Yazar arşivleri: admin

Neova Sigorta acenteleriyle bir araya gelerek Acente Segmentasyon yapısını tanıttı

Neova Sigorta, Türkiye’nin dört bir yanından gelen acenteleriyle bir araya geldi. Toplantıda, şirketin 2024 yılına ait finansal sonuçları değerlendirilirken, 2025 yılı hedefleri ve sektördeki en önemli paydaşlarından biri olan acenteler için geliştirilen yeni Acente Segmentasyon yapısı tanıtıldı. Acentelerle iş birliğini daha da güçlendirmeyi hedefleyen şirket, toplantının ana mottosunu “Sıra Geldi En İyisi Olmaya” olarak belirledi.

Neova Sigorta Genel Müdürü Neslihan Neciboğlu:

“Acentelerimizle birlikte daha güçlü bir yapı için ilerliyoruz”

Neova Sigorta Genel Müdürü Neslihan Neciboğlu, toplantıda yaptığı konuşmada, şirketin Kuveyt Türk Grubu’nun sağladığı güçlü finansal yapı ve sürdürülebilir büyüme stratejisi ile sektördeki pazar payını istikrarlı bir şekilde artırdığını belirtti.

“Acentelerimiz, bizim en değerli iş ortaklarımız. Onlarla iş birliğimizi 2025’te daha da güçlendirmeyi planlıyoruz. Bu doğrultuda, her bir acentemizin farklı ihtiyaçlarını anlamamızı ve onlara özel stratejiler geliştirmemizi sağlayan acente segmentasyon yapısını hayata geçirerek operasyonlarımızı daha etkin ve verimli hale getirdik. Böylece, gelişime ihtiyaç duyulan alanları belirleyip acentelerimizin olumlu yönde ivme kazanmasını sağlayarak sürdürülebilir büyümeyi hedefliyoruz. Neova Sigorta olarak, sektörde fark yaratan projeleri hayata geçirmeye ve yenilikçi adımlar atmaya devam edeceğiz.”

Neova Sigorta, 2025 Yılı İçin Stratejik Hedeflerini Belirledi

Toplantıda, Neova Sigorta’nın 2025 yılında sürdürülebilir büyüme, kârlılık, kapsayıcılık ve operasyonel mükemmellik odaklı bir strateji ile ilerleyeceği vurgulandı. Şirket, 2024 yılı boyunca acente kanalını hızla güçlendirerek yılı 3.555 acente ile tamamladı. 2024 yılı sonunda 13 milyar TL prim üretimi gerçekleştirerek, acente kanalında yüzde 69 iç pay oranına ulaştı.

Neova Sigorta, sektördeki konumunu daha da güçlendirmek için yenilikçi teknolojileri, sürdürülebilir iş modellerini ve güçlü acente iş birliklerini merkeze alarak 2025’te de büyüme yolculuğuna devam edecek.
 
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İlhan Şeşen’in 55. Sanat Yılı Kadıköy’de Kutlanacak

Kadıköy Belediyesi, usta sanatçı İlhan Şeşen’in 55. sanat yılını özel bir etkinlikle kutluyor. 16 Şubat’ta CKM’de düzenlenecek gecede, ünlü sanatçılar İlhan Şeşen’in şarkılarını seslendirecek.

Kadıköy Belediyesi, Türk müziğinin usta ismi İlhan Şeşen’in 55. sanat yılını özel bir etkinlikle kutluyor. 16 Şubat Pazar günü Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenecek etkinlik, saat 20.00’de başlayacak.

Sunay Akın’ın sunumuyla gerçekleşecek gecede, Burçin Büke, Cem Adrian,  Dilhan Şeşen, Erdal Çelik, Grup Gündoğarken, Güvenç Dağüstün, Kürşat Başar, Özer Atik, Sarper Semiz, Seran Bilgi, Türkü Akbayram, Vedat Sakman ve Zeynep Talu sahne alacak. Sanatçılar, İlhan Şeşen’in müzik kariyerine damga vuran şarkılarını seslendirerek izleyicilere unutulmaz bir gece yaşatacak. Gecenin sonunda İlhan Şeşen de sahneye çıkarak bir şarkı seslendirecek. Kadıköy Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek bu özel geceye Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı da katılacak.

 

Tarih: 16 Şubat Pazar

Saat: 20.00

Yer: Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi (CKM)

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sanatın Dönüştürücü Yolculuğuna Katılın!

“Sanat Terapisi ve Sanatla Klinik Dışı Uygulamalar” programı 18-22 Şubat tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde

 

Sakıp Sabancı Müzesi, sanatın bireyler ve topluluklar üzerindeki iyileştirici ve dönüştürücü etkisini merkeze alan “Sanatın İyileştirici Gücü – Sanat Terapisi ve Sanatla Klinik Dışı Uygulamalar” programını hayata geçiriyor. 18-22 Şubat 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek etkinlikler, sanat terapisi ve sanatla klinik dışı uygulamalar odağında, sanatı pasif bir izleme deneyiminin ötesinde keşif ve dönüşümün bir parçası haline getiriyor. 

 

Dışavurumcu Sanat Terapisti Bihter Yasemin Adalı yürütücülüğünde gerçekleşen program; konferanslar, paneller ve uygulamalı atölyelerle sanatın bireysel farkındalık, toplumsal aidiyet ve psikolojik iyilik hali üzerindeki etkilerini keşfetmeyi amaçlıyor. 18 Şubat Salı günü uzman konukların katılımıyla düzenlenecek açılış konferansında, sanatsal dışavurum ve yaratıcılığın iyileştirici rolü tartışmaya açılacak.

 

Program kapsamında, sanatın farklı disiplinlerle kurduğu ilişkileri keşfetmek isteyen katılımcılar için çeşitli atölyeler düzenlenecek. Georg Baselitz’in kartal imgesinden ilham alan intermodel sanat terapisi atölyesi, bireyin kendi yenilenme sürecini sanat aracılığıyla keşfetmesine odaklanırken; müze koleksiyonundaki eserlerle bağ kurmayı teşvik eden heykel atölyesi, özgürleşme ve dönüşüm süreçlerine yeni bir bakış sunacak. Sanatın doğa ile ilişkisini deneyimlemek isteyenler, müze bahçesinde gerçekleşecek ekoart terapi atölyesinde içsel bir keşif yolculuğuna çıkacak. Bedenin duruşu ve hareketi ile duygular arasındaki bağları inceleyen dans ve hareket terapisi atölyesi ise katılımcılara hem fiziksel farkındalık kazandıracak hem de sanatın bedensel dışavurum süreçleriyle nasıl bütünleştiğini deneyimleme fırsatı sunacak. Ayrıca, çocuklara yönelik sanat esaslı uygulamalar, onların kendilerini kelimelerin ötesinde ifade etmelerine olanak tanırken, duygusal farkındalık kazanmalarını ve yaratıcı keşifler yapmalarını destekleyecek.

 

Sanat Terapisi ve Sanatla Klinik Dışı Uygulamalar etkinliği ile sanatın dönüştürücü yolculuğuna katılmak isteyenlerbiletlerini Sakıp Sabancı Müzesi’nin web sitesi üzerinden satın alabilirler.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Üç Jokerli Konken, İstanbul seyircisiyle buluşuyor

İlk kez 21 Kasım’da Süleyman Demirel Kültür Merkezi Büyük Sahne’de oynanan “Üç Jokerli Konken” adlı oyun, şimdi de 16 Şubat Pazar günü İstanbul seyircisiyle buluşacak.

 

İLGİ GÖRMEYE DEVAM EDİYOR

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sergilenen “Üç Jokerli Konken” adlı oyun ilgi görmeye devam ediyor. Kocaeli’nde sahne alan bu güzel oyun İstanbul’da da seyirci karşısına çıkıyor. İlk kez 21 Kasım’da Süleyman Demirel Kültür Merkezi Büyük Sahne’de oynanan oyun, bu hafta sonu Devlet Tiyatroları (DT) tarafından düzenlenen “3. Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Tiyatro Festivali”ne konuk olacak.

 

OYUN KONUSU İLE DİKKAT ÇEKİYOR

Oyun, tiyatro severler tarafından konusu ile dikkatleri çekmeyi başardı. Altmışlarında dul üç yakın arkadaş Herta, Lisa ve Agnes on yıldır haftada iki kez hiç aksatmadan bir araya gelip konken oynarlar. Ama o gün yakınlarındaki bakım evinin parasızlıktan kapatılmak üzere olduğunu öğrenirler. Bir şey yapmaları gerekmektedir. Onlar da banka soymaya karar verirler.

 

GÜÇLÜ KADRO GÜÇLÜ TASARIM

Petra Blume tarafından kalema alınan, Yücel Erten tarafından çevrilen oyunu Erkan Taşdöğen yönetirken, dekor tasarımında Eylül Gürcan, kostüm tasarımında Duygu Çakır Irmak, Işık tasarımında Ayşe Sedef Ayter, ses tasarımında Mehmet Cebe ve müzik tasarımında Sertan İpek imzası bulunuyor. Seda Güven Şahin, Meltem Özsavaş, Seçil Mutlu Oğuz, Duygu Mine Özcan ve Tunç Efe’nin oyuncu performanslarıyla sahnelenen komedi türündeki oyun seyirciyi tarafından büyük beğeni topluyor. 16 Şubat Pazar günü saat 20.00’de İstanbul Mecidiyeköy Büyük Sahne’de seyirci ile buluşacak olan “Üç Jokerli Konken” oyunu biletleri biletinial.com adresinden alınabilecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tüik: Türkiye genelinde Ocak ayında 112 bin 173 konut satıldı

İpotekli konut satışları 16 bin 726 olarak gerçekleşti

Türkiye genelinde ipotekli konut satışları Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %182,8 oranında artarak 16 bin 726 oldu. Toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı %14,9 olarak gerçekleşti. Ocak ayında 3 bin 856 ipotekli konut satışı, ilk el olarak gerçekleşti.

Diğer satış türleri sonucunda 95 bin 447 konut el değiştirdi

Türkiye genelinde diğer konut satışları Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %28,3 oranında artarak 95 bin 447 oldu. Toplam konut satışları içinde diğer satışların payı %85,1 olarak gerçekleşti.

İlk el konut satış sayısı 32 bin 785 olarak gerçekleşti

Türkiye genelinde ilk el konut satış sayısı Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %29,8 oranında artarak 32 bin 785 oldu. Toplam konut satışları içinde ilk el konut satışının payı %29,2 oldu.

İkinci el konut satışlarında 79 bin 388 konut el değiştirdi

Türkiye genelinde ikinci el konut satış sayısı Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %44,2 oranında artarak 79 bin 388 oldu. Toplam konut satışları içinde ikinci el konut satışının payı %70,8 oldu.

Yabancılara Ocak ayında bin 547 konut satışı gerçekleşti

Yabancılara yapılan konut satışları Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %24,9 oranında azalarak bin 547 oldu. Ocak ayında toplam konut satışları içinde yabancılara yapılan konut satışının payı %1,4 olarak gerçekleşti. Yabancılara yapılan konut satış sayısının en fazla olduğu iller sırasıyla 611 ile İstanbul, 469 ile Antalya ve 118 ile Mersin oldu.

Ülke uyruklarına göre en çok konut satışı Rusya Federasyonu vatandaşlarına yapıldı

Ocak ayında ülke uyruklarına göre en fazla konut satışı sırasıyla 248 ile Rusya Federasyonu, 162 ile İran ve 103 ile Irak vatandaşlarına yapıldı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Erken Yaşta Kozmetik Kullanımının 5 Zararına Dikkat!

Son zamanlarda kozmetik ürünlerin daha erken yaşlarda ve daha sık olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte ürünlerin güvenilirliğiyle ilgili soru işaretleri oluşmaya başladı.

Çocukların ciltlerinin yetişkinlere göre daha hassas ve geçirgen olması bazı riskleri artırabiliyor. Ayrıca hormon sistemleri gelişim aşamasında olduğundan, küçük miktarlardaki kimyasallar bile büyük etkilere yol açabiliyor ve metabolizmaları bu kimyasalları yetişkinlere göre daha yavaş işleyebiliyor. Erken yaşta kozmetik kullanımı ciltte alerjik reaksiyonlardan akne oluşumuna, hormonal bozukluklardan psikolojik problemlere kadar çeşitli olumsu etkilere sebep oluyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Güldehan Atış, erken yaşta makyaj malzemesi ve diğer kozmetik ürünlerin kullanılması sonucu ortaya çıkan sorunlar hakkında bilgi verdi.

Çocuklarda ve ergenlik döneminde kozmetik kullanımı sonucu ortaya çıkan sağlık problemleri şöyle sıralanmaktadır:

1-Tahriş ve alerjik reaksiyonlar: Parfüm, koruyucu maddeler, parabenler veya boyalar içeren ürünler hassas ciltlerde kızarıklık, kaşıntı veya döküntüye neden olabilir. Kontakt dermatit gibi çeşitli deri hastalıklarının ortaya çıkmasına neden olabilir.  Bu tarz reaksiyonlar uygulanan alanda sınırlı kalabileceği gibi bazen vücudun diğer bölgelerin de yayılabilen, şiddetli kaşıntı ve kızarıklığa yol açabilen alerjik reaksiyonlara ilerleyebilmektedir. Ayrıca maskara, far veya eyeliner gibi ürünler göz çevresinde tahrişe, kızarıklığa veya sulanmaya yol açabilir. Ruj veya parlatıcı gibi ürünlerin ağız yoluyla yutulması toksik etkilere yol açabilir.

2-Gözeneklerin tıkanması ve akne gelişimi: Fondöten ve pudra gibi ürünler çocukların gözeneklerini tıkayabilir ve sivilce oluşumuna yol açabilir. Ayrıca yağlı, kapatıcı özelliği bulunan nemlendiriciler ve güneş koruyucular da bu tarz reaksiyonlara yol açabilir. Deri tipine uygun ürünlerin, uygun sıklıkta kullanılması önem taşımaktadır.

3-Enfeksiyonlar: Çocuklar makyaj malzemelerini paylaşırsa, bakteriler ve virüsler kolayca yayılabilir, bu da konjonktivit gibi göz enfeksiyonlarına neden olabilir.

4-Hormonal bozukluklar: Endokrin bozucu olarak adlandırılan fitalatlar, parabenler, bisfenol A, triklosan gibi kimyasallar hormon dengesini etkileyebilir ve uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabilir. Fitalatlar, oje, saç spreyi, parfüm ve bazı rujlarda bulunurken hormonal dengesizlik, erken ergenlik, üreme sağlığını etkileyebilir. Parabenler ise fondöten, nemlendirici, ruj ve farlarda bulunabilir östrojenik etki göstererek erken ergenlik, meme dokusunda hassasiyet veya kanser riskini artırabilir. Bisfenol A ambalaj malzemelerinden bulaşabilir, hormon dengesini bozarak tiroid fonksiyonlarını ve gelişimi olumsuz etkileyebilir. Triklosan ise antibakteriyel özellik taşıyan ürünlerde, bazı makyaj fırçaları veya temizleyicilerinde bulunabilir ve tiroid hormonlarını etkileyebilir ve bağışıklık sistemini zayıflatabilir. Ayrıca düşük kaliteli ruj, göz kalemi veya farlarda kurşun, civa, kadminyum gibi ağır metaller bulunabilir ve gelişimsel sorunlar, sinir sistemi bozuklukları ve hormon dengesizliklerine yol açabilir.

5-Psikolojik Etkiler: Çocukların makyaj yapması, onları erken yaşta yetişkin gibi davranmaya teşvik edebilir ve bu durum özgüven veya beden algısı sorunlarına neden olabilir.

Makyaj malzemelerine bağlı yan etkilerden korunmak için öneriler

  • Çocukların makyaj yapmasını teşvik etmek yerine, yüz boyama gibi geçici ve güvenli alternatifler teşvik edilmeli
  • Çocuklar için özel olarak üretilmiş, hipoalerjenik, toksik olmayan ve sertifikalı ürünler kullanılmalı
  • Etiketler okunmalı: Paraben, fitalat, triklosan gibi içerikleri içermeyen ürünler tercih edilmeli.
  • Kozmetik ürünlerin kullanımı sınırlanmalı   
  • Makyaj yapıldıktan sonra cildin iyice temizlenmeli.

 

Sonuç olarak, çocukların makyaj malzemeleri kullanımı sınırlandırılmalı ve ürünlerin içeriğine dikkat edilmelidir. Hormonal etkilerden korunmak için bilinçli seçim yapmak önemlidir. Tüm bu önlemlere rağmen çocuğunuzda herhangi bir reaksiyon veya sorun gelişmesi durumunda bir dermatoloğa danışmanız önerilir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çocuk Sağlığında Doğru Bilinen Yanlışlar Anlatıldı

Keçiören Belediyesi, çocuk sağlığı konusunda toplumsal farkındalık oluşturmak için Lösemili Çocuklar Vakfı (LÖSEV) ile iş birliğinde “Çocuk Sağlığında Beslenme” konulu seminer düzenledi. LÖSANTE Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Engin Demir’in konuşmacı olarak yer aldığı seminere Cumhuriyet Halk Partisi Keçiören İlçe Kadın Kolları Başkanı Firdevs Soy, LÖSEV yetkilileri, muhtarlar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Seminerde çocuk sağlığına ilişkin halk arasında doğru bilenen yanlışlar anlatıldı.

Sağlıklı beslenme, sağlıklı gelecek

İlçedeki Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen programın açılış konuşmasını yapan LÖSEV Halkla İlişkiler Koordinatör Yardımcısı Duygu Selin Çakıcı, vakfın çalışmaları, LÖSEV’de gönüllülük süreçleri ve lösemili çocuklara yönelik destek projeleri hakkında bilgilendirme yaptı. LÖSANTE Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Engin Demir de çocuk sağlığı, hastalıklardan korunma yolları, erken teşhis ve sağlıklı beslenme konularındaki önemli noktaların altını çizdi. Sağlıklı bir geleceğin, sağlıklı beslenmeyle mümkün olduğunu ifade eden Demir, çocukluk döneminde kazanılan doğru beslenme alışkanlıklarının, ilerleyen yıllarda sağlıklı bir yaşam için kritik öneme sahip olduğunu vurguladı. Ebeveynlere dengeli ve sağlıklı beslenme konusunda önerilerde bulunan Dr. Engin Demir, katılımcıların çocuk sağlığıyla ilgili merak ettikleri soruları yanıtladı. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Doğru beslenme, çocukluk çağı kanserlerinde tedavi başarısını artırıyor”

Çocukluk çağı kanserlerinde beslenme, hastalıkla mücadelede hayati bir rol oynuyor. Sağlıklı çocuklarda olduğu gibi, kanser tedavisi gören çocuklarda da beslenme öncelikli konular arasında yer alıyor. Hastalıkla savaşırken bir yandan da büyüme ve gelişme göstermesi gereken çocuklar için dengeli ve doğru beslenme daha da önem kazanıyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Onkoloji Diyetisyeni Doç. Dr. Derya Hopancı Bıçaklı, çocukluk çağı kanserlerinde beslenmenin önemine dikkat çekerek, tedavi sürecinin doğru beslenmeyle desteklenebileceğini vurguladı.

Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Çocukluk çağı kanserlerinde uygulanan kemoterapi, radyoterapi ya da kök hücre nakli gibi tedavilerin her biri çocuğun   beslenmesini ciddi anlamda etkiler. Tanı konulduğu andan itibaren çocukların beslenme durumlarını değerlendiriyoruz. Bunun değerlendirme ilk etapta vücut kompozisyonlarını, boy, ağırlık gibi antropometrik ölçümlerini ve besin tüketim durumlarını içeriyor. Yetersiz beslendiğini saptadığımız çocuklara beslenme desteği uygulamaya başlıyoruz. Beslenmesinin bozulacağını öngördüğümüz bazı durumlarda yetersizlik oluşmadan proaktif beslenme desteği uyguluyoruz. Gerek tedaviler, gerekse semptomlar nedeniyle besin tüketemeyen çocuk hastalar, birkaç günlük beslenme yetersizliğinde bile malnütrisyona (yetersiz beslenme) girebilir. Bu durum büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkilediği gibi tedavi başarısını da etkiler. Bu nedenle çocuklarda vücut ağırlığının korunması bile bir başarı olarak kabul edilmez, çünkü akran ortalamalarına yakın büyümesi ve gelişmesini sürdürebilmesini isteriz”  diye konuştu.

“Yetersiz beslenmeyi önlemek tedavinin birinci kuralıdır”

Çocukluk çağı kanserlerinde tedavi sürecinin birkaç haftada tamamlanmadığını, genellikle 6 ila 8 ay sürdüğünü, bazen 1 yıl, hatta nükslerle 2-3 yıl sürebileceğini belirten Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Bu süreçte büyüme eğrisinin dikkatle izlenmesi çok önemlidir. Eğer hastaların beslenmesi yakından takip edilmezse, gözden kaçabilecek bir malnütrisyon durumu gelişebilir” dedi. Yetersiz beslenmenin çocukluk çağı kanserlerinde tedavi başarısını olumsuz etkilediğini vurgulayan Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, malnütrisyonlu çocuklarda halsizlik, trombositopeni,  nötropeni, enfeksiyonlar ve mukozit (ağız yaraları) gibi yan etkilerin daha sık görüldüğünü belirtti. Bu durumun tedavi sürecinin uzamasına, sık hastane yatışlarına ve tedavilerin aksamasına yol açtığını ifade eden Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, iyi beslenen çocukların daha çabuk iyileştiğini vurguladı.

         “İyi bir beslenme eğitimi ve aile desteği şarttır”

Çocukluk çağı kanserlerinin çoğunda yetersiz beslenme görüldüğüne değinen Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Sindirim kanalını etkileyen tümörler ve ileri evre solid tümörlerde bu durum daha yaygındır. Nöroblastom, Wilms tümörü, ALL ve AML gibi hematolojik kanserlerle, sarkom tedavileri çocukların ciddi düzeyde malnütrisyona girmesine neden olabilir. Çocukluk çağı kanserlerinde yetersiz beslenmeyi önlemek tedavinin birinci kuralıdır. Bu amaçla tanıdan itibaren iyi bir beslenme planı, eğitimi, izlemi ve aile desteği şarttır. Yetersizlik tespit edilirse, oral beslenme destek ürünleri veya nazogastrik tüp ile beslenme, gerekiyorsa parenteral beslenme uygulanabilir. Tüm bu süreçler, onkoloji diyetisyeni gözetiminde yapılır” dedi.

Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Evde iştahla besin tüketen bir çocuk, hastanede yeterince besin tüketemeyebilir. Çocukluk çağı kanserlerinde uzun süre yatış sebebiyle çocuğun hastane yemeklerinden hoşlanmaması, yemeğin uygun zamanda gelmemesi, uygun sunumların olmaması, yemeğin uygun sıcaklıkta ve lezzette olmaması da kötü beslenme nedenlerinden bazılarıdır” diye konuştu.

“Biz sadece çocuğu değil, anneyi de beslemiş oluyoruz”

Onkoloji Diyetisyeni Doç. Dr. Derya Hopancı Bıçaklı, çocukluk çağı kanserlerinde yalnızca çocuğun değil, annenin de durumunun önemli olduğunu belirterek, “Bu süreç, çoğunlukla anneyle birlikte yürütülen bir süreçtir. Annenin çocuğuna bakarken en büyük endişesi, çocuğunun yemek yememesi olur. Annenin ısrarı ve çocuğun besini reddetmesi nedeniyle aralarındaki ilişki de olumsuz etkilenir. Bizim verdiğimiz beslenme desteği, sadece çocuk beslenmekle kalmaz aynı zamanda anneyi de rahatlatır ruhen besler” dedi. Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, onkoloji diyetisyenlerinin, tedavi sürecinin başından sonuna kadar, hatta iyileşme sonrası takiplerde de yer alması gerektiğinin altını çizdi.

“Kemoterapi ve Radyoterapi beslenme yetersizliğine yol açıyor”

Doç. Dr. Hopancı Bıçaklı, “Çocukluk çağı kanserlerinde kemoterapinin yan etkileri arasında bulantı, kusma, mukozit, kabızlık veya ishal, iştahsızlık ve güçsüzlük bulunur. Bulantısı olan hastalara kuru, yağsız, tuzlu besinler; kabızlık durumunda posa içeriği yüksek besinler önerilirken, iştahsız hastalarda ise yüksek enerjili ve protein içeren besinler tavsiye edilir. Radyoterapide ise uygulanma bölgesine bağlı olarak görülen yan etkiler karşısında alabileceğimiz beslenme tedbirleri bulunmaktadır. Çocuklar, tat kaybı nedeniyle eskiden sevdikleri besinleri reddedebilir, ağız yaraları ise su içmeyi bile zorlaştırabilir. Onkoloji diyetisyeninin önerdiği oral beslenme destek ürünleri kullanılmalı ve ağız bakımı titizlikle yapılmalıdır.  Bu durumda,  yumuşak, sulu ve besin değeri yüksek besinler tercih edilmeli, diyetisyen önerilerine uyulmalıdır. Ayrıca, yemeklerin eğlenceli sunumu ve uygun ortamlar da iştahı artırabilir. Çocukların bu zorlu tedavi sürecinde eksiksiz beslenerek tedavilerini etkili bir şekilde tamamlamaları, büyüyüp gelişmeleri, tedavi sürecinde çocukların güçlenerek, tedaviye ara vermeden ve kür gecikmelerine sebep olmadan ilerlemeleri ve nihayetinde iyileşmeleri bizlerin en büyük motivasyon kaynağıdır” diye konuştu. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Omurganızı yıllara ezdirmeyin!

Omurgayı genç ve sağlıklı tutmanın, yalnızca fiziksel görünüşü iyileştirmekle kalmadığını aktaran Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Onur Yaman, “Aynı zamanda genel sağlığı ve hareket kabiliyetini korumaya da yardımcı olur.” dedi. Doğru duruş alışkanlıkları, düzenli egzersiz ve uygun uyku pozisyonlarının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Onur Yaman, fazla kilo, yanlış ağırlık kaldırma ve teknolojik cihazların hatalı kullanımının omurgaya ekstra yük bindirirken, stresin de kas gerilimine yol açabildiğini vurguladı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Onur Yaman, omurgayı genç ve sağlıklı tutmanın yollarını anlattı.

Modern yaşam omurga sağlığını tehdit ediyor!

Omurganın, insan vücudunun hem destek sistemi hem de hareket merkezi olarak hayati bir rol oynadığını hatırlatan Prof. Dr. Onur Yaman, “Modern hayatın getirileri olan uzun süreli oturma, yanlış duruş alışkanlıkları ve fiziksel aktivite eksikliği, omurganın sağlığını tehdit edebilir.” dedi.

Prof. Dr. Yaman, omurgayı genç ve sağlıklı tutmanın, yalnızca fiziksel görünüşü iyileştirmekle kalmadığını, aynı zamanda genel sağlığı ve hareket kabiliyetini korumaya yardımcı olduğunu vurguladı.

Doğru duruş alışkanlıkları edinmek ve egzersiz şart!

Omurgayı genç tutmanın ilk adımının, doğru duruş alışkanlıkları kazanmak olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Onur Yaman, “Otururken sandalyede dik oturmak, sırtınızı desteklemek ve ayaklarınızı tam olarak yere basmak çok önemlidir. Ayakta dururken omuzlarınızı geride ve gevşek tutmalı, başınızı ise çok öne çıkarmaktan kaçınmalısınız. Yürürken ileriye bakarak omuzlarınızı rahat tutmak ve dengeli adımlar atmak omurga sağlığınızı destekler.” dedi.

Egzersizin, omurga sağlığını korumanın en etkili yollarından biri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Onur Yaman, şöyle devam etti:

“Yoga ve pilates gibi esneklik egzersizleri omurganızın dengesini geliştirirken, sırt, karın ve kalça kaslarını güçlendiren egzersizler omurgayı destekleyen kasları kuvvetlendirir. Yürüyüş, yüzme ya da bisiklet gibi aerobik aktiviteler ise kan dolaşımını iyileştirerek omurga dokularının daha iyi beslenmesini sağlar.”

Uyurken omurganızı koruyun…

Uyku pozisyonunun da omurga üzerinde etkisi olduğuna değinen Prof. Dr. Onur Yaman, “Uykuda yanlış pozisyonda yatmak omurgaya gereksiz yük bindirebilir. Sırtüstü yatarken dizlerin altına bir yastık koymak beldeki baskıyı azaltabilir. Yan yatarken dizlerinizi hafif çekip dizler arasına bir yastık yerleştirerek omurganızın doğru hizalanmasını sağlayabilirsiniz. Aşırı yumuşak yataklardan kaçınıp orta sertlikte bir yatak tercih etmek de omurga sağlığı için faydalıdır.” açıklamasını yaptı.

Fazla kilo da omurgaya baskı yapıyor!

“Yanlış ağırlık kaldırma teknikleri omurgaya ciddi zarar verebilir.” uyarısını yapan Prof. Dr. Onur Yaman, “Yerden bir şey alırken belinizden öne doğru eğilmek yerine dizlerinizi bükerek çömelmeli ve ağırlığı vücudunuza yakın tutarak dengenizi korumalısınız. Fazla kilo, omurgaya ekstra baskı yaparak postür bozukluklarına yol açabilir. Dengeli bir diyetle ideal kilonuzu koruyarak omurganızın üzerindeki yükü azaltabilirsiniz.” dedi.

Günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen teknoloji kullanımının da omurga sağlığını olumsuz etkileyebildiğini ifade eden Prof. Dr. Yaman, “Telefon kullanırken boynunuzu öne eğmek yerine cihazı göz hizasına getirmek, bilgisayar kullanırken ekranın göz hizasında olmasına dikkat etmek ve klavyeyi kullanırken bilekleri desteklemek önemlidir.” şeklinde konuştu.

Stresi azaltmak omurgayı rahatlatabilir…

Omurga sağlığını korumak için düzenli olarak doktor kontrolüne gidilmesi gerektiğini de dile getiren Prof. Dr. Onur Yaman, “Erken tespit edilen sorunlar, ileride ortaya çıkabilecek daha ciddi problemleri önler.” dedi.

Stresin, kas gerilimine ve postür bozukluklarına neden olabildiğini aktaran Prof. Dr. Onur Yaman, “Derin nefes alma, meditasyon ve gevşeme teknikleri ile stresi azaltarak omurganızın rahatlamasını sağlayabilirsiniz. Omurganızı genç ve sağlıklı tutmak için bu adımları bir yaşam tarzı haline getirmeniz çok önemlidir. Doğru postür ve omurga sağlığı, yalnızca fiziksel sağlığınızı değil, genel yaşam kalitenizi de önemli ölçüde iyileştirir.” diyerek sözlerini tamamladı. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Influenza’ya Karşı Bağışıklığı Güçlendirmenin 7 Etkili Yolu!

Özellikle kapalı ve kalabalık mekanlarda çok hızlı bulaşabilen influenza virüsü ile dünya genelinde her yıl 1 milyardan fazla kişi enfekte oluyor.

Kış aylarında hızla yaygınlaşan influenzadan korunmak için güçlü bir bağışıklık sisteminin kritik önem taşıdığını belirten Acıbadem Taksim Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Bensu Enyüksek “Hapşırma, öksürme, konuşma ya da enfekte olan yüzeylerlere dokunma yoluyla çok kolay bulaşan influenza virüsü özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişileri hedef almaktadır. Güçlü bir bağışıklık sistemi için yeterli, dengeli ve çeşitli beslenme büyük bir rol oynamaktadır. Vücuda alınan besinler; bağışıklık hücrelerinin üretimi, çoğalması ve işlevini yerine getirmesi için gerekmektedir. Protein, vitamin ve mineral eksikliği; bağışıklık hücrelerinin üretimini ve antikor üretimini azaltarak vücudu savunmasız bir hale getirmektedir. Aynı zamanda yetersiz lif alımı ve kötü beslenme alışkanlıkları da vücudun direncini düşürmektedir” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Enyüksek, influenzaya karşı bağışıklığı güçlendirmenin 7 etkili yolunu anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

  • Yeterli miktarda protein tüketin

 

Proteinler vücutta birçok hayati fonksiyonun yerine getirilmesini sağlayan temel besin ögeleridir. Bağışıklık hücrelerini hızla harekete geçirerek vücudun hastalıklara karşı savunmasını artırırlar. Hayvansal ve bitkisel olarak iki gruba ayrılan protein kaynakları açısından en zengin besinlerin başında; et, tavuk, balık, hindi, yumurta, süt, yoğurt, mercimek, nohut, fasulye, kuruyemişler, buğday, çavdar, yulaf ve kinoa gelmektedir. 

 

  • Her gün yeterince su için

 

Yeterli su tüketimi bağışıklık hücrelerine oksijen ve besin taşınmasını sağlayıp, enerji üretimini artırarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Toksinlerin vücuttan atılmasına destek olur. Su tüketimi yetersiz olursa, bağışıklık hücrelerinin üretimi ve etkinliği azalır, toksinler vücutta birikerek hastalıklara yol açar, solunum yolları kuruyarak grip riski artar, sindirim sorunları yaşanır. Vücut enfeksiyonlara, virüslere ve bakterilere karşı savunmasız hale gelir. Bu nedenle her gün yeterince su içmeye özen göstermek gerekir. Kilonuzu 30 ml ile çarparak içmeniz gereken su miktarını hesaplayabilirsiniz. 

 

  • C vitamininden zengin beslenin

 

Bağışıklık sistemini destekleyen ve güçlü bir antioksidan olan C vitamini; vücutta serbest radikalleri etkisiz hale getirerek hücrelerin korunmasına ve bağışıklık hücrelerinin daha uzun ömürlü çalışmasına katkı sağlar. Bu nedenle; portakal, mandalina, limon, kivi, ananas, kuşburnu, kırmızı ve yeşil biber, brokoli, karnabahar, lahana, brüksel lahanası, ıspanak, maydanoz ve roka gibi besinlerin tüketilmesi gerekir.

 

  • İşlenmiş gıdalardan kaçının

 

Beslenme ve Diyet Uzmanı Bensu Enyüksek “İşlenmiş gıdalar genelde yüksek oranda şeker, tuz, katkı maddeleri, koruyucular ve doymuş yağ içerirken, bu maddeler, bağışıklık sistemini bozarak vücudu virüslere karşı savunmasız hale getirir. Aynı zamanda bağırsak florasında yararlı bakterilerin azalmasına, zararlı bakterilerin ise artmasına neden olur. Bu nedenle paketli atıştırmalıklar, şekerli, gazlı içecekler ve beyaz un yerine; kuruyemiş, meyve, ayran ve tam tahıllı besinler tüketilmelidir” diyor. 

 

  • D vitamininizi ölçtürün

 

D vitamini bağışıklık hücrelerinin sağlıklı çalışmasını destekleyerek vücudun direncini artırır, enflamasyonu azaltır ve influenza, grip, nezle, zatürre gibi solunum yolu enfeksiyonlarına karşı koruma sağlar. D vitamininin vücutta sentezlenmesinde en önemli faktör güneş ışığı olduğundan, güneşin azaldığı kış aylarında D vitamininizi ölçtürerek doktor gerekli görürse D vitamini ve balık yağı takviyesi alabilirsiniz. Aynı zamanda yağlı balıklar (somon, sardalya vb), ciğer, yumurta sarısı ve mantar ile süt ve süt ürünleri de vücudumuzun ihtiyacı olan D vitamininin karşılanmasına yardımcı olur. 

 

  • Çinkodan zengin besinler tüketin

 

Çinko enfeksiyonlara karşı vücudun daha hızlı ve etkili bir bağışıklık yanıtı oluşturmasını sağlarken, virüs ve bakterilere karşı savaşan antikorların üretimini artırır. Aynı zamanda  serbest radikallerin neden olduğu hücre hasarını önleyerek bağışıklık hücrelerinin daha sağlıklı bir şekilde çalışmasına destek olur. Kırmızı et, somon, yumurta, süt ve süt ürünleri ile kuruyemişler, baklagiller ve tam tahıllar çinkodan zengin besinlerdir. 

 

  • Omega-3 yağ asitlerinden faydalanın

 

Beslenme ve Diyet Uzmanı Bensu Enyüksek “Omega-3 yağ asitleri; vücut tarafından üretilemeyen, vücuda dışarıdan besin yoluyla alınması gereken esansiyel yağlardır. Bağışıklık hücrelerini güçlendirerek ve enflamasyonu kontrol altına alarak genel bağışıklık fonksiyonlarını destekler. Somon, sardalya, uskumru, ton balığı, hamsi gibi yağlı balıklar ile ceviz, keten tohumu ve avokado gibi besinler tüketmeyi ihmal etmeyin” diyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı