Yazar arşivleri: admin

Tüik: Ticaret satış hacmi yıllık %12,7 arttı, perakende satış hacmi yıllık %15,9 arttı

Ticaret satış hacmi aylık %3,2 arttı, perakende satış hacmi aylık %2,3 arttı

Ticaret satış hacmi (2021=100) 2024 yılı Eylül ayında bir önceki aya göre %3,2 arttı. Aynı ayda motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin toptan ve perakende ticareti ile onarımı için satış hacmi %0,7 arttı, toptan ticaret satış hacmi %4,1 arttı, perakende ticaret satış hacmi ise %2,3 arttı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kadınlarda ihmale gelmez 6 önemli sinyal

Adet sırasında aşırı kanama, şiddetli adet ağrıları, tekrarlayan ve geçmeyen kaşıntı… Bu tür belirtiler “Nasıl olsa kendiliğinden geçer” veya “Annemde de aynı sorunlar vardı bir şey olmadı” düşüncesiyle ihmal edilebiliyor.

Oysa kadınlarda vücudun alışagelen düzeninde oluşan değişiklikler veya yeni ortaya çıkan birtakım belirtiler önemli bir hastalığın erken habercileri olabiliyor! Özellikle kanser gibi, erken tanı konulduğunda tedavide her geçen yıl başarıların daha da arttığı hastalıklarda, bu belirtilerde zamanında hekime başvurmak çoğu zaman hayat kurtarıyor. Sadece kanserde değil, yaşam kalitesini ciddi boyutlarda düşürebilen endometriozis gibi bazı hastalıklarda da tanının erken konulması, hastalığa bağlı oluşabilecek komplikasyonları önleyebiliyor ya da oluşma hızını yavaşlatabiliyor. Hatta yapılan tarama testleri sayesinde hastalıklar henüz hiç belirti vermemişken tespit edilebiliyor.  Acıbadem International Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Nadire Sevda İdil, düzenli sağlık muayenelerinin genellikle yılda bir yapılmasının önerildiğine dikkat çekerek, “Jinekolojik hastalıklara karşı, cinsel yaşam başlamış olsun ya da olmasın, her kadının 21 yaşından itibaren yıllık jinekolojik muayenelerini yaptırmaları gerekiyor. Ayrıca yıllık muayeneler haricinde, bazı belirtiler oluştuğunda, zaman kaybetmeden jinekoloji uzmanına başvurmak erken tanı açısından büyük önem taşıyor” diyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Nadire Sevda İdil, kadınların asla ihmal etmemeleri gereken belirtileri anlattı; önemli uyarılarda bulundu!

Adet sırasında aşırı kanama

Adet döneminde kanama miktarındaki artış ve bunun süreklilik kazanması pek çok sebebe bağlı oluşabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Nadire Sevda İdil, rahmin iyi huylu miyomları ve poliplerinin adet sırasında oluşan aşırı kanamanın en sık görülen sebepleri arasında yer aldığını belirterek, şöyle devam ediyor: “Yine genç kadınlarda sık görülen bazı hormonal hastalıklar, örneğin hipotiroidi gibi, adet sırasındaki kanama miktarını arttırabiliyor. Bazı hastalıklar için sürekli kullanılan birtakım ilaçlar (bazı kan sulandırıcı ilaçlar) da aşırı kanamaya neden olabiliyor. Daha ileri yaşlarda ise rahmin iç kısmını döşeyen dokunun kanseri aşırı kanamaya yol açabiliyor”

Adet zamanı dışında kanama

Adet zamanı dışında oluşan ve tekrarlayan kanamaların mutlaka değerlendirilmeleri gerekiyor. Adet sırasında fazla kanama yapan etkenlerin birçoğu bazen adet dışı kanama da yapabiliyor. Bunların yanı sıra özellikle üreme yollarının herhangi bir bölümünde oluşan enfeksiyonlar veya kanser ve kanser öncüsü lezyonlar da adet zamanı dışında kanamaya neden olabiliyor.

İlişki sonrasında kanama

Cinsel ilişki sırasında ve sonrasında oluşan kanama rahim ağzındaki enfeksiyonun, rahim ağzı kanserinin veya kanser öncüsü lezyonların habercisi olabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Nadire Sevda İdil,  özellikle  tekrarlayan kanamaların mutlaka ciddiye alınması  ve zaman kaybetmeden hekime başvurulması gerektiği uyarısında bulunarak,   “Zira rahim ağzı kanserinin erken tanısı hastalığın tamamen tedavi edilebilmesini sağlıyor” bilgisini veriyor.

Adet döneminde şiddetli ağrı

Adet dönemlerinde pelvikte biraz rahatsızlık hissi doğal olsa da, adet görmek aslında çok ciddi ağrı oluşturan bir durum değil. Özellikle ağrı kesicilere tam olarak yanıt vermeyen, bele ve bacaklara doğru yayılan ağrılara, makata doğru baskı hissi ve bulantı ile kusma da eşlik edebiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Nadire Sevda İdil,  bu sorun her adet döneminde ortaya çıkmaya başlarsa, altta yatan organik bir hastalık olup olmadığının mutlaka araştırılması gerektiğini belirterek, “Özellikle endometriozis dediğimiz, rahim içini döşeyen endometrium dokusunun rahim, tüpler ya da yumurtalıkların üzerinde gelişimi ile karakterize olan bu hastalıkta, adetin ilk günü genellikle ciddi ağrılı geçiyor. Endometriozisi olan kadınların yüzde 40’ında infertilite (kısırlık) görülebiliyor. Hastalığın yumurtalıkta ortaya çıkan çeşidinde de yumurtalıkta çikolata kistleri diye bilinen kistler oluşabiliyor ve cerrahi tedavi gerektirebiliyor” diyor. 

Tekrarlayan-geçmeyen kaşıntı

Özellikle geç menopozal dönemdeki kadınlarda, akıntıyla ilişkisiz olan, sık kullanılan mantar ya da kaşıntı ilaçlarına cevap vermeyen veya bir süre iyileşip sonra yine tekrarlayan kaşıntı şikayetlerinde jinekoloji uzmanı hekime başvurmak gerekiyor. Zira bu tür inatçı kaşıntıların nedeni, uzun süreli tedavi gerektiren genital bölge derisine özgü bazı kronik deri hastalığından biri olabileceği gibi yine bu bölgeye özgü deri kanseri de olabiliyor. Özellikle kanser söz konusuysa erken tanı konulduğunda hastalık çok daha kolay tedavi ediliyor ve yüksek başarı elde edilebiliyor.

Karında şişkinlik, çabuk doyma, istemsiz kilo verme

Karında şişkinlik, çabuk doyma ve istemsiz kilo verme sorunları özellikle birlikte görülürse bu belirtiler yumurtalık kanserinin habercisi olabiliyor. Dr. Nadire Sevda İdil, yumurtalık kanserinin genellikle oldukça sinsi başlayan ve bu nedenle çoğunlukla ileri döneminde tanı konulan bir kanser türü olduğuna dikkat çekerek, “Dolayısıyla yumurtalıkla ilgisiz gibi görünen bu şikayetlerde hekime başvuruda bulunulması yaşamsal önem taşıyor” diyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Teknoloji bağımlılığıyla mücadeleye destek

Beylikdüzü Belediyesi, psikososyal sorunlar yaşayan gençlerin rehabilitasyonu için ailelere destek oluyor. Bağımlılığın kontrolü amacıyla belediyenin farklı birimlerinden de destek alınıyor. Gençler sağlıklı uğraş alanlarına yönlendiriliyor. 

Beylikdüzü Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü, 12 – 17 yaş arasındaki teknoloji bağımlılığı olan gençlere tedavi hizmeti sunuyor. Teknoloji ve internetin kontrolsüz kullanımı sonucu ortaya çıkan bu bağımlılığa karşı Danışma Takip ve Rehabilite Hizmetleri Birimi’nde; bireysel terapiler, aile terapileri ve grup terapileri düzenleniyor. Bağımlılığın kontrolü amacıyla belediyeye bağlı diğer müdürlüklerden de destek alındığını belirten yetkililer, hizmetten faydalanmak isteyen vatandaşların birimin 0212 872 98 20 numaralı telefonundan ya da 444 09 39 numaralı çağrı merkezinden randevu ve detaylı bilgi alabileceğini dile getiriyor. 

“Çocuğa, teknolojiyi kullanması yönünde rehber olmalıyız”

Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü’ne bağlı Danışma Takip ve Rehabilite Hizmetleri Birimi’nde görev yapan uzman klinik psikolog Tuğçe Seçkin Esmeray, teknoloji kullanımını kötüye kullanımdan ayırmak ve bağımlılığa dönüşmesini engellemek gerektiğini vurguluyor. Günümüzde interneti yasaklamanın imkânsız olduğunu hatırlatan Esmeray, bu sebeple kontrollü internet kullanımını öneriyor ve ekliyor: “Teknoloji bağımlılığı, teknolojiyi kullanmada ve onunla ilişkide kişinin iradesini kaybetmesi, kendini denetleyememesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlaması hâlidir. Teknoloji bağımlılığı söz konusuyken teknoloji daha sınırsız ve ölçüsüz kullanılır. Yaşlara göre çocukların teknoloji kullanım sürelerini, içerik ayarlama durumlarını öğrenmeliyiz. Kaç yaşında çocuğum ne kadar teknolojiyle iç içe olmalı? Kaç yaşında hangi programları izlemesi normaldir? Bunları öğrendikten sonra, çocuğun teknolojiyi kullanması yönünde bir rehber olmalıyız. İnterneti kötüye kullanıma yol açan temel unsur; bireyin sosyal bağlamıyla ilişkilidir. Aile ya da arkadaşlardan alınan sosyal desteğin yokluğu ve/veya sosyal izolasyon buna yol açabilir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İnsülin Direnci ve Obezite Kısır Döngüsüne Dikkat!

Diyabet, dünyada özellikle gelişmekte olan ülkelerde, hızla artıyor ve insan sağlığını olumsuz etkiliyor. Türkiye diyabet görülme sıklığı açısından Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Erişkin nüfusumuzun yaklaşık %14’ü diyabet hastası olarak kayıtlara geçiyor. Son 20 yıl içerisinde ülkemizde görülme sıklığının ikiye katladığı belirtiliyor. Diyabet konusunda insülin direncine çok dikkat edilmesi gerekiyor. İnsülin direnci obezite riskini, obezite de insülin direncini artırıyor ve bu kısır döngü diyabet gelişimine zemin hazırlıyor. Memorial Şişli Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. İbrahim Şahin, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü öncesinde, diyabet hastalığı ve farkındalığın önemi hakkında bilgi verdi.

 

Genetik insülin direncinin derecesini belirliyor  

Bilimsel adı ‘diabetes mellitus’ olan, diyabet olarak da bilinen şeker hastalığı, pankreasın yeterince insülin üretememesi veya vücudun onu doğru kullanamaması sonucu kan dolaşımında şekerin birikmesine bağlı kanda yüksek şeker varlığı ile karakterize kronik bir hastalıktır. İnsülin direnci ise kas, yağ ve karaciğerdeki hücrelerin pankreas tarafından üretilen insüline iyi yanıt vermemesi sonucu bu hücrelerin kandan glukozu kolayca alamaması durumudur. İnsülin direnci, erişkin nüfusun yaklaşık %25’inde bulunmaktadır. Yaş, kilo, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite (kas kütlesi) ve genetik özelliklerimiz insülin direncinin derecesini belirlemektedir.

 

Diyabete giden yolda ilk basamak insülin direnci 

İnsülin direnci oluştuğunda, pankreas direnci yenmek için daha fazla insülin salgılar, erken dönemde bu durum kilo artışı ile ilişkili olabilmektedir. Salgılanan fazla insülin nedeniyle yemek sonrası kan şekerinde düşmeler görülebilir. Bu durum reaktif hipoglisemi olarak adlandırılır. Tatlı krizleri, yemek sonrası rehavet, ani bastıran uyku vb. belirtiler bu hastalardaki kan şekerinde ani yükselmeler ve düşmelerle ilişkilidir. Uzun dönemde ise fazla insülin salgılandığı için yorulan pankreasın insülin rezervi azalmakta ve önce prediyabet daha sonrada diyabet gelişebilmektedir. Prediyabet başladıktan sonra ortalama 10-12 yılda hastaların %50’sinde, 20 yılda ise hastaların %80’den fazlasında diyabet gelişmektedir. Dolayısıyla insülin direnci, diyabete giden süreçte ilk basamak olarak kabul edilmektedir.   

 

Süreç kısır döngü halinde ilerliyor                                                       

İnsülin direnci için en önemli risk faktörü kişinin vücudunda yağ dokusunun fazla olmasıdır. Yani obezite hastalığıdır. İnsülin direnci obeziteyi, obezite ise insülin direncini artırmaktadır. Süreç kısır döngü halinde ilerlemektedir. İnsülin direnci gelişiminde en önemi nedenlerden biri de genetik faktörlerdir. Genetik faktörlerimizi değiştiremeyiz. Ancak beslenme, yaşam tarzı değişikliği, fiziksel aktivite ile daha sağlıklı bir vücuda sahip olmak mümkündür. Böylelikle insülin direncinin gelişmesi ve diyabete yakalanma ihtimali de azalmış olur.

 

Çocuklarda da diyabet riski artıyor

Son yıllarda ülkemizde ve dünyada çocukluk çağı obezitesinin de görülme sıklığı artmış bulunmaktadır.  Bunun sonucunda çocuklarda ve gençlerde önce insülin direnci, daha sonra prediyabet ve Tip 2 diyabet görülme sıklığı artış göstermektedir. Tip 2 diyabet çocukluk ve gençlik döneminde çok nadiren görüldü. Ancak son yıllarda bu yaş gruplarında da Tip 1 diyabetten daha fazla görülmektedir. Diyabetten korunmak için Akdeniz diyetiyle beslenmek önerilmektedir. Akdeniz diyetinin temelini bitkisel gıdalar, tahıllar, meyveler, sebzeler ve baklagiller oluşturmaktadır. Yağ olarak zeytinyağı kullanımı, kırmızı etin sınırlı tüketimi; balık, deniz ürünlerinin ve süt ürünlerinin ise orta düzeyde tüketilmesini içermektedir. Sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli fiziksel aktivite, stresten uzak durmak, sigara ve alkolden kaçınmak, düzenli uyku ve bol sıvı tüketimine dikkat edilmelidir.

 

Tip 2 diyabet yavaş ilerleyen kronik sinsi ilerleyici bir hastalıktır. Hastalık ilk yıllarda önemli bir belirti vermeyebilir ancak ilerleyip bulgular ortaya çıktığında genelde çok ilerlemiş olabilmektedir. Dolayısıyla riskli kişilerin belirlenmesi ve düzenli aralıklarla kan şekerinin ölçülmesi erken tanı için önemlidir.

 

Diyabet pek çok hastalığı çağırıyor

Ailesinde diyabet olanlar, prediyabeti/insülin direnci olan hastalar, obezite hastaları, polikistik over sendromu olan kadınlar, kilolu çocuk doğuran kadınlar, kolesterol yüksekliği olanlar, hipertansiyon hastaları, düzenli egzersiz yapmayanlar, sağlıksız beslenenler ve şehirlerde yaşayanların mutlaka düzenli olarak kan şekerlerinin kontrol edilmesi ve bu gruplara yönelik farkındalık ve tarama programları yapılması gerekmektedir. Diyabetli hastalarda kalp damar hastalıkları çok daha sık görülmekte, böbrek yetmezliği ve diyaliz riski daha yüksek seyretmektedir. Bazı psikiyatrik hastalıklar, uyku problemleri, üreme problemleri, kolesterol yüksekliği, hipertansiyon, inme, karaciğer yağlanması, bazı kanserler de diyabetli hastalarda daha sık görülebilmektedir.

 

Diyabet günü uzmanları buluşturdu

14 Kasım Dünya Diyabet Günü bu önemli hastalık konusunda farkındalık oluşturulması için büyük önem taşımaktadır. Memorial Sağlık Grubu da bu alanda önemli bir etkinliğe imza attı. Memorial Endokrin Buluşmalarının ilki “Diyabet + Obezite = Diyabezite” konusuyla 14 Kasım Dünya Diyabet Günü özelinde Memorial Şişli Hastanesi’nde Prof. Dr. İbrahim Şahin’in öncülüğünde gerçekleşti. Endokrin ve Metabolik Cerrahi camiasının önde gelen isimlerinin yer aldığı etkinlikte; diyabet hastalığındaki güncel tedaviler, yeni ilaçların varlığı, obezitenin diyabet etkisi üzerinde duruldu ve güncel bilgiler aktarıldı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Rehabilitasyon iyileşme sürecini hızlandırır

Rehabilitasyonun çeşitli sağlık koşullarının kişi üzerindeki olumsuz etkisini azalttığını belirten Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ayten Bayram, “Tıbbi ve cerrahi müdahaleler gibi diğer sağlık müdahalelerini tamamlar.

İyileşmeyi kolaylaştırmaya ve mümkün olan en iyi sonucu elde etmeyi sağlar. Ayrıca rehabilitasyon, omurilik yaralanması, felç veya kırıklar gibi birçok sağlık sorunları ile ilişkili komplikasyonları önlemeye, azaltmaya veya yönetmeye yardımcı olur” dedi.

 

Medical Park Tokat Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ayten Bayram, tıbbi ve cerrahi müdahalelerden sonraki süreç içerisinde rehabilitasyonun etkileri ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu.

Rehabilitasyonun, hastalıklar (akut veya kronik), rahatsızlıklar veya yaralanmalar dahil olmak üzere çok çeşitli sağlık koşullarının kişi üzerindeki olumsuz etkisini azalttığını söyleyen Uzm. Dr. Bayram, “Tıbbi ve cerrahi müdahaleler gibi diğer sağlık müdahalelerini tamamlar. İyileşmeyi kolaylaştırmaya ve mümkün olan en iyi sonucu elde etmeyi sağlar. Ayrıca rehabilitasyon, omurilik yaralanması, felç veya kırıklar gibi birçok sağlık sorunları ile ilişkili komplikasyonları önlemeye, azaltmaya veya yönetmeye yardımcı olur” diye konuştu.

KRONİK BİR SAĞLIK SORUNU OLANLAR TERCİH EDEBİLİR

Rehabilitasyonun yalnızca engelli, uzun süreli veya fiziksel engelleri olan kişiler için olmadığını dile getiren Uzm. Dr. Bayram, “Aksine, rehabilitasyon akut veya kronik bir sağlık sorunu, işlevselliği sınırlayan bir engeli veya yaralanması olan herkes için temel bir sağlık hizmetidir” dedi.

REHABİLİTASYONUN FAYDALARI

Uzm. Dr. Bayram, rehabilitasyonun temel faydalarını şöyle sıraladı:

  • “İyileşmeyi destekler ve teşvik eder: Ameliyat geçirdiyseniz, vücudunuzun normale dönmesi için biraz zamana ihtiyacı olacaktır. İlk bakışta kendinizi formda ve iyi hissetseniz bile, ameliyattan sonra haftalarca hatta aylarca iyileşmeye devam edeceksiniz. Rehabilitasyon, vücudun doğal iyileşme sürecini destekleyebilir ve iyileşmenizi hızlandırabilir. En iyi sonuçlar için ameliyattan sonra mümkün olan en kısa sürede başlamalıdır.
  • Kasları güçlendirir: Rehabilitasyon kas gücünü iyileştirmeye ve daha iyi hareketlilik ve daha kolay hareket için koordinasyonu geliştirmeye yardımcı olur.
  • Esnekliği artırır: Çeşitli düşük etkili ve düşük yoğunluklu egzersizlerle yürüme, kasları harekete geçirmede, kardiyovasküler sistemi çalıştırmada ve çekirdek gücünü iyileştirmede özellikle etkilidir.
  • Ağrı ve iltihabı azaltır: Rehabilitasyon egzersizleri, etkilenen eklemlerde ve kaslarda şişliği azaltmak için tasarlanmıştır. Daha kolay ve daha az ağrıyla hareket etmenize yardımcı olarak, tekrar daha aktif hale gelebilir ve bu da sertliği önlemeye ve ağrıyı azaltmaya yardımcı olur.
  • Gelecekteki yaralanma riskini en aza indirir: Düşen insanların yarısı 12 ay içinde tekrar düşecektir. Fizyoterapi egzersiz programları kasları güçlendirmeye ve dengeyi iyileştirmeye yardımcı olur, bu da özellikle yaşlı insanlarda düşme riskini azaltmayı sağlar.
  • Duruş bozukluklarını düzeltir: Rehabilitasyon kasları güçlendirmeye ve yürüyüş ve duruş bozukluklarını düzeltmeye yardımcı olur. Ayrıca deformitelerin ve uzuv sorunlarının gelişmesini önler.
  • Fizyolojik ve yaşam tarzı faydaları sağlar: Rehabilitasyon kişiye bir bütün olarak bakar ve birçok düzeyde faydalı olan kendi iyileşmesinde aktif bir rol oynamasını teşvik eder. Bu, özgüveninizi yeniden inşa etmenize ve hastalığınız veya yaralanmanızla psikolojik olarak daha iyi başa çıkmanıza yardımcı olur. Daha fazla hareket ve esneklik yalnızca kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda sağlıklı bir vücut ağırlığını korumaya katkıda bulunan daha aktif bir yaşam tarzını destekler. Etkili rehabilitasyon bağımsızlığınızı artırmanıza yardımcı olur ve işe veya boş zaman aktivitelerine daha hızlı dönmenizi destekler, bu da zihinsel ve fiziksel iyilik hali için faydalıdır.
  • Tüm felç, Parkinson, kırık, ortopedik operasyonlar sonrası, yumuşak doku yaralanmaları, kireçlenme ve bel- boyun fıtıklarında fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları sağlığınızı iyileştirir, hayatınızı kolaylaştırır.
  • Bir başkasına bağımlılığı ortadan kaldırır.
  • Şekil bozuklukları ve katılıkları önler.
  • Kaybolmuş kas gücünü yeniden kazandırır.
  • Kas gerilmelerini azaltır.
  • Kişisel bağımsızlığı arttırır.
  • Yüksek düzeyde motivasyon ve sosyal uyumu arttırır.
  • Hareket kapasitesinde artış sağlar.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İEİS, Dünya Diyabet Günü’nde Türkiye’nin üretim gücüne dikkat çekiyor

14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde, tüm dünyada diyabet hastalığına yönelik farkındalığın artırılması ve diyabetin kontrol altına alınabilmesi için tedaviye erişim imkanlarının geliştirilmesine yönelik çalışmaların önemi bir kez daha hatırlanıyor. Bu özel günde, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS), diyabet tedavilerinde Türkiye’nin yerli üretim kapasitesinin rolüne vurgu yapıyor. Ülkemizde diyabet hastalığında kullanılan ilaçların %70’inin Türkiye’de üretildiğini belirten İEİS Genel Sekreteri Savaş Malkoç, bu durumun hastaların tedaviye erişimini kolaylaştırdığını ve sağlık sistemine önemli bir katkı verdiğini söylüyor.

 

VÜCUDUN kan şekeri seviyesini düzenleyememesi sonucu oluşan kronik bir hastalık olan diyabet, tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen diyabetin etkilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini yükseltmek adına toplumda farkındalık yaratmak için, her yıl 14 Kasım Dünya Diyabet Günü olarak kabul ediliyor. 

 

İEİS Genel Sekreteri Savaş Malkoç, bu özel günle ilgili bir açıklama yaparak, ilaçta yerli üretimin önemine dikkat çekti. Ülkemizde diyabet hastalığında kullanılan ilaçların %70’inin Türkiye’de üretildiğini belirten Malkoç, yerli ilaç üreticilerinin, diyabet hastalığının tedavisinde daha etkin çözümler bulmak için çalışmalara devam ettiklerini belirtti. Savaş Malkoç; “Diyabet, halk sağlığını etkileyen en önemli kronik hastalıklardan biri. Bu alandaki tedavi seçeneklerinin yerli üretimle sunulması, hastalarımızın ihtiyaç duydukları tedavilere daha hızlı ve uygun koşullarda erişebilmesi açısından büyük bir önem taşıyor. Türkiye’de diyabet hastalığında kullanılan ilaçların %70’inin yerli üretim olması, ülkemiz sağlık sektörünün ve ilaç endüstrimizin gücünü ortaya koyuyor. İEİS olarak diyabet ve diğer kronik hastalıklarda yerli üretimin arttırılması için çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.

 

Erken tanı ile diyabeti önlemek mümkün

 

Diyabet, insülin hormonunun yeterince üretilememesi veya vücudun insüline direnç göstermesi sonucu ortaya çıkan, Tip 1 ve Tip 2 olarak iki temel türü olan kronik bir hastalık. Genetik faktörler, yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları gibi etkenlerle ilişkilendirilen şeker hastalığında Tip 2 olarak adlandırılan tür, tüm diyabet vakalarının %90’ından fazlasını oluşturuluyor ve sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam nedeni ile oluşan fazla kilolar tetikliyor. Diyabetin erken teşhis edilmesi ve gerekli tedaviye başlanması, hastalığın ilerlemesini önleyerek komplikasyon riskini azaltıyor. Diyabet, uzun vadede kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, görme kaybı ve sinir hasarı gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Erken tanı ve doğru tedavi ile diyabetin bu etkilerinin önüne geçmekse mümkün. Sağlık uzmanları, bireylerin kan şekeri seviyelerini düzenli olarak kontrol ettirmelerini ve diyabet belirtilerine karşı dikkatli olmalarını öneriyor.

 

Doktor kontrolünde şekerinize baktırmadan geçmeyin

 

Diyabetle mücadelede bireylerin sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemeleri büyük önem taşıyor. Sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite, stres yönetimi ve düzenli doktor kontrolleri, diyabet riskini azaltmak için en önemli adımlar arasında yer alıyor. Diyabet tanısı almış bireyler için ise bu alışkanlıklar, kan şekeri seviyesini dengelemeye ve yaşam kalitesini artırmaya yardımcı oluyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tiyatroseverlere müjde! Bakırköy’de etkinlikler arttı, fiyatlar sabit kaldı

Bakırköy Belediye Tiyatroları, herkes kültür ve sanat etkinlikleriyle buluşabilsin diye yeni sezon oyunlarına aynı ücret tarifesiyle devam edecek. Yapılan bir diğer çalışma ile, sahnelenecek oyunlardan kalan boş koltuklar 25 yaş altı gençlere ücretsiz olacak.

Bakırköy Belediye Başkanı Doç. Dr. Ayşegül Ovalıoğlu’nun “Bakırköy Kültür ve Sanatın Başkenti Olacak” vaadi doğrultusunda gerçekleştirilen çalışmalara bir yenisi daha eklendi. Belediyenin Kasım Ayı Meclis Toplantısı’nda alınan karar kapsamında, ülkede her geçen gün artış gösteren zam oranlarına rağmen vatandaşların kültür ve sanat etkinliklerine ulaşabilmesi için Bakırköy Belediye Tiyatroları yeni sezon oyunlarına zamsız ücret tarifesi ile devam edecek. Tiyatroseverleri sevindiren bu kararın yanı sıra, 25 yaş altı gençler Bakırköy Belediyesi Tiyatroları’nda oynanacak oyunların sahnelenmesine 1 saat kala boş kalan koltuklarda ücretsiz seyir keyfi yaşayacak.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Atatürk, türkülerle anıldı

Keçiören Belediye Konservatuvarı Türk Halk Müziği Korosu tarafından Yunus Emre Kültür Merkezi’nde “Türkülerle Atatürk” konseri düzenlendi. 10 Kasım Atatürk’ü anma programları kapsamında gerçekleştirilen anma konserine CHP Ankara Milletvekili Semra Dinçer, Keçiören Belediye Başkanı Dr. Mesut Özarslan, Prof. Dr. Necdet Şen, Keçiören Belediyesi Başkan Yardımcısı Emir Can Tunç ve çok sayıda vatandaş katıldı. Birbirinden güzel ezgilerin icra edildiği akşamda salonu dolduran vatandaşlar hep bir ağızdan Atatürk’ün gönlünde yer eden türküleri seslendirdi. Programda sahne alan Çocuk Eğitim Merkezi öğrencileri, şiirler ve şarkılar eşliğinde Atatürk’ü andı. Atatürk’ün vefatının 86. yılında düzenlenen bu anlamlı etkinliğe yoğun ilgi gösteren katılımcılar, unutulmaz bir akşam yaşadılar.

Ata’mızın izinde yürümeye devam edeceğiz

Keçiören Belediye Başkanı Dr. Mesut Özarslan, “Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü, aramızdan ayrılışının 86. yılında saygı, özlem ve minnetle anıyorum. Ata’mızın ışığında, onun izinde daha aydınlık yarınlara birlikte yürümeye devam edeceğiz’’ dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Zatürre çocuklar ve yaşlılarda çok ciddi sonuçlara neden olabilir!

Özellikle 5 yaş altı çocuklarda ve yaşlı erişkinlerde zatürrenin önemli bir hastalık ve ölüm nedeni olduğuna dikkat çeken Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Pnömokok aşısıyla pnömoni ve kan dolaşımı enfeksiyonları önlenirken, hastaneye yatış ve yoğun bakıma duyulan ihtiyaç da azaltılabilir.” dedi. Risk altındaki kişilere aşı yaptırmalarını öneren Dr. Dilek Leyla Mamçu, ayrıca sağlıklı beslenme ve hijyen koşullarını iyileştirmenin de zatürreye karşı önleyici olduğunu hatırlattı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, 12 Kasım Dünya Zatürre Günü kapsamında, havaların soğumasıyla birlikte görülme sıklığı da artan zatürre hakkında bilgi verdi ve aşının önemine değindi. 

Her yaştan insanı etkileyebiliyor!

Halk arasında zatürre olarak bilinen pnömoninin bakteri, virüs, mantar gibi çeşitli mikroorganizmalarla oluşan akciğerdeki hava keseciklerinin iltihabı anlamına geldiğini hatırlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Her yaştan insanı etkileyebilir. Özellikle 5 yaş altı çocuklarda ve yaşlı erişkinlerde önemli bir hastalık ve ölüm nedenidir.” dedi.

Bulaşma şekline göre toplum, hastane ve yoğun bakım kaynaklı olarak zatürre görülebildiğini dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Toplumdan kazanılmış pnömoni, tüm dünyada hastaneye başvuru sayısı, tedavi masrafları ve iş-okul günü kayıpları açısından en sık karşılaşılan enfeksiyon hastalıklarından biridir.” uyarısını yaptı.

Aşı, hastaneye yatış ve yoğun bakıma duyulan ihtiyacı azaltabilir…

Ciddi enfeksiyon hastalıklarına neden olan bakterilerin, toplum kaynaklı zatürrenin en yaygın nedeni olduğuna dikkat çeken Dr. Dilek Leyla Mamçu, özellikle kış aylarında artış gösterdiğini söyledi ve aşının öneminden bahsetti:

“Pnömokok aşısıyla pnömoni ve kan dolaşımı enfeksiyonları önlenirken, hastaneye yatış ve yoğun bakıma duyulan ihtiyaç da azaltılabilir. Özellikle çocuklarda, 65 yaş üstü yaşlılarda, böbrek, şeker, kalp veya akciğer hastalığı gibi kronik bir hastalığı olanlarda, sigara kullananlarda, bağışıklık sistemini baskılayan bir hastalık veya ilaç kullananlarda, dalağı çalışmayan veya alınmış olanlarda, alkol bağımlılığı olanlarda, HIV ile yaşayan bireylerde ve beyin omurilik sıvısı kaçağı olanlarda daha sık görülme riski vardır ve bu kişilere zatürre aşısı olmaları önerilir.”

Aşı, sağlıklı beslenme ve hijyen önleyici olabilir…

Dünyada giderek artan yaşlı nüfus oranını işaret eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Yaşlılarda artan ek kronik hastalıklar direnci azaltarak enfeksiyonlara yatkınlığa neden olur. Bu nedenle 65 yaş ve üzeri kişilerde pnömoni sıklığı artar, gençlere göre daha ağır hatta öldürücü tablolarda seyredebilir.” dedi. 

Bunlara karşın pnömoninin, tedavi edilebilir ve önlenebilir bir enfeksiyon hastalığı olduğunu vurgulayan Dr. Dilek Leyla Mamçu, aşılama, sağlıklı beslenme ve çevresel hijyen koşullarının iyileştirilmesi ile önlenebileceğini, hastalık geliştikten sonra da etkin ve yeterli sürede antibiyotik tedavisinin önemli olduğunu aktardı.

Zatürre aşısı ve grip aşısı birlikte uygulanabilir…

Zatürre aşısının olası yan etkilerine de değinen Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu sözlerini şöyle tamamladı:

“Aşıya veya aşı içeriğindeki maddelere karşı daha önce ciddi alerjisi gelişmiş olanlara yapılmamalı.  Aşının erişkinlerde görülen en sık yan etkisi, enjeksiyon yerinde ağrı ve hassasiyet olup bu yan etkiler bir iki gün içinde kaybolur. Zatürre aşısı ve grip aşısının birlikte uygulanmasında sakınca yoktur. Ülkemizde uygulanan grip aşılarının inaktif (cansız) virüs aşıları olması nedeniyle aşıya bağlı grip gelişmesi mümkün değildir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Hacibab’tan “Yara Bere” ile başlayan “FANUS” yolculuğu

Soğuk Savaş sonrası ABD Uzay Mekiği Atlantis’in Rus Mir istasyonuna kenetlendiği gün doğan Aybars Gülümser, nam-ı diğer Hacibab, 2025’te yayımlanacak “FANUS” albümünün ilk teklisi “Yara Bere” ile dinleyicilere iç savaşından manzaralar sunuyor. Geeva Flava grubuyla tanıdığımız Hacibab, uzun yıllar pek çok albüme ses mühendisi ve prodüktör koltuğunda katkı sunduktan sonra şimdi kendi içsel yolculuğundan ilham alan 13 parçalık albümüyle sahneye çıkıyor.

Rap, caz, trip-hop ve downtempo türlerini yerel ezgilerle buluşturan “FANUS”, önden yayımlanacak diğer 6 tekli ile dikkat tazelemeye devam edecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı