Aylık arşivler: Aralık 2021

Boğaziçi Üniversitesi’nde aşılanma oranı yüzde 90’nın üstünde

Boğaziçi Üniversitesinin güncel verilerine göre aktif öğrenci, akademisyen ve personel arasında kampüs giriş kartına HES kodu tanımlı olanların aşılanma oranı yüzde 94’ü geride bıraktı. Aşılanmada öğrencilerin oranı yüzde 95.2’ye ulaşırken akademik personelde bu oran yüzde 94.3 oldu. 

Boğaziçi Üniversitesinde 2021-2022 akademik yılının başlamasıyla birlikte kampüs giriş kartlarıyla öğrenci, akademisyen ve personelin güncel HES kodları eşleştirildi. Boğaziçi Üniversitesinin verilerine göre bu işlemi yapanların yüzde 94’ü aşılanma sürecini de tamamladı. 

EN YÜKSEK ORAN ÖĞRENCİLERDE

HES kodu tanımlılar arasında aşı yaptıran aktif lisans ve lisansüstü öğrenci oranı yüzde 95.2 olurken, akademik personelde bu oran yüzde 94.3; idari personelde yüzde 91.3 düzeyinde gerçekleşti. İşletmeler dahil tüm personelin ortalaması yüzde 93.1; öğrenci, akademisyen ve personel genel ortalaması ise yüzde 94.15 oldu.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

1 Aralık Dünya AIDS Günü eKonsey online sağlık platformu doktoru Dr. Jan Klod Kayuka: “Korunma önlemleri alarak AIDS’ten korunmak mümkün”

Kişiye özel sağlık durumundan yola çıkarak, hastalıklara; bilgi, tecrübe ve çoklu bakış felsefesiyle benimsediği bütüncül tıbbi yaklaşımla yanıt veren Konsey online sağlık platformu doktoru Dr. Jan Klod Kayuka, 1 Aralık Dünya AIDS Günü ile ilgili açıklamalarda bulundu. Dr. Kayuka, “Erken tanı ve gelişen tedavi koşullarıyla HIV pozitif kişiler, AIDS dönemine geçmeden uzun yıllar yaşayabiliyor. Korunma önlemleri almak tedaviden hem çok daha etkili hem de daha ucuz” diye konuştu.

 

1 Aralık, Dünya AIDS Günü, HIV/AIDS farkındalığını artırmak için 1988 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafandından kabul edildi. Ülkemizde de 1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde, HIV/AIDS konusuna dikkat çekmek ve kamuoyunu bilgilendirerek duyarlılığının artırılması için çeşitli etkinlikler düzenlenleniyor. 

 

Türkçe’de İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü olarak adlandırılan HIV (Human Immmunodeficiency Virus), bir hastalık ekteni olarak karşımıza çıkıyor. Virüs, insan bağışıklık hücrelerine nüfuz ederek bağışıklık sistemini zayıflatıyor ve fırsatçı enfeksiyonların görülmesine neden oluyor. HIV pozitif olmak, kişinin vücudunda İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü’nün bulunması anlamına geliyor. HIV pozitif olan bir kişi, hiç bir hastalık belirtisi olmaksızın uzun yıllar yaşamına devam edebiliyor.

 

AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome) ise HIV tarafından oluşturulan, Türkçe'de ‘Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu’ olarak adlandırılan hastalıklar tablosudur. Bağışıklık hücrelerinin yüksek düzeyde tahribatı sonucu fırsatçı enfeksiyonların ilerleyerek ciddi hastalık tabloları oluşturması durumunda meydana çıkıyor. Yetersiz bağışıklık sistemi durumlarında ortaya çıkan bakteriyel, viral, mantarlara bağlı ya da protozoal enfeksiyonlara fırsatçı enfeksiyonlar adı veriliyor. Erken tanı ve gelişen tedavi koşullarıyla HIV pozitif kişiler, AIDS dönemine geçmeden uzun yıllar yaşayabiliyor.

 

Nasıl Bulaşır?

eKonsey online sağlık platformu doktor kadrosunda bulunan Dr. Jan Klod Kayuka; dokunmak, tokalaşmak, sarılmak, gözyaşı, ter ve tükürükle; aynı yerde oturmak, aynı havayı solumakla; aynı havuzu, tuvaleti saunayı ve duşu paylaşmakla; giysilerin ortak kullanılmasıyla, tabak, çatal, kaşık bıçak ve bardak paylaşmakla; telefon kulaklığı ve kapı tokmağıyla; sivrisinek, böcek sokması ve hayvan ısırmasıyla HIV bulaşmadığını belirtti. Dr. Jan Klod Kayuka “HIV pozitif kişiyle korunmasız (kondom kullanılmadan) yapılan her türlü cinsel ilişki, ortak kullanılan ve HIV enfekte enjektör veya steril edilmemiş cerrahi malzemeler, enfekte kan ve kan ürünleriyle ve HIV pozitif anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında ya da doğum sonrasında emzirmeyle HIV bulaşabiliyor” dedi.

 

Dr. Jan Klod Kayuka, bulaş yolları değerlendirildiğinde risk altında olan gruplar hakkında ise şu bilgileri verdi:

“HIV pozitif kişinin partneri olanlar, korumasız cinsel ilişkiye girenler, riskli temas öyküsü bulunan kişiler, damar içi madde bağımlılığı ve ortak enjektör kullanımı olanlar ile HIV pozitif gebelerin bebekleri risk altındaki grupları oluşturuyor.”

 

“Bulgu olmasa da kişi bulaştırıcı olabiliyor”

HIV/AIDS enfeksiyonun tanısının hastalığa özgü laboratuvar testleriyle konduğunu belirten Dr. Jan Klod Kayuka, “Enfeksiyon belli evrelerle seyrediyor. Virüs vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisindeki ilk çoğalma döneminde, HIV enfeksiyonuna özgü olmayan ve değişken belirtiler gösteren akut enfeksiyona neden oluyor. 6-12 hafta içerisinde de HIV'e karşı antikorlar gelişiyor. Antikorlar, hastalığın teşhisi açısından önemli. Çünkü antikorlar gelişene kadar geçen sürede, kanda virüs bulunuyor ve hasta bulaştırıcı konumda oluyor. Kişide hiçbir belirti ve bulgunun olmadığı ortalama 8-10 yıl süren Asemptomatik dönemde ise bulgu bulunması bile kişi bulaştırıcı olmaya devam ediyor” diye konuştu.

 

HIV nasıl tedavi ediliyor?

Hastaların ilk kez doktora başvurmalarına neden olan belirtilerin erken semptomatik dönemde ortaya çıktığını söyleyen Dr. Jan Klod Kayuka, “Bu dönemde HIV enfeksiyonuna özgü testler yapılarak tedaviye başlanıyor. HIV enfeksiyonun son basamağı olan AIDS dönemde bağışıklık eksikliği iyice belirgin bir hale geldiğinden fırsatçı enfeksiyonlar veya bazı özel tür kanserler ortaya çıkabiliyor. Özellikle bu dönemde fırsatçı enfeksiyonların tanısı, tedavisi ve önleyici tedavi oldukça önemli. İleri evreye gelmiş hastalarda, tedaviye rağmen ortalama iki yıl içerisinde yeni bir AIDS göstergesi hastalığın ortaya çıkışı engellenemiyor. HIV enfeksiyonunda virüsü ortadan kaldıran bir tedavi henüz olmasa da virüsün çoğalmasını kontrol eden ilaçlar bulunuyor. Bu ilaçlar, hastalığın kesin tedavisini sağlamamakla birlikte virüsün vücutta çoğalmasını kontrol altına alarak bağışıklık sisteminin zayıflamasını önlüyor ve AIDS tablosunun ortaya çıkışını engelliyor” dedi.

 

HIV/AIDS enfeksiyonundan korunma yolları

Önlenebilir bir hastalık olan HIV için korunma önlemleri almanın tedaviden hem çok daha etkili hem de daha ucuz olduğunu belirten Dr. Jan Klod Kayuka, HIV/AIDS enfeksiyonundan cinsel yolla bulaştan korunma için şunları önerdi:

  • Güvensiz ve korunmasız cinsel temastan kaçınılmalı,
  • Tek eşli olunmalı,
  • Cinsel ilişki sırasında kondom kullanılmalı.

 

Kan yolu ile bulaştan korunmak için ise Dr. Kayuka, önerilerini şu şekilde sıraladı:

  • Taraması yapılmış HIV negative kan ve kan ürünleri kullanılmalı. (Kan ve kan ürünleri ile olan bulaşmaya karşı korunma amacıyla 1987 yılından beri ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test ediliyor. Organ ve doku nakilleri öncesinde gerekli testlerin yapılması HIV geçiş riskini en aza indiriyor),
  • Tek kullanımlık steril enjektör ve cerrahi malzemeler kullanılmalı,
  • Ortak enjektör kullanımından kaçınılmalı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Hamile Kalmak için Yaş Sınırlaması Ortadan Kalkıyor

İlerleyen yaşla birlikte kadınlardaki yumurtalık rezervi azalıyor. Yapılan araştırmalara göre dünya genelinde menopoz yaşı 51 iken, Türkiye’ de ise menopoz yaşı ortalama 46-48 yaş aralığında olduğu biliniyor. Günümüzde ise genetik alt yapının olumsuz etkileri, çevresel faktörler, birtakım hastalıklar ve bilinmeyen nedenlerin etkisiyle menopoza girme yaşı 25’li yaşlara kadar indi.

Üreme Tıbbı ve Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Recai Pabuçcuerken menopoz korkusu yaşayan ya da ileri yaşta anne olamayacağını düşünen kadınlarda yumurta dondurma işlemi ile gebelik elde edilebileceğini belirtti.

Pabuçcu, ‘’İlerleyen yaşla birlikte kadınlarda yumurta kalitesi azalıyor. Gebeliğin meydana gelmediği durumlarda tüp bebek tedavisi ya da ileri yaşta anne olmak isteyen ve rezervleri azalmış adaylara yumurta dondurma işlemi uyguluyoruz. Böylelikle kadınların istedikleri yaşta hamile kalmaları mümkün hale geliyor’’ dedi.

Kadınların 35 yaşından sonra yumurta kalitesi ve rezervleri azalıyor. Genetik ve çevresel koşullara bağlı olarak bazı kadınlarda ise bu durum erken menopoza sebep olabiliyor. Günümüzde ise erken menopoz yaşının oldukça düşmesi, kadınların doğal yollarla gebe kalmasının önüne geçiyor. Ancak kimi zaman düzenli adet gören kadınlarda da yumurtalık rezervlerinin iyi olmadığını belirten Prof. Dr. Recai Pabuçcu ‘’Yaklaşık 100 kadından biri 40 yaşına gelmeden yumurtalık yetmezliği ile karşılaşıyor. Yumurtalıklarda bulunan follikül sayısının azalması, genetik faktörler, ilaç kullanımı, geçirilmiş ameliyatlar ve kanser tedavisi gibi faktörler de düşük yumurtalık rezervine sebep oluyor. Kimi zaman erken menopoz korkusu yaşayan kadınlar da yumurta dondurma işlemine başvuruyor’’ dedi. 

‘’Hamilelik için Yaş Sınırlaması Ortadan Kalkıyor’’

Günümüzde anne olma yaşı her geçen gün artıyor. Kimi zaman genetik faktörlere ve hastalıklara bağlı olarak hamile kalamayan kadınlarda uygulanan tüp bebek ve yumurta dondurma işlemleri ise çocuk sahibi olmak isteyen adaylara umut ışığı oluyor. Bu işlem günümüzde kanser tedavisi öncesinde veya yumurta rezervinin düşük olduğu durumlarda yapılabiliyor. Bu kapsamda kendini anne olmaya hazır hisseden bir kadının dondurulmuş yumurta hücresi ile hamile kalabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Recai Pabuçcu, ‘’Dondurulmuş yumurta hücresi dondurulduğu yaşın özelliklerini taşır. Bu sebeple, yumurtaların dondurulduğu yaş ne kadar erken ise o kadar avantaj sağlanır. Böylece dünyaya gelen bebekte genetik olarak dondurulan yaş kadar sağlıklı olabilir. Bu süreç nasıl işler? 15-20 kadar süren ilaç tedavisi ile yumurtalıklar uyarılır ve sonrasında toplama işlemi yapılır. Toplanan yumurtalar hızlı dondurma işlemi ile dondurulur. Saklama süresi bir yıldır ancak hastanın isteğine göre beş yıla kadar da dondurma işlemi gerçekleştirebiliyor’’ dedi. 

‘’Başarı Oranı Her Geçen Gün Artıyor’’

Prof. Dr. Recai Pabuçcu sözlerine şöyle devam etti, ‘’44 yaşında dondurduğumuz yumurtadan 47 yaşında sağlıklı embriyo elde ettik. Tabi bunlar genetik olarak test edilip sağlıklı olduğuna kanaat getirilen embriyolar. Dolayısıyla yumurta rezervi az olan yani AMH serum düzeyi 1ng/ml’nin altında olan kadınlar yumurta dondurma hakkına sahip oluyorlar. Bu işlemde başarı oranımız ise her geçen gün artıyor’’ 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

1 kişi, 2 genetik hastalık taşıyıcısı olabiliyor!

Son yıllarda genetik alanındaki hızlı gelişmeler sayesinde, daha önce tanı konulamayan birçok hastalığa günümüzde kesin tanı konulabildiğini biliyor muydunuz? Hatta sadece tanı konulmakla da kalınmıyor, birçok kalıtsal hastalığın tedavi ve takibinde de genetik testler büyük fayda sağlıyor. Acıbadem Sağlık Grubu Tıbbi Genetik Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt, “Halihazırda hastalığın nedenini, yani genini bildiğimiz 7 binin üstünde tek gen hastalığı var. Bu hastalıkların toplam sayısı yüksek olmakla birlikte, hemen tüm genetik hastalıkları anne-baba adaylarına yaptığımız testlerle tespit edebilmekteyiz” diyor. Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt, anne-baba olmadan önce yaptırılmasında büyük fayda olan genetik testlerle ilgili bilgiler verdi, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Günümüzde baş döndürücü hızla büyüyen bir tıp alanı olan tıbbi genetik, ülkemizde de son yıllarda çok büyük ilerleme kaydetti. Her geçen yıl çok büyük gelişmelerin sağlandığı tıbbi genetik, gerek hastalara gerekse hekimlere hastalıkların tanı, tedavi ve takibinde çok daha hassas bir şekilde yol gösterebiliyor. Acıbadem Sağlık Grubu Tıbbi Genetik Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt “Genetik testler günümüzde birçok hastalığın tanı, tedavi ve takibinde kullanılmaktadır. Genetik alanındaki gelişmeler sayesinde daha önce tanı konulamayan birçok hastalığa kolaylıkla tanı konulabilmektedir. Örneğin; gebelik esnasında ultrasonla tespit edilen anormal bulgular ya da tarama testlerindeki artmış risk, bebeklik ve çocukluk döneminde büyüme-gelişme geriliği, bilişsel (zeka) gerilik, havale geçirme, sık hasta olma, otizm bulguları, ailede herhangi bir bireyde erken yaşta kanser ya da birden çok kişide kanser öyküsü, kas hastalıkları, metabolik hastalıklar gibi birçok farklı hastalığın genetik bir nedene bağlı olup olmadığı anlaşılabilmektedir. Nedeni tespit edildiğinde o hastalığa özgü tedavi verilebilmekte, bu hastalığın sonraki gebeliklerde tekrarlanması da engellenebilmektedir” diyor.

Sonraki kuşaklara geçişi engelliyor!

Özellikle evlilik ya da hamilelik öncesi genetik test yaptırmakta büyük fayda olduğunu, evlilik ya da hamilelik öncesinde mümkün olmazsa, hamilelik esnasında bazı hastalıkların mutlaka taranması gerektiğini vurgulayan Tıbbi Genetik Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt şöyle konuşuyor: “Bilinen bir genetik hastalığın, ailenin çocuklarına geçmemesi gebelik öncesi garanti altına alınabilmektedir. Gebelik esnasında başvuran çiftler için prenatal (gebelik esnasında) genetik test yapılarak bebeğin etkilenip etkilenmediği de tespit edilebilmektedir. Son yapılan bilimsel çalışmalarda; hemen herkesin en az 2 genetik hastalık için taşıyıcı olduğu ortaya konulduğu için akraba olsun ya da olmasın, her çiftin mümkünse gebelik planlamadan ya da en geç gebelik esnasında mutlaka bir Tıbbi Genetik uzmanına danışması oldukça önemlidir.”

Anne baba adayları dikkat!

Genetik testler, nedeni bilinen bir genetik hastalığı ya da taşıyıcılıkları tespit etmek için Sağlık Bakanlığı’nca ruhsatlı Genetik Değerlendirme Merkezleri’nde yapılan tanı ve tarama testlerini kapsıyor. Özellikle ülkemizde çok sık görülen genetik hastalıklardan Talasemi (Ailevi Akdeniz Anemisi), Kistik Fibrozis, SMA (Spinal Muskuler Atrofi), zeka ve öğrenme güçlüğünün yaşandığı Frajil X, kas hastalığı olan Duchenne Müsküler Distrofi, gelişme geriliği, nörolojik problemler ve kas gücü azalmasına yol açan Biotinidaz eksikliği ve Fenilketonüri gibi hastalıklar başta olmak üzere, sık görülen hastalıkların mutlaka taramasının yapılması gerekiyor. Bu hastalıkların gebelik öncesi genetik taraması yapıldığında ve herhangi bir kalıtsal genetik hastalık tespit edildiğinde, kolaylıkla sonraki kuşaklara geçmesinin engellenebildiğini belirten Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt “Genetik testler, DNA üzerindeki genlerimizde hastalıklara ya da bir hastalık için taşıyıcı olmamıza yol açan zararlı mutasyonları bulmamıza olanak vermektedir. Farklı genetik testlerle bir ya da binlerce gen aynı anda test edilerek bir kişide var olabilecek hemen tüm taşıyıcılıklar test edilebilir. Bir çifte hangi testlerin yapılacağı genetik danışma sırasında alınan bilgilere göre önerilmektedir” diyor.

Basit bir kan örneği ile kesin tanı mümkün olabiliyor!

Genetik testlerin genellikle birçok diğer test gibi koldan alınan basit bir kan örneği ile yapılabildiğini belirten Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt sözlerine şöyle devam ediyor: “Ayrıca genetik check-up olarak kısaltabileceğimiz bireye özgü çok kapsamlı testler ile hastalıklar oluşmadan önce önlem alınarak bu hastalıklar engellenebilmekte ya da çok erken safhada yakalanarak çok daha kolay tedavi edilebilmektedir. Genetik testlerin her birinin doğruluk oranı kendi içinde değişebilmekle birlikte, tecrübeli bir merkezde yapılması durumunda artık yüzde 100’e varan doğrulukla tanı konulabilmektedir. Tanısal genetik testler bir hastalıkla ilgili mutasyonun olup olmadığını net olarak söyleyebilmektedir.”

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Engelsiz sanat topluluğu konser verecek

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin Engelsiz Sanat Topluluğu korosu 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle Çayırova Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezinde konser verecek. Ücretsiz olacak konser halkımızın katılımına açık olarak düzenlenecek.

 

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi özel gereksinimli vatandaşlarımıza yönelik eğitim, istihdam, sporla rehabilitasyon hizmetleri, sosyal ve kültürel etkinlikler faaliyetlerinde örnek ve öncü olmaya devam ediyor. Bu kapsamda 11 engelli koristten oluşan Engelsiz Sanat Topluluğu Türk Halk Müziği Korosu, Türk Halk Müziğinin unutulmaz eserlerini icra etmeye hazırlanıyor. Bu kapsamda 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde Çayırova Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezinde bir konser verilecek. 

 

11 KORİSTTEN SOLO TÜRKÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne özel gerçekleştirilen konserde izleyenlerin beğenisini toplayan 11 kişilik korist solo eserler seslendirecek. Koro şefi Zeki Aytekin’in yöneteceği konser 3 bölümden oluşacak. Çayırova’da Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezinde gerçekleşecek Engelsiz Sanat Topluluğu Türk Halk Müziği Korosu ücretsiz olacak.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Ahmet Aslan solo konseri 2 Aralık’ta Trump Sahne’de

Batı enstrümanlarını Anadolu müziği ile harmanlayan Ahmet Aslan2 Aralık Perşembe saat 20:30’da Trump Sahne’de müzikseverlerle buluşuyor.

Türk halk müziğinin özgün ismi; gitar, bağlama ve kendi tasarladığı La-Tar adında, klasik gitar ve bağlamanın karışımı olarak tanımlanabilecek enstrümanıyla, beğenilen türkü ve özgün müzik eserlerini hayranları için seslendirecek.

 

Ahmet Aslan, Anadolu’nun birçok yöresinden seslendirdiği türkülerle sevenlerine keyifli bir akşam yaşatacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Kore-Türkiye kardeşliği İzmir Saat Kulesinde hayat bulacak!

Kore Kültür Merkezinin 10. yılına özel olarak hazırlanan ve Kore-Türkiye kardeşlik hikayesinin anlatıldığı video mapping gösterisi İzmir’deki etkinlik ile son bulacak. 

 

İki ülkenin yol arkadaşlığını anlatan ihtişamlı gösteri, 3 Aralık’ta İzmir Saat Kulesinde olacak. Gösteriyi izlemeye gelenler arasından #lovekkmlovemirae etiketiyle paylaşım yapan 5 şanslı kişiye dünyaca ünlü K-Pop grubu MIRAE’nin imzalı albümü hediye edilecek.

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Özel insanlar hünerlerini sergileyecek

3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla Nevşehir Belediyesi Özel İnsanlar Eğitim Merkezi tarafından hazırlanan müzik şöleni Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Nevşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürlüğü bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Özel İnsanlar Eğitim Merkezi, 3 Aralık Dünya Günü için bir kutlama programı düzenledi.

3 Aralık Cuma akşamı Nevşehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan program saat 19.00’da başlayacak.

Programda; merkezde eğitimlerini sürdüren 18 yaş üstü zihinsel engellilerden oluşan müzik korosu ile birlikte halk oyunları gösterileri ve şiir dinletisi yer alacak

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

İZSU’nun 3 milyar 800 milyon liralık 2022 bütçesi kabul edildi

İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü’nün 2022 yılı bütçesi oyçokluğuyla kabul edildi. Yüzde 47’si yatırımlara ayrılan 3 milyar 800 milyon liralık bütçesinin oylandığı genel kurulda konuşan Başkan Tunç Soyer, “İzmir’in musluklarından akan suyla ilgili değerleri Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlüğü tespit ediyor. Bu tespitler sonucunda şöyle bir realite var; 11 metropol ilçenin tamamında yüzde 100, 19 ilçesinde yüzde 95 mertebesinde su içilebilir değerlerinde. İzmir bununla da iftihar edebilir. Milletimize içilebilir su veriyoruz” dedi.

Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) yapılan İZSU Genel Kurulu’nu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yönetti. Toplantıda İZSU Genel Müdürlüğü 2022 Mali Yılı Performans Programı ile 2022 Mali Yılı Bütçe Taslağı masaya yatırıldı. Sunum sonrasında kürsüye gelen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Sözcüsü Nilay Kökkılınç, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “Başka bir su yönetimi mümkün” vizyonuna değinerek “İzmir’e en iyi şekilde hizmet etmek adına planlanmış olan tüm çalışmaların kararlılıkla yürütüldüğünü görüyoruz” dedi. İZSU’nun iyi bir sınav verdiğini aktaran Kökkılınç, kurumun yeni bütçesinde yüzde 47’lik payın yatırımlara ayrıldığını vurguladı.

Kemalpaşa tarihinin en büyük yatırımları
Oturumda söz alan Kemalpaşa Belediye Başkanı Rıdvan Karakayalı da, “İZSU ekibine Kemalpaşa’ya yaptıkları yatırımlardan dolayı teşekkür ediyorum. Gerçekten İZSU, Kemalpaşa’ya tarihinin en büyük yatırımını yapıyor. Foseptiklerin yüz yıllardan beri dereye aktığı bir ilçeden bahsediyoruz. Şu an çalışmalar çok hızlı devam ediyor” dedi. Pandemi sonrasında ilçesine ilginin daha çok arttığını ifade eden Belediye Başkanı Karakayalı, “Büyükşehir Belediyemiz bunu gördükten sonra altyapı yatırımları arttırıldı” ifadelerini kullandı. Tarımsal üretimin de sürdürüldüğü Kemalpaşa’ya dev yatırımların geldiğini vurgulayan Karakayalı, “İZSU, ilçemize 120 milyon liralık yatırım yaptı” diye konuştu ve yağmur suyu ve kanalizasyon altyapı suyu ile içme suyu çalışmalarının tüm hızıyla yürütüldüğünü aktardı.

Çeşme’ye devletimizin en büyük hamlesi İZSU’dan geldi
Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran ise, “2019 yılından bugüne İZSU Çeşme’de devletimizin yaptığı en büyük yatırım hamlesini yaptı. 255 milyon liraya yaklaşan bu yatırım birçok konuyu kapsıyor. Ama en önemlisi İZSU yönetiminin Çeşme Belediyesi ile koordineli olarak çalışması ve her aradığımızda karşımızda bu yönetimi bulmamızdı. İçme suyumuzun önemini bu pandemi döneminde tüm dünya gördü. Çeşme’mizin eskimiş olan altyapısındaki kaçaklar hepimizin malumuyken bu sene yapılan yatırımlarla kayıp kaçak kısmımız çok büyük bir oranda giderildi. Dere yataklarımızda ciddi iyileştirmeler yapıldı” diye konuştu.
Ödemiş Belediye Başkanı Mehmet Eriş de, merkezi hükümetin prosedürüne takılan bazı proje ve yatırımlardan örnekler verdi. İZSU çalışmalarını hatırlatan Başkan Eriş, “Bölgeme, ilçeme destekleri için teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Dünyanın her yerinde bu böyle
Meclisteki muhalefetin eleştirilerine toplu olarak cevap veren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Dünyanın her yerinde bu böyle, iktidar çok iyi iş yaptığını söyleyecek muhalefet de yeterli görmeyecek. Aslına bakarsanız bu siyasetin doğasında var. Biz içinde bulunduğumuz durumdan gayri memnun olduğumuz için, daha iyisini nasıl yaparız diye kafa yorduğumuz için sürekli evrimimiz devam ediyor ve daha iyiye, güzele doğru bir yolculuk içindeyiz” dedi.

Gördes’te imalat hatası var yok demek gözünü kapatmak demek
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, zaman zaman Gördes Barajı üzerinden yaşanan tartışmalara açıklık getirdi. Barajın su seviyesindeki düşüklüğün kuraklıkla değil, barajdaki yapısal sorunlardan kaynaklandığını ifade eden Başkan Soyer “Şu andaki rakamlar önümde. İzmir’in barajlarının doluluk seviyesi ortalama yüzde 40, 45, 50 bandında. Tüm barajlar öyle. Sadece Gördes’te yüzde 1 küsurat. Neredeyse bitmiş, kurumuş durumda. Emin olun ki imalat hatası var. Bunu yok saymayın. Tünellerinde de var hata. Dibinde su tutmadığı için 4 kere tadilata alındı. Ne yazık ki var böyle bir hata. Yok demek hakikaten gözünü kapatmak demek. Bu doğru değil. Madem öyle niye yatırımlara devam ettiniz diye soruldu. Koskoca Kavaklıdere arıtma tesisini yapmışız, güvenmişiz devlete. Nasıl vazgeçeceğiz? Ama rakamlar çok net. Yapıldığı günden bu yana 659 milyon metreküp su almayı beklerken geçen sürede toplam 190 milyon metreküp su alabilmişiz. 3 yıl boyunca hiç almamışız. Biz DSİ ile beraber çalışmak zorundayız. Bizim bürokratlarımızın DSİ bürokratlarıyla ilişkileri gayet düzgün, iyi anlaşıyorlar. Siyaseten de bizim bu iş birliğine destek olmamız lazım. Sadece CHP değil AK Partililerin de aynı şekilde DSİ bürokratlarına bunu empoze etmesi, telkinde bulunması lazım” diye konuştu.  

Körfezde dip temizliği bakanlığın işi değil mi?
Körfez temizliği konusunda açıklama yapan Başkan Soyer, “Körfezde dip temizliği bakanlığın işi değil mi? Bakanlığın bununla ilgili birimi var. Deniz Dip Tarama Başmühendisliği var. Ama en son 2018’de Mayıs’ta bir dip tarama yapmışlar. O da topuk açmak için yani gemiler girsin diye. Temizlikle ilgili bir çalışma değil. Körfez dip temizlik başmühendisliğinin bizim körfezde yapacağımız çalışmaya destek vermesini AK Partili arkadaşlardan rica ediyorum. Mutlaka iş birliği yapmalılar. Birlikte yapmamız lazım. Bakanlık bu memleketin dışında değil ki, bizim bakanlığımız. O zaman bize destek vermeleri lazım. Bizim önceliği sirkülasyon kanalı açılmasına değil de derelerin, yağmur suyu atık su kanalının ayrıştırılmasına vermemizin bir sebebi var. Önce kirliliği durdurmamız lazım. Bu sirkülasyon kanalını hiç yapmayacağımız anlamına gelmiyor. Önce yağmur suyu ve pis su kanallarını ayrıştırıyoruz. Bu çok zor bir iş. Sözcüklerle ifade etmek kolay geliyor ama ben Buca’daki çalışmayı izledim. Akıl alacak bir şey değil. Bütün trafiği alt üst ediyorsunuz, mevcut yolları kaldırıyorsunuz. On yıllardır var olan bir şeyi bozuyorsunuz tekrar yeni bir şey yapıyorsunuz. O kilometreler kolay ifade ediliyor ama 100 metresi bile büyük mesele. Büyük cesaret, büyük fedakarlık istiyor ve çok büyük çalışma istiyor. 2 ay boyunca 24 saat çalışıldı. Kolay bir iş değil. Ama bizim de bu şehre borcumuz. Körfezin başka türlü temizlenmeyeceğini bildiğimiz için bunu yapmak mecburiyetindeyiz” dedi.  

İyi ki gitmişiz, 60 tane suç duyurusunda bulunduk
Gediz Nehri’nin kirliliği için bölgeye yapılan tura dair gelen eleştirilere cevap veren Soyer, şunları söyledi: “Gediz’e İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gitmedim ki, Ege Belediyeler Birliği Başkanı olarak gittim. Ege Belediyeler Birliği Başkanı olarak bu benim sorumluluğum. Ege Belediyeler Birliği Kütahya’nın da, Uşak’ın da, Manisa’nın da üye olduğu bir birlik. Bizim asıl şunu sorgulamamız gerekmez mi? On yıllardır Gediz zehir akıtıyor. Körfeze şu kadar geliyor, bu kadar gelmiyor, dışarı gidiyor, ne fark eder! Bizim bereketli topraklarımız zehirleniyor kardeşim. Tamam teşekkür beklemiyorum ama hiç olmazsa bunun anlaşılmasını beklerim. Biz niye yaptık bunu? On yıllardır kimse elini taşın altına sokmamış, kimse bu kirlilikle, zehirlenmeyle mücadele etme ihtiyacı duymamız. Bir arıtma tesisine suyu akıtıyorsun diye 200 bin TL ceza kesilmiş, devam ediyor. On yıllardır devam ediyor. Kuraklık var, iklim krizi var, yanlış tarım ürün deseni var, vahşi sulama var, yetmiyor bir de zehirliyoruz. Buna kim karşı çıkacak? Gerekenler çıkmamış. Ne yapalım? Seyirci mi kalalım? İyi ki gitmişiz. 60 tane suç duyurusunda bulunduk. Takip edeceğiz. Ege Belediyeler Birliği olarak acil bir noktada arıtma tesisi yapma ihtimalimiz de var. Bu vatan hepimizin.”

İZSU hakikaten canla başla çalışıyor
“İZSU hakikaten canla başla çalışıyor. Burada bulunan bütün arkadaşlarımın ellerine, emeklerine sağlık, her biriyle iftihar ediyoruz. Meclis üyelerimizin hepsine çok teşekkür ediyorum, hepsinin kafa yorduğuna şahitlik ediyoruz” sözleriyle konuşmasını sürdüren Başkan Soyer, “İzmir’de müsilaj (deniz salyası) neden olmadı? Marmara’ya arıttığı atık suyu akıtan 7 ilimiz var. Bu 7 ilin arıtma tesislerinin yüzde 51’i doğal ve biyolojik arıtma, yüzde 48’i ızgara ve kum arıtması. Sadece İzmir’de 68 arıtmanın yüzde 97’si ileri biyolojik arıtma. Bu ne demek? Azot ve fosforu bırakmıyor. Izgara ve kumla arıtılan su ne yazık ki azot ve fosforu arıtmıyor. İzmir’in Marmara’dan farkı ileri biyolojik arıtma tesislerine sahip olmasıdır. Bununla da hepimiz ayrı ayrı iftihar edebiliriz. Bu çok kıymetli bir iş!” dedi.

İzmir bununla da iftihar edebilir
İzmir’in suyunun temizliği üzerinden zaman zaman algı yaratılmaya çalışıldığını belirten Soyer, “İzmir’in musluklarından akan suyla ilgili değerleri Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlüğü tespit ediyor. Bu tespitler sonucunda şöyle bir realite var; 11 metropol ilçenin tamamında yüzde 100, 19 ilçesinde yüzde 95 mertebesinde su içilebilir değerlerinde. İzmir bununla da iftihar edebilir. Milletimize içilebilir su veriyoruz” ifadelerini kullandı.

Konuşmalarının ardından onaylanan bütçe kapsamında 3 milyar 800 milyon liranın 1 milyar 789 milyonluk payı yatırımlara ayrıldı. Böylece Toplantıda İZSU Genel Müdürlüğü 2022 Mali Yılı Performans Programı ile 2022, 2023, 2024 yıllarını da içeren Mali Yılı Bütçe Taslağı oy çokluğuyla kabul edildi.

Bütçenin detaylarında neler var?
İZSU Genel Müdürlüğü, önümüzdeki yıl tarihinin en büyük yatırımlarını hayata geçirmeyi hedefliyor. Yağmur suyu ayrıştırma hatları ile Körfez’i yeniden eski günlerine döndürecek projeleri başlatan, kentin atık su arıtma kapasitesini artıran ve arıtma kalitesini geliştiren tesislerin temelini atan, 30 ilçede kesintisiz ve sağlıklı içme suyu için çalışma yürüten İZSU, 3 milyar 800 milyon liralık 2022 yılı bütçesinin 1 milyar 789 milyon liralık bölümünü yatırımlara ayırdı.

Tarifelere yeni düzenleme
İZSU Genel Müdürlüğü özellikle son dönemde ciddi artış gösteren enerji maliyetleri başta olmak üzere yükselen giderleri karşılayabilmek için su tarifelerinde düzenlemeye gitti. Ayrıca iklim krizi nedeniyle azalan su kaynaklarını korumak ve su tasarrufunu teşvik etmek için daha önce 0-13 metreküp arası tüketimler için uygulanan 1. kademe tarife 0-10 metreküp olarak düzenlendi. 1 Ocak 2022’den itibaren geçerli olacak yeni tarifeye göre konutlarda kullanılan suyun birinci kademesine yüzde 18, ikinci kademesine yüzde 30 fiyat artışı uygulanacak.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Salgın gelişmekte olan ülkeleri orta ve uzun vadede daha çok etkileyecek

  • Euler Hermes’in yayınladığı “orta gelir tuzağı” raporuna göre, orta ve uzun vadede, salgının olumsuz etkileri gelişmekte olan ülkeleri daha çok etkileyebilir.
  • Kriz öncesi ve kriz sonrası uzun vadeli ekonomik büyüme tahminlerine göre, sadece Türkiye ve Rusya risklerini iyi yönetirse orta gelir statüsünden yüksek gelir statüsüne beklenenden erken geçiş yapabilecek.
  • Covid-19 nedeniyle yüksek gelir seviyesine geçişi yüksek ihtimalle gecikecek ülkeler arasında ise Macaristan, Letonya ve Romanya bulunuyor. Üst kümeye atlaması gecikecek hatta belki gerçekleşmeyecek ülkeler ise Kazakistan, Panama ve Seyşeller.

Dünyanın önde gelen alacak sigortası şirketi Euler Hermes, Covid-19 sonrası ülkeler arası gelir eşitsizliğine ilişkin “orta gelir tuzağı” raporunu yayınladı. Rapora göre, orta ve uzun vadede, salgının olumsuz etkilerinin gelişmekte olan ülkeleri daha çok etkilemesi bekleniyor. Covid-19 öncesi ve Covid-19 sonrası uzun vadeli ekonomik büyüme tahminlerine göre altı ülkenin üst gelir seviyesine yükselişi gerilerken, Türkiye’nin de dahil olduğu iki ülkenin ise yüksek gelir kümesine yükselişi hız kazanıyor.

Rusya ve Türkiye yüksek gelir seviyesine çıkabilir

Krize yönelik sağlanan mali teşviklerin 2020 yılında büyümede ilk etapta ortaya çıkan yavaşlamayı fazlasıyla telafi etmesi ve böylece ileriye dönük baz etkisi yaratması sınıf atlamada Türkiye ve Rusya’yı diğer ülkelerden pozitif ayrıştırıyor. Ancak Euler Hermes ekonomistleri, her iki ülkenin de uzun vadeli görünümünün aşağı yönlü risk içerdiğini vurgulayarak, bu olasılığa ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini belirtiyor. Rusya emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı savunmasız konumda bulunurken, Türkiye için ise kısa ve orta vadede; ödemeler dengesi, kur ve para politikasına ilişkin endişeler devam ediyor. 

Altı ülkenin üst gelir seviyesine yükselişi geriliyor

Covid-19 nedeniyle yüksek gelir seviyesine geçişi yüksek ihtimalle gecikecek ülkeler arasında Macaristan, Letonya ve Romanya bulunuyor. Gecikmeli olsa da bu ülkelerin 2029 yılına kadar yüksek gelir seviyesine başarılı bir şekilde geçiş yapacağı tahmin ediliyor. Aslında hali hazırda Macaristan, Letonya ve Romanya, 2019 yılına kadar kişi başına düşen gelirde büyük ölçüde iyileşme kaydetmiş ve orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçişe yaklaşmıştı. Covid-19 sadece bu ülkeler için üst kümeye yükselmeyi birkaç yıl ertelemiş oldu.

Üst kümeye atlaması gecikecek hatta belki gerçekleşmeyecek ülkeler ise Kazakistan, Panama ve Seyşeller. Kazakistan yüksek gelir kümesine çıkabilir ancak bunun 2029 yılı sonlarında olması bekleniyor. Covid-19'un turizm üzerindeki etkisinin ise Seyşeller ve Panama’nın uzun vadeli gelişimine ket vurabileceği öngörülüyor. Dolayısıyla bu üç ülke, Covid-19 krizi tarafından orta gelir tuzağına itilme riski en yüksek ülkeler.  

Covid-19 refah uçurumunu derinleştirecek mi?

Raporda, birçok gelişmekte olan ülkenin Covid-19 krizinin etkisini azaltmaya yönelik politikalar için manevra alanının az ve aşılara erişiminin daha yavaş olduğu belirtiliyor. Daha zengin ülkeler için ise nüfusun 2021 yılında veya 2022 yılının başlarında büyük ölçüde sürü bağışıklığı kazanması ve sosyal etkileşimin büyük ölçüde normale dönmesi bekleniyor. Dünyanın birçok ülkesi ise hâlâ bu dönüm noktasından çok uzakta. Buna ek olarak hızla artan kamu borçları eylem kapasitesini iyice azaltıyor, bu da yoksul ülkeler üzerinde orantısız bir yük yaratıyor. 

Raporda ayrıca, Covid-19’un, gelişmekte olan ülkelerin çoğu için olumsuz olabilecek, uzun vadeli yapısal eğilimleri hızlandırmış olabileceğinin altı çiziliyor. Uzun vadeli bir diğer eğilim olan yeşil dönüşüm ise, küresel ekonominin karbon duyarlılığının artmasına ve özellikle daha zengin ülkelerde bir yatırım patlamasına yol açacak. Yeşil dönüşüm birçok gelişmekte olan ülkenin ekonomik modellerini etkileyecek. Eski iş modeli olan, dünyaya ucuz tüketim malları üretmek ve nakletmek artık norm olmayacak. Yüksek gelir statüsüne giden yol, gelişmekte olan ülkeler için daha uzun ve zor hale gelebilir. 

Sınıf atlamada alacak sigortasının önemi büyük   

Euler Hermes CEO’su Ahmet Ali Bugay, rapor ile ilgili olarak şu değerlendirmede bulundu: “Başarılı bir şekilde yüksek gelir düzeyine geçiş yapan birçok ülke güçlü bir alacak sigortası piyasasına sahip ve bu bir tesadüf değil: Alacak sigortası, krizlerle baş ederken hayati olan esneklik kapasitesine önemli ölçüde katkıda bulunuyor ve böylece görece yoksul olan ülkelerin de orta gelir tuzağından kaçınmasını kolaylaştırıyor. Birçok araştırma, alacak sigortasının daha yaygın olmasının; hızlı iyileşme ve uzun vadeli olumsuz etkileri sınırlamada önemli bir yeri olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda gelişmiş sigorta piyasaları, farklı kanallar aracılığıyla toplumsal dayanıklılığa önemli ölçüde katkıda bulunuyor ve böylece daha yoksul ülkelerin orta gelir tuzağından kurtulmasını kolaylaştırıyor.”

 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı