Yıllık arşivler: 2025

Çocuklarda Besin Alerjisi 2-3 Kat Arttı

Çağımızın önemli bir sorunu olan besin alerjisi son yıllarda çocuklarda daha yaygın görülüyor.

Yapılan araştırmalar;  çocuklarda besin alerjisinin son 20 yıl içinde 2-3 kat arttığını gösteriyor. Bu artışla birlikte, dünyada ve ülkemizde her 100 çocuktan yaklaşık 8’inde besin alerjisi oluştuğu belirtiliyor. Özellikle gelişmiş ülkelerde şehirleşme, hareketsiz yaşam gibi yaşam tarzındaki değişiklikler, hava kirliliği, kimyasal maruziyet gibi çevresel faktörler, çocukların mikroorganizmalar ile yeterince temas etmemesi, cilt veya bağırsak gibi koruyucu yapıların zarar görmesi ve beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler, çocuklarda gelişen besin alerjisinin temel nedenlerini oluşturuyor.  Acıbadem Ataşehir  Hastanesi Çocuk Alerjisi Uzmanı Dr. Ezgi Topyıldız,  bağışıklık ve sindirim  sistemi henüz tam olarak olgunlaşmadığı için besin alerjisine en sık bebeklik ve erken çocukluk dönemi olan ilk 3 yaşta rastlandığına dikkat çekerek,   “Besin alerjisi çocuğun beslenmesini kısıtlayarak büyüme ile gelişmeyi olumsuz etkileyebiliyor ve yaşam kalitesinde düşüşe yol açabiliyor, dahası nefes darlığı gibi ciddi reaksiyonlar oluşturabiliyor. Bu nedenle çocuğunda besin alerjisi olduğunu düşünen ebeveynlerin hemen bir çocuk alerji hekimine başvurmaları gerekiyor. Besin alerjisi ebeveynleri çok kaygılandırsa da aslında doğru tanı, güvenli bir diyet ve acil durum hazırlığıyla çocukların sağlıklı bir yaşam sürmeleri sağlanabiliyor” diyor. 

 

 

Alerjiye neden olan 170’ten fazla besin tanımlanmış! 

 

Günümüze kadar, besin alerjisine neden olabilen 170’ten fazla besin tanımlanmış. Çocuk Alerjisi Uzmanı Dr. Ezgi Topyıldız, ancak bu besinlerin sadece bazılarının yaygın olarak alerjiye yol açtığını belirterek, “Çocuklarda en sık alerjiye neden olan besinler; inek sütü, yumurta, soya, buğday, yer fıstığı, kuruyemişler, balık ve kabuklu deniz ürünleridir. Bunlar arasında yer fıstığı ve kabuklu deniz ürünleri daha ciddi reaksiyonlar oluşturabiliyor” bilgisini veriyor.  

 

Sadece koklamak bile yeterli gelebiliyor! 

 

Bazı besin alerjileri ilerleyen yaşla birlikte kaybolabiliyor. Özellikle süt, yumurta ve buğday alerjisi olan çocukların önemli bir kısmında bu alerjenler gerileme eğiliminde oluyor. Bununla birlikte yer fıstığı, kuruyemiş, balık ve kabuklu deniz ürünleri gibi besinlere karşı olan alerjiler yaşam boyu devam edebiliyor. Besin alerjisi oluşması için her zaman besinin yenmesi gerekmiyor. Bazı durumlarda besinin kokusunu solumak veya deriye temas etmesi de alerjik reaksiyonlara yol açabiliyor. 

 

Alerjisi geçmiştir düşüncesiyle “az miktarda” da olsa asla! 

 

Çocuklarda besin alerjisinde bazı kurallara dikkat etmek ise yaşamsal önem taşıyor. Çocuk Alerjisi Uzmanı Dr. Ezgi Topyıldız, alerjen içeren besinleri  “Çocuğumun besin alerjisi artık geçmiştir” düşüncesiyle “az miktarda” da olsa asla denememeniz gerektiği uyarısında bulunarak, “Zira, alerjen besinler çok küçük miktarlarda bile ciddi reaksiyonlara neden olabiliyor. Besin alerjisi olan çocuklar hekimleri tarafından genellikle 3-6 ay aralıklarla takip ediliyor. Alerjinin zamanla geçtiğine ancak doktor kontrolünde karar verilebiliyor. Diğer taraftan, besinleri diyetten çıkarmak çocuklarda beslenme yetersizliklerine yol açabiliyor. Bu nedenle hekim önerisi olmadan gelişigüzel diyet uygulamaktan da kaçınmak gerekiyor” diyor. 

 

En sık cilt sorunları yaşansa da, dikkat!

 

Besin alerjisinde ilk belirtiler sıklıkla kızarıklık, kurdeşen, şişlik ve kaşıntı şeklinde cilt bulgularıyla ortaya çıksa da diğer sistem tutulumları da sık görülüyor. Besin alerjisinin belirtileri hafif başlayabiliyor, ancak ilerleyerek ciddi reaksiyonlara dönüşebiliyor. Özellikle dudak, dil ve boğaz şişmesi, nefes darlığı veya bilinç değişikliği gibi belirtiler acil müdahale gerektiriyor.   Dr. Ezgi Topyıldız, besin alerjisinin en yaygın belirtilerini şöyle sıralıyor:

 

Ciltte: Kurdeşen (ürtiker), egzama alevlenmeleri, kaşıntı, kızarıklık, döküntü.

Sindirim sisteminde: Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal veya kanlı, mukuslu dışkı.

Solunum sisteminde: Burun akıntısı, hapşırık, öksürük, nefes darlığı, hırıltılı solunum, boğazda kaşıntı hissi.

 

Belirtiler günler sonra bile başlayabiliyor!  

 

Besin alerjisi, besinlerin içerdiği proteinlere karşı bağışıklık sistemimizin verdiği anormal yanıt sonucu oluşuyor. IgE aracılı ve non-IgE (IgE dışı) aracılı olmak üzere iki mekanizmayla gelişiyor. 

 

IgE aracılı mekanizma: Bağışıklık sistemi, besin proteinlerini tehdit olarak algılayarak IgE antikorları üretiyor. Besin alerjeni vücuda tekrar girdiğinde, IgE antikorları mast hücrelerinden histamini ve diğer kimyasalları serbest bırakıyor. Bu kimyasallar genellikle dakikalar veya saatler içinde pek çok reaksiyona neden olabiliyor. 

Non-IgE aracılı mekanizma: IgE antikorları rol oynamıyor, alerjik reaksiyon bağışıklık sistemindeki T hücreleri gibi farklı hücresel mekanizmalar üzerinden gerçekleşiyor. Alerjik reaksiyonlar daha geç ortaya çıkıyor ve belirtiler besin alerjenine maruz kaldıktan saatler veya günler sonra görülüyor. 

 

TEDAVİDE 5 KRİTİK KURAL! 

 

Besin alerjisinin tedavisinde en temel hedef, çocuğun güvenliğini sağlamak ve yaşam kalitesini artırmak. Çocuk Alerjisi Uzmanı Dr. Ezgi Topyıldız, besin alerjisinin tedavisinde 5 kritik kuralı şöyle özetliyor: 

 

Alerjen besinin diyetten çıkarılması 

 

Alerjiye neden olan besin veya besinler diyetten tamamen çıkarılıyor. Ebeveynlere etiket okuma alışkanlığı kazandırılıyor ve besinlerin gizli kaynakları hakkında bilgi veriliyor. Çocuğa, yaşına uygun şekilde, hangi besinlerden kaçınması gerektiği anlatılıyor. 

 

Beslenme ve takviye planı 

 

Alerjen besinin diyetten çıkarılmasıyla gelişebilecek besin eksikliklerini önlemek amacıyla çocuğa özel beslenme planı oluşturuluyor. Örneğin, süt alerjisi olan çocuklarda kalsiyum ve D vitamini takviyeleri gerekebiliyor. 

 

Acil durum yönetimi

 

Ciddi reaksiyon riski taşıyan çocuklar için adrenalin oto-enjektörleri reçete ediliyor. Aileler, bakıcılar ve okuldaki yetkililer çocuğun besin alerjisi konusunda bilgilendiriliyor ve acil durumlarda nasıl müdahale edileceği öğretiliyor.

 

Oral immünoterapi (OIT) 

 

Tercihen 4 yaş üzerinde, besin alerjisi gerilememiş olan çocuklarda, doktor kontrolünde, düşük dozlarla başlanarak, alerjen besinin toleransının artırılması hedefleniyor. Dr. Ezgi Topyıldız, bu sayede bağışıklık sisteminin zamanla alerjen besini “tanımaya” başladığını ve tepkilerini azalttığını belirterek, “Bu yöntemle, özellikle yer fıstığı, süt ve yumurta gibi yaygın alerjenlere karşı kazara maruziyet durumunda oluşabilecek hayati tehlikenin azaltılması sağlanıyor. Yöntem sayesinde çocuk ve ailesinin günlük yaşam kalitesi önemli ölçüde artıyor” diyor. 

 

Düzenli takip 

 

Besin alerjisi zamanla kaybolabildiği için çocuğun düzenli olarak çocuk alerjisi uzmanı tarafından takip edilmesi gerekiyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kalın Bağırsak Kanserinin En Önemli Sebebi Polipler

Erişkin yaş grubunda her 5 kişiden 1’inde kolon poliplerine rastlamanın mümkün olduğunu belirten VM Medical Park Ankara Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Gürkan Çelebi, “Bu sıklık; 50 yaş üzerindeki bireylerde yüzde 40’a, 65 yaş üzeri kişilerde ise yüzde 50’nin üzerine çıkmaktadır. Polipler, kalın bağırsağın en sık görülen patolojik oluşumlarıdır. Kalın bağırsak kanserlerinin en önemli sebebinin polipler olduğu unutulmamalıdır” dedi.

 

VM Medical Park Ankara Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Gürkan Çelebi, kalın bağırsak polipleri hakkında açıkalamalarda bulundu.

 

RİSK FAKTÖRLERİ

 

Doç. Dr. Çelebi, kalın bağırsakta polip oluşumunu artıran başlıca risk faktörlerini şu şekilde sıraladı:

  • “45 yaş üstü,
  • Kilo fazlalığı,
  • Fiziksel aktivite azlığı,
  • Diyabet hastalığı,
  • Kişinin kendisinde veya ailesinde kalın bağırsak kanseri veya kalın bağırsak polibi öyküsü,
  • Tütün kullanımı,
  • Polip oluşumunu artıran genetik geçişli hastalıkları (Ailesel polipozis sendromları),
  • Ülseratif kolit, Crohn’s hastalığı gibi inflamatuvar bağırsak hastalıklarıdır.”

 

HERHANGİ BİR BELİRTİ VERMEYEBİLİR

            

Kalın bağırsak poliplerinin büyük çoğunlukla herhangi bir belirti vermediğini belirten Doç. Dr. Çelebi, şu bilgileri paylaştı:

 

“Bu nedenle polipler, tarama kolonoskopileri veya başka bir nedenle yapılan radyolojik yöntemlerle tesadüfen saptanmaktadır. Ancak özellikle polip boyutu büyüdükçe dışkılama alışkanlığında değişiklikler, dışkılama esnasında mukus gelmesi, kanama ve buna bağlı kansızlık belirtileri, nadiren de karın ağrısı ile karşımıza çıkabilmektedir.”

 

DIŞKIDA GİZLİ KAN TESTİ TANI KONMASINDA YETERSİZDİR

 

Dışkıda gizli kan (GGK) testinin yaygın kullanılan bir tarama testi olmasına karşın, kalın bağırsak poliplerinin tespitinde oldukça yetersiz olduğunu belirten Doç. Dr. Çelebi, “Dışkıda gizli kan testinin negatif olması, kalın bağırsak polipi olmayacağı anlamına gelmediği gibi, testin pozitif olması da her zaman kişide kalın bağırsak polipi-kanseri olduğu anlamına gelmez” açıklamasında bulundu.

 

ÇOĞUNLUKLA İYİ HUYLU RAPOR EDİLMEKTEDİR

 

Kalın bağırsak poliplerinin, iyi huylu (benign) veya kötü huylu (malign) olabileceğini söyleyen Doç. Dr. Çelebi, “Kolonoskopik kontrollerde saptanan poliplerin çoğunluğunun iyi huylu polipler olduğu rapor edilmektedir. Kalın bağırsak kanserlerinin en önemli sebebinin polipler olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca, iyi huylu kalın bağırsak poliplerinin bile büyük boyutlarda bağırsak tıkanıklıklarına ve kanamalara neden olabileceği, bu olguların tedavi için cerrahi yöntemlere ihtiyaç duyabileceği unutulmamalıdır” dedi.

 

KOLONOSKOPİ İLE TANI KONULABİLİR

 

Kalın bağırsak poliplerinin tespitinde en etkili yöntemin kolonoskopi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Çelebi, “Kolonoskopi kalın bağırsak poliplerinin hem tanısında, hem de tedavisinde en etkili ve en güvenli yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, büyük kalın bağırsak polipleri tomografi (BT) ve magnetik rezonans (MR) gibi kesitsel radyolojik görüntüleme yöntemleri ile tespit edilebilir. Ancak bu radyolojik yöntemler sadece tanı imkanı sağlayabilir, tedavi amaçlı kullanılamazlar” ifadelerini kullandı.

 

TEDAVİ YOLLARI

            

Kalın bağırsak poliplerinin nasıl tedavi edildiğine değinen Doç. Dr. Çelebi, “Kolonoskopi esnasında kalın bağırsak polipleri tespit edildiklerinde bu polipler çıkarılabilir. Özellikle küçük ve saplı poliplerin kolonoskopi esnasında çıkarılması mümkünken, büyük polipler ve sapsız geniş tabanlı (sesil) poliplerin çıkarılması ileri endoskopik tekniklere (endoskopik rezeksiyon yöntemleri) ihtiyaç duyacağı için ilave kolonoskopi seansları uygulanabilmektedir. Kalın bağırsak poliplerinin büyük bir kısmı kolonoskopi ile tedavi edilebilirken, kolonoskopik olarak çıkarılması mümkün olmayan poliplerde ameliyat gerekebilmektedir” dedi.

 

İYİ HUYLU VE KÖTÜ HUYLU OLMALARINA GÖRE DEĞİŞKENLİK GÖSTEREBİLİR

            

Kalın bağırsak poliplerinin tekrarlama riskinin, iyi huylu veya kötü huylu olmalarına göre değişkenlik gösterebileceğini anlatan Doç. Dr. Çelebi, “Literatürde kolonoskopi ile polip çıkarıldıktan sonra, 3 yıl içerisinde yüzde 40’a varan oranlarda kalın bağırsağın herhangi bir bölümünde tekrar polip oluşabildiği bildirilmektedir. Kolon polipleri çıkarıldıktan sonra gastroenteroloji uzmanının uygun gördüğü aralıklarla kolonoskopik olarak takip önerilmelidir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

ÇEV Sanat “Barış Konseri” ile Unutulmaz Bir Gece Yaşattı

ÇEV Sanat’ın genç yetenekleri, Pablo Ferrandez ile aynı sahneyi paylaşarak dünya barışı için unutulmaz bir performans sergiledi.

ÇEV Sanat, genç yeteneklerini dünyaca ünlü çellist Pablo Ferrandez ile bir araya getirdiği “Barış Konseri”ni 13 Ocak Pazartesi akşamı Zorlu PSM’de gerçekleştirdi. Genç sanatçılar, sergiledikleri üstün performanslarla izleyicilere unutulmaz bir gece yaşattı.

Konserde, ÇEV Sanat’ın genç yeteneklerinden Defne Güngör (keman)İdil Bursa (çello) ve Tarık Kaan Alkan (piyano), dünya barışı için sahne aldı. Onlara, dünyaca ünlü çello sanatçısı Pablo Ferrandez eşlik etti. ÇEV Sanat Oda Orkestrası’nın şefliğini ise ünlü maestro İbrahim Yazıcı üstlendi. Gecede ayrıca ÇEV Sanat mezunlarından, Berklee College of Music’te akademisyen olan Prof. Utar Artun’un “Barışa Çağrı” adlı eserinin prömiyeri gerçekleştirildi. Bu özel eseri genç sanatçılar, Pablo Ferrandez ile birlikte seslendirdi. Orkestranın şefliğini ise Hochschule für Musik Hannover’de eğitimine devam eden Kerem Tunçer yaptı.

“Yeni Nesil Sanatçılar Türkiye’nin Kültürel Elçileri Olacak”

Sunuculuğunu Ceyda Düvenci’nin gönüllü olarak üstlendiği gecede, ÇEV Sanat Başkanı Berrin Yoleri, konserlerin düzenlenme amacını şu sözlerle ifade etti:

“Dünyaca ünlü sanatçılarla genç sanatçıları aynı sahnede buluşturmanın, genç sanatçıların kendilerini geliştirmesi açısından önemini” belirtirken, ÇEV Sanat olarak “yeni nesilde yetişen genç sanatçıları ülkemize kazandırmayı” amaçladıklarından bahsetti. 

ÇEV Vakfı Başkanı Ahmet Altınel ise konuşmasında, yetenekli genç sanatçılara verilen desteğin önemine dikkat çekti ve bu tür projelerin Türkiye’nin kültürel geleceği için taşıdığı değeri vurguladı.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk, ÇEV Sanat’ın başarılı projelerini yakından takip ettiğini belirterek, Bakanlığın “Harika Çocuklar” projesiyle ilgili gelişmelerden bahsetti. “Yetenek Her Yerde” projesiyle çeşitli şehirlerdeki yeteneklere ulaşmayı hedeflediklerini belirtti. Genç sanatçılar adına sahnede söz alan, vakfın müzik eğitimine destek olduğu şef Kerem Tunçer, “Barışın sesini, müziğin sınırları kaldıran gücüyle ve sanatla duyurmanın en güzel yol olduğundan” bahsetti. ÇEV Sanat’ın da genç sanatçılara müzik yolculuğundaki desteğinin çok büyük önemi olduğunu ve tüm sanatseverlerin genç sanatçılara desteklerinin devam etmesini temenni etti. 

“Genç Yetenekler” projesinin ana sponsoru olan QNB Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras ve Genel Müdürü Ömür Tan’a teşekkür plaketi sunuldu. Ömer Aras, projeye olan desteklerinden duyduğu mutluluğu dile getirdi. Gecenin diğer sponsorlarından Borusan Otomotiv adına Can Mete Paker ve konaklama sponsoru Mandarin Oriental Bosphorus adına Susanne Aşçı Derebey’e  de plaket sunuldu. 

Ayrıca, geceye katkı sağlayan KÜSAV Başkanı Çiğdem SimaviEren YorulmazerGülgün KocaoğluFatma Nur Uysal Doğan ve Nermin Güzel gibi isimlere de teşekkür edildi.

İş ve Cemiyet Dünyasından Büyük İlgi

Geceye iş ve cemiyet dünyasının önde gelen isimleri de yoğun ilgi gösterdi. Katılımcılar arasında Çiğdem Simaviİstanbul Valisi Davut Gül ve eşi Gülden GülMeltem DemirörenYelda KalyoncuSema Güral,  Pınar DenizKaan YıldırımNuri Bilge – Ebru CeylanNilüfer Dinçkök ÇiftçiRomina – Niv GarihBeste – Mustafa YurttaşSema BasaDerya KaragülleEmine ÖzilhanTürkan Gürsel, Banu Çarmıklı, Fatih Karamancı, Can Elgiz gibi isimler yer aldı. Ayrıca ÇEV Sanat’ın gönüllü üyelerinden Aslıgül AtasagunAyda ElgizAyça TamerBeyza UyanoğluBurcu ErsözCana SialomDalia GarihDilek TürkerGülgün KocaoğluGamze AksoyLeyla PekcanPelin AkınRevna DemirörenSeval Bahçıvan BaşaranSongül Toprak Özsan,
Tal -Ceylan GarihTülay Dölen, Yıldız Özer, Nazlı Bolak ve Yıldız Yalman da geceye destek veren isimler arasındaydı. Konser sonrası bütün sanatçılar Morini’de After Party’ye katıldı.

Gecede Seslendirilen Eserler

Genç sanatçılar, gecede klasik müzik dünyasının önde gelen eserlerini başarıyla seslendirdiler:

  • A. Vivaldi: Çello İkili Konçerto
  • P. Sarasate: Carmen Fantezi
  • G. Hendel: Passacaglia
  • S. Rachmaninoff: Çello-Piyano için Vokal
  • J.S. Bach: Piyano Konçertosu
  • D. Popper: Macar Rapsodisi
  • A. Piazzola: Mevsimler (İlkbahar)
  • U. Artun: Barışa Çağrı

ÇEV Sanat ve Genç Yetenekler Projesi

2009 yılında ÇEV Yönetim Kurulu Üyesi Berrin Yoleri öncülüğünde kurulan ÇEV Sanat, üstün yetenekli genç sanatçıların eğitimlerini destekleyerek, Türkiye’ye yeni nesil sanatçılar kazandırmayı amaçlıyor. QNB’nin desteğiyle sürdürülen “Genç Yetenekler Projesi”, ulusal ve uluslararası seçkin jüriler tarafından belirlenen genç müzisyenlerin yurt içi ve yurt dışındaki eğitimlerine katkı sağlıyor. ÇEV Sanat, genç sanatçıların dünya sahnelerinde ülkemizi temsil eden kültür ve sanat elçileri olmaları için çalışmalarını sürdürüyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

VR teknolojisi kullanılarak, çocukların kalp kateterizasyonu öncesi yaşadıkları korku azaltılacak

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Dilek Zengin’in yürütücülüğünü yaptığı  “Kalp Kateterizasyonu Öncesi Çocuk Hastanın Hazırlığı: Randomize Kontrollü Çalışma” başlıklı proje, TUBİTAK 1002 – B Acil Destek Modülü kapsamında desteklenmeye uygun bulundu. Proje ile kalp kateterizasyonu uygulaması için tedavi ihtiyacı gerektiren çocuk hastalara sanal gerçeklik gözlüğü ile animasyon filmi izletilmesi ve rutinde yapılan uygulamanın operasyona bağlı olarak gelişen anksiyete, korku ve operasyon sonrası ağrıya etkisi belirlenecek.

Projeye katkı sağlayan akademisyenleri makamında ağırlayan Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Akademisyenlerimiz tarafından hayata geçirilen projeler, TUBİTAK tarafından desteklenmeye devam ediyor. Hemşirelik Fakültesi öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Dilek Zengin’in yürütücülüğünü yaptığı proje ile sanal gerçeklik (VR) teknolojisi kullanarak, çocuk hastaların kalp kateterizasyonu operasyonuna hazırlanma sürecinde yaşadığı korku ve anksiyetenin  azaltılması hedefleniyor. Proje ekibimizi tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.

“Kalp kateterizasyonu öncesi stres yönetimi hayati bir öneme sahiptir”

          Proje hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Dilek Zengin, “Kalp kateterizasyonu, özellikle pediatrik hastalar için hem psikolojik hem de fizyolojik olarak zorlu bir süreçtir. 5-10 yaş arası çocuklar bu tür invaziv prosedürlerden önce yüksek düzeyde stres, anksiyete ve korku yaşarlar. Bu durum sadece operasyon öncesi ve sırasındaki uyumu zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda operasyon sonrası komplikasyon riskini de artırır. Çocuklarda operasyon öncesi yeterli hazırlık yapılmadığında, bu süreç psikolojik travma, uzun vadeli kaygı bozuklukları ve postoperatif dönemde ağrı gibi olumsuz sonuçlarla sonuçlanabilir. Ayrıca, anksiyete ve korku düzeylerinin yüksek olması, operasyonun başarısını olumsuz etkileyebilir, iyileşme süresini uzatabilir ve hastane yatış süresini artırabilir. Bu bağlamda, kalp kateterizasyonu öncesinde çocuklarda stres yönetimi hayati bir gereksinim haline gelmektedir.” diye konuştu.

“Çocukların yaşadığı korkunun azaltılması hedefleniyor”

Dr. Öğr. Üyesi Dilek Zengin, “Bu proje, sanal gerçeklik (VR) teknolojisi kullanarak, çocukların operasyona hazırlanması sürecinde onların yaşadığı korku ve anksiyeteyi azaltmayı hedeflemektedir. Sanal gerçeklik gibi non-farmakolojik müdahale yöntemleri, çocukların dikkatini dağıtarak onları daha rahat bir psikolojik duruma getirir ve işlem sırasında daha uyumlu olmalarını sağlar. Bu, sadece çocukların stresini hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda operasyonun sorunsuz ilerlemesine katkıda bulunarak genel başarı oranını artırır. Aynı zamanda, hastane ortamında geçirilen sürenin azalmasına ve postoperatif komplikasyonların minimuma indirilmesine yardımcı olur. Dolayısıyla, sanal gerçeklik teknolojisi ile yapılacak bu müdahale, çocukların sağlık süreçlerine daha olumlu katılımını sağlarken, sağlık hizmetlerinin verimliliğini de artırabilir.” dedi.

Yeni bir uygulama standardı oluşturulacak”

Projenin aciliyetinin özellikle pediatrik hastalarda operasyon öncesi ve sonrası komplikasyonları en aza indirme ihtiyacından doğduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Dilek Zengin, “Çocukların cerrahi müdahalelere olan duygusal tepkileri, ameliyatın başarı oranı üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Anksiyete, korku ve ağrının azaltılması, çocukların psikolojik durumlarını iyileştirerek daha kısa iyileşme sürelerine ve düşük komplikasyon oranlarına yol açacaktır. Ayrıca, mevcut literatürde bu yaş grubundaki çocuklar için sanal gerçeklik teknolojisinin etkilerini değerlendiren yeterli kanıt bulunmamaktadır. Bu proje, literatürdeki bu boşluğu doldurmayı ve yeni bilimsel bulgular sunmayı hedeflemektedir. Sonuç olarak, bu projenin başarıyla uygulanması, pediatrik sağlık hizmetlerinde yeni bir uygulama standardı oluşturarak çocukların hastane deneyimlerini iyileştirecek, sağlık maliyetlerini düşürecek ve çocukların operasyonel süreçlere uyumunu artıracaktır. Bu sebeplerden dolayı, proje acil bir şekilde uygulanmalı ve elde edilecek bulgular sağlık hizmetleri politikalarına yön verecek şekilde değerlendirilmelidir.” diye konuştu.

Multidisipliner bilim ekibi

Proje ekibinde; danışman olarak Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hatice Bal Yılmaz, araştırmacılar olarak Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Reşit Ertürk Levent, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim elemanı Arş. Gör. Dr. Hatice Uzşen ve  Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim elemanı Arş. Gör. Ayçin Ezgi Önel yer alıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bornova’da çocuklar için ücretsiz tiyatro şöleni

Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu (BBŞT), ara tatil boyunca çocuklara unutulmaz bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. “Güneş Herkes İçin Parlar” adlı ücretsiz çocuk oyunu, 24 Ocak’tan itibaren Çamdibi Nedret Güvenç Sahnesi’nde sahnelenecek. Ozan Gökmen’in yönetmenliğinde hazırlanan oyun, arkadaşlığın ve özgürlüğün değerini eğlenceli ve duygusal bir dille anlatıyor.

 

Farklılıkların güzelliğini ortaya koyan bir oyun

 

Oyunun konusu, farklılıkların güzelliğini ve birlikte yaşamanın önemini vurguluyor. Karga ve Ayı adlı iki farklı karakterin arkadaşlık hikâyesi, çocuklara cesaretin bulaşıcı olduğunu ve herkes için özgürlük mücadelesinin ne kadar anlamlı olduğunu hatırlatıyor.

 

Başkan Eşki: “Tiyatro geleceğin güzel günlerine açılan bir kapıdır”

 

Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, çocukların sanatsal etkinliklerle büyümesinin önemine dikkat çekerek şu sözlerle dile getirdi:“Tiyatro, sadece bir sanat dalı değil, aynı zamanda çocuklarımız için değerlerimizi aktarabileceğimiz güçlü bir araçtır. Bu oyunla, onların farklılıkları anlamalarını ve özgürlüğün herkes için ne kadar değerli olduğunu keşfetmelerini amaçlıyoruz”

 

Ocak Ayı Gösterim Programı:

 

24 Ocak 2025 Cuma – Saat: 14.00

25 Ocak 2025 C.tesi – Saat: 13.00

26 Ocak 2025 Pazar – Saat: 13.00

31 Ocak 2025 Cuma – Saat: 14.00

 

Bu özel tiyatro oyunu, hem eğlenceli hem de öğretici içeriğiyle ara tatilde çocukları ve aileleri bekliyor. Rezervasyon için: 0530 177 26 61

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Türkiye’nin su ürünleri ihracatı 2 milyar doları aştı

Türk ihracatının yıldızlarından su ürünleri sektörü, 2024 yılında ihracatını yüzde 20’lik artışla 1 milyar 679 milyon dolardan 2 milyar 19 milyon dolara taşıdı. Su ürünleri sektörü ilk kez 2 milyar doları aşmanın gururunu yaşıyor.

 

 

2000 yılı sonrasında Türkiye’ni su ürünleri sektörüne büyük yatırım yaptığı bilgisini veren Türkiye Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu Başkanı Sinan Kızıltan, 2000 yılında 10 civarındaki ülkeye 59 milyon dolar olan ihracatlarının, 2024 yılı sonunda ihracat yaptıkları ülke sayısının 91’e, ihracat tutarlarının da yaklaşık 34 kat artışla 2 milyar 19 milyon dolara ulaştığını, 2025 yılı için 2,5 milyar dolar ihracat hedeflediklerini dile getirdi.

 

 

Türkiye’nin su ürünleri üretiminin 1 milyon 8 bin tona ulaştığını aktaran Kızıltan, “Türkiye su ürünleri üretim ve ihracatı özellikle son yıllarda yapılan yatırımlarla büyük mesafe kat etti. Son 25 yıllık dönemde su ürünleri ve hayvansal mamuller sektöründe dünyanın en modern ve entegre tesislerini Türk girişimcilerimizin ülkemize kazandırması da ihracatı arttıran etkenlerden biri. Türkiye’de 553 bin ton su ürünleri yetiştiricilik yoluyla elde edildi. Yetiştiriciliğin payı toplamda yüzde 55’e ulaştı. 8 milyonluk Norveç su ürünleri ihracatından 13 milyar dolar döviz elde ediyor. Türkiye’de bu rakamlara ulaşabilecek potansiyeli barındırıyor” diye konuştu.

 

 

Levrek zirvede yerini korudu

 

 

Su ürünleri ihracatında levrek 570 milyon dolarla liderliğini sürdürdü. Levrek ihracatı 2023 yılına göre yüzde 10 artış gösterdi.

 

 

Levrek ihracatında ilk üç ülke 126 milyon dolarla İngiltere, 85 milyon dolarla İtalya ve 84 milyon dolarla Hollanda oldu.

 

 

Su ürünleri sektöründe Türkiye’nin en çok ihraç ettiği ikinci balık türü, ihracatını yüzde 22 artırarak 417 milyon dolardan 508 milyon dolara çıkaran çipura oldu.

 

 

Çipura ihracatında İtalya 100 milyon dolarla ilk sırada yer alırken, İtalya’yı 75 milyon dolarda Yunanistan ve 72 milyon dolarla Hollanda izledi.

 

 

Türk somonu ihracatı 500 milyon dolara dayandı

 

 

2023 yılında 350 milyon dolar Türk somonu ihracatı 2024 yılında yüzde 31’lik artışla 497 milyon dolara ulaştı.

 

 

Rusya Federasyonu 356 milyon dolarla Türk somonu ihracatında açık ara liderliğini sürdürürken Almanya’ya 36 milyon dolarlık, Vietnam’a 26 milyon dolarlık Türk somonu gönderdik.

 

 

Orkinos ihracatı 2024 yılında yüzde 153’lük rekor artışla 51 milyon dolardan 129 milyon dolara çıktı.

 

 

Orkinos ihracatımızın 99 milyon dolarlık büyük dilimi Japonya’ya yapılırken, Güney Kore 29 milyon dolarlık orkinos talep etti.

 

Alabalık ihracatı 117 milyon dolar olurken, kaya levreği ihracatından 25,5 milyon dolar döviz geliri elde edildi. Diğer su ürünleri ihracatımız yüzde 16’lık artışla 181 milyon dolardan 210 milyon dolara yükseldi.

 

 

Almanya, 52 milyon dolarlık alabalık talebiyle birinci ülke olurken, Almanya’yı 18 milyon dolarla Rusya ve 9,5 milyon dolarla Hollanda takip etti.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Zurich Türkiye NN Hayat ve Emeklilik A.Ş.’yi Satın Alma Sürecini Tamamladı

Hollanda merkezli NN Grup bünyesinde Türkiye’de bireysel emeklilik, sağlık ve hayat sigortası alanlarında faaliyet gösteren NN Hayat ve Emeklilik A.Ş.’nin Zurich Sigorta Grubu Türkiye’ye satışıyla ilgili süreç, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) ve Rekabet Kurulu onaylarının alınması ve hisse devrinin yapılması ile tamamlandı.

 

“NN Hayat ve Emeklilik satın almasıyla Türkiye’ye olan güvenimizin altını bir kez daha çiziyoruz.”

 

Yeni satın almanın Türkiye’nin geleceğine ve Türk ekonomisine duydukları güvenin net bir göstergesi olduğunu ifade eden Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız, “Türkiye, bu coğrafyadaki en gelişmiş ekonomi ve büyüme potansiyeli en yüksek ülke konumunda. Zurich Grubu açısından da yatırımlar için öncelikli bir ülke. NN Hayat ve Emeklilik satın almasıyla Türkiye’ye güvenimizin altını bir kez daha çiziyoruz” dedi. Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü: “2008’den bu yana Türkiye’de başarılı ve karlı bir performansımız var. Sürdürülebilir büyümeye ve tüm paydaşlara katma değer yaratmaya dayalı stratejimizle elementer sigortada ürün yelpazemizi genişletirken, önce İspanya merkezli MAPFRE Yaşam, şimdi Hollanda merkezli NN Hayat ve Emeklilik satın almalarıyla birlikte bireysel emeklilik ve hayat sigortacılığı alanlarına hızlı bir giriş yapıyoruz. Zurich Sigorta Grubu’nun uluslararası bilgisi, deneyimi ve müşteri odaklı hizmet anlayışı ile müşterilerimize artık daha geniş kapsamda ürün ve hizmetler sunacağız.”

 

“Hayat sigortalarının yaygınlaştırılmasını ve tasarruf açığının giderilmesini önceliklendiriyoruz.”

 

Zurich Yaşam ve Emeklilik Genel Müdürü Atilla Benli, NN Hayat ve Emeklilik’in satın alınmasının ardından bireysel emeklilik ve hayat sigortası alanındaki hedeflerini şöyle özetledi: “Bireysel emeklilikte, devlet kurumları ve SEDDK tarafından iyi kurgulanmış bir yapı mevcut. Biz de sigorta sektörünün ihtiyaçlarına odaklanarak, hayat sigortalarının yaygınlaştırılmasını ve tasarruf açığının giderilmesini önceliklendiriyoruz. BES ile bütünleşik hayat sigortası ürünleri ve yatırım fonlu hayat sigortalarını stratejik alanlar olarak görüyoruz. Katılımcı deneyimini iyileştirme, etkin fon yönetimi ve dijital odaklı hizmetlerle daha hızlı, kolay ve erişilebilir çözümler sunmayı hedefliyoruz. NN Hayat ve Emeklilik’in müşteri portföyü, dağıtım kanalları ve deneyimli ekibi, Zurich Türkiye için büyük bir kazanım oldu. Bu birleşim, daha zengin çözümler ve sektörde fark yaratan hizmetler sunmamıza olanak sağlayacak.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Alekos Fassianos: Bizans’a Yelken Açmak Sergisi Zeyrek Çinili Hamam’da – 22 Şubat 2025’e kadar uzatıldı

Gördüğü yoğun ilgi üzerine 22 Şubat 2025’e kadar uzaltılan Bizans’a Yelken Açmak  sergisi, Yunan sanatçı Alekos Fassianos’un (1935-2022) eserleriyle İstanbul’un kalbinde eşsiz bir sanat deneyimi sunmaya kısa bir süre daha devam edecek. Küratörlüğünü Anlam de Coster’in üstlendiği sergi, Atina’da bulunan Alekos Fassianos Müzesi iş birliğiyle düzenleniyor ve hamamın restorasyon çalışmaları sırasında keşfedilen Bizans sarnıcında gerçekleşiyor.

Zeyrek Çinili Hamam, The Marmara Grubu’nun incelikli restorasyon çalışmalarının ardından, tarihle iç içe bir hamam deneyimi sunmak üzere bu yıl kapılarını misafirlerine açmıştı. Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa tarafından yaptırılan ve Mimar Sinan’ın 1530-1540 yılları arasında inşa ettiği Zeyrek Çinili Hamam, bugün sadece bir hamam değil; içinde bir müze, güncel sanat programları, etkinlik alanları ve bir mağaza barındıran kültürel bir kompleks olarak hizmet veriyor.

Küratörlüğünü Anlam de Coster’in üstlendiği sergi, sanatçının eserleri ile hamamın ve sarnıcın çok yönlü mirası arasında bir diyalog sunuyor. Başlığının ilhamını William Butler Yeats’in Sailing to Byzantium (Bizans’a Yolculuk) şiirinden alan sergi, izleyicileri tarih, mit ve hayal gücü arasında katmanlı bir keşfe davet ediyor. Sanatçının Yunan mitolojisi ve Bizans ikonografisinden beslenen eserleri, sarnıçta ortaya çıkarılan ve hamamın inşaatında çalışan kürek mahkumlarının yaptığı düşünülen gizemli gemi grafitilerindeki kahramanların ve korsanların yer altı dünyasına ve düşlerine konuk oluyor. 

Fassianos, antik dönem ve modernizmi harmanladığı kendine has tarzıyla tanınan ve sanat pratiği resim, seramik, tasarım, mimari, şiir gibi farklı disiplinleri kapsayan dünyaca ünlü bir sanatçı. Gündelik hayatı mitolojik bir anlatıya dönüştürme gücüne sahip olan sanatçının eserleri, canlı renkleri ve akıcı çizgileriyle tanınıyor. 

 Birçok ilki bir araya getiren Alekos Fassianos: Bizans’a Yelken Açmak sergisi yakın zamanda keşfedilen Bizans sarnıcına özel olarak kurgulanan ilk proje olmasının yanı sıra, sanatçının ailesi ve Alekos Fassianos Müzesi ile iş birliği içerisinde düzenlenen Türkiye’deki ilk kurum sergisi olma özelliği de taşıyor. Aralarında İstanbul’a dair bir tablonun da bulunduğu beş önemli eser, dünyada ilk kez bu sergide gösterilirken; diğer eserlerin çoğu ise Yunanistan dışında ilk kez izleyicilerle buluşuyor.  

Sergi tasarımını PATTU’nun üstlendiği ve Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu desteğiyle düzenlenen sergi, bu benzersiz tarihi yapıyla sanatçının eserleri arasında yeni tematik bağlar kuran bu seçkiyi ilk kez bir arada sunacak. Zeyrek Çinili Hamam Müzesi’nin altında yer alan Bizans sarnıcı, bu sergiden sonra da güncel sanat müdahaleleri için alan açmaya devam edecek.

 Sergiye özel olarak, Zeyrek Çinili Hamam mağazasında, Alekos Fassianos’un öne çıkan eserlerinden “Boğaz’da Sohbet” ve “Aşk ve Balık Tutma”nın limitli edisyon baskıları başta olmak üzere, tasarım tişörtler, bez çantalar, peştamallar ve kartpostallardan oluşan özel bir koleksiyon sanatseverlerle buluşuyor. Bu özel seçkiye, Zeyrek Çinili Hamam kompleksindeki mağazadan veya çevrimiçi platformdan ulaşabilir. 

Alekos Fassianos: Bizans’a Yelken Açmak sergisi, 22 Şubat 2025 tarihine kadar Zeyrek Çinili Hamam’da ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Selçuklu Sanat Akademisi’nden Kültür Sanata Büyük Katkı

Selçuklu’da sanatın merkezi haline gelen ve her yaştan insanın yeteneğini keşfetmesine imkan tanıyan Selçuklu Sanat Akademisi’nde 10. dönem eğitimleri yoğun bir ilgiyle devam ediyor. Oldukça yoğun bir talep gören akademi Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı’yı ağırladı.  Fırsat buldukça Selçuklu Sanat Akademisini ziyaret ederek eğitim alan kursiyerlerle bir araya gelen Başkan Pekyatırmacı; “Şehrimizde her yaştan ve meslekten insanımızın yeteneğini keşfetme yolculuğunda onların yanındayız” dedi.

Selçuklu Sanat Akademisi’nde derslere katılan Başkan Pekyatırmacı her bir kursiyerle yakından ilgilenerek sohbet etti.

Başkan Pekyatırmacı: “Selçuklu Sanat Akademisi yeni yıldızlar keşfetmeye devam edecek.”

Selçuklu Sanat Akademisi’nin açıldığı günden bu yana hem şehrin sanat hayatına katkı sunduğunu hem de her yaş ve meslek grubundan insanın yeteneklerini keşfetmesine imkan tanıdığını söyleyen Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı: “Kendine yeni beceriler katmak, yeteneklerini keşfetmek veya geliştirmek isteyen kursiyer adaylarımız ve çocuklarımız burada alanında uzman eğitmenlerimiz eşliğinde ilgi duydukları branşlarda kendilerini geliştirme imkanı buluyor. Onların bu yeteneklerini keşfetme yolculuğuna başladıkları  Selçuklu Sanat Akademisi çok önemli bir yere sahip. Kursiyerlerimizin kendilerini keşfettiği ve aldıkları eğitimlerle kendilerine yeni vizyon kattıkları bu anlamlı yolculuğa  hep birlikte  tanık oluyoruz.  Bu da bizi oldukça mutlu ediyor. Bugün eğitim alan öğrencilerimizi ziyaret ettik. Onların öğrenme heyecanına ve aldıkları eğitimlerle ortaya çıkardıkları eserleri dinlemek oldukça keyifliydi. Farklı meslek gruplarından her yaştan insanımızı, çocuklarımızı Selçuklu Sanat Akademisi’nde yeteneklerini keşfetme yolculuğunda görmek gerçekten çok değerli. İnanıyorum ki akademimizde eğitim alıp daha sonra bu başarısı tüm Türkiye’de tanınacak birçok sanatçı olacak.  10. dönemimizde eğitim alan tüm kursiyerlerimize başarılar diliyorum.” ifadelerini kullandı.

Sanatın kalbinin attığı Selçuklu Sanat Akademisi’nde

Kişisel Gelişim Bölümü’nde Diksiyon, Etkili İletişim, Liderlik ve Kişisel İmaj, Senaryo Yazarlığı, Diksiyon, Spikerlik ve Sunuculuk, Sinematografi eğitimleri, Müzik Bölümü’nde Ud (12 yaş üzeri), çocuk koro, bağlama, piyano (8-12 yaş), kanun, klasik gitar (12 yaş üzeri), keman (Batı müziği) (8 yaş üzeri), bateri (13 yaş üzeri), elektro gitar (15 yaş üzeri), yan flüt (13 yaş üzeri), keman (Türk Müziği) (8 yaş üzeri), piyano (8-12 yaş), kanun, şan eğitimleri (18 yaş üzeri); Sahne Sanatları ve Görsel Sanatlar Bölümü’nde ise çocuk drama (10-12 ve 8-9 yaş), yetişkin drama (16-25 yaş ve 25 yaş üzeri), çocuk resim (8-12 yaş), genç drama (13-15 yaş), fotoğrafçılık eğitimleri veriliyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Enerji verimliliği yatırımları, ekonomik ve çevresel faydalar sağlıyor

Enerji verimliliği ve enerji tasarrufunun birbirini tamamlayan ancak farklı kavramlar olduğunu söyleyen İstanbul Atlas Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Arif Karabuğa, enerji verimliliğinin yalnızca bireysel tüketiciler için değil, endüstriyel düzeyde de büyük tasarruflar sağladığına dikkat çekti. Enerji verimliliği sayesinde daha az enerji harcanarak tasarruf sağlandığını kaydeden Karabuğa, “Enerji verimliliği artırıldığında, doğal olarak enerji tasarrufu sağlanır. Enerji verimliliği yatırımları, uzun vadede enerji tüketimini azaltarak ekonomik ve çevresel faydalar sağlar” dedi.

İstanbul Atlas Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Arif Karabuğa, enerji verimliliği ile enerji tasarrufu arasındaki ilişki ve bu ilişkinin önemine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Enerji tasarrufu sadece ekonomik katkı sağlamıyor

Enerji tasarrufunun sadece ekonomik açıdan değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik ve kaynakların verimli kullanımı açısından büyük bir öneme sahip olduğunu belirten Karabuğa, “Küresel ısınma, doğal kaynakların tükenmesi ve enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar gibi sorunlarla karşı karşıya olduğumuz bu dönemde, enerji tasarrufu sağlamak, hem bireyler hem de işletmeler için kritik bir gereklilik haline gelmiştir” dedi.

Enerji verimliliği: Enerji tüketimi azaltılarak aynı performans sağlanıyor

Enerji tasarrufunun pek çok yönden avantaj sağladığını kaydeden Karabuğa, “Teknik olarak bakıldığında, enerji verimliliği, enerji tüketimini azaltarak aynı performansın elde edilmesini sağlar. Bu, enerji sistemlerinin optimize edilmesi, daha verimli cihazların kullanılması ve yenilikçi teknolojilerin devreye alınmasıyla mümkün olmaktadır. Enerji tasarrufu, hem elektrik ve ısınma giderlerini düşürür hem de sera gazı emisyonlarını azaltarak çevreye duyarlı bir yaşam tarzının benimsenmesine katkı sunar” dedi.

Doğal kaynaklar korunuyor, sürdürülebilir geleceğe yatırım yapılıyor

Enerji tasarrufunun aynı zamanda birincil enerji kaynaklarının daha etkin bir şekilde kullanılmasına olanak tanıdığını ve enerji bağımsızlığını artırarak dışa bağımlılığı azalttığını vurgulayan Karabuğa, “Sonuç olarak enerji tasarrufu hem çevresel etkileri azaltarak doğal kaynakların korunmasına yardımcı olur hem de ekonomik açıdan işletmelerin ve hanelerin daha sürdürülebilir bir geleceğe yatırım yapmalarını sağlar” diye konuştu.

Enerji verimliliği ve enerji tasarrufu birbirini tamamlıyor

Enerji verimliliği ve enerji tasarrufunun birbirini tamamlayan ancak farklı kavramlar olduğunu söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Arif Karabuğa, “Enerji verimliliği, belirli bir iş veya hizmeti sağlamak için kullanılan enerji miktarının en aza indirilmesi sürecini ifade eder. Bu, enerji sistemlerinin, cihazlarının ve teknolojilerinin daha etkin bir şekilde çalışması anlamına gelir. Enerji verimliliği, kullanılan enerjinin daha iyi yönetilmesi ve daha az enerji ile daha fazla iş yapılabilmesi için yapılan iyileştirmeleri kapsar” dedi.

Enerji tasarrufu, enerjinin daha az tüketilmesidir

Enerji tasarrufunun genel anlamda enerjinin daha az tüketilmesi olarak tanımlanabileceğini kaydeden Karabuğa, “Enerji tasarrufu, enerji verimliliği artırılarak ve bilinçli enerji kullanımıyla sağlanabilir. Örneğin enerji verimliliği yüksek cihazların kullanımı, ısınma ve aydınlatma sistemlerinin daha verimli hale getirilmesi, enerji tasarrufu sağlayan önlemler arasında yer alır. Bu iki kavram arasındaki ilişki, enerji verimliliği sayesinde daha az enerji harcanarak tasarruf sağlanmasıdır. Yani enerji verimliliği artırıldığında, doğal olarak enerji tasarrufu sağlanır. Ayrıca, enerji verimliliği yalnızca bireysel tüketiciler için değil, endüstriyel düzeyde de büyük tasarruflar sağlar. Enerji verimliliği yatırımları, uzun vadede enerji tüketimini azaltarak ekonomik ve çevresel faydalar sağlar” dedi.

Dr. Öğretim Üyesi Arif Karabuğa, sözlerini şöyle tamamladı: “Sonuç olarak enerji verimliliği ve enerji tasarrufu arasındaki ilişki, enerji tüketiminin daha etkili ve verimli bir şekilde yönetilmesiyle daha az enerji harcanarak çevresel ve ekonomik kazanımların elde edilmesidir. Bu süreç, sürdürülebilir bir geleceğin inşa edilmesine önemli katkılar sağlar.” 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı