Yazar arşivleri: admin

Kış Hastalıklarına Karşı 10 Etkili Öneri!

 Zira, havaların soğuması nedeniyle kapalı ve kalabalık ortamlarda daha çok bulunulması, havada asılı kalan virüs ile bakterilerin yayılmalarını kolaylaştırıyor. Bu hastalıklarda oluşan öksürük, burun akıntısı, boğaz ağrısı, yorgunluk ve ateş gibi sorunlar ise  okul ile iş gücü kaybına yol açıyor ve sosyal hayatı olumsuz etkiliyor. Dahası, özellikle risk grubundaki kişilerde hastaneye yatışa, hatta hastanın hayatını kaybetmesine bile neden olabiliyor. Acıbadem Beylikdüzü Cerrahi Tıp Merkezi İç hastalıkları Uzmanı Dr. Gültekin Barut, oysa bazı sağlık tedbirleri aldığımızda enfeksiyonlardan büyük oranda korunabileceğimize dikkat çekerek “Örneğin, risk grubundaysak grip aşışımızı yaptırarak; bağışıklık sistemimiz zayıfsa, kan düşüklüğü veya vitamin eksikliği sorunumuz varsa tedavimizi olursak; burun yolu ile solunum sistemimizde sıkıntılarımız varsa yine tedavilerle gidermeye çalışırsak, kış hastalıklarına daha iyi hazırlanmış oluruz” diyor. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonundan korunmada dikkat etmemiz gereken en önemli kural ise ‘el hijyenimize’ dikkat etmek!  İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Gültekin Barut, üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için almanız gereken önlemleri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu! 

Ellerinizi sık ve doğru şekilde yıkayın! 

Enfeksiyon hastalıklarının birçoğu el ve ağız aracılığıyla bulaşıyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Gültekin Barut, bu nedenle enfeksiyonlardan korunmamız için ellerimizi sık ve doğru şekilde yıkamanın alacağımız en etkili önlem olduğuna işaret ederek  “Özellikle; kişiler,  eşyalar, araç ile gereçler ve yüzeylerle temas ettikten sonra, en kısa zamanda, bileklerimizi kapsayacak şekilde ellerimizin tamamını; avuç içleri, parmak araları ile parmaklar dahil olmak üzere, bol su ve sabunla, en az 20 saniye süreyle yıkamalıyız. El yıkama imkanımızın olmadığı durumlarda ise uygun el antiseptikleri ve dezenfektanlar kullanabiliriz” diyor. 

Gizli mikrop yuvalarına dikkat! 

Günlük hayatımızda kapı kolları, yürüyen merdivenler, asansör butonları, toplu taşıma araçlarındaki tutacaklar, market arabaları ve kapı zilleri gibi sıkça dokunduğumuz bu yüzeyler adeta gizli mikrop yuvalarına dönüşebiliyor. Dolayısıyla, bu yüzeyleri tutarken kağıt peçete kullanmayı alışkanlık edinin. Eğer bu mümkün olmamışsa elinizi yıkamayı ya da dezenfektan ile temizlemeyi ihmal etmeyin.

Grip ve zatürre aşınızı yaptırın

Özellikle kronik hastalıkları olanlar, 65 yaş üstü kişiler ile sağlık çalışanlarının grip aşısı; risk grubunda olanların zatürre aşısı olmaları, önemli korunma yöntemi olarak tavsiye ediliyor. 

Evde hasta kişiyle yakın temasta bulunmayın

Eğer aile bireylerinden hasta biri varsa, kişisel hijyen ve izolasyon kurallarına uymanız çok önemli. Hasta bireyle yakın temastan kaçınmak, bir arada bulunurken maske takmak, ortak kullanılan mutfak malzemelerini iyi yıkamak ya da ayırmak ve ortak havlu kullanmamak gibi alacağınız önlemler, mikropların bulaşma riskini büyük oranda önlüyor.

Kapalı ortamlarda ağız ve burnunuzu kapatın

Havaların soğumasıyla birlikte iş ile sosyal hayatımızda kapalı ve kalabalık ortamlarda daha çok zaman geçirmemiz bakteri ve virüslerin yayılımını kolaylaştırıyor.  İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Gültekin Barut, dışarıya çıktığınızda,  özellikle soğuk havalarda ağız ve burnunuzu kaşkol veya atkıyla kapatmanız gerektiğini vurgulayarak, “Bu şekilde en azından soluduğumuz hava ısınırken bir yandan da havadaki mikroplar da kısmen bloke oluyor. Yine aynı şekilde, kalabalık ve kapalı ortamlarda, toplu taşımalarda ağız ve burnu kapatan maske kullanmamız da mikroplardan korunmamızda fayda sağlayacaktır” bilgisini veriyor.  

Çalışma masanızı düzenli olarak temizleyin

Ortak kullanılan ofis malzemelerinin, sabit telefon ahizelerinin, kapı kollarının, mouse ve bilgisayar klavyelerinin, masa ile yüzeylerin sık aralıklar ve uygun şekilde silinerek temizlenmeleri, mümkünse ortak kullanımın azaltılması gerekiyor. Zira, özellikle  öksürmenin ve hapşırmanın olduğu ortamda mikroorganizmalar yüzeylere de yayılabiliyor. Dolayısıyla her  sabah işe başlamadan önce masa ve bilgisayar klavyesi gibi  sık temas ettiğiniz yüzeyleri  temizlemeniz,enfeksiyonlardan korunmanızda yarar sağlıyor. 

Kaliteli uyuyun ve sağlıklı beslenin!

Bağışıklık sistemimizin güçlü kalmasında ve enfeksiyonlardan korunmada sağlıklı beslenmek son derece önemli bir işlev üstleniyor. İç hastalıkları Uzmanı Dr. Gültekin Barut “Sağlığımız için çeşitli türden ve mevsime özgü sebze ile meyveleri yeterli miktarda tüketmeli, dengeli beslenmeli, her gün 2- 2.5 litre su içmeli ve doğal ürünlerle beslenmeyi alışkanlık edinmeliyiz” diyor. Ayrıca güçlü bir bağışıklık sistemi için her gün yeterli ve kaliteli uyumaya da mutlaka dikkat etmemiz gerektiğine işaret eden Dr. Gültekin Barut, günlük çalışma şartlarında, gerekli durumlarda dinlenmeye  zaman ayırmanın da bağışıklık sitemimizin güçlü kalmasına katkı sağladığını belirtiyor.  

Her gün 7 – 10 bin adım atmayı alışkanlık edinin

Düzenli egzersiz yapmanız, örneğin günlük 7.000-10.000 bin adım arası yürümeniz, özellikle uygun havalarda açık hava yürüyüşleri yapmanız, bağışıklık sisteminizi güçlendirerek enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riskinizi azaltıyor. 

Odanızı her saat 5 dakika havalandırın

Kapalı ortamın kalabalık veya havasız olması, solunum yoluyla ilgili hastalığı olan kişilerin konuşma, öksürük ve hapşırık  yoluyla virüs veya bakterileri bulaştırma riskini artırıyor.  Bu nedenle, ev ve işyerinizi, ortalama olarak her saat 5 dakika gibi bir süre düzenli olarak havalandırmayı ihmal etmeyin.

Kalem kullandıktan sonra mutlaka… 

Günlük hayatımızda banka, alışveriş merkezi ve işyeri gibi birçok ortamda sık sık kalem kullanıyoruz. Böyle durumlarda kendi kaleminizi kullanmayı alışkanlık edinin. Bu mümkün değilse, kullanım sonrasında el dezenfektanıyla elinizi mutlaka temizleyin. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İstinye Üniversitesi’nde “Basınç Yaralanmalarını Önleme ve Farkındalık” sergisi gerçekleşti

İstinye Üniversitesi’nin, “21 Kasım Dünya Basınç Yaralanmalarını Önleme Günü” kapsamında farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlediği “Basınç Yaralanmalarını Önleme ve Farkındalık Sergisi” Topkapı Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Sergide, Ameliyathane Hizmetleri Programı öğrencileri tarafından hazırlanan posterler sergilendi. Sağlık hizmetlerinde kalitenin ve nitelikli bakımın önemini vurgulayan farkındalık sergisinin, toplumsal bilinci ve sağlık okuryazarlığını artırma konusunda etkin bir adım olduğu ifade edildi.

 

İstinye Üniversitesi’nin 21 Kasım Dünya Basınç Yaralanmalarını Önleme Günü kapsamında farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlediği “Basınç Yaralanmalarını Önleme ve Farkındalık Sergisi” Topkapı Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Yemliha Yıldız’ın açılışını yaptığı sergide, Ameliyathane Hizmetleri Programı öğrencileri tarafından hazırlanan posterler sergilendi. Sağlık hizmetlerinde kalitenin ve nitelikli bakımın önemini vurgulayan farkındalık sergisinin, toplumsal bilinci ve sağlık okuryazarlığını artırma konusunda etkin bir adım olduğu ifade edildi. Öğrenciler, sergiyi ziyaret edenlere posterler eşliğinde basınç yaralanmalarının önemi, risk faktörleri ve basit önleme yöntemleri konularında interaktif sunumlar gerçekleştirdiler. Etkinlik kapsamında, basınç noktalarına dikkat çekmek amacıyla öğrencilerin kendileri üzerinde yaptıkları işaretlemeler ilgiyle karşılandı. Sağlık hizmetlerinde kalitenin ve nitelikli bakımın önemini vurgulayan farkındalık sergisi, disiplinler arası katılımla desteklenerek bilimsel ve profesyonel iş birliklerine zemin hazırladı.

 

Basınç yaralanmaları ile oluşan doku hasarı hastalarda enfeksiyon riskini arttırıyor

Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Yemliha Yıldız açılış konuşmasında, serginin hazırlanmasına öncülük eden Öğr. Gör. Nurten Tosun’a ve emeği geçen tüm öğrencilere teşekkür etti. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğr. Gör. Nurten Tosun, katılımcıları basınç yaralanmaları ile ilgili bilgilendirdi:

“Basınç yarası (yatak yarası veya dekübit ülseri), yatağa bağımlı olan, tekerlekli sandalye kullanan, ameliyat veya kronik hastalıklar sebebiyle uzun süre hareketsiz kalan bireylerde görülür. Genellikle kemik çıkıntılarının üzerindeki yumuşak dokunun uzun süreli basınca maruz kalması ile ortaya çıkan lokalize doku hasarıdır. Basınç, kan akışını engelleyerek, cildin oksijen almasını ve beslenmesini zorlaştırır, bu da dokuların hasar görmesine yaralanmaya yol açar. Yaralanma, sağlam deride ya da bir açık ülser olarak görülebilir ve ağrılı olabilir. Farklı derinlik ve genişlikte olabilen bu yaralar, morbidite ve mortalite oranlarının artmasına, enfeksiyon, ağrı ve depresyon gibi sorunlara, bireyin hastanede kalış süresinin uzamasına, ek tedavi ve bakım maliyetine neden olan ciddi bir sağlık problemidir.”

Basınç yaralarının önlenmesi için nitelikli hasta bakımı önem taşıyor 

Basınç yaralarının enfeksiyon riski taşıması, açık yaraların mikroplara, bakterilere ve diğer patojenlere kapı aralaması nedeniyle büyük bir sağlık tehdidi oluşturduğu biliniyor. Erken tedavi edilmezse, bu yaraların daha derinleşebileceği, kan ve kemik dokusuna ulaşabileceği, sepsis gibi ciddi, hayatı tehdit eden durumlara yol açabileceği vurgulanıyor. Basınç yaralarının önlenmesi ve tedavisi için, hastaların pozisyonunun iki saat aralıklarla değiştirilmesi, aktif pasif hareketler yaptırılması, basıncı dağıtan yataklar, destek yüzeyler kullanılması ve riskli bölgelerin (kemik çıkıntılarının olduğu basınç noktaları) desteklenmesi önemli taşıyor. Ayrıca, cilt bakımı, hijyen ve beslenme gibi faktörler de iyileşme sürecini destekliyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Türkiye LPG Derneği Başkanı Eyüp Aratay: “LPG erişebilir, güvenilir ve sürdürülebilir özellikleriyle emsalsiz bir ürün”

 Türkiye LPG Derneği Başkanı Eyüp Aratay, LPG’nin Türkiye’nin enerji arz güvenliği sepetinde sadece %3’lük bir paya sahip olduğunu belirterek, “Buna karşın krizler, depremler, savaşlar gibi konularda bu pay, özellikle afetin meydana geldiği coğrafyada %100’e ulaşıyor. Dolayısıyla varlığı çok kıymetli bir ürün olmanın yanında, aynı zamanda erişebilir, güvenilir ve sürdürülebilir yakıt olma konusunda da emsalsiz olan bir ürün. Örneğin, 2023’deki büyük depremlerde afetin ilk sabahında bölgedeki en önemli temel ihtiyaç maddesi LPG’ydi. O gün o LPG’yi bulabilmek için Türkiye genelinde herkes seferber olduk. Türkiye’nin 81 ilinde kar-kış demeden çalışan yaklaşık 6 bin bayimiz ile sürdürülebilir hizmet vermeye gayret ediyoruz” dedi.

 Türkiye enerji piyasasının “En Büyük Aile Buluşması” olan ve bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Türkiye Enerji Zirvesi’nde konuşan Türkiye LPG Derneği Başkanı Eyüp Aratay, sektörün durumuna, yaşanan sorunlara ve gündemlerindeki başlıklara ilişkin açıklamalarda bulundu.

“Otogazda LPG tüketiminde 2’nci, istasyon ve LPG’li araç sayısında dünya lideriyiz”

Türkiye’nin yıllık 4,4 milyon ton tüketim ile küresel LPG sektörünün önemli oyuncalarından biri olduğunu vurgulayan Eyüp Aratay, şunları kaydetti:

“Türkiye, küresel LPG piyasasında dünyanın sayılı pazarlarından bir tanesi. Özellikle yıllık 3,5 milyon tonu bulan otogaz tüketimi ile Rusya’nın ardından dünya genelinde otogazda en fazla LPG tüketin ülke olarak ikinci sırada yer alıyoruz. Bugün dünya genelinde 79 bin LPG istasyon bulunuyor. Bu LPG istasyonlarının yaklaşık 10 bin 700’ü bizim ülkemizde yer alıyor. Yine dünya genelindeki 27 milyon adet LPG’li aracın yaklaşık 5 milyonu ülkemizde bulunuyor. Türkiye olarak gerek istasyon gerekse de LPG’li araç sayısında dünyada ilk sırada yer alıyoruz.

Türkiye LPG pazarı 2023’ü yükselişle kapattı, bu sene ise düşüş var

Türkiye LPG pazarı 2023 yılında satış anlamında iyi bir sene geçirdi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu- EPDK’nın 2023 LPG Sektörü verilerine göre, Türkiye’de geçen bir önceki yıla oranla tüplü LPG satışında %1,48, dökme LPG satışında %66,135 ve otogaz satışın da %13,59’luk bir artış yaşandı. Genel itibariyle de LPG satışları toplamda %13,90 oranında arttı.

2024 yılında ise Ağustos ayı itibariyle satışlarda bir düşüş var. EPDK’nın açıkladığı 2024 yılı Ağustos ayı LPG raporuna göre, satış rakamları bir önceki yılın aynı ayı ile karşılaştırıldığında, tüplü LPG satışında %5,80, dökme LPG satışında %37,34 ve otogaz satışında da %3,67’lik bir azalma var. Yine Ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre toplam LPG satışında ise %5,21 azalma olmuş. Bu yılın Ocak-Ağustos dönemine itibariyle de bir önceki yılın aynı dönemine göre toplam LPG satışlarında %6,81’lik düşüş var. 

Yıl sonu için önümüzde hala önemli bir zaman dilimi var. Dağıtım şirketleri olarak her şartta Türkiye’nin 81 vilayetinde bayilerimizle birlikte kar-kış demeden kesintisiz bir şekilde müşterilerimize hizmet götürmeye devam ediyoruz. Bu hizmetimiz sırasında farklı nedenlerden dolayı açığa çıkan tüplerimiz oluyor ve bunların başka bir ticari faaliyet konu edilmemesi gerekiyor. Aksi takdirde bu durum, sektörümüze tüp tedariki konusunda zarar veriyor. Tüplerin takip edilmesine ilişkin karekod uygulaması konusunda ise sektörümüzün tüm paydaşlarıyla birlikte çalışıyor, çözüm üretmeye gayret ediyoruz.

Depremin sabahında bölgedeki en temel ihtiyaç LPG’ydi

Bugün Türkiye’nin enerji arz güvenliği altındaki sepette LPG sadece %3’lük bir paya sahiptir. Buna karşın krizler, depremler, savaşlar gibi konular gündeme geldiğinde, afetin yaşandığı o coğrafyada LPG %100’lük bir paya ulaşıyor. Diğer afetlerde de olduğu gibi Şubat 2023’teki büyük depremlerde daha afetin ilk sabahında bölgedeki en önemli temel ihtiyaç maddesi LPG’ydi. O gün deprem bölgesindeki insanlarımızın ihtiyacı olan LPG’yi bulabilmek için Türkiye genelinde bizler dahil herkes seferber oldu. Sektör olarak tüm zor şartlara rağmen tüplü LPG ve birlikte kullanabilecekleri ocak, katalitik soba gibi ürünlerle, depremin ilk saatleri itibari ile bölgedeki afetzedelerimizin yardımına koştuk. Ancak LPG’nin sadece afetlerde hatırlanacak bir ürün olmadığına inanıyoruz. Baktığımızda 2,1 milyon ton tüplü pazarı bugün 600 bin tona gelmiş durumda. Daralan pazarda yaşamaya gayret eden 6 bin bayi, bunların aileleri ve çalışanlarını da düşünürseniz yaklaşık 50 bin kişinin geçimini sağladığı bir pazardan bahsediyoruz. Sektörümüzün daha rantabl ve verimli kullanılabilmesi için gerekli destek ve düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz. Çünkü LPG, varlığı çok kıymetli bir ürün olmasının yanında, aynı zamanda erişebilir, güvenilir ve sürdürülebilir yakıt olma konusunda da emsalsiz olan bir ürün. 

LPG’nin diğer yakıtlar ile karbon ayak izinin karşılaştırılmasını yapacağız

Bununla birlikte Türkiye’nin karbon azaltma politikaları noktasında Sayın Cumhurbaşkanımızın da önümüze koyduğu 2053 karbon Nötr hedefi var. Türkiye’nin bu yolculuğunda özellikle otogaz sektörünün taşımacılık alanındaki kullanımı sayesinde karbon ayak izinin azaltılmasında alternatif olarak çok ciddi bir pay alacağına inanıyoruz. LPG ülkemizin bu hedeflere yolculuğunda çok önemli bir alternatif yakıt olarak görev üstelenebilir. Çünkü karbon sıfır hedefine giden yolda bir geçiş yakıtı olarak hala LPG’nin bir alternatifi yok. Ayrıca Türkiye LPG Derneği olarak LPG’nin ne kadar temiz olduğuna ilişkin de Boğaziçi Üniversitesi’nden hocalarımızla birlikte bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Şu anda çalışmanın ikinci aşamasındayız. Bu çalışma ile LPG’nin diğer potansiyel yakıtlar ile karbon ayak izinin karşılaştırılmasını yapacağız. Tamamlandığında bunu matematiksel olarak da rakamsal olarak da açıklayabilecek boyuta geleceğiz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

67 Nerenin Plakası? 67 Plaka Kodu Hangi Şehrin? 67 Hangi İlimize Ait?

KAYNAKCnnturk.com

Hangi İlimiz 67 Plaka Koduna Sahiptir? 

Türkiye’ye bağlı olan iller içerisinde bir tanesi 67 plaka koduna sahiptir. Bu ilin ismi ise Zonguldak olarak bilinir. Son derece ilgi çeken Zonguldak 67 plaka kodunun sahibidir. Yani çevrenizde 67 plaka kodunu gördüğünüz zaman aklınıza Zonguldak gelmelidir. 

67 Nerenin Plakası? 

67 plaka kodunu sadece bir şehir kullanır. Zaten aynı plakaya sahip olan iki şehir yoktur. Bu açıdan Zonguldak için 67 plaka koduna sahiptir diyebiliriz. 

67 Plaka Kodu Hangi Şehrin? 

Şehirlerin en ayırt edici özellikleri içerisinde plaka kodları gelir. Bu sayede karışıklık çıkmadan her şehir kendi plaka kodunu kullanmaktadır. Zonguldak şehri ise 67 plaka koduyla ünlü olan bir yerdir. Şehrin plakaları her zaman için 67 olarak çıkar. 

67 Hangi İlimize Ait?

Türkiye’nin her ili ayrı bir öneme sahip olmasıyla bilinir. Bu iller içerisinde bazı konularda ayrım olması gerekir. Yani ili tanımak ve akla getirmek için plaka kodu vs. bulunur. İllerimizden birisi olan Zonguldak plaka kodu olarak 67’yi kullanır. Bu plaka koduna göre Zonguldak hemen bulunabilir. 

67 Nerenin Plakası?

Bilindiği üzere plakalar şehirlerin tanıtıcı kodlarıdır. Bu kodlar plaka taşıma zorunluluğu olan araçlarda yer alır. Buna göre plakada görülen ilk sayılar şehrin neresi olduğuna işaret eder. Sayılar tek veya iki basmaktan oluşmaktadır. Ancak tek basamaklı olan sayılar için en başa ‘0’ koyulmaktadır.

67 olarak bilinen plaka koduna baktığımız zaman Zonguldak şehrini nitelediği görülür. Kolay ve akılda kalıcı bu plaka kodunu Zonguldak kullanır.

 Zonguldak ve bu ile bağlı her şehir 68 plakaya sahip olarak dikkat çeke. Çünkü illere verilen plakalar o ile bağlı olan her yer için geçerlidir. Zonguldak 67 plakalı olduğu için ile bağlı olan her yerleşim yerinde 67 plakası kullanılmalıdır. Buna göre herhangi bir karışıklık çıkmamış olur.

Kaynak: cnnturk

İzmir Şehir Tiyatroları’nda yeni oyun hazırlıkları sürüyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, tiyatroseverler için sahneleyeceği “Çok Tuhaf Soruşturma” adlı oyunu için provalarına başladı.

2024-2025 tiyatro sezonunu Levent Üzümcü’nün genel sanat yönetmenliğinde “Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikayesi” adlı oyun ile açan İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İzBBŞT), repertuvarına yeni bir oyun eklemeye hazırlanıyor. İzmir Şehir Tiyatroları’nda usta yazar, tiyatrocu Ferhan Şensoy’un kaleme aldığı “Çok Tuhaf Soruşturma” adlı oyunun İzmir seyircisiyle buluşması için provalara başlandı.
Yanlışlıkla hapse düşen üç arkadaşın başından geçen olaylar çerçevesinde ülkedeki adalet sistemi ve insan haklarına dair çarpıklıkları irdeleyen oyunu İzBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Vekili Harun Özer yönetecek. Kadrosunda Ayhan Anıl, Ozan Çolak, Okan Kam, Bahadır Buyruk, Mustafa Can Yılmaz ve Candaş Yılancı’nın yer aldığı “Çok Tuhaf Soruşturma”nın sahne tasarımı Anıl Işık’a, giysi tasarımı Deniz Bilgili’ye ait. Oyunun sezon içinde seyirciyle buluşması planlanıyor.

Aralık ayı programı belli oldu!
Yeni oyun çalışmalarına hız kesmeden devam eden İzBBŞT’nin aralık ayı programı da belli oldu. Buna göre 1-12-13-14 Aralık tarihlerinde Nazım Hikmet’in kaleme aldığı Orhan Alkaya’nın rejisiyle sahnelenen “Yolcu”, 5-6-7 Aralık tarihlerinde Tuncer Cücenoğlu’nun yazdığı Bahadır Buyruk’un yönettiği “Helikopter”, 19-20-21 Aralık tarihlerinde de Ferhat Lüleci’nin yazıp Ufuk Aşar’ın yönettiği “Mor Şalvar” tiyatroseverlerle buluşacak. Tüm yetişkin oyunları İzBBŞT İsmet İnönü Sahnesi’nde izlenebilecek.
Minik izleyiciler için ise 1-8 Aralık tarihlerinde “Robinson Dans Öğreniyor”, 15 Aralık tarihinde ise “Soytarılar Okulu” İzmir Sanat Sahnesi’nde oynanacak.
Oyunların biletleri, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Gişeleri ile kultursanat.izmir.bel.tr adresinden alınabilecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

66 Nerenin Plakası? 66 Plaka Kodu Hangi Şehrin? 66 Hangi İlimize Ait?

KAYNAKCnnturk.com

66 Hangi Şehir Plakasıdır? 

66 plaka kodu ile anılan şehir için Yozgat akla gelir. Bu şehir 66 plaka koduna sahip olarak ilgi görmektedir. Birçok yerde 66 plakalı araçlara denk gelmek mümkündür. Buda görülen plakanın direkt olarak Yozgat’a ait olduğunu gösterir. Bunun gibi daha birçok plaka kodu vardır ve her bir kodun ait olduğu şehir farklıdır. 

Plaka kodları arasında 66 ve birçok kodun sırayla gittiği bilinir. Bu sıralama sayesinde illere göre araçlar kaydedilmiştir. Yani plakalı olan araçlar için ait olan şehir açıkça bilinir. 

66 Nerenin Plakası? 

Yozgat için belirlenmiş olan plaka kodu için 66 karşımıza çıkar. Bundan dolayı 66 plakalı şehir öğrenilmek istenirse eğer Yozgat akla gelir. Ülkemizde 65 plaka kodunu kullanan tek şehir Yozgat’tır. Buradan anlaşılacağı üzere plaka kodları sabit olarak tek bir il için verilir. İlin sahip olduğu yerleşim yerleri de bu kodu kullanırlar. 

66 Plaka Kodu Hangi Şehrin? 

66 plakayla bilinen şehrin Yozgat olarak ifade edildiği bilinmektedir. Şehirde kayıtlı olan araçlarda 66 plakayı en başta görmek mümkündür. 

66 Hangi İlimize Ait? 

Türkiye’de yer alan her il farklı kodlar kullanmaktadır. Bu kodlar içerisinde plaka ile ilgili olan kodun olduğu da görülmektedir. Buna göre 66 plaka kodunun sahip olduğu il için Yozgat demek mümkün olur. 

66 Plakalı İl Neresi?

İllerin arasında yer alan Yozgat için plaka kodu 66 şeklindedir. Bu şehirde ve buraya ait olan yerlerde kayıtlı her araç 66 plaka kodunu alır. Açıkça belirtilen bu kural her şehirde geçerlidir. Böylelikle karışıklık olmadan her şehrin kullandığı plaka kodu belli olur. Yozgat içinde bilinen plaka kodu 66 şeklinde görülür. Şehirde kayıtlı araçların başka plaka kodu kullanma şansları yoktur.

Kaynak: cnnturk

AIDS ve HIV yayılımında “etiketlenme ve damgalanma” endişesi etkili oluyor

Günümüzdeki etkili ve ulaşılabilir tedavi yöntemlerinin, HIV enfeksiyonunu düzenli tedavi ile kontrol altında tutulabilen diğer kronik enfeksiyonlardan farksız kıldığını belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Özge Ünlü, erken dönemde tedavinin önemine işaret ediyor. Tedavinin aksatılmaması ve sürecin iyi takip edilmesi gerektiğini belirten Ünlü, etiketlenme ve damgalanma endişesinin AIDS ve HIV yayılımında etkili olduğuna dikkat çekti. 

Dünya Sağlık Örgütü tarafından HIV/AIDS konusunda toplum farkındalığını artırmak amacıyla 1 Aralık günü 1988 yılından beri Dünya AIDS Günü olarak anılıyor. İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Özge Ünlü, HIV virüsü ile AIDS belirtileri, tedavisi ve korunma yollarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

HIV, bağışıklık sistemini hedef alıyor

HIV’in “İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü” anlamına geldiğini belirten Ünlü, “Bu virüs, bağışıklık hücrelerini hedef alır ve HIV enfeksiyonuna yol açar. HIV vücuda girdiği andan itibaren akyuvarların içerisinde çoğalır ve sayılarının azalmasına neden olur. Akyuvarlar vücudun uzun süreli bağışıklık mekanizmasının temelini oluşturur. HIV ile enfekte olan akyuvarların sayısının ve işlevinin azalması ve giderek yok olmasıyla bağışıklık sistemi bozulur” dedi. 

Dünyada yaklaşık 40 milyon kişi HIV’le yaşamını sürdürüyor

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) raporuna göre, epideminin başından bugüne dek 88,4 milyon kişinin enfekte olduğunu, 42,3 milyon kişinin ise AIDS nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirten Ünlü, “2023 yılı sonunda dünyada 39,9 milyon kişi HIV ile birlikte yaşamını sürdürmektedir. Yeni olguların sayısı, enfeksiyonun en yoğun göründüğü 1995 yılına kıyasla yüzde 60 oranında azalmış; AIDS ilişkili ölümler ise 2004 yılındaki tepe noktasına kıyasla yüzde 69 oranında azalmıştır” diye konuştu.

Bağışıklık sistemi çöküyor

AIDS’in HIV enfeksiyonunun ileri dönemlerinde ortaya çıkan bir sendrom olduğunu belirten Ünlü, “HIV, bağışıklık sisteminin temel hücrelerinden olan CD4 hücrelerini yok eder. Bu nedenle hastanın bağışıklık sistemi çöker. Bağışıklık sisteminin çökmesi sonucunda vücut diğer enfeksiyon etkenlerine ve kanserlere karşı savunmasız kalır. Dolayısıyla AIDS’li bireylerde çok basit mikroorganizmalar bile ciddi ve ölümcül hastalıklara yol açabilir ve kanserler çok hızlı ilerleyebilir” uyarısında bulundu.

Erken dönemdeki belirtilere dikkat!

Doç. Dr. Özge Ünlü, erken dönemdeki en önemli belirtilerin yorgunluk, kolay hastalanma, vücudun değişik yerlerinde açıkça nedeni belli olmayan yaraların ortaya çıkması, yara iyileşmesinde bozulma ve çoğunlukla gribal hastalıklarla ilişkilendirilen etkiler olduğunu söyledi. Ünlü, “Uzun sürede ortaya çeşitli kanser türleri, kemik yıkımları, akciğer ve ağız enfeksiyonları çıkar ve hastalık tedavi edilmediği takdirde ölümle sonuçlanır” dedi.

Tedavide hedef: Virüsün artmasını engellemek ve akyuvarların azalmasını durdurmak 

HIV vücuda girdikten sonra hızla akyuvarların içine yerleştiğini ve onların sayısını azalttığına dikkat çeken Ünlü, “Bahsedilen belirtiler ve HIV şüphesi olan kişilerin bu dönemde tedaviye başlamaları çok önemlidir. Tedavide virüsün sayısının artmasını engellemek ve akyuvarların azalmasını durdurmak esastır. Bu iki konuda başarılı olunması sayesinde HIV ile yaşayan bireyler, sağlıklı kişiler gibi yaşayabilirler ve AIDS geliştirmeyebilirler” diye konuştu.

HIV ile yaşayan her birey AIDS değildir

“AIDS’in oluşması için HIV enfeksiyonu gereklidir ancak her HIV ile yaşayan birey AIDS’li değildir” diyen Ünlü, “AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemlerinde ortaya çıkan bir sendromdur yani HIV enfeksiyonunun bir evresidir ve tek başına bir hastalık değildir” dedi.

HIV sarılmakla ve tokalaşmakla bulaşmaz

HIV’in enfekte bir kişi ile kurulacak korunmasız cinsel ilişki, kontamine enjektör-iğne paylaşımı ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde doğum sırasında enfekte anneden bebeğe ya da emzirme yoluyla bulaşabildiğini belirten Ünlü, “Öte yandan HIV, HIV ile yaşayan bireyler ile tokalaşmakla, sarılmakla, aynı ortamda bulunmak ve aynı havayı solumakla, aynı kaptan yemek veya giysileri paylaşmak gibi durumlar ile bulaşmaz” uyarısında bulundu.

HIV enfeksiyonu ve bulaş yolları hakkında bilinçlendirme önemli

HIV’in önlenmesi için alınması gereken önlemlere de dikkat çeken Ünlü, “Her şeyden önemlisi, toplum HIV enfeksiyonu ve bulaş yolları hakkında bilinçlendirilmelidir. Cinsel yoldan bulasan HIV’in önlenmesi için korunmalı cinsel ilişki ve tek eşlilik teşvik edilmelidir. Enjektör ve iğne ile bulaşın önüne geçilmesi için tek kullanımlık ve steril enjektör ve iğneler tedarik edilmelidir. Anneden bebeğe bulaşı engellemek için gebenin HIV tedavisi olan antiretroviral tedaviye erişimi sağlanmalıdır” diye konuştu.

Etiketlenme ve damgalanma hastalıkla mücadeleyi zorlaştırıyor

AIDS ve HIV ile ilgili etiketlenme, toplum içerisinde damgalanma gibi problemlerin hastalıkla mücadelede yol açtığı sorunlara değinen Ünlü, “Toplumda ‘AIDS hastası, AIDS’li birey, HIV ile enfekte birey, HIV pozitif birey’ ifadeleri çok sık kullanılan ifadelerdir. Bu şekilde kullanılan kavramlar bireyleri etiketleme, damgalama ve toplum içerisinde ayrımcılığa yol açabilmektedir. Bu terimler yerlerini, düzenli tedavi ile ‘yaşamayı’ ön plana koyan ‘HIV ile yaşayan bireyler’ kavramına bırakmıştır. AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemdeki bir evresidir, her HIV ile yaşayan birey AIDS değildir ve tedavisini aksatmayan HIV ile yaşayan bireyler de AIDS evresine gelmeyebilirler. Burada anahtar, hastaların tedaviyi aksatmamasıdır” diye konuştu.

Etiketleme ve damgalama problemlerinin, HIV şüphesi olan bireylerin tanı testlerini yaptırmamasına neden olduğunu belirten Ünlü, HIV ile yaşayan bireylerin dışlanma korkusu ile HIV pozitif olduklarını sakladıklarını ve ilgisiz kişilerce öğrenilebilir endişesiyle sağlık hizmetlerine başvurmaktan çekindiklerini söyledi.

Etiketleme ve damgalama enfeksiyonun yayılımını artırmada etkili oluyor

Test yaptırmaktan çekinen bireylerin şüphelerine rağmen test yaptırmadığını belirten Ünlü, “HIV enfeksiyonu uzun yıllar belirtisiz seyredebildiği için herhangi bir belirti görmedikçe bu bireylerin şüpheleri de zamanla hafiflemekte, bu durumda HIV pozitif olduklarından haberdar olmamakta ve bu süreçte virüsü başkalarına da bulaştırabilmektedir. Örneğin Türkiye’de HIV ile yaşayan kişi sayısının gerçekte mevcut sayının en az 2 katı, hatta 3 katı olabileceği tahmin ediliyor. Yani HIV/AIDS ile ilgili etiketleme ve damgalama enfeksiyonun yayılımını da ciddi oranda artırmaktadır” uyarısında bulundu.

 95-95-95+95 hedefleri nelerdir?

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS)’in, 2030 yılına kadar HIV yayılımını durdurmak ve ayrımcılığı engellemek amacıyla koyduğu küresel hedefler olduğunu belirten Ünlü, “Bu bağlamda birinci 95, dünya genelindeki tüm HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin tanı alması yani HIV pozitif olduklarını biliyor olmaları, ikinci 95; dünya genelindeki tüm HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin antiretroviral tedaviye erişebiliyor olması, üçüncü 95; HIV tedavisi alan HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin viral yüklerinin (kanda ölçülebilen HIV miktarı) HIV’in bulaştırılmasını önleyen seviyeye baskılanmasını ve son 95 ise viral yükü baskılanmış olan HIV ile yaşayan bireylerin yüzde 95’inin sahip oldukları hakları damgalanma ve ayrımcılık yaşamadan kullanabilmelerini kapsamaktadır” dedi.

Tedavi aksatılmadığı takdirde yaşamlarına devam edebilirler

HIV ile yaşayan bireylere ve ailelerine önerilerde bulunan Doç. Dr. Özge Ünlü, özellikle konu hakkında güncel bilgilerin takip edilmesinin önemini vurguladı. Ünlü sözlerini şöyle tamamladı:

“2017 yılında CDC (Amerika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi), U=U (‘Undetectable=Untransmittable’ / B = B ‘Belirlenemeyen=Bulaşmayan’) sloganıyla HIV ile yaşayan bireylerin kandaki HIV miktarı B (belirlenemeyen) seviyede ise cinsel partnerlerine HIV bulaştırmayacaklarını açıkladı. Yani düzenli tedavi ile kanda ölçülebilen HIV miktarı ‘belirlenemeyen’ seviyeye indirildiğinde HIV ile yaşayan bireyin artık bulaştırıcı olmadığı açıklandı. Ardından bu bilimsel kanıt üzerinde tüm bilim otoriteleri Dünya Sağlık Örgütü, UNAIDS hemfikir oldu. Bu da HIV ile yaşayan kişilerin, tedavilerini aksatmadıkları takdirde tüm sağlıklı bireyler gibi aile kurabilmelerine, tıbbi bir müdahaleye gerek olmaksızın doğal yolla bebek sahibi olabilmelerine, HIV ile yaşayan kadınların ise vajinal doğum yapmalarına olanak tanıdı. Günümüzdeki etkili ve ulaşılabilir tedavi yöntemleri HIV enfeksiyonunu, düzenli tedavi ile kontrol altında tutulabilen diğer bir kronik enfeksiyonlardan farksız kıldı. Bu nedenle hastalara, yönetilebilir bir enfeksiyona sahip olduklarını, tedavilerini aksatmamalarını, ailelerine HIV ile yaşayan bireye koşulsuz sevgileri ile her zaman destek olmalarını öneririm.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

AIDS ve HIV yayılımında “etiketlenme ve damgalanma” endişesi etkili oluyor

Günümüzdeki etkili ve ulaşılabilir tedavi yöntemlerinin, HIV enfeksiyonunu düzenli tedavi ile kontrol altında tutulabilen diğer kronik enfeksiyonlardan farksız kıldığını belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Özge Ünlü, erken dönemde tedavinin önemine işaret ediyor. Tedavinin aksatılmaması ve sürecin iyi takip edilmesi gerektiğini belirten Ünlü, etiketlenme ve damgalanma endişesinin AIDS ve HIV yayılımında etkili olduğuna dikkat çekti. 

Dünya Sağlık Örgütü tarafından HIV/AIDS konusunda toplum farkındalığını artırmak amacıyla 1 Aralık günü 1988 yılından beri Dünya AIDS Günü olarak anılıyor. İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Özge Ünlü, HIV virüsü ile AIDS belirtileri, tedavisi ve korunma yollarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

HIV, bağışıklık sistemini hedef alıyor

HIV’in “İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü” anlamına geldiğini belirten Ünlü, “Bu virüs, bağışıklık hücrelerini hedef alır ve HIV enfeksiyonuna yol açar. HIV vücuda girdiği andan itibaren akyuvarların içerisinde çoğalır ve sayılarının azalmasına neden olur. Akyuvarlar vücudun uzun süreli bağışıklık mekanizmasının temelini oluşturur. HIV ile enfekte olan akyuvarların sayısının ve işlevinin azalması ve giderek yok olmasıyla bağışıklık sistemi bozulur” dedi. 

Dünyada yaklaşık 40 milyon kişi HIV’le yaşamını sürdürüyor

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) raporuna göre, epideminin başından bugüne dek 88,4 milyon kişinin enfekte olduğunu, 42,3 milyon kişinin ise AIDS nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirten Ünlü, “2023 yılı sonunda dünyada 39,9 milyon kişi HIV ile birlikte yaşamını sürdürmektedir. Yeni olguların sayısı, enfeksiyonun en yoğun göründüğü 1995 yılına kıyasla yüzde 60 oranında azalmış; AIDS ilişkili ölümler ise 2004 yılındaki tepe noktasına kıyasla yüzde 69 oranında azalmıştır” diye konuştu.

Bağışıklık sistemi çöküyor

AIDS’in HIV enfeksiyonunun ileri dönemlerinde ortaya çıkan bir sendrom olduğunu belirten Ünlü, “HIV, bağışıklık sisteminin temel hücrelerinden olan CD4 hücrelerini yok eder. Bu nedenle hastanın bağışıklık sistemi çöker. Bağışıklık sisteminin çökmesi sonucunda vücut diğer enfeksiyon etkenlerine ve kanserlere karşı savunmasız kalır. Dolayısıyla AIDS’li bireylerde çok basit mikroorganizmalar bile ciddi ve ölümcül hastalıklara yol açabilir ve kanserler çok hızlı ilerleyebilir” uyarısında bulundu.

Erken dönemdeki belirtilere dikkat!

Doç. Dr. Özge Ünlü, erken dönemdeki en önemli belirtilerin yorgunluk, kolay hastalanma, vücudun değişik yerlerinde açıkça nedeni belli olmayan yaraların ortaya çıkması, yara iyileşmesinde bozulma ve çoğunlukla gribal hastalıklarla ilişkilendirilen etkiler olduğunu söyledi. Ünlü, “Uzun sürede ortaya çeşitli kanser türleri, kemik yıkımları, akciğer ve ağız enfeksiyonları çıkar ve hastalık tedavi edilmediği takdirde ölümle sonuçlanır” dedi.

Tedavide hedef: Virüsün artmasını engellemek ve akyuvarların azalmasını durdurmak 

HIV vücuda girdikten sonra hızla akyuvarların içine yerleştiğini ve onların sayısını azalttığına dikkat çeken Ünlü, “Bahsedilen belirtiler ve HIV şüphesi olan kişilerin bu dönemde tedaviye başlamaları çok önemlidir. Tedavide virüsün sayısının artmasını engellemek ve akyuvarların azalmasını durdurmak esastır. Bu iki konuda başarılı olunması sayesinde HIV ile yaşayan bireyler, sağlıklı kişiler gibi yaşayabilirler ve AIDS geliştirmeyebilirler” diye konuştu.

HIV ile yaşayan her birey AIDS değildir

“AIDS’in oluşması için HIV enfeksiyonu gereklidir ancak her HIV ile yaşayan birey AIDS’li değildir” diyen Ünlü, “AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemlerinde ortaya çıkan bir sendromdur yani HIV enfeksiyonunun bir evresidir ve tek başına bir hastalık değildir” dedi.

HIV sarılmakla ve tokalaşmakla bulaşmaz

HIV’in enfekte bir kişi ile kurulacak korunmasız cinsel ilişki, kontamine enjektör-iğne paylaşımı ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde doğum sırasında enfekte anneden bebeğe ya da emzirme yoluyla bulaşabildiğini belirten Ünlü, “Öte yandan HIV, HIV ile yaşayan bireyler ile tokalaşmakla, sarılmakla, aynı ortamda bulunmak ve aynı havayı solumakla, aynı kaptan yemek veya giysileri paylaşmak gibi durumlar ile bulaşmaz” uyarısında bulundu.

HIV enfeksiyonu ve bulaş yolları hakkında bilinçlendirme önemli

HIV’in önlenmesi için alınması gereken önlemlere de dikkat çeken Ünlü, “Her şeyden önemlisi, toplum HIV enfeksiyonu ve bulaş yolları hakkında bilinçlendirilmelidir. Cinsel yoldan bulasan HIV’in önlenmesi için korunmalı cinsel ilişki ve tek eşlilik teşvik edilmelidir. Enjektör ve iğne ile bulaşın önüne geçilmesi için tek kullanımlık ve steril enjektör ve iğneler tedarik edilmelidir. Anneden bebeğe bulaşı engellemek için gebenin HIV tedavisi olan antiretroviral tedaviye erişimi sağlanmalıdır” diye konuştu.

Etiketlenme ve damgalanma hastalıkla mücadeleyi zorlaştırıyor

AIDS ve HIV ile ilgili etiketlenme, toplum içerisinde damgalanma gibi problemlerin hastalıkla mücadelede yol açtığı sorunlara değinen Ünlü, “Toplumda ‘AIDS hastası, AIDS’li birey, HIV ile enfekte birey, HIV pozitif birey’ ifadeleri çok sık kullanılan ifadelerdir. Bu şekilde kullanılan kavramlar bireyleri etiketleme, damgalama ve toplum içerisinde ayrımcılığa yol açabilmektedir. Bu terimler yerlerini, düzenli tedavi ile ‘yaşamayı’ ön plana koyan ‘HIV ile yaşayan bireyler’ kavramına bırakmıştır. AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemdeki bir evresidir, her HIV ile yaşayan birey AIDS değildir ve tedavisini aksatmayan HIV ile yaşayan bireyler de AIDS evresine gelmeyebilirler. Burada anahtar, hastaların tedaviyi aksatmamasıdır” diye konuştu.

Etiketleme ve damgalama problemlerinin, HIV şüphesi olan bireylerin tanı testlerini yaptırmamasına neden olduğunu belirten Ünlü, HIV ile yaşayan bireylerin dışlanma korkusu ile HIV pozitif olduklarını sakladıklarını ve ilgisiz kişilerce öğrenilebilir endişesiyle sağlık hizmetlerine başvurmaktan çekindiklerini söyledi.

Etiketleme ve damgalama enfeksiyonun yayılımını artırmada etkili oluyor

Test yaptırmaktan çekinen bireylerin şüphelerine rağmen test yaptırmadığını belirten Ünlü, “HIV enfeksiyonu uzun yıllar belirtisiz seyredebildiği için herhangi bir belirti görmedikçe bu bireylerin şüpheleri de zamanla hafiflemekte, bu durumda HIV pozitif olduklarından haberdar olmamakta ve bu süreçte virüsü başkalarına da bulaştırabilmektedir. Örneğin Türkiye’de HIV ile yaşayan kişi sayısının gerçekte mevcut sayının en az 2 katı, hatta 3 katı olabileceği tahmin ediliyor. Yani HIV/AIDS ile ilgili etiketleme ve damgalama enfeksiyonun yayılımını da ciddi oranda artırmaktadır” uyarısında bulundu.

 95-95-95+95 hedefleri nelerdir?

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS)’in, 2030 yılına kadar HIV yayılımını durdurmak ve ayrımcılığı engellemek amacıyla koyduğu küresel hedefler olduğunu belirten Ünlü, “Bu bağlamda birinci 95, dünya genelindeki tüm HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin tanı alması yani HIV pozitif olduklarını biliyor olmaları, ikinci 95; dünya genelindeki tüm HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin antiretroviral tedaviye erişebiliyor olması, üçüncü 95; HIV tedavisi alan HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin viral yüklerinin (kanda ölçülebilen HIV miktarı) HIV’in bulaştırılmasını önleyen seviyeye baskılanmasını ve son 95 ise viral yükü baskılanmış olan HIV ile yaşayan bireylerin yüzde 95’inin sahip oldukları hakları damgalanma ve ayrımcılık yaşamadan kullanabilmelerini kapsamaktadır” dedi.

Tedavi aksatılmadığı takdirde yaşamlarına devam edebilirler

HIV ile yaşayan bireylere ve ailelerine önerilerde bulunan Doç. Dr. Özge Ünlü, özellikle konu hakkında güncel bilgilerin takip edilmesinin önemini vurguladı. Ünlü sözlerini şöyle tamamladı:

“2017 yılında CDC (Amerika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi), U=U (‘Undetectable=Untransmittable’ / B = B ‘Belirlenemeyen=Bulaşmayan’) sloganıyla HIV ile yaşayan bireylerin kandaki HIV miktarı B (belirlenemeyen) seviyede ise cinsel partnerlerine HIV bulaştırmayacaklarını açıkladı. Yani düzenli tedavi ile kanda ölçülebilen HIV miktarı ‘belirlenemeyen’ seviyeye indirildiğinde HIV ile yaşayan bireyin artık bulaştırıcı olmadığı açıklandı. Ardından bu bilimsel kanıt üzerinde tüm bilim otoriteleri Dünya Sağlık Örgütü, UNAIDS hemfikir oldu. Bu da HIV ile yaşayan kişilerin, tedavilerini aksatmadıkları takdirde tüm sağlıklı bireyler gibi aile kurabilmelerine, tıbbi bir müdahaleye gerek olmaksızın doğal yolla bebek sahibi olabilmelerine, HIV ile yaşayan kadınların ise vajinal doğum yapmalarına olanak tanıdı. Günümüzdeki etkili ve ulaşılabilir tedavi yöntemleri HIV enfeksiyonunu, düzenli tedavi ile kontrol altında tutulabilen diğer bir kronik enfeksiyonlardan farksız kıldı. Bu nedenle hastalara, yönetilebilir bir enfeksiyona sahip olduklarını, tedavilerini aksatmamalarını, ailelerine HIV ile yaşayan bireye koşulsuz sevgileri ile her zaman destek olmalarını öneririm.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Muğla Büyükşehir Belediyesi, ücretsiz HPV aşısı desteği ile vatandaşların yanında olmaya devam ediyor.

Sosyal belediyecilik alanında birçok projeyi hayata geçiren Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin Ağustos ayında hayata geçirdiği aşı desteğiyle dünyada ve Türkiye’de en sık rastlanılan kanser türlerinden biri olan rahim ağzı kanserinin önlenmesi ve rahim ağzı kanseri için farkındalık yaratılması hedefleniyor. Aşı desteği 9-45 yaş arası, sosyal yardım alan, şehit yakını ve engelli bireylere ücretsiz olarak sağlanıyor. Yaklaşık maliyeti 10 bin TL olan HPV aşısı, 9-15 yaş arasındaki çocuklara iki doz, yetişkinlere ise üç doz şeklinde uygulanıyor. Aşıların steril ve güvenli bir ortamda yapılması amacıyla özel hastanelerle iş birliği gerçekleştiriliyor.

Vatandaşlar HPV Aşısı Desteğinden Memnun 

Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin ücretsiz HPV aşısı desteğini basından ve sosyal medyadan öğrendiklerini söyleyen vatandaşlar bu hizmetten duydukları memnuniyeti dile getirdi. 

Nilgün Ertuğrul, “Rahim ağzı kanseri konusunda endişelerim vardı ve HPV aşısını araştırıyordum. Büyükşehir Belediyesi’nin bu hizmetini öğrenir öğrenmez iletişime geçerek aşımı yaptırdım. Başkan Ahmet Aras’a desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum,” dedi. 

Yeliz Çomak ise, “Sosyal medyada bu hizmeti gördüğümde çok heyecanlandım. Aşının koruyuculuğunu bildiğim için tereddüt etmeden aşımı yaptırdım. Bu desteği sağladığı için Başkanımıza sevgilerimi iletiyorum,” ifadelerini kullandı. 

Akıncı: “HPV Aşısı toplum sağlığı için çok önemli ”

Muğla Büyükşehir Belediyesi Sağlık Hizmetleri Şube Müdürü Barış Akıncı, aşı desteğinin Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın talimatları doğrultusunda başlatıldığını belirtti. Akıncı, “Tüm vatandaşlarımızın HPV aşısı yaptırması sağlıkları açısından çok önemli. Biz bu hizmeti, sosyal yardım alan, şehit yakını ve engelli bireylerimiz için ücretsiz sunuyoruz.” dedi.

Başkan Aras: “En büyük zenginliğimiz sağlık için projelerimiz devam edecek” 

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras başlattıkları ücretsiz HPV aşısı uygulaması ile hem vatandaşların sağlığını düşündüklerini hem de bu konuda farkındalık yaratmak istediklerini belirtti. 

Başkan Aras, “Sağlık en büyük zenginliğimizdir. Ülkemizde sağlık alanında bazı hizmetlere her vatandaşımız ulaşamıyor. Burada Büyükşehir Belediyesi olarak biz devreye girdik. Hem vatandaşlarımızın yanında olmak hem de toplumda farkındalık yaratmak için HPV aşı uygulamasını başlattık. Kadınlarımızın sağlığı, toplumun ve çocuklarımızın sağlığı anlamına geliyor. Sosyal belediyecilik anlayışımızla vatandaşlarımıza birçok alanda destek olurken, sağlık hizmetlerimizi artırarak sürdüreceğiz. Sağlıklı yarınlar bugünden başlar.” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Nostalji tramvayında müzik ziyafeti

İsmail Baha Sürelsan Konservatuvarı öğrencileri, 24’üncü Antalya Uluslararası Piyano Festivali kapsamında nostaljik tramvayda unutulmaz bir konser verdi. Tramvaya binen yolcular, çalınan melodilere eşlik ederken, bazı yolcular tango eşliğinde dans etti. 

 

Antalya’da bu yıl 6-20 Aralık tarihlerinde 24’üncüsü gerçekleştirilecek Uluslararası Piyano Festivali, şehir etkinlikleri ile başladı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İsmail Baha Sürelsan Konservatuvarı Piyano Bölümü öğrencileri festival kapsamında Antalya Müzesi ve Mezbaha arasında hizmet veren nostaljik tramvayda Antalyalılara müzik ziyafeti sundu. 

6 EL PERFORMANSI BEĞENİ TOPLADI

Nostalji tramvayı içine yerleştirilen piyanoda öğrenciler yolculara ünlü bestekarların eserlerini yorumladı. Mezbaha-Müze arası yolculuk yapan tramvayda Rufina Bahadır’ın öğrencileri; Ada İşel, Şerife Roza Sağlam, Mehmet Deniz Sağlam, İsmail Aras Sağlam, Sündüz Su Efe, Tuana Tıraş, Ferah Tığlı birbirinden güzel eserleri çalarak yolculara keyifli anlar yaşattı. Roza-Mehmet Deniz-İsmail Aras Sağlam kardeşlerin 6 el çaldığı Oriental Bazaar ve The Little Sparrow eserleri beğeni topladı. Öğrencilerin çaldığı Üsküdar’a Gider İken şarkısına yolcular da eşlik etti. 

RENKLİ GÖRÜNTÜLER YAŞANDI

Tramvaya binen Antalyalılar ve turistler piyano ezgileri eşliğinde yolculuk yapmanın keyfini yaşadı. Halkla iç içe gerçekleştirilen konser renkli görüntüler ve sürprizler yaşattı. Müze-Mezbaha arasındaki tramvayda ise Eylül Çelik, Seçil Ada Tekpınar, Asel Asya Aslan, Liva Kelleci, Lavin Yacan, Yasmin Tokoğlu piyano başında performans sergiledi. 

YOLCULAR DANSLARIYLA EŞLİK ETTİ

Eylül Çelik isimli öğrencinin performansı sırasında yolculardan biri tango isteğinde bulundu. Yolcunun isteğini kırmayan Eylül Çelik, “Kadın Kokusu” filminin dans parçası “Por una cabeza” isimli eseri çaldı. Parçayı isteyen yolcular da sürpriz yaparak genç öğrencinin parçasına danslarıyla eşlik etti. Öğrenciler usta bestekarların eserlerinin yanı sıra Hatırla Sevgili, Rumeli Türküsü ve Arapsaçı gibi  şarkıları da çaldı. 

PAZAR GÜNÜ DE SÜRECEK

Antalyalılar bu keyifli etkinlik için genç piyanistlere, öğretmenlerine ve Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür etti. Büyükşehir Belediyesi İsmail Baha Sürelsan Konservatuvarı öğrencileri 1 Aralık Pazar günü de nostalji tramvayında Mezbaha-Müze arasında gerçekleşen seferlerde gün boyu Antalyalılara müzik ziyafeti sunacak.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı