Aylık arşivler: Nisan 2021

SALT’tan altı araştırma projesine toplam 90.000 TL’lik destek

SALT’tan altı araştırma projesine

toplam 90.000 TL’lik destek

 

SALT Araştırma Fonları’yla bu yıl Türkiye’de kent, toplum, ekonomi tarihi ile 1950’ler sonrası mimarlık, tasarım ve sanat konulu 192 proje arasından seçilen altı projenin her birine 15.000 TL destek sağlanıyor. 

 

Projelerin bulguları, Deniz Artun (Nev Galeri), Doç. Dr. Bülent Batuman (Bilkent Üniversitesi), Doç. Dr. Burak Onaran (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ile SALT’tan Farah Aksoy ve Lorans Tanatar Baruh’tan oluşan seçici kurulun katılımıyla yapılacak sunumlarda ele alınacak. Herkese açık program, Aralık ayında çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek.

 

Özgün yaklaşımlar sunan, yeni bilgi üretimine katkıda bulunan, yeni arşivlerin kullanımı, disiplinler arası araştırmayı, çok katmanlı ve farklı çıktılar sunan projeleri önceleyen SALT Araştırma Fonları, 2013’ten bu yana her yıl dağıtılmaktadır.

 

SALT ARAŞTIRMA FONLARI 2021 PROJELERİ

 

Aslıhan Günhan

“Kamp Armen: Bir Modern İnşa, Çevre, Mülkiyet ve Yıkım Öyküsü”

Tuzla Ermeni Yetimhanesi (1962-1987) veya bilinen ismiyle Kamp Armen’in inşa sürecini, tanıklıklar, arşiv belgeleri ve kanuni düzenlemeler üzerinden “eleştirel umut” kavramı odağında irdeleyen bir araştırma.

 

Ilgın Yeşim Eldeş, Hacer Bozkurt

“Hemşinlilerin 20. Yüzyıldaki SSCB’ye Göçü Sonrasında Köyün Yeniden İnşası: Makrevis Köyü (Konaklar Mahallesi) Örneği”

Göç ettikleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (SSCB) Makrevis Köyü’ne (Çamlıhemşin, Rize) dönüş yapan Hemşinlilerin inşa ettikleri konaklar odağında, mekân-yaşam ilişkisini detaylandırarak göçün köydeki toplumsal hayata etkilerini belgelemeyi amaçlayan bir araştırma.

 

Şahika Karatepe

“Osmanlı Demiryolları Emek Tarihini Cinsiyetlendirmek: Rumeli ve İzmir-Aydın Demiryolları’nın Karşılaştırmalı Tarihi (1868-1918)”

Eş, baba veya aile yakınlarını iş kazasında kaybeden kişilerin demiryolu şirketleri ve Nafia Nezareti ile girdikleri dava süreçlerine odaklanarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. yüzyıldaki hukuki dönüşümü ile kadınların bu dönüşümden etkilenme biçimlerini değerlendiren bir araştırma.

 

Tuğçe Tezer

“Antakya Yürünebilir Kent Tarihi Rehberi: Mekânsal Dönüşüm ve Sabitlikler”

1929-1930 tarihli Fransız kadastral haritaları ile 2011 yılı Antakya haritasının karşılaştırarak “Eski Antakya” kent dokusunda meydana gelen biçimsel değişimin nüfus, ekonomi, işlev ve kültür donatısı temelinde izini süren bir araştırma.

 

 Aslı Özgen Tuncer

“Yıkımın Estetiği: 1980 Sonrası Sanatta Harabe, Hafıza, Hafriyat”

SALT Araştırma Sanat Arşivi’nde belgelenen 1980 sonrası işleri, siyasi gündem ve yıkım kavramıyla ilişkilendirerek bir direniş veya müdahale olarak inceleyen bir araştırma.

 

Didem Yavuz Velipaşaoğlu, Esra Bici Nasır

“1960’lı Yıllarda Bir Modernleşme İzleği Olarak Sümerbank Halı Tasarımları”

1960’larda üretilen Sümerbank halılarında dönemin modernist sanat akımlarından etkilenerek stilize edilmiş geleneksel motif ve kompozisyonları barındıran tasarım yaklaşımına dair bir araştırma.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

DHL Express elektrikli adrese teslimat araçları için Fiat Professional ile iş birliği yaptı

DHL Express elektrikli adrese teslimat araçları için Fiat Professional ile iş birliği yaptı 

 

  • DHL Express, Avrupa filosu için ilk 100 adet Fiat E-Ducato elektrikli hafif ticari aracı satın aldı
  • Bu iş birliği 2030 itibarıyla filonun yüzde 60’ının elektrikli araçlardan oluşması hedefinde bir sonraki adımı temsil ediyor
  • DHL Express Avrupa genelindeki teslimat filosuna 14 binden fazla elektrikli araç eklemeyi hedefliyor

Bonn, 23 Nisan 2021: Dünyanın lider ekspres kargo hizmetleri sağlayıcısı DHL Express, sıfır emisyon stratejisi doğrultusunda bir adım daha attı. Şirket, bugün yaptığı açıklamayla Fiat Professional ile iş birliği kapsamında Fiat’ın yeni E-Ducato elektrikli hafif ticari aracının ilk 100 adedini satın aldığını duyurdu. Bu ticari araçlar, yüzde 100 elektrikli olmanın yanı sıra yüksek kapasiteleri ve uzun batarya ömürleri ile öne çıkıyor. Toplam menzili 200 kilometreyi aşan E-Ducato, adrese teslim lojistiğe çok uygun bir seçenek sunuyor. DHL Express, bir süre önce DPDHL Group tarafından uygulamaya konan Sürdürülebilirlik Yol Haritası’na paralel olarak 2030 yılına kadar Avrupa’daki filosunda 14 binden fazla elektrikli araca yer vererek karbon salımını azaltmayı hedefliyor. 

 

Alberto Nobis: “Adrese teslim lojistiğinin geleceği elektrikli olacak”

 

“Adrese teslim lojistiğin geleceğinin elektrikli olduğuna inanıyoruz” diyen DHL Express Avrupa CEO’su Alberto Nobis şöyle devam etti: “İnsanları birbirine bağlama ve yaşamları iyileştirme amacımızı yerine getirmek için yaptığımız her işin daha çevreci ve temiz olmasına yönelik çalışmaya kararlıyız. E-Ducato’ları filomuza ekleyerek, adrese teslim filomuzun büyük çoğunluğunun elektrikli araçlardan oluşması hedefimize doğru, önemli bir adım daha atıyoruz. Fiat Professional, en ileri teknolojiye sahip ve güçlü bataryası ile aradığımız özellikleri bize sunuyor. Böylece tam şarjla 200 kilometreden fazla yol yaparak müşterilerimize ekspres kargolarını hızlı ve çevreci bir şekilde teslim edebileceğiz.” 

 

DHL Express, 60’tan fazla Avrupa ülkesi ve bölgesindeki tüketicilere ve işletmelere hizmet götürüyor. Bu hizmeti sunan filo, halihazırda 14 bin hafif ticari ve çoğunluğu kentlerde olmak üzere yaklaşık 500 elektrikli ticari araçtan oluşuyor. Şirket, uluslararası ekspres sevkiyata yönelik yüksek müşteri talebinden ötürü Avrupa’daki adrese teslim filosunun 2030 itibarıyla yaklaşık 20 bin hafif ticari araca ulaşacağını öngörüyor. DHL Express, sürdürülebilirlik stratejisini gerçeğe dönüştürmek amacıyla 2030 sonuna kadar filosunun yüzde 60’ını (yaklaşık 14 bin araç) elektrikli araçlardan oluşturma kararlılığıyla adımlar atmaya devam ediyor. 

 

Ticari araçların büyük çoğunluğu şehir içi teslimatta kullanılıyor. E-Ducato, DHL’in her türlü kullanıma uygunluğunun kontrol edilmesi için Fiat Professional ile iş birliği içinde çok soğuk hava, çok dik yokuşlar ve uzun mesafe gibi değişik koşullarda test edildi. 

 

Eric Laforge: “DHL Express’in E-Ducato'yu tercih etmesinden gurur duyuyoruz”

 

E-Ducato projesinin inovasyona ve geleceğe bir yolculuk olduğunu belirten Stellantis Avrupa Hafif Elektrikli Araç Direktörü Eric Laforge şunları söyledi: “DHL Express gibi önemli bir oyuncunun böyle iddialı bir hedefe yönelik olarak E-Ducato'yu tercih etmesinden gurur duyuyoruz. E-Ducato ile sadece ekonomik ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir ürün geliştirmeyi değil aynı zamanda iş ortaklarımız için komple bir mobilite çözümü sunmayı amaçladık.” 

 

Fiat ile stratejik iş birliği, DHL Express için müşterilerine sıfır karbon salımıyla teslimata yönelik şimdiye dek alınan önlemlerde bir sonraki adımı temsil ediyor. Şirket, şehir içi trafik yoğunluğunu ve karbon salımlarını azaltmak için halen Barselona, Kopenhag ve Frankfurt gibi pek çok büyük şehirde kargo bisikletleri kullanırken Londra ve Amsterdam’da dağıtım tesisleri ile kent merkezi arasındaki bağlantıyı teknelerle sağlıyor. 

 

Tamamıyla elektrikli bir mobilite zinciri için araçların yanı sıra kapsama alanı genelinde şarj altyapısı da gerekiyor. DHL Express, şarj ağını daha da genişletmek amacıyla halen pek çok uzman şirket ile iş birliği yaparak önümüzdeki birkaç yılda Avrupa'daki şarj noktalarının sayısını ciddi oranda artıracak bir yol haritası üzerinde çalışıyor. 

 

Adrese teslim lojistiğinde elektrifikasyon, DPDHL Group tarafından bir süre önce açıklanan Sürdürülebilirlik Yol Haritası’nın temel taşlarından birini oluşturuyor. Grup, karbon salımlarını düşürmek için 2030 yılına kadar toplam 7 milyar Euro (faaliyet ve sermaye harcamaları) tutarında yatırım yapacak. Bu kaynak, araçların elektrifikasyonunun yanı sıra özellikle alternatif uçak yakıtlarına ve iklime zararsız binalara aktarılacak.Şirket, dört yıldır devam eden 2050'ye kadar sıfır emisyon hedefine giden yolda yeni ve iddialı ara hedeflere ulaşmayı da taahhüt ediyor. Örneğin, Deutsche Post DHL Group, Bilim Temelli Hedefler Girişimi (SBTi) kapsamında Paris İklim Anlaşması’yla uyumlu olarak sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar azaltmayı taahhüt ediyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Rolls-Royce Genç Tasarımcılar Yarışmasının Türkiye Kazananı Açıklandı !

23 Nisan 2021, İstanbul, Türkiye                     

  • Rolls-Royce Genç Tasarımcılar Yarışması’nın kazananlarını açıkladı
  • 80’den fazla ülkeden 5 bin tasarım Rolls-Royce Dizayn Ekibi tarafından incelendi
  • Tasarım yarışmasının Türkiye kazananı 2004 doğumlu Emre oldu
  • Emre, çabalarını onurlandırmak için, West-Sussex, Chichester'da, Goodwood'daki Rolls-Royce'un evine 5 km uzaklıkta, gençler için tasarlanmış ve organik olarak üretilmiş, trüf ve acı biber içeren bir kutu çikolata aldı

“Genç Tasarımcı Yarışmamızda kazananları açıklamaktan mutluluk duyuyoruz. Bizim için öne çıkan tasarımlar, gerçek bir düşünce, çaba ve ifade derinliği gösteren ve birçok farklı ayrıntıyı içerenlerdi. Kazanan yarışmacılar sadece "en güzel arabayı" çizmediler; fiziksel, gerçek dünyadaki kısıtlamalarla engellenmeyen ve hayal güçlerinin özgürlüğünü gösteren harika deneyimler yarattılar."

Torsten Müller-Ötvös, CEO, Rolls-Royce Motor Cars

 

"Tasarımların sayısı ve çeşitliliği, Bespoke tasarımda her zaman inandığımız ve yaşadığımız bir şeyi bir kez daha kanıtlıyor: İlham. Her Yerde. Yetişkinler olarak, kendimizi fantastik fikirlerin peşinden koşmaktan genellikle çok çabuk alıyoruz. Rolls-Royce olarak, müşterileri cesur ve yaratıcı olmaya, bir arabanın "nasıl olması gerektiğini" düşündüklerine dair geleneksel kavramlardan bağımsız olmaya teşvik ediyoruz. Bu yarışma ve üretilen fikirler bize şu sorunun inanılmaz gücünü hatırlatıyor: "Bu harika olmaz mıydı?" 

Gavin Hartley, Head of Bespoke Design, Rolls-Royce Motor Cars

 

Rolls-Royce Motor Cars, dünyanın her yerinden çocukları hayallerini geleceğin Rolls-Royce'unu tasarlamaya davet eden Genç Tasarımcı Yarışması'nda küresel kazananlarını açıklamıştı. Şimdi de Türkiye kazananı olarak 16 yaşındaki Emre'yi duyurmaktan mutluluk duyuyor.

2004 doğumlu Emre’de Türkiye’de bu tasarım yarışmasını kazandı. Emre, tasarımıyla ilgili olarak;  “Tasarımı yaparken arabanın gelecekte kullanılacak olacağını düşündüm. Çizimi yapmadan önce fazlaca 'future car' dediğimiz arabaları inceledim. Arabanın rüzgar tünelini izlediğim videolarda rüzgar tüneli vurgularını  esinlenerek yaptım. Sonra Rolls-Royce'un gelecekte çıkacak aracı olan 103EX'i gördüm ve üzerinde değişiklikler yaparak temelini 103EX'e benzetmeye çalıştım.” söyleminde bulundu.

Emre, tasarım üzerinde de harcadığı vakti şöyle belirtti. “Çizimime başlamadan 1 gün önce araçları incelemeye başladım. Ertesi gün akşamı yani yarışmanın bitiş tarihinden 1 gün önce bu çizimi 2 saate yakın bir sürede bitirdim. Yani 2 gün denebilir.”

Türkiye birincisi ve küresel birinciler, Rolls-Royce tasarım ekibi tarafından belirlendi ve jüri dünya çapında birinciliği seçti. Dört kategoride (Teknoloji, Çevre, Fantezi ve Eğlence) genel olarak kazanan tasarımlarlarla birlikte sınıflandırmaya meydan okuyan ancak yargıçların dikkatini çeken diğer üç giriş Yüksek Övgü’ye layık görüldü. Panel aynı zamanda Rolls-Royce Motor Cars'ın faaliyet gösterdiği dünyanın çeşitli bölgelerinden kazanan katılımları da seçti.

Kazananlar arasında tek boynuzlu atlardan, kaplumbağalardan, uzay yolculuğundan, Mısır piramitlerinden, Pablo Picasso'dan ve yaban arılarından ilham alan tasarımlar yer aldı. Birçoğu  uçabilir veya seyahat edebilir. Tasarımlar aynı zamanda emekten tasarruf etmek, zevk ve eğlence sağlamak ve insanlığa ve çevreye fayda sağlamak için bir dizi akıllı cihaz ve yeni teknolojiye sahipti. Rolls-Royce Motor Cars CEO’su Torsten Müller-Ötvös, rekabeti yansıtarak, “Kendim ve Rolls-Royce'daki herkes adına, yarışmaya katılan her bir Genç Tasarımcıya teşekkür ederim. Tasarımlarına giren tüm düşünce, sıkı çalışma ve yaratıcılık. Dışarıda inanılmaz yetenekler var ve katılımcılarımızdan bazıları bir gün araba tasarımcısı olarak çalışmaya devam etseler şaşırmam – belki de Rolls-Royce'ta. Bu yarışmadan öğrendiğim en önemli şey, koşullarımız ne olursa olsun harika şeyler yaratma gücüne sahip olduğumuzdur, çünkü hayal gücümüz her zaman uçmakta özgürdür. Umarım katılan çocuklar da bunu fark eder ve pandemi deneyimlerinden alabilecekleri olumlu bir şey olur. "

 

Kategori Kazananları:

Teknoloji

Rolls-Royce Bluebird II by Chenyang, 13, Çin

Doğa

Rolls-Royce Capsule by Saya,6, Japonya

Fantezi

Rolls-Royce Turtle Car byFlorian, 16, Fransa

Eğlence

Rolls-Royce Glow byLéna, 11, Macaristan

Yüksek Övgü:

Rolls-Royce Bolt by Declan, 10, İngiltere

Rolls-Royce Prosperity by Tim, 9, Almanya

Rolls-Royce House of Esperanto by Alisa, 6, Rusya

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Çin Televizyonu Türkiye'den Evrim Kırmızıtaş Başaran'ı seçti..

Konut fiyat artışında Türkiye’nin şampiyonluğu Çin’in ilgisini çekti
Türkiye, konut fiyat artışında şampiyon oldu. Ankara, İzmir ve İstanbul’un konut fiyatlarında dünyada zirvede olması tüm dünyanın gözünü Türkiye’ye çevirdi. Son olarak Çin Devlet Televizyonu CCTV, bu konuda detaylı bir haber dosyası hazırladı. Gayrimenkul Danışmanı Evrim Kırmızıtaş Başaran’nın görüşlerine yer verilen CCTV’nin haberi Çin’in yanı sıra Amerika ve Yeni Zelanda başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesindeki TV kanallarında da yayınlandı.
Dünyada birinci sırada
İngiltere merkezli küresel gayrimenkul danışmanlık şirketi Knight Frank’in Global Konut Fiyatları Endeksi 2020 dördüncü çeyrek sonuçları hakkında bilgi veren Evrim Kırmızıtaş Başaran, “Dünyadaki 150 kenti kapsayan rapora, Türkiye damga vurdu. Son bir yıllık fiyat artışına bakıldığında dünyada konutların en fazla değer kazandığı yer, yüzde 30 ile başkent Ankara oldu. İzmir yüzde 29.4 ile ikinci, İstanbul yüzde 27.9 ile üçüncü sırada yer aldı” dedi.
Rapor nedeniyle dünyadaki yatırımcıların Türkiye’yi merceğe aldığını aktaran Başaran, “Son dönemde yabancı yatırımcılardan sık sık sorular alıyorduk. Son olarak Çin’in Devlet Televizyonu CCTV’nin de bu durum ilgisini çektiği için özel bir dosya haber hazırladı” diye konuştu.
Türkiye’den Kırmızıtaş’ı seçtiler
Portföyünde milyon dolarlık gayrimenkullere sahip olan, pek çok ünlü yapının satışını gerçekleştiren ve emlak satışında dünya şampiyonlukları bulunduğu için Başaran’la röportaj yapan CCTV’nin haberi Çin, Amerika, Yeni Zelanda olmak üzere dünyanın pek çok ülkesindeki TV kanallarında, gazetelerde ve haber sitelerinde yayınlandı.
Haberde, Türkiye’deki gayrimenkul sektöründen bilgilerin yanı sıra Çin’de başlayan pandeminin dünyada ve Türkiye’deki yansımaları, İstanbul Boğazı’ndaki yalılar, pandemi sonrası Türkiye’de değişen gayrimenkul tercihleri gibi konulara da yer verildi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Bulunduğunuz ortamın hava kalitesi hayatınız kadar önemli

Bulunduğunuz ortamın hava kalitesi hayatınız kadar önemli

 

İnsanların zamanlarının yaklaşık yüzde 80 – 90'ını geçirdiği konutlar, okullar, resmi binalar, spor salonları ve taşıtlar gibi kapalı mekanlardaki havanın kalitesi, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Sağlığımızı doğrudan etkileyen kapalı ortam hava kalitesinin,  Çevre Koruma Ajansı (EPA)’nın belirlediği standartlarda olması hayati önem taşıyor. Çünkü bulunduğumuz kapalı ortamlardaki hava kalitesi bu standartların altında olduğu zaman, kanserden organ yetmezliğine kadar birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Froumann Profesyonel Hava Temizleme Sistemleri Yönetim Kurulu Başkanı Burak Yakupoğlu iç ortam hava kalitesinin insan sağlığı üzerinde ciddi etkileri olduğunu, dolayısıyla bulunduğumuz kapalı ortamlarda hava ölçümlemesi yapılmasının artık bir gereklilik haline geldiğini aktardı.

 

İnsanların zamanlarının yaklaşık yüzde 80 – 90'ını geçirdiği konutlar, okullar, resmi binalar, kapalı spor salonları ve taşıtlar gibi mekanlardaki havanın kalitesi, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Sağlığımızı doğrudan etkileyen kapalı ortam hava kalitesinin,  Çevre Koruma Ajansı (EPA)’nın belirlediği standartlarda olması hayati önem taşıyor. Çünkü bulunduğumuz kapalı ortamlardaki hava  kalitesi bu standartların altında olduğu zaman, kanserden organ yetmezliğine kadar birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Froumann Profesyonel Hava Temizleme Sistemleri Yönetim Kurulu Başkanı Burak Yakupoğlu iç ortam hava kalitesinin insan sağlığı üzerinde ciddi etkileri olduğunu, dolayısıyla bulunduğumuz kapalı ortamlarda hava ölçümlemesi yapılmasının artık bir gereklilik haline geldiğini aktardı. Yakupoğlu şöyle konuştu:

 

Bugün, bunları solumuş olabilirsiniz

“Bulunduğumuz ortamlardaki havayı kirleten etkenler ve bizlerin de bunları soluması sağlık durumumuzun nasıl olduğunu ya da bir süre sonra nasıl olacağını ortaya koyar. Bugün neler solumuş olacağınızı hiç düşündünüz mü? Enfeksiyonlara, alerjik reaksiyonlara, virütik hastalıklara neden olan mikroorganizmalardan toz ve duman gibi partiküllere, tahribat yaratan uçucu organik bileşimlerden kirletici gazlara kadar insan sağlığını olumsuz etkileyecek birçok şey solumuş olabilirsiniz. Öyle ki ne soluduğumuzu bilsek, pandemi sürecini yaşadığımız şu günlerde kapalı ortamlarda olmanın da ciddi bir risk taşıdığını daha iyi anlayacağız.”

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre her yıl yaklaşık 8 milyon insan, hava kirliliği sebebiyle hayatını kaybediyor. Can kayıplarının yaklaşık 3 milyonu kapalı ortam hava kirliliğine bağlı. Yine DSÖ’ye göre Covid-19 ölümlerinin de  yüzde 15'i kalitesiz hava solunması nedeniyle gerçekleşiyor.

 

Ofis çalışanları da tehlikede

Günümüz ofislerinde çeşitli nedenlerle pencereler hiç açılmayacak ya da çok az açılacak şekilde tasarlanıyor. Binaların hava geçirmez hale gelmesi de iç mekan hava kalitesini olumsuz etkiliyor. Doğru bir havalandırma sisteminin olmaması bir çok insanın bir arada bulunduğu ofislerdeki ortam havasının kalitesini hızla düşürüyor. Amerikan Isıtma, Soğutma ve Hava Koşullandırma Mühendisleri Derneği'ne göre 1000 ppm, bir odanın çoğu insan için havasız hissetmeye başladığı eşik olarak kabul edilirken, ofislerdeki seviyeler bu eşiği rutin olarak aşıyor. Ofislerdeki bu kalitesiz hava, çalışanların konsantrasyonunun ve iş verimliliğinin düşmesine ve sık sık hasta olmalarına neden oluyor.

 

Hava ölçümlenmesini gösteriyor

Yapılan araştırmaların, boyutları 2,5 mikrondan küçük havadaki kirleticilerin uzun dönemde kişilerin bilişsel fonksiyonlarını etkilediğini, hafıza kaybı ve Alzheimer hastalıklarını hızlandırdığını ortaya koyduğunu da söyleyen Yakupoğlu, havayı nefes hizasından çekerek filtre edebilme özelliğiyle “dünyada ilk” olan Froumann’ın bulunduğu her yerde “güvenli nefes alanı” oluşturduğunu belirtti. 

 

Kapalı ortam havasının kalitesini artırmak için sık sık camların açılarak dışarıdaki havanın içeri girmesini sağlamanın yeterli olmadığını söyleyen Yakupoğlu, kapalı ortam havasında bulunan ve insan sağlığını tehdit eden partikülleri filtreleyen Froumann Profesyonel Hava Temizleme Cihazları’nın önemine dikkat çekerek şu bilgileri verdi:

 

“Froumann cihazları kapalı ortamdaki kirli havayı nefes hizasından çekip filtreleyerek, temiz hava olarak ortama geri veriyor. Üstelik üzerindeki göstergelerle bulunduğunuz ortamdaki havanın ölçümlemesini de görmenizi sağlıyor. Froumann, T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından Yetkilendirilmiş COVID-19 Tanı Laboratuvarı olan İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Moleküler Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda yapılan testlerle Covid – 19’u  yüzde 99 oranında filtre ettiğini üniversite testiyle kanıtlayan ilk marka. Kapalı ortam havasında uzun süre asılı kalabilen ve virüsler dahil tüm kirleticileri filtreleyebiliyor. 

 

Farklı büyüklükteki mekanlarda kullanılabilecek, N100 SDS, N90 SDS, N100, N90, N80 olmak üzere beş farklı tipte cihazımız var. 100 metrekareden başlayarak 300 metrekareye kadar olan tüm kapalı ortamlarda havayı filtreleme imkanı sağlıyoruz. Bu açıdan bakıldığında Froumann’ın okul, hastane ve postane gibi kamuya açık alanlar için önemi daha da belirginleşiyor.”

Kaynak: (BHA) – Bey
az Haber Ajansı

Accor Otel Grubu, 2021 yılı ilk çeyreğinde 361 milyon avro gelir elde etti

Accor Otel Grubu, 2021 yılı ilk çeyreğinde 361 milyon avro gelir elde etti

 

 

Dünyanın öncü otel gruplarından Accor Otel Grubu’nun 2021 yılı ilk çeyreğindeki konsolide geliri 361 milyon avro oldu. Pandemi sürecine rağmen Güney Avrupa, Avustralya, Orta Doğu ve Kuzey Amerika'da geçtiğimiz yıla göre güçlü adımlar attı. 7.100 odayı temsil eden 56 yeni otelle organik büyümesini sürdürdü.  

 

Avrupa’nın en önde gelen otel zinciri Accor Otel Grubu, dünya lideri bir konaklama grubu olarak 2021 yılında pandemi sürecinin tüm olumsuz etkilerine rağmen ilk çeyrekte, 7.100 odayı temsil eden 56 otel açtı. Turizm sektörünün mevcut koşularında güçlü organik büyümesini sürdüren Accor’un, 2021 yılı ilk çeyrek konsolide geliri 361 milyon avro oldu. 

 

Accor, 2021 Mart ayı sonunda, 757.000 oda ve 5.163 otelden oluşan bir portföye ulaştı. Accor Otel Grubu’nun ayrıca 74'ü gelişmekte olan pazarlarda olmak üzere 211.000 odadan oluşan 1.204 otel projesi bulunuyor. Öte yandan, 19 Nisan 2021 itibariyle, Accor,otellerinin 87'sini operasyona yeniden açtı.

 

Accor Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Sébastien Bazin finansal sonuçlar üzerine değerlendirmesinde şöyle konuştu: “İlk çeyrek performansımızda sürpriz olmadı. Küresel iş eğilimleri iyileşme gösterirken, aşı uygulamalarının hızlanması güçlü bir toparlanma sağlıyor. Grup olarak 2020'de olduğu gibi, nakiti korumaya ve harcamaları kısıtlamaya yönelik hareket etmeye devam ediyoruz. Tüm çabalarımızla bu yaz beklediğimiz güçlü iyileşmeye odaklanıyoruz."

 

Değişen yapılanma 

 

Accor Otel Grubu’nun “RESET planı” çerçevesinde özellikle yönetim yapısında ve performansın raporlanmasında da değişiklikler oldu. 

 

Farklı bölgelerdeki işletim yapılarının yeniden düzenlenmesi, “İşletme ve Franchise” segmentinin coğrafi raporlamasında değişikliklere yol açtı: 

 

  • Avrupa, Güney Avrupa (Fransa dahil olmak üzere) ve Kuzey Avrupa olmak üzere bölündü. (Birleşik Krallık ve Almanya dahil);
  • Yeni yapılanma ile Asya-Pasifik (ASPAC), Pasifik, Güneydoğu Asya ve daha büyük olan Çin bölgelerini içine aldı.
  • Orta Doğu ve Afrika (MEA), Hindistan, Orta Doğu, Afrika ve Türkiye’yi dahil ederek yeniden adlandırıldı. (IMEAT). Bölge artık Hindistan'ı da içeriyor. Hindistan daha önce ASPAC bölgesinde Türkiye daha önce Avrupa'da yer alıyordu.
  • Kuzey / Orta Amerika, Karayipler ve Güney Amerika ise "Amerika Kıtası" adı altında gruplandırıldı.

 

Yeni yapılanmada “Otel Varlıkları ve Diğer Hizmetler” segmenti” artık “Otel Hizmetleri” segmenti ile ilgili olmayan tüm etkinlikleri içerecek. Grup 2021'in ilk çeyreğinde 2020'nin 1. çeyreğine kıyasla 48 düşüşle 361 milyon avro gelir elde etti. Gelirlerde, Covid- 19 değişkeninin olumsuz etkileriyle “Otel Hizmetleri” 56 ve “Otel Varlıkları ve Diğer Hizmetler” 33 oranında düşüş yaşadı. “İşletme ve Franchise” segmentinde 73 milyon avro gelire ulaşıldı. 

 

Otel hizmetlerinde 234 milyon avro gelir

 

Otel hizmetleri segmenti toplamda 234 milyon avro gelir elde etti. Hindistan, Orta Doğu, Afrika ve Türkiye bölgesindeki diğer bölgelere oranla daha güçlü performansta Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve özellikle sınırın çoğunda hafifletilen kısıtlamalarla Avrupa'dan güçlü girişler sağlanan Dubai’nin etkisi oldu.

 

Accor yatırımlarında sermaye artışı 

 

14 Ocak 2021'de gerçekleştirilen “Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı” ile “AccorInvest” hissedarlarının 150 milyon avroluk sermaye artırımının tamamlanmasını onaylandı. Bu doğrultuda hissedarlar, sahip oldukları oranla, Accor için 45 milyon avroyu temsil ediyor.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Öğrencilerden geri dönüşüme destek

Öğrencilerden geri dönüşüme destek

 

Hisar Okulları öğrencileri “Dünyanın Sesi Olun, Sesiniz Bir Fidan Olsun!” diyerek harekete geçti ve Recycle the World Film Yarışması ile geri dönüşüme dair önemli bir kampanya başlattı. 

 

Hisar Bilim Kıvılcımları (STEM Science Sparks) Kulübü öğrencileri, 2020/2021 eğitim yılında başlattıkları kampanya ile geri dönüşüm ve kaynakların verimli kullanımı konularında farkındalık yaratırken, pandemi sürecinde kullanımı artan plastik ve maskelerin kontrollü şekilde yok edilememesinin çevreye yarattığı hasara da dikkat çekiyor. 

 

Okulun ortaokul bölümü öğrencilerine açık olan yarışma için stop motion tekniği ile hazırlanacak filmler, geri dönüşümün önemine vurgu yapacak. Yarışma sonrasında seçilecek filmler için katılımcılar adına TEMA Vakfı'na fidan bağışında bulunulacak. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Devlet 3 ay daha destekleyecek

Pandemi döneminde toplam 3 milyon 850 bin kişi kısa çalışma ödeneğinden yararlandı. Kısa çalışma ödeneği Cumhurbaşkanı kararıyla Haziran sonuna kadar uzatıldı. Tüm sektörler için geçerli olan karara göre, kısa çalışma ödeneği uygulamasına Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında devam edilecek.

 

 

Koronavirüsün istihdama olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi amacıyla uygulanan kısa çalışma ödeneğinin süresi uzatıldı. Nisan 2020'de başlatılan kısa çalışma ödeneği uygulaması 31 Mart'ta sona ermiş, uygulamadan yaklaşık 3 milyon 850 bin kişi yararlanmıştı. 1 Nisan’dan itibaren geçerli olmak üzere alınan uzatma kararı, tüm sektörleri kapsayacak.

 

3 milyondan fazla kişi faydalandı

 

Çalışanların ve iş verenlerin pandemi döneminden olumsuz etkilenmesini en aza indirmek için uygulanan kısa çalışma ödeneğinin uzatılması kararını değerlendiren IFASTURK Mali Müşavirlik ve Denetim Kurucusu Şenel, “Bugüne kadar 3 milyondan fazla kişi kısa çalışma uygulamasından yararlandı. Kısa çalışma ödeneği süresinin uzatılması yönündeki kararla işçi mağduriyetlerinin Haziran ayına kadar önüne geçilmiş oldu. Kısa çalışma ödeneği süresinin dolmasıyla yaklaşık 1 milyon 139 bin çalışanın bir kısmının ücretsiz izne geçirilme durumu mevcuttu. Alınan uzatma kararı çalışanlara bu zor dönemde nefes aldıracak.” bilgisini verdi.

 

Hatalı veya yanlış belge veren faiziyle geri ödeyecek

 

Kanunda pandemi dolayısıyla getirilen kısa çalışmanın Cumhurbaşkanı tarafından 30 Haziran'a kadar uzatılma yetkisi bulunuyordu. Uzatma işlemi bu yetki kapsamında kararname ile gerçekleşecek. Uzatma kararından, daha önce kısa çalışma başvurusu yapmış işyerlerince İŞKUR'a bildirilen listelerdeki çalışanlar yararlanacak. İşverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilecek. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kızılay’dan Vatandaşlara Çağrı

Kızılay’dan Vatandaşlara Çağrı

Kan ve İmmün Plazma Bağışçıları Kısıtlamadan Muaf

 

Ramazan ayı ile birlikte kan ve plazma bağışında yaşanan azalma üzerine Kızılay, vatandaşlara çağrıda bulundu. Sokağa çıkma kısıtlamasının uygulandığı saatler ve hafta sonu bağışçıların kısıtlamalardan muaf olduğunu vurgulayan Kızılay, vatandaşları kan merkezlerine davet etti.

 

Bir yılı aşkın süredir tüm dünyanın mücadelesini sürdürdüğü COVID-19 pandemisi gündelik hayatın akışını yavaşlatsa da kan ve immün plazma ihtiyacı devam ediyor. Ramazan ayı ve pandemi dolayısıyla bağışlarda ve stoklarda yaşanan azalma eğilimi üzerine Kızılay’dan tüm vatandaşlara kendilerine en yakın kan merkezine giderek bağışta bulunmaları çağrısı yapıldı.

 

“1 Ünite Kan ile 3 Kişiye Can Oluyorsunuz”

 

İçerisinde bulunduğumuz süreçte kan bağışının önemini vurgulayan Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, “Kan laboratuvarlarda yapılamayan bir doku. Ancak insan insana verirse şifa olabiliyor. Kan acil değil sürekli bir ihtiyaç. Özellikle küresel pandemi ve Ramazan’ın etkisiyle azalan kan bağışlarımız ve ulusal kan stoklarımız alarm veriyor ve ulusal anlamda bir seferberlik çağrısı gerektiriyor. Ramazan ayında mesai saatlerimizi iftar ve sahur saatlerine göre ayarladık. 1 ünite kan verdiğinizde 3 kişiye can oluyorsunuz, doğaya da bir fidan dikmiş oluyorsunuz” dedi.

 

Kan ve Plazma Bağışçıları Sokağa Çıkma Kısıtlamasına Dahil Edilmedi

 

Bağışta bulunmak isteyen vatandaşlar Kızılay’ın www.kanver.org sitesinden ve 168 numaralı çağrı merkezinden kendilerine en yakın kan merkezini öğrenebilecekleri gibi randevu da oluşturabiliyor. Acil kan bekleyen hastaların herhangi bir mağduriyet yaşamaması için Ramazan ayı boyunca iftar ve sahur saatlerini dikkate alarak düzenleme yapan Kızılay, hafta sonları ve akşam 7’den sonrası için alınan sokağa çıkma kısıtlamasından muaf tutulan bağışçıların kan merkezlerine gelerek 15 dakika içerisinde kan verme işlemini gerçekleştirebileceklerini açıkladı. 

 

COVID-19 vaka sayılarında yaşanan artış sebebiyle immün plazma ihtiyacının da fazla olduğuna dikkat çeken Kızılay, yalnızca 1099 ünite immün plazma stoku bulunduğunu belirterek yoğun bakımdaki COVID-19 hastaları için de vatandaşları web sitesi ve 168 çağrı merkezinden alınan randevularla immün plazma bağışında bulunmaya davet etti.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

En çok iş kazası madencilik ve inşaat sektöründe yaşanıyor!

Güncel verilere göre Türkiye’de iş kazalarının en çok görüldüğü alanlar arasında madencilik ve taş ocaklığı, kanalizasyon ve atık yönetimi faaliyetleri, imalat, inşaat, konaklama ve yiyecek hizmetleri bulunuyor. Ölümle sonuçlanan iş kazalarının ise en fazla inşaat sektöründe yaşandığını vurgulayan uzmanlar, iş güvenliği kültürünün yerleşmemiş olmasının ülke açısından önemli bir sorun olduğunun altını çiziyor. İş güvenliğini önemsemeyen yönetimin olduğu iş yerlerinde çalışanların ve iş güvenliği bilinci olmayan çalışanların risk altında olduğuna dikkat çeken uzmanlar, İSG kültürünün yaygınlaştırılması alanında iletişim araçlarının daha aktif kullanılması, sinema, tiyatro, diziler gibi medya organlarında İSG kültürünün yer almasına yönelik çalışmalar yapılmasının önemine vurgu yapıyor.

 

Üsküdar Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölüm Başkanı ve Öğretim Görevlisi Gamze Kağan, Türkiye’de sık yaşanan iş kazaları ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu ve tavsiyelerini paylaştı.

 

En çok ölümlü kaza inşaat sektöründe yaşanıyor

 

Araştırmalara göre Türkiye’de ölümle sonuçlanan iş kazalarının en fazla inşaat sektöründe görüldüğünü belirten Öğretim Görevlisi Gamze Kağan sözlerine şöyle devam etti:

 

“İnşaat sektöründe yaşanan iş kazaları en çok çalışanın düşmesi, elektrik çarpması, malzeme düşmesi, yapı makinası kaynaklı meydana geliyor. Ölümlü iş kazalarının en çok inşaat sektöründe görülmesinin temel nedenleri ise ülkemizin ihtiyacı olan altyapı ve üstyapı uygulamalarının yoğun bir şekilde çözülmeye çalışılması, inşaat işlerinin yatırımların hemen hemen hepsinde görülmesi, inşaat sektörünün iş güvenliğinde çok tehlikeli alanda olması, iş sağlığı ve güveliği kültürünün ülkemizde yeni gelişmeye başlamasıdır.”

 

Maden ve taş ocakları da risk altında!

 

Kağan, SGK güncel verilerine göre ülkemizde iş kazalarının en çok görüldüğü sektörleri şöyle sıraladı: “Madencilik ve taş ocakçılığı, kanalizasyon ve atık yönetimi faaliyetleri, imalat, inşaat, konaklama ve yiyecek hizmetleri faaliyetleri iş kazalarının en çok yaşandığı sektörlerdir. Ayrıca madencilik ve taş ocakçılığı, inşaat, ulaştırma ve depolama, tarım, ormancılık ve balıkçılık, elektrik – gaz – buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörleri ölümlü iş kazalarının en çok görüldüğü sektörlerdir.”

 

Güvensiz davranışlar ve durumlar iş kazalarına yol açıyor

 

Kağan, iş kazalarının risklerini anlamak için öncelikle iş kazasına sebebiyet veren nedenleri anlamak gerektiğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

 

“İş kazalarının oluşmasına neden olan etkenlerin tümü güvensiz davranışlar ve güvensiz durumlar olmak üzere temel iki etkene indirgenebilir. Çalışma ortamındaki sıcaklık, nem, hava akımları, yetersiz aydınlatma, gürültü, kirli hava gibi olumsuz fiziksel ve kimyasal etmenler çalışan insanda; yorgunluğa, ilginin dağılmasına, hareketlerin ağırlaşmasına, duyu organlarının yetersiz kalmasına neden oluyor ve bunun sunucunda da güvensiz davranışlar ortaya çıkıyor. Güvensiz koşullar ise üretimde kullanılan teknolojinin ve üretim araçlarının niteliğinden iş düzensizliğine, bakım ve kontrollerin noksanlığından denetim ve yönetim hatalarına, depolama ve istifleme yanlışlıklarından sağlıksız çevre koşullarına kadar birçok etkenden dolayı ortaya çıkıyor. Örneğin zayıf aydınlatma, bozuk zemin, zemindeki yağ ve petrol atıkları, ölçüm ve kontrolleri yapılmamış elektrik tesisatı gibi güvensiz koşullar düşme, patlama, elektrik çarpması gibi iş kazası risklere yol açıyor. Dalgınlık ve dikkatsizlik, makina koruyucularını çıkarmak veya uygun olmayacak şekilde kullanılması, tehlikeli hızla çalışmak gibi güvensiz davranışlar da düşme, yaralanma gibi çeşitli riskler meydana getiriyor.”

 

İş güvenliği kültürüne sahip değiliz…

 

Türkiye’nin iş kazalarının önlenmesi ve en aza indirgenmesi için 2012 yılında “6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” nu çıkararak çok önemli bir adım attığını belirten Öğretim Görevlisi Gamze Kağan, “Bu kanun ile birlikte iş sağlığı ve güvenliği açısından koruyucu ve önleyici bir yaklaşım benimsendi. Ancak bu büyük adımın üzerinden yaklaşım dokuz yıl geçmiş olması ve halen iş kazaları oranlarının yüksek olması iş kazalarıyla mücadele de henüz iyi bir kazanım elde edemediğimizi gösteriyor. İş güvenliği sorununa sadece teknik ve yasal bir sorun olarak bakılmaması gerekiyor. Ülkemiz açısından bu durumda en önemli sorunlardan bir tanesinin iş güvenliği kültürünün yerleşmemiş olduğunu söyleyebiliriz. İş güvenliği kültürünün geliştirilmesi için de uzun vadeli bir eylem planı oluşturulması gerekiyor. Bu kapsamda iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili kurum ve kuruluşların sosyal diyalog temelli ortak çalışmalar yürütmesi fayda sağlayacaktır.” diye konuştu.

 

Şirketler uzun dönemli stratejiler uygulamalı

 

İşyeri düzeyinde güvenlik kültürü oluşturulmasında kilit rolü oynayan işverenlerin ve yöneticilerin İSG uygulamaları konusunda uzun dönemli bir işletme stratejisi uygulamaları gerektiğini belirten Gamze Kağan, “
Bu amaçla özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler başta olmak üzere işverenlere yönelik eğitim ve bilgilendirme programları yapılmalı. Bu programlar işverenin yasal sorumlulukları, İSG’nin verimliliğe ve iş kalitesine katkısı ve İSG yönetim sistemi yaklaşımı konularını içermelidir. Özellikle ölümcül iş kazalarının gerçekleştiği sektörlerde iş güvenliği performansının arttırılması ve iş kazalarının ve olumsuz sonuçlarının azaltılması; iş sağlığı ve güvenliği alanında daha etkin önlemlerin alınmasını, çalışanların iş güvenliği kurallarına uymalarının sağlanmasını, ilgili alanda yapılan yatırımların artırılmasını ve çalışmaların daha kontrollü bir şekilde yürütülmesini sağlar.” dedi.

 

İletişim araçları daha aktif kullanılmalı

 

İnternet ve medya alanında yaşanan hızlı gelişmeler ile iletişim araçları rollerinin toplumsal yaşamımızda ve çalışma hayatımızda önemli ölçüde arttığını belirten Kağan, “Bu nedenle İSG kültürünün yaygınlaştırılması alanında iletişim araçlarının daha aktif kullanılması ve İSG kavramının sinema, tiyatro, diziler gibi medya organlarında yer almasına yönelik çalışmalar yapılması faydalı olacaktır.” dedi.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı