Yıllık arşivler: 2025

Konak’ta türkü şöleni

Konak Belediyesi Türk Halk Müziği Topluluğu’nun düzenlediği “Doğu’dan Sesler” konseri, Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Konaklılara unutulmaz bir gece yaşatan konserde Anadolu’nun birçok yöresinden türküler seslendirdi.

Konak Belediyesi Türk Halk Müziği Topluluğu’nun hazırladığı  “Doğu’dan Sesler” konseri, Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Gülriz Sururi Sahnesi’nde düzenlenen etkinliği izlemeye gelenler arasında CHP Konak İlçe Başkanı Ozan Ali İlgazi, MHP Konak İlçe Başkanı Ahmet Yeniçırak, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, muhtarlar ve çok sayıda vatandaş yer aldı. Şef Bahar Almaç yönetimindeki Konak Belediyesi Türk Halk Müziği Topluluğu, “Al Eyvanda Han Kalmadı”, “Kevengin Yollarında”, “Zeytin Yaprağı Yeşil”, “Bitlis’in Önünde Bağlar”, “Konma Bülbül”, “Garip Bir Kuştu Gönlüm”, “Ay Doğar Aşar Gider”, “Tanburam Rebap Oldu”, “Yeni Hamamın Üstüyem” gibi Anadolu’nun birçok yöresinden türküler seslendirdi. Gecenin sunuculuğunu da üstlenen Almaç, türkü anonslarında zaman zaman Aşık Mahzuni Şerif, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Celal Güzelses gibi önemli müzik ustalarını da andı. Koro kadar gecede sahne alan solistler de performanslarıyla göz doldururken, İzmir Folklor Gençlik ve Spor Kulübü Derneği’nin yöneticileri de seyircileri halay performansıyla coşturdu.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Torbalı Belediyesi’nden Çevre Haftası’nda Anlamlı Şenlik

Torbalı Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Müdürlüğü, çevre bilincini artırmak ve doğa dostu bir yaşam tarzını teşvik etmek amacıyla, 11 Haziran Çarşamba günü Gazi Çamlığı Etkinlik Alanı’nda Çevre Haftası Şenliği düzenleyecek. Bu yıl ikincisi düzenlenecek olan bu anlamlı şenlikte, birbirinden renkli etkinlikler ve ödüllü yarışmalar katılımcıları bekliyor. Çevre Haftası Şenliği kapsamında atık pil, bitkisel atık yağ ve elektronik atık getiren vatandaşlar ödüllerin sahibi olabilecek. Bisikletten kamp sandalyesine, scooterdan bluetooth kulaklığa kadar birbirinden özel ödüller verilecek.

BAŞKAN DEMİR’DEN ÇEVRE ŞENLİĞİNE DAVET

Çeşitli atölyeler, Karbon Ayak İzi Hesaplama, İleri Dönüşüm Heykel Sergisi ve Atıktan Modaya Defilesi gibi çevresel farkındalık etkinliklerinde yer alacağı şenlikte Atık Band Müzik Grubu da sahne alacak.  Tüm ilçe sakinlerini bu anlamlı etkinliğe davet eden Torbalı Belediye Başkanı Övünç Demir, yaptığı açıklamada “Doğaya karşı sorumluluğumuz sadece bugün için değil, yarınlarımız için de geçerlidir. Torbalı Belediyesi olarak doğa dostu projelere ve farkındalık çalışmalarına büyük önem veriyoruz. 11 Haziran’da Gazi Çamlığı’nda gerçekleştireceğimiz Çevre Haftası Şenliği’nde, hem eğlenecek hem de çevreyi korumaya dair önemli bilgiler edineceğiz. Tüm vatandaşlarımızı bu anlamlı etkinliğe davet ediyorum” ifadelerini kullandı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Epson, Türkiye ofisinde yüzde 100 yenilenebilir elektriğe geçiş yaptı

Her dakika bir çöp kamyonu dolusu plastik okyanuslara giriyor. Dünya Çevre Günü 2025’i #BeatPlasticPollution sloganıyla kutlarken kurumsal taahhütlerden daha fazlasına ihtiyacımız olduğu açık. Çözümlerin nasıl tasarlandığı, inşa edildiği ve tüketildiği konusunda tüm dünyanın yeniden düşünmeye ihtiyacı var. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin öngördüğü şekilde daha iyi ve daha sürdürülebilir bir geleceğin elde edilmesine katkıda bulunmayı hedeflediklerini belirten Epson META-CW Asya Ticari Operasyonlar Başkan Yardımcısı Suat Özsoy, “Kısa süre önce Türkiye ofisimizde yüzde 100 yenilenebilir elektriğe geçişi tamamladık ve I-REC ‘Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası’nı almaya hak kazandık. Hedefimiz, 2030’a kadar karbon negatif olmak ve 2050 yılına kadar petrol ve metal gibi tükenebilir yeraltı kaynaklarının kullanımını tamamen ortadan kaldırmak.” diyor.

 Epson, sürdürülebilirliğe olan ilhamını eski bir Japon felsefesinden alıyor: “Sho-Sho-Sei”, “Verimli, kompakt ve hassas”. Yüzyıllar önce geleneksel zanaatkarlığın bir ilkesi olarak ortaya çıkan bu kavram, artık modern çevresel zorluklarla nasıl başa çıkacağımıza rehberlik ediyor. Epson’un karbon negatif olarak sıfır atık hedeflediği Çevresel Vizyon 2050’nin arkasındaki plan da bu.

Plastik ve metal atığında yüzde 86 düşüş

“Sho-Sho-Sei”nin en açık örneği Epson’un EcoTank serisi. Tek kullanımlık plastik kartuşlara dayanan geleneksel yazıcıların aksine EcoTank yazıcılar yeniden doldurulabilir mürekkep tanklarına sahip. Epson, bu teknolojiyle beş yıl içinde plastik ve metal atığını yüzde 86 oranında azaltırken, kullanıcıların zamandan ve paradan tasarruf etmesini de sağlayarak çevresel sorunlara inovatif bir çözüm sunmayı sürdürdüyor.

Bu verimlilik enerji kullanımına da yansıyor. Epson’un PrecisionCore teknolojisi benzer lazer yazıcılara göre yüzde 85’e kadar daha az güç kullanıyor. Ayrıca, daha az hareketli parçaya sahip olan bu olan cihazlar, güvenilir ve uzun ömürlü yapılarıyla çevreyi koruma altına alarak plastik atığı daha da azaltıyor. 

Karbondioksit emisyonu yüzde 36 azaldı

Markanın bu yaklaşımı ürün hacmini üçte iki oranında azaltırken toplam ağırlığı da yüzde 30 oranında azaltmak anlamına geliyor. Tüm bu inovasyon ve Ar-Ge çalışmalarının sonucunda ise üretim aşamasında karbondioksit emisyonu yüzde 36 azalırken toplam emisyonda ise yüzde 33 oranında bir gerileme görülüyor. Epson, yıl sonuna kadar çevresel sorumluluğunu iş performansıyla uyumlu hale getirmeyi planlıyor. Marka, enerji açısından verimli mürekkep püskürtmeli modellere geçerek lazer yazıcıları globalde tamamen aşamalı olarak kullanımdan kaldırmayı amaçlıyor. 

Epson’da “Sho-Sho-Sei” felsefesi yalnızca ürün düzeyinde uygulanmıyor. Bu felsefe; kaynak, paketleme ve üretim şeklinin tasarımına dek uzanıyor. Marka, yazıcı kasalarında yüzde 30’a kadar geri dönüştürülmüş plastik kullanıyor ve köpük ambalajdan kağıt bazlı alternatiflere geçerek gereksiz plastiği de önemli ölçüde azaltıyor. 

Epson, Türkiye ofisinde yüzde 100 yenilenebilir elektriğe geçti

2030’a kadar ürün malzemelerinin yüzde 50’sinin yenilenebilir veya geri dönüştürülmüş olmasını hedeflediklerini açıklayan Epson META-CW Asya Ticari Operasyonlar Başkan Yardımcısı Suat Özsoy, “Bu stratejimiz paralelinde çevresel kaynaklara olan bağımlılığımızı daha da azaltmayı hedefliyoruz. Bizler için döngüsel ekonominin ilkelerine uymak büyük önem taşıyor. Bu kapsamda; kısa süre önce Türkiye ofisimizde yüzde 100 yenilenebilir elektriğe geçişi tamamladık ve I-REC ‘Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası’nı almaya hak kazandık. Bu da tüm global operasyonlarımızda yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçiş taahhüdümüzün arkasında durduğumuzun en büyük kanıtı.” diyor.

Gerçek inovasyonun daha az kullanarak daha fazla üretmek olduğunun altını çizen Suat Özsoy, “Plastiklerin yol açtığı çevresel kirlilikle mücadele etmek yol haritamızın önemli bir kısmını oluşturuyor. Epson olarak Dünya Çevre Günü’nde tüm meslektaşlarımızı taahhütlerin ötesine bakmaya ve kalıcı değişimi oluşturacak ilkelere yönelmeye çağırıyoruz. Sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek yalnızca bir iş değil, hayatımıza ve dünyamıza değer katan bir yaklaşım.” açıklamasını yaptı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yeni dünya düzeni söyleşide ele alındı

Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen söyleşide girişimci ve tekno-fütürist Alphan Manas ile Doç. Dr. Derya Hekim, teknolojik gelişmelerin küresel düzen üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Uzmanlar, ABD ve Çin arasında çift kutuplu bir dünya düzenine geçişin yaşandığını ve Türkiye’nin bu süreçte dijital dönüşümünü hızlandırması gerektiğini vurguladı.

Nilüfer Belediyesi, Pancar Deposu’nda “Yeni Dünya Düzeninde Bizi Neler Bekliyor?” başlıklı söyleşi düzenledi. Girişimci ve tekno-fütürist Alphan Manas’ın moderatörlük yaptığı etkinlikte, Bursa Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Derya Hekim ile birlikte yapay zeka, sürdürülebilirlik ve değişen meslekler konularında değerlendirmeler yapıldı.

Söyleşiye Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ve eşi Nuray Özdemir, Belediye Başkan Yardımcıları Şirin Arıbaş, Mahmut Demiröz ve Emre Karagöz ile BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar, TÜMKAD Başkanı Ülfet Çetin Öztürk ve çok sayıda vatandaş katıldı.

“YAPAY ZEKA İŞSİZLİK ORANINI YÜZDE 35’E ÇIKARABİLİR”

Söyleşide konuşan Alphan Manas, yakın gelecekte yapay zeka ve insansı robotlar nedeniyle dünya genelinde işsizlik oranının yüzde 30-35 seviyelerine çıkabileceği uyarısında bulundu. Manas, 2040’lı yıllara gelindiğinde dünyada sosyal güvenlik sisteminin çökeceğini ifade ederek, bu durumun dünya geleceği açısından endişe verici olduğunu belirtti.

Türkiye’nin 2030’a sorunsuz bir şekilde ulaşması gerektiğini vurgulayan Manas, “2029-2033 yılları arasını kapsayacak Türkiye’nin 13. Kalkınma Planı, yapay zekanın egemen olacağı bir plan olacak. Bunun yol haritasının şimdiden belirlenmesi gerekiyor” dedi.

Dijital rekabetçilik konusunda Türkiye’nin 63 ülke arasında 55’inci sırada yer aldığını aktaran Manas, KOBİ’lerin çoğunun dijital dönüşüme ayak uyduramadığını, bu nedenle uyum sağlayanların korunması gerektiğini söyledi.

ABD-ÇİN ARASINDA ÇİFT KUTUPLU DÜNYA DÜZENİ

Doç. Dr. Derya Hekim ise dünya imalatının yüzde 30’unu karşılayan Çin’in patent, elektrikli araçlar ve yapay zeka alanlarında ciddi atılımlar kaydettiğine dikkat çekti. Hekim, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında çift kutuplu bir dünya düzenine geçildiğini ifade etti.

ABD Doları’nın rezerv para konumunu kaybetmeye başladığını kaydeden Hekim, ABD ve Japonya gibi ülkelerin artan borç yükü nedeniyle gelecekte bir borç krizi yaşanabileceği uyarısında bulundu. Hekim, Çin’in elektrikli araçlar konusunda dünyada yarattığı şokun Avrupa’nın baş edebileceği bir düzeyde olmadığını söyledi. “Dünya düşük büyüme safhasına geçti. Kısa vadede küresel yatırımların azaldığı, ekonomik belirsizliğin arttığı bir döneme giriyoruz” diyen Hekim, değişen dünya düzeninde kendine yeterliliğin önem kazandığını belirtti.

Doç. Dr. Hekim, Türkiye’de bir sanayi politikasına ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak “Şu anda sanayiye çok fazla ihtiyacımız var. Ülkemiz hizmet ekonomisine ağırlık veriyor. Bu kısa vadede fayda sağlar ama uzun vadede üretim lazım” ifadelerini kullandı. Hekim, altyapı ve eğitimin buna göre belirleneceği bir strateji oluşturulması gerektiğini söyledi.

BAŞKAN ŞADİ ÖZDEMİR: GENÇLERE İNANIYORUM

Söyleşinin ardından  konuşmacılara teşekkür eden  Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, bilgi paylaşımı ve ortak akıl geliştirme konusunda bu tür etkinliklerin önemini vurguladı. Türkiye’nin çalışıp, üretir ve teknoloji geliştirirse dünyada önemli bir yeri olacağına dikkat çeken Başkan Şadi Özdemir, “Umut ve inanç her zaman önemli. Mücadeleye devam edeceğiz. Bu yolda gençlere çok inanıyorum. Onlar bizi daha iyi noktaya taşıyacaktır” dedi.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kamu sektöründe çalışan mühendisler ve teknik personel sürdürülebilir enerjinin anahtarı

Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasında kamu mühendisleri ve teknik personeli temel bir rol üstleniyor. Enerji dönüşüm sürecinde kamu sektöründe çalışan mühendislerin ve teknik personelin yalnızca uygulayıcı ve yol gösterici konumda bırakılmasının yetersiz olduğunu vurgulayan Mühendis TEK-SEN Enerji Sendikası Genel Başkanı Mümin Güler, bu dönüşümün başarısı için mühendislik disiplinlerinin karar alma mekanizmalarına aktif biçimde dâhil edilmesi gerektiğini söyledi. Mümin Güler, pek çok farklı uzmanlık alanından kamu mühendisinin ve teknik personelin eşgüdüm içinde çalışması, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması açısından vazgeçilmez bir unsur olduğunun altını çizdi. Disiplinler arası iş birliğinin yalnızca teknik değil, aynı zamanda stratejik ve toplumsal bir gereklilik olduğunu söyleyen Güler, enerji politikalarının şekillendirilmesinde kamu sektöründe çalışan mühendislerin ve teknik personelin etkin rol oynaması gerektiğini söyledi.

“Kamuda çalışan mühendislerin ve teknik personelin karar verici konumda etkin biçimde yer alması gerekiyor”

Mühendis Tek-Sen Enerji Sendikası Genel Başkanı Mümin Güler, bugün Türkiye’nin dört bir yanında hidro ve jeotermal sahalarda, güneş tarlalarında, rüzgâr türbinlerinin gölgesinde ya da elektrik iletim hatlarında görev yapan kamuda çalışan mühendislerin ve teknik personelin; enerji üretirken doğayı, geleceği ve toplumsal refahı koruduğuna dikkat çekti. Sürdürülebilirlik kavramının çatı söylemle mühendislik mesleğinin vicdanı olduğunu söyleyen Güler, “Enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın, karbon salınımını düşürmenin ve doğa ile uyumlu bir kalkınma modeline geçmenin en güçlü anahtarının; kamu sektöründe çalışan mühendislerin ve teknik personelin bilgisi, yetkinliği ve emeği olduğunun göz ardı edilmemesi gerekiyor. Bugün enerji sektöründe alınan her karar, ekonomik, çevresel ve toplumsal etkiler de doğuruyor. Bu nedenle kamu sektöründe çalışan mühendislerin ve teknik personelin yalnızca uygulayıcı değil, karar verici konumda da etkin biçimde yer alması gerekiyor” dedi.

“Kamu sektöründe çalışan mühendisler ve teknik personel, sosyal ve çevresel sorumluluklar üstleniyor”

İklim krizinin etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiği bir dönemde, yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Güler, “Bu yatırımların sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da güçlü bir zemine oturtulması gerekiyor. Planlama süreçlerinden uygulamaya kadar her aşamada kamu sektöründe çalışan mühendislerin ve teknik personelin aktif rol alması, yatırımların başarısı ve sürdürülebilirliği açısından oldukça önemli. Özetle kamu sektöründe çalışan mühendisler ve teknik personel, teknik sorumlulukların yanında, sosyal ve çevresel sorumluluklar da üstleniyor. Yenilenebilir enerji dönüşümünün temel taşı olan kamu sektöründe görev yapan mühendisler ve teknik personel olarak; özlük haklarımızın iyileştirilmesi, mesleki gelişimimizin desteklenmesi, meslek kanunumuzun çıkarılması ve sesimizin duyurulması, sürecin her aşamasında aktif rol almamızı sağlayacak ve motivasyonumuzu önemli ölçüde artıracaktır. Bu sayede, bilgi ve tecrübemizle katkı sunarak ülkemizin sürdürülebilir enerji hedeflerine ulaşmasında daha etkin bir rol üstlenebileceğimize yürekten inanıyorum. Mühendis Tek-Sen Enerji Sendikası olarak, tüm yetkilileri doğa dostu, adil ve bilim temelli enerji politikaları geliştirmeye; bu politikaların hayata geçirilmesinde kamu sektöründe görev yapan mühendislerin ve teknik personelin bilgi birikimi ile saha deneyiminin esas alınmasına davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Doğayla Uyumlu Yaşamalıyız: Plastik Kirliliğine Son Ver, Yaşamı Koru!

TEMA Vakfı, Dünya Çevre Günü’nde plastik kirliliğinin çevre, iklim ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekerek toplumun tüm kesimlerini acilen birlikte harekete geçmeye çağırdı. Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Dünya plastik içinde boğuluyor; bu kirlilik, iklim krizinden halk sağlığına, biyolojik çeşitlilik kaybından sosyal refaha kadar birçok alanda çevresel tehditler yaratıyor.” dedi.

Bugün, üretim ve tüketim biçimlerimiz nedeniyle dünyada yaklaşık 10 milyar ton plastik üretilmiş durumda. Bu plastiklerin yaklaşık %90’ı doğada kalıcı atık haline gelerek toprağımıza, su varlıklarımıza, gıdamıza ve hatta insan vücuduna kadar ulaşıyor. Bu tablo, artık kaybedecek zamanımız olmadığını ve doğayla uyumlu bir yaşam kurmanın her zamankinden daha önemli hale geldiğini gösteriyor.

Küresel çevre sorunlarına dikkat çekmek ve ortak eylemi teşvik etmek amacıyla her yıl, 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü, önemli bir farkındalık günü niteliği taşıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) öncülüğünde bu yıl “Plastik Kirliliğine Son Ver – Beat Plastic Pollution” temasıyla gezegenimizi plastik kirliliğinden kurtarmak için acil bir çağrı yapılıyor.

Plastik her yerde: Toprakta, suda, hatta vücudumuzda

Gözle görülemeyecek kadar küçük plastik parçaları olan ve gezegenimizin her köşesine sızan mikroplastikler, bugün yalnızca deniz canlılarında değil; insan plasentasında, akciğer dokusunda ve kan dolaşımında dahi tespit ediliyor.

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu durumun yaşamın devamlılığı için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek, “Plastik kirliliği, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit eden yapısal bir krizdir. Pasifik Okyanusu’nda oluşan ve ‘7. Kıta’ olarak anılan 1,6 milyon kilometrekarelik plastik yığını – Türkiye’nin iki katından büyük – bu kirliliğin ulaştığı küresel boyutu açıkça ortaya koyuyor. Günde yaklaşık 2 bin çöp kamyonu dolusu plastik atık denizlere, nehirlere ve göllere karışıyor. Her yıl ise yaklaşık 19 ila 23 milyon ton plastik su ekosistemlerine taşınarak doğal yaşam alanlarını bozuyor ve biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor.” ifadelerinde bulundu.

“Plastik kirliliği sadece bir atık sorunu değil, iklim krizinin görünmeyen yakıtıdır”

Plastik kirliliğinin iklim sistemlerini de doğrudan etkilediğine işaret eden Ataç, bu kirliliğin doğal yaşam alanlarını ve ekosistemleri bozarak iklim değişikliğine uyum sağlama kapasitelerini azalttığını; milyonlarca insanın geçim kaynakları, gıda üretim olanakları ve sosyal refahı üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yarattığını belirtti:

“Plastik kirliliği sadece bir atık yönetim sorunu değil, iklim krizinin görünmeyen yakıtıdır. Tek kullanımlık plastik üretiminin yaklaşık %98’i fosil yakıtlara ve petrokimyasallara dayanıyor. Yani petrolden plastiğe, plastikten krize uzanan bir döngüyle karşı karşıyayız. Fosil yakıt bazlı plastiklerin üretimi, kullanımı ve bertarafı sırasında ortaya çıkan sera gazı emisyonlarının, 2040 yılına kadar küresel karbon bütçesinin %19’una ulaşacağı öngörülüyor. Bu nedenle plastik kirliliği artık iklim krizinin doğrudan bir bileşenidir.”

Türkiye’nin kapsamlı ve bağlayıcı bir plastik stratejisine ihtiyacı var

TEMA Vakfı, plastik kirliliğiyle mücadelede politika izleme, karar verici kurumlarla diyalog geliştirme ve kamuoyunu bilinçlendirme çalışmaları yürütüyor. Bu kapsamda Ataç, Türkiye’de yürürlükte olan yasal düzenlemelerin önemli adımlar içerdiğini, ancak tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması ve üretici sorumluluğunun artırılması gibi alanlarda daha güçlü ve bağlayıcı stratejilere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

2019’da başlayan plastik poşet ücretlendirme ve Depozito Yönetim Sistemi gibi uygulamaların olumlu ancak sınırlı etkiler yarattığını vurgulayan Deniz Ataç, “Plastik üretimini azaltmaya yönelik açık hedeflerin henüz belirlenmediğini görüyoruz. Türkiye’nin hâlâ Avrupa’dan en fazla plastik atık ithal eden ülkelerden biri olması, bu krizin başka bir boyutuna işaret ediyor. Geri dönüştürülemeyen atıkların büyük kısmı yakılarak bertaraf ediliyor; bu süreçte 1 ton plastiğin yakılmasıyla 2,9 ton karbondioksit salınıyor. Bu sorunu ancak doğa ile uyumlu, döngüsel bir üretim ve tüketim modeliyle aşabiliriz.” ifadeleriyle somut adımlar atılması gerektiğine dikkat çekti.

Çözüm mümkün: Doğayla uyumlu bir yaşam için harekete geçmeliyiz

Plastik kirliliğini durdurmanın mümkün olduğunu, ancak bunun için üretim ve tüketim sistemlerinde köklü bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, toplumun tüm kesimlerini birlikte harekete geçmeye çağırdı:

“Tüketimi en baştan azaltmalı, tek kullanımlık ürünlerin (plastik su şişesi, plastik çatal, kaşık, bardak, pipet, poşet, ambalaj, plastik kaplar vb.) yerine yeniden kullanılabilir alternatifleri tercih etmeli, atıkları kaynağında ayrıştırmalı ve yerel yönetimleri bu sürece aktif şekilde dâhil etmeliyiz. Bireylerin, kurumların ve karar vericilerin bu dönüşümün bir parçası olması gerektiğine inanıyoruz. Bugün değilse, ne zaman?”

Son olarak bu dönüşümün yalnızca sistemler düzeyinde değil, bireylerin sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarında da gerçekleşmesi gerektiğini belirten Ataç, erken yaşta kazandırılan doğa farkındalığının önemine dikkat çekti. Bu kapsamda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı iş birliği ve Tetra Pak Türkiye’nin desteğiyle yürüttükleri Sıfır Atık Eğitim Projesi ile çocukların doğa dostu alışkanlıklar ve atık yönetimi konusunda farkındalık kazandırmayı hedeflediklerini dile getirerek bugüne kadar, yaklaşık 1 milyonun üzerinde çocuğa ve 120 bin öğretmene ulaştıklarını kaydetti. Sıfır atık yaklaşımının yalnızca geri dönüşümü kapsamadığına; özellikle esas olanın daha az tüketmek, başta plastikler olmak üzere atık miktarımızı azalmak, yeniden kullanmak ve tamir etmek gibi alışkanlıklara dikkat çeken proje içerikleri sayesinde, doğal varlıkların korunması ve atık yönetimi konularında farkındalık oluşturulması amaçlanıyor.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Dünya Çevre Günü’nde İklim Değişikliğinin Etkilerine Odaklanan “Bu Son Şansımız mı?” Gösterimi Salt’ta Başlıyor

Salt’ın, kurucusu Garanti BBVA tarafından desteklenen Bu son şansımız mı? gösterim programı, iklim değişikliğinin çevresel ve toplumsal boyutlarına odaklanıyor. Sekiz belgesel filmden oluşan 2025 seçkisi, toplulukların çevresel adalet arayışlarından endüstrileşmenin uzun vadeli etkilerine, suyun hem yaşamın kaynağı hem de hayatta kalmaya yönelik bir mücadele alanı oluşuna vurgu yapıyor.

Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilecek program, 5 Haziran Perşembe saat 19.00’da yönetmen Pat O’Neill’in Water and Power [Su ve İktidar] filmiyle başlayacak. 1990 Sundance Film Festivali’nde Belgesel Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan film, Los Angeles’taki su kıtlığının kent peyzajını ve toplumsal yapıları nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. 10 Haziran Salı saat 19.00’da gösterilecek Şarap Rengi Deniz, sıcaklıkların küresel ortalamadan yüzde 20 daha hızlı arttığı Akdeniz’de meydana gelen çarpıcı değişimlerin izini sürüyor. Yenilenebilir enerji girişimleri ile yeşil ekonomi ilkelerini gündeme getiren belgesel, yerel mücadeleleri daha geniş çaplı sürdürülebilirlik sorunlarına bağlıyor. 12 Haziran Perşembe saat 19.00’da Açık Sinema’da yer alacak Silence of the Tides [Gelgitlerin Sessizliği], Hollanda ve Almanya’dan Danimarka kıyılarına uzanan ve dünyanın en büyük gelgit alanlarından biri olan Wadden Denizi’ne odaklanıyor. 17 Haziran Salı saat 19.00’da gösterilecek Leviathan, bir zamanlar dünyanın balina avcılığı merkezi olarak ünlenmiş ve Herman Melville’in Moby Dick’ine sahne olmuş New Bedford odağında Kuzey Amerika’daki balıkçılık endüstrisinin zorlu çalışma koşullarını kayda alıyor. 19 Haziran Perşembe saat 19.00’da gösterilecek The Forgotten Space [Unutulan Alan] ise 1950’lerden itibaren liman kentlerini ve küresel lojistiği yeniden yapılandıran konteyner taşımacılığını ele alıyor. 67. Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan belgesel film, küresel ticaretin genellikle göz ardı edilen insani maliyetine dikkat çekiyor. 

Gösterimler, 21 Haziran Cumartesi günü Living Water [Yaşam Suyu]El botón de nácar [Sedef Düğme] ve In Our Water [Bizim Suyumuz] filmleriyle devam edecek. 

5-21 Haziran tarihlerinde Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilecek program herkesin katılımına açık ve ücretsizdir. Ayrıntılı bilgi için: saltonline.org

Salt’ın Bu son şansımız mı? gösterimleri, kurucusu Garanti BBVA tarafından desteklenmektedir.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Rektör Prof. Dr. Budak Ege Üniversitesi ailesiyle bayramlaştı

Ege Üniversitesinde Kurban Bayramı dolayısıyla bayramlaşma töreni düzenlendi. Ege Üniversitesi Rektörlüğü bahçesinde gerçekleştirilen programa Rektör Prof. Dr. Necdet Budak’ın yanı sıra üniversite üst yönetimi, senato üyeleri, idari ve akademik çalışanlar katıldı.

Bayramlaşma töreninde konuşan Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “Millî ve dini duygularımızı en derinden hissettiğimiz, paylaşmanın, yardımlaşmanın ve sevgi dolu kalplerin bir araya geldiği bir Kurban Bayramı’na daha kavuşmanın heyecanını yaşıyoruz. Bayramlar, sadece bir ibadetin yerine getirildiği günler değil; aynı zamanda gönüllerin birleştiği, kırgınlıkların son bulduğu, sevgi ve muhabbetin çoğaldığı kıymetli zamanlardır. Kurban ibadeti, bizlere teslimiyetin, fedakârlığın ve paylaşmanın en derin anlamlarını öğretir. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in samimiyeti ve teslimiyeti, bugün hâlâ gönüllerimize ışık tutan bir inanç timsalidir. Bu anlamlı ibadetin ruhunu yaşatmak, sadece bir hayvanı kurban etmek değil, aynı zamanda benliğimizdeki bencilliği, kibri ve kırgınlıkları da kurban etmektir” dedi.

“Bayramlar, kardeşlik ve birlikteliğin en güzel örneğidir”

Prof. Dr. Budak, “Bayramlar, kardeşlik ve birlikteliğin en güzel örneklerinin sergilendiği, aile bağlarının güçlendiği ve manevi değerlerin ön planda olduğu özel günlerdir. Birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularıyla kenetlendiğimiz böyle anlamlı bir günden aldığımız ilhamla, 70. yılını geride bırakan Ege Üniversitesi ailesi olarak, ülkemizin yarınları için eğitim ve araştırma alanlarında var gücümüzle çalışıp, başarılı çalışmalara yine hep birlikte imza attık. Kuruluşunun 70. Yılında Ege Üniversitesi, Araştırma Üniversitesi unvanına sahip, Türkiye’nin ilk Kurumsal Tam Akreditasyon Belgesini almış, Öğrenci Memnuniyetinde A Plus olmuş, YÖK nezdinde Milli Yenilik ile Avrupa Birliği nezdinde Araştırmacı İnsan Kaynakları Mükemmeliyet Ödüllerine sahip,  uluslararasılaşmadan dijitalleşmeye engelsiz üniversiteden yeşil ve spor dostu kampüse kadar Türk yükseköğretim sistemimize birçok alanda örnek olan öncü bir üniversite haline gelmiştir.  Bu başarıda emeği geçen tüm mensuplarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Kurban Bayramı’nın bütün insanlığa huzur ve barış getirmesini dileyerek, Ege Üniversitesi ailesinin tüm mensuplarının Kurban Bayramı’nı en içten duygularla kutluyor,   hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Aileniz ve sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, huzurlu, mutlu bir bayram geçirmenizi dilerim” diye konuştu.

Konuşmasının ardından Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, Ege Üniversitesi ailesi ile bayramlaştı.

         Prof. Dr. Budak, ayrıca çeşitli akademik birimlere ziyaretlerde bulunarak çalışanların bayramını kutladı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

A101 Girişimcilik Ekosistemini Girişim 101 ile Buluşturuyor

13.500’ü aşkın mağazasıyla Türkiye’nin en yaygın perakende zinciri olan A101, teknoloji odaklı çözümler üreten girişimcileri “Girişim 101” çatısı altında bir araya getirerek perakende sektörünün geleceğine yön veriyor.

Türkiye’nin 81 ilinde ve tüm ilçelerinde faaliyet gösteren, 13.500’ü aşkın mağazası ve 1.200’ün üzerinde tedarikçisiyle ülkenin en yaygın perakende zinciri olan A101, yenilikçi vizyonunu girişimcilik ekosistemine taşıyor. Tekno-Perakende odağıyla perakende ve teknolojiyi buluşturan A101, perakende teknolojilerinden sürdürülebilirliğe, satış sonrası hizmetlerden pazarlama çözümlerine kadar birçok alanda teknoloji odaklı projeleriyle fark yaratan girişimcileri ‘’Girişim 101’’ ile bir araya getiriyor.

1 Temmuz 2025 tarihinde DotsHub’ta (Yıldız Mahallesi, Çırağan Caddesi No:44, 34347 Beşiktaş/İstanbul) gerçekleştirilecek etkinlik, A101’in dijital dönüşüm, müşteri deneyimi ve sürdürülebilir büyüme stratejileriyle uyumlu çözümler geliştiren girişimcilere görünürlük sağlarken, potansiyel iş birliklerinin de zeminini oluşturacak.

Katılım Koşulları ve Başvuru Süreci
 Etkinliğe katılmak isteyen girişimciler, başvurularını egirişim – girişim101 Başvuru Formu üzerinden gerçekleştirebilecek. Başvuru süreci 18 Haziran tarihine kadar devam edecek. Başvuru sürecinde girişimcilerden, sundukları çözümün teknik altyapısını, hedeflediği sorunu ve potansiyel iş birliği alanlarını detaylandırmaları bekleniyor.

A101’in ilgili birimleri ve üst düzey yöneticilerinin de katılım sağlayacağı etkinlikte, başvuru sürecinde seçilen girişimciler, projelerini jüriye ve katılımcılara sunma fırsatı yakalayacak. Girişimcilerin sahnede sunacakları çözümler; yenilikçilik, uygulanabilirlik ve iş birliklerine açıklık kriterleri üzerinden değerlendirilecek.

Prestijli Ödüller ve A101 ile İş Birliği Şansı
 Etkinlik kapsamında ilk üçe giren girişimciler maddi ödül kazanma şansı yakalayacak. Birinciye 150.000 TL, ikinciye 100.000 TL, üçüncüye ise 70.000 TL ödül verilecek. Girişimciler için prestijli bir vitrin işlevi görecek bu organizasyon, A101’in yenilikçi çözümlere olan açıklığını ve teknolojiye dayalı büyüme stratejisini bir kez daha vurguluyor.

A101 Ticaret ve Pazarlama İcra Kurulu Üyesi Volkan Yıldız, Girişim 101 için “A101 olarak dijitalleşmeyi sadece bir teknoloji yatırımı değil, stratejik bir dönüşüm aracı olarak görüyoruz. Girişim 101, bu yaklaşımımızın sahaya yansıyan en somut örneklerinden biri. Sektörümüzdeki yeni çözümlere erken aşamada dokunmak, onları desteklemek ve birlikte büyümek bizim için çok kıymetli. Tekno-Perakende vizyonumuz doğrultusunda, mağazalarımızı dijital çözümlerle dönüştürürken; girişimcilik ekosisteminden gelen inovatif fikirleri bu dönüşümün bir parçası haline getiriyoruz. Bu platform sayesinde sadece girişimcilerle iş birliği kurmakla kalmıyor, aynı zamanda geleceğin perakende dünyasını bugünden şekillendirme fırsatı yakalıyoruz. Girişimcilik ekosistemini perakende ölçeğiyle buluşturduğumuz bu platform, yalnızca A101’in değil, sektörün dönüşümüne de katkı sunacak.” değerlendirmesinde bulundu.

A101 Pazarlama Müdürü Yeliz Yahşi Bilgiç ise “Girişim 101 ile inovatif fikirlerin gelişimini desteklemeyi ve bu fikirleri A101’in dijital yetkinlikleriyle buluşturmayı amaçlıyoruz. Girişimcilere sağladığımız bu fırsatlarla, sürdürülebilir ve yaratıcı çözümlerin perakende sektörüne entegre edilmesini hedefliyoruz.” ifadelerini kullandı.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

EÜ’de “Dünden Bugüne Türk Dünyasında Ortak Alfabe Meselesi’’ konuşuldu

Ege Üniversitesi(EÜ) Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsünde (TDAE) “Dünden Bugüne Türk Dünyasında Ortak Alfabe Meselesi” adlı konferans gerçekleştirildi.  Konferans; Türk Dünyası Sosyal, Ekonomik ve Siyasal İlişkiler Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vefa Kurban başkanlığında yürütülmekte olan, “Türkçe ve Türkiye’nin Artan Politik Ekonomik Gücü” isimli projenin etkinlikleri kapsamında yapıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Türk Dünyası Araştırmaları Enstitü Müdürü Prof. Dr. Abdullah Temizkan, “Türk Dünyasında ortak alfabe sorunu öteden beri konuşulan en önemli kültürel konulardan biridir.  Kuruluşundan beri Türk halklarının önemli meselelerini gündeme taşıyan Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’nde bu meseleyi, konuyu çok iyi bilen Prof. Dr. İbrahim Şahin’den dinlemenin çok faydalı olacağını düşünüyorum” dedi.

“Asıl amaç, eğitim ve bilimi halka yayılmak”

Alfabe meselenin ortaya çıkış sebebini, geçmişini ve geleceğini değerlendiren Türk Dili ve Lehçeleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Şahin, “Esasen bu meselenin ortaya çıktığı 19. asrın ikinci yarısında, tüm Türk halkları Arapça harflerle yazıp çiziyordu. Yani ortak bir alfabede oldular, ancak bu alfabeyle Türkçe yazma ve yazılanların okunması sırasında sürekli sorunlar yaşandı. Bu nedenle kullanılan alfabenin ölçünlü bir yazı sistemi olmadığı anlaşıldı. Ortak Latin alfabesinin kabulü meselesi, Avrupa’yı yakından tanıyan İdil-Ural, Kafkaslar ve Osmanlı aydınları tarafınca dile getirildi. Onların asıl amacı eğitim ve bilimin halka yayılmasıydı. Bu da ancak daha kolay yazılıp okunabilen bir yazı sistemiyle mümkün olabilir” diye konuştu

Prof. Dr. Şahin, “Ortak Latin harfleri idealinin arkasından koşan aydınların asıl amacı; birleştirilecek alfabe üzerinden Türk halkları arasında ortak bir konuşma ve edebî dile erişmektir. 1926 ve 1927 yılında Bolşevik rejimin desteğiyle Bakü’de düzenlenen kurultaylarla Türk halkları, ortak bir Latin alfabesine geçti.  Ancak bu süreç yalnız 10 yıl kadar sürdü. 1937-38 yıllarında bu kurultaya katılan delegelerin hepsi, İnsan Kasabı Stalin tarafından katledildi.  1939-40 yılında ise Latin harflerine geçen Türk halkları, Kiril harflerine geçmek zorunda bırakıldılar. SSCB’nin yıkılışı sonrasında, 1991 yılından itibaren ortak Latin alfabesi konusunda taleplerin yeniden yükseldiği, en nihayetinde 2024 yılının Eylül ayında bağımsız Türk Cumhuriyetlerinden görevli dilcilerin oluşturduğu bir kurul, 34 harflik ortak Latin harflerini belirledi ve tüm ilgili kurumların bu alfabeye geçmesi konusunda tavsiyede bulunuldu” diye konuştu.

“Terminoloji birleştirmesi Türk halkları için önemli”

Türk halklarının birbirlerini anlamaya başlaması için tüm alanlardaki terminolojisini birleştirmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Şahin, “Ortak alfabeye geçmek yalnız bir alfabe meselesi değildir. Sembolik pek çok anlamları vardır ve Türk devletlerinin ortak bir alfabede buluşmasını istemeyen dış güçler bulunmaktadır. Türk halkları ortak bir alfabede buluşacaklarsa, bu ancak Türk Devletleri çatısı altında, ekonomik, siyasi, askeri, sosyal alanlarda daha fazla iş birlikleriyle ve bu ülkelerin ortaya koyacağı caydırıcılıkla mümkün olabilecektir. O vakit 160 yıldır gerçekleştirilemeyen bu ülkü hayat bulacaktır. Ayrıca, halkta şöyle bir kanaat var; sanki ortak alfabeye geçince Türk halkları birbirlerini anlamaya başlayacak. Hayır, yine anlamayacak. Türk halklarının birbirlerini anlamaya başlaması için tüm alanlardaki terminolojisini birleştirmesi gerekmektedir. Aslına bakarsanız bu konu daha önemlidir. Bu nedenle akademik camianın alfabe meselesini gündemde tutmak yanında, yapması gereken çok daha önemli işler olduğunu düşünüyorum” dedi.

Konuşmanın ardından dinleyicilerden gelen sorular cevaplandırıldı ve İzmir Azerbaycan Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Perviz Altay tarafından Prof. Dr. Şahin’e “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı