Yıllık arşivler: 2025

Legends of Istanbul Başlıyor!

Dijital teknoloji ile klasik tiyatro anlatımını birleştiren ve etkileyici bir performans ile sahneye taşıyan Legends of Istanbul, 12 Ocak Pazar günü saat 16.00’da Sultanahmet Abud Efendi Konağı sahnesinde izleyicilerle buluşuyor.

 

Eşsiz bir sahne deneyimiyle izleyicilerle buluşmaya hazırlanan Legends of Istanbul, dünyanın en kadim şehirlerinden biri olan İstanbul’un binlerce yıllık büyüleyici geçmişini sahnede yaşatmayı hedefliyor.  Sultanahmet Abud Efendi Konağı sahnesinde izleyicilerle bir araya gelecek olan Legends of Istanbul’un ilk gösterimi 12 Ocak Pazar günü saat 16.00’da yapılacak. 

 

İstanbul’un Sırlarla Dolu Hikayelerini Büyülü Bir Atmosferde Keşfetme Fırsatı Sunuyor

 

Tarihi efsanelerin ve kültürel zenginliklerin görkemli bir anlatımla hayat bulduğu Legends of Istanbul, izleyicilere İstanbul’un sırlarla dolu hikayelerini büyülü bir atmosferde keşfetme fırsatı sunuyor. Gösteride, İstanbul’un en ikonik hikayeleri ve efsaneleri, dijital perde, görsel efektler, büyüleyici danslar ve usta oyunculuklarla sahnede canlanıyor. İngilizce seslendirme ile sahnelenecek olan gösteride, Türkçe ve İngilizce altyazılar da izleyicilere sunulacak.

 

Tarihi Kahramanlar Sahnede Yeniden Hayat Buluyor

 

Mitolojik kahraman Medusa’nın hikayesinin yanı sıra, Legends of Istanbul adlı gösteride İstanbul’un tarihi kahramanları Hürrem Sultan, Mimar Sinan ve Hezarfen Ahmet Çelebi gibi karakterler de yeniden hayat buluyor. Galata Kulesi’nden uçuş, fetih sahnelerindeki kahramanlıklar ve Ayasofya’nın tarihsel yolculuğu, gösteride unutulmaz bir şekilde izleyicilere sunuluyor.

 

İstanbul’un derinlerine yolculuk yaptıran gösterinin en dikkat çeken bölümleri arasında Yerebatan Sarnıcı’nda Medusa’nın laneti, Kız Kulesi’nin kehanetle örülü yılan prenses hikayesi, Hezarfen’in Galata’dan gökyüzüne uzanan özgürlük yolculuğu ve Osmanlı ihtişamının sembolü Süleymaniye Camisi’nin inşa süreci yer alıyor.  Gösteride kullanılan dijital sahne tasarımları, özel ışık oyunları ve ses efektleri, İstanbul’un tarihi dokusunu çağdaş bir şekilde yansıtıyor. İzleyiciler, gerçeklik ve hayal gücü arasında sınırları zorlayan bir sanat deneyimiyle büyüleniyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gül Gökçe Korkmaz’ın 2025 Hedefleri Büyük

Modellik ve oyunculuk kariyerinden sonra müzik dünyasında en önemli çıkışını son şarkısı “Hey Ya”yla yapan Gül Gökçe Korkmaz sözü ve müziği kendisine ait olan şarkının aldığı yorumlardan mutlu.

2025’e “Üretme” parolasıyla giren Gül Gökçe Korkmaz’ın ilk hedefi müzik kariyerine yeni şarkılar katmak. Repertuarına bir Sezen Aksu coverı eklemek için çalışmalara başlayan Gül Gökçe Korkmaz, 2025 boyunca yine kendi bestelerini hayata geçirmek istiyor.

Müzikle birlikte oyunculuğa da geri dönmeyi hedefleyen Gül Gökçe Korkmaz, dijital platformda yayınlanacak bir gençlik dizisiyle görüşme halinde.

Çok çalışmanın bu yıl kendisine şans ve dinginlik getireceğine inanan Gül Gökçe Korkmaz sahne çalışmalarının da artacağını dile getirdi. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Egeli iletişimciler kolajlarını sergiledi

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri, “Sanat Akımları ve Sinema” ile “Reklamcılık ve Sanat Akımları Etkileşimi”  dersleri kapsamında hazırladıkları kolajları, Fakülte Fuaye Alanında düzenlenen “Uluslararası Kolaj 2024 Güz Sergisi” kapsamında beğeniye sundu. Küratörlüğünü İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema öğretim üyesi Doç. Dr. Burcu Balcı ve Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Dr. Öğretim Üyesi Onur Akşit’in yaptığı sergiye İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bilgehan Gültekin, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Füsun Topsümer, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lale Kabadayı, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Sergi hakkında bilgi veren Küratör Doç. Dr. Burcu Balcı, “Bu çalışmaları derslerimiz kapsamında yılda iki kez sergiliyoruz. Kolajların temaları; müzik, sanat, sinema, spor ve moda olarak belirlendi. Bu temalar üzerinden öğrencilerimizi biçimsel olarak sanatlarında özgür bırakarak onlardan kendi  kolajlarını yapmalarını istedik. Eserler, kes-yapıştır tekniği kullanılarak oluşturuldu. Bu teknikler oluşturulmadan önce eserlere ilham kaynağı olan sanat akımları, resimler, ressamlar, sinemadan örnekler gibi pek çok kaynakla öğrencilerimizi buluşturduk. Öğrencilerimiz, ilgilerini çeken tekniklerden etkilenerek ve ilham alarak kolajlarında tercih ettiler. Kolajlarımız iki boyutlu, üç boyutlu ve aynı zamanda katmanları olan özgün çalışmalardır. Kolajların üzerinde karekodlar bulunmakta. Sergiyi gezen ziyaretçiler, kolajları incelerken bu karekodları okutarak kolajla ilgili müziği de dinleme fırsatı buluyor. Dolaysıyla öğrencilerimiz için son derece yaratıcı, ilgi çekici, kendilerini sanatsal olarak ifade edebildikleri önemli çalışmalar ortaya çıktı” dedi.

Sergi kapsamında Dekan Prof. Dr. Bilgehan Gültekin, öğrencilerle birlikte eserleri inceleyerek, kolajlarla ilgili bilgiler aldı. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kalekim Genel Müdürü Şirket İçi Atamayla Soner Çetinkaya Oldu

Türkiye yapı kimyasalları sektörünün lider şirketlerinden Kalekim’in yeni Genel Müdürü, şirket içi atamayla Soner Çetinkaya oldu. Kale Grubu Şirketleri çatısı altında faaliyet gösteren Kalekim, sektöre öncülük eden konumunu yeni yönetim vizyonuyla daha da güçlendirmeyi hedefliyor.

Yapı kimyasalları sektöründe Türkiye ve bölgesinde lider, Avrupa’da ise ilk beş arasında yer alan Kalekim, yeni Genel Müdürü Soner Çetinkaya’nın liderliğinde, yenilikçi yaklaşımlarıyla sürdürülebilir büyümesini devam ettirecek.

Kalekim’de Yeni Dönem

2000 yılından bu yana Kalekim bünyesinde çeşitli pozisyonlarda görev yapan Soner Çetinkaya, şirketin dinamiklerini yakından bilen ve Kalekim’in büyüme yolculuğuna yıllardır önemli katkılar sağlayan bir isim. Bu atama, Kalekim’in kendi içindeki yeteneklere verdiği değeri ve çalışanlarının kariyer gelişimini destekleme konusundaki kararlılığını bir kez daha ortaya koyuyor.

Soner Çetinkaya’nın liderliğinde Kalekim, sürdürülebilirlik, yenilikçi ürün geliştirme ve dijitalleşme alanlarındaki yatırımlarını artırarak sektördeki öncü rolünü pekiştirecektir. Şirketin temel stratejileri arasında, yapı kimyasalları sektöründe global ölçekteki başarılarını artırmak, çevre dostu ve sürdürülebilir üretim modelleri geliştirmek ve müşteri memnuniyetine dayalı hizmet anlayışını daha da güçlendirmek yer alıyor.

Soner Çetinkaya’nın liderliğiyle Kalekim, hem ulusal hem de uluslararası arenada sektöre yön veren bir marka olmaya devam edecek.

Soner Çetinkaya Hakkında

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi mezunu olan Soner Çetinkaya, “Uçak Mühendisliği” lisans derecesini 1995 yılında almış, ardından aynı üniversitenin Fen Bilimleri Enstitüsü’nde “Uzay Bilimleri ve Teknolojisi” yüksek lisans programını 1998 yılında tamamlamıştır. Akademik başarılarının yanı sıra, işletme yönetimi alanında da kendini geliştiren Çetinkaya, 2008-2009 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde “İşletme Yöneticiliği” sertifika programını tamamlamıştır.

Soner Çetinkaya, Kalekim ailesine 2000 yılında Proje Mühendisi olarak katılmış ve kariyeri boyunca şirketin stratejik projelerinde ve operasyonlarında önemli roller üstlenmiştir. Kaleterasit İşletmesi Proje ve Yatırım Şefi, Üretimlerden Sorumlu İşletme Müdür Yardımcısı ve Kaleterasit İşletme Müdürü gibi pozisyonlarda görev almıştır. Son olarak Operasyonlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Çetinkaya, bu süreçte şirketin operasyonel verimliliğini artırma, yenilikçi çözümler geliştirme ve sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşma konularında büyük katkılarda bulunmuştur.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bağışıklığı Düşenlerde Zona Tehlikesine Dikkat

Varicella zoster virüsü (VZV) yani suçiçeğine sebep olan virüs, hastalık geçirildikten sonra omurilikteki duyusal sinir hücrelerinde uykuda kalmaktadır. Uykuda olan bu virüsün tekrar aktif olması ile ortaya çıkan bölgesel, ağrılı ve su toplaması şeklindeki deri döküntüleri de zona hastalığı olarak bilinir. Virüsün tekrar aktif olması ve zona gelişmesi için genellikle bağışıklığı düşüren bir unsur bulunmaktadır. Uykusuzluk, vücutta enfeksiyon durumu, güneş altında uzun saatler kalmak, bağışıklığı düşüren ilaçlar kullanmak ya da böyle bir hastalığa sahip olmakla birlikte, ileri yaş, stres gibi durumlar da zonaya davetiye çıkarabilir. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Selma Salman, zona ve tedavisi le ilgili bilgi verdi. 

Son 60 yılda vakalar 4 katına çıktı

Zona genellikle ileri yaşta görülmekle birlikte suçiçeği geçiren herkeste görülebildiğinden bebeklik çağı dahil her yaşta ortaya çıkabilmektedir. 

Hastalık suçiçeği gibi solunum yoluyla bulaşmamakta; su toplamalarına direkt temas ile ya da su toplamalarının komtamine ettiği yatak, nevresim, kıyafet aracılığıyla bulaş olabilmektedir. Eğer çevremizde zona geçiren bir kişi varsa bakımı sırasında eldivensiz şekilde bireye ve temas ettiği alanlara dokunulmamalı, her temas sonrası eller yıkanmalıdır.

60 yıl içinde zona hastalığının 4 kattan fazla artmış olduğunu gösteren bilimsel veriler bulunmaktadır. Hem erken yaşlarda olup hem de sayıca artmasının sebepleri olduğu düşünülen bazı konular mevcuttur. Aşı karşıtlığının yaygınlaşması ile suçiçeği ya da zona aşısının yapılmaması, kanser ve organ nakli tedavi yöntemlerinin çeşitlenmesi ve bu hastaların bağışıklığı düşüren ilaçlar kullanması, Covid 19 gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarının yaygınlaşması da bağışıklık sistemimizi etkileyerek zona artışına yol açmış olabilmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki kurulamamış ve bu konuda daha fazla araştırma gerektirdiği belirtilmiştir. 

Güçlü bağışıklık, sakin zona hastalığı 

Bağışıklığımız ne kadar kuvvetliyse zona hastalığı o kadar sakin geçer. Genç bireylerde, suçiçeği aşısı olanlarda, bağışıklığı düşüren ilaç kullanmayan ya da HIV- kanser gibi bağışıklığı düşüren bir hastalığı olmayanlarda hastalık küçük bir alanda ağrısız su toplamaları şeklinde gelişmekte, hiç tedavisiz bile iz bırakmadan maksimum 1 hafta içinde iyileşmektedir. 

Vücutta saçlı deri, yüz, gövde, kol, bacak yani tüm vücut alanlarında görülebilir ancak bölgesel olarak gelişir; ağır hastalar dışında tüm vücuda yayılmamaktadır. Hastalık bir hat boyunca kızarık zemin üzerinde gruplar halinde su toplamaları olarak görülmektedir. Genellikle bahsedilen hat boyunca şiddeti değişken olan ağrı da eşlik eder. Su toplamaları ve ağrı olunca doktora başvuru beklenilen bir süreçtir ancak bazen döküntüden 1 hafta -10 gün önce tek başına ağrı gelişebilmektedir. Sebebi açıklanamayan, vücudun tek tarafında ataklar halinde gelen zonklayıcı ağrıda bu hastalıkta akla gelmelidir.

Zona aşısı hem tekrarı engeller hem de zona geçirmeyenleri korur 

Kişi nadir de olsa tekrar zona hastalığı geçirebilmektedir. Ancak genellikle bu ileri yaşlarda ve bağışıklığı bozuk bireylerde olmaktadır. 50 yaş üzeri kişilere ve bağışıklığı etkileyen hastalığa sahip olan gençlerde zona aşısı önerilmektedir. Zona aşısı hem tekrarı engellemekte hem de zona geçirmeyen kişilerde koruma sağlamaktadır. Bunun dışında genel sağlık kurallarına yeterlidir. Düzenli beslenme ve uyku ile bağışıklığınıza dikkat etmeli, dikkat edemiyorsak da ek besin takviyeleri kullanılabilmektedir.  

Yüzde gelişen zona göz içini tutmasıyla körlüğe; yüzdeki fasiyal sinire etki ederek yüz felcine; kulak içinde tutulum yaparak denge problemlerine; yine tutulum yerine göre idrar –gaita kaçırma gibi problemlere yol açabilmektedir. Hastalık geçtikten sonra da aylarca devam eden ağrılara yol açabilir (postherpetik nevralji); üzerine bakteriyel enfeksiyon da eklenirse ciltte iz bırakabilir. Bu sebeple ciddiye alınması gereken bir hastalıktır. Tüm enfeksiyöz hastalıklarda olduğu gibi 50 yaş üzeri, ek hastalıkları olan ya da kanser nedeniyle gibi bağışıklığı etkilenmiş bireylerde tüm vücuda da yayılıp ölümcül de olabilir. Hastalıkta virüse karşı antiviral haplar kullanılmaktadır. Ağrı için ağrı kesiciler bazen yeşil reçeteli ilaçlar tedaviye eklenmektedir. Ve mutlaka yara bakımı için gerekli sürme tedaviler verilmektedir. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bağışıklığı Düşenlerde Zona Tehlikesine Dikkat

Varicella zoster virüsü (VZV) yani suçiçeğine sebep olan virüs, hastalık geçirildikten sonra omurilikteki duyusal sinir hücrelerinde uykuda kalmaktadır. Uykuda olan bu virüsün tekrar aktif olması ile ortaya çıkan bölgesel, ağrılı ve su toplaması şeklindeki deri döküntüleri de zona hastalığı olarak bilinir. Virüsün tekrar aktif olması ve zona gelişmesi için genellikle bağışıklığı düşüren bir unsur bulunmaktadır. Uykusuzluk, vücutta enfeksiyon durumu, güneş altında uzun saatler kalmak, bağışıklığı düşüren ilaçlar kullanmak ya da böyle bir hastalığa sahip olmakla birlikte, ileri yaş, stres gibi durumlar da zonaya davetiye çıkarabilir. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Selma Salman, zona ve tedavisi le ilgili bilgi verdi. 

Son 60 yılda vakalar 4 katına çıktı

Zona genellikle ileri yaşta görülmekle birlikte suçiçeği geçiren herkeste görülebildiğinden bebeklik çağı dahil her yaşta ortaya çıkabilmektedir. 

Hastalık suçiçeği gibi solunum yoluyla bulaşmamakta; su toplamalarına direkt temas ile ya da su toplamalarının komtamine ettiği yatak, nevresim, kıyafet aracılığıyla bulaş olabilmektedir. Eğer çevremizde zona geçiren bir kişi varsa bakımı sırasında eldivensiz şekilde bireye ve temas ettiği alanlara dokunulmamalı, her temas sonrası eller yıkanmalıdır.

60 yıl içinde zona hastalığının 4 kattan fazla artmış olduğunu gösteren bilimsel veriler bulunmaktadır. Hem erken yaşlarda olup hem de sayıca artmasının sebepleri olduğu düşünülen bazı konular mevcuttur. Aşı karşıtlığının yaygınlaşması ile suçiçeği ya da zona aşısının yapılmaması, kanser ve organ nakli tedavi yöntemlerinin çeşitlenmesi ve bu hastaların bağışıklığı düşüren ilaçlar kullanması, Covid 19 gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarının yaygınlaşması da bağışıklık sistemimizi etkileyerek zona artışına yol açmış olabilmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki kurulamamış ve bu konuda daha fazla araştırma gerektirdiği belirtilmiştir. 

Güçlü bağışıklık, sakin zona hastalığı 

Bağışıklığımız ne kadar kuvvetliyse zona hastalığı o kadar sakin geçer. Genç bireylerde, suçiçeği aşısı olanlarda, bağışıklığı düşüren ilaç kullanmayan ya da HIV- kanser gibi bağışıklığı düşüren bir hastalığı olmayanlarda hastalık küçük bir alanda ağrısız su toplamaları şeklinde gelişmekte, hiç tedavisiz bile iz bırakmadan maksimum 1 hafta içinde iyileşmektedir. 

Vücutta saçlı deri, yüz, gövde, kol, bacak yani tüm vücut alanlarında görülebilir ancak bölgesel olarak gelişir; ağır hastalar dışında tüm vücuda yayılmamaktadır. Hastalık bir hat boyunca kızarık zemin üzerinde gruplar halinde su toplamaları olarak görülmektedir. Genellikle bahsedilen hat boyunca şiddeti değişken olan ağrı da eşlik eder. Su toplamaları ve ağrı olunca doktora başvuru beklenilen bir süreçtir ancak bazen döküntüden 1 hafta -10 gün önce tek başına ağrı gelişebilmektedir. Sebebi açıklanamayan, vücudun tek tarafında ataklar halinde gelen zonklayıcı ağrıda bu hastalıkta akla gelmelidir.

Zona aşısı hem tekrarı engeller hem de zona geçirmeyenleri korur 

Kişi nadir de olsa tekrar zona hastalığı geçirebilmektedir. Ancak genellikle bu ileri yaşlarda ve bağışıklığı bozuk bireylerde olmaktadır. 50 yaş üzeri kişilere ve bağışıklığı etkileyen hastalığa sahip olan gençlerde zona aşısı önerilmektedir. Zona aşısı hem tekrarı engellemekte hem de zona geçirmeyen kişilerde koruma sağlamaktadır. Bunun dışında genel sağlık kurallarına yeterlidir. Düzenli beslenme ve uyku ile bağışıklığınıza dikkat etmeli, dikkat edemiyorsak da ek besin takviyeleri kullanılabilmektedir.  

Yüzde gelişen zona göz içini tutmasıyla körlüğe; yüzdeki fasiyal sinire etki ederek yüz felcine; kulak içinde tutulum yaparak denge problemlerine; yine tutulum yerine göre idrar –gaita kaçırma gibi problemlere yol açabilmektedir. Hastalık geçtikten sonra da aylarca devam eden ağrılara yol açabilir (postherpetik nevralji); üzerine bakteriyel enfeksiyon da eklenirse ciltte iz bırakabilir. Bu sebeple ciddiye alınması gereken bir hastalıktır. Tüm enfeksiyöz hastalıklarda olduğu gibi 50 yaş üzeri, ek hastalıkları olan ya da kanser nedeniyle gibi bağışıklığı etkilenmiş bireylerde tüm vücuda da yayılıp ölümcül de olabilir. Hastalıkta virüse karşı antiviral haplar kullanılmaktadır. Ağrı için ağrı kesiciler bazen yeşil reçeteli ilaçlar tedaviye eklenmektedir. Ve mutlaka yara bakımı için gerekli sürme tedaviler verilmektedir. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ön çapraz bağ kopma riski kadınlarda 4 kat daha fazla

Ön çapraz bağ kopması, sporcular arasında yaygın görülen ciddi bir diz yaralanmasıdır. Bu rahatsızlığın en sık yirmili ve otuzlu yaşlarda görüldüğünü belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin, “Bu tür yaralanmalara, yapısal özellikleri sebebiyle kadın sporcularda erkek sporculara göre 4-8 kat daha fazla rastlanıyor” dedi.

 

Diz içindeki dört ana bağdan biri olan ön çapraz bağlar, diz ortasında çapraz hareket ederken aynı zamanda dizin stabilitesini koruyarak dönebilmesini sağlıyor. Bu bağların kopmasının aşırı gerilmeye bağlı olarak gerçekleştiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Davud Yasmin, “Bu durum genellikle futbol gibi rekabetçi sporlarda temas veya darbe gibi ters hareketlerin neticesinde meydana gelebiliyor” açıklamasında bulundu.

 

Ani hareketlerden uzak durulmalı

Bu tür zedelenmelerin koşarken yön değiştirmek için aniden yavaşlamayla da ortaya çıkabildiğini hatırlatan Op. Dr. Davud Yasmin, “Ayak sabit dururken bir darbe veya temas olmasa da ani dönme hareketleri, sıçrama sonrası dize kontrolsüz yüklenme, trafik kazaları, yüksekten düşme veya endüstriyel kazalar sonrasında da ön çapraz bağ kopmaları ortaya çıkabilir” diye konuştu.

 

Fiziksel aktivite esnasında dizden gelen sese dikkat

Dizde hızla şişme, uyuşma ve boşa basma hissi, şiddetli ağrı, hareket alanı kaybı, yürürken rahatsızlık, fiziksel aktivite esnasında diz içinden ses gelmesi ve aktiviteye devam edilememesi gibi belirtilerin önemli olduğunu vurgulayan Op. Dr. Davud Yasmin, “Hastalığın tanısında ortopedi uzmanının yapacağı fiziki muayene çok önemli. Muayenede bazı özel testlerle çapraz bağ yırtığının olup olmadığı anlaşılabilir. Diz çok ağrılı olduğu için yeterli bir muayenenin yapılamadığı durumlarda ise ikinci muayene tanı koydurucudur. Doktor benzer belirtilerle ortaya çıkabilen farklı diz rahatsızlıklarından şüphelenirse görüntüleme yöntemlerinden de faydalanılabilir” dedi.

 

Tedavi hastanın yaşına göre değişiyor

Ön çapraz bağ yaralanmalarında hastanın yaşının ve aktivite durumunun tedavi seçiminde önemli olduğunun altını çizen Yasmin, “Genç, spor yapan veya aktif yaşam tarzına sahip bireylerde bu rahatsızlığın tedavisi genellikle cerrahidir. İleri yaşta olup yüksek aktivite seviyesinde olmayan, spor yapmayan veya günlük yaşamda dizinde boşluk ve emniyetsizlik gibi yakınmaları olmayan bireylerde cerrahi tedavi yapılmayabilir. Çocuklarda meydana gelen kopmalarda ise, ilerleyen dönemlerde kalıcı diz hasarları oluşmaması için günümüz teknolojisi sayesinde çocuk cerrahileri gerçekleştirilebiliyor” dedi.

 

Spora dönmek 6 ayı bulabilir

İyileşme süresinin, uygulanan tedaviye göre değişkenlik gösterse de ortalama olarak 3 ay olduğunu paylaşan Yasmin, “Ön çapraz bağ yırtılması yaşayan sporcuların spora tam olarak geri dönebilecekleri kesin bir tarih verilemese de bağların yeniden yapılanması zaman alacağı için ortalama olarak 6 aylık bir süreçten bahsedilebilir” dedi.

 

Cerrahi sonrası erken dönem fizik tedavi uygulamalarının, rehabilitasyon sürecindeki en önemli aşamalardan biri olduğunu vurgulayan Op. Dr. Davud Yasmin, “Bu sürecin doğru ve etkili şekilde yönetilmesi ameliyatın kendisi kadar önemli. Ayrıca erken dönemde koltuk değneği kullanılması ya da buz ve bacağa elevasyon yapılması tedaviyi ciddi şekilde destekler” açıklamasında bulundu.

 

Tedavi edilen bağlar yeniden kopabilir

Ön çapraz bağ yırtılması yaşayan kişinin her zaman tekrar yaralanma riskinin bulunduğunu hatırlatan Op. Dr. Davud Yasmin, “Egzersizlerin ihmal edilmeden yapılarak bacak kaslarının kuvvetlendirilmesi, spor öncesi mutlaka esneme ve ısınma hareketlerinin yapılması ve özellikle düşmeye yönelik teknikler geliştirilmesi yeniden yaralanmaları engellemede faydalıdır” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

TOBB ETÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Hizmet Kapasitesini Artırıyor

TOBB ETÜ Tıp Fakültesi Hastanesi, büyüme hedefleri doğrultusunda yapımı devam eden yeni ek binasıyla yatak kapasitesini 200’e, ameliyathane sayısını 14’e ve yoğun bakım yatağı sayısını 55’e çıkarıyor. Modern tıbbi teknolojilerle donatılacak bu yeni sağlık kompleksi, daha geniş bir hasta kitlesine ulaşmayı ve hizmet kalitesini artırmayı amaçlıyor.

Yeni bir dönemi başlatan bu yatırımla, hastanenin ulusal ve uluslararası sağlık sektöründe lider bir kurum olma vizyonunu desteklediğini açıklayan Medikal Direktör Prof. Dr. Tayfun Aybek yaptığı açıklamada, “Ankara’ya yakışan yeni binamız,  en ileri tıbbi teknolojileri ve her ayrıntısı ile hastalarımızın konforu için tasarladık” Dedi. 

“Altın Neşter’in” Liderliğiyle Yeni Bir Dönem Başlıyor

Robotik cerrahi uygulamalarıyla 2 binden fazla cerrahın canlı olarak izlediği operasyonlarıyla “Altın Neşter” unvanını kazanan ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Aybek, TOBB ETÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Medikal Direktörlüğü görevine atanması ile birlikte, hem hastanenin hem de Türkiye’nin sağlık sektörünün çıtasını yükselten adımlara odaklandığını belirterek,  hastanenin büyüme sürecini ileri teknolojiler ve yenilikçi sağlık hizmetleriyle taçlandırmayı hedeflediklerini kaydetti. 

Bölgesel Liderlikten Uluslararası Tanınırlığa Odaklanacağız

Ek binanın tamamlanmasıyla birlikte, TOBB ETÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’nin yalnızca fiziksel kapasitesini artırmakla kalmayacağını,  teknolojik altyapısını da güçlendireceğine dikkat çeken Prof. Aybek, şöyle devam etti; “Robotik cerrahi, minimal invaziv müdahaleler ve kişiselleştirilmiş tedavi yöntemleri, hem tedavi kalitesini hem de hasta memnuniyetini artıracak. Bu yeni yatırımla hastane, bölgesel bir sağlık merkezi olmanın ötesine geçerek uluslararası arenada da referans noktası olmayı hedefliyoruz.”

Aybek: ‘Standartlarımızı Bilim ve İnovasyonla Yükseltiyoruz’

Hastanenin büyüme sürecini değerlendiren Prof. Aybek, TOBB ETÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’nin hastalarının kendilerini güvende hissedecekleri ve en iyi sağlık hizmetini alacakları bir ortam yaratmak olduğunun altını çizerek, “Bu vizyon doğrultusunda, yalnızca kapasitemizi artırmakla kalmıyor, aynı zamanda bilimsel inovasyon ve kalite odaklı yönetim anlayışımızla standartlarımızı yükseltiyoruz” Dedi. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İltihaplı Romatizmada Beslenme İlaç Kadar Önemli

İltihaplı romatizmanın tek bir hastalık olmadığını, 150 farklı türü bulunduğunu biliyor muydunuz? Hatta genellikle eklemlerde belirti göstermesine rağmen, bazı durumlarda hastanın hiçbir eklem şikayeti olmayabiliyor! Acıbadem Bakırköy Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Karaarslan   “İltihaplı romatizma sadece eklemleri etkilemekle kalmaz; gözlerde, ciltte, akciğerlerde ya da kalp ve kan damarları gibi birçok organ ve sistemde etkili olabilir. Bazen çok ilgisiz görünen bir belirti ile de kendini gösterebilir. Örneğin; ağızda aft, göz kuruluğu, tekrarlayan karın ağrıları, nedeni bulunamayan ateş vb bile bu hastalıkların belirtisi olabilir” diyor. İltihaplı romatizmanın tedavisinde beslenmenin, ilaçlar kadar önemli rol oynadığını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Karaarslan, hastalıkta fayda sağlayan besinler ile kaçınılması gereken besinleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

 

 

İstirahatta bile geçmeyen ağrı!

Halk arasında ‘kireçlenme’ ya da ‘kemik erimesi’ olarak bilinen romatizmal hastalıklar ile karıştırılabilen iltihaplı romatizma hakkında toplumumuzda yeterince farkındalık bulunmuyor. Eklemlerde iltihaplanma, şişlik ve istirahat halinde bile geçmeyen ağrılara yol açan, sabahları kişinin yataktan kaskatı şekilde ya da vücudu tutulmuş halde kalkmasına neden olan iltihaplı romatizmanın, romatizmal hastalıklardan farklı olduğunu ve 150 türü bulunduğunu belirten Acıbadem Bakırköy Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Karaarslan “İltihaplı romatizmanın temel nedeni; bağışıklık sisteminin farklı ve hatta aşırı çalışması sonucu vücudun kendi kendine zarar vermesidir. Bu hastalıklarda ailesel yatkınlık söz konusu olmakla birlikte sağlıksız beslenme, kilo fazlalığı ve sigara gibi çevresel faktörlerin hatta diş sağlığının bile etkisi vardır. Diş ve dişeti hastalıkları iltihaplı romatizmayı tetikleyici olabilmektedir” diyor. 

İltihaplı romatizmanın görülme sıklığının hastalıktan hastalığa değişebildiğini, örneğin; ankilozan spondilit veya romatoid artrit gibi türlerinin göreceli olarak sık görülürken, Skleroderma veya sjögren hastalığının görülme sıklığının daha düşük olduğunu söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Karaarslan sözlerine şöyle devam ediyor: “Yine iltihaplı romatizma hastalıklarında sayılan Ailevi Akdeniz ateşi veya Behçet gibi özel bir grup romatolojik hastalık, ülkemizde oldukça sık görülüyor. İltihaplı romatizmada ağrı en sık görülen belirtidir. Özellikle istirahat ile kötüleşen ağrı bizim için önemli bir ipucudur. Hastalar çoğunlukla sabah ağrısından şikayet ederler. Buna sabah tutukluğu ve katılık da eşlik eder. İltihaplı romatizma bazen çok ilgisiz görünen bir belirti ile de kendini gösterebilir. Örneğin; ağızda aft, göz kuruluğu, tekrarlayan karın ağrıları, nedeni bulunamayan ateş vb bile bu hastalıkların belirtisi olabilir.”

Beslenme kritik önem taşıyor!

İltihaplı romatizmanın tedavisinde beslenmenin ilaç kadar önemli bir rol oynadığını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Karaarslan; bazı besinlerin vücuttaki iltihabı artırabildiğini, bazılarının ise iltihabın azalmasına yardımcı olabildiğini söylüyor. Romatolojik hastalıklarda iltihabı azaltmanın, ağrıyı hafifletmek ve eklem hasarını önlemek için çok önemli olduğunu belirten Karaarslan “Beslenme, sinir sistemini etkileyerek ağrıyı azaltabilir. Özellikle omega-3 yağ asitleri, ağrı kesici etkisiyle bilinir. Doğru beslenme, bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalığın ilerlemesini de yavaşlatabilir. Ancak her romatolojik hastalığın beslenme gereksinimlerinin fırklı olabildiğini belirten Mehmet Karaarslan, bu nedenle Beslenme ve Diyet Uzmanı ile çalışarak kişiye özel bir beslenme planı oluşturulmasının önemli olduğunu söylüyor.  

Bu besinler fayda sağlıyor!

Dr. Öğretim Üyesi Karaarslan iltihaplı romatizmaya karşı fayda sağlayan besinleri şöyle anlatıyor: “Somon, uskumru ve sardalya gibi yağlı balıklar, ceviz, fındık ve badem gibi omega-3 yağ asitleri ve kalsiyum açısından zengin olan besinler, brokoli, karnabalar ve yeşil yapraklı sebzeler, çilek, böğürtlen vb kırmızı-turuncu ve mor renkli sebze-meyveler, tam tahıllar, kurubaklagiller, süt ve süt ürünleri, yoğurt, et, tavuk, yumurta kasların onarımı ve güçlenmesi için büyük önem taşıdığından, bu besinleri tüketmenizi engelleyecek herhangi bir hastalığınız yoksa sofranızda mutlaka yer verin.”

Bu besinlerden kaçının!

Hazır yemekler, paketlenmiş ürünler ve fast food gibi işlenmiş gıdalar ile şekerli içecekler, tatlılar, kek ve kurabiye gibi rafine şeker içeren besinlerden mutlaka uzak durulması gerektiğini belirten Karaarslan “Bu besinler iltihabı artırabildiğinden ve kilo alımına neden olabildiğinden mutlaka uzak durulmalıdır. Ayrıca kızartılmış gıdalar, yüksek miktarda trans yağ içerir; trans yağlar da vücutta iltihabı artırır. Alkolün de karaciğer hasarına yol açmasının yanı sıra bağışıklık sistemini zayıflatıcı ve vücutta iltihabı artırıcı etkisi vardır. Bu nedenle bu tür içeceklerden ve yiyeceklerden de uzak durmak gerekir” diyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İzBBŞT ilk 3 ayda 16 bin 824 seyirci ağırladı

İzmir Şehir Tiyatroları 2024-2025 tiyatro sezonunun ilk üç ayında ağırladığı seyirci sayısıyla kendi rekorunu kırdı. Levent Üzümcü’nün genel sanat yönetmenliğinde çalışmalarını sürdüren İzmir Şehir Tiyatroları; ekim, kasım ve aralık aylarında 16 bin 824 seyirciye ulaştı.

Kentin kültür ve sanat yaşamına katkı sağlamak amacıyla kurulan İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İzBBŞT), Levent Üzümcü’nün genel sanat yönetmenliğinde 2024-2025 tiyatro sezonunun ilk üç ayında 16 bin 824 seyirciye ulaşarak kendi seyirci rekorunu kırdı. Oyunlarını 365 seyirci kapasiteli İzBBŞT İsmet İnönü Sahnesi’nde sanatseverlerle buluşturan İzmir Şehir Tiyatroları için bu sayı 2021 yılında 5 bin 31, 2022 yılında 8 bin 463, 2023 yılında 11 bin 715’di.

Üzümcü: Sabırsızlanıyoruz

İzmir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Levent Üzümcü, İzmirli tiyatro seyircisinin gösterdiği ilgi sayesinde elde ettikleri başarının sanatın birleştirici gücünün en güzel kanıtı olduğunu belirterek, “Alkışlarıyla yanımızda olan her bir seyircimize ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. İzmir Şehir Tiyatroları’nın bir kamu tiyatrosu olarak seyircilerimiz sayesinde, seyircilerimiz için var olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Sezonun devamında da aynı coşkuyla buluşmak, daha nice oyunda birlikte olmak için sabırsızlanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Oyunların biletleri İzBBŞT Bilet Gişeleri ile kultursanat.izmir.bel.tr web sitesinden satışa sunuluyor. İzmir Şehir Tiyatroları’nın ocak takvimi ise şöyle;

Çok Tuhaf Soruşturma

23 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

24 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

25 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 15.00 ve 20.00

26 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 15.00

30 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

31 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

Yolcu

9 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

10 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

11 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 15.00 ve 20.00

12 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 15.00

15 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00 (Nazım Hikmet’in Doğum Günü Özel Gösterim)

Helikopter

16 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

17 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 20.00

18 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 15.00 ve 20.00

19 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 15.00

Çocuk Oyunları

Soytarılar Okulu – 28 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 13.00 ve 16.00

Robinson Dans Öğreniyor – 29 Ocak İsmet İnönü Sahnesi 13.00 ve 16.00

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı