Aylık arşivler: Mart 2023

Prof. Dr. Yeşil Çeliktaş ve ekibi çip üstü meme kanseri modeli geliştirdi

Ege Üniversitesi (EÜ), nitelikli akademik faaliyetleriyle hem bilim dünyasına hem de insanlığa katkı sunmaya devam ediyor. EÜ Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Özlem Yeşil Çeliktaş tarafından yürütülen “Yeni Terapötiklerin Test Edilmesi İçin 3B Biyomimetik Meme Kanseri İnvazyon Modeli” başlıklı proje Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Uluslararası İşbirliği Projeleri Araştırma Destek Grubu (UPAG) Polonya Ulusal Araştırma ve Geliştirme Merkezi (NCBR) tarafından desteklendi. Projede geliştirilen çip üstü meme kanseri modeliyle meme kanserinin yayılım gösterme sürecindeki farklı aşamaları en iyi şekilde taklit edilirken, hayvan denemelerinin de azaltılması hedeflendi.

         Ege Üniversitesinin sağlık alanında Türkiye’nin referans merkezi olduğuna dikkat çeken Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “Üniversitemiz, diğer birçok alanda olduğu gibi sağlık hizmetleri alanında da ülkemizin referans merkezlerinden birisi. Egeli akademisyenlerimiz tarafından geliştirilen projelerle, sağlıkta alternatif birçok tanı ve tedavi yönetimi ortaya koyarak, yeni başarılara imza atmaya devam ediyoruz. Bu kapsamda Biyomühendislik Bölümü öğretim üyemiz Prof. Dr. Özlem Yeşil Çeliktaş tarafından yürütülen projeyle çip üstü meme kanseri modeli üretildi. Çip üstü meme kanseri modeli, potansiyel tedavi edicilerin etkinliğinin değerlendirilmesi için güçlü bir klinik öncesi uygulama alanı aracı niteliğinde olacak. Başarısı dolayısıyla Prof. Dr. Yeşil Çeliktaş hocamızı ve ekibini tebrik ediyorum” diye konuştu.

         “Meme kanseri mekanizmaları en iyi şekilde anlaşılmalı”

         Meme kanseri ve araştırma süreçleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Özlem Yeşil Çeliktaş, “Meme kanseri, dünya çapında kadınlar arasında en sık görülen kanser olmakla birlikte, ne yazık ki en çok ölüme sebep olan kanserlerden de birisi. Pek çok farklı tipe sahip olan meme kanseri mekanizmaları en iyi şekilde anlaşılmalı. Çünkü elde edilecek sonuç, kansere karşı geliştirilecek olan tedaviyi de belirleyici nitelikte. Meme kanserinin karmaşık mekanizmalarının anlaşılması için araştırmanın in vivo koşullarda, yani bütün bir organizmanın üzerinde yapılması gerekir. Normal mekanik, fiziksel ve biyokimyasal işlevlerde ortaya çıkan bozuklukların en doğru şekilde taklit edilmesi ancak hücre bazlı sistemlerle mümkün olur. Sıklıkla kullanılan 2 boyutlu hücre kültürleri hücrelerarası ve hücre-matriks etkileşimleri gibi in vivo koşulları taklit etmekte yetersiz kaldığı için son zamanlarda 3 boyutlu hücre kültürleri ilgi odağı oluyor” dedi.

Prof. Dr. Yeşil Çeliktaş, “Kanser biyolojisinin anlaşılması ve ilaç geliştirmeye yönelik çalışmalarda hücre kültürü çalışmalarını takiben gerçekleştirilen hayvan denemelerinin yerini in vivo’ya alternatif sistemler aldı. Bu gelişmede benzerlik, maliyet, zaman, etkinlik, güvenlik ve etik prensipler gibi birçok faktör etkili oldu. 2021 tarihli ‘FDA Modernizasyon Yasası (HR 2565)’ da meme kanserine karşı geliştirilecek bir ilacın etkinliğini ve güvenliğini belirlemede hayvan denemelerine alternatif olarak çip üstü organ sistemleri ve mikrofizyolojik sistemler yenilikçi bir yaklaşım sundu. Biz de Modernizasyon Yasası ile ilişkili olarak ürettiğimiz projemiz kapsamında çip üstü meme kanseri modeli geliştirdik. Bu model sayesinde meme kanserinin invazyon, intravazasyon gibi farklı yayılım gösterme aşamalarının en iyi şekilde taklit edilmesini sağladık. Böylelikle hayvan denemelerini de mümkün olduğunca azaltmayı amaçladık. Ayrıca geliştirdiğimiz çip üstü meme kanseri modeli, potansiyel tedavi edicilerin etkinliğinin ve güvenliğinin değerlendirilmesi için güçlü bir klinik öncesi uygulama alanı aracı niteliği taşıyor” diye konuştu.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

24 saatte kanser tanısı

Patoloji bölümünde, özellikle de moleküler patoloji alanındaki gelişmeler tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bilim insanlarının pratiğini değiştiriyor. Yeni gelişmeler sayesinde patoloji sonucunu artık haftalarca beklemeye gerek kalmadığını, normal koşullar içinde 24 saatte kansere tanı konabildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, buna ek olarak elektif koşullarda ise özel teknikler kullanılarak 15-30 dakika içinde yine kansere tanı konulabildiğini belirtiyor: “Kanserle ilgili olarak önemli gelişmelerden biri de ‘Next Generation Sequencing’ yani NGS. Yöntem, ‘yeni nesil dizileme’ olarak dilimize yerleşti. Bu yöntem sayesinde tümöre ait örneklerden yüzlerce geni aynı anda inceleyebiliyor, tanı koymanın yanı sıra hastada hangi tedavinin veya ilacın işe yarayacağını ya da etkili olmayacağını da tespit edebiliyoruz. Bu sayede vakit kaybetmeden de uygun tedaviye başlanması mümkün oluyor” şeklinde konuştu.

 

Tıptaki uygulamaların çok hızlı değiştiğini ve geliştiğini anlatan Anadolu Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, “Mesela eskiden bir organa girip iğneyle biyopsi almak çok kolay ve sıklıkla uygulanan bir yöntem değildi. Genellikle tanısal örneklemeler, yani biyopsi uygulamaları genel anestezi altında yapılırdı. Artık öyle değil; teknoloji gelişti. İğneyle vücudun her tarafına ulaşıp anormal dokulardan biyopsi almak mümkün. Tabii bu yöntem her zaman başarıya ulaşmayabiliyor. Bazı durumlarda yeterince tümör hücresine ulaşamayabiliyoruz. Bu durumda da likit biyopsi yöntemleriyle kandan ya da vücut boşluklarındaki sıvılar içinden tümöre ait hücre ürünlerini toplayabiliyoruz. Her iki durumda da tümöre ait örneklerden NGS tekniği ile yüzlerce gen hedefini inceleyecek teknolojileri kullanabiliyoruz. NGS sayesinde tek bir hücre, DNA veya RNA’dan çok sayıda kopyalar oluşturabiliyor ve o kopyaların her birini birçok gen analizi için kullanabiliyoruz. Yani burada tümöre ait küçücük bir DNA miktarını yüzbinlerce, binlerce kez çoğaltabiliyoruz” diye konuştu.

 

NGS yöntemi ile tümöre ait genetik materyal çoğaltılarak analiz ediliyor

NGS’in en önemli avantajının, elde çok az tümör dokusu olduğunda tümöre ait genetik materyalin, yani DNA ve RNA içeriğinin bu yöntemle çoğaltılabilmesi olduğunun altını çizen Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, “Eskiden hastadan çok genli analizler için yeterince büyük bir tümör örneği alınması gerekiyordu. Ancak NGS teknolojisi, çok az tümör örneğinden bile çok sayıda gen analizi yapmamıza olanak sağlayabiliyor. Aynı anda insandaki 46 kromozomun her bir noktasını ayrı ayrı analiz edebiliyoruz. Bu yöntemin, ihtiyaç duyulduğunda tanısal amaçla kullanımı da büyük avantaj çünkü bazı genetik değişiklikler bir tümörün imzası niteliğinde. Bütün bu yenilikler de kanserle savaşta çok büyük bir avantaj” dedi.

Tedaviyi şekillendirmeye yardımcı oluyor

NGS’in tanısal amaçla kullanılabildiğini ancak asıl tedaviyi şekillendirmek için hekimlere yol göstermesi açısından önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, “Belli genetik değişiklikleri saptayarak hastaya hangi ilaçların etki edeceğini ya da etki etmeyeceğini tespit edebiliyoruz. Yüzlerce gene etki eden ilaçlar var. ‘Akıllı ilaçlar’ diye bilinen ilaçların hedef tümör hücresinde etki oluşturması için gereken genetik değişiklik bu tümörde var mı diye bakıyoruz. Küçük bir tümör dokusundan bütün bu analizleri yapabiliyoruz. Bu, önemli bir avantaj” diye konuştu.

Akciğer, bağırsak ve yumuşak doku kanserlerinde uygulanıyor

Her tümörün NGS ile incelenebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, “Hem DNA hem RNA analizleri yapılabilir. Hedefe yönelik, yani çevre dokulara zarar vermeden direkt olarak tümörü yok etmeye yönelik geliştirilmiş ilaçlar var. İlaçların etki edeceği, tümörlerin üzerindeki bu hedefleri belirlemek için de NGS kullanılabilir. Hedefi belirlerseniz, o hedefe yönelik akıllı ilaç kullanabilir, tümörü yok edebilirsiniz. Örneğin akciğer kanseri, bağırsak kanseri ve yumuşak doku kanserlerinde (Sarkom) çok fazla hedef var. Bu hedefleri tespit edip tedavide o hedeflere yönelik ilaç kullanılabilir. Pankreas kanserinde daha az hedef var. Burada daha az kullanıyoruz NGS yöntemini. Bütün standart tedavi yollarının tükenmiş olduğu, hastalığın ilerlediği durumlarda ise, acaba bu hastalar için başka tedavi hedefinin olup olmadığını araştırmak için de kullanıyoruz” dedi.

Türkiye’de son 2-3 yıldır yaygın olarak uygulanıyor

Tıp dünyasında, özellikle de onkolojide yaklaşık 10 yıldır kullanılan NGS’in Türkiye’de son 2-3 senedir yaygınlaşmaya başladığını belirten Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu, “Tümöre ait parafin bloklar elimizde ise, önce bu tümör dokusundan DNA/RNA elde ediliyor. Sonra bunların kalite ve miktar ilişkili yeterlilik değerlendirmeleri yapılıyor. Sonra da hedef nükleik asit dizilerinin spesifik olarak küçük parçalar halinde okunması için ön işlemler tamamlanıyor ve çoğaltarak okuma aşamasına aktarılıyor. Bu okuma işleminin tamamlanması bekleniyor ki bu işlem okuma uzunluğuna göre değişmekle birlikte 1-2 gün sürüyor. Sonra okuma verileri normal insan genomu verileriyle elektronik yazılımlar ile eşleniyor. Alınan veriler tümör tipine göre analiz edilerek raporlanıyor. Bu akış yaklaşık 4-6 gün sürüyor. Ancak maliyet etkinliği amacıyla bu süreler 4-6 haftaya uzatılabiliyor” dedi. 

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Deprem Bölgesindeki Hava Kirliliğine Karşı Uzmanlar Uyardı!

Astım, kuru öksürük, solunum yolu hastalıkları…

Doğu Anadolu fayı üzerindeki 11 ili etkileyen büyük deprem felaketinin ardından gerek enkaz kaldırma çalışmaları gerekse bölgeye elektrik ve doğal gaz verilememesi nedeniyle odun ve kömür yakılması sonucu daha da artan hava kirliliği çok sayıda hastalığa da davetiye çıkarıyor. Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özge Soyer, özellikle moloz kaldırma esnasında çevreye yayılan tozlara ve bu tozların yarattığı hava kirliliğine karşı uyardı: “Bilhassa astım hastalarının solunum şikayetlerinde artış olabilir. Kuru öksürük ve nefes darlığı erken dönemde fark edilmeli ve uygun şekilde tedavisi sağlanmalıdır. Enkaz kaldırma çalışmaları su ile ıslatıldıktan sonra yapılmalı ve havadaki toz miktarı azaltılmalıdır. Geçici barınma alanları, hava kirliliğinden etkilenmeyen bölgelere kurulmalıdır. Deprem bölgesinde, bilhassa 2010 yılından önce yapılan binalarda bulunabilen ve kanserojen olan asbeste maruz kalmak uzun vadede risklidir, önlem alınmalıdır. Enkaz alanında eldiven, tulum, tam yüz maskesi ve göz koruyucu kullanılmalıdır.”

Doğu Anadolu fay hattı üzerinde yer alan 11 ilde 40 bini aşkın kişinin yaşamını yitirmesine neden olan deprem felaketinin ardından, bölgede artan hava kirliliği uzmanları harekete geçirdi. On binlerce konutun yıkılmasının ardından ortaya çıkan moloz yığınları ve bu yığınların neden olduğu yoğun inşaat tozları birçok hastalığı da tetiklemesi nedeniyle büyük tehlike taşıyor. Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özge Soyer, özellikle moloz kaldırma esnasında çevreye yayılan tozlara ve bu tozların yarattığı hava kirliliğine karşı uyarılarda bulundu. Astım hastalarının solunum şikayetlerinde artış erken dönemde fark edilmeli ve uygun şekilde tedavisi sağlanmalıdır Enkaz kaldırma çalışmaları su ile ıslatıldıktan sonra yapılmalı ve havadaki toz miktarı azaltılmalıdır. Geçici barınma alanları, hava kirliliğinden etkilenmeyen bölgelere kurulmalıdır. Deprem bölgesinde, bilhassa 2010 yılından önce yapılan binalarda bulunabilen ve kanserojen olan asbeste maruz kalmanın uzun vadede riskli olduğunu ve mutlaka önlem alınması gerektiğini belirten Soyer, “Bu bölgelerde özellikle de enkaz kaldırma esnasında eldiven, tulum, tam yüz maskesi ve göz koruyucu kullanılmalıdır.” diye konuştu. 

“Felaket zamanlarında astım krizleri artıyor”

Büyük deprem felaketinin ortaya çıkardığı yıkım nedeniyle oluşan inşaat tozları, mantarlar ve bunların yarattığı hava kirliliğinin bilhassa astım hastaları için ciddi bir tehdit oluşturduğunu ifade eden Soyer, deprem döneminde astım ilaçlarına ulaşmanın zor olduğunu ve hastaların ilaçları kullanamazlarsa nefes alma ve öksürük sorunlarının daha da artacağını ifade ederek şunları söyledi: “2011 büyük Japon Depremi sonrasında astımlı çocuklarda, astım krizi geçirme riski 6 kat arttı ve hastaların yaklaşık yarısı ilaçlara ulaşamadı. Bilindiği gibi astım krizleri solunum yolu enfeksiyonları, alerjene veya hava kirliliğine maruz kalınması, hastalığın tedavisi için gerekli olan ilaçların düzenli kullanılmamasına bağlı gelişir. Bu yüzden hava kirliliğinin arttığı dönemlerde acil servise başvuran astım hastalarının sayısı da artar. 2001 yılında Dünya Ticaret Merkezi saldırısında ortaya çıkan toz bulutlarına maruz kalan çocuklarda da astım sıklığının çok daha fazla arttığı rapor edildi.”

“Deprem sonrasında artan hava kirliliği inatçı kuru öksürüklere neden oluyor”

Deprem sonrası dönemde geçici barınma alanlarının kalabalıklığı ve uygun sağlık koşullarının olmaması nedeniyle viral solunum yolu enfeksiyonlarının daha kolay bulaştığını ve astım hastalarında riskin çok daha fazla arttığını vurgulayan Soyer, bilhassa dar alanlarda sigara dumanını solumak astımlılarda öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi şikayetlerin artmasına yol açarken, sadece astımlı hastaların değil daha önce solunum yolu problemi olmayan kişilerin de deprem sonrası ortaya çıkan hava kirliliğinden etkilendiğini ve inatçı kuru öksürüklerin ortaya çıktığını söyledi. Bacası çekmeyen sobaların, uzun süreli açık ocakların yanındaki havaya maruz kalınmasının, karbon monoksit zehirlenmelerine neden olduğunu ifade eden Soyer, “Karbon monoksit gazı renksiz, kokusuz bir gaz olduğundan zehirlenme fark edilmez; ilk belirtileri baş ağrısı, halsizlik, sersemlik, bulantı-kusma ve karın ağrısıdır ve acil sağlık hizmetine başvuru gerektirir. Deprem bölgesindeki enkazlarda bilhassa 2010 yılından önce yapılan binalarda bulunabilen ve kanserojen olan asbeste maruz kalmak uzun vadede risklidir, önlem alınmalıdır. Eldiven, tulum, tam yüz maskesi ve göz koruyucu kullanılmalıdır” dedi.

“Enkaz, ıslatılmadan kaldırılmamalı, oluşabilecek tozun önüne geçilmeli”

Deprem bölgesindeki astım hastalarının özellikle de astımlı çocukların mümkün olan en kısa sürede astım ilaçlarına tekrar erişebilmesinin çok önemli olduğunu söyleyen Soyer, “İç ortamdaki hava kirliliğini azaltmak için sigara içilmemesi, sık havalandırma ve kapalı alanlarda ısınma ihtiyacının mümkünse elektrikli ısıtıcılarla çözülmesi elzemdir. Dış ortam hava kirliliğini azaltmak için enkaz kaldırma çalışmaları su ile ıslatıldıktan sonra yapılmalı ve havadaki toz miktarı azaltılmalıdır. Geçici barınma alanları, hava kirliliğinden etkilenmeyen bölgelere kurulmalıdır. Astım hastalarının solunum şikayetlerinde artış erken dönemde fark edilmeli ve uygun şekilde tedavisi sağlanmalıdır” dedi.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Antalya Büyükşehir'den depremzedelere psikolojik destek

Antalya Büyükşehir Belediyesi, Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem sonrasında Antalya’ya gelen depremzedelere psikolojik destek sağlıyor. Büyükşehir Belediyesi Aile Eğitim Merkezleri’nde depremzede ailelere öncelik sağlanarak, bu süreci daha sağlıklı atlatmaları noktasında yardımcı olunuyor.  

Antalya Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’yi acıya boğan deprem sonrasında Antalya’ya gelen vatandaşlara her türlü desteği sağlıyor. Büyükşehir Belediyesi Cam Piramit Afet Yardım Merkezi depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanması noktasında ilk adres olurken, alanında uzman psikolog ve sosyologlardan oluşan bir ekiple de depremzedelere psikolojik destek sağlanıyor. 

DEPREMZEDE AİLELERE ÖNCELİK

Antalya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığına bağlı Haşim İşcan Aile Eğitim Merkezi ve diğer aile eğitim merkezlerinde depremzedelere ve ailelerine öncelik sağlanıyor. Aile danışmanları ve psikologlar depremzedelere bu sürecin daha sağlıklı atlatılması noktasında gerekli desteği veriyor. Haşim İşcan Aile Eğitim Merkezi Birim Sorumlusu Psikolog Şakir Üzülen, ülke olarak zor bir durumdan geçtiğimize dikkat çekerek, alanında uzman bir ekiple aile eğitim merkezlerinde aile danışma hizmeti ve psikolog desteği sağlanması adına depremzede aileleri misafir ettiklerini kaydetti. 

ORTA VE UZUN VADEDE TEPKİLER TAKİP EDİLMELİ

Deprem gibi beklenmedik durumlarda verilen ani öfke patlamaları, korku gibi tepkilerin normal olduğunu söyleyen Şakir Üzülen, “Akut dönemde bu tepkiler normal olarak değerlendirilmektedir. Orta ve uzun vadede bunun yoğunluğunun ve şiddetinin azalıyor olmasını beklemekteyiz. Bu anlamda kişiler hem kendi duygularını hem de çevresindeki kişilerin davranış ve tutumlarını iyi gözlemlemelidir. Kişiler kendilerini izole edebilir, korku ve tedirginlik durumları yaşayabilir. Uyku ve beslenme durumları değişiklik gösterebilir. Kimse ile görüşmek istemeyebilir. Türk toplumu olarak bu süreçte birbirimize sarılmak, dinlemek yardımcı olmak büyük bir iyileştirici etkiye sahiptir” dedi. 

ÇOCUKLAR BU SÜRECİ NASIL ATLATACAK

Bu süreci çocukların nasıl geçireceğinin önemine değinen Şakir Üzülen, “Aileleri tedirgin eden, bize başvuranlarda da en çok karşılaştığımız durumlardan bir tanesi çocukların durumu. Çocuğum güvende mi? Burada deprem olur mu? gibi sorularla karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü yaşamı tehdit eden bir olayla karşı karşıya kaldıktan sonra bu tür durumlarla karşılaşmak olası. Çocukların oyunlardan uzak kalıyor olması, içe kapanık bir durumla karşılaşmaları, kendini izole ediyor olması ve bir sessizlik hali devam ederse bir uzmandan destek alınması gerekir. Antalya Büyükşehir Belediyesi olarak yaraları sarmak, bu süreci beraberce atlatmak için elimizden gelen desteği vereceğiz” diye konuştu. 

AİLE DANIŞMANI DESTEĞİ ALSINLAR

Aile Danışmanı Sosyolog Selda Şener ise deprem bölgesinden gelen vatandaşların aile danışmanlık hizmeti almasının önemli olduğunu söyleyerek, “Aileler ile görüşmeye başladık. Sık görüşmeyi tercih ediyoruz. Bununla ilgili bir planlama yaptık. Hayatlarını etkileyecek bir durum yaşadılar. Depremzede vatandaşların ve ailelerinin danışmanlık hizmeti alması gerekiyor. Gelecekleri için endişeleri var” dedi.  
 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Deprem Sonrası Depresyon ve Anksiyete Bozukluğuna Dikkat

Türkiye bilindiği gibi konumu itibariyle deprem bölgesinde yer alıyor. Bu gerçeği bilmek bile endişe ve kaygıya yol açabiliyor. Ülkemizde son dönemlerde art arda yaşanan depremler yıkıcı etkileri ile çok sayıda insanın psikolojisini olumsuz etkilerken, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi sonuçları da dikkat çekiyor. 

Memorial Ataşehir Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uz. Psi. Hande Taştekin, deprem sonrası depresyon ve anksiyete bozukluğu hakkında bilgi verdi. 

İnsanın en büyük endişelerinden biri bilinmemezlik üzerine kodludur. Henüz yaşanmamış fakat yaşanma ihtimalinin olması üzerine kurulan düşünceler insanda büyük kaygılara, korkulara ve endişelere neden olur. Doğal afetler, kişilerin bildiği, yaşanması ihtimaline karşı önlem planlarının düşünüldüğü fakat yaşandığında ne yapılacağının bilinemediği korku bütündür. Bunlar doğal afetler öncesinde yaşanan endişelerdir.

Deprem sonrası; panik, stres bozukluğu, anksiyete gelişebilir

Türkiye’nin travması olan deprem ise; yaşandığı zaman olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bunların başında ruhsal olarak yaşanılan etkenler gelmektedir. Kişiler bir tehlikenin ya da tehlike olasılığının yarattığı aşırı panik, üzüntü, korku halinde olabilir. Bunların yanında; ne yaptığını bilememe, duygularını adlandıramama, algı durumunun ortadan kalkması gibi belirtiler gösterebilir. Bu belirtiler kişilerde depresif duygu durumlarına, anksiyeteye, panik belirtilere, travma sonrası stres bozukluklarına neden olabilir. Deprem sırasında ortaya çıkan tepkilerin bütünü anormal bir duruma karşı verilen normal tepkilerdir. Bu tepkilere hızlı müdahaleler yapmak her zaman işe yaramayabilir. Şokuyla, inkarıyla, yasıyla, öfkesiyle, acısıyla, üzüntüsüyle ilk evre yaşanmalıdır. Fakat zaman geçtikten sonra hala belirtiler devam ediyor ve özellikle günlük yaşam işlevselliğimizi bozuyorsa o zaman psikolojik yardıma ihtiyaç var demektir.

Deprem sonrası her yaş grubuna farklı yaklaşılmalıdır

Korku ve endişeleri ele alış şeklimiz herkese göre farklılık gösterir. Böyle durumlara maruz kalmış kişilere karşı sabırlı ve anlayışlı olmalıyız. Özellikle yaşlılara ve çocuklara kaşı, depremi anlatmak özellikle çocuklara anlatmak daha zordur ve yaş gruplarına göre nasıl anlatacağımız farklılık gösterir. 

Eğer çocuk depremi biliyorsa veya yaşadıysa anlatılmalıdır. Küçük yaş grupları oyun yoluyla kendini ifade ettikleri için o yaş grupları ile oyun kurarak, oyun oynayarak duygularının anlatılması sağlanabilir ve deprem genel hatlarıyla ifade edilebilir. Yaşlılarımız için ise deprem; korku, kaygı ve depresif duyguları daha yoğun hale getirebilir. 

Yaşlılarımız için duygusal destek ve güvence sağlamak onları rahatlatacaktır. Yalnız olmadıklarını hissetmek ve onların kaygılarını, endişelerini dinlemek ve cesaretlendirmek çok önemlidir. 

Deprem sonrası günlük rutinlere başlanılması gerekiyor

Deprem yaşandıktan sonra mümkün olduğunca günlük rutinlerin başlatılması ve sürdürülmesi önemlidir. Kişilerin hayatında depremi konuşacağı, duygularını paylaşacağı bir alanın olması aynı zamanda yardımlarını yaptığı, sevdiği şeyleri devam ettirdiği, yaşamını devam ettirdiği alanı da oluşturması gerekmektedir. 

Deprem sonrası yetişkinlerin yaşadığı psikolojik sorunlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir; 

  • Uyku sorunları
  • Gelecekle ilgili korku ve kaygı
  • Sinirlilik ve öfke
  • Yeme alışkanlıklarında değişiklik
  • Ağlama krizleri
  • İnançsızlık ve şok
  • Üzüntü, depresyon, hiper aktivite, sinirlilik veya öfke
  • Depremle ilgili kabuslar ve tekrarlayan düşünceler
  • Hiçbir duyguya sahip olmamak
  • Enerji eksikliği veya her zaman bitkin hissetme
  • İştahsızlık ya da tam tersi sürekli yemek yeme isteği
  • Karar vermede veya konsantre olmada zorluk
  • Sosyal izolasyon, azaltılmış veya kısıtlanmış faaliyetler
  • Kimsenin seninle aynı tepkileri vermediğini düşünmek
  • Baş ağrısı, mide ağrısı veya diğer vücut ağrıları
  • Alkol ve uyuşturucu kullanımının artması

Yaşanan psikolojik sorunlarla başa çıkabilmek için; 

  • Yaşanılan deprem ya da doğal afetle ilgili başkalarıyla konuşarak başkalarının da duygularınızı paylaştığını fark edebilirsiniz.
  • Arkadaşlarınız ve ailenizle zaman geçirmek yaşanılan zor zamanda size yardımcı olabilir.
  • Düzenli beslenmek, sıvı tüketimi ve egzersiz stresin olumsuz etkilerini azaltabilir.
  • Depremle ilgili haberleri tekrar tekrar izlemek veya okumak yaşanılan depresyon ve anksiyete bozukluğunu artırabilir. Bununla beraber yeni gelişmelerden de haberdar olun. Spekülasyon ve söylentilerden kaçınmak için güvenilir bilgi kaynakları kullanın.
  • Depremden etkilenen başka insanlara yardımcı olun. Diğer insanlara yardım etmek, ‘kontrolünüzün dışında’ hissettiren bir durumda size bir amaç duygusu verebilir.
  • Uyuşturucu ve alkol geçici olarak stresi ortadan kaldırıyor gibi görünebilir, ancak uzun vadede genellikle zaten hissettiğiniz stresi artıran ek sorunlar yaratırlar. Bu nedenle uyuşturucu ve alkolden uzak durun.
  • Yaşadığınız depresyon ya da anksiyete zaman geçmesine rağmen düzelmiyorsa profesyonel anlamda psikolojik destek alın.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

“Yolda"ki Kesişmeler Sergisi

2007 yılından bu yana sürdürdüğü resim çalışmalarından seçkilerin yer aldığı işlerinden oluşan ilk solo sergisini açmaya hazırlanan Esra Soydan, “Yolda” adını verdiği sergisi için, çıkış noktası olarak manevi yolculuğu ile sanat yolculuğunun buluştuğu anların keşfinin esas fikri oluşturduğunu söylüyor. Soyut olanı, somut olanın içinde bulmak, görünenin ardındaki görünmeyeni düşündürmenin de esas meselesi olduğunu belirtiyor.

Bugüne kadar birçok karma sergide eserleriyle yer alan Esra Soydan’ın “Yolda” adlı ilk solo sergisine “Artopol Art Gallery” ev sahipliği yapıyor.

Artopol Art Gallery, depremden etkilenen çocuklarımızın eğitimine destek için oluşturduğu ‘SANATLA YARDIMLAŞMA’ projesi kapsamında, “Parıltı Görmeyen Çocuklara Destek Derneği” ile Esra Soydan’ın “Yolda” adlı solo sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 42 Maslak’ta yer alan Artopol Galeri’de 15 – 29 Mart 2023 tarihleri arasında ziyarete açık olacak.

Esra Soydan; 2007 yılından itibaren hazırladığı resimlerin seçkilerinden oluşacak bu ilk solo sergisini, manevi yolculuğu ile sanat yolculuğunun buluştuğu anları keşfetmek olarak tanımlıyor. Yolda sergisinin çıkış noktasını da ayrıca “soyut olanı, somut olanın içinde bulmak, görünenin ardındaki görünmeyeni düşündürmek” olarak belirtiyor. Soydan sanat çalışmalarında, yağlı boyanın adeta tuval üzerindeki serüveni ile boyanın yolda karşılaştığı hayatı betimliyor.

1965 İstanbul doğumlu Esra Soydan, eğitim hayatında, Saint Michel Fransız Lisesi’nin ardından, 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’ndan devam etti. Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, 2009 yılından itibaren “Parıltı Görmeyen Çocuklara Destek Derneği” Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevine devam ediyor.

Parıltı Görmeyen Çocuklara Destek Derneği yararına düzenlenen sergi sanatseverlerle buluşmak üzere 15 – 29 Mart tarihleri saat 10.00 – 20.00 arasında 42 Maslak’da yer alan Artopol Art Gallery de ziyarete açık olacak.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

SSM Öğrenme Programları Mart Ayı Çocuk Atölyeleri Başlıyor

Sakıp Sabancı Müzesi’nin, farklı yaş grubundan çocuklara yönelik yaratıcı düşünmeyi teşvik edici, sosyal ve duyusal becerilerini geliştirici atölyeleri Mart ayında mimarlık, mühendislik ve sürdürülebilirlik kavramlarına odaklanan içeriğiyle devam ediyor.

Eğil, Bükül, Yansıt atölyesinde dünyaca ünlü heykeltraş Anish Kapoor’un SSM bahçesinde yer alan “Çift” isimli heykelinden yola çıkacak çocuklar ve aileleri, yansıtan ve şekil alan materyalleri kullanarak birer heykel tasarlayacaklar. 3-5 yaş çocuklara yönelik atölye 5 Mart Pazar günü 13.00-14.00 saatleri arasında düzenlenecek.

Benim Kulem atölyesinde çocuklar mühendislikte yapıları güçlendirmek için kullanılan çapraz kirişin önemini ve çapraz bağlantıların yapının hareket etmesini nasıl desteklediğini deneyerek öğrenecekler.   6-8 yaş çocukların katılacağı atölye 11 Mart Cumartesi günü 11.00-13.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek.

Geleceğin şehirlerindeki binaların, meydanların ve parkların üç boyutlu maketlerle inşa edileceği Gelecek Canlanıyor atölyesi 12 Mart Pazar günü 4-6 yaş grubu çocuklar için düzenlenecek. 11.00-12.30 saatleri arasındaki atölyede çocuklar, ebeveynlerinin yardımıyla kurguladıkları şehirlerin farklı parçalarını tasarlayacak. 

Küçük Parçalar, Büyük Hayaller atölyesinde çocuklar, Agnes Denes’in ‘Yaşayan Piramit’ eseriyle birlikte müze bahçesinde yer alan çeşitli bitkileri inceledikten sonra gündelik hayatta tükettikleri malzemelerle kendi manzara kompozisyonlarını oluşturacaklar. 19 Mart Pazar günü 11.00-12.00 arasındaki atölyeye 3-5 yaş grubu çocuklar katılacak. 

19 Mart Pazar günü 6-9 yaş grubu çocuklar ise Piramitlerin Yükselişi atölyesinde Agnes Denes’in “Yaşayan Piramit” isimli eseri inceleyecek. 13.00-14.00 saatleri arasındaki atölyede çocuklar müze bahçesindeki doğal malzemelerle hayal ettikleri piramit maketlerini tasarlayacak.

Geleceğin şehirlerinin sürdürülebilir fikirlerle üç boyutlu maketlere dönüştürüleceği Gelecekteki Yaşam atölyesinde çocuklar, konut, park, hastane, ofis gibi yaşam alanlarını tasarladıktan sonra bu parçaları arkadaşları ile birleştirerek geleceğin şehrini oluşturacaklar. 6-8 yaş çocuklara yönelik atölye 25 Mart Cumartesi günü 11.00-13.00 saatleri arasında düzenlenecek.

SSM’in çocuklara yönelik Mart ayı programı 26 Mart Pazar günü, 11.00-13.00 saatleri arasında Dönüşen Şehir atölyesiyle tamamlanacak.  9-11 yaş grubu çocuklar şehir planlamasının temel ilkelerini, şehirlerin işleyişinin ve karakterinin nasıl oluştuğunu öğrenecek ve geri dönüştürülebilir atık malzemelerle kendi kurguladıkları şehirleri tasarlayacak. 

Sakıp Sabancı Müzesi’nin 18-36 ay arası bebeklere yönelik Pusetli Aileler programı kapsamında 5 Mart Pazar günü Müzede Şekil Avı: Sonia Delaunay etkinlİği gerçekleştirilecek. 11.00-12.00 saatleri arasındaki atölyede tekstil ve moda tasarımcısı Sonia Delaunay’ın eserlerinden ilhamla geometrik şekilleri duyusal oyunlarla keşfedecek çocuklar, ince ve kaba motor becerilerinin gelişimi destekleyecek boyama tekniği ile kıyafetleri renklendirecek.

Müzede Renk Avı: Keith Haring atölyesi 10 Mart Cuma ve 31 Mart Cuma günleri saat 11.00-12.00 arası düzenlenecek. Atölyede, Amerikalı sanatçı Keith Haring’ in eserlerinden hareketle hazırlanan duyusal oyunlarla renkler keşfedilecek.

Pop Art’ın ikonik temsilcilerinden Amerikalı ressam ve heykeltraş Jeff Koons’un eserlerinden hareketle tasarlanan Müzede Doku Avı: Jeff Koons atölyesi ise 17 Mart Cuma ve 24 Mart Cuma, 11.00 – 12.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek. Atölyede minik sanatseverler farklı dokularla ilgili alıştırmalar yapacak.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

HUAWEI WATCH D: Kan basıncı ölçümüyle akıllı saat teknolojisinde çığır açan yenilik

HUAWEI, CE Tıbbi Cihaz Yönetmeliği sertifikası ile onaylanan EKG ve kan basıncı izleme özellikli ilk akıllı saat olan yepyeni HUAWEI WATCH D’nin piyasaya sürüldüğünü duyurdu.

HUAWEI WATCH D, bilek tipi EKG ve ilk kez gerçek zamanlı her yerde kan basıncı izlemeyi mümkün kılarak, sağlık izlemenin rahatlığını tüketicilerin bileklerine getiriyor. HUAWEI WATCH D, tüketiciler için günlük sağlık izleme ve günlük takip arkadaşı olarak yeni bir seçenek. 2000 yılından bu yana akıllı saat teknolojisi gelişiyor. HUAWEI WATCH D’nin Türkiye’de piyasaya sürülmesiyle, sağlık yönetimi açısından daha da ileri giden özelliklerde bir atılım görüyor ve akıllı saatler yeni bir seviyeye taşınıyor.

Bilekteki sağlık asistanı, akıllı saat yazılımında önemli bir atılım

HUAWEI WATCH D sadece bir kan basıncı sensörü veya kalp atış hızı izleme cihazı değildir. Sağlık ölçümünün yanı sıra, bilimsel uyku izleme, tüm gün SpO2 izleme, cilt sıcaklığı algılama veya stres izleme gibi bir akıllı saatin tüm özelliklerini destekleyen ve 70’ten fazla egzersiz modu ile donatılmış tam işlevli bir akıllı saattir.

HUAWEI ayrıca, HUAWEI WATCH D kullanıcılarının artık egzersiz sonuçlarını HUAWEI Health uygulamasından son derece popüler egzersiz izleme uygulaması ve topluluğu olan Strava ile paylaşabileceklerini duyurmaktan mutluluk duyuyor. Veri paylaşımı etkinleştirildikten sonra kullanıcılar, HUAWEI akıllı saatleri tarafından toplanan verilerine Strava web sitesinden erişebilirler.

Kalbinizi anlayan profesyonel EKG özellikleri

HUAWEI WATCH D, EKG verilerini kaydetmeyi ve anında EKG raporları oluşturmayı destekleyen yüksek performanslı sensör modülü ile donatılmıştır. Ayrıca HUAWEI WATCH D, anormal bir kalp atış hızı tespit edilir edilmez kullanıcıya EKG ölçümleri yapmasını hatırlatan EKG izlemeyi de destekler.

Yenilikçi donanım, doğru kan basıncı ölçümü sağlar

Kan basıncı ölçümünün doğruluğu, geleneksel akıllı saatlerde bilek üzerindeki sıkılık ve takma pozisyonundan etkileniyor. HUAWEI WATCH D’nin yüksek çözünürlüklü basınç sensörü, geri besleme basınç kontrol devresi ve düşük akışlı hava yolu sayesinde, hassas basınç ölçüm sistemi en fazla ±3mmHg basınç ölçüm hassasiyetiyle kullanıcıların her zaman ve her yerde kan basıncını ölçmesine olanak tanır.

Akıllı mod ile birlikte, kullanıcıların sık sık şarj etmek zorunda kalmadan sürekli olarak saatlerini takıp kullanabilmelerini ve sağlıklarını kesintisiz izlemelerini sağlayan 7 günlük uzun pil ömrü sunar.

HUAWEI WATCH D, 2797 TL değerindeki hediye FreeBuds SE,extra kayış ve 1 yıl uzatılmış garanti ile birlikte HUAWEI Online Mağaza üzerinde 8.999 TL fiyatla satışa sunuluyor.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Fidye yazılımı saldırıları iş dünyasını tehdit ediyor

Siber alanda yaşanan fidye yazılımı saldırıları iş dünyasını tehdit etmeye devam ediyor. Tehdit aktörleri tarafından organize edilen saldırılar her geçen gün daha karmaşık ve yoğun bir hale geliyor. Brandefense tarafından hazırlanan “Fidye Yazılımı Trend Raporu” araştırması sektörleri büyük zararlara uğratan saldırılara ilişkin önemli detayları içeriyor.

Siber alanda faaliyet yürüten kötü niyetli fidye yazılımı grupları, maddi kazanç elde etmek adına iş dünyasını tehdit etmeye devam ediyor. Yapılan saldırılarda kullanılan yöntemlerin daha karışık ve yoğun hale gelmesi kurumsal yapılar için ciddi tehditler oluşturuyor. Tehdit aktörleri, kurumsal yapıların dijital dünyadaki varlıklarına saldırarak önemli verileri ele geçiriyor ve mağdurları fidye ödemeye zorluyor. Brandefense tarafından yayımlanan “Fidye Yazılımı Trend Raporu” 2022’nin ikinci yarısındaki fidye yazılımı saldırılarına dair kritik verileri içeriyor.

Brandefense’in uzman ekibinin istihbarat analiz raporuna göre, geçtiğimiz yıl yapılan saldırılarda hastaneler gibi kritik öneme sahip kurumların da hedef olduğu görülürken, saldırıların bir hastanın ölüm vakasıyla sonuçlandığı bildirildi. Özellikle yılın son çeyreğinde Sağlık Hizmetleri ve Halk Sağlığı alanında görülen saldırı sayısının 40 olduğu düşünüldüğünde, tehdit aktörlerinin doğrudan günlük yaşamı etkileyen kritik sektörleri hedef aldığı görülüyor. Güvenlik uzmanları birçok sektörde güvenliğimizi tehdit eden siber tehditlere karşı tetikte olmamız gerektiğine dikkat çekiyor. 

Raporda yer alan verilere göre 2022’de fidye yazılımı saldırılarının artış gösterdiği görülüyor. 2022’nin son altı ayında hastanelere, okullara, savunma sanayi şirketlerine ve kritik altyapı tesislerine yönelik saldırılarda ciddi bir artış tespit edildi. Bu dönemde sağlık, eğitim, enerji, gıda ve tarım gibi sektörlerde gerçekleştirilen kötü niyetli saldırılar büyük kayıplara yol açtı. Şirketler saldırılar sebebiyle yalnızca maddi açıdan zarara uğramıyor, aynı zamanda manevi olarak da itibar kayıpları yaşanıyor. 

30’dan fazla fidye yazılım grubunun izine rastlandı

Brandefense analistleri bu dönemde 903 vakayı tespit ederken, saldırılarda sektörlere ciddi zararlar veren 30’dan fazla fidye yazılım grubunun izine rastlandı. Öte yandan, toplamda 230 terabyte’ın üzerinde kritik veri çalındı. Verilerin büyük bir kısmı paha biçilmez AR-GE belgelerinden veya çalışanların kişisel verilerinden oluşuyor. Çalınan veriler karşılığında toplamda 482 milyon dolar fidye talep edildiği görülüyor. 

Toplamda 93 ülke fidye yazılımı saldırılarından etkilendi

Brandefense bünyesinde görev alan CTI analistleri, başta batılı ülkeler olmak üzere fidye yazılımı gruplarının hedef aldığı 93 ülke olduğunu belirledi. Toplamda 241 saldırının tespit edildiği Amerika Birleşik Devletleri, 2022’nin son çeyreğinde saldırılardan en çok etkilenen ülke olarak öne çıkıyor. Almanya 30, Birleşik Krallık 26 ve Kanada 25 saldırı ile Amerika Birleşik Devletleri’ni takip ediyor. Dijital korsanların bu ülkelerde bulunan kurumların daha çok fidye ödeyebileceği algısına sahip olduğu ifade ediliyor. 

Saldırılardan en çok imalat sektörü etkilendi

Deep web ve dark web’te yapılan gözlemlere göre, 221 kötü niyetli saldırı ile imalat sektörü tehditler sebebiyle en çok etkilenen sektör olarak öne çıkıyor. Son iki çeyrekteki verilere göre imalat sektörü tüm tehditlerin yüzde 24,61’lik kısmını oluşturuyor. Aynı sektörde yılın son çeyreğinde görülen saldırıların üçüncü çeyreğe kıyasla artış oranının yüzde 151 olduğu görülüyor. Öte yandan, diğer birçok sektörde ciddi zararlar tespit edildi. İş ve Profesyonel Hizmetler alanı yüzde 25,72, Bilgi Teknolojileri alanı yüzde 10,57, Eğitim ve Araştırma/İnovasyon alanı da yüzde 10,13’lük oranla öne çıkıyor. Sağlık Hizmetleri/Halk Sağlığı alanı ise yüzde 8,5 ile çok geride kalmadı. 

Tespit edilen vakaların çoğunun sorumlusu olarak LockBit grubu atfedilirken, ALPHV / Blackcat, Royal, Black Basta Karakurt Vice Society Hive Group’un da birçok saldırıda izlerine rastlandı.

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

Sabancı Topluluğu Deprem Bölgesi İçin 12 Milyar TL'lik Kaynak Tahsis Etti

Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper, Holding’in 2022 finansal sonuçları ve geçtiğimiz ay yaşanan deprem felaketine ilişkin açıklamalarda bulundu. 

06 Şubat’ta gerçekleşen, 11 ilimizde yıkıma neden olan ve bölgedeki 7 bine yakın Sabancı Topluluğu çalışanının doğrudan etkilendiği depremlere ilişkin Cenk Alper, “Sabancı Topluluğu olarak bölgede yaşanan felakette 19 çalışma arkadaşımızı ve çalışanlarımızın ailelerinden yaklaşık 1.000 kişiyi kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz. Yaşanan depremlerde 2 bin 343 çalışanımız ise evini kaybetti. Bütün bu zorlu koşullara rağmen Enerjisa çalışanlarımız bölgede ilk andan itibaren elektrik dağıtım şebekesini ayağa kaldırmak için büyük özveriyle çalıştılar” dedi.  

Depremin olduğu ilk günden itibaren bölgede olan ve yapılacak destek için ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile irtibata geçtiklerini belirten Cenk Alper sözlerine şöyle devam etti: “Sabancı Topluluğu olarak çevre halkı ve çalışanlarımıza 44 lokasyonumuzda barınma ve konaklama imkânı sağladık. Bugüne kadar bölgeye 750 konteyner, 148 mobil tuvalet, 56 TIR ihtiyaç malzemesi ve 75 bin destek paketi gönderdik. Bu desteklerin yanı sıra, günde 26 bin 200 kişiye yemek dağıtımı yapıyoruz.”

Sabancı Gönüllüleriyle birlikte bölgedeki yardım çalışmalarına tam destek veren Sabancı Topluluğu, bugüne kadar enerji, banka finansmanı, arama kurtarma, barınma, gıda ve temel ihtiyaç dağıtımı alanlarında 12 milyar TL’lik bir kaynağı bölgeye tahsis etti.

“TÜM YARALAR SARILINCAYA KADAR SEFERBERİZ”

Cenk Alper, “Arama kurtarma çalışmalarına destek olmak adına, Türkiye’nin dört bir yanından gelen 200 kişilik Sabancı arama kurtarma ekibimizi ve iş makinelerimizi bölgeye sevk ettik. Farklı güçlerde 1.877 jeneratörü afet bölgelerine ulaştırdık. Bölgede toplam 15 bin trafoyu onararak, yeniden hizmete sunduk. Bu sürecin uzun bir maraton olduğunu biliyoruz. Bu sebeple tüm yaralar sarılıncaya kadar seferberiz ve bölge halkının yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.

“ŞİRKETLERİMİZİN BÜYÜME PLANLARININ ODAĞINDA YENİ EKONOMİ VAR”

Sabancı Topluluğu’nun 2022 finansal performansıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Cenk Alper, zorlu koşullara rağmen, holdingin sağlıklı bilanço yapısını güçlendirmeye devam ettiklerinin altını çizerken, “Güçlü finansal performansımızın yanında bizleri memnun eden diğer bir konu da güçlü bilanço yönetimimizi, Dünya’nın Sabancı’sı olma yolunda başlattığımız yatırım atağıyla eş zamanlı olarak götürmüş olmak. Yeni ekonomi yatırımlarımızın hız kazandığı 2022 yılını, başarılı bir finansal performansla tamamlamamızı sağlayan tüm ekip arkadaşlarımı yürekten tebrik ediyorum” şeklinde konuştu. 

Tüm Topluluk şirketlerinin büyüme planlarının odağında, enerji ve iklim teknolojileri, ileri malzeme teknolojileri ve dijital teknolojiler olarak üç ayakta ele aldıkları ‘yeni ekonomi’nin yer aldığının altını çizen Cenk Alper, “Enerji iş kolumuzda, Bandırma Enerji Üssü’nde Türkiye’nin ilk yeşil hidrojen üretimine başladık. Sürdürülebilirlik taahhütlerimizin en önemli tamamlayıcılarından olan yenilenebilir enerji yatırımlarımız kapsamında, 65 MW kurulu güce sahip Kayseri Erciyes Rüzgâr Enerjisi Santrali (RES) ve satın alınan 55 MW kurulu güce sahip Akhisar RES, 2022 yılında hizmete girdi. Bunun yanı sıra gelecek dönemde 1,2 milyar dolar kaynakla faaliyete geçireceğimiz toplam 1.000 MW’lık ilave rüzgâr enerjisi yatırımıyla, Enerjisa Üretim şirketimizin kurulu gücünün yenilenebilir enerji payı yüzde 57’ye ulaşarak özel sektör oyuncuları arasında, elektrik üretimindeki lider konumunu güçlendirecek. Ayrıca, geçtiğimiz yıl içinde kuruluşunu tamamladığımız Sabancı İklim Teknolojileri şirketimiz aracılığıyla bir yandan yenilenebilir enerji yatırımlarımızı Türkiye’nin ötesine taşırken bir yandan da uluslararası girişim sermayesi fonları ve start-up’lara stratejik yatırımlar yapıyoruz. Bu kapsamda, ABD’li Safar Partners ile stratejik ortaklığımızı hayata geçirirken, enerji ve iklim teknolojilerinde yıkıcı inovasyonun simge girişimleri arasında gösterilen Commonwealth Fusion Systems ve Quaise Energy start-up’larına doğrudan yatırım gerçekleştirdik. Böylece MIT, Harvard ve University of Rochester ekosisteminde yatırımcı olarak yer almaya başladık. 

Sanayi iş kolumuzda Kordsa, Microtex satın alımıyla küresel ayak izini Avrupa bölgesine taşırken; uzay, havacılık ve otomotiv teknolojilerinin vazgeçilmezi konumunda bulunan kompozitteki varlığını güçlendirmeye devam etti. Yapı Malzemeleri alanında, kalsiyum alüminat çimento (CAC) kapasite artış yatırımımıza Çimsa’nın Mersin yerleşkesinde başladık. Bunun yanı sıra Çimsa, ABD ve Avrupa’da yeni büyüme platformları üzerine çalışmalarına devam ediyor. 

Dijital teknolojilerde, sektörün ilk teknoloji odaklı pazaryeri iş modelini Teknosa’da başarıyla hayata geçirdik. SabancıDx şirketimiz aracılığıyla siber güvenlik alanında dünyanın önde gelen start-uplarından biri olan Radiflow’u ve veri odaklı dijital pazarlama alanında faaliyet gösteren SEM’i bünyemize kattık. Kurumsal Girişim Sermayesi Fonumuz Sabancı Ventures ile Türkiye’deki erken aşama girişimleri desteklemeyi sürdürürken, 2022 yılı içerisinde bulut teknolojileri şirketi Bulutistan, yapay zekâ odaklı akıllı asistan hizmetleri konusunda uzmanlaşmış  Zach.ai, dijital sağlık alanında yapay zekâ tabanlı hastalık yönetimi ve telesağlık hizmeti platformu geliştiren Albert Health, yeni nesil alacak finansmanı platformu Figopara ve dijital fabrika platformu Supply Chain Wizard şirketlerine yatırımlarımızı tamamladık. Sabancı ARF Almost Ready to Fly programı ile de hem Topluluk içinden hem de Topluluk dışından girişimcilerin fikirlerini hayata geçirmelerine destek verirken, ülkemizin teknolojik gelişimi için çok önemli gördüğümüz açık inovasyon kültürünün iş dünyasında yaygınlaşmasına da öncülük ediyoruz.

Finansal Hizmetler iş kolumuzda da geçtiğimiz ağustos ayında kurulumunu tamamladığımız Sabancı Ageas Sağlık Sigorta şirketimiz ile sağlık hizmetleri alanında çok daha kapsayıcı bir bakış açısıyla yolumuza devam edeceğiz. Diğer yandan, bankamız 2022 yılında Türkiye ekonomisine sağladığı kredi desteğini 616 milyar TL’si nakdi olmak üzere toplam 757 milyar TL seviyesine çıkarırken, yüzde 23,2 düzeyinde gerçekleşen güçlü konsolide sermaye yeterlilik oranıyla, reel sektörün büyümesine ve gelişmesine destek olmayı sürdürdü.”

Bu gelişmelerin ışığında, Sabancı Holding, 2022 yılında, kombine satışlarını yüzde 166 artışla 403,6 milyar TL seviyesine yükseltti ve yılı 43,8 milyar TL’lik konsolide net kâr ile tamamladı. 

TÜRKİYE’NİN EN GENİŞ KATILIMLI SOSYAL SORUMLULUK HAREKETİ

Tüm bu operasyonel başarıların yanında, sürdürülebilirlik alanında da çok sayıda öncü uygulamayı hayata geçirdiklerini belirten Cenk Alper, sözlerini şöyle tamamladı: “Sabancı Topluluğu olarak, iklim acil durumu ile kalıcı mücadeleye yönelik çok sayıda projeyi kararlılıkla hayata geçirirken, insan ve toplum odaklı pozitif etkimizi artırmayı da en büyük önceliklerimizden biri olarak görüyoruz. Bu kapsamda, 2021 yılında Topluluğumuzun kuruluş yeri olan Adana’da başlattığımız Sabancı Cumhuriyet Seferberliği’ni, geçtiğimiz yıl içinde Türkiye’nin en geniş katılımlı sosyal sorumluluk hareketine dönüştürdük. 48 ilde gerçekleştirdiğimiz 242 etkinlikle, 15 bin Sabancı Gönüllümüz sahaya çıktı. Yaptığımız tüm çalışmalarımızı da 10 Kasım’da Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e armağan ettik.”

 

Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı