları halkın iradesi karşında duramaz, duramayacaktır” dedi.
Tiyatronun sezgisel bir iş olduğunu da söyleyen Bozkurt, duygulara dayandığını ve ne hissettirdiğinin önemli olduğunu vurguladı. Tiyatronun temel sorununun oyun yazarı çıkmaması olarak da ekleyen Bozkurt, “Bu durum, tiyatro dünyamızın en büyük eksik ve yoksunluğudur. Gençlerin sorunlarını yazabildiği yetkin oyunlar çıkmıyor. Birkaç elin parmağını geçmeyen oyun yazarlarının dışında roman ve şiir uyarlaması, çeviri oluyor” diye konuştu.

Katılımcıların sorularının yanıtlanmasının ardından söyleşi sona erdi. Son bölümde ise “Oyun Yazma Programı 2024” kitapları yazarlara verildi.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

DEÜ’DE Tiyatro Coşkusu: Muhsin Ertuğrul ve Suat Taşer Ödülleri Sahiplerini Buldu

DEÜ’DE Tiyatro Coşkusu: Muhsin Ertuğrul ve Suat Taşer Ödülleri Sahiplerini Buldu

 

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü tarafından geleneksel hale getirilen 26. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü ile 41. Suat Taşer Oyun Yazma Yarışması Ödülleri sahiplerini buldu. 2025 yılı Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü yıllarca İzmir’de tiyatro kültürünün yaygınlaştırılması için çalışan duayen sanatçı Yıldız Kültür’ün olurken; bu yıl 41’incisi düzenlenen Suat Taşer Oyun Yazma Yarışması’nda sahnelenmeye değer bulunan ve ödüllendirilen oyunların sahipleri ise DEÜ Sahne Sanatları Bölümü, Drama Yazarlığı ve Dramaturji Ana Sanat Dalı öğrencileri Fuldem Özkan, Çağdaş Yılancı ve İsmail Yavuztekin oldu.

 

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü tarafından geleneksel hale getirilen 26. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü ile 41. Suat Taşer Oyun Yazma Yarışması Ödülleri sahiplerini buldu. DEÜ Sabancı Kültür Sarayı’nda gerçekleştirilen ödül törenine, DEÜ Rektörü Prof. Dr. Bayram Yılmaz’ın yanı sıra İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Pınar Okyay, DEÜ akademik/idari kadrosu ile çok sayıda öğrenci ve sanatsever katıldı. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kapsamında düzenlenen etkinlik, ‘39. Dekor-Kostüm Eskiz Maket Sergisi’nin açılışı ile başladı. Sanatseverlerin yoğun ilgi gösterdiği sergide, birinci sınıftan son sınıfa kadar DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Tasarımı öğrencileri, yıl içindeki derslerde edindikleri teknik ve estetik bilgiler doğrultusunda hazırladıkları dekor-kostüm, makyaj, eskiz ile set ve kukla tasarım çalışmalarını sergileme fırsatı buldu.

 

MUHSİN ERTUĞRUL ÖDÜLÜ YILDIZ KÜLTÜR’ÜN

2025 yılı Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü, yıllarca İzmir’de tiyatro kültürünün yaygınlaşmasına katkı sağlayan, sayısız oyun ve yapımda rol alan duayen sanatçı Yıldız Kültür’e verildi. Bu yıl 41’incisi düzenlenen Suat Taşer Oyun Yazma Yarışması’nda sahnelenmeye değer bulunan ve ödüllendirilen oyunların sahipleri ise DEÜ Sahne Sanatları Bölümü, Drama Yazarlığı ve Dramaturji Ana Sanat Dalı öğrencileri Fuldem Özkan, Çağdaş Yılancı ve İsmail Yavuztekin oldu. Kültür’e ödülünü DEÜ Rektörü Prof. Dr. Bayram Yılmaz takdim etti. Yarışmada ödül alan oyunlar ise ilk kez izleyiciyle buluştu.

 

DEÜ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 50 YAŞINDA

Törende konuşan DEÜ Rektörü Prof. Dr. Bayram Yılmaz, “Tiyatro Günleri kapsamında bu yıl 43’üncüsü düzenlenen etkinliğe ev sahipliği yapmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Ancak bu etkinlik bu sene bizim için daha anlamlı. Çünkü kurulduğu günden bu yana yetiştirdiği sayısız sanatçı ve akademisyen ile ülkemizin sanat ve bilim dünyasına yön veren Güzel Sanatlar Fakültemiz bu yıl 50’nci yaşını kutluyor. Yarım asırlık eğitim geçmişiyle Güzel Sanatlar Fakültemiz gerek akademik çalışmaları gerekse sanatsal faaliyetleri ile ülkemizde bir ekol haline geldi. Böyle bir atmosferde bu etkinliği gerçekleştirmek, bizler için de çok gurur verici. Bu vesileyle hem İzmir’de tiyatronun yaygınlaşması için çok emek vermiş olan Sayın Yıldız Kültür’ü hem de ödül kazanan tüm öğrencilerimizi bir kez daha tebrik ediyorum” dedi.

 

“DOKUZ EYLÜLLÜ OLMAKTAN GURUR DUYUYORUZ”

DEÜ’nün toplamda 18 fakülteye ev sahipliği yaptığını belirten Rektör Yılmaz, “Bu fakültelerimizin her biri ayrı ayrı bizim göz bebeğimiz. Biz kent geneline yayılan büyük ve köklü bir aileyiz. Fakültelerimizin her biri kendi ihtisas alanlarında çok güzel çalışmalara imza atıyor. Aynı zamanda toplumsal katkı misyonumuzu da göz önünde bulunduran kurumumuz, fakültelerimiz ve diğer birimlerimiz ile de hem öğrencilerimiz hem de vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap veren projeler geliştirerek, başarılarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyor. Geçtiğimiz günlerde, dünyanın en saygın yükseköğretim kurumlarından biri olan Oxford Üniversitesi ile sağlık alanında yaptığımız iş birliği anlaşması gibi uluslararası ortaklıklar da Üniversitemizin uluslararası bilim arenasında saygınlığını perçinliyor. İşte biz bu yüzden; eğitimden sağlığa, spordan sanata kadar sergilediğimiz her türlü başarıda Dokuz Eylüllü olmaktan dolayı büyük bir gurur duyuyoruz. Dokuz Eylüllü olmak gerçek bir ayrıcalıktır” şeklinde konuştu.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gölcük’te Orman Haftasında Zeytin Ağaçları Toprakla Buluştu

Gölcük’te Orman Haftasında Zeytin Ağaçları Toprakla Buluştu

Gölcük Belediyesi ve Gölcük Kent Konseyi işbirliğinde Orman Haftası kapsamında düzenlenen etkinlikte, zeytin fidanları toprakla buluşturuldu.

 

Gölcük Belediyesi ve Gölcük Kent Konseyi, Orman Haftası kapsamında etkinlik düzenleyerek fidanları toprakla buluşturdu. Etkinliğe Gölcük Belediye Başkan Yardımcısı Oktay Keler, Gölcük Kent Konseyi Başkanı Fatih Bayram, Kent Konseyi Kadın Meclisi üyeleri ve vatandaşlar katıldı. Atatürk Mahallesi 19 Mayıs Spor Kompleksi yanındaki yeşil alanda düzenlenen etkinlikte çok sayıda zeytin fidanı dikildi.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Hormonlar vücudun orkestra şefleri

Hormonlar vücudun orkestra şefleri

 

Büyümeden üremeye, kan şekeri seviyesinden su dengesine kadar hayati pek çok fonksiyon; böbrek üstü bezleri, tiroit, pankreas ve hipofiz gibi organlarda üretilen hormonlar tarafından yönetiliyor. Bu yüzden hormon seviyelerindeki değişikliklerin yaşlanma hızını etkilediğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın, “Vücudumuzun adeta orkestra şefi olan tiroit hormonu yaşla beraber yoruluyor ve desteğe ihtiyaç duyuyor. Özellikle kadınlarda 50 yaşından sonra sağlıklı yaşlanmanın temel taşlarından biri hormon dengesinin korunmasıdır. Bunun için de dengeli beslenme, düzenli egzersiz, stres yönetimi ve sağlık kontrolleri kaçınılmazdır” dedi.

 

Yeterli desteğin ve özenin gösterilmediği durumlarda tembel, hantal ve metabolizması yavaşladığı için kilo veremeyen bir vücudun bizi beklediğini hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın, “Büyüme hormonumuz azaldığı için gençlik iksirimizi kaybediyoruz, cinsiyet hormonlarımız azaldığı için cinsel isteğimiz yerle bir oluyor. Genellikle 45-50 yaş aralığından sonra başlayan bu hormonal değişimler yüzünden kemik yoğunluğunda azalma, kas kaybı ya da bağışıklığın zayıflaması gibi birçok biyolojik değişim ortaya çıkıyor” dedi.

 

Hormonlar yaşlanmayla beraber düzensizleşiyor

En çok şikâyet edilen konulardan biri olan yağ birikiminde, hormonların rolünün çok büyük olduğunu belirten Prof. Dr. Fulya Akın, “Özellikle kan şekeri seviyesini dengeleyen insülinin, beyne tokluk sinyali gönderen leptinin ve strese verilen tepkiyi düzenleyen kortizolün aşırı yükselmesi yağ birikimini tetikleyebilir” açıklamasında bulundu.

Yaş ilerledikçe, hormonal sistemde bazı değişimlerin yaşanmasının çok doğal olduğunu ve birçok yaşa bağlı sağlık sorununun temelinde bu durumun yattığını paylaşan Akın, yaş almaktan en çok etkilenen hormonları sıraladı:

 

Östrojen ve progesteron: Menopoz dönemine girilmesiyle birlikte östrojen ve progesteron seviyeleri önemli ölçüde azalır. Bu durum sıcak basması, uyku bozuklukları, kemik yoğunluğunda azalma ve kardiyovasküler hastalık riskinin artması gibi sorunlara yol açabilir.

Testosteron: Erkeklerde yaşla birlikte azalan testosteron üretimi; kas kütlesi kaybı, enerji düşüklüğü, cinsel isteksizlik ve ruh halinde dalgalanmalara sebep olabilir.

Kortizol: Kronik stres ve yaşlanma, kortizol seviyesinin sürekli yüksek kalmasına neden olur. Kortizol uzun vadede bağışıklık sistemini baskılayarak iltihaplanmayı artırabilir ve kilo alımına zemin hazırlayabilir.

İnsülin: Yaşla birlikte azalan insülin duyarlılığı; metabolik sendrom, tip 2 diyabet ve obezite gibi kronik hastalıklara yatkınlığı artırır.

Tiroid: Yaşlanma sürecinde tiroid fonksiyonları da yavaşlar. Bu durum metabolizmanın yavaşlamasına, enerji düşüklüğüne ve kilo artışına davetiye çıkarır.

 

Sağlıklı yaşam ve doğru takviyelerle yaşlanmanın etkileri azaltılabilir

Hormon düzeylerinde gerçekleşmesi beklenen değişikliklerin bilinmesinin alınabilecek önlemler açısından kıymetli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fulya Akın, “Örneğin, insülin direncinin neden olabileceği olumsuz durumlardan korunmak için kilo kaybı ve egzersiz gerekir. Bunun için de Dünya Sağlık Örgütü’nün haftanın üç gününde toplam 150 dakikalık tempolu yürüyüş tavsiyesi göz önünde bulundurulabilir. Hiperparatiroidi, hipertiroidi ve hipotiroidi sıklıkla gözden kaçan tablolar şeklinde ortaya çıkar. Tiroid bozukluklarıyla oldukça sık karşılaşılmasına rağmen genellikle tanısı gecikir. Tiroid açısından erken tanıyla hormon replasmanı sorunları önlenebilir. Diyabete karşı ise yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi çok önemlidir. Kan şekerinin yol açabileceği vasküler ve nörolojik komplikasyonlar bu sayede geciktirilebilir. Menopoz, kemik erimesine zemin hazırlayabileceği için kalsiyum ve d vitamininden zengin beslenme ve güneşten doğru faydalanma ile bu kötü sonuçlar önlenebilir. Yaşlı erkeklerde cinsiyet hormonlarının azalması üzerinde pek durulmaz ancak doğru tanı ve tedavi ile cinsel isteksizlik de ortadan kaldırılabilir” dedi.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çankaya Belediyesi’nin 24. Tek Kişilik Oyunlar Festivali Sona Erdi

Çankaya Belediyesi’nin 24. Tek Kişilik Oyunlar Festivali Sona Erdi

“Tek Kişilik Oyunlar” Dünya Tiyatrolar Günü’nde kapanış yaptı.

Çankaya Belediyesi, bu yıl 24’üncüsü düzenlenen Tek Kişilik Oyunlar Festivalini birbirinden renkli oyunlarla uğurladı. Çankaya’nın kültür merkezleri, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde festivalin kapanış oyunlarına ev sahipliği yaptı.

 

Çankaya Belediyesi, “24. Tek Kişilik Oyunlar Festivali”ne ev sahipliği yaptı. 22 Mart’ta perde diyen festival, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde kapanış oyunlarını sahneledi. Çankaya’nın kültür merkezlerinde birbirinden renkli oyunları ve atölyeleri Başkentlilerle buluşturan festival bu yıl, çok erken yaşta hayatını kaybeden tiyatrocu Mustafa Ahmed Yuvanç anısına gerçekleşti.

 

ÜNLÜ ESERLER TİYATRO SAHNESİNDE CANLANDI

Çankaya Belediyesi tarafından bir klasik haline gelen Tek Kişilik Oyunlar Festivalinde, ünlü eserler tiyatro sahnesine taşındı. Festivalin bu yılki programında, hem yetişkinlere hem de çocuklara yönelik oyunlar yer aldı. 22 Mart tarihinde Yılmaz Güney Sahnesinde Reha Özcan Kumpanyasının sahnelendiği “Bir Garip Orhan Veli” oyunu ile başlayan festivalde, Aralık Sahne imzasını taşıyan “Kürk Mantolu Madonna”, İn Oyuncuları’nın hazırladığı “Bir Mülazım Artist Afife Jale”, Kinesis Kültür Sanat’ın hazırladığı “Ayakkabılar”, Ankara Barosu & Perde Sanat Tiyatrosu’nun hazırladığı “Mesaiden Sonra Tiyatro”, Ankara Simurg Oyuncuları’nın hazırladığı “Hayyam” ve Talimhane Tiyatrosu’nun “Harika Şeyler Listesi” oyunları tiyatro severlerle buluştu.

 

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde ise festivalin kapanış oyunları sahnelendi. Tiyatro İklimler tarafından oyunlaştırılan “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” Yaşar Kemal Kültür Merkezinde, Opus Görsel Sanatlar’ın hazırladığı “İstanbul’un En Güzel Kızı” Yılmaz Güney Sahnesi’nde ve BKM Mutfak’ın hazırladığı “Meraklısı İçin Öylesine Bir Hikâye” ise Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Çankayalılarla buluştu.

 

ONUR ÖDÜLÜ ÖZGE YUVANÇ’A TAKDİM EDİLDİ

Mustafa Ahmet Yuvanç anısına düzenlenen Onur ve Tiyatro Emekçileri ödülleri de festival kapsamında sahiplerini buldu. Mustafa Ahmet Yuvanç Onur Ödülü, kızı Özge Yuvanç’a takdim edildi. Koray Ergun Emek Ödülü kızı Deniz Ergun’a, Nazan Celebci Emek Ödülü Turgay Ön’e, İlkay Eser Emek Ödülü ise annesi Sevim Eser’e sunuldu. Tiyatro sanatına katkılarından dolayı Sıtkı Tekmen, Murat Atmış ve Ferhat Kızıloğlu’na kendi isimlerine ithaf edilen Emek Ödülleri verildi.

 

ÇOCUK OYUNLARI DA YER ALDI

Festivalde, yetişkinlerin yanı sıra çocuklara yönelik oyunlar da sahnelendi. Bu Yapım’ın sahnelediği Miyav ve Özgür Sahne tarafından oyunlaştırılan Yalancı Maymun, aileleriyle birlikte tiyatro izleyen miniklere keyifli anlar yaşattı.

 

ATÖLYELER İÇİN SANAT MERKEZLERİ KAYIT ALACAK

Tek kişilik oyunların sanatseverlerle buluştuğu festival kapsamında atölye çalışmaları ve eğitim etkinlikleri de düzenlenecek. Tiyatroda Aksiyon, Oyunculukta Beden Kullanımı ve Oyunculukta Meisner Tekniği gibi atölye çalışmalarının yapılacağı festivalde, Ankara’nın Tiyatro Tarihi (İyi Bir Seyirci Olmak) eğitimi de verilecek. Sanatçı adayları Yılmaz Güney Sahnesi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi ve Yaşar Kemal Kültür Merkezine başvurarak kayıt yaptırabilecek.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bayramda sıla-i rahim çağrısı!


Bayramda sıla-i rahim çağrısı!

Prof. Dr. Reşat Öngören,

“Sıla-i rahim hayatı güzelleştirir, ömrü bereketlendirir!”

Akrabalık bağlarını güçlendirmenin hem bireysel hem de toplumsal hayata getireceği olumlu etkilere vurgu yapan uzmanlar, bayramların bu özel bağları pekiştirmek için bir fırsat olduğunu belirtti.

Günümüz şartlarında ana-baba ve akrabadan uzak yerlerde hayatını kazanmak durumunda olanlar için bayramların sıla-i rahim adına bir fırsat olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Küçük hediyelerle başta anne ve babalar olmak üzere akrabayı ziyaret etmek, büyüklerin hayır duası, küçüklerin sevgisini kazanmak esasen bayramı gereği gibi yaşamak anlamına gelir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, bayramda akrabalar ile güzel ilişki kurmak yani sıla-i rahim konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

Akrabalar ile güzel ilişkiler kuranlar ilâhî rahmetten nasiplerini alacaklar

Akrabalık bağlarını yaşatmayı, akrabaların birbirini ziyaret etmesini ve iyi ilişkiler kurmasını ifade eden sıla-i rahimin, ilişki anlamına gelen “sıla” ile akrabalık bağı anlamında kullanılan “rahim” kelimelerinden oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Rahimin sözlükteki karşılığı ana rahmidir. Peygamber Efendimiz Allah’ın şefkat ve merhamet eden anlamındaki Rahmân ismiyle sıla-i rahim arasında ilişki kurmuş, akrabalar ile güzel ilişkiler kuranların ilâhî rahmetten nasiplerini alacaklarına, ihmal edenlerin ise rahmetten yoksun kalacaklarına işaret etmiştir. Hatta sıla-i rahmin Müslüman olmayan yakın akraba için de geçerli olduğunu vurgulamıştır. ‘Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz’ meâlindeki âyetin (el-Mümtehine 60/8) buna işaret ettiğini belirtmiştir.” dedi.

İlişkiyi kesenlerle de akrabalık bağları sürdürülmeli

Hadis-i şerifte sıla-i rahmin Allah’a şirk koşmamak, namaz kılmak, zekat vermek gibi dinin temelini oluşturan kurallarla birlikte anıldığını, bir sahabenin “Beni cennete götürecek bir iş söyler misiniz?” şeklindeki sorusuna Hz. Peygamberin “Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; namazını kılar, zekâtını verirsin ve akrabanı gözetirsin” diye cevap verdiğini kaydeden Prof. Dr. Reşat Öngören, şöyle devam etti:

“İslam’ı sevgi ile yaşamayı ve yaşatmayı hedefleyen tasavvufun temel prensipleri arasında ‘incitmemek ve incinmemek’ anlayışı vardır. Buna göre insan öncelikle ‘incitmemeyi’ hedeflemelidir. İncitmemeyi başarmak kullar arasında sevginin doğmasını ve güçlenmesini sağlar. Bununla birlikte karşı taraftan incitici tavırlar geldiğinde, aradaki sevgi bağlarının kopmaması adına ‘incinmemeyi’ de başarmak gerekir. Nitekim rahmet peygamberi efendimiz çok önemsediği sıla-i rahim konusunda, ilişkiyi kesenlerle de akrabalık bağlarının sürdürülmesini; sıla-i rahmin kesilmemesini istemiş, bu hususta karşılık beklenmemesi gerektiğini bildirmiştir. Akrabalar arasında sevginin artmasına vesile olacağı için yardımlaşma (sadaka) ile ilgili kendisine sorulan bir soruya: ‘Sadakanın en güzeli akrabaya verilendir, çünkü bunda bir sadaka, bir de sıla-i rahim sevabı vardır’ buyurmuştur.”

Sıla-i rahim hayatı güzelleştirir, ömrü bereketlendirir:

Sevginin olduğu yerde hayatın değerinin artacağını ve sevginin insanın ömrünü bereketlendireceğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, “Zira bazı hadislerde sıla-i rahmin ömrü uzatacağı müjdesi verilmiştir. Bu tür müjdeli haberler üzerine eğilen İslam âlimleri, ‘Allah dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır’ meâlindeki âyete (er-Ra‘d 13/39) dayanarak, bir kimse için takdir ettiği ömrü Hz. Allah değiştirerek daha uzun yaşamasını lütfedebilir ya da ‘Allah böylelerine arkasından dua edecek hayırlı nesiller verir’ şeklinde açıklamışlardır.” diye konuştu.

Bayramlar ve sıla-i rahim

Günümüz şartlarında ana-baba ve akrabadan uzak yerlerde hayatını kazanmak durumunda olanlar için bayramların sıla-i rahim adına bir fırsat olması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Küçük hediyelerle başta anne ve babalar olmak üzere akrabayı ziyaret etmek, büyüklerin hayır duası, küçüklerin sevgisini kazanmak esasen bayramı gereği gibi yaşamak anlamına gelir. Unutmamak gerekir ki iyiliği artırmak sevgiyi çoğaltır, sevginin canlandığı yerde dayanışma ruhu da güçlenir. Hayatın zorlukları bu şekilde daha kolay aşılabilir. Sevginin çoğalması demek hayatın güzelleşmesi demektir.” şeklinde sözlerini tamamladı

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı