Yıllık arşivler: 2025

6 asırlık sanat LYSA’da yaşatılıyor

Yaklaşık 600 yıllık bir geçmişse sahip olan Edirnekari sanatı, Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi’nde yer alan Nevin Erbil Atölyesi’nde gelecek kuşaklara aktarılıyor. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Edirnekari sanatçısı Yaşar Saltık önderliğinde gerçekleştirilen kursta kursiyerler bu sanatın temel tekniklerini ve süsleme motiflerini öğreniyorlar.

Lüleburgaz Yıldızları Sanat Akademisi’nde (LYSA) yer alan Nevin Erbil Atölyesi’nde gerçekleştirilen Edirnekari kursu, yaklaşık 600 yıllık bu sanatın gelecek kuşaklara aktarılmasına olanak sağlıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Edirnekari sanatçısı Yaşar Saltık önderliğinde gerçekleştirilen kursta kursiyerler bu köklü sanatın inceliklerini detaylı bir şekilde öğreniyor.

Kursiyerlerin ahşap, mukavva gibi eşyaların üzerine işlediği rengarenk motifler dikkat çekiyor.

‘LÜLEBURGAZ MOTİFLERİ’ İŞLENİYOR
Kursiyerlerin çalıştıkları motifler arasında Lüleburgaz’ın Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Kadı Ali Camii, Avcı Mehmet Çeşmesi gibi kültürel hazinelerinde kullanılan motifler de yer alıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Edirnekari sanatçısı Yaşar Saltık; “Edirnekari, geleneksel Osmanlı el sanatı. Edirne’nin başkent olduğu dönemde ustalar tarafından üretilmiş bir el sanatı. Ahşap üzerine geleneksel motiflerin çalışıldığı bir el sanatı. Lüleburgaz’da bu sanatı yaşatmaya çalışıyoruz. Ahşap üzerine geleneksel motiflerle özellikle Lüleburgaz’a ait motifleri işliyoruz. Yaşadığımız şehrin değerlerin i ön plana çıkarmak gibi bir meselemiz var. Son 2 yıldan beri iki defa ‘Lüleburgaz Motifleri’ sergisi yaparak bunları yaşatmaya çalışıyoruz. Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Kadı Ali Camii, Avcı Mehmet Çeşmesi ve Lüleburgazla ilgili kitaplardan derlediğimiz motifleri çalışarak sunduk. 30’a yakın motif çıkardık. Özellikle Kadı Ali Camii’nin, Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin kubbesini çalıştık, dua kubbesini çalıştık, kervansarayı çalıştık, şadırvandaki lale, sümbül, karanfil gibi motifleri çalıştık. Lüleburgaz’da var olan, üretilen motifleri sonraki kuşaklara tanıtmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sağlıklı bir ileri yaş gebeliği için dikkat etmeniz gerekenler

Son yıllarda dünya genelinde 35 yaşından sonra ilk kez anne olanların sayısında artış yaşanıyor. Doğurganlık üzerinde olumsuz etkileri bulunan ileri yaş gebeliklerinin aynı zamanda gebelik sürecinin sağlığı üzerinde de önemli etkileri bulunuyor. Sağlıklı bir gebelik için doğru önlemler alındığında, ileri yaşta gebeliklerin başarılı bir şekilde tamamlanmasının mümkün olduğunu belirten Liv Hospital Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. Miraç Özalp, “Uzman görüşü ve erken tarama testleri, anne ve bebek sağlığı açısından kritik öneme sahip” dedi. 

 

Son yıllarda ilk bebek için 35 yaş ve sonrasını tercih eden anne adaylarının sayısı oldukça yüksek. 35 yaş ve üzerindeki anne yaşı, “ileri anne yaşı” olarak kabul ediliyor ve bu eğilim, kadınların artan eğitim düzeyi, yüksek istihdam oranları ve güvenilir doğum kontrolüne erişiminin bir sonucu olarak öne çıkıyor. Bununla beraber kadınların doğurganlık kapasitesi 32 yaşından sonra kademeli olarak azalmaya başlıyor. Bu düşüşün temel nedeni ise doğrudan yaşa bağlı olarak oosit (yumurta hücresi) sayısının azalması ve oositlerin kalitesinin düşmesi. Yaş ilerledikçe oositlerde bölünme hataları artıyor böylece gebelik şansı azalabiliyor. Ayrıca sigara içme, çevresel faktörler, bazı tıbbi ve cerrahi müdahaleler de oosit kalitesini ve yumurtalık rezervini olumsuz etkileyebiliyor.

İleri yaş gebeliklerde anne kadar bebekte risk altında 

İleri anne yaşının, sadece doğurganlık üzerinde değil, aynı zamanda gebelik sürecinin sağlığı üzerinde de önemli etkileri bulunduğuna dikkat çeken Liv Hospital Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. Miraç Özalp, maternal yaşın artmasıyla başta hipertansiyon ve diyabet olmak üzere kanser, obezite, kardiyovasküler, renal ve otoimmün hastalıklar gibi tıbbi durumların sıklığının artabileceğini belirtti. Özalp’e göre erken gebelik kaybı, ektopik gebelik, çoğul gebelik, plasental problemler ve artmış sezaryen oranları da bu yaş grubu gebelerde daha sık karşılaşılan problemler arasında yer alıyor. İleri yaş gebelikler, aynı zamanda anne kadar bebekler için de bazı problemlerin gelişme riskini artırıyor. Down sendromu gibi kromozomal anomaliler, yapısal malformasyonlar, düşük doğum ağırlığı, erken doğum ve ölü doğum riski anne yaşının artmasıyla birlikte daha sık karşılaşılan problemlerin başlıcaları arasında yer alıyor. İleri anne yaşı ve buna bağlı gelişme ihtimali artan problemler, bu dönemki gebelikleri, yüksek riskli gebelik sınıfına sokabiliyor. 

Erken tarama testleri hayati öneme sahip

Hal böyle olunca bu yaş grubundaki kadınların sağlıklı bir gebelik süreci geçirebilmeleri açısından, gebelik öncesi dönemde bir perinatoloji veya kadın doğum uzmanından danışmanlık almaları, uygun bir vücut kitle indeksine sahip olmaları, sigara ve alkolden uzak durmaları ve folik asit takviyesi almaları oldukça önem kazanıyor. Gebelik elde edilince, fetal kromozomal ve genetik hastalıkların taranmasının ve tanınmasında kullanılan testler ve işlemler hakkında gebelerin bilgilendirilmesinin gerektiği vurgulayan Özalp şu noktaların altını çizdi: “Bebeğin sağlık durumu ve gelişebilecek yapısal problemlerin tespiti açısından, 11-14 hafta ve 18-23 hafta arasında ultrason taramalarının bir perinatoloji uzmanı tarafından yapılması oldukça önemlidir. Bu yaş grubundaki gebeler, artmış preeklampsi riski nedeniyle düşük doz aspirin profilaksisi ve artmış venöz tromboemboli riski nedeniyle düşük molekül ağırlıklı heparin profilaksisi açısından dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Aynı zamanda 24-28.haftalarda yapılan gestasyonel diyabet taraması, ek risk faktörlerinin bulunduğu hastalarda daha erken bir dönemde yapılabilir. Sağlıklı bir gebelik için doğru önlemler alındığında, ileri yaşta gebeliklerin başarılı bir şekilde tamamlanması mümkün. Bunun içinse uzman görüşü ve erken tarama testleri, anne ve bebek sağlığı açısından kritik öneme sahiptir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gaziemir Belediyesi’nden 6 bin 222 can dosta şefkat eli

Gaziemir Belediyesi veteriner sağlık hizmetleri kapsamında 2024 yılında 6 bin 222 hayvanın tedavisini ve bakımını yaptı,120 can dostu da sahiplendirerek yeni bir yuvaya kavuşturdu.

Gaziemir Belediyesi, sokak hayvanlarının sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürmesi için yürüttüğü veteriner sağlık hizmetleriyle, sokak hayvanlarının her türlü sağlık ve bakım gibi rehabilitasyon işlemlerini yapıyor. Sokak hayvanlarının kısırlaştırma, salgın hastalıklara karşı aşılama, sahiplendirme, kimliklendirip kayıt altına alma, barındırma, tedavi gibi tüm ihtiyaçlarını karşılayan hizmetler veren belediye, özel donanımlı kliniğinde hayvanların ameliyatlarını da yapıyor. Sokakta yaşayan hayvanların tüm bakım işlemlerini ve sağlık taramasını yapan belediye personeli, hayvanların kayıt işlemlerini yaparak kimliklendirdikten sonra aldıkları bölgeye geri bırakıyor. Sokakta yaşayamayacak durumda olanlar ise bakımevlerine yerleştirilerek güvenli bir ortamda yaşamaları sağlanıyor. Belediyenin veteriner sağlık hizmetleri kapsamında, 2024 yılında 6 bin 222 hayvanın tedavi ve bakımı yapıldı. Çalışmalar kapsamında 204 köpek, bin 187 kedi olmak üzere toplam bin 391 hayvanın kısırlaştırma işlemi yapıldı.

Sokakta yaşayan hayvanların tüm sağlık sorunlarıyla ilgilenen belediyenin Veteriner İşleri Müdürlüğü, araç çarpması ve doğa olaylarında yaralanan hayvanların da tüm tedavilerini yapıyor. Yaralanan hayvanlara ilk müdahaleyi olay yerinde yapan ekipler, daha sonra özel donanımlı araçla yaralı hayvanı polikliniğe taşıyarak burada tedavi ediyor. Gerekli durumlarda ameliyat yapan veteriner hekimler, cerrahi müdahalenin ardından yaralı hayvanları belediyenin Geçici Hayvan Bakım Evi’nde kontrol altında tutuyor ve tedavi programı uyguluyor. Sağlığına kavuşturduğu hayvanların sahiplendirmesini de yapan belediye, 120 can dostun yeni bir yuvaya kavuşmasını sağladı.

Sokak hayvanlarına daha iyi bir yaşam sunmak için çalıştıklarını belirten Gaziemir Belediye Başkanı Ünal Işık, “Hayatı paylaştığımız can dostlarımızın sağlığı, güvenliği ve huzuru için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. Her birinin hak ettiği sevgiyi ve yaşam koşullarını sağlamak için özveriyle çalışıyoruz. Sokakta yaşayan can dostlarımızı yaşatmak için çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Güne bir fincan kahveyle başlamak sağlıklı mı?

Kahvenin sağlık üzerindeki etkilerini ve sabah kahvesi alışkanlığının avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendiren Prof. Dr.  Nilgün Tekkeşin, kahvenin bazı potansiyel sağlık yararları olsa da bazı dezavantajlarının da bulunduğunu söyledi. “Güne bir fincan kahveyle başlamak sağlıklı mıdır?” sorusuna Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, “Bu sorunun cevabı birkaç faktöre bağlıdır. Genel olarak, orta düzeyde kahve tüketiminin (günde yaklaşık 3-5 fincan) çoğu insan için güvenli olduğu gösterilmiştir.” diye yanıt verdi.

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi (İngilizce) Tıbbi Biyokimya Bölümünden Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, kahvenin sağlık üzerindeki etkilerini ve sabah kahvesi alışkanlığının avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirdi.

Sağlıklı olup olmadığı konusunda devam eden bir tartışma var!

Kahvenin, dünyanın en popüler içeceklerinden biri olduğunu ve birçok kişinin güne bir fincan kahve ile başladığını anlatan Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, “Kahvenin bazı sağlık yararları olduğu gösterilmiş olsa da güne bir fincan kahve ile başlamanın sağlıklı olup olmadığı konusunda devam eden bir tartışma var.” dedi.

Kahvenin faydaları…

Kahvenin, zihinsel uyanıklığı artırabilen ve bilişsel performansı iyileştirmeye yardımcı olabilen uyarıcı olan kafein içerdiğini ifade eden Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, “Kafeinin ayrıca metabolizmayı hızlandırdığı, enerji seviyelerini artırdığı ve atletik performansı iyileştirdiği gösterilmiştir. Ek olarak, kahve iltihabı azaltmaya ve hücre hasarına karşı korumaya yardımcı olabilen antioksidanlar açısından zengindir. Çalışmalar ayrıca kahvenin başka sağlık yararları da olabileceğini göstermiştir. Örneğin, bazı araştırmalar kahve tüketiminin Tip 2 diyabet, karaciğer hastalığı ve belirli kanser türleri geliştirme riskini azaltabileceğini öne sürmüştür. Ancak, bu alanlardaki kanıtlar kesin değildir ve kahvenin sağlık etkilerini tam olarak anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.” diye konuştu.

Kahvenin dezavantajları…

Kahvenin bazı potansiyel sağlık yararları olsa da bazı dezavantajlarının da olduğunu dile getiren Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, “Kahveyle ilgili en büyük endişelerden biri kafein içeriğidir. Çok fazla kafein tüketmek sinirlilik, kaygı ve uykusuzluk gibi yan etkilere yol açabilir. Ek olarak, kafein kan basıncında ve kalp atış hızında geçici bir artışa neden olabilir ve bu da kardiyovasküler sorunları olan kişiler için sorunlu olabilir.” şeklinde konuştu.

Hassas midesi olan kişiler için aç karnına kahve içmek sorun…

Kahveyle ilgili bir diğer endişenin ise asitliği olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, “Kahve asitli bir içecektir ve asit reflü ve mide ekşimesi gibi sindirim sorunlarına neden olabilir. Hassas midesi olan kişiler için aç karnına kahve içmek özellikle sorunlu olabilir.” ifadesinde bulundu.

Güne bir fincan kahveyle başlamak sağlıklı mıdır?

“Güne bir fincan kahveyle başlamak sağlıklı mıdır?” sorusuna ilişkin de Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, “Bu sorunun cevabı birkaç faktöre bağlıdır. Genel olarak, orta düzeyde kahve tüketiminin (günde yaklaşık 3-5 fincan) çoğu insan için güvenli olduğu gösterilmiştir. Ancak hamile olan, kardiyovasküler sorunları olan veya kafeine karşı hassasiyeti olan kişiler kahve tüketimlerini sınırlamak veya tamamen kaçınmak isteyebilirler.” dedi.

Kahveye şeker veya krema eklemeyin!

Prof. Dr. Nilgün Tekkeşin, güne bir fincan kahveyle başlamayı seven birinin bunu daha sağlıklı bir alışkanlık haline getirmek için yapılabilecek birkaç şey olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

“Öncelikle, kahvenize şeker veya krema eklemekten kaçının, çünkü bunlar ekstra kalori ekleyebilir ve kilo alımına katkıda bulunabilir. Bunun yerine, biraz badem sütü eklemeyi veya kahvenizi sade içmeyi deneyin.

Vücudunuzun kahveye nasıl tepki verdiğine de dikkat etmelisiniz. Sinirlilik veya kalp çarpıntısı gibi olumsuz yan etkiler yaşıyorsanız, kahve tüketiminizi sınırlamak veya kafeinsiz kahveye geçmek isteyebilirsiniz. Ek olarak, asit reflü gibi sindirim sorunları yaşıyorsanız, aç karnına kahve içmekten kaçınmak veya daha düşük asitli bir kahve karışımına geçmek isteyebilirsiniz.”

Güne kahve ile başlamak…

Tıbbi Biyokimya Uzmanı Prof. Dr.  Nilgün Tekkeşin, sözlerini şöyle tamamladı:

“Güne bir fincan kahveyle başlamak, ölçülü tüketildiği ve olumsuz yan etkilere neden olmadığı sürece birçok kişi için sağlıklı bir alışkanlık olabilir. Kahvenin bazı potansiyel sağlık yararları olsa da kafein içeriği ve asitliği gibi dezavantajlarının farkında olmak önemlidir. Güne bir fincan kahveyle başlama kararı kişisel bir karardır ve kişisel tercihlere ve sağlık endişelerine dayanmalıdır.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kış soğuklarında sağlıklı kalmak için 9 öneri

Kış aylarının en soğuk günleri yaklaşırken, düşük sıcaklıkların sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine karşı bilinçlenmek büyük önem taşıyor. Kış soğukları, çeşitli sağlık sorunlarına neden olabiliyor ve özellikle bağışıklık sistemi hassas olan kişiler için belirli riskleri beraberinde getiriyor. Memorial Ataşehir Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Murat Hakan Terekeci, soğuk havalarda sağlıklı kalmanın yolları hakkında bilgi verdi. 

Kış soğuklarının etkilerine dikkat!

Soğuk havalar vücuttaki bazı sistemleri olumsuz etkileyerek hastalıklara zemin hazırlayabiliyor. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken sağlık sorunları şu şekilde sıralanıyor: 

Grip ve soğuk algınlığı: Düşük hava sıcaklıkları, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatarak soğuk algınlığı ve grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma riskini artırabilir. Aynı zamanda soğuk havalarda insanların kapalı alanlarda daha fazla vakit geçirmelerinden dolayı da hastalıkların bulaşma riski artış göstermektedir.

Astım ve alerjiler: Soğuk hava, astım semptomlarını tetikleyebilir ve toz, polen gibi alerjenlerin iç mekanda yoğunlaşmasına yol açabilir. Aynı zamanda doğal gazın yaygın olarak kullanılmadığı yerleşim alanlarında odun ve kömür yakılmasına bağlı olarak artan hava kirliliği de astım ve KOAH hastalarındaki nefes darlığı ve öksürük gibi şikayetleri artırmaktadır. 

Kalp hastalıkları: Soğuk havalarda kan basıncı ve kalp hızı artar. Aynı zamanda kanda pıhtılaşma da artmaktadır. Bu etkilerinden dolayı özellikle koroner kalp hastalığı olanlarda ve belirli yaşın üstündeki insanlarda kalp krizi riski artabilir. Kalp hastalarının kış aylarında da doktor kontrollerini aksatmamaları, ilaç düzenlemelerini bu doğrultuda yapmaları önemlidir. Sağlıklı insanların da kalp şikayetleri yaşadıklarında mutlaka uzmana başvurmaları gerekmektedir.

Kas ve eklem ağrıları: Soğuk hava ve düşük basınç, eklem ve kas ağrılarını artırabilir. Özellikle artrit hastaları ve ileri yaştaki bireylerin kas ve eklem sağlıklarına dikkat etmeleri önemlidir.

Cilt kuruluğu ve tahriş: Soğuk ve rüzgarlı hava cilt kuruluğuna yol açabilir, bu da kaşıntı ve tahrişe neden olabilir. Kış aylarında cilt sağlığına ekstra özen gösterilmelidir.

Hipotermi ve soğuk ürtikeri:  Aşırı soğuk havaya maruz kalmak vücut ısısının düşmesine yol açarak hipotermiye sebep olabilir. Ayrıca bu dönemde soğuk ürtikeri gibi cilt reaksiyonları da görülebilir. Bu konuda dikkatli olunmalıdır.

Soğuk havalarda bu önlemleri alın

Kış aylarının sağlıklı ve güvenli bir şekilde geçirmesi için bazı önlemlerin alınması tavsiye edilmektedir.

  1. Dışarı çıkarken kat kat giyinmek: Vücudu soğuktan korumak için kat kat giyinmek en etkili yollardan biridir. Pamuklu ve yünlü kumaşlar tercih edilmelidir.
  2. El ve ayakları korumak: Eldiven ve kalın çoraplar kullanılarak el ve ayakların sıcak tutulması önemlidir.
  3. Nemlendirici kullanmak: Cilt kuruluğunu engellemek için düzenli olarak nemlendirici kullanılmalıdır. Nemlendirici seçerken dermatoloğa başvurulmalı ve cilt tipine uygun ürünler tercih edilmelidir. Ayrıca sadece yüz bölgesine değil, tüm vücuda nemlendirici uygulanmalıdır.
  4. Dengeli beslenmek: Bağışıklık sistemini güçlendirmek adına tüm besin gruplarından sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı uygulanmalıdır. Taze mevsim meyve ve sebzeleri tüketilmelidir. Vitamin ve mineral açısından zengin gıdalar tercih edilmelidir. Yağ ve şeker içeriği yüksek gıdalardan, fast food tarzı beslenmeden uzak durulmalıdır.
  5. Su tüketimi: Kış aylarında da yeterli miktarda su içilmesi gerekmektedir. Kişi su içmek için susamayı beklememelidir.
  6. Probiyotik besin destekleri ve fermente gıdaları tüketmek: Bağırsaklarda bulunan yararlı bakterileri artırmak ve sindirim sağlığına önem vermek güçlü bir bağışıklık için çok önemlidir.  Probiyotik özellikli olan yoğurt, kefir gibi besinlerin yanı sıra ev yapımı turşuların da düzenli tüketimi önerilmektedir.
  7. Fiziksel aktivite: Düzenli egzersiz yaparak vücut direncini artırmak gerekir. Soğuk havalarda uygun giysiler tercih edilerek düzenli yürüyüşler yapılabilir. Evden çıkamayacak durumda olanlar da evde basit egzersizlerle hareketi kalabilir.
  8. Düzenli uyku: Uykuda bedenimiz ve zihnimiz dinlenmektedir. Bağışıklık sisteminin güçlü kalması için kaliteli uykunun önemi büyüktür. Bu nedenle sakin ve rahat bir ortamda düzenli ve kaliteli uyku düzeni oluşturmaya özen gösterilmelidir.
  9. Şifalı çaylar: Özellikle kış aylarında kekik, zencefil, ıhlamur ve ada çayı gibi şifalı çayların tüketimi hastalıklara karşı bizi korumakta faydalı olacaktır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kartepeli Çocuklar 2024’e Tiyatroyla Veda Etti

Kartepe Belediyesi’nin kültür-sanat etkinlikleri kapsamında düzenlediği çocuk tiyatroları serisi, 2024 yılını anlamlı bir oyunla noktaladı. Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde sahnelenen “Hansel ve Gretel” adlı çocuk tiyatrosu, minik izleyicilere keyifli ve öğretici bir deneyim sundu.

 

Yönetmenliğini Muhammet Atalay’ın üstlendiği oyun, çocukların hayal gücünü geliştiren ve onlara önemli mesajlar veren bir performans olarak salonu dolduran çocuklar ve aileleri tarafından tam not aldı.

 

 “Hansel ve Gretel” tiyatro oyunu, hem eğlenceli anlar yaşatarak çocukları güldürdü hem de dostluk, yardımlaşma ve cesaret gibi değerleri aşılayan mesajlar verdi. Bu anlamlı etkinlik, Kartepe Belediyesi’nin sanatsal zenginlikleri çocuklarla buluşturma konusundaki kararlılığını bir kez daha gözler önüne serdi.

 

2024 yılının son tiyatro oyunu olarak sahnelenen “Hansel ve Gretel”, Kartepeli çocukların hafızasında güzel bir anı olarak yer etti. Yeni yılda da kültür ve sanat etkinlikleriyle dolu bir takvim planlayan Kartepe Belediyesi, çocukların ve ailelerin sosyal yaşamına katkıda bulunmaya devam edecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çiğ süt hakkında bilinmesi gereken 5 önemli nokta!

Kimileri doğal, işlenmemiş ve taze olduğu düşüncesiyle, kimileri de marketlerdeki ambalajlı sütlere göre daha ekonomik bulduğundan çiğ süt almayı tercih ediyor.

Geçmişte sokak sütçülerinin evlerin kapısına getirdiği ve güğümlerinden sürahilere boşalttığı dönem artık pek çoğumuz için nostaljik bir anı olsa da, çiğ süt tüketimi yaygınlığını koruyor. Ancak dikkat! Bazı hijyenik koşullara uyulmadığında tüketilen çiğ süt ciddi enfeksiyonlara hatta hayati riske yol açabiliyor! Acıbadem Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Altunizade Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Sesin Kocagöz “Yapılan çalışmalar; çiğ sütün gerekli koşullar sağlanmadan tüketilmesinin bazı kişilerde böbrek yetmezliğinden felce dek çok ciddi hatta yaşamı tehdit eden hastalıklara neden olabildiğini gösteriyor” diyor. Prof. Dr. Ayşe Sesin Kocagöz, herhangi bir  ısıl işlem uygulanmadan satılan sütlerin tüketimi hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

  • Kaynatma süresine dikkat edin!

 

 

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Kocagöz “Çiğ süt zararlı mikroplar taşıyabileceği için insan sağlığına riskini ortadan kaldırmak ve mikrobiyolojik güvenliğini sağlamak amacıyla kaynatma, pastörizasyon ve sterilizasyon gibi işlemlerle mikroplar yok edilir. Sağlık riskleri nedeni ile Dünya Sağlık Örgütü insanların çiğ süt veya çiğ süt ürünlerinin (taze, yumuşak peynir çeşitleri, dondurma, yoğurt) bu tip işlemlere girmeden tüketilmemesini önermektedir. Genel anlamda kaynatma işlemi ev ortamında çiğ sütlere uygulanır. Kaynatma süresi süt içindeki mikrop ve mikroplardan gelen toksinleri yok etmek için en az ortalama 15-20 dakika olmalıdır” diyor. 

 

  • Ciddi hastalıklara yol açabilir!

 

 

Çiğ süt; Salmonella, E.col ve toplumda isimleri bilinmeyen birçok tehlikeli bakteriler içerebilir. H5N1 (kuş gribi) virüsüyle enfekte ineklerden alınan çiğ sütte bu virüsün bulunduğu tespit edilmiştir. Çiğ süt ve çiğ süt ürünleri (peynir, kaymak, dondurma vb) özellikle toksoplazma enfeksiyonu açısından da ciddi risk taşır ve gebelere bulaştığında bebekte kalıcı hasarlara yol açma riski taşır. Seyahatlerde de bu tür gıdalar, bulaşıcı hastalıklar açısından önemli bir risk oluşturur. 

 

 

  • Soğuk zincir çok önemli!

 

 

Çiğ sütün; hayvanın sağılmasından sütün şişelenme işlemine ve tüketiciye ulaştırılmasına dek tüm aşamalarda mikrop taşıma riskini ortadan kaldırarak sağlığa zarar vermesini önlemek için soğuk zincire çok önem verilmelidir. Bu nedenle sütün sağılmasından sonra en kısa zamanda soğuk zincir sistemine girmesi gerekmektedir. Bu süre en fazla ilk 4 saattir. 

 

  • Risk grubundakiler dikkat!

 

Çiğ sütteki bakteriler; çiğ süt içen veya çiğ sütten yapılmış yiyecekler tüketen herkesin sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Bazı insanlar çiğ sütteki bakterilerden dolayı hastalıkları karın ağrısı, kusma, bazen kanlı ishal, ateş, baş ağrısı ve vücut ağrısı gibi şikayetlerle geçirse de, bazılarında ölüme bile neden olabilir. Bu grup bireyler şunlardır: Hamileler, 5 yaş altı çocuklar, 65 yaş üstü yaşlılar, bağışıklık sistemleri zayıflamış kişiler, kalp ve böbrek hastalıkları ve diyabeti olanlar ile HIV enfeksiyonu veya organ nakli alıcıları. 

 

  • Pastörizasyon sütün besin değerini azaltmaz!

 

Toplumumuzda pek çok kişi pastörizasyon işleminin, süte zarar verdiğini ve besin değerini azalttığını, çiğ sütün güvenli ve daha sağlıklı olduğunu düşünüyor. Oysa bu düşüncenin doğru olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Ayşe Sesin Kocagöz şöyle konuşuyor: “Pastörizasyon işlemi sütteki zararlı mikroorganizmaları yok ederken, bu süreçlerde sütün besleyici değerinde değişikliğe neden olmaz! Vitamin ve besleyici protein değerinin düşmesi kaygı duyulacak kadar anlamlı miktarlarda değildir. UHT süt de; yüksek ısı derecesiyle çiğ sütün kimyasal, fiziksel ve duyusal özelliklerinde en az değişikliğe yol açarak, bozulma yapabilen tüm mikropların UHT (Ultra High Temperature) işlemi ile yok edilmesidir. Yüksek ısı uygulanması sırasında  sütte   saptanan besin değerlerindeki değişimler (örneğin vitamin)  gıda etkinliği açısından önemsiz düzeyde düşüktür. Sonuç olarak  bu işlemler ile mikroorganizma riski olmadan besin değeri korunmuş olmaktadır.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çeşme, yeni yıla coşkuyla ‘merhaba’ dedi!

Çeşme, yeni yılı coşkulu etkinliklerle karşıladı. Belediye Başkanı Lal Denizli, “2025’in ülkemize ve tüm halkımıza sağlıkla, mutlulukla, huzurla ve bereketle gelmesini diliyorum” dedi.

 

Çeşme, 2025’i Cumhuriyet Meydanı ve Alaçatı’da gerçekleşen görkemli etkinliklerle karşıladı. Çeşme Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen kutlamalar, Çeşmelilere ve misafirlere unutulmaz bir yılbaşı gecesi yaşattı.

 

Cumhuriyet Meydanı’nda DJ Koray’ın, Alaçatı’da ise DJ Burak Cilt’in sergilediği performanslar, katılanlara eşsiz anlar sundu. Ayrıca, 26 Aralık – 1 Ocak tarihleri arasında Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen Yılbaşı Panayırı ile Çeşme, kutlamaların vazgeçilmez adresi oldu.

 

Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, yeni yıl mesajında, “Çeşme’mize hizmetle geçen 2024 yılını uğurluyoruz. 2025’in ülkemize ve tüm halkımıza sağlıkla, mutlulukla, huzurla ve bereketle gelmesini diliyorum. Çeşme’mize her gün olduğu gibi yeni yılda da tüm hızıyla hizmet etmeye devam edeceğiz” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Nilüfer 2025’i coşku ile karşıladı

Nilüferliler, yeni yıla Cumhuriyet Meydanı’nda “Merhaba” dedi. Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in de katılımıyla 2025’e hep beraber giren Nilüferliler, unutulmaz bir yılbaşı gecesi yaşadı.

Nilüfer Belediyesi, bu yıl Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlediği “Yeni Yıl Festivali” ile vatandaşlara yeni yıl ruhunu doyasıya yaşattı. 7’den 70’e tüm vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği etkinliğin son günü, sihirbaz gösterisi ile başladı.

Festivalde bando ve DJ performansı ile keyifli anlar yaşandı. Gecenin finalinde ise Enjoy Orkestrası sahne alarak, katılımcılara unutulmaz bir müzik ziyafeti sundu. Gün boyunca süren etkinliklerde, vatandaşlar yeni yılın coşkusunu doyasıya yaşadı.

Saatler 00:00’a yaklaştığında ise Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, eşi Nuray Özdemir ile birlikte sahneye çıkarak Nilüferlilere seslendi. Başkan Şadi Özdemir, 2025 yılına hep birlikte umutla, sevgiyle ve dayanışma içinde girdiklerine vurgu yaparak, “Artık yeni bir sayfa açıyoruz.

Hem ülkemiz hem Bursa hem de Nilüferli hemşehrilerim için güzel, mutlu bir yıl diliyorum. Bu güzel geceyi bizimle paylaşan herkese çok teşekkür ediyorum” dedi. Başkan Şadi Özdemir konuşmasının ardından Enjoy Orkestrası ve Nilüferliler ile geri sayım yaparak, 2025 yılını karşıladı.

Saatler 00:00’ı gösterdiğinde ise coşku doruğa ulaştı. 2025’in ilk dakikalarına eğlence ve birliktelik içinde giren Nilüferliler, belediyenin düzenlediği etkinlikten duyduğu mutluluğu, katılımıyla gösterdi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yeni yılda soğuk havaya dikkat! Diş sağlığına zarar verebilir!

Ağrı ve hassasiyet şikayetini azaltmak için sorunun kaynağının belirlenmesinin önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Soğuk havalarda hassasiyet hisseden kişiler öncelikle diş hekimine muayene olmalı.  Hassasiyete neden olan durumların tedavi edilmesi ile problem genellikle ortadan kalkar.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Üsküdar Diş Hastanesi Periodontoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, soğuk havalarda görülen hassasiyet problemi hakkında açıklamalarda bulundu.

Soğuk havalarda yaşanan hassasiyet farklı sorunlardan kaynaklanabilir

Kış aylarının gelmesi ile birlikte soğuk havaların çeşitli sebeplerle dişlerde hassasiyet oluşmasına neden olabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Bu sebeplerden bazıları diş çürükleri, diş eti çekilmeleri, dişeti hastalıkları, dişlerde aşınma ve diş sıkma problemi olarak sayılabilir.” dedi.

Dişin mine tabakasının aşınması durumunda altında bulunan dentin tabakası açığa çıktığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, dentin tabakasının içerisinde bulunan dentin tübüllerinin sinirsel iletim sağladığını ve soğuk-sıcak hava veya içecekler ile teması durumunda hassasiyet oluşumuna neden olduğunu aktardı.

Öncelikle hassasiyetin kaynağı belirlenmeli!  

Soğuk havalarda oluşan ağrı şikayetini azaltmak için sorunun kaynağının belirlenmesinin önemli olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, şunları söyledi:

“Diş çürüklerine bağlı hassasiyet durumunda çürüklerin restore edilmesi, dişeti hastalığına bağlı hassasiyet probleminde gerekli dişeti tedavilerinin yapılması gerekir. Diş eti çekilmesine bağlı açıkta olan kök yüzeylerinde meydana gelen hassasiyet problemini gidermek için de kök yüzeyi kapatma operasyonları yapılabilir.

Diş sıkmaya bağlı oluşan hassasiyette öncelikle diş sıkma probleminin tedavisine yönelik gece plağı veya botox uygulamaları, sonrasında diş aşınması olan bölgeler için restorasyonlar yapılabilir. Hatalı diş fırçalamaya bağlı oluşan aşınma ve dişeti çekilmelerinde ise öncelikle diş fırçalama tekniğinin düzeltilmesi, sonrasında aşınma bölgelerinin restorasyonu gerekir. Aynı zamanda hastaya hassasiyet giderici diş macunları, gargaralar önerilebilir ya da hassasiyet giderici ajanlar uzman hekimler tarafından açıkta bulunan dentin yüzeylerine uygulanabilir.”

Soğuk havalarda ortaya çıkan diş hassasiyeti, başka sağlık sorunlarına işaret edebilir mi?

Soğuk havalarda meydana gelen diş hassasiyeti veya ağrısının dişle ilgili problemlerden kaynaklandığına vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Hassasiyete neden olan durumların tedavi edilmesi ile problem genellikle ortadan kalkar. Diş hassasiyeti veya ağrısı başka bir sağlık sorununa işaret etmez.” dedi.

Soğuk havalarda hassasiyet hisseden kişilerin öncelikle diş hekimine muayene olması ve hassasiyet probleminin kaynağının belirlenmesi gerektiğini hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Hatalı, yatay veya çok sert fırçalamaya bağlı dişeti çekilmeleri, aşınmaların bulunduğu ve diş hassasiyetine neden olduğu durumda hastaya doğru fırçalama tekniği anlatılmalı. Günde iki defa orta sertlikte bir diş fırçası ile dişlerimizi fırçalamak ve günde bir defa diş ipi kullanımı, dişleri çok sert olmayacak şekilde ve dişetinden dişe doğru fırçalamak problemlerin oluşumunu ve ilerlemesini azaltır.  Bireylerin düzenli olarak asitli yiyecek ve içecek tüketmeleri dişlerin mine tabakasını aşındırarak, dentin tabakasının açığa çıkmasına ve dişlerde hassasiyet hissedilmesine yol açar.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı