Kategori arşivi: Yaşam

Sağlıklı Bağışıklık İçin Yeterli Ve Kaliteli Uyku Şart

Beslenme uyku kalitemizi etkiliyor, uyku ise bağışıklık sistemimizi… Peki, bu üçlü arasındaki dengeyi nasıl sağlayabilir, uyku kalitemizi nasıl artırabiliriz?  Yataş Uyku Kurulu Üyesi Doktor Diyetisyen Çağatay Demir anlattı.

 

Uyku, insan hayatında beslenme, nefes alma, boşaltım kadar önemli bir fizyolojik gereksinim… Kişinin yaşam kalitesini, iyilik durumunu etkileyen uykunun kalitesi; bireyin uyandıktan sonra kendini zinde, formda ve yeni bir güne hazır hissetmesiyle anlaşılıyor. Beslenme düzeni ve özellikle akşam yenilen yiyeceklerin uyku kalitesini etkilediğini anlatan Yataş Uyku Kurulu Üyesi Doktor Diyetisyen Çağatay Demir, “Fast food türünde yüksek yağlı ve özellikle trans yağ içeren yiyeceklerin vücuda zararları sık sık gündeme geliyor. Ancak bu yiyecekler aynı zamanda uyku döngüsünü ve kalitesini de olumsuz etkiliyor. Bu nedenle bu tür besinleri en azından akşam öğünlerinde tüketmemeye özen göstermek gerekiyor. Basit karbonhidratlı besinler yediğinizde daha hızlı açlık oluştuğu için uykuya geçiş süreci olumsuz etkilenir. Bu nedenle gün içinde ve özellikle akşam yemeğinde dengeli tabaklar oluşturmak ve tüketilecek karbonhidrat çeşidini iyi seçmeniz büyük önem taşıyor” diyor. 

 

Uyumadan bir saat önce bir bardak süt için

Ayrıca kaliteli bir uyku için en az 5 saat öncesinden kafein içeren bir şey tüketmemek gerektiğini hatırlatan Dr. Dyt. Demir, akşam yemeğinde sadece protein tüketilmesinin de yanlış bir tercih olacağının altını çiziyor: “Proteinler sindirimi uzun süren besinler oldukları için kaliteli uyku açısından akşam yemeği için iyi bir tercih değildir. Akşam öğününde lifli bir karbonhidrat çeşidi ve sebzeler tüketilirse uyku kalitesi artar. Aynı zamanda yatmadan 1 saat önce içilen bir bardak süt, içeriğindeki triptofan aminoasidi sayesinde uyku süresini ve kalitesini oldukça olumlu etkiler.”

 

Sağlıklı bir uyku düzeni, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sürdürmesi için destek oluyor. Yeterli ve kaliteli uykunun hastalık etkenlerine karşı daha hızlı ve etkili bir yanıtın oluşturulması, alerjik reaksiyonlar gibi istenmeyen bağışıklık yanıtlarının şiddetinin azaltılması açısından büyük bir önem taşıdığını söyleyen Dr. Dyt. Demir, savunma sisteminde görevli olan bağışıklık proteinlerinin üretiminin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için de yeterli uykuya ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Yataş Uyku Kurulu Üyesi Dr. Dyt. Çağatay Demir, uyku ile bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi günlük hayatımızda farkında olmadan sıkça gözlemlediğimize dikkat çekiyor. 

 

Günde 6 saatten az uyuyan kişilerin soğuk algınlığına yakalanma ihtimali 4.2 kat fazla

“Enfeksiyonu olan bir kişinin kendini yorgun hissedip uyumak istemesi ya da iyi bir gece uykusunun enfeksiyon hastalıkları için en iyi önerilerden biri olması sıkça karşılaştığımız bir durum” diyen Demir, uykunun bağışıklık sistemi üzerinde bu denli etkili olmasının en önemli nedeninin bedensel dinlenmeyi sağlaması olduğunun altını çiziyor. Bedensel dinlenmenin hem doğuştan gelen bağışıklığın sağlıklı bir şekilde devamlılığı hem de kazanılmış bağışıklığın olması gerektiği gibi sürdürülmesi açısından öneme sahip olduğunu hatırlatan Demir, “Yapılan araştırmalar, günde 6 saatten az uyuyan kişilerin 7 saatten fazla uyuyan kişilere oranla basit bir soğuk algınlığına yakalanma ihtimalinin dahi 4.2 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Bu oran 5 saatten az uyuyanlarda çok daha da yüksek… Sağlıklı kişilerde de uyku süresi ile enfeksiyon hastalıklarının gelişmesi arasında yakın ilişki bulunuyor. 5 saat ve altında uyuyan kişilerde, yaşadıkları 2 yıl boyunca pnömoni halk arasında bilinen adıyla zatürree geçirme riski ve son bir ay içerisinde solunum yolu enfeksiyonuna yakalanma olasılığı 7-8 saat uyuyan kişilere göre daha yüksek” diyor.

 

Covid-19 karantinası uyku kalitesini bozdu 

Dr. Dyt. Demir, Covid-19 pandemisiyle uyku arasındaki ilişkiyi ise şöyle anlatıyor: “Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve milyonlarca insanı enfekte eden Covid-19 salgını sırasında da düzenli ve yeterli uyumanın önemi sıklıkla vurgulanıyor. Covid-19 nedeniyle İtalya’da uygulanan karantina sırasında yapılan bir çalışmada kişilerin uyku kalitelerinde bozulma ve uyku saatlerinde kayma olduğu bulundu. Uyku kalitesindeki bozulma kişilerde depresyon ve anksiyetelerindeki artışa bağlanırken, uyku saatlerindeki kaymalar, karantina süresince uyumadan önce yoğun olarak teknolojik alet kullanımının artmasıyla ilişkilendirildi.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Temizlik Takıntısının Kökeni Geçmiş Travmalara Dayanıyor

Saatlerce temizlik yapan, ellerini, saçlarını yıkayan, hayatını temiz olmak üzerine kuran kişiler, bu takıntı yüzünden çok zor bir hayat yaşıyor. Ancak bu takıntıdan kurtulmak sanıldığından daha kolay.  Temizlik hastalığının tedavisinde çoğu kez psikoterapinin yeterli olduğunu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Psk. Didem Çengel temizlik takıntısına ilişkin merak edilenleri anlatıyor.

 

Sil, süpür, toparla hopp olmadı elleri bir daha yıka, kapının dışında soyun ve koşa koşa banyoya git, tekrar sil, süpür silkele, toparla… Kirlenmiş midir herhangi bir yer? Mutfak da temizlensin tamam! Şimdi yeniden, bir, iki, üç, dört ve beş! Evet, beş kere yıkadık elleri… Üç kere şampuan yapmazsam kesin kötü bir şey olacak… Saatler süren, bir türlü bitmek bilmeyen, asla yeterli olduğuna inanılmayan temizlik rutinleri… Peki, temiz olmak neden insanın hayatını zorlaştırır? Bu sorunun yanıtını DoktorTakvimi uzmanlarından Psk. Didem Çengel veriyor.

 

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), kişinin günlük yaşam aktivitelerini bozacak şekilde tekrarlayan düşünce ve davranış örüntüsüne girmesi olarak tanımlanıyor. Psk. Çengel, zihinde istemsiz bir şekilde beliren ve kişide huzursuzluk yaratan düşüncelere obsesyon (takıntı), bu obsesyonların yarattığı huzursuzluğa karşı kişinin rahatlamak için yaptığı davranışlara kompulsiyon veya ritüel dendiğini anlatıyor. Temizlik takıntısının bir obsesif kompulsif bozukluk olduğunu söyleyen Psk. Çengel, farklı nedenlerle ortaya çıkabilen hijyen takıntısının kökeninin genellikle geçmiş yaşam travmalarına dayandığına dikkat çekiyor. Çengel, şöyle devam ediyor: “Aile içerisinde kurulan bağın niteliği, ebeveynlerin pek çok davranışı, pis, kirli ya da kötü olarak değerlendirmesi, aile üyelerinin temizlik hastalığı, cinselliğin günah, ayıp ve pis olarak değerlendirilmesi ve bastırılması, şiddete maruz kalmak, ilgi ve ihtiyaçlarının karşılanamadığı bir ortamda yetişmek bu takıntıya neden olabiliyor. Ayrıca çevresel ve genetik faktörlerin etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor.”

 

Temizlik hastalığının belirtileri nelerdir? 

“Bir kişinin günlük yaşamının akışını bozan, işlevselliğine engel olduğunda, hayatın normal akışı içerisinde devam etmekte zorlanmalar başladığında ya da çevreyle ilişkiler etkilendiğinde temizlik hastalığından söz edilebilir” diyen Psk. Çengel, tüm bunların dışında kişinin belirgin bir kirlilik ya da dağınıklık olmasa bile yoğun bir temizlik yapma isteği duymaya ve saatlerce bitmek bilmeyen şekilde temizlik yapmaya başladığında bunun bir sorun haline dönüştüğünün altını çiziyor. Temizlik hastaları için kişisel temizliğin çok önemli olduğunu söyleyen Psk. Çengel, bu kişilerin duş alma sürelerinin diğerlerine göre daha uzun olduğunu ve ne kadar yıkansalar bile akıllarının bir köşesinde hala tam anlamıyla temizlenmediğine dair soru işaretleri bulunduğunu ifade ediyor.

 

Sürekli kirlenme korkusuyla karşı karşıya kalan temizlik hastalarının tekrarlayan bir şekilde el yıkama takıntısına sahip olduğunu hatırlatan Psk. Çengel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bazı ileri vakalarda elleri sık sık ve bazı hijyen maddeleriyle yıkamak kaynaklı yaralar ya da çatlaklar oluşabilir. Temizlik yaparken 3, 5, 7 gibi tekrarlara ihtiyaç duyması da başka bir davranış örüntüsüdür. Temizlik hastaları özellikle yaşadığı alana dışarıdan gelen her şeyi pis bulduğu için defalarca kere yıkama gereksinimi hissedebilir. Ne kadar temizlik yapılırsa yapılsın yeterli gelmez, pis olduğu düşüncesi devam eder, pislikten arınmadığını düşünür. Temizlik hastalığı yaşayanlarda da bazı durumlara karşı takıntılı davranışlar görülebilir. Bazı hastalarda sürekli olarak kirli olma düşüncesi kendini gösterirken, bazı temizlik hastaları karşılaşılabilecek olumsuz durumlar ile tekrarlayan düşüncelere sahip olduğu davranışlarını kaçınmak amaçlı yineleyebilir. Örneğin; ellerimi üç kez yıkamazsam, anneme bir şey olabilir.”

 

Psikoterapiyle tedavi mümkün

DoktorTakvimi uzmanlarından Psk. Çengel, temizlik hastalığının tedavisinde bazı vakalarda ilaç tedavisi ve psikoterapi önerilirken, çoğu kez psikoterapinin yeterli olduğunu söylüyor. OKB ve takıntıların tedavisinde kullanılan en etkin yöntemin bilişsel davranışçı terapi yöntemi olduğunu anlatan Psk. Çengel, “Aslında temizlik hastalarıyla tedavi sürecinde en önemli aşama bilişsel yeniden yapılandırma yapabilmektir. Zihnimiz olumsuza odaklanma eğilimindedir. Takıntı ise zihnin olumsuz filtresine sürekli odaklanıp, tuzağa düşüren ve sizi sürekli esir gibi hayata yerden bakmanıza neden olan, tekrarlara sahiptir. Bilişsel terapiyle yapılan yeniden çerçeveleme, kişinin çarpıtılmış düşünceleriyle çalışır. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse; çok yoğun temizlik takıntısı yaşıyorsanız gerçekten neyi temizlemeye çalıştığınıza bakın, elleriniz ya da eviniz değil temizlemeye çalıştığınız aslında düşünceleriniz. 50 kez yıkadığınız şey, düşünceler ve kaygınız…”

 

Tüm tekrarlayan davranışların düşünceler ve onun yarattığı kaygıyı giderebilmek için gerçekleştiğini belirten Psk. Çengel, dünyaya düşüncelerle bakarsak kaygıların peşimizi bırakmayacağını söylüyor. Düşünceler algısal olduğunu, algıların ise bazen kişiyi yanıltabileceğini hatırlatan Psk. Çengel, zihnin olumsuz hikâyelere odaklanma eğiliminde olduğunu anlatıyor. Çengel, şöyle devam ediyor: “Eğer bu olumsuz hikâyelerde kaybolursanız elinizi de evinizi de temizler durursunuz. Bunun için her düşüncenin akış halinde olduğunu ve misafir olduğunu kabul etmek gerekiyor. Aile ve çevre desteği unutulmadan bir uzman eşliğinde bu düşünceleri keşfedebilirsiniz. Kirlenmekten kaçmak için temizlemek yerine kirlenebilme ihtimalini kabul edebilir, tekrarlayan düşünceleri rahatlatmak için yapılan döngüsel davranışları görebilirsiniz.”

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

40 Yaş Sonrası Gelişen Görme Problemlerine Dikkat!

Kadın erkek pek çok insan 40’lı yaşlara geldiğinde göz sağlığında birtakım değişiklikler yaşıyor. Miyop yani uzağı görme problemine sıklıkla erken dönemlerde rastlanırken, 45 yaş ve sonrasında genellikle yakın görme problemi ortaya çıkıyor. 45 yaşını geçmiş olan hastaların miyop ya da astigmat gibi göz problemleri olabildiğine de dikkat çeken Memorial Şişli Hastanesi Göz Merkezi’nden Prof. Dr. Abdullah Özkaya, presbiyopi ve diğer göz hastalıklarının tedavisi için ortak planlanabilen, halk arasında akıllı lens olarak bilinen multifokal lens tedavisi hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.

 

Katarakt ve yakın görme problemine karşı akıllı lens tedavisi

 

Yakın görme sorunu olan “presbiyopi” bir çeşit hipermetropi olarak tanımlanabilir. Genelde 45 yaş ve sonrası görülen bu durum, önceden hipermetrop olan “+” numaralı gözlük kullanan hastalarda daha erken dönemde de ortaya çıkabilir. İleri yaş grubunda sık görülen göz hastalıklarından biri de katarakttır. Katarakt 50 yaş ve sonrası ortaya çıkarken öncelikle kişinin uzak görmesini, zaman içinde de yakın görmesini kısıtlar hale gelir. Bu durumda katarakta bağlı görme problemi olan ve 45 yaş üzeri olup hem uzak hem yakın gözlük takmak istemeyen hastalara hem uzak hem yakın gözlük kullanımını ortadan kaldıran “akıllı lensler” önerilir. İğnesiz ve dikişsiz uygulanan multifokal lens cerrahisinden astigmat problemi olan hastalar da yararlanabilir. 

 

Gözlüklerinizden kurtulabilirsiniz

Kırma kusurunu çözümlemek ve gözlüklerden kurtulmak için gözde iki ana bölgeye işlem yapılır. İlki gözün saat camı gibi olan dış kısmına yani korneaya yapılan işlemlerdir. İkincisi ise lens denilen gözün içinde kalan ortama yapılır. 40 yaş altı dönemde yani insanlar yakın görme sorunu yaşamazken gözlük kullanımını bırakmak amaçlı işlemler daha çok kornea tabakasına uygulanır. Lazer işlemleri sıklıkla 20’li yaşlarda uzağı görme sorunu yaşayan hastalara yapılan uygulamalardır. Özellikle 45 yaş sonrası dönemde, devreye yakın görme sorunu da girdiği için hem uzağı hem yakını çözebilmek için multifokal lens cerrahisine başvurulur. Bunun nedeni korneaya uygulanan lazer cerrahilerinin hem uzak hem de yakın görme problemini ortadan kaldırma konusunda oldukça başarılı olmasıdır. 

 

Multifokal lens cerrahisi, teknolojide yaşanan modern gelişmeler ve 3 odaklı (trifokal) lenslerin kullanıma girmesiyle yakın, orta mesafe ve uzak görmede oldukça iyi sonuçlar alınabilmektedir. Bu nedenle multifokal lensler; 45 yaş üstü, katarakt cerrahisi yapılacak ve gözlük kullanmak isteyen hasta grubunda oldukça güncel ve etkili bir yöntemdir.

 

Uygun hasta seçimi önemli

 

Tüm refraktif girişimlerde hastanın cerrahi öncesi detaylı bir şekilde değerlendirilmesi, cerrahi sonrası dönemdeki memnuniyeti belirleme açısından önemlidir. Örneğin; çok uzun süreler miyop gözlüğü takmış olan ve miyop gözlük ile hala uzağı ve yakını rahatlıkla gören 47 yaşındaki bir hasta multifokal lens cerrahisinden çok fazla memnun kalmayabilir. Özellikle önceden hipermetropisi olan ve artık hem yakında hem uzakta sorun yaşayan 40 yaş üzeri hastalar multifokal lens cerrahisi için memnuniyet oranı en yüksek olan hasta grubunu oluşturmaktalar. Bununla birlikte hipermetrop olan, herhangi bir derecede astigmatı olan ve çift gözlüğe bağımlı herkes aslında bu ameliyatı olabilir. 

 

Şeker hastalığınız varsa cerrahinin kuralları değişiyor

Multifokal lens cerrahisi, retina sorunu, göz arkasında şeker hastalığına bağlı ya da sarı nokta hastalığına bağlı hasarı olan kişilere önerilmez. Şeker hastalığı kontrollü giden hastaların ameliyatı ise endokrin uzmanlarıyla ortak görüş alınarak planlanabilir. Çünkü uzun vadede gelişebilecek olan retina problemleri bu lenslerle sağlanan konforu bozabilirler. Yine multifokal lens cerrahisi, multifokal lenslerin optik yapıları gereği çok yakın çalışan saat tamircisi, kuyumcu ve uzun yol şoförlerine de önerilmez.

 

Astigmat varsa… 

Uzak ve yakın görme problemine ek olarak astigmatı olan hastalara da multifokal lens cerrahisi uygulanabilir. Astigmatizma bir eksenel kırma kusurudur. En basit şekliyle şöyle anlatılabilir; artı şekline bakıldığında astigmatı olan hastalar dik veya yatay eksenli duran çizgilerin bir tanesini daha bulanık görürler. Her insanda 0,50 kadar fizyolojik astigmat var ama bu derece 1 numaranın üstüne çıktığında sorun yaratır. Bu nedenle özellikle 1 numaranın üzerimde astigmatı olan hastalarda multifokal lens cerrahisi gündeme geldiğinde mutlaka astigmatik torik multifokal tercih edilmelidir. Eğer hastada astigmat düzeltmesi yapılamazsa hem uzak hem de yakın görme kalitesi azalacağı için cerrahi sonrası hasta memnuniyeti olumsuz yönde olabilir.  

 

Ameliyat kararında kornea topografisi testi belirleyici rol oynuyor 

Multifokal lens cerrahisi fako yöntemiyle, iğnesiz ve dikişsiz uygulanır. Ameliyat öncesi çok detaylı bir göz muayenesi ile beraber, hastanın kornea topografisini ve takılması gereken multifokal lens numarasını ölçen testler uygulanır. Tüm bu testleri yapmaktaki amaç hastanın cerrahiye gereksinimi olup olmadığını ve cerrahiden fayda görüp görmeyeceğini değerlendirmektir. Bu muayene ve testlerle katarakt, göz tansiyonu varlığı, retinanın durumu, korneanın dış yüzeyindeki anormallikler ve eğrilikle alakalı bozukluklar değerlendirilir. Eğer hastanın kornea yüzeyi düzgün değilse ve herhangi bir retina hastalığı varsa lensle uyum sağlamakta zorluk yaşayabileceği için ameliyat olması önerilmez. 

 

Ameliyat sonrası su temasından ve göz ovuşturmadan kaçınılmalı

Ameliyat olan hastaların cerrahisi sonrası hastanede kalmasına gerek kalmaz. İşlemden yaklaşık 2 saat sonra taburcu olabilirler. Ameliyat sonrası göze ilk 5 gün su temasından kaçınmak gerekir. Gözler sert bir şekilde ovuşturulmamalıdır. Sıklıklar birinci haftanın sonunda oldukça iyi uzak ve yakın görme seviyelerine ulaşılırken, multifokal lensler esas performanslarını göz-beyin uyumunun gelişmeye başladığı ve yara iyileşmesinin tam olarak oturduğu 1. aydan itibaren göstermeye başlarlar. Sonuç olarak hastanın beklentileri net olarak anlaşıldığında ve uygun hastalar seçildiğinde multifokal lens cerrahileri yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Anne-çocuk arasındaki bağımlı ilişki okul fobisine yol açıyor”

Okula uyum sürecinin her çocukta farklı şekilde olabileceğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, okula uyumda bireyselleşmenin önemini vurguladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 3 yaşından itibaren çocuğun bireyselleşmeye başladığını, bu dönemin anne tarafından mutlaka desteklenmesi gerektiğini kaydetti. Çocukla anne ilişkisinin bağımlı olması halinde çocukta özgüven eksikliğinin ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu durum ilerleyen dönemde okula uyum sürecini etkileyebilir ve okul fobisi ortaya çıkabilir” uyarısında bulundu. Tarhan, çocuğun sosyal ve duygusal becerilerinin gelişimi için de 3 yaşından itibaren çocuğun okula gönderilmesini tavsiye etti.

 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, okula uyum sürecinde yaşanan zorluklara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 

Çocuk okula zihinsel olarak alıştırılmalıdır

 

Okula uyum sürecinin her çocukta farklı şekilde gelişebileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Okula başlamak çocuk için yeni bir dönem anlamına geliyor.   Alıştığı, güvenilir bir ortamdan farklı bir yere gidip gelmek çocuk için zihinsel olarak hazır değilse yabancı bir gezegene gitmek gibidir. Siz şu an dünyadasınız, havasına, oksijenine alışmışsınız. Aya gittiğinizde orada ne hissedersiniz? Çocuk için de okula gitmek eğer zihinsel olarak hazır değilse öyle bir duygu ve korku ortaya çıkarır. Eğer zihinsel olarak hazırsa çocuk böyle durumlarda rahatlıkla uyum sağlar. Bu nedenle çocuğu okula hazırlamadan kedi yavrusu gibi alıp bir yerden bir yere pat diye götürüp bırakmak çocuk için şok, travma etkisi yapar.” diye konuştu.

 

3 yaşından sonra bireyselleşme dönemi başlıyor

 

Çocuğun 3 yaşından sonra bireyselleşme sürecine girdiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “0-3 yaş arasında çocuk, kendini annenin bir parçası gibi görüyor. Anne de çocuğu kendisinin bir parçası olarak görüyor ama çocuk yürümeye başlamadan itibaren ayrı bir birey olduğunu öğrenmeye başlıyor. Ayrı bir insan olduğunu, başka insanların duygularının ve kendi duygularının farkını öğreniyor. 1 yaşındaki bütün çocukları aynı odaya koysanız birisi ağlamaya başlasa hepsi aynı anda ağlamaya başlar. Çünkü o başkasının ağrısıyla, acısıyla kendi acısı arasındaki farkı daha öğrenmemiştir. Beyinde ayna nöronlar var. Bu ayna nöronlar zihin teorisi dediğimiz zihin okuması yapıyorlar. Karşı tarafın zihnini okuyor, kendi zihnini okuyor ve doğru tepkiyi veriyor. Çocuklarda bu gelişmediği için başkasının bir yeri acıdığı zaman kendisinin de acıdığını zanneder ve o da ağlamaya başlar. Ancak bir müddet sonra ‘Onun bir yeri acıyor ama o benim acım değil, onun acısı’ diye ayırt etmeyi öğrenir. Çocuk üç yaşında genellikle bunu öğrenmiş oluyor.” diye konuştu.

 

Anne-çocuk arasındaki bağımlı ilişki okul fobisine yol açıyor

 

Çocukla anne ilişkisinin bağımlı bir ilişkiyse yani anne kaygılı ve çok koruyucuysa çocukta özgüven eksikliğinin ortaya çıktığını ve bu durumun da ilerleyen dönemde okula uyum sürecini etkileyebildiğini kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:

 

“Üç yaşından sonra çocuğun artık sosyalleşmesi yani anneden yavaş yavaş uzaklaşması gerekiyor. Annelerin büyük bir bölümü, bunu çoğu zaman yapamıyorlar. Annenin çocukla ilişkisi çoğu zaman o kadar güçlü oluyor ki bu annenin de hoşuna gidiyor. Çocukla aynı yatakta yatıyor. Çocuk bir yaşına girmeye başladıktan itibaren çocuk 7 yaşına yani okul başlayana kadar aynı odada olabilirler ama aynı yatakta olması sakıncalıdır. Çocuğunun annesiyle ilişkisi yapış yapış oluyor. Çocukta özgüven gelişmemişse çocuk okula gittiği zaman bütün gün ağlamaya başlıyor. Üç sene beş sene kapıda bekleyen çok aile biliyoruz. Annesi orada değilse çocuk sınıfta olay çıkarıyor. Buna okul fobisi deniyor.” dedi. 

 

Anne çocuğun bireyselleşmesini desteklemelidir

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocukta okul fobisi ortaya çıktığı zaman servise zorla bindiğini, devamlı ağladığını belirterek böyle durumlarda anne çocuğu okula göndermekten vazgeçerse çocuğun bireyselleşmeyi öğrenemediğini ve özgüvenin gelişemediğini ifade etti. Prof. Dr. Tarhan, çocuğun bireyselleşmesinin anne tarafından mutlaka desteklenmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

 

Çocuk o koltuğa kendi çıkmalı

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kültürümüzde çok rastlanan koltuk deneyinin de bunun önemli bir örneği olduğunu ifade ederek “Çocuğun bireyselleşmesine katkı sağlamak gerekiyor. Mesela çocuk koltuğa çıkmak istiyor. Yürüyor ve hayatı tanımaya başlıyor. Koltuğa çıkmak istiyor uğraşıyor, uğraşıyor çıkamıyor. Bizim geleneksel annemiz ne yapıyor? Aman çocuk düşmesin diye alıyor koltuğa çıkarıyor. Koltuğa çocuk çıkmış oluyor, seviniyor ama çocuk kendi başarmamış oluyor. Hâlbuki o çocuk koltuğa kendisi çıksa çıktıktan sonra sevinecek. O duyguyu biz çocuğun elinden alıyoruz. Bu özgüvenin temelidir.” diye konuştu.

 

Koltuğa çıkarken annesi yanında olmalı

 

Batı toplumlarında çocuğun koltuğa çıkarken tek başına bırakıldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Orada çocukla ilgilenmiyorlar. Çocuk düşüyor, kalkıyor ve çıkıyor fakat bu sefer de anne çocuk bağı zayıflıyor. Onun için burada ideal olan, çocuk koltuğa çıkmaya çalışırken anne yanında duracak, ‘Çık sen çıkmayı başarırsın bir şey olursa ben tutarım’ diyecek. Çocuk böyle durumda kendisi çıkacak başaracak ve ‘Ben yaptım’ diyecek. Anne çocuk bağı da sağlıklı olacak. Annelik modelini böyle oluşturursak çocuk bir müddet sonra okula rahatlıkla gidiyor, uyum sağlıyor.” diye konuştu.

 

Çocuk sosyal ve duygusal becerileri okulda öğreniyor

 

Çocuğun sosyal ve duygusal becerileri öğrenmesinin de önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuklar günümüzde sosyal ve duygusal becerileri kendiliğinden öğrenemiyorlar. Çocuklar başkasının duygularını anlamayı ve empati yapabilmeyi sosyal temasla öğrenilebiliyor. Günümüzde apartman çocukları ve televizyon çocukları oluyor. Şimdi eskisi gibi komşu çocukları ya da mahalle ortamı kavramı yok. Onun için çocuk 3 yaşına geldiği zaman hemen kreşe verilmesini öneriyoruz. Çocuk kreşe yarım gün bile gitse orada hemen sosyal becerileri öğreniyor. Orada birlikte oynamayı ve paylaşmayı öğreniyor. İnsan çocuğu psikolojik olarak prematüre doğuyor. Yani erken doğuyor, öğrenmemiş olarak doğuyor. Bu nedenle de çocuğun psikososyal olarak 15 yaşına kadar bir anne, baba ve aileye ihtiyacı var. Sosyal bir yapının içinde olmaya, sosyal becerileri, duygusal becerileri öğrenmeye ihtiyacı var.” diye konuştu.

 

Anne ve baba çocuğa kılavuz kaptan olacak

 

Çocuğun desteklenmesinde ailelere kılavuz kaptan modelini örnek gösteren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gemilerde kaptanın yası sıra kılavuz kaptan vardır. Kılavuz kaptan kıdemlidir, tecrübelidir. Anne ve baba kılavuz kaptan olacaklar. Anne ve baba bizim kültürümüzde dümene geçerek çocuğun hayatını yönetiyor. ‘Onu yapma, ona dokunma, onu giyme’ şeklinde her şeyine karışıyor. Çocuk kendi kendine öğrenemiyor. Hâlbuki anne baba kılavuz kaptan olacak. Çocuğun onların rehberliğine ihtiyacı var.” şeklinde konuştu.

 

İlkokul öğretmenleri çocuğun kahramanlarıdır

 

Okula uyumda ailelerin yanı sıra öğretmenlere de görevler düştüğünü belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öğretmenler çocukların örnek model seçtikleri ikinci kişi oluyor. Özellikle ilkokul öğretmenleri çocuklarımızın kahramanlarıdır. Öğretmenlik kutsal bir meslek. Özellikle ilkokul öğretmenliği, sınıf öğretmenliği çok kutsal bir meslektir. Çünkü o çocuklar anne ve babalarından sonra en çok hayatı öğretmenden öğreniyor, öğretmenlerini örnek alıyorlar.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle ilkokulda sıklıkla öğretmen değiştirmemek gerektiğini vurguladı.

 

Öğretmenin rehberliği çok önemlidir

 

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tecrübeli bir öğretmenin çocuğun sorununu davranışlarından anlaması gerektiğini de ifade ederek “Öğretmen onu fark edecek. Eğitimcilik hekimlik gibidir. Hekimler kelebek avcıları gibidir. Hastalık ve semptomları yakalarlar. Arayıp bulur, yakalar ve problemi çözerler. Yani bir öğretmen çocuğun davranışından yaşadığı sorunu anlamalıdır.  O yaştaki çocuklar söz diliyle anlatamıyor. Söz diliyle anlatamadıkları için davranış diliyle anlatıyorlar. Öğretmenin rehberliği o nedenle burada çok önemlidir. Yani pedagojik tecrübesi önemlidir. Bu çocuk neden korkuyor? Yalnız kalmaktan korkuyor. Kendine güveni yok belki bu çocuk ilk defa annesinden ayrılıyor. Böyle korkuları olabilir. Çocuğun yönlendirilmeye ihtiyacı vardır.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Dev markaların yeni ürünlerini ilk kez tanıtacağı Big Boyz Festival’in ekonomiye 20 milyon TL katkı sağlaması bekleniyor

Türkiye’nin ilk ve tek hobi – aktivite festivali Big Boyz Festival’le 9 – 10 Ekim 2021 tarihlerinde macera severlerin kalbi büyük bir heyecanla İstanbul Kadıköy’deki Kalamış Atatürk Parkı’nda atacak. Aksiyon ve eğlencenin zirve yapacağı, “büyüklere oyuncaklar” konseptiyle bu yıl 4.’sü düzenlenecek Big Boyz Festival ziyaretçilerine eğlence ve keyif dolu anlar yaşatırken, hobi ve aktivite severlere birçok yeni ürün de tanıtacak. Festival katılımcısı olan birçok firma piyasaya yeni sürdükleri ürünleri ilk kez ziyaretçilere sunacak.

Pandemi önlemleri alınarak gerçekleştirilecek olan Big Boyz Festival’in 4.’sü 9 – 10 Ekim 2021 tarihlerinde İstanbul Kadıköy’deki Kalamış Atatürk Parkı’nda ziyaretçilerini ağırlayacak. Heyecan dozunu bu yıl daha da artıracak olan Big Boyz Festival hobi meraklılarına araba, motosiklet, spor, eğlence, hava, kara ve denizde kullanılan, adrenalini doyasıya yaşatan araçları deneyimleme fırsatı sunacak.

 

Mercedes – Benz, BMW Motorrad, Vanderhall, MG Otomotiv, Red Bull, Efes, SPX, Centersport, Hertz, Vaneda, Ecovolt Scooter, Motul, İstanbul Atv, CF Moto, Harley Davidson, KTM, Husquvarna, GasGas, Suzuki, Silence, Victorinox, Hotomobil, Camso, elektrowind, İzeltaş, Mv Agusta, Ohvale, Nent, Desandman, Avart, Enduro Market, Amega, Benelli, Rks, Beta, Acerbis, Mitas,  Aygaz ve Aroma İçecek gibi markaların yer alacağı Big Boyz Festival, bu yıl da aksiyon ve eğlenceyi zirvede yaşatacak. 

 

Dev markalar yeni ürünlerini meraklılarıyla buluşturacak

Big Boyz Festival’in yaratıcısı Alice Organizasyon’un Kurucusu olan Tolga Alişoğlu, katılımcı birçok firmanın piyasaya yeni sürdükleri ürünleri Big Boyz Festival’de ziyaretçilerle buluşturacağını söyleyerek şu bilgileri verdi: “Motosiklet dünyasının devi Harley Davidson’ın, tarihinde ilk kez enduro segmenttinde ürettiği Pan America modeli, Big Boyz Festival’de motosiklet tutkunları ile bir araya gelecek. MG Otomotiv Türkiye pazarına yeni getirdiği yüzde 100 elektirikli SUV modeli olan MG ZSEV ile festivalimize katılacak. Tüm dünyada çığır açan üç tekerlekli spor otomobil Vanderhall Venice, Carmell ve elektirikli modeli Edison 2’yi Türkiye’de ilk kez Big Boyz Festival’de tüketicilerine sunarken, Mercedes Benz de Yeni Vito modelinin tanıtımını ilk kez Big Boyz Festival’de yapacak.”

 

Ekonomiye katkı sağlayacak

Big Boyz Festival’in, pandemi sonrası yapılacak olan en büyük açık hava etkinliği olma özelliği de taşıdığını aktaran Alişoğlu, 2 günlük süreçte ekonomiye de katkı sağlayacaklarını ifade ederek şöyle konuştu: “İçişler Bakanlığı’mızın yayınladığı genelgeye istinaden Covid önlemleri festival alanında eksiksiz uygulanacak. 9 – 10 Ekim tarihlerinde halka açık olarak gerçekleştireceğimiz festivalin ekonomiye 20 milyon TL’lik bir katkı sağlaması bekliyoruz. Girişin ücretsiz olduğu fastivalde her bütçeye uygun çok çeşitli ürünler de yer alırken, değeri 400.000 Euro’yu bulan lüks araçlar da sergilenecek ve gelen herkes bu araçları tanıma ve yakından görme fırsatıbulacak, karavandan çadıra bir çok outdoor yaşam ekipmanıda inceleyebilecekler. 

 

Festival sahnesinde ünlü DJ’ler performanslarını sergilerken, test sürüşleri, kick box mücadeleleri, denizde jet surf & fly board gösterileri, havada para motor gösterileri, paten & kaykay gösterileri, birçok spor aktivitesi ziyaretçileri bekliyor olacak. Kadıköy Kalamış Atatürk parkında sadece büyükler değil, çocuklar da aileleri ile birlikte Big Boyz Festival’de eğlence ve deneyim imkanı yakalyacaklar.”

 

Eğlence ve heyecan dolu aktivitelerin gün boyu süreceği ve renkli partilere ev sahipliği yapacak olan festivalde, hobi severler adrenalin ve aksiyonun sınırlarını zorlayan dopdolu 2 gün yaşayacak.  Otomobil, motosiklet, kamp & karavan, deniz araçları, havacılık araçları, yeni nesil elektrikli araçlar gibi sektörlerden onlarca markanın katılacağı festivalde tüketiciler alışveriş ve deneyim imkanı da bulacak.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Türkiye’nin CEO’ ları 3. Dijital CEO ve Liderler Zirvesi’nde Buluştu

Özel sektör bazında Türkiye GSYH’ nın yaklaşık yüzde 60’ ını oluşturan firmaların üst düzeylerinin faaliyetlerinde yer aldığı Vizyon 100 platformunun zirvesi büyük ilgi gördü. Değerli isimlerin katılımı ile Vizyon 100 platformunun 3. Dijital CEO ve Liderler Zirvesi 8 Eylül Çarşamba günü gerçekleşti. Zirve katılımcıları büyük oranda Genel Müdür olmak üzere önemli kurumların Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı seviyesindeki üst düzeylerden oluştu.

 

5 dönemdir faaliyetlerini yürüten Vizyon 100 platformun 3. Dijital CEO ve Liderler Zirvesi etkinliğinde, pandemi sonrasına rehberlik edecek anket sonuçları paylaşıldı. Platformun Kurucu Üyesi ve Dijital Stratejist Bülent Kutlu anket sonuçlarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kutlu ‘’Zirve çok başarılı şekilde gerçekleşti. Üst düzeylerimizle zirve esnasında canlı olarak 2 anket yaptık. 200 üst düzey ankete katıldı. Görünen o ki pandemi sonrası dönemde şirketlerimizin çalışanların en az yüzde 30’u hibrit çalışma modeliyle çalışma hayatlarına devam edecek. Ayrıca yeni dönemde liderlik anlayışında en önemli 2 unsur adaptasyon yeteneği ve hızlı karar alabilme olarak öne çıkıyor.’’ ifadelerini kullandı.

 

Index Grup YK Başkanı ve 2017-2018 Dönemi TÜSİAD Başkanı Sn. Erol Bilecik’in şeref konuğu olarak katıldığı zirvede Vmware Türkiye Direktörü Sn. Murat Mediçeler, Lenovo Genel Müdürü Sn. Emre Hantaloğlu açılış konuşmalarını gerçekleştirdiler.

 

Logitech Türkiye & Batı ve Orta Asya Genel Müdürü Sn. Mustafa Uyar’ın moderatörlüğünü yaptığı “Pandemi Sonrası Döneme Hazırlık” ana oturumunda Başarsoft CEOsu Sn. Alim Küçükpehlivan, Vestel Elektronik Genel Müdürü Sn. Murat Sarpel, Borusan Araç İhale Genel Müdürü Sn. Sinan Barutçuoğlu, Fanuc Türkiye Genel Müdürü Sn. Teoman Alper Yiğit ve The Adecco Group EEMENA Bölgesi İşe Yerleştirme Uygulama Lideri Sn. Zeynep Kamışlı Sezer konuşmacı olarak yer aldılar.

 

Getir Büyük CEOsu Sn. Çağlar Ergin, San Deco YK Başkanı Sn. Gülperi Odabaş, Eti Gıda CEOsu Sn. Hakan Polatoğlu, Peyman CEOsu Sn. Kaan Baral, Pegasus Hava Yoları Genel Müdürü Sn. Mehmet Nane, Sinpaş GYO Genel Müdürü Sn. Seba Gacemer, Alliance Healthcare CEO Sn. Selim Taşo, Arena Grup CEOsu Sn. Serkan Çelik, Teknosa Genel Müdürü Sn. Sitare Sezgin, Aras Kargo Genel Müdürü Sn. Utku Ayyarkın, İnoksan YK Başkanı Sn. Vehbi Varlık ve MediaMarktSaturn Perakende Grubu COO & MediaMarkt Türkiye CEOsu Sn.Yenal Gökyıldırım gibi değerli isimler zirvede yer aldılar.

 

Etkinlikte Vizyon 100 platformunun 2021 yılı için beklediği gelişmelere ilişkin düşüncelerinin yayınlandığı 100 ü aşan sayıda tepe yöneticinin görüş sayfalarının yer aldığı «Pandemi Sonrası Beş Yıl, 2021» başlıklı kitabı Türkçe ve İngilizce olarak dağıtıldı. Kitapta Vizyon 100 grubu üyelerinin özel sayfalarda kendi perspektiflerinden düşüncelerini anlattıkları yazıların, Dijital CEO ve Dijital CxO sonuç raporlarının ve bazı girişimlerin tanıtım yazılarının olduğu bölümler yer alıyor. Kitap aynı zamanda ücretsiz şekilde dijital olarak yayımlanmaktadır.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Abdi İbrahim Otsuka’nın kurucu ortağı Otsuka 100 yaşında

Abdi İbrahim Otsuka’nın kurucu ortağı, Japonya’nın ilaç devi Otsuka Grubu, 100 yaşında.194 şirketi çatısı altında bulunduran Tokyo merkezli Otsuka Grubu ile tam 109 yıldır hayatı iyileştirme hedefiyle faaliyet gösteren Abdi İbrahim’in ortaklığı Abdi İbrahim Otsuka, iki şirketin asırlık köklü geçmişinden aldığı bilgi birikimi ve tecrübeyle her yıl güçleniyor. 

 

ABDİ İbrahim Otsuka’nın (AİO) ortağı ve Japonya’nın en köklü ilaç firmalarından biri olan Otsuka Holding, 100’üncü yaşını kutluyor. Tıpkı Abdi İbrahim gibi nesillerdir “dünyadaki herkesin sağlığına ve iyiliğine katkı sağlamak” amacı taşıyan bir aile şirketi olan Otsuka Grubu, dünya çapında 136 üretim tesisi, 29 Ar-Ge Merkezi ve 47 bin çalışanıyla dünya devleri arasında yer alıyor. 

Merkezi Japonya’nın başkenti Tokyo’da bulunan ve ilaç üretiminin yanında çok sayıda farklı alanda faaliyet gösteren 194 şirketi bünyesinde barındıran grup, 1921 yılında Naruto, Tokushima’da kimyasal ham madde üretimiyle faaliyetlerine başladı.   Psikiyatri alanında dünyanın en büyük üç ilaç firmasından biri olan Otsuka, teşhis ve tedavi amaçlı ilaçlar ile günlük hayatta sağlığı koruma ve iyileştirmeyi destekleyen besin takviyeleri gibi ilaç sanayinin iki ana kolunda hizmet veriyor. Grubun diğer iş kollarında ise gıda, kimya, tıbbi cihazlar, elektronik, kağıt ve paketleme, nakliye gibi çok farklı sektörler yer alıyor. İlaç üretimi ise Otsuka Grubu’nun en önemli iş kolunu oluşturuyor. İlaç alanında yurt dışı faaliyetlerinde en önemli ortaklığını ise Türkiye’de Abdi İbrahim ile kurduğu Abdi İbrahim Otsuka oluşturuyor. 

Her yıl büyüyen güçlü bir ortaklık

Otsuka Grubu ile tam 109 yıldır hayatı iyileştirme hedefiyle faaliyet gösteren Abdi İbrahim’in güçlü iş birlikleri 2003 yılına kadar uzanıyor ve iki şirketin asırlık köklü geçmişinden aldığı bilgi birikimi ve tecrübeyle her yıl güçleniyor. 2012 yılında yarı yarıya ortaklık yapısıyla Türkiye ilaç sektöründe Japon ortaklığı ile kurulan ilk ve tek firma olan Abdi İbrahim Otsuka, son 4 yılda cirosunu 7’ye katladı ve 2020’yi 2019’a göre yüzde 70 büyüme ile 222 milyon TL ciro ile kapadı. 

Abdi İbrahim Otsuka, Otsuka’nın yenilikçi ürünlerini ve teknolojiyi Türkiye’ye transfer edip Abdi İbrahim’in Türkiye’deki üretim tesislerinde üretiyor. Türkiye dışında Singapur ve Tunus’a da ihraç ederek yerli üretime, dolayısıyla ekonomiye ve endüstriye katkı sağlıyor. Abdi İbrahim Otsuka, Türkiye’de iki ana tedavi alanına odaklanıyor. Biri merkezi sinir sistemi ve psikiyatri alanında şizofreni, bipolar bozukluk, major depresyon ve otizm gibi hastalıklar; diğeri ise özel uzmanlık bölümüyle hiponatremi, polikistik böbrek hastalığı, kemik iliği transplantasyonu, periferik arter hastalığı gibi daha spesifik alanlar.

CEO Higuchi: Yenilikçi ürün geliştirmeye devam edeceğiz  

Otsuka Grup CEO’su Tatsuo Higuchi, 100’üncü yıl dönünü nedeniyle yaptığı açıklamada şu değerlendirmelerde bulundu: “İşimizin bir asırdır devam etmesini ve dünya çapında 32 ülkede 47 bin kişiyle faaliyet gösteren bir şirketler grubu olmamızı sağlayan müşterilerimize destekleri için teşekkür etmek istiyoruz. 100 yıl dönümümüzü, bu önemli yılı, iş arkadaşlarımız ve çalışanlarımızla birlikte bir araya gelerek tarihimiz üzerine düşünerek ve geleceğe dair bir yol oluşturarak geçirmeyi planlıyoruz. Bir sonraki yüzyıl için hazırlanırken insan sağlığı için vazgeçilmez bir katkı sağlayıcı olmaya odaklanacağız. Yenilikçi ürün ve hizmetler geliştirmeye devam edecek ve “Otsukalılar olarak dünyadaki herkes için yeni ürünler geliştirme” misyonumuzu sürdüreceğiz.

Asırlık geçmişin gücüyle geleceğe ilerliyoruz 

Abdi İbrahim Otsuka AİO genel müdürü Moonseok Choi ise ortaklıkta 10 yılı geride bırakmaya hazırlandıkları Otsuka’nın 100’üncü yaşını tebrik ederek şunları söyledi: “Abdi İbrahim Otsuka, nöropsikiyatri alanında güçlü Ar-Ge’si ile dikkat çeken Otsuka ile 109 yıllık geçmişiyle Türkiye adına büyük yatırımlara imza atan Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’in güçlerini birleşmesiyle kuruldu. Türk ilaç sektöründeki ilk ve tek Japon ortaklığı olma özelliğini taşıyan Abdi İbrahim Otsuka olarak hem Abdi İbrahim’in hem de Otsuka’nın gücünü bir araya getiriyoruz. İki ortağın da bir asrı aşan köklü ve güçlü geçmişi, nesillerdir aile üyelerince başarıyla yönetilen şirketler oluşu Abdi İbrahim Otsuka’yı daha da güçlü kılıyor. Bu ortaklığın iki paydaşı, Abdi İbrahim’in ve Otsuka’nın daha asırlarca sektör lideri olarak ülkelerine ve dünyaya sağlık alanında en ileri hizmeti vereceğine inanıyorum. Onuncu yılına hazırlanan ortaklığımızda asırlık tecrübelerin ışığında dünyadaki herkesin sağlığına ve hayatlarına katkı sağlamaya devam edeceğiz.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

VakıfBank TradeOnline ile piyasaların nabzı cebinizde

Dijital ürün ve hizmet çeşitliliğini her geçen gün artıran VakıfBank, piyasa işlemlerini anlık olarak takip etmek ve piyasalarda işlem yapmak isteyenler için TradeOnline uygulaması ile hız ve kolaylık sağlıyor. TradeOnline platformu ve mobil uygulamasını kullananlar, hisse senedi ve VİOP işlemlerini hızlıca yaparken anlık borsa verilerini de ücretsiz takip etme imkânına sahip oluyor. 

 

Dijitalin kolaylaştırıcılığını müşterilerine sunduğu ürünlerle her seferinde yeniden ortaya koyan VakıfBank, kişisel yatırımlarını takip etmek isteyenler için TradeOnline platformu ve mobil uygulaması ile çözüm üretiyor. 

 

VakıfBank’ın piyasa ekranı TradeOnline’ı kullananlar, hisse senedi, vadeli işlem ve opsiyon piyasası ve varant alım-satım işlemlerini kolaylıkla yapabiliyor. Ayrıca Borsa İstanbul endeksleri ve piyasa verilerini ücretsiz olarak takip edebiliyor. Aynı zamanda VakıfBank Mobil, internet bankacılığı veya şubeleri aracılığıyla hisse senedi işlemlerine tanımlı yatırım hesabı açan müşteriler, TradeOnline kullanıcı adı ve şifresiyle uygulamaya giriş yaparak Karma Düzey 1 ve endeks verilerini ücretsiz olarak izleyebiliyor.

 

Uygulama, BIST verilerinin derinlikli takibi için VakıfBank Mobil veya internet bankacılığı aracılığıyla lisans satın alındığında, komisyon tutarına göre ücretsiz veri izleme fırsatları da sağlıyor. 

 

Kişiselleştirilebilir menü ve ekran oluşturma özelliğiyle kullanıcının yatırımlarıyla ilgili verileri kolaylıkla takip etmesine imkân sağlayan TradeOnline’da haberler bölümüyle de finans piyasalarını yakından takip etmek mümkün. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Binlerce boyun eğmeyen Kartal’da “Şimdi Sosyalizm Zamanı” demek için buluştu!

Türkiye Komünist Partisi'nin "Şimdi Sosyalizm Zamanı" sloganıyla düzenlediği miting için İstanbul'un ve ülkenin dört bir yanından binlerce yurttaş İstanbul Kartal Meydanı'nda toplandı.

Mitingde Los Obreros müzik grubu, Gülcan Altan, Yapıcılar müzik grubu şarkılarıyla, şair Tuğrul Keskin ve tiyatro sanatçısı Orhan Aydın konuşmalarıyla sahnedeydi. Tiyatro sanatçısı Levent Ülgen de Yapıcılar grubuna yeni şarkılarında eşlik etti.

Orhan Aydın geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy'u anarak, Şensoy'un faşizme, yobazlığa karşı yazdığını, oynadığını, mücadele ettiğini ve asla boyun eğmediğini vurguladı.

Yazar Ataol Behramoğlu gönderdiği mesajıyla mitingi selamladı. 

Miting TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ve Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu konuşmalarıyla sürdü.

Maçoğlu, "Biz diğerlerine benzemeyiz, halkımıza yalan söylemeyiz, işçilerin söz sahibi olmadığı bir dünya, bir iktidar bizim değil" ifadelerini kullandı ve emperyalist saldırganlığın bütün dünyada devam ettiğini belirtti. "Artık azınlığın değil, ezilenlerin, işçilerin iktidara geldiği bir dünyaya doğru mücadele için tüm dünya halklarına dayanışma mesajı gönderiyoruz" diyen ve yoksulluğun giderek arttığı, sömürünün gittikçe yoğunlaştığını ifade eden Maçoğlu,"Emeğimizi sömürenlere karşı sosyalizmi kuşanma zamanı" diye konuştu.

Maçoğlu, "Artık sosyalizm zamanı" derken, "Tam zamanı, sosyalizm kazanacak, ezilenler, işçiler kazanacak, biz kazanacağız" ifadelerini kullandı.

Hakları için ülkenin birçok yerinde direnişte olan işçiler adına alana gelen işçiler kürsüden selamlandı, "İşçilerin birliği sermayeyi yenecek" sloganları atıldı.

Ardından konuşmasını yapmak üzere TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan sahnedeydi.

"AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İkizdere'deki direnişi hedef aldı. Erdoğan, 'Türkiye’nin değişik yerlerinden ne kadar sol varsa, komünist varsa alıp buraya getiriyorlar' dedi. Rize’ye her gittiğinde aklına komünizm geliyor. 'Bunlar komünist, havalimanlarına karşı çıkıyor' demişti. 'Demiryolları komünist işidir' dedi" aktarımında bulunan Okuyan, "Komünist kadar kafanıza taş düşsün" ifadelerini kullandı.

Ecevit'in "Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin en güçlü partisidir. Komünizmi, o önleyecektir, o güçlü oldukça, Türkiye'de komünizm olamayacaktır" dediğini, Kenan Evren'in "Başarılı olmasaydık biz gidecektik, yerimize onlar gelecekti. İktidarda komünistler olacaktı" ifadesini kullandığını hatırlatan Okuyan, "Şimdi Hitler aşırı solcu, sosyalist biridir demeye başladılar. Ford… General Motors hem Almanlar için hem Amerikalılar için üretti. Ürettiniz, desteklediniz, Sovyetlere saldırttınız ne oldu? Hitlerinizi kızıllar dize getirdi" dedi.

'Biz Nâzım Hikmetiz, Biz Gagariniz, biz Theodarakisiz'

Okuyan, komünistler ve komünizm hakkındaki yalanlarını sıralayarak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Onlar insan kılığında şeytandır. Onlarla konuşmayın çok zekidirler, sizi yalanlarla ikna ederler. Komünistlerin maskesini indirmek vatandaşlık görevidir" dediler. Bir ilacımız var bizim şırınga ettik mi insana istediğimizi söyletiriz… Haylazlık yapan çocuğu devlerle, öcülerle, hayaletlerle korkutur gibi.  Şeytan olmuşuz. Ahtapot, örümcek, vampir… Açar mısınız maskelerinizi…. Biz kimiz? Biz Nâzım Hikmetiz, Biz Gagariniz, biz geçenlerde yitirdiğimiz Yunanlı besteci Theodarakisiz, biz milyonlarca yaratıcıyız, biz Türkiyenin dört bir yanındaki aydınlık insanlarız. Komünizmle mücadele dernekleri kurmuşlar. Hepsi orada… Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Recai Kutan, Turgut Özal, Fethullah Gülen… 1955’te 6-7 Eylül olaylarını da komünistlere yıkmaya kalktılar. Hitler de hükümet binasını komünistler yaktı demişti. "Camiye alkolle girdiler", "camileri yaktılar"… Yahu hiç mi bitmez yalanınız?"

'Koç’un aylık cirosu yaklaşık 5 milyon asgari ücretlinin maaşına eşit'

Türkiye'de artan sömürüye işaret eden TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, şöyle konuştu:

"Koronadan ölenlerin iki katı açlıktan ölüyor. Ben şu konuşmaya başladığımdan bu yana dünyada yaklaşık 150 kişi yaşamını yitirdi. Koç’un aylık cirosu yaklaşık 5 milyon asgari ücretlinin maaşına eşit. Koç'a taktınız diyorlar. Koç memlekete taktı! Türkiye'de en zengin yüzde 1’imiz toplam servetin yüzde 55’ine sahip. Nasıl oluyor? Kaç ikizdere yağmalandı, kaç akarsu? Kaç kamu işletmesi yağmalandı? Kaç işçi öldü, kaç kişi yoksulluk ve çaresizlikle intihar etti… Kaç kişi köle gibi çalışırken hastalandı… Kaç kişi? Bu sorular sorulmasın diye ver gazı, ver yalanı, ver milliyetçiliği birbirlerine düşsünler, ver dinciliği bilimden, akıldan uzak dursunlar…"

'İşçi sınıfı iktidara geldiğinde sömürü yasak olacak'

"Türkiye'de iktidara geldiğimizde, işçi sınıfı iktidara geldiğinde sömürü yasak olacak… Savaş propagandası yasak olacak, ırkçılık yasak olacak. Bütün sanayiyi, akarsuları, yeraltı yerüstü zenginliklerimizi, kıyılarımızı, bankaları devletleştireceğiz, toplumun malı olacak. Emperyalist kurumlardan çıkacağız, yabancı askerler defolup gidecek. Başka…. Din işleri siyasetten ayrılacak, insanların ibadetine kimse dokunmaz ama siyasette kimse ellerini açıp şov yapamayacak. Önümüzde bir mücadele dönemi var, herkes vaatte bulunuyor. Herkes "ben" diye vaatte bulunuyor. Biz "ben" demeyiz, "biz" deriz. Ama o bol keseden konuşanlara sorular soracağız. İşsizliği çözecek misin, ücretler ne olacak? Sömürü sürecek mi? Piyasa ekonomisi sürecek mi?"

'Komünistler diyor ki herkesin evi olacak, insanca yaşayacağı evi olacak'

"Komünistler sizin elinizden evinizi, arabanızı alacak diyorlar. Yalan. Komünistler diyor ki herkesin evi olacak, insanca yaşayacağı evi olacak. Ama 50 tane evi olan da kusura bakmasın, onları kira toplama zahmetinden kurtaracağız. Soracağız… NATO’dan çıkacak mısınız?  ABD üsleri ve yabancı askerler yollanacak mı? Bizim yanıtımız belli, defolup gidecekler."

'İmam hatipleri kapatacağız'

"Laiklik… Zorunlu din dersleri kalkacak mı? Ellerini havaya kaldırıp din istismarcılığı yapan, dualarla devlet yönetenler yargı açılışında elleri havaya kaldıranlar yargılanacak mı? Sorularımız açık, lafı eveleyip gevemelesinler. Biz imam hatipleri kapatacağız. Hiç kimsenin çocuğu din eğitimi almaya zorlanamaz, laiklik bunu gerektirir. Bunlar din düşmanı diyorlar. Türkiye Komünist Partisi'nde başı açık kapalı yoldaşlarımız var. Nasıl oluyor? Biliyorlar çünkü dini kullanmayız, din istismarı yapmayız. Biz özgürlüklere gerçekten sahip çıkanlarız, komünistleriz."

'Sınır namustur diyenler Meclis'te ellerini kaldırıp sınır ötesi operasyona evet demediler mi?'

Türkiye'de iktidarı ve muhalefetiyle artırılan göçmen düşmanlığına dair de konuşan Kemal Okuyan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Göçmen düşmanlığına, yabancı düşmanlığına izin veremeyiz. İktidarın göçmen politikasına karşı çıkmak başka bir şey, göçmenlere karşı çıkmak, ırkçılık başka bir şey. Biz insanların kardeşliğini savunuyoruz, aman diyeyim, ırkçılığı, yabancı düşmanlığına izin vermeyin. Diyorlar ki sınır namustur, o zaman Türkiye'den dışarı çıkarken sınır namus değil mi? İktidardakiler komşusunun sınırlarına saygı göstermedi. Sınır namustur diyenler Meclis'te ellerini kaldırıp sınır ötesi operasyona evet demediler mi? Türkiye, Suriye'de ne yapıyor şu anda? Bütün yabancı askerler, emperyalist çeteler Suriye'den çıkacak, o zaman Suriye halkı eşit, özgür bir ülke kuracak. Suriye'nin altını üstünü getir, sonra Suriyeliler neden burada… Bu ikiyüzlülük, biz ikiyüzlü değiliz, ezilenden, emekçiden yanayız."

'Türkiye'de üçüncü bir cepheyi kuracağız'

Konuşmasının devamında Türkiye Komünist Partisi'nin bir süre önce yaptığı cepheleşme çağrısından bahseden Okuyan, "Bundan bir süre önce yalnız olmadığımızı biliyoruz diye bir cepheleşme çağrısı yaptık. Bu nedir? Ben burada saydığımız şeyleri tekrar ettim, sömürüye, emperyalizme, dinciliğe karşı olmak, bağımsızlıktan, emekten ve laiklikten yana olmak. Kırmızı çizgilerimiz bunlar, buralarda en ufak bir taviz vermeyiz. Bunları savunan yalnız biz değiliz, dostlarımız var. Onlar da burada, onlara da merhaba. Biz elbirliğiyle sizlerden alacağımız güç ve enerjiyle Türkiye'de üçüncü bir cepheyi kuracağız. Türkiye'de yurtseverlerin, emekçilerin, laiklerin sesi daha gür çıkacak. Yalnız olmadığımızı biliyoruz, yalnız yürümeyeceğiz."

'Biz Türkiye'nin geleceğiyiz'

"Biz bir aileyiz, yalana, sömürüye karşı mücadele eden, büyüyen bir aile. Bu çorbada tuzum olsun diyen herkesi bu parti saflarına çağırıyor. TKP 101. yaşında büyük bir özgüvenle hareket ediyor, yaygınlaşıyor, büyüyor. Gelin siz de bu mücadelenin parçası olun, eğer hâlâ TKP saflarında değilseniz. Biz Türkiye'nin geleceğiyiz."

Yunanistan Komünist Partisi de aynı zamanda 10 Eylül'de 101. yaşını kutlayan TKP'nin Kartal'daki mitingine dostluk mesajını iletti.

Miting binlerce kişinin coşkulu sloganlarıyla sonlandı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sürekli Yeşilyurt’ta gönülleri fethetti

Ak Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli ve parti yöneticileri, Yeşilyurt Esnaf ve Sanatkarlar Odası ile Yeşilyurt Esnaf Kefalet Kooperatifi’ne ziyarette bulundu.

Esnaf yöneticileri Sürekli ve ekibini çiçeklerle karşıladı. Bir üyesinin bir süre önce Ak Parti İl Binasına gittiğinde büyük ilgi gördüğünü söyleyen Oda ve Kefalet Kooperatifi Başkanı Mehmet Argun, ‘Sayın Sürekli bizzat kendisi ile ilgilenip kapıya kadar geçirmiş. Bir il başkanının ve ekibinin sıradan bir vatandaşa böylesine ilgi göstermesi, güleryüzlü hizmeti bizi çok memnun etti. Esnaf vefalı bir kesimdir. Kerem Ali başkanın samimi yaklaşımlarını unutmadığımızı göstermek için kendisini çiçeklerle karşıladık’ dedi.

Esnafın önemini biliyoruz

Oda ve kooperatif başkanı Argun’dan  kesimin sorunları hakkında bilgi alan Sürekli, pandeminden en çok etkilenen kesimi oluşturan esnaf sanatkarların yanında olduğunu dile getirdi. Ak Parti İzmir il teşkilatının ziyaretinde, Esnaf Odası ve Kefalet Kooperatifi yöneticileri de hazır bulundu. 

Esnaf sanatkarların sorunlarını yakından izlediğini söyleyen Kerem Ali Sürekli, ‘Türkiye’de esnaf kesiminin toplumsal yaşamda farklı bir yeri var. Halkın içinde yaşıyorlar, toplumun çoğunluğunu oluşturuyorlar. Esnaf içimizden biri. Şöyle bir çevremize baktığımızda hepimizin bir akrabası veya dostunun esnaf olduğunu görürüz. Dolayısıyla esnafın refahı demek, halkın refahı demektir. Esnafın beklentilerini karşılarsanız, destek olursanız toplumun beklentilerinin çoğunu karşılamışınız demektir. Bu düşüncelerle esnaf sanatkarlara büyük önem veriyoruz. Küresel salgına rağmen Yeşilyurt Esnaf Odası ve Kefalet Kooperatifini ziyaret ederek başkan Argun ve yöneticilerle sorunları ve çözüm yolları üzerinde fikir alışverişlerinde bulunduk’ dedi.

Kerem Ali Sürekli’nin çalışmalarını yakından izlediklerini kaydeden Yeşilyurt Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Mehmet Argun ise, ‘İl başkanımız Sürekli’yi her zaman halkın arasında görüyoruz. Esnaf sanatkara büyük önem veriyor,  üyelerimizin arasında dolaşıyor.  Sayın Sürekli’yi kendimize çok yakın görüyoruz, yaptığı çalışmaları beğenerek takip ediyoruz.  Dertlerimizi, beklentilerimizi rahatlıkla, açık bir dille paylaşabiliyoruz.’ diye konuştu.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı