Aylık arşivler: Nisan 2025

İstanbul’daki Taksilerde Karbon Nötr Yolculuk Dönemi

İstanbul’daki Taksilerde Karbon Nötr Yolculuk Dönemi

Fibabanka’nın iştiraki cOmmited, Pavo ve Sipay ile yaptığı iş birliğiyle İstanbul’daki taksilere karbon nötr yolculuk altyapısı sunarak sürdürülebilir ulaşıma öncülük ediyor. 

Fibabanka’nın yüzde 100 iştiraki olan cOmmited Danışmanlık A.Ş. ile Pavo ve Sipay, yüksek yolcu trafiğine sahip İstanbul’da hizmet veren taksilerde karbon nötr yolculuk dönemini başlatmak için güçlerini birleştirdi. Bu proje sayesinde yolcular, yaptıkları taksi yolculuklarında oluşan karbon emisyonlarını kolaylıkla telafi edebilecek ve sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunabilecekler.

cOmmited.app’in yolculuk esnasında gerçek zamanlı emisyon ölçüm teknolojisi sayesinde, her taksi yolculuğuna ait karbon ayak izi otomatik olarak hesaplanıyor. Pavo ve Sipay iş birliğiyle geliştirilen yeni ödeme altyapısı, kullanıcılara yolculuk sonunda karbon salımlarını dengelemeleri için anında bir “emisyon dengeleme” (gönüllü karbon azaltım sertifikası) seçeneği sunuyor. Yolcular, yolculuklarının oluşturduğu karbon miktarını ve emisyon dengeleme bedelini uygulama ekranında net bir şekilde görebiliyor; dilerlerse bu bedeli tek tıkla ödeyerek karbon emisyonlarını dengelemiş oluyor.

cOmmited Yönetim Kurulu Üyesi ve Fibabanka Yatırımlar Direktörü Canefe Tatlısu, projeyle ilgili olarak şunları söyledi: “commited.app, Fibabanka’nın kurum içi girişim projesi olarak hayata geçirilmiş yenilikçi bir sürdürülebilirlik platformudur. Amacımız, bankacılık sektöründe edindiğimiz deneyimi ve teknolojik altyapıyı kullanarak çevresel sorunlara çözüm üretmek ve sürdürülebilirliği günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası hâline getirmektir. İstanbul’daki taksilerde hayata geçirdiğimiz karbon nötr yolculuk uygulaması, bu vizyonumuzun somut bir örneği. Tüm sektör paydaşlarını iklim dostu çözümlerle güçlerini birleştirmeye davet ediyoruz.” 

             Pavo Genel Müdürü Ercan Taşkesen, Pavo’nun sunduğu ödeme çözümlerinin gücüne dikkat çekti: “Pavo olarak teknoloji ve inovasyonla kullanıcı deneyimini iyileştirmeye odaklanıyoruz. Bu iş birliği sayesinde, yolcuların sadece birkaç dokunuşla hem ödeme işlemini tamamlaması hem de karbon emisyonlarını dengelemesi mümkün hâle geldi.”

             Sipay Yönetim Kurulu Başkanı, Nezih Sipahioğlu ise şöyle konuştu: “Fintek sektörünün öncülerinden biri olarak hem sürdürülebilirlik hedeflerine hem de teknolojik inovasyona yatırım yapıyoruz. İstanbul’daki taksilerde hayata geçen karbon nötr yolculuk uygulaması, finansal teknolojilerin ve dijital ödeme sistemlerinin yeşil dönüşüm çabalarına nasıl aktif katkı sağlayabileceğini göstermesi bakımından son derece önemli. Bu iş birliğiyle, milyonlarca yolcunun karbon ayak izini azaltmasına destek olmaktan gurur duyuyoruz.”

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Konforculuk küresel bir hastalık halinde artıyor!

Konforculuk küresel bir hastalık halinde artıyor!

Günümüzde konforculuğun yaygınlaşmasının, insan sağlığı için de ciddi bir tehdit haline geldiğini kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Rahatlık hastalıkları olarak tanımlanan bir kavram var. Beş temel rahatlık hastalığı tanımlanmış. Bunlardan ikisi fiziksel, üçü ise psikolojik ya da psikiyatrik rahatsızlıklardır. Fiziksel hastalıklar arasında obezite ve hareketsizlik kaynaklı hastalıklar yer alıyor.” dedi.

Kötülüğün sebeplerinden birisinin de insandaki konformist eğilimler olduğunu vurgulayan Tarhan, konforculuğa karşı en önemli önerinin, kişinin sadece bireysel faydayı değil, toplumsal faydayı da gözetmesi olduğunu söyledi. 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konforculuk konusunu değerlendirdi.

Konforculuk küresel olarak bir hastalık halinde arttı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Konfor kavramının, “konforculuk” ya da “konformizm” olarak da bilindiğini dile getirerek, “Konfor, kişinin kendi rahatına düşkünlüğü şeklinde tanımlanabilir. Konfor alanı ise kişinin kendini en rahat ve güvende hissettiği alanı ifade eder. Türkçede ‘rahatlık’ veya ‘rahatına düşkünlük’ kavramları, konforculuğu karşılıyor. Konforculuk küresel olarak bir hastalık halinde arttı. Aslında bu durum, modernizmin doğal bir sonucudur ve şaşırtıcı değildir. Teknolojik gelişmeler, ekonomik refahın artışı, toplumsal normlardaki değişimler, değer yargılarının evrimi ve beklentilerin farklılaşması gibi etkenler konforculuğu beslemiştir. Eğitim sistemi de bu süreci teşvik eden unsurlardan biri. Sadece kendi rahatını düşünen, birey odaklı bir yaşam anlayışı yaygınlaşmıştır. Bireysel faydayı toplumsal faydaya tercih ettiren yaklaşımlar küresel olarak konforculuğu teşvik etti.” dedi.

Beş temel rahatlık hastalığı tanımlanmış

Günümüzde konforculuğun yaygınlaşmasının, insan sağlığı için de ciddi bir tehdit haline geldiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Rahatlık hastalıkları olarak tanımlanan bir kavram var. Beş temel rahatlık hastalığı tanımlanmış. Bunlardan ikisi fiziksel, üçü ise psikolojik ya da psikiyatrik rahatsızlıklardır. Fiziksel hastalıklar arasında obezite ve hareketsizlik kaynaklı hastalıklar yer alıyor. Kalp-damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve diğer kronik rahatsızlıklar, yaşam tarzındaki hatalar nedeniyle ortaya çıkıyor. Özellikle ileri yaşlarda tıbbın üzerine büyük bir yük getiren birçok hastalığın kökeninde, genç yaşlardan itibaren yapılan yanlış beslenme ve hareketsiz yaşam yatıyor.” diye konuştu.

Psikiyatrik rahatlık hastalıkları neler?

Psikiyatrik rahatsızlık hastalıklarına gelince, bunlardan birincisinin bağımlılık olduğunu ve kişi zahmetten kaçınıp kolay yoldan hazza yöneldiğini, emek vererek, yorularak ve anlam arayarak mutlu olmak yerine, anlık tatmin sağlayan bağımlılık yapıcı maddelere ya da davranışlara yöneldiğini anlatan Prof. Dr. Tarhan, “İkincisi ise yalnızlıktır. Yalnızlığın temelinde de rahatlığa kaçma eğilimi yatar. Mesela eşiyle problemleri çözmek yerine ‘Boş ver, kendini düşün, sen önemlisin’ anlayışına kapılan birey, kolay yolu seçerek ilişkisini sonlandırabilir. Aynı şekilde, çocuk eğitimi gibi emek gerektiren bir süreçle uğraşmak yerine, ilgisiz kalmayı tercih eden ebeveynler, zamanla çocuklarıyla olan bağlarını kaybeder. Sonuç olarak, aile bağları zayıflar ve bireyler yalnızlaşır.” şeklinde konuştu.

Neden kötülük sıradanlaştı?

Kötülüğün sıradanlaşmasına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Peki, neden kötülük sıradanlaştı? Kötülük karşısında insanlar ‘Kurulu düzen böyle istiyor’ diyerek rahatlarına düşkünlük gösterdiler ve kolay yolu seçtiler. Kötülüğe uyum sağlamak, olağan bir durum olarak kabul edildi. Oysa kötülüğü yapanlar, olağanüstü bir baskı altında değiller ya da onları kötülük yapmaya zorlayan aşırı bir etken yok. Aslında rahatlarını terk etmeme endişesiyle, rahatlarını kaybetme, sahip olduklarını kaybetme endişesiyle haksızlığa sessiz kalıyorlar, kötülüğe sessiz kalıyorlar. Kötülüğün sebeplerinden birisi de insandaki konformist eğilimlerdir.” ifadesinde bulundu.

Sahip olduklarını kaybetme korkusuyla kötülüğe karşı ses çıkaramıyorlar…

İnsanların bireysel olarak yaşamaya uygun yaratılmadığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Nörobilim araştırmaları da bunu doğruluyor. İnsan beyni, sosyal olarak onaylanmadığında tehlike devreleri harekete geçiyor. Bir kişi yalnız hissettiğinde, beynindeki bu tehlike devreleri aktifleşiyor ve topluma uyum sağlamak için taviz vermeye başlıyor. Kötülüğü görmemezlik yapıyor. İnsanlar sahip olduklarını kaybetme korkusuyla uyum sağlama çabasına giriyor ve kötülüğe karşı ses çıkaramıyorlar.” dedi.

Konforu kaybetmemek için tavizler veriyorlar…

İnsanların, konforunu kaybetmemek için hareket ettiklerini, bu durumun psikolojik savaş stratejilerinde de aynı olduğunu, güç sahiplerinin, insanları manipüle etmek için onlara sürekli vererek belli bir makama getirdiklerini ve o makamı koruma kaygısıyla da onları köleleştirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Bu, güç sahiplerinin en sık kullandığı psikolojik savaş yöntemlerinden biridir. Kişi, gönüllü ama mecburi bir şekilde tavizler vermeye başlar. Zamanla hatalar yapar ve bu hatalar zincirleme bir şekilde devam eder. İnsan beyni uyum sağlamaya programlanmıştır.” diye anlattı.

Kişi yalnız olmadığını anlarsa kendini güvende hisseder

İnsanların yalnız kaldığı zaman beyindeki tehlike devreleri harekete geçtiği için korku yaşamaya başladığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bir insan, bir sistemin veya bir anlamın parçası olduğunu hissederse, onaylandığını fark ettiğinde yalnız olmadığını anlar ve kendini güvende hisseder. Gerçek konfor da burada başlar. Ancak bu, kısa vadeli ve ilkel bir konfordur. Peki, akıllı insanın konforu nedir? Daha büyük resmi görerek, uzun vadeli bir konfor sağlamaktır. Tıpkı teknolojideki varsayılan (default) modlar gibi, insan beyninde de doğuştan gelen bir uyum sağlama mekanizması vardır. İnsan, hayata adapte olabilmek için bazı bilgi ipuçlarına ihtiyaç duyar. Ancak sadece bilgi değil, normatif bilgi ipuçları da gereklidir. Hayatı öğrenmek için başkalarına bakıyoruz.” diye konuştu.

Evlilikte de boşanma bir alternatif değil, bir sonuç!

Konforculuğun, insanın empati becerisini ve toplumsal bağları zayıflattığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Empati, ‘Başkalarının hakkı nerede başlıyor, benim hakkım nerede bitiyor?’ sorusunu sormayı gerektirir. Fakat günümüzde bazı yaşam koçları ve hatta bazı psikologlar, insanlara sürekli ‘Sen önemlisin, boş ver eşini, partnerini, çocuğunu, aileni…’ gibi bireyci mesajlar veriyor. Aile kutsal değil, sen kutsalsın diyerek bireyi merkeze koyuyorlar. Bu yaklaşım, boşanma oranlarının artmasına ve yalnızlığın yaygınlaşmasına neden oluyor. Oysa sağlıklı bir ilişkide asıl önemli olan ‘Nasıl anlaşabiliriz?’ sorusuna odaklanmaktır. Karşı taraf kötü niyetli değilse, onunla uyum sağlamaya çalışmak en ideal yaklaşımdır. Ayrılmak, gitmek kolaydır, ancak bunun sonucunda yalnızlık ve başka sosyal problemler ortaya çıkabilir. Evlilikte de boşanma bir alternatif değil, bir sonuçtur. Tüm yollar denendikten sonra kaçınılmaz hale gelirse, elbette kabul edilebilir. Ancak önemli olan, tüm çabaları göstermeden, ilk fırsatta vazgeçmemektir.”

Mizaçlar farklı olabilir, ancak ortak bir gelecek için uyum içinde hareket etmek mümkün!

Küresel çapta yalnızlığın artmasının en büyük nedenlerinden biri, bireyselliğin benmerkezcilik olarak algılanması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Ne yazık ki, eski psikoloji ekolleri de bu anlayışı desteklemiştir. Ancak yeni psikoloji ekolleri, özellikle mindfulness çalışmaları ve üçüncü nesil psikoterapiler, bu bakış açısını değiştirmeye çalışmaktadır. Önemli olan, farklı karakterlere sahip insanları ortak bir amaç doğrultusunda bir arada tutabilmektir. Bir evlilikte mizaçlar farklı olabilir, ancak ortak bir gelecek için uyum içinde hareket etmek mümkündür. Aynı durum iş hayatı için de geçerlidir. Bir şirkette çalışırken herkesin sizin gibi düşünmesini beklemek, huzursuzluk oluşturur. Oysa kişileri oldukları gibi kabul etmek hem kendine hem de çevrene saygı göstermek anlamına gelir. Ne ezmeli ne de ezilmelisin. Önemli olan, ortak bir amaç uğruna birlikte çalışabilmektir.” dedi.

Konfor bireysel olabildiği gibi grupsal da oluyor! 

Konforun sadece bireysel bir kavram olarak anlaşıldığını oysa bireysel konforun ötesinde, grupsal konforun da var olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Çünkü insan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Daha önce belirttiğim gibi, onaylanmadığında ve yalnız kaldığında beyindeki tehlike devreleri harekete geçer. Bu durum kişide kaygıyı artırır, depresif hissetmesine ve mutsuz olmasına neden olur.” ifadesinde bulundu.

Aile güvende olduğunda, birey de güvende olur!

Uyumun oluşması için ortak bir amacın gerekli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Günümüzdeki uyumsuzluğun temel sebebi amaçsızlıktır. İnsanlar yalnızca kendi bireysel hedeflerine odaklandığında, toplumsal uyum bozulur. Konforculuğa karşı en önemli öneri, kişinin sadece bireysel faydayı değil, toplumsal faydayı da gözetmesidir. Aile güvende olduğunda, birey de güvende olur.” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Doğuş Çay’ın ‘Ali Sunal’lı 5’inci reklam filmi yayında!

Doğuş Çay’ın ‘Ali Sunal’lı 5’inci reklam filmi yayında!

 

Türkiye’nin en büyük özel sektör çay üreticisi Doğuş Çay, sevilen oyuncu Ali Sunal’ın oynadığı 5’inci reklam filmini yayınladı. Yapımcılığını Shortcut Production’ın üstlendiği ve ‘Çayın Güzelinin Peşindeyiz!’ sloganıyla yayınlanan reklam filminde markette tüketicilerin karşısına çıkan Sunal, bu kez çocukların ‘Neden Doğuş Çay?’ sorusunu markanın Türk damak tadına uyan lezzeti, ideal rengi ve kendine özgü kokusunu vurgulayarak yanıtlıyor. Doğuş Çay, aynı dönemde hazırladığı 2 kısa filmde ise sözü bu kez, Ali Sunal’ın izinden giderek markete gelen Doğuş Çay tiryakilerine veriyor

 

 

Türkiye’nin en büyük özel sektör çay üreticisi olan ve sektörde bu yıl 40’ıncı yılına giren Doğuş Çay, yeni reklam filmiyle tüketicilerin karşısına çıktı. Sevilen oyuncu Ali Sunal ile marka yüzü olarak anlaşarak bugüne kadar bir dizi reklam filmine imza atan Doğuş Çay, kampanyalara gelen yoğun ilgiyle birlikte kendisinin rol aldığı 5’inci ve son reklam filmini tüketicilerle buluşturdu. 

Çayın güzelinin peşine düşen Sunal, bu kez markette

 

Ünlü oyuncu Ali Sunal’ın bu kez markette Doğuş Çay standını ziyaret ettiği ve burada çocukların ilgisiyle karşılaştığı reklam filminin yapımcılığını Shortcut Production, yönetmenliğini ise Levent Onan üstlendi. ‘Çayın Güzelinin Peşindeyiz!’ sloganıyla yayınlanan reklam filminde Sunal, çocukların “Neden Doğuş Çay?” sorusunu “Önce rengine bakacaksın; sonra koklayacaksın, yudumlayacaksın”şeklinde yanıtlayarak markanın Türk damak tadına uyan lezzeti, ideal rengi ve kendine özgü kokusuna duyduğu bağlılığı yansıtıyor.

Sunal’ın doğallığı ve samimi enerjisiyle çayın güzelinin peşine düştüğü lezzet yolculuğu ise yeni değil. Daha önce rol aldığı Doğuş Çay’ın reklam filminde lezzet yolculuğuna çay bahçelerinde başlayan Sunal, seri boyunca sırayla Doğuş Çay’ın Rize’deki fabrikasını ziyaret etmiş, ardından evinde arkadaşlarına da çay demleyerek kendisi gibi Doğuş Çay tiryakileriyle bir araya gelmişti. Sunal’ın yolculuğunun son durağı olan yeni reklam filmi, öncekiler gibi yoğun ilgi gördü. 

Sözü Doğuş Çay tiryakilerine bırakan 2 kısa film de beğenildi

Doğuş Çay’ın reklam serisinde Ali Sunal’lı reklamların hemen ardından hazırlanan 2 kısa film de aynı dönemde yayınlanarak izleyicilerin beğenisini kazandı. “Söz şimdi de Doğuş Çay tiryakilerinde!” sloganıyla yayınlanan bu kısa filmlerde;tıpkı Ali Sunal gibi markette Doğuş Çay standının önünde izleyicilerin karşısına çıkan iki çay sever, “Her pakette aynı kaliteyi istiyorum” ve “Ben Doğuş Çay diyorum,çay bizim kırmızı çizgimiz” diyerek markayla ilgili beğenilerini paylaşıyor.

 

Reklam Filmi Künyesi:

 

Marka: Doğuş Çay

Yaratıcı Ajans: Kemal BAŞ

Yapım Evi: Shortcut Production

Post Prodüksiyon: IPD Post Production

Yönetmen: Levent ONAN

Görüntü Yönetmeni: Veli KUZLU

Müzik & Ses Dizaynı: Elec-Trip Jingles

Pazarlama Direktörü: Harika KARAKAN BATALLI

Pazarlama Müdürü : Mustafa DARAL

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

‘Oklahoma City Saldırısı: Amerika’da Bir Gün’

‘Oklahoma City Saldırısı: Amerika’da Bir Gün’ 

Art Arda Yayınlanacak 3 Bölümüyle 8 Nisan Cuma 20.00’de National Geographic Ekranlarında!

 

19 Nisan 1995’te Oklahoma City, ABD tarihinin en yıkıcı terör saldırılarından biriyle sarsıldı. Alfred P. Murrah Federal Binası’na yapılan ve tüm ülkeyi derinden etkileyen saldırıda 168 can kaybı yaşanırken yüzlerce kişi de yaralandı. Saldırının 30. yılında, ‘Oklahoma City Saldırısı:  Amerika’da Bir Gün’, belgesel serisi, o kara günü bizzat yaşayanların gözünden aktarıyor. Hayatta kalanlar, ilk müdahale ekipleri ve bölge sakinleri, bu acı olayla ilgili cesaret dolu hikâyelerini paylaşıyor.

 

“Oklahoma City Saldırısı: Amerika’da Bir Gün”, art arda yayınlanacak üç bölümüyle 8 Nisan Cuma günü saat 20.00’de National Geographic ekranlarında izleyicilerle buluşuyor.

 

Bilimin, keşfin ve hikâye anlatımının gücüne inanarak 130 yılı aşkın bir süredir dünyanın en güvenilir markalarından biri olmayı sürdüren National Geographic’in birbirinden iddialı yapımlarını D-Smart, Digiturk ve TOD, KabloTV, S Sport Plus, Tivibu ve TV+ platformlarından izleyebilirsiniz.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ege Üniversitesi, Pediatrik Toroskopi alanında dünyaca ünlü cerrahları ağırladı

Ege Üniversitesi, Pediatrik Toroskopi alanında dünyaca ünlü cerrahları ağırladı

 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ege Üniversitesi Deney Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Ege Üniversitesi Medya Uygulama ve Araştırma Merkezi, Türkiye Çocuk Cerrahları Derneği, European Pediatric Surgeons’ Association (EUPSA), European Society of Paediatric Endoscopic Surgeons (ESPES) ve International Pediatric Endosurgery Group (IPEG) iş birliğinde  “Ege Üniversitesi Uluslararası İleri Düzey Pediatrik Toroskopi Çalıştayı” gerçekleştirildi.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı ev sahipliğinde gerçekleştirilen çalıştaya çocuk cerrahisi alanında dünya çapında tanınan uzman isimler katıldı. Sağlık ve bilim iletişimi alanındaki başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken Ege Üniversitesi Medya Uygulama ve Araştırma Merkezi (EGEMM) tarafından “Ege Üniversitesi Uluslararası İleri Düzey Pediatrik Toroskopi Çalıştayı” kapsamında eş zamanlı ameliyatların yer aldığı programın canlı yayınını başarıyla yapıldı.

Çalıştayın koordinatörlüğünü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zafer Dökümcü üstlendi. Çalıştay kapsamında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı 1 ve 4 numaralı ameliyathanelerinde aynı anda gerçekleştirilen cerrahi girişimler,  Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Muhiddin Erel Amfisindeki katılımcılara canlı olarak aktarıldı.

“Dünya çapında cerrahlar deneyimlerini paylaştı”

Çalıştaya, çocuk cerrahisi alanında dünya çapında tanınan uzman isimler katıldı. Çalıştay kapsamında; Dr. Dariusz Patkowski, Dr. Steven Rothenberg, Dr. Arnaud Bonnard ve Dr. Satoshi Ieiri gibi alanında uzman ünlü hekimler, ameliyatlarını başarıyla gerçekleştirdi.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Soner Sarıkabadayı’dan Yeni Hit! ‘Dönemem Ona’ Çıktığı Gün YouTube Trendlerinde

Türk pop müziğinin hit makinesi Soner Sarıkabadayı, yeni şarkısı “Dönemem Ona” ile yine zirveye oynuyor! Şarkının video klibi, yayınlandığı gün YouTube trendlerinde ilk 5’e girerek büyük ilgi gördü.

Söz ve müziği kendisine ait olan “Dönemem Ona”, güçlü melodisiyle dinleyicileri etkisi altına alırken, klibi de izleyicilerden tam not aldı. Soner Sarıkabadayı, bu yeni hit ile müzik listelerinde uzun süre adından söz ettireceğe benziyor!

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akseki’de alabalık tesisi kurulacak

Akseki’de alabalık tesisi kurulacak
Antalya Büyükşehir Belediyesi şimdi de
alabalık yetiştiriciliğini yaygınlaştıracak
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in yerelden kalkınma hamlesi
doğrultusunda tarım ve hayvancılığa desteği aralıksız sürüyor. Antalya Büyükşehir
Belediyesi, Akseki’de alabalık yetiştiriciliğini de desteklemek ve yaygınlaştırmak üzere
çalışma başlattı.

Antalya Büyükşehir Belediyesi Akseki’de alabalık çiftliği kurmak için çalışma başlattı.
Kurulacak tesis için Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Jale Korun,
Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, Prof. Dr. Nalan Gökoğlu,
Emekli Öğretim Üyesi Ferhat Çağıltay’ın katılımıyla oluşturulan ekip, Antalya Büyükşehir
Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı’ndan Araştırma Geliştirme Proje Şube
Müdürü Dr. Deniz İlaslan ile birlikte Akseki’de teknik inceleme yaptı.
PROJELENDİRME ÇALIŞMASI BAŞLADI
Akseki İlçesi, Değirmenlik Mahallesi, Gözbaşı Mevkiinde bulunan 5 bin 783,53 m2 alana
sahip iki katlı kagir lokanta ile değirmen ve tarla niteliğine sahip olan alanın düzenlenmesi ve
gökkuşağı alabalığı yetiştiriciliği yapılarak aktif hale getirilmesi amacıyla işletmeye yapılan
ziyaret sonrası teknik heyet tarafından rapor hazırlandı. Raporda tesiste yapılacak gökkuşağı
alabalığı üretiminin yıllık 15 ton olması planlanıyor. Alanda yapılacak iyileştirme çalışmaları
kapsamında üretim için 5 adet beton havuz yapılacak. Mevcut işletmede yer alan su toplama
alanının etrafı düzenlenerek, oluşturulacak yapay havuza bırakılacak belli sayıdaki gökkuşağı
alabalıklarının gelen misafirlerce sportif oltacılık ile yakalanarak bir çeşit rekreasyon sahasına
dönüştürülmesi planlanıyor. İşletmenin ana su kaynağından çıkan ve buradan atıl durumda
bulunan eski değirmen binasının çarklarına dökülen sular, bu değirmen binasına
yerleştirilecek dinamo sistemi ile elektrik enerjisine dönüştürülecek. İşletmenin elektrik
ihtiyacının bir kısmı da bu şekilde karşılanmış olacak.
YENİ İSTİHDAM ALANI
Sağlıklı ve değerli bir protein kaynağı olan alabalık yetiştiriciliğini yaygınlaştırmak ve
geliştirmek için çalışmalarını sürdüren Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından Akseki’de
kurulması planlanan Alabalık Tesisinde teorik ve uygulamalı eğitimlerin yanı sıra, uygun
alanlara çiftlikler kurularak alabalık yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması hedefleniyor. Bu
sayede Antalya’nın iç kesimlerinde alabalık yetiştiriciliği yaygınlaştırılarak yeni istihdam
alanları yaratılmış olacak.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Vodafone Grubu’nun Çevre Performansına Bir Kez Daha CDP’den Tam Not

 

 Vodafone Grubu’nun Çevre Performansına Bir Kez Daha CDP’den Tam Not

Vodafone Grubu, çevre konusundaki şeffaf yaklaşımı ve iklim değişikliğiyle mücadelede sergilediği yüksek performans nedeniyle, bir kez daha global çevre kuruluşu Carbon Disclosure Project(CDP)’nin  A listesinde yer aldı. Vodafone’un Türkiye’de Çevresel, Sosyal, Yönetişim alanında yaptığı çalışmalar da listede yer alınmasında etkili oldu.  

 

7 Nisan 2025 – Vodafone Grubu, iklim değişikliğiyle mücadelede sergilediği yüksek performans ve kurumsal şeffaflık nedeniyle, kâr amacı gütmeyen global çevre kuruluşu CDP’nin her yıl en başarılı şirketleri sıraladığı A listesinde yer aldı. CDP’nin 2024 iklim değişikliği anketi için ilgili verileri paylaşan Vodafone’un bu prestijli listede yer almasında, emisyonların durdurulması, iklim risklerinin azaltılması ve düşük karbon ekonomisinin geliştirilmesine yönelik çalışmaları etkili oldu. 

 

Vodafone Grubu’nun CDP A listesinde yer almasını değerlendiren Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Hasan Süel, şunları söyledi:

 

“Vodafone’un bir kez daha CDP A listesine dahil edilmesi, Grubumuzun iklim değişikliğiyle mücadelede ne kadar etkili bir strateji izlediğinin ve bu konuda başarıyla devam ettirdiği şeffaf yaklaşımın bir göstergesi. Doğanın korunduğu, net sıfır emisyonun olduğu bir gelecek için şirketler olarak neler yaptığımızı paylaşmamız önem taşıyor. Bu nedenle, CDP A listesinde yer almanın sadece bir puan olmanın ötesinde bir anlamı var. Türkiye’de yaptığımız çalışmalar da listede yer alınmasında etkili oldu. Herkes için dijital bir gelecek inşa etme vizyonumuz doğrultusunda, dijital dönüşüm projelerimizle işletmelerin verimliliklerini artırıyor, ülkemizin dijital altyapısına katkı sağlarken toplumun tüm kesimlerinin bu gelişimden faydalanabilmesi için çalışıyoruz. Çevresel, Sosyal, Yönetişim konularına önem veriyoruz. Özellikle net sıfır emisyon hedefimiz doğrultusunda emin adımlarla ilerliyoruz. Vodafone Türkiye olarak geçtiğimiz mali yılda Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonlarımız baz yılımız olan 2020’ye göre %94,59 oranında azalırken, Kapsam 3 emisyonlarımızda %72,9 oranında düşüş yaşandı. Kalan emisyonlarımızın azaltımı için enerji tüketimimizi düşürmeye, enerjiyi daha verimli kullanmaya, yeni teknolojilere ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaya odaklanıyoruz. Sürdürülebilir bir gelecek için çalışmaya devam edeceğiz.”

 

Türkiye’de 24 ton atığın yeniden kullanımını sağladı

 

Vodafone Türkiye, net sıfır emisyon hedefiyle hem kendi operasyonlarında iklim krizinin etkilerini en aza indirmeyi, hem de dijital altyapısı ve IoT çözümleri ile müşterilerinin karbon ayakizini azaltmasına destek olmayı amaçlıyor. 2023-24 mali yılında, şirketin sera gazı emisyonları bir önceki yıla paralel seyrederek 15.095 ton CO2 düzeyinde, toplam enerji tüketimi ise 701,54 GWh olarak gerçekleşti. Baz istasyonlarının enerji yoğunluğu, baz yıl olan 2020’ye kıyasla %59,87 oranında azaltılarak 0,12 GWh/petabayt seviyesine düşürüldü. Vodafone tesislerinde üretilen 1,19 GWh yenilenebilir elektrikle bir önceki yıla göre üretim kapasitesi %9,17 artırıldı. Şirket, IoT hizmetleriyle, bir önceki yıla (195.300 ton) oranla ciddi bir artış yakalayarak, müşterilerinin 527.107 ton karbon emisyonunu engellemesine katkı sağladı. Vodafone, faaliyetleri sonucu oluşan 1.492 ton e-atığı geri dönüşüm ve geri kazanım süreçlerine dahil ederken, 24 ton atığın yeniden kullanımını sağladı. Toplam 1.516 ton e-atığın %98’i döngüsel ekonomiye ikincil hammadde olarak kazandırıldı. “Bu Atıklar Kod Yazıyor” projesiyle bugüne kadar 22 tondan fazla e-atığın geri dönüşümü sağlandı.

 

130 ülkeden 24 binden fazla şirket yanıt verdi

 

Londra merkezli uluslararası bir kuruluş olan CDP, halka açık şirketlerin doğal kaynakları ve doğal sermayeyi nasıl kullandıklarını, faaliyetleriyle sınırlı kaynakların yeniden üretimini nasıl etkilediklerini ve bu alandaki risklerini nasıl yönettiklerini yatırımcılara raporlamalarına aracılık ediyor. CDP’nin her yıl kamuoyuyla paylaştığı açıklama ve puanlamalar, iş dünyasının çevre konusundaki şeffaflığını yansıtan altın standart olarak kabul ediliyor. CDP puanları, yatırım ve satınalma kararlarının verilmesinde önemli rol oynuyor. 2024’te, tüm küresel kurumsal finansal varlıkların dörtte birine eşit olan 700’den fazla yatırımcı, şirketlerden CDP’nin platformu aracılığıyla çevresel etkiler, riskler ve fırsatlar hakkında veri açıklamasını talep etti. 130 ülkeden 24 binden fazla şirket yanıt verdi ve küresel piyasa değerinin üçte ikisini temsil etti.

 

Bağımsız bir metodoloji kullanılıyor

 

CDP, söz konusu şirketleri değerlendirirken detaylı ve bağımsız bir metodolojiden yararlanıyor. A’dan D’ye kadar yapılan puanlamada, şirket açıklamasının kapsamı, şirketin farkındalık düzeyi ve çevresel riskleri yönetme becerisinin yanı sıra hırslı ve anlamlı hedefler koymak gibi çevresel liderlikle çağrıştırılabilecek en iyi uygulamalara imza atmış olması da dikkate alınıyor. Açıklama yapmayan ya da yetersiz bilgi sunan şirketlere F veriliyor. 

 

%80 puan alma şartı geldi

 

CDP, 2024’te, talep edilen bilgilerin ayrıntı düzeyini artırmak ve ilgili çerçeveler ve standartlarla uyumunu güçlendirmek için anketini elden geçirdi. Ayrıca, tüm sektörlerde çevresel performans çıtasını yükseltmek için yeni “temel kriterler” getirdi. Buna göre, kuruluşlar artık “A” listesine girebilmek için açıklamanın tüm bölümlerinde %80 puan almak durumunda.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kanserle Mücadelede Büyük Bir Adım: Yüzde 34’lük Azalma!

Kanserle Mücadelede Büyük Bir Adım: Yüzde 34’lük Azalma!

Kanser, dünyada her yıl milyonlarca insanı etkiliyor ve günümüzde en önemli sağlık sorunlarının başında geliyor. Erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleriyle kontrol altına alınabilen bu hastalık, toplumsal farkındalığın artmasıyla daha etkin bir şekilde mücadele edilebilir hale geliyor. Amerikan Kanser Derneği’nin 2025 yılına dair öngörülerine göre, dünya genelinde özellikle kolorektal kanserler ve rahim ağzı kanseri gibi türlerin görülme oranındaki artış dikkat çekiyor. Ancak modern tıp teknikleri ve gelişen tedaviler sayesinde kanserden ölüm oranlarında ciddi bir düşüş yaşanıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Hakan Harputluoğlu, kanserde erken teşhis ve doğru tedavi yöntemlerinin önemini vurgulayarak konu ile ilgili önemli bilgiler verdi.

 

Kanserden ölüm oranlarında %34 azalma var

 

Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz büyümesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Modern tıp sayesinde bu hastalık artık daha erken teşhis edilebilirken, doğru tedavi yöntemleriyle başarılı sonuçlar elde edilmektedir. 1991 ile 2022 yılları arasında kanserde ölüm oranında %34 oranında bir azalma kaydedilmiştir. Yaklaşık 4,5 milyon ölümün önüne geçildiği belirtilmektedir. Bu önemli düşüşün; sigara kullanımının azalması, kanserlerin daha erken aşamalarda teşhis edilmesi ve tedavi yöntemlerinin gelişmesiyle mümkün olduğu ifade edilmektedir. Amerikan Kanser Derneği’nin tahminlerine göre 2025 yılında, yalnızca ABD’de yaklaşık 2 milyon yeni kanser vakası ve 618 bin kansere bağlı ölüm görülebilir. Ancak erken teşhis stratejisi ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları sayesinde bu rakamların azaltılması mümkün olabilecektir.

 

Kanser riskini artıran faktörlere dikkat!

Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz büyüyerek yayılması sonucu oluşan bir hastalıktır. Birçok farklı türü bulunan kanserin başlıca nedenleri şunlardır:

– Genetik Faktörler: Ailede kanser öyküsü olan bireylerin kansere yakalanma olasılığı daha yüksektir.  

– Sigara ve Alkol Tüketimi: Sigara, akciğer kanseri başta olmak üzere pek çok kanser türünün en önemli nedenlerinden biridir. Alkol tüketimi de benzer şekilde risk oluşturur.  

– Sağlıksız Beslenme ve Obezite: İşlenmiş gıdalar, fazla şeker tüketimi ve fast food alışkanlıkları, özellikle bağırsak ve mide kanseri riskini artırmaktadır.  

– Radyasyon ve Zararlı Kimyasallar: Güneşe aşırı maruz kalma ve bazı kimyasal maddelerle temas, deri kanseri gibi türlerde riski büyük ölçüde artırır.  

 

 

Kanserden korunmada sağlıklı yaşam alışkanlıkları önemli

 

Kanserin kesin bir tedavisi olmasa da, sağlıklı yaşam alışkanlıkları ile bu hastalıktan korunmak büyük ölçüde mümkün olabilir. Kanserle mücadelede alınabilecek önlemleri şu şekilde sıralanmaktadır:  

 

-Sağlıklı Beslenme: Vitamin, mineral ve lif açısından zengin sebze-meyve tüketimi bağışıklık sistemini destekler.  

-Düzenli Egzersiz: Haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta fiziksel aktivite yapmak, kanser riskini azaltabilir.  

– Sigara ve Alkolden Uzak Durmak: Tütün ürünlerinden ve fazla alkol tüketiminden kaçınmak, kanser riskini ciddi oranda azaltır.   

– Güneşten Korunma: UV ışınlarına karşı koruma sağlamak ve güneşin en yoğun olduğu saatlerde dışarıda bulunmamak, deri kanseri riskini azaltabilir.  

– Düzenli Taramalar: Kanserin erken teşhisi için belirli yaş grupları ve risk faktörlerine uygun olarak tarama testleri yaptırmak önemlidir.   

 

Kanser taramalarınızı ihmal etmeyin!

 

Kanserin tedavi edilmesinde en kritik faktörlerden biri hastalığın erken teşhis edilmesidir. Meme kanseri, rahim ağzı kanseri, prostat kanseri ve kolon kanseri gibi türlerde düzenli taramalar ve testler hayat kurtarıcı olabilir:  

 

– Meme Kanseri için: Mamografi taraması

– Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri için: Smear testi

– Prostat Kanseri için: PSA testi

– Kolon Kanseri için: Kolonoskopi  

 

 

Kanser tedavilerindeki gelişmeler umut veriyor

 

 Kanserle mücadelede tıp dünyasında yaşanan gelişmeler, bu hastalığa yakalanan bireylere umut vermekte ve hekimler için de yol gösterici olmaktadır. İşte kanser tedavisindeki yenilikçi yaklaşımlar:  

  • Bağışıklık tedavileri ve hassas tıp yaklaşımları, kanser tedavisinde büyük ilerlemeler sağlamaktadır.
  • Genetik testler, bireylerin kansere yatkınlığını belirleyerek erken teşhisi mümkün kılmaktadır.
  • Yeni kemoterapi ve radyoterapi yöntemleri, daha etkili ve yan etkileri az olan tedavi seçenekleri sunmaktadır.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kanser tedavisinde kas kaybı ile mücadelede beslenme kritik rol alıyor

Egeli bilim insanı Doç. Dr. Dyt. Derya Hopancı Bıçaklı’dan kanser hastalarına altın değerinde tavsiyeler

Kanser tedavisinde kas kaybı ile mücadelede beslenme kritik rol alıyor

 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Diyetisyeni Doç. Dr. Dyt. Derya Hopancı Bıçaklı, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası dolayısıyla kanser hastalarının tedaviye uyumunda beslenmenin öneminden bahsetti. 

Kanserde beslenme sürecinin; hastalık oluşmadan önce, tanı konulduktan sonra ve iyileşme sonrası olmak üzere üç aşamada değerlendirildiğini belirten Doç. Dr. Derya Hopancı Bıçaklı, ilk olarak hastalık oluşmadan önce yeterli ve dengeli beslenmenin kritik rol oynadığını vurguladı. Beslenmenin kanser riskini azaltmada ve hastaların yaşam kalitesini artırmada önemli bir faktör olduğunu söyleyen Doç. Dr. Derya Hopancı Bıçaklı, toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini ifade etti.

Beslenme tedavisinin önemli bir parçası olan Akdeniz diyetinin hastalık oluşmadan önce ve tedavi bittikten sonraki dönemde kritik öneminden bahseden Doç. Dr. Derya Hopancı Bıçaklı, “Akdeniz diyeti kanser hastalarında, sağlıklı ve dengeli beslenme modeli olarak öne çıkıyor. Doğal ve besleyici gıdaları temel alan, balık, salatalar, zeytinyağlı sebze yemekleri, kuru baklagiller, fermente süt ürünleri, meyve ve tam tahıllar bir beslenme modelinin kanserden korunmada en etkin diyet yaklaşımında sıvı tüketimi de kritik rol oynuyor. Özellikle tedavi sürecinde, günlük olarak en az 1,5-2 litre su tüketilmesi önemlidir; bazı kemoterapi süreçlerinde ise bu miktarın artırılması gerekebilir. Su dışında, çay, ıhlamur, çorba ve komposto gibi içeceklerin de yüzde 80’i sıvı olarak kabul edilse de, suyun öncelikli olarak tercih edilmesi gerektiğini unutmamalıyız” dedi.

“Düzenli beslenme ve gıda güvenliği şart”

Kanserden korunmada düzenli beslenmenin ve gıda güvenliğinin hayati bir rol oynadığını vurgulayan Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Düzenli beslenme, yalnızca ne yediğimizle değil, aynı zamanda yaşam tarzımızla da doğrudan ilişkilidir. Gece boyunca yeterli uyku alarak, sabah, öğle ve akşam dengeli bir şekilde besin alımını sağlamak oldukça önemlidir. Özellikle fast food, fritözde kızartılmış yiyecekler, yanmış, kavrulmuş besinler, hijyenik olmayan ortamlarda hazırlanan gıdalar ve tarım ilaçlarından arındırılmamış besinler ciddi sağlık riskleri taşır. Ayrıca, bayat baharatlarda bulunan aflatoksinler kanser riski açısından büyük bir tehlike oluşturur. Bu nedenle, taze, güvenilir ve hijyenik besinleri tercih etmek son derece önemlidir” dedi.

Alkol ve tütün kullanımının kanserin başlıca nedenleri arasında yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Bu zararlı alışkanlıklardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Obezite ise 13 farklı kanser türüyle ilişkilendirilmektedir. Özellikle ailesel yatkınlık taşıyan bireylerde, yağ dokusunun yarattığı riskler nedeniyle ideal vücut ağırlığının korunması büyük önem taşır” dedi.

“Ameliyat öncesi yeterli beslenme, sonrasındaki iyileşme süreciyle doğrudan ilişkilidir”

Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Kanser tanısı aldıktan sonra hastaların yüzde 60’ı bir veya birden fazla operasyon geçirir. Bu süreçte yeterli beslenme, iyileşme sürecinde kritik bir rol oynar. Hastaların beslenme durumu mutlaka değerlendirilmelidir. Uluslararası kılavuzlar, hastaların ameliyat öncesinde mutlaka desteklenmesini öneriyor. Özellikle yetersiz beslenen üst gastrointestinal sistem ameliyatı geçirecek hastalar ciddi bir beslenme yetersizliği içindeyse, ameliyat ertelenerek en az 14 gün süreyle beslenme desteği sağlanmalıdır. Kanser hastalarında malnütrisyon, yani yetersiz veya dengesiz beslenme, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Malnütrisyon, organ fonksiyon bozukluklarına ve hastalığın seyrinin kötüleşmesine neden olabilir. Bu nedenle riskli hastalar için önceden beslenme planları oluşturuyor ve kişiye özel beslenme destekleri uyguluyoruz. Kemoterapi ve radyoterapi gören hastalar ise mutlaka bir onkoloji diyetisyeni ile görüşmelidir. Alınan kemoterapi ilaçlarına ve radyoterapinin uygulanma bölgesine bağlı olarak hastalarda çeşitli düzeylerde beslenme bozuklukları oluşur. Örneğin, baş-boyun bölgesine radyoterapi alan hastalarda tükürük salgısı azalabilir, diş kayıpları yaşanabilir, mukozit ve çiğneme-yutma güçlükleri oluşabilir. Bu nedenle her hasta için özel bir beslenme planı oluşturulması gerekmektedir” diye konuştu.

“Kas kaybını önlemek için beslenme desteği gerekli”

Kanserde kas kaybının, iyileşme sürecini zorlaştırdığını, bağışıklık sistemini zayıflattığını, tedaviye yanıtı olumsuz etkilediğini ve yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürdüğünü vurgulayan Doç. Dr. Derya Hopancı Bıçaklı, “ Kas kaybını önlemek için hastaların yeterli protein almasının yanı sıra egzersiz yapılması önemlidir. Yeterli besin tüketemediğini düşündüğümüz hastalarda beslenme destek ürünleri devreye girer. Bu destek ürünleri, içilebilir takviyeler olabileceği gibi, gerektiğinde tüple beslenme (enteral beslenme) veya damardan beslenme (parenteral beslenme) şeklinde de uygulanabilir. Kök hücre nakli sırasında bağışıklık sistemi baskılandığı için, hastaların besin kaynaklı enfeksiyonlardan korunabilmesi amacıyla steril diyet uygulanması gerekir. Özellikle beyaz kan hücreleri düştüğünde, temiz, taze ve pastörize ürünlerden oluşan bir diyet planı yapılır. Bu süreçte bağırsağın korunmasına yönelik beslenme tedbirleri de büyük bir önem taşır” dedi.

“Bilgi kirliliğine dikkat!”                                                                                                                                                                                                          

Kanser tedavisinde beslenme konusunda bilgi kirliliğine dikkat çeken Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Hastalar ve hasta yakınları, doğru bilgiye ulaşmak için mutlaka bir onkoloji diyetisyenine danışmalıdır. Yanlış beslenme önerileri ve gereksiz kısıtlamalar, hastanın tedavi sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Tedavi süreci tamamlandıktan sonra, hastalığın tekrar etmesini önlemek için sağlıklı beslenme alışkanlıklarının sürdürülmesi önemlidir. Bu noktada Akdeniz diyeti öne çıkmaktadır. Ayrıca, egzersiz, beslenme ile birlikte düşünülmeli ve kas fonksiyonları düzenli olarak takip edilmelidir. Olası güçsüzlük durumlarında ise hızlıca önlem alınmalıdır” dedi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı